Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
ZİHİN KONTROL YÖNTEMLERİ
Okt. Dr. Pelin DİMDİK EMEKSİZ
İstanbul Üniversitesi, Yabancı Diller Bölümü,
e-posta: pelindimdik@hotmail.com
Öz
Bireyin zihninin kendi istek ve bilgisi dışında çeşitli yollarla yönlendirilmesi zihin kontrolü olarak adlandırılmaktadır. İnsan zihnini kontrol etmenin çok değişik yöntemleri mevcuttur. Tarikatlar, cemaatler, ideolojik gruplar, siyasi partiler ya da casuslar zihin kontrol yöntemlerini sindirme, iskence yapma, yandaş toplama, menfaat elde etme gibi çeşitli amaçlarla kullanabilmektedirler. Gerek kişisel hırs ve çıkarların etkisiyle gerekse devletler ve kurumlar bazında açığa çıkan rekabetin kötü sonuçları insanlık için son derece zarar verici etkiler yaratmaktadır. Zihin kontrol yöntemlerini insana veya insan topluluklarına zarar verme, yarar ya da ego tatmini sağlama gibi niyetlerle uygulayan kişi ya da grupların çok ciddi akıl sağlığı problemleri olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Zihin kontrol yöntemlerinin farkında olmak onların birey üzerindeki istendik etkisini azaltacaktır. Bu bakımdan ilgili makale bazı zihin kontrol yöntemleri hakkında bilgi verme amaçlı olarak yazılmıştır.
GİRİŞ
Zihin kontrolü, psikolojik yöntemleri iyi bilerek kullanan siyasi partilerin, kültlerin, tarikatların, cemaatlerin veya istihbarat örgütlerinin uyguladıkları bir tekniktir. İnsanın zihnini kontrol etmenin çok çeşitli yöntemleri bulunmaktadır. “Bu yöntemin temelini bireyin veya insan gruplarının davranışlarını değiştirmek ya da kontrol etmek maksadıyla isteği ve bilgisi haricinde uygulanan bireysel ve toplumsal zihin kontrolü, propaganda, psikolojik faaliyet, kimyasal maddeler”, elektromanyetik dalgalar, gazlar (Sayın, 2007: 53) gibi çeşitli unsurlar oluşturmaktadır.
Günümüzde zihin kontrol dendiğinde akla ilk gelen yöntem “beynin belirlenmiş bölgelerine nokta uyarılar verildiğinde davranış değişikliği oluşturduğu ilkesine dayanır. Buna maruz kaldığına inanan mağdur sayısı oldukça fazladır. Beynin belirlenmiş bölgelerine uygulanan “şok uyarı” ifadesi çok iyi analiz edilmelidir.”(Karakuş, 2013. 39) Bu yöntem ilerleyen bölümlerde örneklerle işlenecektir.
CIA’den emekli Juliane Mc Kinney, klasik bir zihin kontrol operasyonunun neleri kapsadığını sıraladığı raporunda yedi aşamadan bahsetmektedir.
1) Hedef kişiden, gelecekteki istismarlarda kullanılmak üzere, kişisel ve biyolojik örnekler toplamak gayesiyle uzun süreli, gün boyu süren fiziksel ve elektronik gözetim.2) Deneğin aşırı baskılara dayanma kapasitesini incelemek için peş peşe yapılan açık ve örtülü tacizler.3) ABD Adalet Bakanlığı tarafından halen 'öldürücüden daha hafif silahlar ve gözetim sistemleri' olarak tanımlanan teknolojileri içeren, aşırı intibaksızlığa ve yeteneklerin ortadan kalkmasına neden olacak ağrılar yaratmayı amaçlayan yönlendirilmiş enerji tacizi.4) Deneğin kafasında ve denek uykuda iken rüyaların evrensel gelişimini etkileyebilen şuuraltı seslere sebep olma kapasitesindeki nörosibernetik/psikoteknolojilerle deney.5) Uzun dönemde deneği kendi itibarını yok etmeye yönelik davranışlara ve ifadelere zorlamak için deneğin uzun dönemli manipülasyonu .6) Deneyin tecridi ve mali yönden yoksullaştırılması .7) Deneği intihar veya cinayet şeklinde bir şiddet hareketine zorlamayı amaçlayan sürekli taciz ve tahrik. (Şimşek, 2005: 73-74, Özkaya, 2013: 57)
Taciz
Açık taciz (bu açıkça gözlenen demektir): kişilerin uzun süreli eletronik tacizi için “ön şartlandırma” maksadıyla uygulanabilir. Açık tacizle baskı altına alınan kişinin elektronik tacizin ani başlangıçlarıyla mücadele etmesi çok güçtür. Açık tacizin elektronik taciz başladıktan sonra bile devam ettirildiği durumlarda, asıl amacın uzun dönemli aşırı baskıyı sürdürmek olduğu düşünülmektedir. Aşağıda ifade edilen açık taciz taktiklerinin çoğu elektronik tacizin farkına varılmasına engel olmak içindir. Bunlar potansiyel haber değeri taşıyan önemli bilgilere sahip kişiler için özel sıkıntı tehditleri oluşturacak durumları ihtiva eden eylemlerdir. Aynı zamanda açık taciz; kişiyi ideolojik, dini ya da felsefi bir gruba dahil etme, bu tür gruplara muhalif tavır sergileyenlere karşı ve gruptaki kişilerin suç unsuru taşıyan eylemlerinin üstünü örtmek maksadıyla yapılan bir yıldırma operasyonu olarak da düşünülebilir. İş verenlerin, yöneticilerin ya da grupların tehlikeli olarak gördükleri yahut onların haksız eylemlerine itaat etmeyen bireylere yönelik uyguladıkları bir taciz şeklidir. Bu sindirme operasyonu zorba kişiler ya da gruplar tarafından yalnız veya azınlıkta olduğu ve kendisini savunamayacağı düşünülen kişi ya da kişilere yapılmaktadır. Açık taciz bireyde telafisi zor akıl sağlığı problemlerine neden olabilmektedir. Üniversiteler, şirketler, güvenlik teşkilatları gibi özel ya da devlet kurum ve kuruluşlarında açık tacizin pek çok türüne rastlamak mümkündür. Elektronik tacizin ise “elektronik tacize maruz kalanlara” yardım etmeye çalışan kişilere yönelik bir misilleme şekli olarak ortaya çıkmaya başladığının farkına varılmıştır. “Peki, insanlar nasıl açık taciz ediliyorlar? Telefon rehberlerinde kaydınız olmasa bile ara sıra çalan ama konuşmayan telefonlar, ani, acayip kaba davranışlar”, önceleri kendilerine iyi davranan komşuları, arkadaşları, tanıdığı kişiler ya da daha önce hiç görmediği yahut tanışık olmadığı insanlar tarafından tecrit, taciz, takip, yıkıcı hareketler... (Şimşek, 2005: 74)
Ancak şunu belitmekte fayda vardır; psikolojik ya da fiziksel tacize yahut tecavüze maruz kalanlar, bireysel özgürlüklere saygının olmadığı, baskıcı, zorba bireylerden oluşan bir çevre ya da toplumda yaşayanlar, çözümü mümkün görülmeyen problemlerle mücadele içinde olanlar ağır bir yükün altına girdiklerinden akıl sağlıklarını kaybedebilirler. Akıl hastalıklarının tedavisi oldukça zor ve külfetlidir. Burada dikkat edilmesi gereken davranış değişikliğine neden olan, özellikle bireyi tepkisel davranışlarda bulunmaya iten tetikleyici unsurlardır. Tekikleyici unsurlar dış ve içsel unsurlar olarak sınıflandırılmaktadır. İçsel tetikleyici unsurlar çok önemlidir. “Özellikle saldırı ya da kuşkuya dayalı şüpheler, sürekli beyinde tekrar edilirse içsel, sıralı tetikleyici olarak kendini göstermeye başlamaktadır. Kişi normal hayatına devam ederken, hatta uyurken, bu tetikleyici unsur, ‘şok uyarıcı’ verilmiş gibi kişiyi tepkisel davranış vermeye yöneltmektedir. Süreç içerisinde içsel şok, uyarmanın dışarıdan yapıldığı kanısı da oluşturur. Hele birde baskı altında olduğu, tehdit ya da kuşkuların yaşanmışlığının etkileri ya da gerçekliği devam ediyorsa, kişi doğrudan doğruya dışarıdan saldırıya maruz kaldığına inanabilir.” Sağlıksız kitlelerin egemen olmaya başladığı bu dönemde; sağlıksız, kıskanç, bencil, empati yoksunu, zorba ve problemli insanlar ile birlikte yaşıyoruz. İster istemez bu sorunlu kişilerin taciz, tecavüz, izleme, dinleme, dedikodu üretme gibi etiğe aykırı davranışları ile devamlı karşı karşıya kalıyoruz. Bunları yok saymazsak ya da bunlarla hukuki yahut başka yollarlardan baş etmezsek, kişilik bozukluğu ya da daha farklı akıl sağlığı problemleri yaşayan bu tipler, dış uyarıcı olarak tetikleme yapabilirler. Bu türden dış ve iç uyarıcılarla birlikte sıklaşan rastlantılar sağlıklı bir bireyin akli dengesini yitirmesine sebep olabilmektedir. (Karakuş, 2013: 39-40) Dış uyarıcıların etkisiyle aşırı strese maruz kalmış mağdurların bir psikiyatristten yardım almaları en doğal haklarıdır. Aynı zamanda insanları mağdur ederek hukuk kurallarını ihlal eden bu sağlıksız tiplerin de hiç vakit kaybetmeden ciddi anlamda psikiyatrik müşahede altına alındıktan sonra gerekli hukuki yaptırımların uygulanması şarttır.
Zihnimiz Nasıl Kontrol Ediliyor?
İnsanoğlunun topluluk halinde yaşamaya başladığı dönemden itibaren toplumsal hafızalar ve bireylerin düşünceleri kesintisiz olarak kontrol altına alınmak istenmiştir. Klanın ortaya çıkış sürecini dikkatlice incelediğimizde ilk kültlerin klanlar olduğu bilgisine ulaşırız. Bireyin fikir hürriyetinin belirgin bir biçimde elinden alındığı klan, yerini feodal topluma, sonra da modern topluma bırakmıştır. (Yörükoğlu, 2012: 111)
Bireyleri topluluk halinde beyin kontrolüne tabi kılan egemenler, kitlesel kontrolün de ötesinde bireysel kontrole yönelirler. Bunun için egemenlerin çıkarlarına en iyi hizmet edecek ve onlara itaat eden hedef kişiler belirlenir ve her birine farklı formatlarda beyin kontrolü uygulaması yapılır. Ve bu kişiler, belirli bir süre sonra tamamen kontrol altına girip istenilen amaçlar doğrultusunda sanatsal, akademik ortamlarda, güvenlik teşkilatlarında ve daha pek çok yerde faaliyet göstermeye başlarlar. Beyin yıkama yöntemi başlangıçta uygulama olarak zor gibi görünse de aslında metodun devam ettirilebilirliği aynı oranda kolaydır. Eğitim sistemleri ve ‘devlet organları’ dünyada en etkili beyin yıkama operasyonunu idame ettirmektedirler. “Eğitim sistemine teslim olmuş, onu sorgulamayan ve devlet organları ile onların uzantılarını birer ‘mit’ olarak gören toplumlarda beyin yıkama teknikleri oldukça basit ve fazla enerji gerektirmeyen yöntemlerdir." Eğitim sistemi ve “kutsal” devlet kurumları tarafından beyni kontrol edilen birey bir süre sonra genetik davranışları ile şiddetli bir çatışma içine girer. Genetik bir davranışın unutulabilmesi için üzerinden 200 yıl geçmesi gerekmektedir. Ancak toplumsal bağlamda bu davranışların unutulması mümkün görülmemektedir. Çünkü biyo-psiko-sosyal bir varlık olan insanın tutum ve davranışları nesilden nesile miras yolu ile aktarılmaktadır. Genetik davranışları ile şiddetli çatışma yaşayan beyni yıkanmış birey, içsel tatmini sağlamak adına bir arayış içine girer. Bu durum kişiyi eğlenmek için çeşitli faaliyetlere, “sosyal çevre veya sınıf değiştirmeye, dine yönelmeye, dinden veya toplumdan kaçışa sürükler”. (Şimşek, 2005: 10-11)
Fikir, İdeoloji Aşılama
Cemaat, tarikat, ideolojik parti vb. gibi adı ne olursa olsun, bireyi kontrol altına alıp onu kişisel egolarının ve çıkarlarının tatmini için kullanan lider, beyin ve davranış kontrolünden sonra bireyin bilgi edinme ve haber alma kaynak ve standartlarını da belirler. Buradaki maksat, kişinin tüm benliğinin yanında geleceğinin ve düşlerinin bile ele geçirilip kültün çıkarına sunulmasıdır. Bilgi kontrolündeki diğer hedeflerden biri de bilgiye ulaşımı ve bireyin bilgiyi işleyişini kontrol ederek, kişinin grup faaliyetlerine yönelik olumsuz yorum yapmasına engel olmaktır. Bilgi kontrolü, birey külte dahil olduğu sırada, kişi yanlış bilgilendirilip ikna edilerek başlar. Katılımın gerçekleştiği süreden itibaren aldatma süreci çok yoğun işletilir (Yörükoğlu, 2012: 115)
“İnsanlar külte katılmazlar, kült onları seçer. Grup dışındaki bilgi kaynaklarına erişimi en aza indirgeme veya caydırma, grubun kitapları dışındaki kitaplar, makaleler, gazeteler, dergiler, TV, radyo yasaklanabilir ya da sınırlı hale getirilir. Ayrılan eski üyelerle görüşmek kesinlikle yasaktır. Biz ve onlar görüşü hakimdir. İçerisine ve dışarıya ait bilgiler vardır. Farklı hiyerarşik seviyedeki insanlar farklı bilgiler alırlar. Lider kimin neyi bilmesi gerektiğine karar verir. Diğer üyeler ile ilgili casusluk yapmak teşvik edilir. ‘Şahit’ ya da ‘buddy’ sistemi ile çift yapıp gözlemek ve kontrol etmek. Grup tarafından üretilen bilgi ve propagandanın ileri derecede kullanılması. Gazeteler, dergiler, günlükler, ses kasetleri, video kasetler... Yıkıcı zihin kontrolünün ancak bu dört bileşeninin genel etkisi, bir lidere veya bir amaca bağımlılığa yol açması halinde var olduğundan söz edilebilir. Listedeki her bir maddenin mevcut olması gerekmez. Zihni kontrol altında grup üyeleri kendi dairelerinde yaşayabilirler, sabah 9'dan akşam 5'e kadar bir işte çalışabilirler. Lider, müridin duygularının limitlerini yönetir ve daraltır, eğer herhangi bir problem olursa, asla liderin veya grubun değil de kendi hatasından ötürü olduğunu hissetmesini sağlarlar, suçluluk duygusunu aşırı derecede kullanırlar. Kişi potansiyelini tam olarak kullanmamasından, ailesi, geçmişi, yakınları, düşünceleri, duyguları, hareketleri veya geçmişte karşısına yapmış olduğu büyük suçlar sürekli olarak çıkarılır. Kült yapılarında korku devamlı kullanılır. Dış dünya korkusu, düşman korkusu, grup tarafından dışlanma korkusu. Tüm bu korkular verilirken suç sayılmayacak konular bile büyük günah gibi toplum önünde itiraf ettirilir. Fobi telkini çok yoğundur grubu terk etmeye veya liderin otoritesini sorgulamaya bile duyulan irrasyonel korkuların programlanması... Zihni kontrol altında bir insan grup dışında pozitif ve dolu bir geleceği gözünde canlandıramaz. Grup "dışında" mutluluk veya tatmin yoktur. Ayrılırsanız korkunç şeyler olur, ‘dışarıdaki hayat tek başınıza sizi yutar’, ‘şeytanın esiri olunur’, ‘kötü yola düşülür’, ‘iyileşmeyen hastalıklar olur’, "kazalar’, ‘intiharlar’, ‘delilik’, vs. Ayrılmak için asla geçerli ve mantıklı bir sebep yoktur."(Şimşek, 2005: 13-15)
Beyin yıkama psikolojik, nörofarmakolojik, nörofizyolojik, hipnotik ve daha ileri metotlar yoluyla insanın kişiliğini, karakterini, ideolojisini, inançlarını, düşünme biçimini, prensiplerini değiştirmek için kullanılan bir yöntemdir. Örneğin tüm tarikatlar ve kültler beyin yıkama teknikleri konusunda uzmanlaşmışlardır. Pek çok tarikatın arkasında da zaten istihbarat örgütleri vardır. Genellikle beyin yıkama ve ideoloji kontrolünde şu öğeler kullanılmaktadır (Sayın, 2007: 336):
Telkin ve Telkine yatkınlık: “Gerek hipnoz gerekse tekrarlanan, ritüelik eylemler uygulanır. Hemen hemen tüm tarikatlar ve kültler bu teknikleri kullanır. (...) “İnsanların hepsi aynı telkine yatkınlık düzeyinde değillerdir. Telkine yatkınlık bazı fizyolojik koşullarda da değişir. Beyin yıkama yöntemlerinde öncelikle insanların veya toplumun telkine yatkınlığı sınanır. Daha sonra telkin değişik yöntemlerle insanlara yavaş yavaş ya da hipnotik yöntemler kullanılarak verilebilir.”
Mevcut tüm psikolojik akardengeyi (homeostasis) yıkma: “Kimyasal maddelerle beynin normal akardengesinin (hemeostasis) yıkılması ve yepyeni bir yapı oluşması. Var olan inanç ve bilinç yapısı sarsılır ve kişi kendi oluşturduğu psikolojik savunma mekanizmalarından mahrum kalarak, yeni bir travmaya ve telkine açık hale gelir.” Bu şekilde bilincin ve iradenin kırılması ve ortadan kaldırılması veya olayları farklı algılaması sağlanabilir.”
Egoyu zayıflatma: “Egoyu zayıflatma özellikle şeriatçı ve dinci cemaatlerin ve tarikatların uyguladıkları tekniklerden birisidir. Hedef egonun bir ölçüde zayıflatılması ve iradenin veya bilinç direncinin bu yolla kırılmasıdır.”
Cinsellik: “Pek çok tarikat ve kült cinselliği, libidoyu had safhada kullanarak insandaki haz- ödüllendirme mekanizmalarını harekete geçirir. Bu sırada bazı ilaçların, MDMA-MDA gibi, etkilerinden de yararlanılır.”
Gizemcilik ve üstün güçlere ulaşma: “Gizemcilik, parapsikoloji ve mistisizm hemen hemen her tarikatın ve kültün, cemaatin temel parametre olarak kullandığı unsurdur. Bu yeteneklere ulaşma konusunda bazen ilaçlar veya başka psikolojik teknikler de kullanılır-(Vecd, meditasyon vb.) Parapsikolojik dezinformasyonlara bu tip uygulamalarda çok rastlanır. Özellikle parapsikoloji ve olağan dışı güçlere ulaşma insanların egolarını avlamaya yönelik bir tuzak olarak kullanılır.” (...) Şunu unutmamalı ki, parapsikoloji çalışmalarının çoğu başka çalışmalar için birer kılıftır. CİA da parapsikoloji diye bir şeyin var olmadığını bilmektedir.”
Eşikaltı algının ve kollektif bilinç dışının, arketipal öğelerin çok sistemli olarak kullanılması: “Burada müzik, ses, görüntü, duyma veya görme eşiğinin dışındaki stimulant etkiler, fikirler, film görüntüleri, klişeleşmiş yapılar ve moda gibi unsurlar kullanılmaktadır.”(...) Hedef insanların kognitif, öğrenme ve algı psikolojilerinin kültlerin, istihbarat örgütlerinin, gizli örgütlerin istediği biçimde kullanabilmesidir.”(Sayın, 2007: 55,82,83,168,336,337)
Yukarıda sayılan yöntemler kullanılmakla birlikte sistematik bir şekilde uygulanan temel tekniklerin bazıları ise şöyledir. Şunu belirtmekte fayda vardır ki, “kültlerin ve tarikatların da pek çoğu bu yöntemleri kullanırlar”(Sayın 2007: 338):
1) Kişiye yaşayacağı değişiklikleri hissettirmeyiniz.2) Kişinin zamanını ilgi çekerek kontrol altına alınız (internette, ashram veya tarikat-kült merkezlerinde daha fazla vakit geçirme.)3) Kişide güçsüzlük duygusu, korku ve bağımlılık yaratınız. Bilinçaltı tüm korkularını, fobilerini ve yetersizliklerini araştırıp, su yüzüne çıkarınız.4) Kişinin eski davranışlarını baskılayıcı ve yeni bir yapıya yol açıcı telkinlerde bulununuz.5) İnsanlarda ilaçlarla, ortamla, hipnozla veya spesifik tekniklerle farklı bilinç halleri (altered states of consciousness) oluşturunuz.6) Farklı bilinç hallerinde veya kişide yeterli mayalanmayı oluşturunca bilinç dışına inerek, onu çeşitli motiflerle bombardıman ediniz. Bu motifler fikir, resim, müzik, sembol vb. olabilir.7) Bilinçte belirsiz bir bilinç hali ve yapısı oluşturduktan sonra kendi ideolojinizi ve kültün temel fikirlerini inşa etmeye başlayınız.8) Kişinin mantığına ve inanç sistemine kilitler koyunuz ve kişinin yeni inanç ve ideoloji sistemini sorgulamasını engelleyiniz. Eski inanç sistemini ve ideolojisini yargılamasını sağlayınız.9) Kişinin temel psikolojik yapısını ve ihtiyaçlarını iyi tespit ediniz. Kültün ideolojisinin her yanını bu ihtiyaçlara yanıt verebilecek temel motiflerle örünüz.10) Kişide obsesyon oluşturarak, sürekli bu konuyla zaman geçirmesini sağlayınız. Öyle ki kişi kültün bir müridi haline gelinceye dek psikolojik akardengesini bu ideallerle sağlasın.11) Kişiye hiç bulamayacağı ve arayışı içinde olduğu yönleri sununuz, o kişide bu yönlere karşı bağımlılık oluşturunuz. Örneğin sevgi, dostluk, insani yardım, cinsellik.12) Mümkünse kişide kültün bir elemanı olmakla tüm sistemi ve diğer yanlış sosyal yapıyı yıktığını, yeni psikolojik güçler kazandığını hissettiriniz.13) Dili (özel bir dil ve jargon kullanarak) kontrol ediniz. Çünkü düşünmenin temeli dildir.14) Bilimselliği ve mistizmi aldatıcı bir biçimde kullanınız.15) Cinselliği aşırı bir biçimde sınırsız kullanmayı sağlayarak libidoyu geliştiriniz ve libidinal tüm yapıları, haz prensibini, mükafatlandırma sistemini sınırsız bir biçimde kullanınız.”(Sayın 2007: 338-339)
Askeri ve siyasi bir grup tarafından yönetilen kamplarda Çinli komünist öğretmenlerin (fikir aşılayıcıları) beyin yıkamada kullandıkları teknikler kısaca 4 aşamada toplanabilir: (Brown, 2012: 213,215):
Fikir aşılamada; tekrar, bezdirme ve küçük düşürme, sorguya çekme gibi yöntemler kullanılmaktadır.
Tekrar: Kişiden bazı parçaları ezberlemesi istenir. Her gün sınava tabi tutularak öğrenme derecesi kontrol edilir. Bu çalışmalar esnasında kişinin başka bir şey okumasına kesinlikle izin verilmez.Bezdirme: “En ufak bir ilgisizlik, işbirliğine yanaşmama veya ders konularıyla ilgili sorulara cevap vermekte gecikme” söz konusu olduğunda derhal birtakım sert tedbirlere başvurulmaktadır. Mesela dersini bilmeyen bir kişi, yönetim tarafından çağrılır ve kendisine ‘dikkatli olmak ve söylenenleri hatırlamak’ konusunda uzunca öğütler verilir. Söylenenlerin önemine işaret edilir. Bu yöntem kısa bir süre sonra tekrar edilmektedir. Niyet, kişinin direnişini kırarak onu tamamen bezdirmektir.Küçük düşürme: Bu usûl kişinin arkadaşlarını kendisine karşı kullanmaktan ibarettir. Mesela bir fikir aşılama sınıfında, aşılanmak istenen fikre karşı çıkan bir öğrenciye baskılar sonucu (topluluk önünde özür diletme ve otokritik yöntemi kullanılarak) hata etmiş olduğu kabul ettirilir. Özürler ve otokritikler bir süre devam ettikten sonra sıra arkadaşlarının bu kişinin davranışlarını tenkit etmeleri istenir. Kişilerin birbirlerini eleştirmeleri tekniği zamanla bir jurnalcilik sisteminin gelişmesine neden olur. Arkadaşlar birbirine düşer, kişilerde karşılıklı güvenden eser kalmaz.Sorguya çekme: Kişileri etkilemekte yararlanılan diğer bir yöntem de sorguya çekmedir. Müşahedeler; fikir aşılamanın etkisinde kalan ya da işbirliğine yanaşan kişilerin daha önce bir süre sorguya çekilmiş olduklarını göstermektedir. Buradaki amaç kişinin direnmesini kırmaktır. Bitmez- tükenmez müklakatların sonunda kişi, ya tamamen yıkılıp itaaat etmeye karar veriyor ya da kişiden umudunu kesip yakasını bırakıyorlar. Sorgulama sırasında sıklıkla manevi baskıya başvurulmaktadır.
Kişiye öldürülebileceği ya da işkenceye göreceği tehditleri yöneltilir. Amaç kişinin üzerindeki manevi baskıyı arttırmak, onu bazı şüphelere ve endişelere yöneltmektir.(Brown, 2012: 215-218)
Beyin yıkama tekniği deyince, ABD’nin anti-kominist tavrının başını çekenlerden birisi olan dünyaca tanınmış asker psikiyatrist Dr. Edgar Schein’ın 24 maddelik beyin yıkama programı karşımıza çıkmaktadır. Schein’ın beyin yıkama programı şöyledir: (Koşan, 2000: 32):
“Tutsaklar yeterince tecrit edilen bölümlere yerleştirilmeli, çünkü bununla duygusal ilişkiler başarılı bir şekilde koparılabilir ya da ciddi bir şekilde zayıflatılabilir. Tüm “gerçek önderler”, doğal önderler ayrı tutulmalı. İşbirliği yapılan tutsak, önder olarak gruba yerleştirilmeli. Beyin yıkama amacıyla uyum içerisinde olmayan tüm grup etkinlikleri yasaklanmalı. Tutsaklar gözetlenmeli ve özel öz geçmiş materyalleri toplanmalı. Sonradan başkalarına gösterilecek tutsakların isimleri sahte açıklamalarla yazılmalı. Oportinistler ve ihbarcılar korunmalı. Tutsaklar hiç kimseye güvenmemeleri gerektiği temelinde ikna edilmeli. Kendi iradesiyle işbirliği yapmayı kabul edenlere hoşgörülü davranılmalı, kabul etmeyenlere karşı ise sert muamele uygulanmalı. Birlikte hareket etmeyenler cezalandırılmalı. Tutsaklara gelen posta (mektuplar vs.) sistematik olarak denetlenmeli ve saklanmalı. Tedavi metotlarıyla ve tutsaklar üzerindeki kontrolle uyuşmayan ilişkiler engellenmeli ve kesilmeli. Tutsaklar arasındaki grup değeri dağıtılmalı. Tutsaklar arasında, onların sosyal düzenlerinde vazgeçtikleri ve tamamen tecrit oldukları bir grup düşüncesi yaratılmalı. Her türlü duygusal destek yok edilmeli. Tutsakların, tutsaklık koşullarını, yakınlarına ve arkadaşlarına yazmaları engellenmeli. İstenilen yeni davranışı destekleyen ya da tarafsızlaştıran böylesi materyalleri içeren yayınların ve kitapların girişine izin verilmeli. Normları bilinçlice belirsizleştirmek ve tutsaklar üzerinde bir baskı uygulamak suretiyle, birey yeni ve ikircikli duruma getirilmeli; çünkü yeni bir soluklanmaya baskı yapmak için, tutsakların yeni duruma uyum sağlama imkânları yaratılmalı. İrade gücü birçok kereler zayıflatılan ve tahrip edilen bireyler, düşünceleriyle uyum içinde olan ve görevi devamlı bireyin moral desteğini tahrip etmek olan tutsaklarla birlikte bir yaşam durumuna getirilmeli. Karakter zayıflaması için teknikler uygulanmalı: Aşağılama, iftira gibi yöntemlerle şeref ve haysiyetiyle oynama, bağırma, hakaret etme, suçluluk duygusu yaratma, uykusuz bırakarak etkilenebilirliği sağlama, sert yöntemlerle arada bir işkence yapmak gibi. Tüm iki yanlı girişimlerle arkadaşlarının baskısı sağlanmalı, yeniden bir düşmanlık ortaya çıkarılmalı. Tutsağın, hücre arkadaşları aracılığıyla, geçmişte ya da gelecekte bir kez bile kendi temel prensipleri ve değerlerini düşünmediğine, ciddiye almadığına dikkat çekilmeli. Baskının kaldırılması ve insani varlık olarak, beyin yıkama amacına uygun itaatli ve mütevazi, yaltakçı davranışlar ödüllendirilmeli. Yeni davranışı güçlendiren sosyal ve moral destek yaratılmalı.”(Koşan, 2000: 33-35)
Solomon Asch’in sosyal psikoloji üzerine yaptığı deneylerde bazı fikirlerin, sosyal baskılarla bireye dayattırılabileceği, deneklere çok net görünen birtakım gerçeklerin daha farklı bir biçimde algılatılabileceği kanıtlanmıştır. İnsanların pek çoğu zaten bilimsel düşünceden yoksundur. Bu nedenle beyin yıkamaya, gerçekleri olduğundan farklı algılamaya ve illüzyonlar görmeye çok yatkındır.(Sayın, 2007: 157)
Beyin yıkama veya fikir aşılama uygulamalarının en dikkat çeken yönü, bu uygulamaların gerçekleştirildiği ortam terk edildiği andan itibaren, söz konusu metotların meydana getirdiği ideolojik etkinin gücünü tamamen kaybolmasıdır. “Dolayısıyla herhangi bir ideoloji veya din, ferdin şahsiyet yapısına bağlı olan ve şimdiye kadar şuuraltında gizlenen eğilimlerle uyuşmadığı sürece, o ideolojiyi empoze edenin veya din adamının varlığı ile kaimdir.”(Brown, 2012: 247)
Propaganda ve İletişim Araçları
İdeal anlamda masumiyet içermesi gereken propaganda kavramı, kullanım amacı ve kullananların niyeti bakımından şimdiye kadar kötü bir ün yapmış ve sosyal bir anlam ifade etmekten ziyade siyasi bir çizgide yol almıştır. Öyle ki bu kavram, onu kulananların elinde bir sosyal yaklaşım vasıtası olmaktan çok, sosyal felaketlerin menşesi olmakta ve bir beyin yıkama yöntemi şeklinde kullanılmaktadır.(Bahar, 2009: 120)
Propaganda amacını gerçekleştirmek için yani insanın duygu, düşünce ve davranışlarını etkilemek veya değiştirmek maksadıyla birtakım iletiler, simgeler kullanmaktadır. Bu unsurları yaymak için de çeşitli kanallara ihtiyaç duyar. Farklı niyetlerle hazırlanan propaganda mesajlarını hedefe ileten bu kanallar haberleşme araçları olarak adlandırılmaktadır. Haberleşme araçları mesaj dağıtım yöntemlerine göre dört kategoriye ayrılmıştır. Bunlar; yüz yüze haberleşme; mitingler, gruplar, sosyal faaliyetler ve kişisel temaslar yüz yüze haberleşme ortamlarındandır. Göze hitap eden haberleşme araçları; çizgi filmler, resim veya slaytlar, broşür, gazete, afiş, bildiri, kitap, dergi, risale gibi basılı araçlar, tuhafiye, biblo ya da üzerine mesaj basılabilen herhangi bir parça eşya gibi basılı ürünlerdir. Kulağa hitap eden haberleşme araçları; en yaygın olanı radyodur. Hem göze hem kulağa hitap eden haberleşme araçları; en başta gelenler; televizyon, sinema ve internettir. (Şimşek, 2005: 136-137) “Toplumsal zihin kontrolü maksadıyla, görsel ve işitsel iletişim araçları; yazılı ve basılı materyaller gibi pek çok araç-gereç kullanılmaktadır. Bunlar vasıtasıyla toplumun kafasına işlenen pek çok motifle, düşüncelere istenilen doğrultuda yön verilmektedir.” (Sayın, 2007: 53)
Bilinçaltı Mesaj
“20. Yüzyılın ikinci yarısında uygulanan başka bir medya stratejisi de mesajları bilinçaltına yerleştirmektir. İletişim yoluyla bilinçaltına mesaj aşılamanın birçok yöntemi vardır. Elektronik medyanın başvurduğu tekniklerden bazıları duyu eşiği altı ses, geçmişe gizleme, tachististopic flaşlar, imaj eşleştirmeleridir. Yazılı basınsa en çok gömülü mesajları, imaj eşleştirmelerini ve sembolizmi kullanır.”(Keith, 2006: 52)
Psikolojik Savaş
Daha önce de belirtildiği gibi insan beyni sürekli olarak kontrol altındadır. Kontrol altına alınmadığı dönem yoktur. Beyin dışardan ve içerden gelen stimuluslara ve algılara çok açıktır. Dışarıdan gelen algılarla beyni kontrol etmek mümkündür. Zaten toplumsal beyin kontrolü her zaman var olmuştur. En dikkat çeken örneği Hitler’dir. Hitabet sanatını ve diğer teknikleri çok iyi kullanarak insanların zihinlerini kontrol etmiştir. Ayrıca bugün psikiyatrların ve psikologların da yaptığı budur. Yani insanların beynini kontrol etmek. (Sayın, 2007: 53,69)
Bireyin ve toplumun duygu ve davranışlarını inceleyen psikoloji, elde ettiği bilimsel verilerinden hareketle hedef olarak seçilen yahut düşman gibi görülen kişi ve kitlelere karşı da kullanılmaktadır. Bu faaliyetlerde, psikolojik savaş kavramı içindeki propaganda, yıldırma, inandırma gibi metodlar uygulanmaktadır. (Bahar, 2009: 23) Psikolojik savaş, çeşitli zihin kontrolü yöntemlerini içine alan geniş bir kavramdır. Psikolojik savaş, insanların beyninde ve toplumun psikoloji üzerinde sürdürülen savaştır, hedefi ‘gerçek olmayan’ birtakım yanlış bilgi ve olayları “propaganda, zihin kontrolü, medyanın kontrolü, toplu telkin ve beyin yıkama ile ‘gerçekmiş gibi’ göstermektir. Böylece düşmanın ve karşıt güçlerin beyninde ve psikolojik tabanında da savaşın kazanılması hedeflenmektedir.” (Sayın, 2007: 81)
Psikolojik savaşın birinci aşaması, düşmanını ve kendini iyi tanımaktır. İkinci aşama, baskı ve ikna tekniklerini kullanarak karşı tarafta psikolojik çöküntüye yol açmaktır. “Psikolojik savaşın saldırı ve savunma silahı; propaganda, eğitim ve provakasyondur.” Cephesi ise; söz, yazı, resim, broşür ve radyo, televizyon, bilgisayar gibi iletişim araçları aracılığıyla yayılan bilgilerdir. Bu savaş yönteminin amacı, insanları ikna etmek ve onlarda düşünce, duygu ve davranış değişikliği yaratmaktır. Yöntemi ise beyin yıkamadır. (Simşek, 2005: 126)
Psikolojik Travma
İstihbarat örgütleri işkence yöntemlerini kullanmak ve bunları zihin kontrol projelerinde uygulamaya koymak konusunda sakınmamaktadırlar. Çünkü bazı zihin kontrolü projelerindeki psikolojik travma metotları gerçekte farklı işkence tekniklerinden ibarettir. İşkence gören insanlarda geri dönüşümsüz psikolojik, fizyolojik ve nöroanatomik etkiler meydana gelir. (...) Örneğin travma sonrası stres bozukluğu, hem savaşan askerlerde hem de işkenceye maruz kalan insanlarda görülmektedir. (...) Esasen işkence, savaş durumundan çok daha ağır strese neden olmaktadır. “Stres insanlarda HPA ekseni denen bölgelerin aktivasyonu aracılığıyla aşırı CRF, ACTH ve kortizol salınmasına” yol açmaktadır. “Bu etki ise beyinde pek çok geri dönüşsüz nöron ölümüne, apoptozise neden olur. Bellek, üç boyutlu algı, düşünebilme yeteneği körelir.” Ayrıca işkence gören insanların kronik depresyon, hafıza kaybı, paranoya, psikoz vb. gibi tüm psikiyatrik bozukluklara girme olasılığı artar. “CRF zaten aşırı salgılandığında depresyon yaratan bir hormondur. İşkencenin tipine göre geri dönüşsüz kardiyovasküler, üriner sistemle ilgili, biyokimyasal ve nörolojik bozukluklar gelişir.”(Sayın, 2007: 197) Alışılmadık, uzun süreli çevresel stres veya yaşam durumları, kişiliğin normal fonksiyonlarını aksatabilir. Bu tür güçlüklere maruz kalan kişiler değişik bir kişilik ya da sahte kimlik benimseyerek yeni durumlara uyum geliştirebilirler.(Keith, 2006: 147),
1932 yılında, “CİA’in öncüsü Amerikan OSS istihbarat ağının kurucularından Alman psikolog Kurt Lewin”, bireyleri ve toplulukları yeniden programlamak amacıyla travma tekniğinin kullanılmasını ilk savunan kişilerdendir. Lewin’in bu kuramı, yani özneyi sonraki yeniden programlamaya hazırlamak maksadıyla işkence ve travma yoluyla yapısını bozmak, “20.yüzyılın dünya zihin kontrolü ve kültürel programlaması yöntem bilimidir. (...) Korku, öfke ya da heyecan gibi duyguların, kasten ya da kasti olmayan biçimde uyarılmasıyla beyin işlevleri yeterince zarar gördüğünde, kişilere çeşitli inançlar dayatılabilir. Bu türden olayların neden olduğu sonuçlardan en yaygın olanları, geçici yargı bozukluğu ve yüksek derecede etkiye açık olma halidir. Bunun çeşitli grup tezahürleri bazen ‘sürü dürtüsü’ başlığı altında tasnif edilir; endişenin arttığı ve dolayısıyla birey ve kitlenin etkiye açık hale geldiği savaş zamanlarında, ciddi salgınlarda ve benzeri tehlike dönemlerinde en görkemli halleriyle görülür.”(Keith, 2006: 40-41)
Tecrit ve İşkence
Tecrit ile beyin yıkama yöntemi arasında oldukça sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Gerçekte tecrit, beyin yıkama metodunu baz alan faaliyetten başka bir şey değildir. Tecrit, işkencenin farklı yöntemlerle uygulanması şeklidir. Tıpkı işkencelerde olduğu gibi tecridin de esas amacı insanın kişiliğini yok etmektir. Tecrit ile duyumsal uyaranların sınırlandırılması bireyde duygusal bir yıkıma neden olur. Tecridin diğer bir maksadı da şahsın sosyal çevreyle olan bağlantılarının tamamen yok edilerek bireyin mutlak yalnızlaştırılmasıdır. Tecritteki birey kimseyle konuşamaz, duygu ve düşüncelerini sesli olarak kimseyle paylaşamaz, sesleri olduğu gibi duyması ve algılamasına izin verilmez. Bu şekilde toplumsal tüm ilişkileri koparılmış kişi, yalnızlaştırılarak kendisiyle hesaplaşmaya zorlanmakta böylece iradesi zayıflatılan birey teslim alınmaya çalışılmaktadır. Tecritte kişinin davranışları kontrol edilerek politik kişiliğinin yok edilmesi hedeflenmektedir.(Koşan, 2000: 17,23)
“Tek kişilik ya da küçük gruplar olarak tecritte kalan kişilerde, birçok durumda patalojik rahatsızlıkların saptandığını ve tecritte kalan kişilerin Dr. Sluga’nın ‘Uzun Zaman Tutsakları’ adlı araştırmasında da izah ettiği gibi, oldukça ciddi Seperations-Syndrom’dan acı çektikleri tespit edilmiştir. Bu olayların birkaçında, vegetative sinir sistemi rahatsızlıklarında olduğu gibi, şiddetli entellektüel ve duygusal rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Oluşan rahatsızlıklar deneysel durumlarda sensorik deprivasyon aracılığıyla yaratılan etkileri hatırlatmaktadır.”(Koşan, 2000: 136)
Uzun süreli Duyusal Yoksunluk (Sensory Deprivation) sonucunda halüsinasyonların ve birtakım ilaçlarla erişilen durumların meydana geldiği bildirilmiştir.(Sayın, 2007: 161) Ses geçirmez bir odaya konarak fiziki çevresiyle bağlantısı kesilen bir insan, belli müddet sonra canlı ya da cansız hayaller görmeye başlar.(Brown, 2007: 205) Yapılan deneylerle “mutlak bir sessizliğin, insanı olmayan şeyleri görür ve işitir hale getirdiği” ortaya koyulmuştur.(Brown, 2007: 194)
Alman devleti, 1971 yılında Hamburg Üniversitesi Kliniği’nde bulunan bir araştırma bölümünde, deprivasyon deneyleri başlatmıştır. Deneyler, kameralarla çevrelenmiş, ses geçirmez, karartılmış ve manyetik alana karşı izole edilmiş bir tecrit odasında gerçekleştirilmiştir. Deneğin nefes alışları, nabız atışı, kalp atışları, sürekli olarak kaydedilmekte aynı zamanda konuşmaları ve davranışları dinleyiciler ve kameralarla tarafından gözetlenmektedir. Sonuçlar son olarak bilgisayarda değerlendirilir.
Deney için iki türlü temel koşul vardır:
1.Duyumsal deprivasyon: Duyumsal uyarılar mümkün olduğunca azaltılmakta, denek sesin olmadığı bir yarı karanlık odada bulunmaktadır. Bu şekilde böylesi bir ortamda uzun süre kalan kişinin duyumları süreç içerisinde özelliklerini yitirmektedir.”2.Algılanabilen deprivasyon: Duyumsal uyaranların ölçüsü, hiçbir bilgi verilmeksizin, normal düzeyde tutulmaktadır. Denek cam bir gözlükle, ışığı az olan, sürekli tanımlanamayan gürültünün olduğu bir odada tutulmaktadır. Deneylerin bu aşaması, kişinin algılama yeteneklerinin yitirilmesini hedeflemektedir.
Deney müddetince uygulanan tecridin denek üzerindeki etkileri; depresyon, halüsinasyon, aşırı duyarlılık, korku hali, baş ağrısı, yüksek tansiyon ve yine farklı şekillerde ortaya çıkan fiziki rahatsızlıklar olarak tespit edilmiştir.(Koşan, 2000,: 18,39)
Kanada’da CİA tarafından uygulanan zihin kontrol programlarından biri 1951’de, McGill Üniversitesi’nden Dr. Donald O. Hebb’in sürdürdüğü ‘Bireylerdeki Davranış Değişiklikleri Üzerine Deneysel Çalışmalar’dır. Üniversite öğrencileriyle yapılan deneyde, sorgulama esnasında oluşan depresyon ve tecrit incelenmiştir. Uzun bir tecridin ardından, deneklerin çoğu, uyanıklığı uykudan ayırt edemez bir duruma gelmiştir.(Keith, 2006: 100) Birkaç deneğin ise alışılmadık görsel ve işitsel halüsinasyonlar gördüğü kaydedilmiştir. Hebb’in araştırmasından elde edilen verilerle göre “tecrit edilmiş bireylere propaganda uygulaması, davranışlarda ciddi derecede değişikliklere yok açabilmektedir. Ek olarak, Hebb bu tarz şartlar altında kişisel başetme yetisinde ciddi düşüşler gerçekleşirken, halüsinasyon ve şüpheci algılama oranlarında kayda değer artışlar meydana geldiğini de ortaya koymuştur.(Victorian, 2007: 65)
Kuzey İrlanda bölgesinde sürdürülen his iptali uygulamaları ise bir paket program şeklindedir ve kendi içinde bir bütünlüğü vardır. Gece yarısı ansızın uyandırılarak dövülme, bulunulan yer ve zamanın belirsizleştirilmesi, yalan ve küfüre maruz kalınması, ‘çözülme işleminin’ parçalarıdır. Dehşete düşürme ve küçük düşürme eylemleriyle tüm psikolojik savunma mekanizmalarının devreden çıkarılması amaçlanmaktadır. “Şahsın çırılçıplak resimlerinin çekilmesi, kaçarken idrarını çıkarmaya zorlama, tuvalete gitmeye izin verilmemesi, değişik sadizm uygulamaları ve cinsel tacizin her çeşidi sözkonusu olabilmektedir. (...) Bu arada düşük kalorili ya da kalorisiz yiyecekler verme, terleterek aşırı su kaybına yol açma, yüksek ısıya ve geceleri dondurucu soğuğa maruz bırakma, uykusuz bırakma ve dokunma hissini yok etme gibi kimi işkencelerle vücudun psikolojik fonksiyonları düzensizleştirmektedir.” Tüm bu işkenceler, beyin yıkama veya derin sorgulama olarak adlandırılabilecek akademik bir olgudur. Uygulamaların maksadı, şahısta geçici psikoz ya da çıldırma hali meydana getirmektir. Ama ne yazık ki geçici olması istenen bu rahatsızlıkların çok kalıcı sonuçlar doğurabilmektedir.(Victorian, 2007: 73)
Hipnoz
Hipnoz çok eski bir sanattır. İlk defa Hristiyanlık ortaya çıkmadan önce büyücülük, din ve tıp bir aradayken kullanılmıştır.(Bahar, 2009: 215) I. Dünya savaşı’nda hipnoz casusluk amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1920’lerde Colgate Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Dr. George Estabrooks, hipnoz ve insanların iradelerinin kontrolü üzerinde çalışmıştır. Estabrooks’un ilk keşiflerinden biri de çoklu kişiliğe sahip bireylerin tedavisinde kullanılan hipnozun, bireye birden çok kişilik kazandırmak maksadıyla kullanılabileceğidir.(Keith, 2006: 82) Daha önce farklı bilinç hallerine vakıf olmayan kişilerde tanınmadık bir bilinç hali meydana gerirerek bilincin kontrolünü zayıflatmak ve bilinç dışının ortaya çıkmasını sağlamak mümkündür. Böylece hiçbir iz bırakmadan hatta kişinin kendisinin bile farkında olmayacağı bir şekilde ondan bilgi almak olasıdır.(Sayın, 2007: 72)
Beyin kontrolü; hipnoz, düşünceyi durdurma ve düşünceyi yönlendirme gibi belli yöntemleri ve teknikleri içerir. Bu yöntem ve teknikler, kişilerin nasıl düşünmesi, hissetmesi ve davranması gerektiğini belirler. Bu uygulama etik temele dayandığı takdirde tehlikeli değildir. Fakat bir liderin, istediklerini elde etmek amacıyla bu yöntemleri kullanarak kişileri kendine bağımlı köleler yaratması durumu çok tehlikelidir. Zihin kontrol yöntemleriyle bireyin gerçek benliği, davranışları, düşünceleri, hisleri baskı altına alınır ve yeni bir kişilik oluşturulur. Zihin kontrolü yöntemlerini tanımayan onlardan haberdar olmayan bir kişinin bu yöntemlerle başa çıkma şansı pek yoktur.(Yörükoğlu, 2012: 113
Hipnoz gerçekte zannedildiğinden daha tehlikeli bir yöntemdir. Her ne kadar bilimsel kitaplarda, hipnozla insana iradesinin dışında bir eylem yaptırılamayacağı iddia edilse de son zamanlarda bunun doğru olmadığına yönelik birtakım düşünceler mevcuttur. Yani bir insanın hipnozla isteklerinin dışında bir eyleme yöneltilebileceği, örneğin cinayet işletmek gibi, iddia edilmektedir. Hipnozda birey normal bilinciyle hatırlamadığı ve kontrolünü bir başkasının eline aldığı farklı ve telkine açık bir bilinç haline girmektedir. Özellikle hipnoz öncesinde veya sonrasında verilebilecek birtakım kimyasal maddeler hipnozun etkisinin artmasını sağlayabilmektedir. Hipnoz altındaki kişi öyle yönlendirilebilir ki, kişi kendisini bir kahraman olarak görebilir ve istenen eylemleri harfi harfine yerine getirebilir, özellikle ilaçlandığında.(Sayın, 2007: 153,159)
CIA’in uyuşturucu ilaçlarla yaptığı deneyler ABD hükümetinin yürüttüğü çok gizli zihin kontrol projesinin sadece bir bölümüdür. Bu deneyler binlerce şahıs üzerinde yıllar boyu sürdürülmüştür. “Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beynin uyarılması, ultrasonik mikrodalgalar, alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişikliği terapisidir.”(Şimşek, 2005: 57)
Bir kişi kendi kendini telkin yoluyla uzun bir uyku süreci yaşamakla, olumsuz koşulların baskıcı durumlarını azaltabilmekte hatta bu şartların üstesinden bile gelebilmektedir. CİA, bir kişinin hipnoz karşısındaki direnişini azaltmak amacıyla ilaçların nasıl kullanılması gerektiğine yönelik bir araştırma yapmıştır. Bu maksatla kullanılan ilaçlar genellikle tansiyon düşürücü ve sakinleştirici ilaçlardır. Tansiyon düşürücü ilaçlar kişide bir rahatlama sağlar, rahatlamanın ise telkini arttırdığı düşünülmektedir. Teşkilat kendi faaliyet alanını yalnızca LSD ve benzeri ilaçların kullanımıyla sınırlamamıştır. A.M.Weitzenhoffer ‘Hipnotizma: Telkinde Objektif Çalışma’ adlı çalışmasında “Kişinin telkin olabilme kabiliyetine sahip olması şartıyla birlikte, çeşitli ağrı kesici ilaçların dozları kişileri daha yatkın yapıyor.” şeklinde yazmaktadır. L.R.Wolberg ise “sodyum ametal”in giderek artan dozlarda kullanımıyla önemli sonuçlarını elde etmiştir. Kişinin kendi içinde bir çaresizlik duygusu oluşturmasına neden olarak operatöre karşı düzensiz olarak bağlılık duygusunu arttırmıştır.(Victorian, 2007: 166)
Bu beyin yıkama yöntemleri rejime muhalif insanlar üzerinde uygulandığı gibi rejim yanlısı olan insanların rejim ile tam bir uyum içerisinde tıpkı birer robot gibi çalıştırılabilmesi amacıyla da bu uygulanmaktadır. Gönüllü hipnoz gibi çeşitli seanslar yoluyla bilinç dışına girilen savunmasız kişi rejimin tam bir robotu olabilmektedir. Tüm düşünce kalıpları rejimin istediği insan tipini ortaya çıkartmak yönündedir. Dolayısıyla bireyin gerektiği zaman bir terörist ya da bir sabotajcı gibi eğitilmesine imkan vermektedir.(Şimşek, 2005: 17)
Kimyasal Maddeler
Pek çok ülkede uyuşturucu ticareti o ülkenin polisi ve istihbarat örgütünün işbirliğiyle yapılmıştır. İnsanların uyuşturucu bağımlısı haline gelmesi, gençler arasında yaygınlaşması bazen ‘Derin Devlet’erin gizli projeleri arasındadır.(Sayın, 2007: 202) ABD ve Türkiye de dahil pek çok ülkede birtakım nörokimyasallar kullanmak suretiyle zihin kontrolü ve beyin yıkama operasyonları yapılmaktadır.(Sayın, 2007: 26) Bazı tarikat evlerinde kalan kişilerin halüsinasyonlar görmeye başladığı bilinmektedir. Uzmanlar bu halüsinasyonları psikoza, farklı bilinç hallerine veya psikoaktif halüsinojen maddelerin kullanımına bağlamaktadır. Uzmanlar, tarikat evlerinde hezeyan ve halüsinasyona neden olan kimyasal maddelerin kullanılmakta olduğunu düşünmektedirler. (Sayın, 2007: 29)
Gerek kimyasal ajanlar gerekse başka vasıtalarla amaçlanan şey, insanın normal algı düzeyini değiştirip ona ‘farklı bilinç halleri’ yaşatmak ve kişi bu durumdayken yapılan telkinlerle onu bilinçdışı eylemlere yönlendirebilmektir. “Farklı bilinç halleri” gerçekte insanların uzak olmadığı bir durumdur. “Rüya görme hali, hipnotik bilinç hali, ekstazi (esrime) meditasyon ve yoga ile varılan bilinç halleri, anestetik maddelerle varılan bilinç halleri(pentotal, fenobarbital, halotan), duyusal yoksunlukla ulaşılan bilinç halleri, halüsinojenlerle varılan bilinç halleri (LSD-25, meskalin, PCP, MDMA vb) ve keşfedilmemiş tüm bilinç hallerini kapsayan çok geniş bir terimdir.” Farklı bilinç hallerinde kişiler telkine açık hale gelirler, illüzyonlar görürler. Bunların gerçek olduğuna, kendilerinin seçilmiş olduğuna, bu dünyada bir görevlerinin olduğuna varıncaya kadar pek çok şeye inandırılabilirlerse, normal bilinç durumunda yapamayacakları birçok şey onlara bu durumdayken yaptırılabilir. (Sayın, 2007: 67,68,71)
Bireyler kült, cemaat ya da tarikatlarda bulunmakla bazı parapsikolojik ve doğa ötesi özelliklere kavuştuklarını savunurlar. Örneğin uzaylılarla temas etmek, mistik birtakım bağlantılar kurmak tarzında mistik psikoz yaşayan da çoktur. Bireylerin pek çoğu gerçekte paylaşılmış, kontrollü bir psikozu yaşamaktadırlar. Bireyler; toplu intihar etmek, kayıtsız şartsız o kült, cemaat ya da tarikat için çalışmak, malını oraya bağışlamak, gerektiğinde cinayet işlemek gibi birer robot misali guruların, şeyhlerin veya liderlerin emrettiklerini yaparlar. Bireyler tam bir itaat, kendini teslim etme, telkin ve bundan mutluluk duyma hali içindedirler. Bu etkiler bilim eğitimi almış insanlarda dahi oluşturulabilmektedir. Yukarıdaki koşulları bir sosyal kapalı sistemin tüm bireyleri üzerinde yalnızca yazılı veya sözel ideoloji ile oluşturmak mümkün değildir. “Beyin yıkama, telkin mutlaka etkilidir. Ancak bazı bilinmeyen sosyal zihin kontrol mekanizmaları da olmalıdır.” (Sayın, 2007: 101-102)
Örneğin bu kimyasal zihin kontrolü operasyonlarında mistik birtakım deneyimler yaşadıklarını iddia eden kişilerin temelde hissettikleri duyumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
“Zaman algısının degismesi (LSD, THC, İbogain vb. veya psikoz), Güçlü bir mistik deneyim (LSD, Psilosibin, Meskalin vb. veya mistik psikoz), Melekler ve Allah, veya Saidi Kürd-i veya Seyh ile konuşmak(LSD, psilosibin vb. veya psikoz), Cisimlerin boyutlarında degişiklik (LSD veya diger halüsinojenler veya psikoz), Ses duymak (temporal bölgede etkisi güçlü halüsinojenler veya psikoz, sizofreniform reaksiyon, psikozda vesizofrenide en sık görülen ses duymadır.), Ortamın aydınlanması, farklı ışıkların görülmesi, yazıların veya duvardaki resimlerin canlanması (LSD veya psilosibin, PCP veya psikoz),Kendini cok yetkin hissetmek, gorevi oldugunu ve Tanrı tarafından bir görevle görevlendirildigini düşünmek (yüksek doz metamfetamin, LSD, DOM, Psilosibin, Meskalin vb.veya psikoz), Kendini ermiş hissetmek (LSD, ibogain vb. veya psikoz)Gecmişe gitmek, gecmişteki olguları veya olayları hatırlamak(LSD, ibogain, THC, bu etki pek psikozda görülmez).” (Sayın, 2007: 95)
Sentezlendiği tahmin edilen 2000’e yakın halüsinojen ve binlerce draje ilaç vardır.(Sayın, 2007: 75) “Derin Devletler Gizli Projeler Kirli Gerçekler” adlı kitabın yazarı Doç. Dr. Ümit Sayın insan bilincini etkileyen bu kimyasalların bazılarından bu çalışmada bahsetmiştir. Aşağıda eserde adı geçen birtakım kimyasallar ve etkileri verilmiştir:
“Esrar (THC), sodium pentotal gibi bir çok madde bireysel zihin kontrolü amacıyla kullanılmıştır.THC’nin etkisinde bilinç dışına ait çeşitli bastırılmış motifler, imajlar ortaya çıkar. Güçlü halüsinojenler olanLSD, MDA, STP, Mescalin, PCP, İbogain algılanmakta olan her şeyin distorsiyona uğramasına, renklerin, seslerin veya bilinç dışından gelen her türlü düşüncenin değişmesine yol açar. Bu gibi diğer ilaçlarla bir kült içinde insanı trans haline sokmak ve istenilen amaçlar doğrultusunda kullanmak mümkündür. Sodyum pentotal, kemo-hipnoz yapmaktadır ve bunu insanları konuşturmak için kullanmışlardır. Gerçekten kimyasal ajanlar kullanılarak yapay anksiyete, hipnoz, rüya görme hali, ağrıya duyarlılığın artması veya azalması, hafıza kaybı veya hatırlatma, sersemlik, psikoz, yaratıcı düşünce veya aşırı duyarlılık oluşturulabilir.” (Sayın, 2007: 54)
En bilindik halüsinojenlerin başında LSD gelmektedir.(Sayın, 2007: 69) LSD ilk defa 1938’de sentetik olarak elde edilmiş, sonra çavdar mahmuzu taneciklerinden doğal olarak bulunmuştur.(Özkaya, 2013: 176; Mashour, 2009: 68) 1960’lı yıllarda kullanımı serbest bırakılmıştır.(Sayın, 2007: 69) Bu ilaç insanlarda anormal, beklenmedik davranışlar yaratarak onları gülünç, kötü duruma düşürmek için kullanılabilir. Örneğin çayına 200 mikrogram LSD damlatılan bir kişi, bu maddeyi bilmiyorsa verdiği bir konferans esnasında, kahkahalarla gülmeye başlayabilir ya da sıvı THC de buna benzer, uyumsuz sayılabilecek davranışlara yol açabilir.(Sayın, 2007: 154)
“İçkisine LSD veya uyuşturucu katılan kişilerin kolay intihar ettikleri ve kolay insan öldürdükleri bilinen bir gerçektir.”(Şimşek, 2005: 103) “LSD’nin sinir sistemince emilmesi hızlıdır ve kişi sırayla üç değişik etki duyar: 1.Kalp atışının hızlanması, atardamar basıncının yükselmesi, sindirim bozuklukları. 2.Algılama etkileri: Görsel ve işitsel belirtiler. 3.Ruhsal etkiler: Zaman kavramının bozulması, düşünce akışında bozukluklar, uyanıkken düş görme hali, kişilik kaybı duygusu, şiddetli değişmeler, kendilerine ya da başkalarına saldırganlık hali.” Uyuşturucunun etkisindeyken paranoya belirtileri gösterenler de mevcuttur. (Özkaya, 2013: 175-176)
“Amfetamin gibi kimi kimyasallar (10- 30 mg) alındığında (...) problem çözme ve öğrenme yeteneği hızlanır. Doz artınca (50-70 mg) biraz paronaya başlar, kişinin alt yapısında psikoz varsa o tetiklenir. 100mg civarında ise bu uyarıcı bir halüsinojene dönüşür, halüsinasyonlar görülmeye başlanır.”(Sayın, 2007: 69)“Kimyasal savaş için sentezlenmiş olan MDMA isimli uyarıcı, insana barış ve uyum hissi verdiğinden istihbarat örgütleri tarafından düşman askerlerinin yiyeceklerine katılmak suretiyle kullanılmış. Bu ilaç daha sonra depresyon tedavisinde etkili olmuştur.”(Sayın, 2007: 69)
“EA 1729’un potansiyel olarak tehlikeli bir uyuşturucu olduğu belirlenmiştir. Ayrıca kronik bir şekilde psikoz, ruhsal bozukluk oluşturma olasılığı özellikle deneğin şizofren eğilimli olması durumunda mevcuttur.”(Özkaya, 2013: 177-178) “Peyote kaktüsünden elde edilen ve yine Kızılderililerin kullandığı mescalin halüsinojen bir maddedir. Mescaline, şahsiyet parçalanmasına(depersonalizasyon) sebep olur; en ufak şeylerin bile şahıs tarafından önemsenmesine yol açar.”(Brown, 2012: 192)
“Cinsel davranışlarda değişiklik ve aberran(değişik, sapmış) bir yapı oluşturmak, bu amaçla yüksek doz metamfetamin(80-100mg) insanlara gizlice verilerek, afrodizyak etkileri incelenmiştir. Metamfetamin beyinde dopamine ve norepinefrini arttırarak, limbik sistemde korkunç bir cinsel fırtına yaratabilir. Aberran davranışlara eğilimli kişilerde bu davranışları ortaya çıkarır.”(Sayın, 2007: 155) Çok kuvvetli bir halüsinojen olan BZ askerlerin daha saldırgan olmasını sağlar. (Sayın, 2007: 72) “
BZkod adlı madde 40 saat ile 4 gün arasında etkili, insanda delirium(delirme hali) yaratan bir drogtur. BZkulanan kişi, çevresinden tamamen izole olur, bir zombi gibi dolaşıp söyleneni yapar. Aşırı saldırganlık, paranoya, süreğen psikoz bu ilacın etkileri arasındadır.”(Sayın, 2007: 146) “Skopolamin gibi bazı halüsinojenlerin de benzer etkileri vardır.”(Sayın, 2007: 200)
“İbogain bir halüsinojen olup insan beyninde yaklaşık 2 gün süren psikedelik (bilinci değiştirip, genişleten)bir yolculuk yaşatan çok güçlü bir halüsinojendir ve eroin, kokain bağımlılığında kullanılmaktadır. İbogain kişide çok farklı bilinç halleri yarattığı, geçmişe ait tüm anıları bir film şeridi gibi hatırlattığı, bilinçli rüya görme hali sağladığı için psikiyatırların, nörobilimcilerin ve kaçınılmaz olarak da istihbarat örgütlerinin ilgisini, aynı LSD gibi çekmiş bir ilaçtır.”(Sayın, 2007: 149)
Sodyum pentothal iğnesi: Bu ilacın tesirinde kalanlar, sorulan sorulara yalan cevaplar verememektedirler. Batı’daki polislerin bu ilacı kullanmalarına rağmen mahkemelerde delil olarak kullanılmamaktadır. Ancak kanıtların yeri ilacın etkisiyle söylenirse mahkemede delil sayılmaktadır.(Özkaya, 2013: 63)
“Normal insanlara yüksek doz antipsikotik ilacın verilmesi, aşırı sersemlik, huzursuzluk yaratabilir veya bazı NMDA reseptör antagonisleri insanlarda deliriumlar (delirme hali) oluşturabilir ve tıp bu tarz maddeleri istihbarat örgütlerinin emrine ‘hipokrat yeminini çiğneyerek’ sunmaktadır.”(Sayın, 2007: 149)
“Yüksek doz atropine unutkanlık yapabildiği gibi, uzun süreli hafıza kaybı yapan daha güçlü bazı maddeler de mevcuttur, bu ilaçların “sıcak ve soğuk savaşlarda” kullanıldığına dair pek çok delil vardır. Örneğin ibotonik asit veya kainik asit, beynin hafıza ve üç boyutlu uzay algısından sorumlu hipokampus denen bölgesinde veya limbik sistemde geri dönüşsüz nöron ölümüne, aşırı unutkanlığa, psikoza ve sara nöbetlerine neden olabilir. Bu gibi kimyasal maddeler ‘geri dönüşümsüz etkilerine ragmen’ bazı istihbarat örgütlerinin cellat psikiyatrları tarafından insanlar üzerinde denenmektedir.”(Sayın, 2007: 149-150)
“Son yıllarda özellikle öne çıkan ilaç Haloperidol’dür. Bu ilaç tipik bir antipsikotiktir ve butyrophenone sınıfından kabul edilir. Farmakolojik etkileri fenotiyazinlere benzer.Haloperidol 1960’dan sonra şizofreni tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak daha çok siyasi amaçla kullanılan sabıkalı bir üründür.”(Çebi, 2012: 80-81)
Beynin Elektriksel Uyarımı, Elektromanyetik Dalgalar, Mikroçipler, Zihin Bulandıran Gazlar
Dünyanın en geri kalmış ülkelerinde dahi zihin kontrolü deneyleri ve uygulamaları yapılmaktadır. Sinema veya TV yoluyla alt beyni programlamak, zihin bulandıran gazlar, beyne ya da vücuda yerleştirilen mikroçipler, elektromanyetik dalgalar, psikotronik silahlar (sessiz silahlar) kullanmak uzaktan zihin kontrol yöntemlerinden bazılarıdır. (Şimşek, 2005: 49,51)
Önceki başlıklarda bahsettiğimiz sinema veya TV’nin dışında beyni etkilemek için gaz da kullanılmaktadır. Örneğin; bir kediye ilaçlı gaz püskürtülüp büyük bir kavanoza konmuştur. Sonrasında yanına bir fare bırakılmıştır. Kedi fareyi görünce çok korkmuş, panik halindeki hayvan camı tırmalayıp kaçmaya çalışmıştır. Bu deney, beyindeki ‘korku’ bölgesini, amigdala bezesini gaz yoluyla etkilemek suretiyle gerçekleştirilen bir deneydir. Kedi-fare örneğinde olduğu gibi insanları etkilemeye yönelik olarak tasarlanmış bir gaz, fark ettirmeden şehirlere, ordulara, yöneticilere püskürtülürse panik, teslimiyet, her şeye boş verme gibi türlü davranışlara sebep olacaktır. Bunlara ‘psiko-motor’ ilaçlar denmektedir.(Özkaya, 2013: 65)
İlk küçük adımları 1786 tarihine kadar götürülebilecek olan ve günümüze kadar yapılan çalışmalar neticesinde insan davranışlarının; tehlikesiz doku ısınması oluşturulması, işitsel korteksin uyarılması, beyin ritminin modifike edilmesi ve mikrodalgaların çok çeşitli biyolojik uygulamalarıyla değiştirilebileceği ve istenilen şekilde yönlendirilebileceği tespit edilmiştir.(Victorian, 2007: 174) Deneysel psikolog Dr. Delgado, boğaya, televizyon kumandasına benzeyen bir araç ve daha önce derisinin altına yerleştirilmiş çipler vasıtasıyla, beyninin öfke ve huzur bölgelerine elektirik akımı vererek istenilen davranışı yaptırmıştır.(Şimşek, 2005: 28) Delgado’nun yaptığı deneyler göstermektedir ki; hareket, heyecan, neşe, keder gibi duygular ve davranışlar, elektirik akımı kullanılarak yönlendirilebilmekte ve canlılar tıpkı robotlar gibi düğmeye basılarak kontrol edilebilmektedir. (Victorian, 2007: 154)
Kişileri uzaktan hipnoz etmek üzerine de çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Örneğin Radyo Hipnotik Beyinlerarası Kontrol Projesi (RHIC), CİA’in resmen hiçbir zaman kabul etmediği gizli projelerden biridir. İnsanda hipnotizma etkisi oluşturmak için yapılması gereken tek şey, hedef olarak şeçilmiş kişinin belirlenen bir kasına stimoceiver(mikro küçültülmüş elektronik cihaz)’ın enjekte edilmesidir. Bu işlem için yaygınlıkla kullanılan yerler burun ve kulak delikleridir . Bu yöntemin yanında yani RHIC ’nin yeni bir şekli olarak Hafızanın Elektirikle Eritilmesi(EDOM), ortaya çıkmıştır. EDOM hedef kişide ‘kayıp zaman’ duygusu meydana getirmek ve hafızanın kısmi olarak silinmesi maksadıyla uygulanmaktadır . Aynı etkiyi, aşırı dozda ‘acetochaline ’ ile beyin hücrelerinden bazılarının basit bir şekilde engellenmesiyle veya elektronik ‘ kitleme ’ yoluyla oluşturmak mümkündür . A yrıca bu kimyasal tekniğin dışında ‘kayıp zaman ’ etkisi yaratmak için elektromanyetizma ve mikrodalgalar da kullanılabilmektedir . Ve yine EDOM, uzaktan hipnotizma etkisi meydana getirmek maksadıyla kullanılan araçlardan biridir. Kaynağı CİA olan bir belgeye göre, insanlar bu şekilde sistemli telkinlerle intihar emirlerine bile itaat edebilirler.(Victorian, 2007: 168-171)
Sinir cerrahı W. Penfield elektrik akımını, beyin ameliyatları sırasında beyin dışındaki bölgeyi uyarmak amacıyla kullanmıştır. Bu yöntemin uygulandığı epilepsi hastaları, geçmiş yaşantılarının tümünü yeniden hissetmişlerdir. Allan H. Frey, 1961’de baş bölgesine düşük güç yoğunluklu UHF elektromanyetik enerji gönderilmesinin, radyo dalgalarına benzeyen ışınlar yayarak kişide ses algılaması meydana getirdiğini kanıtlarla ortaya koymuştur. Yine Frey ve diğer bilim insanlarının ilgili alanlarda yaptığı çalışmalar neticesinde mikrodalga enerjinin taşikardi veya bradikardiye neden olabilecek gücü olduğu da açığa çıkmıştır. S.M. Bawin ise 1973 yılında, beyin dalgalarının düşük güçte üretilmiş VFH enerjisi aracılığıyla artırılabilir veya durdurulabilir olduğunu kanıtlamıştır. Ordu için çok geniş uygulama sahası ve yeni bir haberleşme şekli olan radyo dalgaları vasıtasıyla beyinle doğrudan haberleşme keşfedilmiştir. “Nabız sayısına ayarlı sinyal gönderici cihazların, gönderilen sinyalle istenen bilgiyi nakletmeleri artık hayal olmayacaktır. Hatta beyne herhangi bir kelimeyi göndermek mümkün olabilecektir. (...) Uzaktan hipnozla programlanabilecek ve hipnoz esnasında bilinçlerini aşan emirlerle yönlendirilecek istihbarat elemanları, verilen görevleri yerine getirebileceklerdir. Hedefin itaat ettiği herhangi bir hipnotik komut, hedefin görünürde kendi beyni içinde doğan kendi fikri olarak kabul edilebilir.” (Victorian, 2007: 174-179)
Ses konusunda en büyük sorun sesin havada çok fazla dağılması ve tek bir noktaya odaklanmamasıdır. Ancak Amerikalı ses mühendisi Joe Pompei, sesi tek bir noktaya göndermeyi başarmıştır. Pompei bu icadına “Audio Spotlight” adını vermiştir. Bu tekniğin temel prensibi ultrasonik dalgaların lazer ışınına benzer bir şekilde dağılmadan tek bir noktaya odaklanabilmesidir. Bu cihaz yardımıyla kalabalık içerisindeki bir kişiye sadece onun duyabileceği şekilde ses göndermek mümkün olmaktadır. Başka bir yöntem ise iç kulakta bulunan bezelye büyüklüğündeki sakkula organının ultrasonik ses dalgaları vasıtasıyla uyarılmasıdır.(Şimşek, 2005: 45-46) “Özellikle iç kulağa yerleştirilen elektronik devre, mikrodalga silah endüstrisi açısından insan beyninin yüzde yüz kontrolünü mümkün kılmaktadır.”(Özkaya, 2013: 94) Deride ya da damarlarda ve kemiklerde oluşturulan saf titreşimler de kişi tarafından ses olarak algılanabilmektedir. Infrasound denilen duyum eşiğinin altındaki sesler vasıtasıyla uzaktan kişinin derisi üzerinde saf titreşimler meydana getirmek mümkün olabilmektedir. “Eğer uzaktan gönderilen sesler insan kulağının duyum eşiklerine çok yakın frekanslarda ise kişi konuşulanları şuurlu bir şekilde duymayabilir, fakat beyin tarafından verilen mesaj alınır böylelikle gizli telkin gerçekleşmiş olur.”(Yörükoğlu, 2012: 155) Ümit Sayın, ses dalgalarının ve duyulmayan eşik altı seslerin insanlarda strese, anksiyeteye veya psikolojik rahatsızlıklara yol açabileceğini ifade etmiştir.(Sayın, 2007: 220)
Kişileri izlemek ve onların beyinlerindeki işitsel-görsel bilgileri denetlemek amacıyla kullanılan çift yönlü geniş bir Uzaktan Nöral Denetim Sistemi mevcuttur. Bu işlemlerin hepsi, kişiyle fiziksel bir temas olmaksızın yapılır. Uzaktan Nöral Denetim tekniği, gözetim ve yurt içi istihbarata yönelik esas yöntemdir. Bu yolla konuşma, üç boyutlu ses ve şuuraltı ses, kulaklar devre dışı bırakılarak kişinin beyninin işitme korteksine gönderilebilir. Bu metodun, paranoid şizofreninin karakteristiği olan işitsel halüsinasyonların taklit edilmesiyle kurbanlara fark ettirmeden onların gücünü ve azmini kırmak için kullanılabileceği de bildirilmiştir. Uzaktan Nöral Denetim Sistemi gözleri ve optik sinirleri atlayıp devre dışı bırakarak doğrudan doğruya görsel kortekse görüntü gönderebilir. Ajanlar beyni programlamak maksadıyla gözetim altındaki kişi REM uykusundayken, onun beynine gizlice görüntü yollamak için bu teknolojiyi kullanabilmektedirler.(Şimşek, 2005. 115-116; Yılmaz, 2006: 632; Yılmaz, 2014: 186)
Gaibten sesler duyduklarını ifade eden zihin kontrolü programlarının tüm kurbanları, psikiyatrik destek almaları önerisiyle ile oyalanmıştır. Fakat elde edilen kanıtlar zihinde sesler üretebilen teknolojinin mevcut olduğunu göstermektedir. Örneğin ABD Patent Dairesi, Psiko-Akustik Projektör’ün ayrıntılarını şöyle tarif etmektedir: “Bu silahın amacı, hedefi hareketsiz kılarak, yoğun işitsel ve psikolojik rahatsızlıklar oluşturmaktır.” Yine bu konudaki çeşitli araştırmaların verileri şöyledir: “İnsan zihninin yapısını değiştirme sistemi, tercihen ses gibi farklı frekans ve dalga şekilleri olan çeşitli uyarıcıların eş zamanlı olarak kullanılmasını içeriyor. (...) Araştırmalar, beynin özel dalga ritimlerini ortaya koyarak bireyin bilinç durumunu değiştirmek için beyni uyaran farklı sistemler geliştirmişlerdir. (...) Suni korku oluşturulması ve zihin kontrol teknolojisinin son aşaması, seçilmiş herhangi bir kurban veya bir gerçek grubun beyin dalgalarının veya insan EEG’sinin kopyalanmasıdır. Kuvvetli bilgisayarların kullanımıyla, öfke, acı, kaygı, küçümseme, umutsuzluk, şiddet, sıkıntı, kıskançlık, hayal kırıklığı, üzüntü, suçluluk, nefret, pişmanlık, dargınlık, utanç, aldırışsızlık, kızgınlık, acıma, hiddet, özlem, kin, ve şiddet gibi insan duyguları belirlenip EEG sinyalleri içinde “duygu ifade grupları” olarak ayrılmışlardır. İlgili frekans ve genişlikleri ölçülmüş, uygun ve ayrı bir şekilde etiketlendikten sonra, frekans/genişlik grupları birleştirilip başka bir bilgisayarda saklanmıştır. Sonuç olarak, bu duygu kalıpları alçak ses taşıyıcı frekansların içine yerleştirilip, başka bir insanın zihninde aynı duyguların oluşturulması için kullanılabilecek aşamaya gelmiştir.”(Victorian, 2007: 212-214)
İnsan beyninde görüntü algısını uzaktan bir etkiyle oluşturulması, özel ilaçların tesiriyle veya beynin elektriksel uyarımı ile mümkün olabilmektedir. Beynin frontotemporal bölgesinin elektriksel uyarımı denekte halüsinasyonlara neden olmaktadır. Bazı hastalarda ise temporal lobun uyarımı müzik duyuyormuş hissi yaratmaktadır. (Şimşek, 2005: 47-48) Bir kadın hastanın beyninin thalamus bölgesi uyarılıyor. İlk önce kadının yüzünde belirgin bir korku ifadesi meydana geliyor. Sonrasında sağa sola dönmeye başlıyor ve arkasını gözleyerek kontrol ediyor. Kendisine ne yapmaya çalıştığı sorulduğnda bir tehlike hissettiğini ve kötü bir şeyler olacağını sezinlediğini söylüyor. “Pallidum bölgeleri saniyede 8 devrin üzerinde bir frekansta uyarılan bazı hastalar, endişe ve rahatsızlık gösteriyorlar ve ayrıca göğüslerinde kasılma ve sıcaklık hissediyorlar. Bazı hastalar sol göğüsünde huzursuzluk olduğunu bildiriyorlar ve uyarım tekrarlandığında endişeli bir şekilde çığlık atmaya başlıyorlar. Korku hissi herhangi bir acı olmaksızın temporal lobun ‘beynin elektriksel uyarımı’ ile uyarılması ile de oluşturulabiliyor. (...) Amygdaloid’in uyarılmasının şiddet hareketlerini doğurduğu başka araştırmacılar tarafından da ispatlanmıştır. (...) İnsanlar üzerinde ‘beynin elektriksel uyarımının haz uyandırıcı etkilerine yönelik deneyler de en az diğerleri kadar ilgi çekici. (...) Beynin elektiriksel uyarımının haz etkisinin en iyi gözlemlendiği bir örnek de, üzgün ve sıkkın görünen bir hastanın beyninin rastlar bölgesi uyarıldığında hemen gülmeye başlaması, uyarım kesildiğinde ise eski üzgün haline dönmesi ve uyarım tekrar uygulanır uygulanmaz yeniden gülümsemeye başlaması.”(Yörükoğlu, 2012: 126-128)
Mikrodalga aracılığıyla kişide uzaktan görüntü hissi yaratmak mümkündür. “Çok düşük frekansta, iyonlamanın olmadığı bir radyoaktivite ile baş ağrısı, çınlama, sinirlilik, depresyon, hafıza kaybı hatta panik duygusu oluşturulabilir.”(Şimşek, 2005: 104) Pandora Harekatı’nda da kullanılmış olan mikrodalga radyasyonun insan üzerindeki belirtileri; “aşırı yorgunluk, devamlı veya ara sıra olan baş ağrıları, sinir, uykusuzluk, hafıza güçlükleri, fiziksel stresin ardından kalp bölgesindeki görülen ağrılar, nefes darlığı, istahsızlık, kalbin büyümesi ve kalple ilgili diğer sorunlardır.” ABD devlet bakanlığı raporunda uzaktan hedef kişiye yönlendirilen bir radarın, hedefin kalp krizi geçirmesini sağlayacağını bildirilmektedir.(Victorian, 2007: 180) V.P. Kaznacheyev adındaki bir bilim adamı, 1974 yılında uzak bir mesafeden ultraviyole ışınlarının nakledilmesinin insanı öldürebileceğini, Çek mühendis Robert Pavlita da ‘psikotronik’ cihazlar vasıtasıyla uzak mesafeden böceklerin öldürülebileceğini kanıtlamıştır. “CİA’in Pavlita’nın çalışmalarıyla ilgili raporuna göre, bu bilim adamı insanda güçlü psikolojik rahatsızlıklara, şiddetli ve kontrol edilemez duygulara felç veya ölüme neden olacak kapasiteye sahip olan, biri 320km, diğeri daha uzun mesafeden etkili olan iki ‘psikotronik’ silah geliştirmiştir.”(Özkaya, 2013: 52)
“Medikal mühendislik, beyni 1-50Hz frekans aralığında ve 0-200 mikro volt genliğinde çalışan elektronik bir cihaz olarak tanımlamaktadır. Belirli bir ritmi ve şekli olan beyin dalgaları, gün boyunca insanın aktivitelerine bağlı olarak alfa, beta, teta, delta gibi farklı frekans aralıklarında değişir. Beynin çalışma frekansı dış uyarıcılar yardımıyla değiştirilebilir. Bir insanın beynini alfa durumuna sokarak o kişiyi sakinleştirmek mümkündür. (...) Gevşeme, rahatlama, hayal kurma ve yaratıcılık bu beyin durumunda kendini belli eder. Pasif ve sakin mizaçlı kişilerde beynin alfa aktivitelerinin belirgin olduğu, diğer yandan agresif kişilerin beyinlerinin alfa aktivitelerinin minimum olduğu söylenmektedir. Gerginlik, korku ve endişe alfa aktivitesini düşürmektedir.” (...) Endişe ve korku ya da dikkat ve konsantrasyon anlarında, beynin çalışma frekansı betadır.
Beta dalgaları 13Hz’den hızlı olan dalgalardır. Beta yoğunluklu programların tedavisiyle kişinin sınavlardaki başarısı arttırılabilmekte, bilgiyi organize ve analiz etme istidadı geliştirilebilmektedir. ,
Delta dalgaları genellikle derin uyku esnasında açığa çıkmaktadır. Delta dalgaları bilinç dışına tekabül eder ve bu alana yönelik araştırmalarda kullanılabilir.
Teta dalgalarının, “algının ve sezginin artması, unutulan hatıraların veya rüyaların hatırlanması ve ilhama açık oluş gibi genel psikolojik etkileri” mevcuttur. Bununla beraber “süper öğrenme, zihni yeniden programlama ve otohipnoz için en uygun beyin durumudur”. Görsel veya işitsel materyal ile veya elektromanyetik dalgalar ile beyin bu frekans aralıklarından birine sürüklenebilir.(Yörükoğlu, 2012: 133-135)
Düzen tarafından istenmeyen, tehlikeli olarak nitelendirilen insan ya da insan grupları olabileceği gibi herhangi bir birey de istihbarat ajanlarının uzaktan beyin kontrolü deneylerinde kobay olarak kullanılabilir. Bu hedefler içinde etnik azınlıklar, yabancılar, psikolojik olarak sağlıksız kişiler, cinsel sapmaları olanlar, uyuşturucu bağımlıları, mahkumlar, suçlular ve ölümcül hastalar da vardır. Suikast girişimlerinde bu sessiz silahlar, mevcut düzenin statükosunu bozmaya, değiştirmeye çalışan ya da çalışabilecek herhangi bir kişiye veya kişilere karşı kullanılmaktadır. Aynı zamanda hassas alanlardaki bilgilere erişen ve bunları açıklayan bireylere yönelik bir tehdit olarak da karşımıza çıkmaktadır. Asker ve polis kökenli istihbarat personeli ile karanlık devlet görevlerinde çalışıp bu yapıların gerçek niyetini anlayarak hareketi sorgulamaya başlayan kişiler de suikast listesinde yer alır. İstihbarat ajanları sessiz silahların varlığını artık gizlememelerine karşın bu silahların sürekli ve giderek artan bir şekilde toplum üzerinde, uzaktan beyin kontrolü deneyi, davranış manipülasyonu ve suikast amacıyla kullanıldığını inkar etmektedirler. İstihbarat ajanları, bu gerçeği açıklamak isteyen kişilerin saygınlığını yok etmek için de çaba sarf etmektedir.(Özkaya, 2013: 113-114)
SONUÇ
Bu makalede tarikat, cemaat, ideolojik grup, siyasi parti ya da ajanların insan yahut insan topluluklarını yönetmek maksadıyla kullandıkları bazı zihin kontrol yöntemleri anlatılmaktadır. Birçok araştırmacının da ifade ettiği gibi iktidar özü itibarıyla baskıcı ve kıstlayıcıdır. Aynı zamanda kaostan beslenir. Düzeni sağlama maskesi altında toplumunsal zihin, iktidar tarafından sürekli olarak dil, din, ırk, örf, âdet ve bunun gibi birçok kavram kullanılarak dejenere edilir. Çünkü bu kavramların aşılandığı bireylerin yönetilmesi çok daha kolaydır. Beyni belli kodlarla yıkanmış bireylerin oluşturduğu toplumlarda dönemlere göre farklılık göstermek kaydıyla, spesifik bir grubun çıkarı bireysel çıkarlardan üstün tutulur. Oysaki genel anlamda bireylerin tek tek ihtiyacı, ki bu insan hakları kavramına denk düşmektedir, tüm toplumun güven ve hürriyetinin teminatıdır. Özgür bireylerden oluşan bir toplumda bir grubun iktidarı olmaz. Çünkü evrensel hukuku içselleştirmiş ve insan hayatına saygının gereklerini yerine getiren bu bireylerin oluşturduğu toplumlarda gruplaşmalar yaşanmaz, bir bütünlük ve düzen meydana çıkar. Bu toplumlardaki tek iktidar hürriyetin sembolü niteliğindeki hukuktur.
Düşmanını tanımadan onunla mücadeleye girişmek güçtür. Bu bakımdan insanlar, bireysel özgürlüklerini tehdit hatta yok eden sistemi iyi tanımalıdır. Bu maksatla eğitim ve öğrenim hayatı boyunca teferruatıyla hukuk, psikiyatri, teknoloji, zihin kontrol konulu derslere ağırlık verilmeli, eğitimin esas amacı bilimsel düşünüp sorgulayan, birbirlerinin hak ve özgürlüklerini gözeten, ruhen sağlıklı bireyler yetiştirmek olmalıdır.
KAYNAKÇA
BAHAR, İlhan (2009). İstihbarat Örgütlerinde Beyin Yıkama, İstanbul: Kumsaati Yayın Dağıtım Ltd. Şti.
BROWN, J.A.C (2012). Beyin Yıkama, Çev. Behzat Tanç, İstanbul: Boğaziçi Yayınları A.Ş.
Çebi, H. Yılmaz (2012). “Zihinlere Tecavüz Edenler”, Zihin Kontrol Operasyonları, Ed. Cem Küçük, s.63-93, İstanbul: Profil Yayıncılık. KARAKUŞ, Cahit (2013). Beyin, Sınırsız Güç Davranış Analizi ve Kontrolü, http://www.ichs.com.tr/yayin/Davranışların%20Uzaktan%20Yönlendirilmesi.pdf
KEITH, Jim (2006). Amerikan Derin Devleti ve Beyin Yıkama Operasyonları, Ankara: Nokta Kitap.
KOŞAN, Ümit (2000). Sessiz Ölüm Tabutluklar, Beyin Yıkama ve Tecrit Hücreleri, İstanbul: Belge Uluslararası Yayıncılık.
MASHOUR, G. Alexander (2009). “Altered States: LSD and the Anesthesia Laboratory of Henry Knowles Beecher”, CSA Bulletin, S. 69, s.68-74.
ÖZKAYA, Ömer (2013). Zihin Kontrol İnsan Beynini Kontrol Altına Alma Yöntemleri, İstanbul: Pegasus Yayıncılık Tic. San. Ltd. Şti.
SAYIN, Ümit (2007). Derin Devletler Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İstanbul: Neden Kitap Yayıncılık Hizmetleri.
ŞİMŞEK, Erdal (2005). İstihbarat Servislerinde Beyin Yıkama Operasyonları, İstanbul: Kum Saati Yayıncılık.
VICTORIAN, Armen (2007). İstihbaratta Beyin Yıkama Beyin Kontrolü, Çev. Mustafa Mencütekin, İstanbul: Timaş Yayınları.
YILMAZ, Sait (2006). 21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.
YILMAZ, Sait (2014). ABD İstihbaratı 1947-2014, 2.bs., Ankara: Kripto Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.
YÖRÜKOĞLU, Tahir (2012). İstihbarat Servislerinde Beyin Yıkama Operasyonları, İstanbul: Kumsaati Yayın Dağıtım Ltd. Şti.
0 Yorumlar