NASA tarafından aya ismi verilen iki Türk


OSMANLILARDA ilmin gelişmesi, ilme ve felsefeye özel önem veren ve alimlere iltifat eden Fatih Sultan Mehmet döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönem, ilim hayatı açısından, Selçuklular üzerinden devralınan İslâm ilim mirasının yeniden organize edildiği ve pek çok alanda önemli ilmî eserlerin ortaya konulduğu bir dönemdir. Fatih, başkent hâline getirdiği İstanbul'un İslâm dünyasının ilim ve kültür merkezi olması için çalışmış ve buraya çeşitli vesilelerle ilim adamlarını davet etmiştir. Bu ilim adamlarından biri de Osmanlı eğitim sistemine her alanda dam gasını vuran Ali Kuşçu'dur. 


Tam adı Kuşçu-zâde Alâ'uddîn Ebû'l-Kâsım Alî b. Muhammed'dir. Doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, IX/XV. asnn başlarında Semerkant'ta doğduğu tahmin edilmektedir. Babası Uluğ Bey'in doğancıbaşısı olduğu için "kuşçu" lakabıyla anıldı. Uluğ Bey, Gıyâsuddin Cemşîd elKâşî, Kâdî-zâde ve Uluğ Bey'in etrafındaki diğer alimlerden matematik, astronomi ve çeşitli ilimler okudu. Semerkant'ta tahsilini tamamladıktan sonra, Uluğ Bey ve Kâdî-zâde'den izin alamama endişesiyle gizlice Kirmân'a gitti (1410'dan sonra). Bu arada Ali Kuşçu, üzerinde Türk kıyafetiyle Herat'a kadar giderek şair ve alim Molla Câmî'yi de ziyaret etti. (1423-1427) Uluğ Bey tarafından ilmini ilerletmek üzere Çin'e gönderildiği ve dönüşünde dünyanın yüzölçümünü, aynca meridyeni hesap ettiği bilinmektedir. 

1449 yılında, oğlu Abdüllatif'in entrikasıyla Uluğ Bey'in şehit edilmesinden sonra oğulları arasında taht kavgası başladı. Bu durumdan memnun kalmayan Ali Kuşçu, hacca gitmek amacıyla izin alıp Batıya doğru hareket etti. Ali Kuşçu, önce Herat'a gitti; daha sonra kısa bir süre Taşkent'te bulundu. Ancak uzun bir süre Herat'ta Sultan Ebû Saîd Bahadır Han'ın çevresinde görüldü. Orada Ebû Saîd'in Uzun Hasan'a yenilgisinden sonra (1469) baş gösteren istikrarsızlıktan usanarak Tebriz'e geçti. 

Ali Kuşçu, Tebriz'e gelince Uzun Hasan ona büyük ilgi gösterdi (1470). Fatih ile arasındaki anlaşmazlığı çözmesi için onu İstanbul'a elçi olarak gönderdi. Bu elçilik sırasında Fatih tarafından kendisine çok iltifat edildi ve hizmetinde çalışması teklif edildi. Ali Kuşçu bu teklifi kabul edip, elçilik görevini tamamladıktan sonra İstanbul'a gelerek hizmetinde çalışacağı sözünü verdi. 

Ali Kuşçu bu sözünü tuturak elçilik görevini tamamladıktan sonra ailesi ve adamlarıyla Tebriz'den İstanbul'a hareket etti. (1472) Fatih de yolculuğu süresince ona hizet edecek ve masraflarını karşılayacak adamlar gönderdi. Her konak için bin dirhem harcandı. Bundan başka, Ali Kuşçu'nun kafilesi İstanbul'a yaklaşınca, Sultan Fatih, şehrin kadısı Hoca-zâde (ö. 1488)'nin başkanlığında ilim adamlarından oluşan bir heyeti onu karşılamaya gönderdi. 

Fatih Sultan Mehmet, 1473 yılında Uzun Hasan üzerine yaptığı sefere birlikte götürdüğü Ali Kuşçu'yu dönüşte Ayasofya Medresesi'ne müderris tayin etti. Bu tayin, İstanbul'da matematik alanındaki çalışmalara canlılık getirdi ve Ali Kuşçu'nun derslerini ilim adamları da takip etmeye başladı. Hatta Fatih, hocası Sinan Paşa'ya bu derslere gitmesini emretti. Sinan Paşa da öğrencilerinden Tokatlı Molla Lutfı'yi Kuşçu'nun derslerine yolladı. Rivayetlere göre, Molla Lutfi, o gün aldığı dersi her akşam Sinan Paşa'ya naklederdi. 

Fatih'in döneminde yaşayan alimler arasında devamlı bir tartışma ortamı oluşturduğu ve bunu canlı tuttuğu bilinen bir husustur. Molla Zeyrek ile Hocazâde arasında kelam sahasında, Hoca-zâde ile Ali etTûsî arasında felsefe alanında, Hoca-zâde ile Ali Kuşçu arasında med-cezir konusunda yapılan mubâhaseler bu konuda örnek olarak zikredilebilir. Fatih, mubâhaselerde kendi yerli ulemâsının performansını daima dikkatle takip etmiştir. Bu konuda Ali Kuşçu'ya Hoca-zâde'yi nasıl bulduğunu sorması ve Ali Kuşçu'nun "Acemde benzeri yoktur." ifadesine "Arapta da benzeri yoktur." şeklinde cevap vermesi Fatih Sultan Mehmet'in hedefleri hakkında açık bir fikir verebilir. Ayvansaraylı Hüseyin Efendi Hadîkatu'1-Cevâmî adlı eserinde, Fatih'in Semâniye medreselerinin ders programını Ali Kuşçu'ya yazdırdığını aktarmıştır. Bu konu üzerinde duran bazı araştırmacılar, medreselerin orta ve yüksek olarak örgütlenmesinde Ali Kuşçu ile Molla Hüsrev'in çalıştıklarını yazmışlardır. Bazı kaynaklara göre de bu programlan Mahmut paşa ile Ali Kuşçu hazırlamıştır. İstanbul'un boylamını, eskiden belirlenmiş olan 60 derecelik değeri düzeltip 59 derece, enlemini de 41 derece 14 dakika olarak tespit ettiği bilinmektedir. 

Ali Kuşçu, İstanbul'da bulunduğu süre içinde, dönemin ünlü ilim adamlarından Hoca-zâde ile iyi geçinmiş ve hatta kızını Hoca-zâde'nin oğluna verdiği gibi, onun kızını da torunu Kutbuddîn Muhammed'e almıştır. Bu evlilikten, ünlü astronom ve matematikçi Mîrim Çelebi (ö. 1525) dünyaya gelmiştir. Hayatının son iki-üç yılını İstanbul'da geçiren Ali Kuşçu, 5 Şaban 879/15 Aralık 1474'de İstanbul'da vefat etti ve Eyüp Sultan Türbesi civarında defnedildi. Hanefî fıkıhçılarından da sayılan Ali Kuşçu'nun yetiştirdiği öğrencileri arasında en önemlileri Molla Camî diye tanınan Nuruddîn Abdurrahmân ile Molla Lutfî, dolaylı olarak Sinan Paşa ve Kasım b. Ahmed er-Rûmî sayılabilir. 

Ali Kuşçu'nun, çağdaşları Kâdi-zâde ve Cemşîd Kâşt gibi alimlerle karşılaştırıldığında, onlar gibi yalnızca belirli bir alanda değil, dil, din, kelam ve riyâzî ilimler gibi pek çok alanda uzman çok yönlü bir alim olduğu anlaşılır. Medrese sistemi ve programını Ali Kuşçu, Molla Hüsrev ve Mahmut Paşa'nın hazırladığı dikkate alınırsa, Ali Kuşçu'nun Osmanlı-Türk ilmî zihniyetinin merkezinde yer alan bir düşünür olduğu açıkça görülür. 

Osmanlı felsefe-bilim tarihinde, kendisinden önce Dâvûd-i Kayserî (ö. 1350) ile Molla Fenârî (ö. 1431)'nin yerleştirdiği irfânî-kelâmî çizgiye, kelam, matematik ve astronomi sahalarında telif ettiği eserlerle riyâzî-kelâmî bir çerçeve kazandıran Ali Kuşçu, yalnızca Osmanlı topraklarında değil, Orta-Asya, İran ve Hindistan bölgelerinde de kalıcı iz bırakmış bir alimdir. Ali Kuşçu, riyâzî ve kelâmî sahalardaki çalışmalarının yanı sıra, İslâm-Türk düşünce geleneğinde önemli bir yeri olan dil araştırmalarında da kendisini göstermiş bir düşünürdür. Geriye çok sayıda önemli eserler bırakmıştır. Bu eserlerini beş grupta toplamak mümkündür: 

1. Astronomi Eserleri: 
a. Şerh-i Zic-i Uluğ Bey, 
b. Risale fî Halli Eşkâli Mu'addili'l-Kamer li'1-Mesîr (Fâide fi Eşkâli 'Utârid), 
c. Risale fi AsIi'I-Hâric Yumkin fi's-Sufliyyeyn, 
d. Şerh ale't-Tuhfeti'ş-Şâhiyye fi'1-Hey'e, 
e. Risale der tlm-i Hey'e, 
f. el-Fethiyye fi İlmi'l-Hey'e 
g. Risale fi Halli Eşkâli'I-Kamer, 

2. Matematik Eserleri: 
a. er-Risâletu'1-Muhammediyye fi'1-Hisâb, 
b. Risale der İlm-i Hisâb, 

3. Kelâm ve Usûl-i Fıkıh Eserleri: 
a. eş-Şerh u'1-Cedîd ale't-Tecrîd, 
b. Haşiye ale't-Telvih, 

4. Mekanik Aletleri Hakkındaki Eseri: 
et-Tezkire fi Âlâtir-Ruhâniyye, 

5. Dil ve Belagat Eserleri: 
a. Şerhu'r-Risâleti'l-Vadiyye, 
b. el-llsâh, 
c. el-Unkûdu'z-Zevâhir fî Nazmi'l-Cevâhir, 
d. Şerhu'ş-Şâfıye, 
e. Risale fî Beyâni Vadi'l-Mufredât 
f. Fâîde li-Tahkîkî Lâmı't-Ta'rîf, 
g. Risale mâ ene Kultu, 
h. Risale fî'1-Hamd, 
ı. Risale fi İlmi'l-Me'ânî. 
i. Risale fi Bahsi'l-Mufred. 
j. Risale fi'1-Fenni's-Sânî min İlmi'l-Beyân, 
k. Risale fi'l-İsti'âre, 
1. Tefsiru'l-Bakara ve Âli İmrân. 

Kaynaklarda 
Ali Kuşçu'ya nispet edilen ancak nüshaları tespit edilemeyen başka eserler de vardır. 
Bunlar: Tarîhu Ayasofya, Tefsîru'z-Zehraveyn, Mahbûbu'l-Hamâ'il. Risale fi Mevdû'ati'1-Ulûm, Meserretu'l-Kulûb fi Defi'l-Kurûb'dur. Ölümünün 530. yılına tasadüf eden bu günlerde alimimizi rahmetv e minnetle anıyoruz. Ruhu şad olsun. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar