21. Yüzyıl İçin 21 Ders : 10 Terörizm






Panik yok



Teröristler zihin kontrolü ustalarıdır. Az sayıda insan öldürseler bile milyar­larca insanı dehşete düşürmeyi, AB ve ABD gibi büyük siyasi yapıları sars­mayı başarıyorlar. 11 Eylül 2001'den bu yana her yıl, Avrupa Birliği'nde yak­laşık 50, ABD'de 10, Çin'de 7 insanı öldürdüler ve dünya genelinde bu sayı 25 bine çıktı (çoğunluğu Irak, Afganistan, Pakistan, Nijerya ve Suriye'de).1 Oysa trafik canavarı her yıl yaklaşık 80 bin Avrupalıyı, 40 bin Amerikalı­yı, 270 bin Çinliyi ve dünya genelinde 1,25 milyon insanı öldürüyor.2 Her yıl diyabet ve şekerden yaklaşık 3,5 milyon, hava kirliliğinden 7 milyon insan ölüyor.3 O halde neden terör bizi şekerden daha çok korkutuyor ve neden hükümetler kronik çevre kirliliği yüzünden değil de ara sıra yaşanan terör olayları yüzünden seçimleri kaybediyor?

1. http://www.telegraph.eo.uk/news/o/many-people-killed-terrorist-attacks-uk/; National Consortium r the Study ofTerrorism and Responses to Terrorism (START) (2016), Global Terrorism Database [Veri dosyası]. https://www.start. umd.edu/gtd adresinden çekildi; http://www.cnsnews.com/news/article/su­ san-jones/11774-number-terror-attacks-worldwide-dropped-13-2015 http://www.datagraver.com/case/people-killed-by-terrorism-per-year-in-western­europe-1970-2015; http://www.jewishvirtuallibrary.org/statistics-on-incidents­ of-terrorism-worldwide; Gary LaFree, Laura Dugan ve Erin Miller, Putting Ter­ rorism in Context: Lessonsfrom the Global Terrorism Database (Londra: Routledge, 2015); Gary LaFree, "Using open source data to counter common myths about terrorism", Criminologists on Terrorism and Homeland Security, ed. Brian Forst, Jack Greene ve Jim Lynch, (Cambridge: Cambridge University Press, 2oıı), s. 4ıı-42; Gary LaFree, "The Global Terrorism Database: Accomplishments and challenges", Perspectives on Terrorism 4 (2010), s. 24-46; Gary LaFree ve Laura Dugan, "Research on terrorism and countering terrorism", Crime and fustice: A Review ofResearch (Chicago: University of Chicago Press, 2009), ed. M. Tonry, s. 413-77; Gary LaFree ve Laura Dugan, "lntroducing the global terrorism da­tabase", Political Violence and Terrorism 19 (2007), s. 181-204.
2. "Deaths on the roads: Based on the WHO Global Status Report on Road Safety 2015", World Health Organization, 26 Ocak 2016'da erişil­ di; https://wonder.cdc.gov/mcd-icdıo.html; "Global Status Report on Road Sa ty 2oı3", World Health Organization; http://gamapserver.who. intigho/interactive_charts/road_sa tyIroad_traffic_deaths/atlas.htm l; http://www.who.int/violence_injury_prevention/road_sa ty_status/2013/en/; http://www.newsweek.com/2015-brought-biggest-us-traffic-death-increase- 50-years-427759. 
3. http://www.euro.who.int/en/health-topics/noncommunicable-diseases/diabe­ tes/data-and-statistics; h ://apps.who.int/i /bits eam/ıo665/204871/ı/9789241565257_ eng. ua=ı; https://www.theguardian.com/environment/2016/sep/27/more-than­ million-died-due-air-pollution-china-one-year.

Kelimenin düz anlamından da çıkarılabileceği gibi terörizm siyasi du­rumu maddi zarar vermekten ziyade korku saçarak değiştirme amacı taşı­yan bir askeri stratejidir. Bu strateji hemen hemen her zaman düşmanlarını çok fazla maddi hasara uğratamayacak zayıf zümreler tarafından benimse­nir. Elbette her askeri eylem korku saçar. Ama bildiğimiz savaş sözkonusu olduğunda bu korku yalnızca maddi hasarın yan ürünü ve genellikle ka­yıplara yol açan güçle doğru orantılıdır. Terörizmde esas konu korkudur ve teröristlerin gerçek güçleriyle saldıkları korku arasında akıllara zarar bir orantısızlık olmasıdır.

Siyasi durumu şiddet yoluyla değiştirmek her daim o kadar kolay değil­dir. Somme Meydan Muharebesi'nin ilk gününde, 1 Temmuz 1916'da, 19 bin İngiliz askeri ölmüş ve 40 bini de yaralanmıştı. Savaş Kasım ayında sona erdiğinde, her iki taraf da 300 bini ölü olmak üzere bir milyondan zla zayiat vermişti.4 Ama bu dehşet verici kıyım Avrupa'nın siyasi dengelerini pek değiştirmemişti. Taşların yerinden oynaması için iki yıl daha geçmesi ve milyonlarca insanın daha ölmesi gerekmişti.

4. Bu savaş için ayrıntılı bilgi için bkz. Gary She ield, Forgotten Victory: The First World War. Myths and Reality (Londra: Headline, 2001), s. 137-64.

Somme Muharebesi'nin yanında terörizm devede kulak kalır. Kasım 20155'teki Paris saldırısında 130, Mart 2016'da Brüksel'de patlayan bomba­lar yüzünden 32 ve Mayıs 2017'de Manchester Arena'da patlatılan bomba yüzünden 22 kişi öldü. 2002 yılında Filistin'in İsrail'e karşı düzenlediği te­rör saldırılarında, otobüsler ve restoranların her gün bombalandığı bir dö­nemde, ölen İsrailli sayısı 451'e ulaştı.5 Aynı yıl trafik kazalarında 542 İsrailli hayatını kaybetti.6 1988'de, 103 numaralı Pan Am uçuşunun Lockerbie üze­ rinde seyrederken bombalanması gibi kimi terör saldırılarında yüzlerce in­san ölmüştü.7 11 Eylül ölü sayısını rekor düzeylere ulaştırarak yaklaşık 3000 kişinin hayatına mal oldu.8 Fakat bu bile alışılageldik savaşların bedelinin yanında küçük kalıyor. Avrupa'da 1945'ten bu yana terör saldırılarında; milliyetçi, dini, solcu ve sağcı saldırıların tümünde öldürülenlerin sayısını toplarsanız yine de Üçüncü Aisne Muharebesi (250 bin ölü) ya da Onuncu Isonzo Muharebesi (225 bin ölü) gibi herhangi bir 1. Dünya Savaşı çatışması­nın yarattığı zayiata erişemezsiniz.9

5. "Victims of Palestinian Violence and Terrorism since September 2000", lsrael Ministry of Foreign Affairs, http://m .gov.il/MFA/ForeignPolicy/Terrorism/ Palestinian/Pages/Victims%2oof%20Palestinian%20Violence%2oand%20Ter­ rorism%2osinc.aspx, 23 Ekim 2017'de erişildi.
6. "Car Accidents with Casualties, 2002", Central Bureau ofStatistics [İbranice], http://www.cbs.gov.il/www/publications/accio2/accio2h.pdf, 23 Ekim 2017'de erişildi.
7. Pan Am Flight 103 Fast Facts", CNN, 16 Aralık 2016, http://edition.cnn. com/2013/o9/26/world/pan-am-flight-103- st- cts/index.html, 23 Ekim 2017'de erişildi.
8. Tom Templeton ve Tom Lumley, "9/11 in Numbers", Guardian, 18 Ağustos 2002, https://www.theguardian.com/world/2002/aug/18/usa.terrorism, 23 Ekim 2017'de erişildi.
9. lan Westwell ve Dennis Cove (ed.), History of World War l, Cilt 2 (New York: Marshall Cavendish, 2002), 431. Isonzo için bkz. John R. Schindler, lsonzo: The r g o t t e n S a c r if i c e of t h e G r e a t Wa r ( W e s t p o r t : P r a e g e r , 2 0 0 1 ) , s . 2 1 7 - 1 8 .

O halde teröristler nasıl başarı yakalamayı umuyor? Bir terör eyleminin ardından düşmanın asker, tank ve gemi sayısında azalma olmuyor. Düş­manın iletişim ağları, yolları ve rayları çoğunlukla yerli yerinde duruyor. Fabrikaları, limanları ve üslerine ciddi bir zarar gelmiyor. Fakat teröristler, düşmanın maddi gücünü pek çökertemeseler de korku ve kargaşanın düş­manın sapasağlam gücünü yanlış kullanıp aşırı tepki göstermeye iteceğini umuyor. Teröristlerin hesabına göre öfkeden deliye dönen düşmanın onlara karşı kullanacağı muazzam güç, kendilerinin asla yaratamayacağı şiddette askeri ve siyasi bir fırtına koparacak. Her fırtınada öngörülemeyen şeyler cereyan eder. Hatalar yapılır, zulmedilir, kamuoyu sarsılır, tarafsızlar tu­ tum değiştirir ve güç dengeleri değişir.

Bu yüzden teröristler porselen dükkanını yerle bir etmeye çalışan bir sineğe benzerler. Sinek o kadar güçsüzdür ki tek bir fincanı bile yerinden oynatamaz. O halde dükkanı nasıl yerle bir edecek? Gider bir boğa bulur ve boğanın kulağına girip vızıldamaya başlar. Boğa korku ve öfkeden küplere biner ve porselen dükkanına dalar. 11 Eylül'den sonra yaşanan buydu. Aşırı İslamcılar, Amerikan boğasını kışkırtıp Ortadoğu'nun porselen dükkanına saldı. Şimdi de enkazın ortasında palazlanıyorlar. Ve dünyada bol miktar­ da vri boğa var.


Desteyi yeniden karmak


Terörizm hiçbir cazibesi olmayan bir askeri stratejidir çünkü tüm önemli kararları düşmanın eline bırakır. Terör saldırısı öncesi düşmanın elindeki tüm seçenekler saldırı sonrasında da emrinde olmaya devam ettiğinden, düşman hangisini isterse onu kullanabilir. Ordular böyle bir durumdan ne pahasına olursa olsun kaçınmaya çalışır. Taarruza geçtiklerinde düşmanı kızdıracak korkutucu bir manzara yaratıp karşı saldırıya geçmesini teşvik etmek istemezler. Bunun yerine düşmanı kaydadeğer maddi hasara uğratıp misilleme yapma kabiliyetini düşürmeye çalışırlar. Bilhassa da en tehlikeli silahlarını ve seçeneklerini ortadan kaldırmayı hedeflerler.

Örneğin Japonya Aralık 1941'de ABD'ye beklenmedik bir şekilde sal­ dırıp Pearl Harbor'da bulunan Birleşik Devletler Pasifik Donanması'nı batırdığında yaptığı buydu. Terörizm değildi bu. Savaştı. Japonlar Ameri­ kalıların saldırıya nasıl karşılık vereceğinden emin olamazdı ama şundan emindiler: Amerikalılar ne yapmaya karar verirse versin bu donanmayı 1942'de Filipinler'e ya da Hong Kong'a süremeyeceklerdi.

Düşmanı, elindeki herhangi bir silahı ya da seçeneği ortadan kaldır­ madan kışkırtmak çaresizlikle kalkışılan, yalnızca başka bir seçenek bu­ lunmadığında başvurulan bir yöntemdir. Ciddi maddi hasar verme olası­lığı varsa kimse bunu safi teröristlik uğruna es geçmez. Japonlar 194ı'de ABD'yi kışkırtmak için Pearl Harbor'daki Pasifik Donanması'na dokunma­ yıp sivil bir yolcu gemisini batırsaydı, bu delilik olurdu.

Ama teröristlerin pek bir seçeneği yok. Savaş açamayacak kadar zayıf­lar. Bu yüzden de düşmanı kışkırtıp aşırı tepki vermesine yol açacağını umarak teatral bir gösteri sahnelemeyi tercih ederler. Teröristler ortaya dehşet verici bir şiddet manzarası çıkarıp zihinlerimizi ele geçirerek bize karşı kullanırlar. Bir avuç insanı öldürerek, milyonların ölüm korkusuna kapılmasını sağlarlar. Hükümetler korkuları yatıştırmak için bu terör tiyat­rosuna güvenlik mizansenleri ve kitlesel zulüm ve yabancı ülkelerin işgali gibi muazzam güç gösterileriyle karşılık verir. Çoğu durumda terörizme ve­rilen bu aşırı tepki güvenliğimizi teröristlerden çok daha fazla tehdit eder.

Dolayısıyla teröristler ordu generalleri gibi düşünmez. Tiyatro yapım­ cıları gibi düşünürler. 11 Eylül saldırılarının halkın hafızasında nasıl yer ettiği, herkesin bu durumu sezgisel bir şekilde anladığını doğruluyor. İn­sanlara 11 Eylül'de ne olmuştu diye sorarsanız büyük ihtimalle, El-Kaide Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerini yıktı cevabını alırsınız. Ama sal­dırı sadece kulelere yönelik değildi. İki hedef daha vardı ve bunlardan biri de başarıya ulaşan Pentagon saldırısıydı. Nasıl oluyor da çoğu insan bunu hatırlamıyor?

11 Eylül operasyonu gerçek anlamda askeri bir harekat olsaydı, ilgi Pentagon saldırısına yoğunlaşırdı. Bu saldırıda El-Kaide düşmanın merkez üs­ sünü kısmen tahrip etmeyi başarıp yüksek rütbeli komutan ve analistleri yaralayıp öldürdü. Neden toplumsal hafıza, iki sivil binanın yıkılıp borsacı, muhasebeci ve ofis çalışanlarının öldürülmesine daha büyük ehemmiyet veriyor?

Pentagon nispeten düz ve gösterişsiz bir yapıyken, Dünya Ticaret Mer­kezi binaları upuzun fallik totemlere benzediği ve yıkılmaları muazzam bir görsel-işitsel etki yarattığı için. Kulelerin yıkılışına tanıklık eden hiç kimse bu imgeyi aklından çıkaramaz. Çünkü sezgisel olarak terörizmin bir tiyat­ro olduğunu bildiğimizden, maddi değil duygusal etkisini değerlendiririz.

Teröristler gibi terörle mücadele edenler de ordu generalinden ziyade tiyatro yapımcısı gibi düşünmeli. Her şeyden önce, terörle etkin bir şekilde mücadele etmek istiyorsak teröristlerin yapacağı hiçbir şeyin bizi alt ede­ meyeceğini idrak etmemiz gerek. Bizi yenik düşürebilecek tek şey terörist provokasyonlarla yanlış yola sapıp aşırı tepki vermemiz olur.

Teröristler imkansız bir işe kalkışıyor; orduları olmadığı halde şiddet yoluyla siyasi güç dengelerini değiştirmeye çalışıyorlar. Amaçlarına ulaş­mak için devleti de imkansız bir göreve, vatandaşlarını siyasi şiddetten her yerde ve her an koruyabileceğini kanıtlamaya mecbur bırakıyorlar. Dev­letin bu imkansız görevi yerine getirmeye çalışırken, siyaset destesini ye­ niden karmasını ve kendi ellerine umulmadık bir as gelmesini umuyorlar.

Bu göreve baş koyunca, devletin teröristleri genellikle ezip geçtiği doğ­ru. Son dönemlerde yüzlerce terör örgütü çeşitli devletler tarafından yok edildi. İsrail 2002 ila 2004 yıllarında en azılı terör saldırılarının bile kaba kuvvet kullanılarak bastırılabileceğini kanıtladı.10 Düşmanla karşı karşıya geldiklerinde kazanma ihtimalleri olmadığını gayet iyi biliyor teröristler. Ama güçsüzlükleri ve başka bir askeri seçenekleri olmadığından kaybe­ decekleri hiçbir şey yok ama elde edecekleri pek çok şey var. Terör karşıtı harekatların kırk yılda bir yarattığı siyasi fırtınalar teröristlere yarıyor ve bu da böyle bir kumar oynamalarını mantıklı kılıyor. Terörist dediğimiz insan, elinde oldukça.kötü kartlar tutan ve rakiplerini desteyi yeniden kar­ maya ikna etmeye çalışan bir kumarbaza benziyor. Bir şey kaybedeceği yok ama her şeyi kazanabilir.

10. Sergio Catignani, lsraeli Counter-Insurgency and the lntifadas: Dilemmas ofa Con­ ventionalArmy (Londra: Routledge, 2008).


Büyük boş bir kavanozda ufak bir madeni para


Devlet neden desteyi baştan karmaya razı gelsin? Terörün yarattığı maddi hasar gözardı edilebilir ölçüde kaldığından, kuramsal olarak hiçbir şey yap­ maması ya da kamera ve mikrofonlardan uzakta, güçlü ama örtük önlemler alması mümkün. Aslında çoğunlukla da aynen öyle yapıyorlar. Ama arada bir devletin tepesinin tası atıyor ve olanca kuvvetiyle ve alenen tepki vererek teröristlerin eline koz veriyor. Devletler terörist provokasyonlarına karşı ne­ den bu kadar hassas?

Devletler bu provokasyonlara karşı koymakta zorlanıyor çünkü modern devlet meşruiyetini, kamusal alanı politik şiddetten arındırmayı taahhüt et­ mesine borçludur. Bir yönetim korkunç felaketlere direnebilir hatta bunları göz ardı bile edebilir ama ancak meşruiyetini bu felaketlerin önlenmesinden almıyorsa. Öte yandan, önemsiz bir sorun yönetimin meşruiyetini sarsacak bir şey olarak görülüyorsa yıkıma sebep verebilir. 14. yüzyılda Kara Veba Av­rupa nüfusunun çeyreği ila yarısının hayatını aldı ama hiçbir kral tahtından inmediği gibi vebanın üstesinden gelmeye çabalayan bir kral da çıkmadı. Ve­ banın önünü almanın kralın görevleri arasında yer aldığını düşünen yoktu. Ama hükmettikleri bölgelerde dine aykırı düşüncelerin yayılmasına müsaa­ de eden kralların tacı, hatta kellesi de güme gidebilirdi.

Günümüzde bir hükümet aile içi ve cinsel şiddete terörizmden daha ha­ fifbir yaklaşım sergileyebilir çünkü #MeToo gibi akımların etkisine rağmen tecavüz hükümetin meşruiyetini zan altında bırakmıyor. Mesela Fransa'da her yıl yetkili mercilere ıo binden zla tecavüz vakası bildiriliyor ve muh­ temelen on binlerce vaka da bildirilmeden kalıyor.11 Ancak tecavüzcüler ve tacizci kocalar Fransız devletinin bekasına tehdit olarak algılanmıyor çün­kü devlet tarihsel anlamda cinsel şiddeti ortadan kaldırma vaadi doğrultu­sunda kurulmamış. Oysa çok daha nadir görülen terör vakalarının Fransız Cumhuriyeti'ne ölümcül tehdit teşkil ettiği düşünülüyor çünkü çağdaş Ba­tılı devletler son birkaç yüzyıldır meşruiyetlerini sınırları dahilinde siyasi şiddete müsamaha göstermeyeceklerine açıkça söz vererek, kademe kademe inşa ettiler.

11. "Reported Rapes in France Jump 18% in Five Years", France 24, ıı Ağustos 2015, http://www.france24.com/en/20150811-reported-rapes-france-jump-18-five­ years, ıı Ocak 2018'de erişildi.

Ortaçağda kamusal alanda siyasi şiddet kol geziyordu. Hatta şiddet kul­lanma yetisi siyaset oyununa dahil olmanın şartıydı ve bu yetiden yoksun olanlar siyasi arenada seslerini duyuramıyordu. Kent, lonca, kilise ve ma­nastırların yanı sıra pek çok asil aile de emrinde silahlı kuvvetler bulun­duruyordu. Bir başrahip vefat eder ve yerine kimin geçeceği konusunda anlaşmazlığa düşülürse keşiş, yörenin söz sahipleri ve konuyla alakadar komşulardan müteşekkil rakip gruplar meseleyi karara bağlamak için sık sık silahlı çatışmaya başvururdu.

Böyle bir dünyada terörizme yer yoktu. Kaydadeğer maddi hasara yol açmaya gücü yetmeyenler tümüyle önemsizdi. 1150'de bir avuç Müslüman natik, Kudüs'te birkaç sivili öldürüp Haçlıların kutsal toprakları terk et­mesini talep etse, dehşetle değil alayla karşılanırlardı. Ciddiye alınmak isti­yorsanız, en azından bir iki sağlam kaleyi ele geçirecektiniz. Terörizm orta­ çağda yaşayan atalarımızı ilgilendirmiyordu çünkü uğraşacak daha büyük dertleri vardı.

Merkezi devletler, modern çağlarda sınırları dahilindeki siyasal şiddeti peyderpey azalttı ve son dönemlerde Batılı ülkeler bunu neredeyse tamamen ortadan kaldırmayı başardı. Fransa, Birleşik Krallık ya da ABD vatandaşları şehirlerin, şirketlerin, kurumların ve hatta hükümetin kendisinin kontrolü­nü ele geçirmek için silahlı kuvvetlere hiç gerek duymadan mücadele edebi­ liyorlar. Trilyonlarca doların, milyonlarca askerin ve binlerce gemi, uçak ve nükleer zenin kumandası tek bir kurşun sıkılmadan bir grup siyasetçiden diğerine geçiyor. İnsanlar bu duruma çabucak alıştı ve bunu doğal hakları olarak görüyorlar. Bu nedenle ara sıra meydana gelen ve birkaç düzine in­sanın ölümüne yol açan siyasi şiddet eylemleri bile devletin meşruiyetine ve hatta bekasına yönelik ölümcül bir tehdit olarak algılanıyor. Büyük boş bir kavanozda ufak bir madeni para çok ses çıkarır.

Terör tiyatrosu o yüzden böylesine başarılı. Devlet siyasi şiddetten arın­mış kocaman bir boş alan yarattı ve şimdi bu alan akustik etki yaratıyor, nedenli küçük olsa da her silahlı saldırının etkisini artırıyor. Bir devlette ne kadar az siyasi şiddet görülüyorsa, terör eylemlerinin yarattığı kamusal şok da o kadar kuvvetli oluyor. Belçika'da birkaç insanın öldürülmesi aynı sayıda insanın Nijerya ya da lrak'ta öldürülmesinden çok daha zla dikkat çekiyor. Demek ki çağdaş devletlerin siyasi şiddeti önlemedeki başarısı, çelişkili bir şekilde, bu devletleri teröre karşı bilhassa hassas kılıyor.

Devletler kendi sınırları içinde siyasi şiddete mahal vermeyeceklerini söyleyip durdu. Vatandaşlar da siyasi şiddet yokluğuna alıştı. Dolayısıyla terörizm tiyatrosu içimizdeki anarşi korkusunu harekete geçirip insanlarda toplumsal düzen elden gidiyor hissi yaratıyor. Yüzlerce yıllık kanlı savaşlar­ dan sonra kendimizi şiddet kara deliğinden dışarı attık ama kara deliğin hala orada durduğunu, bizi tekrar yutmak için sabırla beklediğini duyumsuyo­ ruz. Birkaç tüyler ürpertici vahşetle karşılaşınca o kara deliğin içine çekili­ yormuşuz gibi hissediyoruz.


Devletler bu korkuları dindirmek adına terör tiyatrosuna cevaben bir gü­venlik tiyatrosu sergileme gereği duyuyor. Terörizme karşı en etkin cevap iyi istihbarat ve terörü besleyen finans ağlarına yönelik gizli operasyonlar olabilir. Ama bu vatandaşların televizyondan izleyebileceği bir şey değil. Vatandaşlar Dünya Ticaret Merkezi'nin yıkıldığı terör dramını seyretti. Devletler de aynı ölçüde hatta daha saldırgan, daha çarpıcı bir karşıt dram sahnelemeye mecbur hissediyor. O yüzden sessiz ve etkin davranmak yerine şiddetli fırtınalar çıkarıp çoğu zaman teröristlerin hayallerini süsleyen bir ortam yaratıyorlar.

Peki devletler terörizmle nasıl mücadele etmeli? 


Başarılı bir terörle müca­dele üç cephede yürütülmeli. Birincisi, hükümetler terör ağlarına yönelik gizli operasyonlara yoğunlaşmalı. İkincisi, medya olaylara doğru açıdan yaklaşıp cinnete yol açmamalı. Terör tiyatrosu tanıtımı yapılmadan başarı elde ede­mez. Ne yazık ki genellikle medya bu tanıtımı bedavadan yapıyor. Durmadan terör saldırılarını haber yapıp teröristlerin yarattığı tehlikeyi fazlasıyla şişi­riyor çünkü terörizm diyabet ya da hava kirliliğinden daha iyi ciro yapıyor.

Üçüncü cepheyse her birimizin zihninde yatıyor. Teröristler zihinlerimizi ele geçirip bize karşı kullanıyor. Terör saldırılarını zihnimizde tekrar tekrar canlandırıyor, 11 Eylül'ü ya da patlayan son intihar bombasını yeniden yaşa­yıp duruyoruz. Teröristler yüz kişiyi öldürüp yüz milyon insanın her ağacın arkasından ölüm çıkabilir kuruntusuna kapılmasını sağlıyor. Zihnini terö­ristlerden arındırmak her vatandaşın sorumluluğu. Kendimize tehlikenin gerçek boyutlarını hatırlatmalıyız. Medyanın terör takıntısını yönlendiren ve hükümetleri aşırı tepki vermeye iten bizim içimizdeki korku.

Terörizmin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı bize bağlı. Zihnimizi teröristle­re teslim eder, sonra da kendi korkularımıza aşırı tepkiler verirsek terörizm galip gelir. Teröristleri zihnimizden kovar, dengeli ve sakin davranırsak terö­ rizm mağlup olur.

Nükleer terörizm


Yukarıdaki analiz son iki yüz yıldır şahit olduğumuz ve günümüzde New York, Londra, Paris ve Tel Aviv sokaklarında boy gösteren terörizm için ge­ çerli. Fakat teröristlerin eline kitle imha silahları geçerse sadece terörizmin değil devletin ve küresel siyasetin rengi de hatırı sayılır ölçüde değişir. Bir avuç natiği temsil eden ufak çaplı organizasyonlar, tüm bir şehri yok edip milyonları öldürebilir duruma gelirse, siyasi şiddetten arınmış hiçbir kamu­ sal alan kalmaz.

Dolayısıyla, günümüz terörizmi büyük ölçüde bir tiyatrodan ibaret olsa da geleceğin nükleer, siber ya da biyolojik terörizmi çok daha büyük bir teh­dit oluşturur ve hükümetlerin çok daha sert tepkiler vermesi gerekir. Tam da bu yüzden, bu tür farazi gelecek senaryolarıyla şu ana kadar tanıklık etti­ğimiz gerçek terör saldırılarını birbirinden ayrı tutmak konusunda dikkatli davranmalıyız. Teröristlerin bir gün nükleer silahlara erişip New York veya Londra'yı yok edeceği korkusu, yoldan geçen bir düzine insanı otomatik silah ya da Üzerlerine kamyon sürerek öldüren bir teröriste karşı cinnet içinde aşı­rı tepki vermeyi gerektirmez. Devletler tüm muhalif grupları bir gün nükleer silah edinmeye kalkışırlar ya da otonom arabalarımızı ele geçirip onları katil robotlara dönüştürürler gerekçesiyle cezalandırmaya başlamamaya bilhassa özen göstermeli.

Aynı şekilde, radikal grupların kati surette gözlem altında tutulması ve kitle imha silahlarının kontrolünü ele geçirmelerinin engellenmesine yöne­ lik önlemler alınması gerekiyor ama nükleer terörizm korkusunun tehdit un­ suru taşıyan diğer senaryolarla dengeli bir seviyede tutulması da şart. ABD son yirmi yıl içinde terör mücadelesine trilyonlarca dolar ve siyasal sermaye harcadı. George W. Bush, Tony Blair, Barack Obama ve bakanları, bir ölçüde haklı bir biçimde, teröristlerin peşine düşerek onları nükleer silah edinmek­ ten çok hayatta nasıl kalacaklarını düşünmeye mecbur bıraktıklarını dile getirebilir. Bu yolla dünyayı nükleer bir 11 Eylül'den korumuş sayılabilirler. "Terörle mücadeleyi başlatmasaydık El-Kaide nükleer silahlara erişim sağ­ layabilirdi," ifadesi varsayıma dayalı bir sav olduğundan, ne ölçüde doğru olduğunu değerlendirmek zor.

Ancak emin olabiliriz ki terörle mücadele sürecinde ABD ve mütte kleri dünya çapında muazzam zararlara yol açtıkları gibi ekonomistlerin "fırsat maliyeti" diye adlandırdığı zarara da girdiler. Terörle savaşmak için harca­nan para, zaman ve siyasal sermaye küresel ısınma, AIDS ve yoksullukla mücadeleye, Sahraaltı Afrika'ya barış ve refah getirmeye, Rusya ve Çin'le daha iyi ilişkiler kurmaya harcanmamış oldu. New York ya da Londra gün gelip Atlantik Okyanusu'nun yükselen suları altında kalırsa ya da Rusya'yla ya­ şanan gerilim sonucu savaş patlak verirse, insanlar Bush, Blair ve Obama'yı yanlış cepheye odaklanmakla suçlayabilirler.

Olaylar yaşanırken önceliklerin neler olduğunu kestirmek ne kadar zorsa, geriye dönüp bakınca esasen neyin öncelikli olduğunu görmek de o kadar ko­ lay. Yaşanmış felaketleri engelleyemediler diye liderleri suçluyoruz ama gün­ yüzüne çıkmayan cialardan bihaberiz. O yüzden insanlar 1990'lara bakıp, Clinton yönetimini El-Kaide tehdidine aldırmamakla suçluyor. Ama 1990'lar­ da İslami teröristlerin New York gökdelenlerine yolcu uçaklarıyla dalarak kü­resel çatışmayı tetikleyebileceği pek az insanın aklına gelirdi. Oysa pek çok insan Rusya'nın tamamen çöküp geniş topraklarının yanı sıra binlerce nükle­er ve biyolojik silahını da başkalarına kaptırmasından endişe ediyordu. İkinci bir endişe de eski Yugoslavya'da cereyan eden kanlı savaşın Avrupa'nın başka yerlerine sıçraması ve Macaristan'la Bulgaristan, Bulgaristan'la Türkiye ve hatta Polonya'yla Ukrayna arasında çatışma yaşanmasıydı.

Çoğu insan Almanya'nın yeniden birleşmesini daha büyük bir endişey­le izliyordu. Nazi Almanya'sının çöküşünden tam 45 yıl sonra, Almanya'nın gücü pek çok insana hala korku salıyordu. Sovyet belasından kurtulan Al­manya, Avrupa Kıtası'na hakim bir süpergüce dönüşebilir miydi? Peki ya Çin? Sovyet bloğunun dağılması sonucu paniğe kapılan Çin, re rmları bir kenara bırakıp Maocu politikalara geri dönerek Kuzey Kore'nin geniş ölçekli bir ver­ siyonu haline gelebilirdi.

Şimdi bu senaryoları ha alıyoruz çünkü gerçekleşmediler. Rusya'nın durumu istikrarlı bir hale geldi, Avrupa'nın çoğu barış içinde Avrupa Birliği'ne katıldı, birleşen Almanya günümüzde özgür dünyanın liderleri arasında anılıyor ve Çin de tüm dünyanın ekonomik lokomotifine dönüştü. Tüm bunlar, en azından kısmen, ABD ve Avrupa Birliği'nin yapıcı politi­ kaları sayesinde başarıldı. ABD ve Avrupa Birliği 199o'larda eski Sovyetler Birliği ya da Çin'deki duruma değil de aşırı İslamcılara yoğunlaşsa daha mı akıllıca olurdu?

Tüm olasılıklara önceden hazırlanamayız. Buna istinaden, nükleer terö­ rizmi mutlaka engellememiz gerekse de insanlığın gündeminin ilk sırasında bu yer almamalı. Ve kesinlikle teorik bir nükleer terörizm tehdidini, alelade terörizme aşırı tepki vermenin gerekçesi niyetine kullanmamalıyız. Bunlar farklı çözümler gerektiren farklı sorunlar.

Tüm çabalarımıza rağmen terörist grupların eline kitle imha silahları geçerse, siyasi mücadelelerin nasıl yürütüleceğini kestirmek zor ama yaşa­ nacakların 21. yüzyılın başındaki terör ve terörle mücadele girişimlerinden son derece farklı olacağı kesin. 2050' de dünya nükleer ve biyolojik teröristlerle dolup taşarsa, terör kurbanları 2018'in dünyasına özlemle bakacaklar: bu ka­dar güvenli hayatlar süren insanlar nasıl olmuş da kendilerini bu kadar tehdit altında hissetmişler?

Tabii ki içinde bulunduğumuz tehlike duygusunu körükleyen tek şey te­rörizm değil. Pek çok uzman ve sıradan insan yüz yıl önce de benzer şeyler yaşandığı için III. Dünya Savaşı'nın eli kulağında olmasından korkuyor. Bü­ yük güçler arasındaki artan gerilimin beraberinde yaşanan küresel zorluklar 1914'teki gibi 2018'de de bizi bir dünya savaşının içine çekiyor gibi görünüyor. Peki bu, aşırı terör korkumuzdan daha haklı bir endişe mi?





Yorum Gönder

0 Yorumlar