TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ VE HAYAT SAHASI


ULUSLARARASI POLİTİKALAR VE AFRİAVRASYA STRATEJİLER ÇEMBERİNDE TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ VE HAYAT SAHASI

YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA BIYIKLI
Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.  Bu çalışmanın hazırlanmasında yazar, daha önce yayınlanmış şu makalesinden büyük ölçüde faydalanmıştır: Mustafa Bıyıklı, “Bir Merkez Dünya Olarak Afriavrasya Stratejiler Çemberinde Türkiye ve Ortadoğu”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları,  Yıl:5, Eylül 2007, Sayı:10,s.35-54 

Murat Apay
Metin Düzenleme, Vurgu ve Fotoğraflar


GİRİŞ 

Türkiye ve Merkez Dünya Ortadoğu, çok zengin nimetlere, çok yönlü avantajlara, şanslara ve imkânlara sahip tarihî derinlik ve geniş kültürel zenginliğiyle bir çekim merkezi haline gelmiş müstesna bir coğrafyadır. 

Dünya haritasını önümüze alıp, Türkiye’yi bir çember içerisinde düşündüğümüzde görürüz ki Türkiye bir Afriavrasya ülkesidir.  Dolayısıyla Türkiye, Afrika’nın kuzeyi, Avrupa’nın doğusu ve Asya’nın batısında yer alan ve bu üç kıtanın kesişme1, birleşme, karşılaşma, geçiş ve çatışma noktasında bir kavşak ve merkezî özelliği ile dünyanın dikkatini ve yönünü tarih boyu üzerine çekmiş güzel bir ülke olarak Afriavrasya’nın merkezini oluşturan, tarih boyu milletlerin yani Türkler, Araplar, Farslar, Yahudiler, Ermeniler, Yunanlılar, bunun dışında başka coğrafyadan olarak İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, Ruslar ve Amerikalıların; kültürlerin ve medeniyetlerin karşılaştığı, buluştuğu, kaynaştığı ve hatta çatıştığı bölgede bulunan stratejik bir ülkedir. 

Türkiye, Osmanlının üç kıtada ulaştığı son ve tabiî sınırlarla hayat ve güvenlik sahası çizilmiş, belirlenmiş, beş deniz, yani Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz, Umman Denizi’nin uzantıları Kızıldeniz ve Basra Körfezi2, Hazar Denizi, arasında ve üç kıtanın birleştiği kara coğrafyasında yer alan dört denize yani Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz’e sahip olmakla, kara devletinden ziyade bir deniz devletidir. Türkiye, aynı zamanda üzerinden geçen Asya-Avrupa kara hattının da tam ortasında merkezî bir Avrasya ülkesidir. 


1 Mehmet Kocaoğlu, “Üç Kıtanın Kesişim Noktasında Bir İstikrar Unsuru: Türkiye”, Yeni Forum, C. 17, No:321, Şubat 1996, s. 25-36. 
2 Türkiye’nin Güney Doğu-Basra Körfezi hattı politikası: Mahmut Bali Aykan, “Türkiye’nin Basra Körfezi Güvenliği Politikası”, ODTÜ Gelişme Dergisi, C.21, No:1, 1994, s. 23-59; Ali, Karaosmanoğlu, “Basra, Körfez Güvenliği ve Doğu Anadolu’daki Havaalanları Tartışması: Yanılgılar ve Kuruntular”, Dış Politika, C. 10, No:2, Mayıs, 1983, s. 3-9. 


I.  JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK KONUMU VE DEĞERİ   BAKIMINDAN TÜRKİYE VE ÇEVRESİ 

Türkiye, Nahcivan dahil 8 ülke ile yani Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan, İran, Irak, Suriye, Yunanistan ve Bulgaristan ile kara komşusu, 4 ülkeyle yani Gürcistan, Suriye, Yunanistan ve Bulgaristan ile hem kara hem deniz komşusu, 3 ülkeyle yani Rusya, Ukrayna ve Romanya ile Karadeniz’den deniz komşusu, 7 ülkeyle yani Lübnan, Filistin, İsrail, Mısır, Libya, Tunus ve İtalya ile Akdeniz’den yakın deniz komşusu, 9 ülkeyle yani Cezayir, Fas, Fransa, İspanya, Arnavutluk, Yugoslavya, Bosna Hersek, Hırvatistan ve Slovenya ile de Akdeniz’den uzak deniz komşusu olan ve deniz sınırları kara sınırlarından daha uzun bir deniz-kara devletidir. 

Türkiye, denizler ve kıtalar ortası bir devlet ve bir bütün olarak uluslararası stratejik bir ülke ve güney kuzey hattında tampon “kale” olmakla beraber, kendine çok özel, tarihler boyu uluslararası stratejik, diplomatik ve ekonomik çatışmalara sebep olmuş stratejik bölgeler ve mevkiler olan Türk Boğazları (ki bu boğazların Karadeniz’i Akdeniz’e, Batıyı Doğuya bağlayan ve İstanbul gibi tarihi önemi bulunan bir şehri üzerinde bulundurması sebebiyle bir kavşak, deniz geçidi ve köprü noktası durumundaki bu bölgenin stratejik önemi büyüktür), Ege Geçitleri ve Ege adaları (ki, Adaların Türkiye ve Yunanistan’a olan uzaklıkları, stratejik önemlerini de ortaya koymaktadır3), 

Trabzon-Batum havzası ve Bakü hattı, Artvin-Van-İskenderun Üçgeni ve Toros geçitleri4, stratejik deniz geçiş yollarına, yani  Süveyş Kanalı, Kızıl Deniz’e açılan Tiran Boğazı, Kızıl Deniz’den Hint Okyanusu’na geçişi sağlayan Babü’l-Mendep Boğazı, Basra Körfezine Açılan Şattü’l-Arap, Basra Körfezi’nden Umman Denizi’ne geçişi sağlayan Hürmüz Boğazı’na açılan İskenderun Körfezi, Türk müdafaa-i hukuk kalesi Kıbrıs5, Mezopotamya’nın6 kuzeyine ve Batı için en kestirme kara hattı ve Doğu Avrupa ile Ortadoğu’nun en kestirme ve en önemli ulaşım boğumları olan Kafkas geçitlerinin batısına sahip7 şanslı ve eşsiz bir ülkedir. 

3 Bazı adaların iki ülkeye olan uzaklıkları şöyledir: Birinci rakamlar Türkiye’ye uzaklığını ve ikinci rakamlar Yunanistan’a uzaklığını göstermek üzere Adalar: Semothrace (Semadirek) 20 Dz.Mili 50 Dz.Mili, Limnos (Limni) 32 Dz.Mili 32 Dz.Mili, Lesvos 8 Dz.Mili 85 Dz.Mili, Chios (Sakız) 4 Dz.Mili 62 Dz.Mili, Samos 2 Dz.Mili 95 Dz.Mili, Nicaria 32 Dz.Mili 72 Dz.Mili, Stanco (İstanköy) 3,5 Dz.Mili 100 Dz.Mili, Rhodes (Rodos) 10 Dz.Mili 210 Dz.Mili, Syra 36 Dz.Mili 62 Dz.Mili, Tilos (İlyaki) 12 Dz.Mili 210 Dz.Mili; Cemallettin Taşkıran, On iki Ada’nın Dünü ve Bugünü, Ankara, Genelkurmay ATASE Yay., 1996, s. 109. 
4 Kuzey’den (Doğu Avrupa) gelip Kafkaslardan geçecek ve Ortadoğu’ya inecek bir askeri güç bu üçgeni ele geçirmeden Ortadoğu’ya, dolayısıyla bölge petrolüne ulaşamaz.


Türkiye’nin jeopolitik8 ve jeostratejik9 konumu ve bu konumun doğurduğu önemin çekiciliği, bölgesel sorunlar, bölgesel ve uluslararası çıkar çatışmalarının oluşturduğu tehditler, siyasî, ekonomik, askerî ve güvenlik sorunlarının iç içe oluşu, analizlerde bütünleştirici değerlendirmeleri ve çalışmaları kaçınılmaz kılmaktadır. 

Türkiye, dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip Merkez Dünya Ortadoğu ve Hazar Havzası, önemli deniz ulaştırma yolları ve deniz ticaret kavşağı durumunda bulunan Akdeniz Havzası, Tarihte her zaman çok yönlü önemini sürdürmüş olan Karadeniz Havzası ve Türk Boğazları, sürekli yapısal değişikliklere uğrayan Balkanlar, etnik çatışmalar yanında, zengin tabiî kaynaklara sahip Kafkasya ve stratejik ulaşım ağları ve zengin petrol yataklarına sahip medeniyetlerin doğuş ve yayılış yeri Ortadoğu’nun oluşturduğu coğrafyanın merkezinde yetkili ve etkili bir konumda bulunmaktadır. 

Üç kıtayı birbirine bağlayan ve çok önemli bir jeostratejik konuma10 sahip olan Türkiye, aynı anda bir Avrupa-Balkan, Asya-Kafkas, Afrika-Ortadoğu, Akdeniz, Karadeniz ve Ege ülkesidir. Kısacası bir stratejiler çemberi içerisinde düşündüğümüzde Türkiye, coğrafi olarak, daha çok bir Asya ve Ortadoğu ülkesi olmakla beraber merkezî bir Afriavrasya ülkesi olduğunu görürüz. 

Genel olarak Doğu Akdeniz’i kontrol etmeyi sağlayan bir hava ve deniz üssü konumundadır. 
Mezopotamya(Irak bölgesinin), stratejik ehemmiyeti, İngiltere için Fırat nehir yolunun avantajları ve sosyal yapısı: Cezmi Eraslan, “Irakta Türk-İngiliz Rekabeti:(1876-1915)”, İ.Ü. Edebiyat Fak. Tarih Dergisi, S.35, İstanbul 1994, s. 223-228. 
Türkiye’nin stratejik önemi: İlhan Ayhan, “Türkiye’nin Stratejik Önemi”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 84, No:214, Haziran 1965, s. 36-38; Nurettin Türsan, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye’nin Stratejik Değeri-I”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, No:40, Ocak 1971, s. 2-7; Nurettin Türsan, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye’nin Stratejik Değeri-II”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, No:41, Şubat 1971, s. 30-35; Nurettin Türsan, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye’nin Stratejik Değeri-III”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, No:42, Mart 1971, s. 42-50. 
Jeopolitiğin önemi: A. Suat Bilge, “Jeopolitik”, Kara Kuvvetleri Dergisi, C 2, No:5, Haziran 1959, s. 1-30. 
Jeostratejinin önemi: Ahmet Davutoğlu, “Türk Dış Politikasında Stratejik Teori Yetersizliği ve Sonuçları”, Yeni Türkiye, C. 1, No:3, Mart-Nisan 1995, s. 497-501. 
10 Türkiye’nin jeostratejik önemi üzerine değerlendirmeler: Turhan Olcaytu, “Türkiye’nin Jeostratejisi”, Atatürkçü Düşünce, C.3, No:25, Mayıs 1996, s. 8-9; Cezmi Sevgi, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Tarihsel Gelişimi Açısından Türkiye’nin Konumu”, Ege Coğrafya Dergisi, No:4, Nisan 1988, s. 214-249; M. Cihat Akyol, “Coğrafi Konumunun Türkiye İçin Yarar ve Zararları”, Yeni Forum, C. 18, No:333, Şubat 1997, s. 36-40.

Bunun yanında Türkiye, sahip olduğu ve çevresini oluşturan kıtaların coğrafî ve bu kıtalarda yaşayan çeşitli milletlerin politik, kültürel, ideolojik, askerî, ekonomik ve stratejik etkisi, çıkar çatışmaları alanında11 yıllar boyu gittikçe gelişen iletişim ve ulaşım vasıtalarının etkisiyle artan bir yoğunlukla bu sayılan maddelerin olumsuz ve olumlu etkileri altında kalan bir konumda yer almaktadır. 

Bu kıtaların etkileyici özelliklerine ve bilinmesi, tanınması, dikkate alınması açısından bu kıtalarda yaşayan etnik unsurlara ve milletlere bir göz atıldığında; doğusunda Pasifik, güneyinde Hint Okyanusu, güney batısında Kızıldeniz, batısında Akdeniz, kuzey batısında Avrupa olan ve yüzölçümü 44 milyon metrekareye sahip, dünyanın en kalabalık kıtasını oluşturan Asya kıtası, dünya karalarının üçte birini kapsayan dünyanın en büyük kıtasını teşkil etmektedir. Batı gözüyle Ortadoğu denilen yer, Asya kıtasının güney batısı, Türkiye ise batı ucudur. Türk boğazları, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan köprü, Süveyş Kanalı ise Asya’yı Afrika’ya bağlayan bir köprüdür. Asya kıtasını Türkler, Pakistanlılar, Farslar(İranlılar), Araplar, Afganlar, Çeçenler, Çinler, Ruslar, Hintler, Japonlar, Gürcüler, Ermeniler ve Yahudiler gibi büyük ve medeniyet kurmuş milletler ile tarih boyu bir medeniyet kuramamış, kültürden medeniyete geçememiş etnik topluluklar paylaşmışlardır 

Coğrafi durumu bakımından Avrupa ile bitişik, Afrika’dan bir kanalla ayrılan, kuzeyden Amerika ile ilişkili ve Endonezya adaları ile Avustralya’ya sokulmuş olan Asya, insanların ilk göründükleri ve Mezopotamya medeniyetleriyle de Akdeniz medeniyetlerini etkilediği önemli bir kıta olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Asya, önemli stratejik dağlara, ırmaklara, göllere, önemli zengin yeraltı kaynaklarına, kömür ve petrol yataklarına sahip olmakla beraber genel olarak fakir bir kıta olarak kalmıştır. Kara ulaştırma hususunda genel olarak geri kalmıştır. Bunun için dışarı ile ilişkiler deniz yolu ile düzenlenmektedir. Bu da deniz ve gemi sanayinde ilerlemiş sömürgeci ülkelerin daha çok işine gelmektedir. Dünyadaki bütün dinlerin hepsi Asya’da doğmuştur; Yakın Doğu’da Musevîlik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Hindistan’da Budizm, Tibet’de Lamaizm, Çin’de ise, Konfüçyanizm ve Teoizm doğmuştur. 

Asya, uzun bir süre Batıya kapalı kalmıştır. Ancak 15. ve 19. yüzyıllarda gemiciliğin gelişmesiyle Avrupalılar Asya’ya ve Uzakdoğu’ya giderek buranın zenginliklerini görmüş ve bir çok bölgelerini zaptetmişler ve sömürmüşlerdir. II. Dünya Savaşı’na kadar Asya’nın büyük bir kısmı sömürge olarak Batı hakimiyeti altında kalmış, savaştan sonra Güney Kore ile Güney Vietnam dışında hemen bütün Asya ülkeleri idarî bağımsızlılarına kavuşmuşlardır. Uzun süren sömürgelikten ve denetimlerden dolayı Asya ülkeleri, geri bırakılmış ülkelerin başında yer aşmıştır. Ekonomi genelde tarıma dayanmıştır12.  

11 Cemaleddin Enginsoy, “Türkiye’nin Jeopolitik Önemi ve Süper Güçlerin Türkiye Üzerindeki Çıkar Çatışmaları”, Güncel Konular, No:3, 1982, s. 27-38. 
12 Ahmet Angın vd., Dünya Politika Ansiklopedisi, İstanbul, Kitapçılık Ticaret Limited Şirketi Yay., 1967, s. 334-336.

Asya’dan sonra dünyanın ikinci büyük kıtasını oluşturan ve yüzölçümü 30 milyon km2 olan Afrika kıtası, büyük stratejik öneme sahip Cebelitarık boğazı ile Avrupa’dan, belki de daha fazla öneme sahip Süveyş Kanalı ile Asya’dan ayrılmıştır. 

Afrika’nın kuzeyinde genellikle beyazlar yaşar. Bunlar Hami ve Sami diye ikiye ayrılmıştır. Mısırlı, Habeş ve göçebe Arap kabilelerinin bir kısmı Sâmi; Berberîler, Kıptîler, Tuaregler, Somaliler Hâmi’dir. Batı Afrika Zencileri ve Bantular olmak üzere ikiye ayrılan Zenciler de bu kıtada yer alır. Bunların dışında Hotanto, Pigme ve Buşima zencileri de vardır. Pigmeler ise cücedir. 

Bu bölgede, Mısır’da bulunan Nil nehri ve büyük sahralarıyla meşhur Afrika, büyük göllere de sahiptir. Daha çok Afrika’nın güneyinde olmakla beraber çok çeşit maden yatakları bulunur. Bunların başında sömürgeci devletlerin iştahını sürekli kabartan elmas ve altın gelmektedir. 

Afrika’da, insanların ilk olarak Tunus’a yerleşmiş oldukları ve Kartaca şehrini kurdukları söylenmektedir. Arapça’da Tunus’a “İfrikiyye” adı verilmiştir. Bu isim sonradan bütün kıtanın adı halini almıştır. İslâm-Arap medeniyeti 9. yüzyılda Kuzey Afrika’ya hakim olmuş, Türkler-Osmanlılar ise 1517’de Mısır’ı almakla Afrika’ya gelmişlerdir. 

Bu sıcak kıtada Araplar ve zenciler yaşamaktadır13. Ancak bu milletlerin yaşadığı kıtada tarih boyunca medeniyet Afrika’da Nil Nehri etrafında gelişmiştir. Afrika ülkeleri arasında en eski tarihe ve en önemli stratejik konuma sahip Mısır, tarihte Kuzey Afrika bilhassa Akdeniz denizcilerinin, uluslararası deniz ticaretinin uğrak yeri olmuştur. Ticaret tarihi, uluslararası nakliyat tarihi olduğuna göre, Akdeniz tarihi de aynı zamanda uluslararası bir ticaret ve medeniyet tarihidir denebilir. Deniz ve nehir nakliyatı ve ticareti olmasa, Mısır ve Irak medeniyetleri inkişâf edemezdi. Tarih boyu uluslararası deniz ticaret rekabetinin ve savaşlarının en yoğun ve sürekli olduğu yer Kuzey Afrika, yani Akdeniz ve Doğu Akdeniz havzası, yani Merkez Dünya Ortadoğu olmuştur. Kuzey Afrika, 400 yıl gibi uzun bir süre Türkler(Osmanlılar) idaresi altında kalmakla beraber, genel olarak Afrika, batılılar tarafından II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bir sömürge kıtası olmuştur. Savaştan sonra kıtadaki hemen hemen bütün ülkeler, (bağımsızlık kavgası bugün hâlâ devam etmekle beraber) uzun ve çetin savaşlar vererek idarî bağımsızlıklarını almışlardır14.

13 A.e., s. 226. 
14 A.e.,s.227. Geniş detaylar: Türkkaya Ataöv, Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, Ankara, Ankara Ünv. Siy. Bil. Fakültesi Yay., 1975, s. 29-77(Mısır), 78-98(Sudan), 99-120(Libya), 121-141(Tunus), 142-170(Cecayir), 171-195(Fas); Batı sömürgeci devletlerin Fas ve Kuzey Afrika’ya girişi ve 1894-1910 yılları arası Kuzey Afrika Müslümanlarının buna karşı direnişleri için detaylar: Allâl AlHadîmî, Ad-Dedhul’ül-Ecnebî Va’l-Mukavemet u bi’l-Mağrib 1894-1910: Hadisetü’l-Darü’l-Beyzâ’ ve İhtilâli’ş-Şâviye, Ribat, Afrikıyya’ş-Şark, 1991.

Çeşitli karışık milletleri içinde barındıran ve yüzölçümü 10 milyon km. kare ile en küçük kıtayı oluşturmakta olan Avrupa Kıtası ise, Asya ile kesin surette ayrılmamış olduğu için ikisine birden Avrasya da denmiştir. Nazarî olarak Avrupa’nın doğu sınırı Ural dağları olarak da kabul edilir. Güneyi, Karadeniz ve Akdeniz; batısı Atlantik okyanusu; kuzeyi, Kuzey Buz Denizi; doğusu ise Asya, daha çok Sibirya’dır. Önemli nehirleri, dağları, ovaları ve gölleri bulunmaktadır. Önemli kömür, demir ve alüminyum maden yataklarına sahiptir, altın ve gümüşü ise azdır. 

Türk boğazları, Güney doğu Avrupa’yı Asya’ya bağlayan ve Karadeniz’e açan ve kapatan çok stratejik öneme ve değere sahip bir deniz geçiş yolu ve köprü durumundadır. Bunun yanında Avrupa’nın güney batı ucundaki Cebel-i Tarık boğazı da Avrupa’yı Afrika’ya bağlayan ve denizlere açan stratejik öneme sahip bir deniz geçiş yolunu teşkil etmektedir. 

Avrupa ırk bakımından çok karışık bir manzara göstermektedir. Slâv, Cermen ve Latin ırkları bir çok yerde birbirine karışmıştır. Bu bakımdan adı geçen ırkların melezleri oldukça fazladır. Bu kıtayı, Almanlar, Fransızlar, İngilizler, Ruslar, İspanyollar, İtalyanlar, Yunanlılar(Rumlar), Macarlar, Bulgarlar, Romenler, Arnavutlar ve Türkler gibi ırklar ve toplumlar paylaşmışlardır. Ekonomi genellikle sanayiye dayanmıştır. Bu sebeple maden ve hammadde ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Asya ve Afrika kıtalarına yönelmişler ve sanayi teknolojisi vermedikleri bu kıtaları sömürerek kendi hayat seviyelerini yükseltmişlerdir15

Asya’nın batı sınırını, Ortadoğu ve Anadolu (Küçük Asya Yarımadası), Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz güney kıyı çizgisi belirlediği gibi, Dinyeper deltasından Azak denizini de içine alarak Batum’a kadar uzanan Karadeniz kuzey kıyı şeridini de Asya hudutları belirlemektedir. Batı Asya’yı ihtiva eden devletler; İran, Irak, Bahreyn, Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Umman, Suudi Arabistan, Sina yarımadası (Süveyş kanalı doğusunda Mısır toprakları), Asya Türkiyesi, Kıbrıs ve Güney-Kuzey Kafkasya (Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Çerkezistan, Çeçenistan, Karaçay, Malkar yurtlan ve Dağıstan) devletleridir. Rusya’nın Urallar batısındaki topraklarının Asya’ya mı, Avrupa’ya mı dahil edileceği konusunda geçerli tutulan görüşü fizikî coğrafya değil, kültürel, tarihî, dinî, etnik, psikolojik etkenlerle örülü bir siyaset anlayışı belirlemiştir. Olay, Avrupa’nın doğu sınırının Asya’ya doğru hakim medeniyet mantığında genişletilmesi, ilerletilmesi olarak değerlendirilebilir16.

15 Angın, a.g.e., s. 393-394. 
16 Muzaffer Özdağ, Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği, İstanbul 2000, s. 12-14; Muzaffer Özdağ,” Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği Üzerine” Doğu Türkistan’ın Sesi Dergisi, S:43-44, s.29-37.

Üç kıta açısından da bugün Türkiye Cumhuriyeti, siyasî coğrafya ve jeopolitik bilimlerinde “Dünya Adası” diye adlandırılan Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarının oluşturduğu büyük kara bloğunun eklemlendiği merkezî bölgede, bu kıtalar arasında doğubatı, kuzey-güney yönlerinde geçişlere imkan veren deniz, kara ve hava yollarının ana kavşağı, köprüsü, kapısı, kilidi olma mevkiinde bulunan, çağlar dolduran zaman diliminde Doğu Roma (Bizans) ve büyük Osmanlı Türk Devleti gibi süper güçlerin politik, diplomatik, askerî ve ekonomik gücüne, zemin, nüve, kaynak ve dayanak olmuş tabiî, doğal bir iç kale özelliği taşıyan bir alan üzerinde kurulu yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip bir devlettir17

İşte Türkiye ve Türkler, bu kıtaların merkezinde bulunmakla, bu kıtalardaki milletlerin her türlü sosyal, politik, ekonomik, ideolojik, teknolojik, nazarî ve kültürel hareketlenmelerin sürekli etkisi veya etkileyicisi durumundadır. Bu yüzden Türkiye, varlığı, bağımsızlığı, bütünlüğü ve geleceği için belirtilen maddeler yönünden olduğu gibi tarihî derinliğini ve geniş hayat sahasını içine alan güçlü ve değişmez bir koruyucu millî kimliğe sahip olmak ve onu sürekli geliştirerek ve olgunlaştırarak korumak zorundadır. 

Bununla beraber Avrupa milletleri yakın tarihte kazanmış üstünlükleriyle Ortadoğu’ya gelinceye kadar Türkler, Araplarla barışık içinde çok yönlü ittifak ve bütünlük sağlayarak beraberce güçlü ve estetik bir medeniyet ortaya koyabilme örneğini göstermişlerdir. Ancak I. Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyet, yıkım, sonra kurtuluş, bağımsızlık, güçlenme sürecinde, II. Dünya Savaşı’yla bölgenin tarihî bir dönüm noktası ve ilki olarak Ortadoğu’ya, Türklerle Araplar arasına, Türk-Arap birliği ve ittifaklarını önlemek maksadıyla batılılar tarafından stratejik bir üs devlet olarak İsrail devletini kurmuşlar ve Yahudileri oraya yerleştirmişlerdir. 

Bunun gibi Türkiye ve Orta Asya’daki kardeş devletlerin arasına aynı hesap ve maksatla bir Ermeni devleti kurularak Ermenileri oraya yerleştirmişlerdir. 

Böylece Türkiye’yi, batıda Yunanistan, doğuda Ermenistan ve güneyde İsrail üs devleriyle kuşatarak ve dar bir alan içine sıkıştırarak, stratejik kuşatma altına alarak ve bloke ederek genişlemesinin, yayılmasının ve muhtemel kültürel birlik ve coğrafî ittifakların sağlanmasının, kendilerince önlemlerini almaya çalışmışlardır. Ama Türkiye bütün bu dış ve düşmanca tedbirleri devre dışı bırakıcı jeostratejik, jeopolitik ve cihanşümul özelliklere sahip bulunmaktadır. 

Türkiye’nin jeostratejik ve jeopolitik önemini pekiştiren diğer özellikleri ise; demokratik, sosyal ve hukuk devletine sahip ve piyasa ekonomisini kabul etmiş bir ülke olarak batı sistemlerini uygulaması ve batının tüm kurumlarıyla bütünleşmeyi benimsemiş18 olması; büyük değişmelere sahne olan Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle tarihten gelen kültür birliğine, tarihî ve gelişen olumlu ilişkilere sahip olması; Kafkasya ve Orta Asya petrol ve doğal gazının batıya ulaştırılması için en önemli güzergâhlardan birini ihtiva etmesi; BM ve NATO’nun barışı koruma, bölgesel güvenlik ve istikrara yönelik girişimlerine iştirakleri ve bazılarında üstlendiği öncü rol ile Avrupa Güvenlik Mimarîsi üzerinde bir ağırlığa sahip olması ve nitelik ve nicelik olarak Avrupa’da ve bölgesinde güçlü ve etkili bir Silâhlı Kuvvetlere sahip olmasıdır.19 

17 Özdağ, a.g.e., s. 47. 
18 Uğurhan Tunçata, “Türkiye’nin Çağdaş Dünya Toplumuna Sosyal, Kültürel ve Politik Entegrasyonu İçin Stratejik Araç”, Türkiye Tanıtma Sempozyumu, Ankara, 16-17 Mayıs 1989, Ankara, 1989, s. 441-449.
19 Türkiye’nin savunma politikaları: Necdet Alacaklıoğlu, “Prestroika-Glasnost-AT-NATO-Varşova Paktı-Avrupa Savunma Birliği ve Türkiye Üzerine Düşünceler”, Birlik, C:5, S:67, Mart 1990, s.13-15; Erol Manisalı, “Türkiye’nin Savunma Politikası ve Ulusal Savunma Sanayii”, Dış Politika, C: 4, No:4, Mart 1974, s. 41-54 ve 129-143. 

II. Dünya Savaşı yıllarından sonra, dünyadaki köklü ve hızlı gelişmeler, Türkiye’ye hem farklı sorumluluklar yüklemiş, hem de yeni fırsat ve ufuklar açmıştır. Türkiye, Kuzey Atlantik İttifakı’nın bir kanat ülkesi konumundan çıkmış, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan Avrasya kuşağında, Afriavrasya çemberinde merkezî bir duruma gelmiş, politik, güvenlik20 ve ekonomik açılardan büyük bir rol ve önem kazanmıştır. 

Türkiye, geniş olduğu kadar, sorunlar, çatışmalar ve istikrarsızlıklar içeren bir coğrafyada21 yaşamaktadır. Ancak Türkiye, böyle bir bölgede bir barış ve istikrar adası olma özelliğini korumaya çalışmıştır. Türkiye, Avrupa’dan Pasifik’e ve Ortadoğu’ya uzanan geniş coğrafyada yer alan ender rejimlerden biridir. Anadolu Yarımadası’nın sunduğu zenginlikler ile tarih boyunca jeopolitik bir kavşak22 niteliği taşımış olan bu topraklarda oluşturulan insanî değerlerin en güzel yönlerini benimseyen Türkiye Cumhuriyeti, çeşitli kültürlerin güzel bir sentezini de oluşturmaktadır. Türkiye, doğu ile batının, güney ile kuzeyin değerlerinin birlikte, bir arada yaşayabileceğinin çarpıcı bir örneğidir. Türkiye’nin hem doğulu, hem de batılı yönleri, üyesi olduğu uluslararası örgütlerin çeşitliliği ile de kendini göstermiştir. Türkiye aynı anda NATO, Avrupa Konseyi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ), Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (ECO) ve İslâm Konferansı Teşkilatı (İKO) üyesi olan yegâne devlettir. 


20 Türkiye’nin güvenlik politikaları ve stratejileri: Armağan Kuloğlu ve Birgül Demirtaş-Coşkun, “Türkiye’nin ‘Anlaşılamayan’ Dış Politikası ve Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, C: 1, S. 8, Aralık 2000, s. 83-94; Osman Metin Öztürk, Türkiye ve Ortadoğu: Savunma ve Güvenlik, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1997; Udo Steinbach, “Türk Dış ve Güvenlik Politikasına İlişkin Görüşler” Terc.: Fahri Çeliker, Stratejik Etüdler Bülteni, C. 13, No: 65, Ocak 1979, s. 46-57; Seyfi Taşhan, “Türkiye’nin Dış ve Güvenlik Politikasına Bir Bakış”, Türkiye ve Müttefiklerinin Güvenliği Semineri, İstanbul, 1979, İstanbul, 1982, s. 7-18; Muzaffer Baca, “Türkiye’nin Güvenlik Çemberi/Dış Türkler”, Yeni Türkiye, C.1, No:3, Mart-Nisan 1995, s. 341-345; Fahri Çeliker, “Türkiye’nin Jeopolitik ve Stratejik Durumundan Doğan Güvenlik Sorunu”, Güncel Konular, No:4, 1983, s. 91-100; Renner, Michael, “Ulusal Güvenlikten Küresel Güvenliğe”, Terc.: Mesut Şenol, Türk İdare Dergisi, C 67, No:406, Mart 1995, s. 207-220. 
21 Coğrafya ve politika: Necmettin Erdem, “Türkiye’nin Coğrafyası ve Düşündürdükleri”, Türk Yurdu, C.17, No:120, Ağustos 1997, s. 38-39; Behçet Osman Ağaoğlu, (der.), Jeopolitik Devlet İdaresinde ve Dış Siyasette Coğrafyanın Rolü, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, 1968. 
22 Türkiye üzerine jeopolitik değerlendirmeler: M. Emin Aytekin, “Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Boğaziçi, No:4, Ekim-Aralık 1990, s. 2-9; Turhan Olcaytu, “Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Stratejik Araştırmalar Dosyası, Yıl 1, S. 1, Ocak 2000, s. 7-19; Ersoy Taşdemirci, “Jeopolitik ve Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 108, No:323, Eylül 1989, s. 25-55; Fahir Armaoğlu, “Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Milli Işık, C. 3, No:27, Temmuz 1969, s. 7-12.

Türkiye, tarihî, coğrafî ve kültürel açılardan doğunun olduğu kadar, yine aynı kıstaslarla değerlendirildiğinde, tartışmasız biçimde batının da bir parçasıdır. Türkiye’nin altı asır boyunca Avrupa ile mevcut ortak tarihi bunun en belirgin ispatıdır. Batının köklü demokrasileri ve pazar ekonomileri ile doğunun ümit vadeden genç demokrasilerini, Karadeniz ile Akdeniz’i, NATO ile İslâm dünyasını, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olanları ve farklı kıtaları birbirine bağlayan Türkiye, İslâm ve diğer dinler arasında da bir hoş görü ve iletişim köprüsüdür. Türk tarihi bu anlayışın zenginlikleri ve örnekleriyle doludur. 

Türkiye ayrıca, Hazar ve Orta Asya doğal kaynaklarının batıya ulaşmasında doğal bir köprü rolü üstlenme durumundadır. Dünya doğal enerji kaynaklarının %70’i Türkiye’nin etrafında kümelenmiştir. Bakü-Ceyhan hattı, petrol nakil güzergâhı bakımından en istikrarlı ve güvenli ortamı sunmakta ve çevre korunması bakımından da en az riski taşımaktadır. Aynı şekilde, Hazar Havzası’nın doğal zenginliklerinin dünya pazarlarına ulaşması yönünde Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelik insan ve mal trafiğinde meydana gelen artışın gerekli kıldığı Trans-Kafkasya Ulaşım Koridoru bakımından da Türkiye anahtar ülke durumundadır. Potansiyel ekonomik fırsatlar iyi değerlendirildiği takdirde, Avrasya ve Afriavrasya coğrafyasında barış, istikrar23, refah ve iş birliğinin kalıcı hâle getirilmesi Türkiye ile mümkün olabilecektir. 

Dünyanın en duyarlı bölgelerini oluşturan Balkanlar24, Karadeniz ve Akdeniz Havzaları, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu coğrafyasındaki gelişmeler, Türkiye’nin, bu bölgelerdeki rollerine ve etkinliklerine yenilik ve hareketlilik getirecek bir konumdadır. Bu coğrafyadaki oluşumlar, başta Türkiye’nin, dünyanın ve Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun geleceğinde belirleyici rol oynayabilecektir. 

23 Metin Sağlam, “Ortadoğu ve Orta Asya’da İstikrar Unsuru Olan Türkiye”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 115, No:349, Temmuz 1996, s. 3-9. 
24 Stratejik çemberde Türkiye açısından Balkanlar: İhsan Gürkan, “Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye, Geçmişin Işığında Geleceğe Bakış”, Balkanlar, İstanbul, Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı, 1993, s. 259-273.

Türkiye, bir yandan bu oluşumların yol açtığı sorumluluklarını bütün gücüyle yerine getirme, diğer yandan da yeni imkân ve fırsatlardan yararlanma durumundadır. Böylesine önemli ve geniş bir coğrafyada, Türkiye, etkinliğini ve belirleyici rolünü üstlenme ve devam ettirme zorunluluğundadır. Balkanlarda, Ortadoğu’da ve Kafkasya’da barış ve istikrar sağlanmadıkça, Avrupa, Asya ve Afrika’nın tam anlamıyla birbirine kenetlenmesi mümkün değildir. Türkiye’nin, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslardaki ihtilâfları giderme ve ortak değerlerde yoluna koyma inisiyatiflerine katkısı, bu kenetlenmenin gerçekleşmesine yönelik olma özelliğine sahiptir. 

Türkiye, çevresine barış, istikrar, demokrasi ve hoşgörü yansıtmak için büyük çaba içinde olabilecek bir ülke durumundadır. Bu durum, yoğun emek, sabır ve enerjinin aynı anda birçok noktada odaklaşmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin bu yönde ortaya koyacağı istek ve gayreti, yıllarca savunduğu değerler, ilkeler, coğrafyası ve bilinen tarihî gerçeklere uygundur. Türkiye’nin uyguladığı dış politika, hem yaşadığı özel coğrafyadaki jeostratejik, jeopolitik, ekonomik ve kültürel gerçeklere, hem de barışçı ilkelere dayandırılmıştır. Türkiye, dünyada ve bölgesinde güçlü, dünya ile her alanda bütünleşen, kendisine saygı duyulan, kendine güvenen, ağırlığı ve etkinliği ile bölgesinde barış ve istikrarın güvencesi olan, dostluğu ve iş birliği aranan bir ülke durumunda gittikçe güçlenmektedir. Siyasî, sosyal, ekonomik ve askerî25 açılardan günümüzün de, geleceğin de en önemli ülkelerinden biri durumundadır. 

Türkiye, bir barış ve istikrar adası olma niteliğine ilâveten kaynaklarının zenginliği, demografik yapısı, hukukun üstünlüğüne, insana ve insan haklarına saygıya önem veren demokratik rejimi, ekonomisinin dinamizmi, üretim kapasitesi, endüstrisinin rekabet gücü ile bir cazibe merkezi olarak içinde bulunduğu sancılı coğrafyanın barış, istikrar ve refah yönünde değişiminin itici gücü olabilme yeteneğine sahiptir. Türkiye, bu yapısı ile bölgede örnek bir ülke durumunda ve değişen dünya konjonktürünün etkisinde jeopolitik26, jeostratejik ve ekostratejik konumu sebebiyle önemi giderek artmaktadır.

25 Yapılanma, strateji ve güçlenme: Reşat Akkaya, “Türk Dış Politikası ve Askeri Güç Olarak Yeniden Yapılanma”, Türk Yurdu, C.13, No:67, Mart 1993, s. 34-35; Michael Robert Hickok, “Yükselen Hegemon: Türk Stratejisi ile Askeri Modernizasyonu Arasındaki Uçurum”, Stratejik Analiz, C. 1, S. 5, Eylül 2000, s. 67-78. 
26 Suat İlhan, Türkiye Jeopolitiği ve Jeopolitik Gelişmeler, Ankara, TTK, 1992; Muzaffer Özdağ, “Dünya Jeopolitiği Çerçevesinde Komşumuz Sovyetler Birliği ve Türkiye”, Dış Politika, No:9, Nisan 1990, s. 44-45; Selim Etkin, “ Orta ve Yakındoğu Tanımı İçinde Türkiye Jeopolitiğine Etki Eden Faktörler Üzerine Düşünceler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 107, No:317, Eylül 1988, s. 8-22.

Türkiye’nin Atlantik-Avrupa, Avrasya ve Afriavrasya kuşakları içinde özel bir konumu vardır. Batı toplumu ile bütünleşme hedefi güden, ayrıca İslâm aleminin demokratik ve çağdaş üyesi olan bir ülke durumundadır. Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’da Türkçe konuşan aşağı yukarı 200 milyonluk bir nüfusun da merkezinde bulunmaktadır. Başta Türk dilleri konuşan toplumlar olmak üzere, yeni bağımsız devletlere örnek gösterilen bir model teşkil etmektedir. 

Türkiye, varlığı ve başarılarıyla, İslâmiyet’le Cumhuriyetin ve demokrasinin bir arada yaşadığının; ekonomik, sosyal ve kültürel bir kalkınmanın demokratik bir ortamda da gerçekleştirilebileceğinin somut bir ispatı olarak sunulmaktadır. Türkiye, dünyanın aradığı uzlaşmalar zeminine ve bünyesine de sahiptir. Türkiye dış politikasında etkinliğini; bu bünyeden alan bir uzlaştırma, barıştırma ve iş birliğinde buluşturma işlevini sürdürme kararlılığı içinde bir ülkedir. 

Türkiye, çeşitli sorunlarla karşı karşıya bulunan bölgesinde, siyasal barış ve güvenlik ortamının, siyasî ve ekonomik iş birliği potansiyellerini harekete geçirmek ve refahı eşit alana yaygınlaştırmakla mümkün olabileceğine inanan bir devlettir. Bu sebeple küresel ve bölgesel plânda barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya yönelebilecek bir konumdadır. Ortaya çıkan tarihî fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeye matuf iş birliği şemalarında Türkiye, öncü bir rol oynama vasfı kazanmış bir devlettir. 

Avrupa güvenliğinin Balkanlar, Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Kafkasya’da pekiştirilmesi, barış ve iş birliğinin güçlendirilmesi hedefleri ancak Türkiye’nin katılımıyla ve somut katkısı ile gerçekleştirilebileceğine inanılmaktadır. Türkiye, uluslararası ilişkilerde geçerli olması gereken çağdaş norm, ahlâk ve davranış kurallarının savunucusu ve bunların global ve bölgesel düzeylerde hayata geçirilmesi için her türlü çabayı gösteren ve göstermeye devam edecek olan bir ülkedir. 

Türkiye’nin bölgede oynadığı rolün temel felsefesini; ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, siyasî istikrarın tesisi ve bölge ülkelerinin insani, medeni, ahlakî, iktisadî ve teknik açılardan  dünya ile entegrasyonunun sağlanması hedefleri oluşturmaktadır. Türkiye bu anlayışla demokrasiyi, hoşgörüyü, hukuk devleti niteliklerini çevresine yansıtmaktadır. Zira Türkiye kendini, bunları en iyi yapabilecek durumda bulunan nadir ülkelerden ve bu konuda sorumluluklarını üstlenen, demokrasi, temel haklar ve hukukun üstünlüğünden yana, çağdaşlık ve medeniyet ideolojisini benimseyen biri olarak görmektedir. Bu durumda Türkiye, Balkanlardan Orta Asya’ya ve Ortadoğu’ya kadar önünde daima yeni ufuklar açılan bir ülkedir. 

Bütün bunların yanında duyarlı bir stratejik ve jeopolitik konuma sahip Türkiye, üç kıtanın birleşme noktasında birçok istikameti kapatması ve açması, bu yönler üzerinde kilit durumda bulunması, Kafkasya, Balkanlar ve Merkez Dünya Ortadoğu gibi sıcak bir bölgenin merkezinde bulunması, Müslümanlık ile Hıristiyanlık ve Yahudilik, Doğu kültürü ile Batı kültürünün arasında kalması, ideolojik siyasi fikirlerin hedefi ve etki alanı olması, Türkiye’yi sürekli hedef ülke haline getirmektedir. Dolayısıyla Türkiye, böylesine bir ateş çemberi ile çevrili coğrafyada yaşamaktadır. Bu sebeple Türkiye’nin, terör oyunları ile tehditleri karşılayacak ve caydıracak güçte ve yapıda olması gerekmektedir27. Türkiye’nin sınırlarının yapısı da duyarlı ve hassastır. Türkiye, İtalya ya da İspanya gibi bir kenar devleti değildir. Nahcivan dahil 8 ülke ile kara sınırı bulunan, denizlere açık bir kıta içi devlettir. Kıta içi devletler çok duyarlı yapıdadır. Bu yüzden, yanlış politikalar, diplomasi hataları veya ihmaller sonucunda kısa sürede ateş çemberi ile çevrilebilir. 

27 Türkiye ne kadar güçlü? : Morton Abramowitz, “Bölgedeki En Güçlü Devlet Türkiye”, Liderler, No:1, 1996, s. 46-50; Muzaffer Erendil, “Milli Stratejinin Dayanağı Milli Güç”, Stratejik Etüdler Bülteni, C. 13, No:65, Ocak 1979, s. 22-26; Hüseyin Işık, “Stratejik Durumu Nedeniyle Türkiye Kuvvetli Olmak Zorundadır”, G üncel Konular, No:8, 1987, s. 37-52; T. Tamer Kumkale, “Değişen Dünya Güç Dengesi İçinde Türkiye’nin Yeri ve Önemi”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 110, No:327, Ocak 1981, s. 93-97.

Ayrıca Türkiye, tarihî olayların sebep olduğu bir tehdit ortamına sahiptir. “Şark Meselesi” (“Doğu Sorunu”), günümüze kadar sarkan bir tehdit unsurudur. 1071 Malazgirt Zaferi ile doğmuş, 1096 haçlı Seferi ile uygulanmaya başlanmış, Selçuklu ve Osmanlıya karşı Haçlı Seferleri ve Osmanlı-Rus savaşları ile sürdürülmüş, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nda devam etmiştir. Türkiye’ye karşı bir tehdit kaynağı olmaya da devam edecektir. Kısaca Türkiye, savaşla çözümlenemeyen sorunlar için de bir terör çekim merkezidir. Bu üç ana sebep, Türkiye’nin çok yönlü, çok seçenekli, uzun vadeli ve aşamalı politikalar üretmesini ve ortaya koymasını gerektirmektedir. 

Bu temel sebeplerin yanı sıra, iç siyasî ve toplumsal yapıdaki istikrarsızlıklar, karışıklıklar, ikilikler, ifrat ve tefritler, ekonomik durumun bozukluğu, baskılar, kötü şehirleşme, iç ve dış göçler de ülkeyi terör ve şiddete açık hale getirmektedir. Terör, ayrıca demokratik ortamın getirdiği haklardan da olabildiğince yararlanmaktadır. 

Dış tehditlerle ve terörle mücadele edilirken ülkelerin ve tabi ki Türkiye’nin çıkmazı, mücadelenin demokratik ve hukukî kurallar içinde kalması, hukukun ve hakîkatin üstünlüğü ilkesi, insan hakları, millî ve uluslararası kamu desteği gibi birçok ciddi konunun hesaba katılması gerekliliğidir28. Çünkü terör örgütlerinin hedeflerinden birisi, devleti sert önlemler almaya zorlamaktır. Devlet sertleştikçe demokrasiden uzaklaşacak, yurttaşlarına sağladığı hakkı yavaş yavaş rafa kaldıracaktır. Bunun için Türkiye, tarihî ve millî ortak değerlerinde devlet ve millet bütünlüğünü, aynı hedefte, öze sadık kalarak sürekli değişim ve gelişim içerisinde sağlamasını becerebilmelidir. Türkiye, dış entrikaların ve terör örgütlerinin tuzağına düşmediği sürece hem demokratik kalabilecek, hem de terörle mücadele edip, onu kavramıyla birlikte yok edebilecektir. Sonuçta Türkiye’nin, içte ve çevresinde güvenliğinin29 ve bir parçası olduğu Ortadoğu’da güvenliğin ve istikrarın sağlanması, kendisine yönelik dış entrika ve tehditler30 ve dış destekli terörün önlenmesi sadece TSK’nin ve güvenlik güçlerinin, hatta sadece resmen devletin sorumluluğunda olmamalıdır. Sivil toplum kuruluşları ve tüm yurttaşlar bu mücadelede dış tesirlere ve propagandalara, içteki işbirlikçilere ve çıkarcılara karşı duyarlı olarak, etkin bir şekilde yerini almalı, basın ise daha sorumlu, muasır, medenî, insanî ve millî bir çizgide olmalıdır31

28 Millî birliğin sağlanması: Muzaffer Özdağ “Milli Güvenlik ve Milli Birlik Sorunumuz”, Erdem-Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C. 8, No:22, Ocak 1996, s. 53-65. 
29 Türkiye’nin çevresine karşı güvenliği: Cemaleddin Enginsoy, “Türkiye’nin Milli Güvenliğe İlişkin Çevre Koşul ve Etkileri”, Güncel Konular, No:3, 1982, s. 27-38; Mehmet Öğütçü, “Komşularımız ve Güvenliğimiz”, Yeni Forum, C. 16, No:311, Nisan 1995, s. 34-37; Hüseyin Bağcı, “Küresel ve Bölgesel Gelişmelerin Işığında Türk Dış ve Güvenlik Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Yeni Türkiye, C. 4, No:19, Ocak-Şubat 1998, s. 312-320; Şükrü Elekdağ, “Türkiye’nin Güvenliği”, Dış Politika, C. 5, No:4, Aralık 1994, s. 26-49. 
30 Sahip olduğu önemli ve değerli özel bölge itibariyle Türkiye’ye yönelik tarihî ve sürekli tehditler: Aykut Acar, “Anadolu’nun Jeopolitik Önemi ve Türkiye’ye Yönelik Tehditler”, Stratejik Etütler Bülteni, C. 28, No:89, Eylül 1994, s. 96-106; İhsan Gürkan, “Tehdit, Türkiye’nin Jeopolitik Önemi ve Bundan Kaynaklanan Tehdidin Genel Değerlendirilmesi”, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yıllığı, No:2, 1987, s. 343-358; Eric Rouleau, “Türkiye’ye Meydan Okumalar”, Terc.: Konuralp Ercilasun, Avrasya Dosyası, C. 1, No:1, 1994, s. 105-112; Ekrem Memiş, “Avrupa’da Meydana Gelen Değişmeler, Anadolu’nun Jeopolitik Konumu ve Tarih Boyunca Anadolu’ya Yönelik Dış Tehditler”, Stratejik Etütler Bülteni, C. 25, No:86, Eylül 1991, s. 117-139; Hayati Doğanay, “Türkiye’nin Coğrafi Konumu ve Bundan Kaynaklanan Dış Tehditler”, Türk Dünyası Araştırmaları, C. 10, No:58, Şubat 1989, s. 9-69. 
31 Türkiye üzerine tarihî ve güncel stratejik değerlendirmeler, analizler ve detaylar: “Analizler”

II.  JEOPOLİTİK, JEOSTRATEJİK KONUMU VE DEĞERİ BAKIMINDAN TÜRKİYE’NİN HAYAT SAHASI ORTADOĞU’YA BİR BAKIŞ

A. Kavramı, Önemi ve Değeriyle Türkiye ve Merkez Dünya Ortadoğu 

Önce şunu belirtmek gerekir ki, Ortadoğu kavramı, ne bir Asya, ne bir Afrika ve ne de Ortadoğu ülkelerinin kendisinden doğmuş bir fikir ve tabir değildir. Ortadoğu kavramı, batı merkezli bir dünyadan çıkmıştır. Özellikle Avrupa merkezli dünya bu bölgeye, kendisini merkez konumuna koyarak baktığı için, Avrupa’nın batısına batı, doğusuna da doğu demişlerdir. Avrupa’nın yanı başındaki doğu Ortadoğu olmuştur. Balkanlar Yakın Doğu olarak tarif edilirken, Asya kıtasının diğer bölgeleri de uzak doğu kavramı çerçevesinde ifade edilmeye çalışılmıştır. Avrupa merkezli dünya yaklaşımı ve düşüncesinden uzaklaşıldığında ve dünya coğrafyasına bir bütün olarak bakıldığında, Avrupa’ya göre doğuda kalan bölgenin aslında Ortadoğu değil, aksine dünyanın merkezi yani Merkez Dünya olduğun görülür. Avrupa merkezli şartlanma aşılırsa, Ortadoğu’nun dünyanın merkezi, Merkez Dünya olduğu konusunda düşünce birliği sağlanabilecektir. Önümüze bir dünya haritası aldığınız zaman görülmektedir ki Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları birbirine bağlantı ve kesişme noktalarına sahip olan üç ana kara parçasıdır ve her üçünün kesişme noktası da Ortadoğu denilen bölgedir. Bu açılardan, jeopolitik konumu gereği, hem Ortadoğu’nun içinde yer alan ve biraz kuzeyinde kalan Türkiye ile benzer özellikleri taşımaktadır. Bu yüzden Türkiye’nin jeopolitiği, jeostratejisi ve ekostratejisi hakkında belirtilenleri yaklaşık olarak Ortadoğu hakkında da belirtmek mümkündür. Ancak Ortadoğu, Türkiye’den farklı olarak okyanuslar arası deniz geçiş yolları ve kanalları, denizler ve kıtaların kavşağı ve dinler ve medeniyetlerin beşiği olması hasebiyle çok yönlü bir güç çekim merkezidir. Ortadoğu, dünyanın merkezi ise, belirtildiği gibi Türkiye de Merkez Dünyada, dünyanın merkez ülkelerinden birisidir. Böylesine önemli bir jeopolitik konum içindeki ülke olan Türkiye açısından Ortadoğu’ya bakıldığında ise, Avrupa ülkelerinin ya da diğer bölge ülkelerinin bakış açılarından farklı bir bakış açısı ve durumu ortaya çıkmaktadır: Türkiye Ortadoğu’ya iki açıdan bakabilir. Dar manada Ortadoğu yapılanmasının, düzeninin dışında kalan Türkiye, yeni yapılanmaların, düzenlerin kendisini zarara sokmaması için çaba gösterecektir. Geniş manada, Ortadoğu alanı içinde yer alan Türkiye, bu bölgedeki yapılanmalarda, düzenlerde kendi millî çıkarları doğrultusunda oluşması için girişimlerde bulunacaktır32

Merkez Dünya Ortadoğu, beş deniz, yani Doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Umman Denizi- Basra Körfezi, Hazar Denizi ve Kara Deniz dikdörtgeni içerisinde yer alan jeostratejik, jeopolitik ve ekostratejik önemlere, derin tarihî medeniyetlere, kültürel çeşitlik ve zenginliğe ve son çağın sanayî maddeleri, madenleri, bununla beraber sanayileşmiş modern dünyanın hayat damarlarının kanı sayılan, üzerine her ne pahasına olursa olsun acımasızca savaşılan zengin petrol yataklarına sahip dünyanın kalbi, kalbinin attığı, mukaddes şehirler Mekke, Medine ve Kudüs’ü içerisinde barındıran mukaddes ve mümtaz bir bölgedir. 

Merkez Dünya Ortadoğu, üzerine tarih boyu uluslararası deniz ve kara ticaret ve politik savaşlarının yapıldığı, kâşiflerin ve ünlü seyyahların dolaşıp müjdelediği, Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi üç dinin hakimiyet mücadelesi verdiği, Haçlı Seferleri’ne maruz kalan ve Osmanlı Türklerinin huzur ve sükûn içerisinde asırlarca yönettiği, Türkler, Araplar, Farslar ve daha sonra da Yahudilerin yurt kurup, üzerinde dolaşıp paylaştığı ve sömürgeci güçlenmiş devletlerin de bölgenin güçsüz düştüğü zamanlar işgal edip, manda kurup çeşitli entrikalarla yönetip sömürdüğü, zaman zaman talihli ve zaman zaman da talihsiz bir sıcak coğrafyadır. 

Merkez Dünya Ortadoğu tarif edilirken, Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesişme noktasında33 yer alan bir bölge olarak açıklandığında, dünyanın ana kara parçasının merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Ortadoğu bölgesi için, Doğu Akdeniz, Ön Asya, Batı Asya, Güneybatı Asya34 gibi yön tarifleri de belirtilmiş, Akdeniz’in doğu parçası olarak kabul edilmiş ve Mezopotamya, Mısır ve Küçük Asya (Türkiye) da Ortadoğu’nun sınırları içerisinde kabul edilmiştir. 

Ortadoğu” (“Ortaşark”) deyimi, ilk defa, Amerikalı deniz subayı ve aynı zamanda bir tarihçi olan Albay Alfred Thayer Mahan tarafından 1902 yılında kullanılmış, ve deyim 1930’lu yıllarda İngiltere tarafından süratle yerleştirilerek, siyaset literatürüne girmiştir.35 1939’a kadar Ortadoğu İran ve Arabistan’dan meydana gelmiş bir müddet sonra, bunlara Mezopotamya’nın aşağı kısmı da eklenmiştir.36 İkinci Dünya Savaşı yıllarında Ortadoğu terimi genel olarak, Akdeniz’in doğu kıyılarında yer alan İran, Türkiye ve Kuzey Afrika’nın büyük kısmını da kaplayan toprak parçasına verilen ad olarak kullanılmıştır. 

32 Anıl Çeçen, “Ortadoğu Yeniden Yapılanırken”, M5 Savunma ve Güvenlik, S. 88, s.37-38; A.g.m., Avrasya Dosyası(İsrail Özel), Yaz 1995, C. 2 S: 2. 
33 Necdet Tunçdilek, “Ortadoğu Memleketlerinin Coğrafi Problemlerine Kısa Bir Bakış”, Türk Coğrafya Dergisi, Yıl: XIV-XV, S. 18-19’dan ayrı Baskı, İstanbul 1959, s. 140. 
34 Sami Öngör, Ortadoğu: Siyasi ve İktisadi Coğrafya, Ankara, A.Ü. SBF Yay., 1962, s. 2.

Kamuoyu, Ortadoğu denilince, “Basra Körfezi ile Kızıldeniz’in batısındaki ve doğusundaki ülkeler ile başlayıp, Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Suriye, Filistin, İsrail, Türkiye ve İran’ın bulunduğu alanı kapsayan bölge37 yi,Ortadoğu olarak algılamıştır. 

Ortadoğu tariflerindeki farklılıklar, Libya’dan Afganistan’a kadar olan coğrafya üzerinde çeşitli biçimlerde belirilmiştir38

Bugün, batılılar Ortadoğu’yu; Bahreyn, İran, Irak, Filistin, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen’den ibaret görmektedir. Türkiye’den bakıldığında ise bunlara Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan da ilave edilmektedir39. Denilebilir ki, en geniş manada Merkez Dünya yani Ortadoğu, Osmanlı Devleti’nin kendisidir ve onun mirasıdır.

35 İsmet Giritli, Ortadoğu ve Komünizm: Bugünkü Ortadoğu’nun Önemli Sorunları, 2.Bsk., İstanbul, 1975, s. 154. 
36 Tunçdilek, a.g. e., s. 136. 
37 Mehmet Kocaoğlu, Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu: Parçalanmak İstenen Topraklar ve İstismar Edilen İnsanlar, Genel Kurmay Basımevi, Ankara 1995, s. 6. 
38 Tanımlamalardaki farklılık için bkz. Öngör, a.g.e., s. 2-3. 
39 “Ortadoğu”, , 05.04.2002. 

B.  Jeopolitik Konumu, Değeri ve Önemi Bakımından    Türkiye ve Merkez Dünya Ortadoğu 

Jeopolitik, millî siyasetin tayini ve devletlerarası politik, diplomatik faaliyetlerin yürütülmesi üzerine coğrafî faktörlerin yaptığı etkileri araştıran ve ortaya çıkaran bir bilim dalıdır. Merkez Dünya Ortadoğu’nun jeopolitik açıdan sahip olduğu önemi bölgede tarih boyunca kurulmuş olan imparatorluklar ve devletler aracılığıyla takip etmek ve vurgulamak mümkündür. Firavunlar Dönemi, Mısır Krallığı, Pers İmparatorluğu, İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti40, Ortadoğu’nun sahip olduğu jeopolitik önemin tarihteki birer tezahürleri niteliğindedir. 

Merkez Dünya Ortadoğu, yazının bulunmasından bugüne, yukarıda belirtildiği gibi, insanoğlunun meydana getirdiği medeniyetlerin beşiği olduğu gibi, dünyanın diğer bölgelerinde gelişen medeniyetlerin ve kültürlerin yayılmasında kavşak görevi görmüştür. 

Kara devletlerinin özellikle Rusya’nın açık denizlere inme politikası, bu bölge üzerinde tarih boyunca devamlı uygulanmış ve bölge Doğu Avrupa’dan kopup gelen kavimlerin akınlarına uğramış41 ve bir çatışma ve rekabet alanına dönüşmüştür. 

Merkez Dünya Ortadoğu, tarih boyunca sürekli bir hareket ve geçit alanı olmuştur. Bölge hem batıdan doğuya, hem de doğudan batıya yapılan akınların ve hareketlerin hedefi olmuştur. Asya’dan kopup Anadolu ve Ortadoğu’ya akın edip buralarda yerleşik hayata geçen akıncı Türkler karşısında, Haçlı akınları Avrupa’dan başlayıp Filistin’e kadar inmiş ve Hıristiyan Avrupa 300 yıl burada yerleşmiştir. Bununla beraber, Batının kültürel ve kurumsal dokusunun oluşturulmasında en büyük görevi gören Roma İmparatorluğunun, imparatorluk haline gelebilmesini de bugünkü Mısır, Filistin, Ürdün, Suriye ve Anadolu topraklarına yayılabilmesine borçlu olmuştur.42 

Anadolu’nun 11. yüzyılda Selçuklular tarafından fethedilmesiyle Ortadoğu’nun İslâm kimliği kesin bir vasıf kazanmış ve bunun sonucunda bölge sosyo-kültürel bir birlik ve bütünlüğe kavuşmuştur. Selçuklu ve onu takiben Osmanlı Devleti’nin 17.yüzyıla kadar Avrupa karşısında sürekli zaferler kazanarak Orta Avrupa’ya, Viyana’ya kadar ilerlemesi, Ortadoğu’nun bütünlüğünü daha da pekiştirmiş ve bölgenin uzun süre sükunet içinde yaşamasını sağlamıştır. 

Merkez Dünyayı teşkil eden ve bir menteşe konumuna sahip olan Ortadoğu, bu özellikleri sebebiyle asırlardan beri dünyadaki güç odaklarının sürekli ilgi alanı olmuştur. Bu güç odakları ve güç merkezleri; Kanada’yı içine alacak şekilde Amerika güç merkezi, Avrupa güç merkezi, Rusya Federasyonu güç merkezi, Kıta Çini güç merkezi, Güney ve Doğu Asya güç merkezi (Japonya, Hindistan ve diğerleri), Avustralya ve etrafındaki devletler Güney Afrika Birliği’dir.43 

40 Osmanlı Devleti’nin, Osmanlı vesikalarında ve kaynaklarında geçen resmî adı “Devlet-i Aliyye-i Osmaniye” veya “Devlet-i Osmaniye”’dir. Yani, Yüce Osmanlı Devleti demektir. “Osmanlı İmparatorluğu” ismi ve tabiri, Batı kaynaklarından tercümedir. “İmparatorluk”  kavramı, içinde sömürgecilik ve emperyalizm manası taşıdığı için pek çok tarihçi Osmanlı Devleti için bu ismin kullanılmasını yanlış bulmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı Devleti’nin başındakilere de “imparator” değil, “padişah” veya “sultan” denmiştir.
41 Ahmet Davudoğlu,, “Dünya Siyasi Tarihi İçinde Ortadoğu’nun Jeopolitik Önemi ve Dış Müdahaleler”, İlim ve Sanat, S. 8, Temmuz-Ağustos 1986, s. 43. 
42 Cengiz Çandar,Ortadoğu Çıkmazı, 1. bsk., İstanbul, Hil Yay., 1983, s. 12. 
43 M. Zekai Doğanay ve A. Fikret Atun, Ortadoğu’nun Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan Değerlendirilmesi: Körfez Harbi ve Alınan Dersler, Ankara, 1994, s. 19-23

Yukarıda belirtilen güç merkezleri tarafından hedef haline gelmesine sebep Merkez Dünya Ortadoğu’nun sahip olduğu stratejik ve jeopolitik özellikleridir. Yani özetle sıralanacak olursa Ortadoğu’nun: 

1-  Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını birbirine yaklaştıran çok yönlü ve hareketli bir kavşak olması, Atlas Okyanusu’nu Hint Okyanusu’na bağlayan önemli bir bölgede bulunması.

2- Üç kıtanın kuzey-güney kara ve doğu-batı deniz ulaşım ağı merkezinde bulunması. 

3- Çok önemli bir enerji kaynağı olan dünya petrolünün yaklaşık üçte ikisinin bu toprakların altında olması ve petrol ve doğalgazın en kısa olarak bu bölgeden akışının sağlanabilmesi. 

4-  Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi üç dinin doğduğu yer, anavatanı olması. 

5- Süveyş Kanalı, Basra Körfezi, Çanakkale-İstanbul Boğazları ve Akdeniz limanları gibi kritik su yolu ve geçitlerinin buradan kontrol edilebilmesi. 

6- Tarihî zengin bir kültür ve medeniyet hazinesine sahip olması dolayısıyla turizm açısından önem taşıması. Tarihin ve medeniyetin beşiği olan Ortadoğu, çevresini de etki alanı içine alarak, tarihten beri gittikçe küçülen, küçüldükçe de globalleşen dünyada jeopolitik, jeostratejik ve ekostratejik önemini korumaya devam etmektedir. 

C. Jeostratejik Konumu, Değeri ve Önemi Bakımından  Türkiye ve Merkez Dünya Ortadoğu 

Sahip olduğu jeostratejik44 faktörler Ortadoğu’nun önemini arttırdığı gibi dünya siyasetinin güçler dengesinin oluşumuna da katkılarının hiç de az olmadığı bir gerçektir. Çünkü devletlerin millî stratejilerin tayini ve stratejilerinin yürütülmesi üzerine Merkez Dünya Ortadoğu faktörünün yaptığı etkiler sürekli önem taşımıştır45

44 Jeostrateji: Milli Stratejinin tayini ve stratejinin yürütülmesi üzerine coğrafi faktörlerin yaptığı etkileri araştıran ve ortaya çıkaran bir bilim olarak bilmek gerekir. 
45 Doğanay ve Atun, a.g.e., s. 25.

Ayrıca Ortadoğu’yu daha önemli kılan, bölgenin stratejik bölgelerinde yatmaktadır. Özellikle bölge dışındaki güç merkezi ülkeler için bu stratejik yerlerin Ortadoğu’ya yönelik önemi çok büyüktür. Bunlar da özetle şöyle sıralanabilir: 

1- Stratejik ve ticarî önemi ve uluslararası hassasiyeti olan Türk Boğazları ve Ege Geçitleri: Akdeniz’i Karadeniz’e, Doğuyu Batıya bağlayan ve İstanbul gibi tarihî ve merkezî önemi bulunan güzel bir şehri ve stratejik bir limana sahip İzmir’i üzerinde bulundurması. 

2- Türkiye’nin stratejik bölgeleri Artvin-Van-İskenderun Üçgeni ve Mersin Limanı: Bu üçgen(Doğu ve Güneydoğu Anadolu) Doğu Avrupa’dan, Kuzeyden gelip, Kafkaslardan geçerek Ortadoğu’ya inecek bir askerî güce Ortadoğu’ya ve sıcak denizlere ulaşma imkânı sağlaması. 

3- Kuzey-Güney akışını sağlayan Kafkas Geçitleri: Doğu Avrupa ile Ortadoğu’nun en kestirme ve en önemli ulaşım yolları olması. 

4- Türkiye’nin güney güvenlik adası ve Türk müdafaa-i hukuk kalesi Kıbrıs Adası46: Genel olarak Doğu Akdeniz’i, Türkiye ve Ortadoğu’yu kontrol etmeyi sağlayan bir hava ve deniz üssü konumuna sahip olması. Kıbrıs Adası, Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs; Torosların çevrelediği Çukurova bölgesi ile Amanoslar’ın kuşattığı bugünkü Hatay bölgesi arasında bir ada olması dolayısıyla bu kara parçaları ile bir bütünlük arz eder. Aynı zamanda Hatay ile Anadolu kıyılarının teşkil ettiği İskenderun Körfezi’ne hakim bir noktada bulunduğundan bu toprakları kontrol eder durumdadır. Kıbrıs’ın yüzölçümü 9.251 km kare olup, Türkiye sahillerinden 70, Suriye’den 100, Mısır’dan 370, Rodos’tan 400 ve Yunanistan sahillerinden 800 km. uzaklıkta bulunmaktadır. 

5- Müslümanların dinî merkezleri Mekke, Medine, Kudüs: Üç büyük din için önemli olan bu mukaddes ve mümtâz merkezlerin dinî öneminin büyük olması. 

6- Mısır’ın kuzey doğu sınırları içerisinde bulunan ve büyük denizlerin stratejik ve tüccar devletlerin ticarî kapısı Süveyş Kanalı: Avrupa’yı Ortadoğu ve Uzak Doğuya, Türkiye’yi güneye açan ve bağlayan önemli bir su geçidi olması. 

7- Yemen ile Somali’yi birbirine yaklaştıran Mendep Geçidi: Bab’ül-Mendeb denilen ve Kızıldeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan bu geçidin, aynı zamanda Ortadoğu petrolleri ve sömürülen topraklardaki hammaddelerin Avrupa’ya akışını sağlayan bir deniz yolu durumunda olması. 

8- Birleşik Arap Emirlikleri ile İran’ı birbirine yaklaştıran Hürmüz Boğazı: Basra Körfezi’ni Umman Körfezi’ne ve Hint Okyanusu’na bağlayan önemli bir su geçidi olup, aynı zamanda Ortadoğu petrollerinin bölge dışına akışının sağlandığı önemli bir su yolu olması. 

9- Petrol Üretim Sahaları47: Ortadoğu’nun önemini daha da artıran en önemli toprakları petrol üretim sahalarıdır. Dünya petrol yataklarının yaklaşık % 65’ine sahip olan bu ülkelerin, dünya petrol üretiminin de % 25’ini ellerinde tutan ve Dünya petrolünün bu önemli kısmını barındıran Ortadoğu48, petrolün bulunması ve sanayideki öneminin artmasıyla, özellikle sanayisi gelişmiş olan ülkelerin, üzerinde yoğunlaştığı bir bölge konumunda olması49.

10- Basra Körfezi-İskenderun Körfezi (“Mümbit Hilâl”, “Mezopotamya”) hattı: Petrolün batı ülkelerine ulaşmasını sağlayan en kısa yol, Basra Körfezi-Irak-Türkiye üzerinden geçen, Dicle ve Fırat’a, dolayısıyla verimli topraklara sahip hattır.

46 “Kıbrıs’ta Osmanlı Hakimiyeti”,
47 Petrol üretim sahaları için detaylı bilgiler: Şükrü S. Gürel, Ortadoğu Petrolünün Uluslararası Politikadaki Yeri, Ankara, Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., 1979. 
48 İzzettin Önder, “Ortadoğu Ülkeleri ve Türkiye”, Su Sorunu, Ortadoğu ve Türkiye, Haz. Sabahattin Şen, 1.bsk., İstanbul, Bağlam Yay., 1993, s. 135. 
49 Doğanay ve Atun, a.g. e., s. 32-34.


SONUÇ 

Anlaşılmaktadır ki bütün bu nokta yerler, değerler ve önemler  Türkiye ve Merkez Dünya Ortadoğu ülkeleri için çok değerli ve önemli ve pahalı kozlardır. Bu kozların, güz merkezleri karşısında iyi kullanılmaları gerekmektedir. Bu kozlar iyi değerlendirildiği takdirde, karşılıklı stratejik işbirliği ve tavizlerde büyük tavizler koparılabilecek veya caydırıcı/vazgeçirici önemli ve hayati  rol oynanabilecektir. 

İşte, Merkez Dünya Ortadoğu üç kıtanın düğüm noktasında yer alması yanında, jeostratejik olarak da önemli deniz yollarını birbirine bağlayan körfez ve boğazların bir kontrol vanası da elinde tutmaktadır. En önemli su yollarından olan Süveyş, Atlantik’ten ve Karadeniz’den gelen ticaret yollarını Akdeniz üzeriden Hint ve Pasifik Okyanusları’na bağlayan Süveyş Kanalı’nın kapatılması halinde Cebelitarık Boğazı’nın yanı sıra Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ndeki Mendeb ve Hürmüz Boğazları da tıkanmış olacaktır. Bunun gibi Süveyş ve Hürmüz Boğazları ile Türk Boğazları ve Karadeniz Limanları’na giden kara bağlantıları da askerî ve ekonomik açıdan vazgeçilmezdir50

İstanbul ve Çanakkale boğazları, Karadeniz’i dış denizlere bağlayan tek su geçididir. Bu deniz yolu, Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan’ı, Akdeniz üzerinden dünya denizlerine bağlayan tek çıkış yoludur. Sürekli sıcak denizlere inme hedefine kilitlenen Rusya’yı Akdeniz, Hint Okyanusu ve Atlantik gibi sıcak denizlere ulaştıran en kısa ve en ekonomik yoldur. Doğu Akdeniz’i sürekli ilgilendiren Türk Boğazları, Karadeniz’in ulaştığı Asya ve Doğu Avrupa iç kısımlarını, Kafkasya’yı dünya limanlarına bağlar. Hürmüz Boğazı da bölgeden geçen tüm dünya deniz yollarını, Basra Körfezi üzerinden bölge ülkelerine ve dünyanın zengin petrol rezervlerine bağlar. Böylece, Balkanların bir kısmı dahil Türkiye’yi kuşatan tüm denizler, Kafkaslar ve Kafkasları kuşatan denizler, Arabistan Yarımadasını kuşatan denizler, İran ve Irak’ı kuşatan denizler, Mısır, Sudan, Etiyopya, Somali, Afganistan, Pakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Ortadoğu denen alan içinde bir deniz ve kara ağı oluşturarak birbirine bağlanmaktadır.51 

50 Türkiye’nin Ortadoğu tarafı: M. Naci Künkçü, “Ortadoğu ve Türkiye’nin Stratejik Değeri”, Hava Harp Okulu Bülteni, C. 7, No:18-19, Ekim 1988-Şubat 1989, s. 32-36; Nurettin Türsan, “Ortadoğu ve Doğu Anadolu’nun Stratejik Değeri”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. 9, No:53, Şubat 1972, s. 36-42. 
51 Kocaoğlu,,a.g. e., s. 173-174.

Görülmektedir ki dünya hegemonya mücadelesinde egemenliği ele geçirme yarışının yapıla geldiği, üç din arasındaki tarihî mücadelenin devam ede geldiği, üç kıtadaki kıtasal oluşumların dünyanın merkezini kendi denetimleri altına alma yarışının giderek hızlana geldiği ve bu arada da bölge ülkeleri arasında bölgeselleşme sürecine önderlik yapma yarışı gündeme girdiği, Merkez Dünya Ortadoğu’dur. 

Önce 20. yüzyılın ilk yarısında, sonra ise ikinci yarısında  Ortadoğu’da var olan düzenden hoşnut olmayan çevreler, kendi çıkarları doğrultusunda yeni bir düzen kurabilmenin arayışını örgütlemişler ve bunu yaparken, eski düzeni yıkan ve giderek tasfiye eden sürece yardımcı olmuşlar ve aynı zamanda da geleceğin hazırlıklarını tamamlamaya çalışmışlardır. Değişen zaman ve şartlar açısından bakıldığında kendi içinde tutarlı karşılanabilecek ama bölgenin geleceği açısından barut fıçısı şartları oluşturabilecek bir çok faktör bir araya gelmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ve bugün, Ortadoğu bölgesinde yaşanan olaylar tarihî bir süreç içinde ele alınırsa, hepsinin birbirinin devamı olduğu ve sürekli yeni bir Ortadoğu oluşturmayı hedefleyen çevrelerin bu olayların gündeme getirilmesinde önemli rolleri olduğu anlaşılacaktır. 

Dünyanın giderek en karışık bölgesi durumuna gelen Merkez Dünya Ortadoğu’daki gelişmeleri anlayabilmek için, bu bölgenin jeopolitik konumunun yeterli bir düzeyde belirlenmesi gerekmiştir52. Ayrıca, bu bölge ile ilgili olarak geleceğe dönük planları kaçınılmaz olan Türkiye ile bölge dışı ülkelerin planlarının da teker teker ortaya konulması zorunludur. Bütün bu serüven beraberce açıklığa kavuşturulabilirse o zaman, Merkez Dünya Ortadoğu’nun geleceğini gerçekçi biçimde belirleyebilmek mümkün olabilecektir53

Gerek Türkiye ve gerekse geleceği belirsiz Merkez Dünya(“Ortadoğu”) için bütün bu önemler ve konumlar, sanayileşmesini gerçekleştirmiş, uluslararası deniz ticaretine önem veren, sürekli hammadde ihtiyacı duyan, uluslararası tehdit ve stratejiler karşısında üsler elde etmeye ve tedbirler almaya çalışan, bilinçli kültürel yayılma peşinde koşan devletler için daha fazla önem arz etmektedir. Tarihten beri gittikçe yoğunluk kazanarak bölgeye sömürgeci anlayışla yaklaşan güçlenmiş batılı sömürgeci devletler, 21. yüzyıla girerken medenileşmiş ve olgunlaşmış bir insan edasıyla sömürgeci anlayıştan, işbirliği anlayışına geçmeye yönelik bir insanlık örneği de gösterebilmelidir. 

Her şeye rağmen, Osmanlının son sınırlarını oluşturduğu ve bugün Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanları içine alan saha, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hayat ve güvenlik sahası olarak Türkiye’nin dikkatini ve hassasiyetini daima üzerine çekmekte, Türkiye için önemini ve ciddiyetini daima muhafaza etmektedir.

52 Ortadoğu neresidir? 19. yüzyıla kadar Ortadoğu. Napolyon’un Mısır’ı işgal girişimi ve Ortadoğu’da doğurduğu siyasî sonuçlar, 19. yüzyılda Ortadoğu’daki gelişmeler, milliyetçilik hareketleri. I. Dünya Savaşı ve savaştan sonra teşekkül eden bölgesel düzen, 20. yüzyılda Ortadoğu, II. Dünya Savaşı ve bölgesel sonuçları, bağımsızlaşma hareketi. Ortadoğu’da yeni gelişmeler: Davud Dursun, Ortadoğu Neresi, İnsan Yayınları, İstanbul 1995; Edward W. Said, Kültür ve Emperyalizm, Terc.: Necmiye Alpay, İstanbul, Hil Yay., 1995. 
53 Ortadoğu üzerine tarihî ve güncel stratejik detaylar: “Ortadoğu Araştırmaları Masası”, 


KAYNAKLAR

Abramowitz, Morton, “Bölgedeki En Güçlü Devlet Türkiye”, Liderler, No:1, 1996, s. 46-50. 
Acar, Aykut, “Anadolu’nun Jeopolitik Önemi ve Türkiye’ye Yönelik Tehditler”, Stratejik Etütler Bülteni, C. 28, No:89, Eylül 1994, s. 96-106. 
Ağaoğlu, Behçet Osman(der.), Jeopolitik Devlet İdaresinde ve Dış Siyasette Coğrafyanın Rolü, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası, 1968. 
Akkaya, Reşat , “Türk Dış Politikası ve Askeri Güç Olarak Yeniden Yapılanma”, Türk Yurdu, C.13, No:67, Mart 1993, s. 34-35. 
Akyol, M. Cihat, “Coğrafi Konumunun Türkiye İçin Yarar ve Zararları”, Yeni Forum, C. 18, No:333, Şubat 1997, s. 36-40. 
Alacaklıoğlu, Necdet, “Prestroika-Glasnost-AT-NATO-Varşova Paktı-Avrupa Savunma Birliği ve Türkiye Üzerine Düşünceler”,Birlik, C:5, S:67, Mart 1990, s.13-15. 
Al-Hadîmî, Allâl, Ad-Dedhul’ul-Ecnebî Va’l-Mukavemet u bi’l-Mağrib 1894-1910: Hadiset’ulDar’ul-Beyzâ’ ve İhtilâl’iş-Şâviye, Ribat, Afrikıyya’ş-Şark, 1991. 
Angın, Ahmet vd., Dünya Politika Ansiklopedisi, İstanbul, Kitapçılık Ticaret Limited Şirketi Yay., 1967, s. 334-336. 
Armaoğlu, Fahir, “Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Milli Işık, C. 3, No:27, Temmuz 1969, s. 7-12. 
Ataöv, Türkkaya, Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, Ankara, Ankara Ünv. Siy. Bil. Fakültesi Yay., 1975. 
Avrasya Dosyası(İsrail Özel), Yaz 1995, C. 2 S: 2. 
Ayhan, İlhan, “Türkiye’nin Stratejik Önemi”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 84, No:214, Haziran 1965, s. 36-38. 
Aykan, Mahmut Bali, “Türkiye’nin Basra Körfezi Güvenliği Politikası”, ODTÜ Gelişme Dergisi, C.21, No:1, 1994, s.23-59. 
Aytekin, M.Emin, “Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Boğaziçi, No:4, Ekim-Aralık 1990, s. 2-9. 
Baca, Muzaffer, “Türkiye’nin Güvenlik Çemberi/Dış Türkler”, Yeni Türkiye, C.1, No:3, MartNisan 1995, s. 341-345. 
Bağcı, Hüseyin, “Küresel ve Bölgesel Gelişmelerin Işığında Türk Dış ve Güvenlik Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Yeni Türkiye, C. 4, No:19, Ocak-Şubat 1998, s. 312-320. 
Bilge, A. Suat, “Jeopolitik”, Kara Kuvvetleri Dergisi, C 2, No:5, Haziran 1959, s. 1-30. 
Çandar,Cengiz, Ortadoğu Çıkmazı, 1. bsk., İstanbul, Hil Yay., 1983. 
Çeçen, Anıl, “Ortadoğu Yeniden Yapılanırken”, M5 Savunma ve Güvenlik, S. 88, s.37-38. 
Çeliker, Fahri “Türkiye’nin Jeopolitik ve Stratejik Durumundan Doğan Güvenlik Sorunu”, Güncel Konular, No:4, 1983, s. 91-100. 
Davudoğlu, Ahmet, “Dünya Siyasi Tarihi İçinde Ortadoğu’nun Jeopolitik Önemi ve Dış Müdaheleler”, İlim ve Sanat, S. 8, Temmuz-Ağustos 1986. 
Doğanay M. Zekai - Atun, A. Fikret, Ortadoğu’nun Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan Değerlendirilmesi: Körfez Harbi ve Alınan Dersler, Ankara, 1994.
Doğanay, Hayati, “Türkiye’nin Coğrafi Konumu ve Bundan Kaynaklanan Dış Tehditler”, Türk Dünyası Araştırmaları, C. 10, No:58, Şubat 1989, s. 9-69. 
Dursun, Davud, Ortadoğu Neresi, İnsan Yayınları, İstanbul 1995; Edward W. Said, Kültür ve Emperyalizm, Terc.: Necmiye Alpay, İstanbul, Hil Yay., 1995. 
Elekdağ, Şükrü, “Türkiye’nin Güvenliği”, Dış Politika, C. 5, No:4, Aralık 1994, s. 26-49. 
Enginsoy, Cemaleddin, “Türkiye’nin Jeopolitik Önemi ve Süper Güçlerin Türkiye Üzerindeki Çıkar Çatışmaları”, Güncel Konular, No:3, 1982, s. 27-38. 
Enginsoy, Cemaleddin, “Türkiye’nin Milli Güvenliğe İlişkin Çevre Koşul ve Etkileri”, Güncel Konular, No:3, 1982, s. 27-38. 
Eraslan, Cezmi, “Irakta Türk-İngiliz Rekabeti:(1876-1915)”, İ.Ü. Edebiyat Fak. Tarih Dergisi, S.35, İstanbul 1994, s. 223-228. 
Erdem, Necmettin, “Türkiye’nin Coğrafyası ve Düşündürdükleri”, Türk Yurdu, C.17, No:120, Ağustos 1997, s. 38-39. 
Erendil, Muzaffer, “Milli Stratejinin Dayanağı Milli Güç”, Stratejik Etüdler Bülteni, C. 13, No:65, Ocak 1979, s. 22-26. 
Etkin, Selim, “Orta ve Yakındoğu Tanımı İçinde Türkiye Jeopolitiğine Etki Eden Faktörler Üzerine Düşünceler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 107, No:317, Eylül 1988, s. 8-22. 
Giritli, İsmet, Ortadoğu ve Komünizm: Bugünkü Ortadoğu’nun Önemli Sorunları, 2. Bsk., İstanbul, 1975. 
Gürel, Şükrü S., Ortadoğu Petrolünün Uluslararası Politikadaki Yeri, Ankara, Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., 1979. 
Gürkan, İhsan, “Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye, Geçmişin Işığında Geleceğe Bakış”, Balkanlar, İstanbul, Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı, 1993, s. 259-273. 
Gürkan, İhsan, “Tehdit, Türkiye’nin Jeopolitik Önemi ve Bundan Kaynaklanan Tehdidin Genel Değerlendirilmesi”, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yıllığı, No:2, 1987, s. 343-358. 
Hickok, Michael Robert, “Yükselen Hegemon: Türk Stratejisi ile Askeri Modernizasyonu Arasındaki Uçurum”, Stratejik Analiz, C. 1, S. 5, Eylül 2000, s. 67-78. 
Işık, Hüseyin, “Stratejik Durumu Nedeniyle Türkiye Kuvvetli Olmak Zorundadır”, G üncel Konular, No:8, 1987, s. 37-52. 
İlhan, Suat, Türkiye Jeopolitiği ve Jeopolitik Gelişmeler, Ankara, TTK, 1992. 
Karaosmanoğlu, Ali, “Basra, Körfez Güvenliği ve Doğu Anadolu’daki Havaalanları Tartışması: Yanılgılar ve Kuruntular”, Dış Politika, C. 10, No:2, Mayıs, 1983, s. 3-9. 
Kocaoğlu, Mehmet, “Üç Kıtanın Kesişim Noktasında Bir İstikrar Unsuru: Türkiye”, Yeni Forum, C. 17, No:321, Şubat 1996, s. 25-36. 
Kocaoğlu, Mehmet, Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu: Parçalanmak İstenen Topraklar ve İstismar Edilen İnsanlar, Genel Kurmay Basımevi, Ankara 1995. 
Kuloğlu, Armağan - Demirtaş Birgül, “Türkiye’nin ‘Anlaşılamayan’ Dış Politikası ve Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, C: 1, S. 8, Aralık 2000, s. 83-94.
Kumkale, T.Tamer, “Değişen Dünya Güç Dengesi İçinde Türkiye’nin Yeri ve Önemi”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 110, No:327, Ocak 1981, s. 93-97. 
Künkçü, M. Naci, “Ortadoğu ve Türkiye’nin Stratejik Değeri”, Hava Harp Okulu Bülteni, C. 7, No:18-19, Ekim 1988-Şubat 1989, s. 32-36. 
Manisalı, Erol, “Türkiye’nin Savunma Politikası ve Ulusal Savunma Sanayii”, Dış Politika, C: 4, No:4, Mart 1974, s. 41-54 ve 129-143. 
Memiş, Ekrem, “Avrupa’da Meydana Gelen Değişmeler, Anadolu’nun Jeopolitik Konumu ve Tarih Boyunca Anadolu’ya Yönelik Dış Tehditler”, Stratejik Etütler Bülteni, C. 25, No:86, Eylül 1991, s. 117-139. 
Michael, Renner, “Ulusal Güvenlikten Küresel Güvenliğe”, Terc.: Mesut Şenol, Türk İdare Dergisi, C 67, No:406, Mart 1995, s. 207-220. 
Olcaytu, Turhan, “Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Stratejik Araştırmalar Dosyası, Yıl 1, S. 1, Ocak 2000, s. 7-19. 
Olcaytu, Turhan, “Türkiye’nin Jeostratejisi”, Atatürkçü Düşünce, C.3, No:25, Mayıs 1996, s. 8-9. Ortadoğu üzerine tarihî ve güncel stratejik detaylar: “Ortadoğu Araştırmaları Masası”, . 
Öğütçü, Mehmet, “Komşularımız ve Güvenliğimiz”, Yeni Forum, C. 16, No:311, Nisan 1995, s. 34-37. 
Önder, İzzettin, “Ortadoğu Ülkeleri ve Türkiye”, Su Sorunu, Ortadoğu ve Türkiye, Haz. Sabahattin Şen, 1.bsk., İstanbul, Bağlam Yay., 1993. 
Öngör, Sami, Ortadoğu:Siyasi ve İktisadi Coğrafya, Ankara, A.Ü. SBF Yay., 1962. 
Özdağ, Muzaffer, “ Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği Üzerine” Doğu Türkistan’ın Sesi Dergisi, S:43-44, s.29-37. 
Özdağ, Muzaffer, “Dünya Jeopolitiği Çerçevesinde Komşumuz Sovyetler Birliği ve Türkiye”, Dış Politika, No:9, Nisan 1990, s. 44-45. 
Özdağ, Muzaffer, “Milli Güvenlik ve Milli Birlik Sorunumuz”, Erdem-Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C. 8, No:22, Ocak 1996, s. 53-65. 
Özdağ, Muzaffer, Türk Dünyası ve Doğu Türkistan Jeopolitiği, İstanbul 2000, s. 12-14. 
Öztürk, Osman Metin, Türkiye ve Ortadoğu: Savunma ve Güvenlik, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1997. 
Rouleau, Eric, “Türkiye’ye Meydan Okumalar”, Terc.: Konuralp Ercilasun, Avrasya Dosyası, C. 1, No:1, 1994, s. 105-112. 
Sağlam, Metin, “Ortadoğu ve Orta Asya’da İstikrar Unsuru Olan Türkiye”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 115, No:349, Temmuz 1996, s. 3-9. 
Sevgi, Cezmi, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Tarihsel Gelişimi Açısından Türkiye’nin Konumu”, Ege Coğrafya Dergisi, No:4, Nisan 1988, s. 214-249. 
Steinbach, Udo, “Türk Dış ve Güvenlik Politikasına İlişkin Görüşler” Terc.: Fahri Çeliker, Stratejik Etüdler Bülteni, C. 13, No: 65, Ocak 1979, s. 46-57.
Taşdemirci, Ersoy, “Jeopolitik ve Türkiye’nin Jeopolitik Durumu”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, C. 108, No:323, Eylül 1989, s. 25-55. 
Taşhan, Seyfi, “Türkiye’nin Dış ve Güvenlik Politikasına Bir Bakış”, Türkiye ve Müttefiklerinin Güvenliği Semineri, İstanbul, 1979. 
Taşkıran, Cemalettin, On iki Ada’nın Dünü ve Bugünü, Ankara, Genelkurmay ATASE Yay., 1996. 
Tunçata, Uğurhan, “Türkiye’nin Çağdaş Dünya Toplumuna Sosyal, Kültürel ve Politik Entegrasyonu İçin Stratejik Araç”, Türkiye Tanıtma Sempozyumu, Ankara, 16-17 Mayıs 1989, Ankara, 1989, s. 441-449. 
Tunçdilek, Necdet, “Ortadoğu Memleketlerinin Coğrafi Problemlerine Kısa Bir Bakış”, Türk Coğrafya Dergisi, Yıl: XIV-XV, S. 18-19’dan ayrı Baskı, İstanbul 1959. 
Türsan, Nurettin, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye’nin Stratejik Değeri-I”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, No:40, Ocak 1971, s. 2-7. 
Türsan, Nurettin, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye’nin Stratejik Değeri-II”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, No:41, Şubat 1971, s. 30-35. 
Türsan, Nurettin, “Jeopolitik ve Jeostratejinin Işığı Altında Türkiye’nin Stratejik Değeri-III”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, No:42, Mart 1971, s. 42-50. 
Türsan, Nurettin, “Ortadoğu ve Doğu Anadolu’nun Stratejik Değeri”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. 9, No:53, Şubat 1972, s. 36-42. “Analizler”. “Kıbrıs’ta Osmanlı Hakimiyeti”

Yorum Gönder

0 Yorumlar