Vahşi kapitalist sistem doğadaki herşeyi mantıksız ve tutarsız bir biçimde tüketti, sömürdü, doğayı kirletti ve küresel ısınmaya neden oldu. Sürekli tüketmeye ve sürekli kar etmeye yöneldi. Daha fazla hidrokarbonlar yakıldı, daha fazla doğayı kirleten ama önlemi alınmayan üretim yapıldı, daha fazla atmosfer kirlendi, insana zarar verecek ne varsa daha fazlası insanın ekosistemine eklenerek dünyaya sunuldu. Kanser riskinin arttırılmasından, AIDS-Ebola gibi yapay olduğu iddia edilen virüslerin yayılmasına kadar mazlum dünya nüfusu (özellikle de Anglo Sakson ve Yahudi olmayan nüfus) üzerinde inanılmaz oyunlar oynandı. CFR’nin (Council on Foreign Relations, Amerikan Derin Devlet yapılarından birisi) 1930’larda planladığı faşist Öjenik (Eugenics) ve Sosyal Darwinizm fikirleri gizli projeler halinde geliştirildi. Öjenik kendilerinden olmayan dünya nüfusunu azaltmayı ve kendi ari ırklarını yaratmayı öneriyordu. Sonuç ortada!
Beş yıl içinde bir önlem alınmazsa, ‘Kelebek Etkisi’ artarak devam edecek ve gerek bilim araştırma kurumlarının, gerekse Birleşmiş Milletlerin vermiş oldukları raporlara göre, 2099’da (tabii o zamana kadar gezegen kalırsa) dünyadaki sıcaklık 6-8 santigrad derece artacak. Bunun sonucu olarak da buzulların erimesi, tüm ekosistemin değişmesi gündeme gelecek.
Aslında Kaos teorisini bilmeyenler için düz mantıkla durum böyle, sanılıyor ki bir 90 yıl vaktimiz var! Kaos teorisini işin içine katarsanız durum daha da vahim bir hale geliyor. Ama önce Einstein’in bir sözüyle başlayalım, durumun vehametini vurgulamaya:
« Arıların varlığı insan için hayatî önem taşır. Günün birinde arılar yeryüzünden kaybolursa, bu, insan soyunun nihayet 4 yıllık ömrü kalmıştır, anlamına gelir. Zira arı olmayınca bitkiler arası döllenme durur. Bu olmayınca da geride ne bitki, ne hayvan kalır, ne de insan! ».
Wurzburg Üniversitesi’nden Prof. Joergen Tautz daha detaylı olarak durumu şöyle açıklıyor:
« Çiçek ve bitki türlerinin polenleri, tabiatın bu iş için şekillendirdiği arıların bacaklarındaki tüylere takılır. Ve 130 000 farklı bitki türüne konan arılar, bunların tohumlanmasını ve üremesini sağlar. Bir fikir vermek için söylüyorum: tek bir kovandaki arılar günde 1 milyon çiçeği dölleyebilir. Bu aşılama ve dölleme düzeni bozulursa önce bitkiler yok olur; sonra sırayla hayvanlar ve insanlar » ( Hakkı Devrim: "Arılar gidiyor dönmüyor..", Radikal, 22.04.2007)…
* Bu yazıdaki 8-23’üncü arasındaki bölümlerin kısaltılmış bir kısmı internetteki köşe yazılarında da MayısHaziran 2007’de yayınlanmıştır (www.kuvayimilliye.net , www.trakyanethaber.com vb.). Ayrıca, Türkiye’de bilgi hırsızlığı ve intihal ne yazık ki çok fazladır. Gerek internette bazı Türk internet yazarları, gerek kitap yazarları kolayı bulmuşlardır, bizim internete konan yazılarımızı kopyala-yapıştır kullanıp, hiç bir kaynak göstermeden kitaplara dönüştürmektedirler. Örneğin bu başlangıç yazılarında benim Bilderberg ile ilgili yazdıklarım, ismim silinerek ve bir kısmındaki bilgiler kaldırılarak Özel Büro isimli bir yahoo dağıtım grubu tarafından sanki kendileri yazmışlar gibi dağıtılmıştır. Bu gibi temel etik ilkelere aykırı hırsızlıklar Türkiye’de çok olmaktadır. Bazı yazarlar benim yazdıklarımı aynen kopyalayıp, hiç referans veya ismimi göstermeden, sanki kendileri yazmış gibi kitaplarda bile kullanmışlardır. Bu olguların sayısı iki, üç’den fazladır.
Evet! Arıların şu anda hızla yeryüzünden yokolması değil sorun, aynı dölleme işlemini yapan binlerce böcek, larva, kelebek (bir kaç gün yaşasa bile) türü de hızla yok oluyor. Kaos sistemine ait verilebilecek en iyi örneklerden birisi arılardır. ABD’de hesaplanan sayı bir yılda arıların yaklaşık 14 milyar dolarlık meyve, sebzeyi döllediği3. Bakın adamlar hesaplarken bile ne kadar kapitalistçe düşünüyorlar, arıların ölümünden ne kadar zararımız olur diye bakıyorlar konuya! Halbuki sorun sadece arıların ölümü değil, sorun yeni böcek türlerinin, yaklaşık 3.5 milyar yılda gelişmiş ve evrimleşmiş bir sistemin ölümü. Yenisini bir 3.5 milyar yılda sil baştan yapabilecek misiniz?
Gözlerinizi kapatın ve sayın, 100 bine kadar sayabilecek misiniz? 1 milyon çok büyük bir rakamdır. 1 milyon yılı zihninizde canlandırabiliyor musunuz? Bin kere milyon milyar eder. Bir de bir milyar yılı düşünün! Bu gezegen 4.5 milyar yıl önce varolduğunda oksijen çok azdı. Yaşam yoktu. 1-2 milyar yıl sonra yeşil algler oksijen ürettiler, 1.5-2 milyar yıl önce oksijen arttı. Derken oksijen kullanan hücreler, derken diğer canlılar yaratıldı veya oluştu. Arılar ve böcekler 400 milyon, memeliler 50 milyon yıldır var, hızla bitkilerin dünyanın heryere yayılmasını, döllenmelerini ve çapraz döllenmeyi, mutasyonları sağladılar. Bu mekanizma kendi kendine işleyen ‘Kozmik Bilinçsel’ bir mekanizma. Hiç bir arı, hiç bir böcek, hiç bir sarmaşık, hiç bir şalgam, hiç bir piton yılanı, hiç bir gergedan, hiç bir baobob ağacı, hiç bir orman bütün ve tüm-sistem içinde ne kadar hür ve bağımsız, birbiriyle kozmik bir bağ içinde yaşayan bu yapının farkında değil, sessizce biyolojik saatinin tiktaklarını dinliyor ve mutlu bir şekilde yerini diğerlerine bırakıyor. Hiçbiri KÖTÜ değil! Bir aslan zavallı bir ceylanı yerken bile, biz insanlar kadar kötü değil. O sadece 4.5 milyar yıllık bir sistemin ve dengenin kendine düşen görevini yapıyor. Kötüyü evrimleştirmiş bilinç sadece insan bilinci, bu kötülük bilinci doruğunu ise vahşi kapitalizmde yaşıyor!
3 Joecrubaugh son Erişim 15 Haziran 2007.
150 yıl kadar önce bir Kızılderili şefininin topraklarını satın almak isteyen bir Amerikan Başkanına yazdığı mektubu aynen alıntı yapıyorum:
“ Washington’daki Büyük Şef,
Beyaz adam silahlarla gelip, toprağımızı satın almak istiyor. Gökyüzünü, toprağın ısısını nasıl alıp satabilirsiniz? Bu fikir bize garip gelir. Eğer biz havanın tazeliğine ve suların parıltılarına sahip değilsek, onları nasıl satın alabilirsiniz? Bu dünyanın her parçası benim insanlarım için kutsaldır. Her parlayan çam iğnesi, bütün kumlu sahiller, karanlık ormanlardaki sis, her açık alan ve vızıldayan böcek, halkımın tecrübe ve anılarında kutsaldır. Ağaçların gövdelerinden akan sular, Kızılderililerin anılarını taşır.
Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil ama atalarımızın kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalı ve çocuklarınıza da öğretmelisiniz. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler. Nehirler kanolarımızı taşır, çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak, hatırlamalı ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki, nehirler bizim kardeşlerimizdir ve bundan dolayı sizler de nehirlere, herhangi bir kardeşe göstereceğiniz kibarlığı göstermelisiniz
Dünya, beyaz adamın kardeşi değil ama düşmanıdır ve onu fethetti mi, ilerlemeye devam eder. Babalarının mezarını geride bırakır ve aldırmaz. Çocuklarından dünyayı kaçırır, aldırmaz. Onların haklarını unutmuştur. Annesi olan dünyaya ve kardeşi olan gökyüzüne; satın alınan, yağma edilen, koyunlar ya da parlak boncuklar gibi değişilen bir malmış gibi davranır, iştahı dünyayı yiyip bitirecek ve geride sadece bir çöl bırakacaktır.
Beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Ama bu belki benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. İnsan eğer bir kuşun yalnız ağlayışını veya su birikintisi etrafında tartışan kurbağaların seslerini duymazsa hayatın anlamı nedir?
Toprağımızı alma teklifinizi düşüneceğiz. Eğer satmaya karar verirsek, bir şart koyacağım. Beyaz adam bu toprağın hayvanlarına kardeşi gibi davranacak. Hayvanlar olmadan insan nedir? Eğer bütün hayvanlar bitse, insan, ruhun büyük yalnızlığından ölürdü. Çünkü, hayvanlara ne olursa, insana da aynısı olur, kısa süre içinde!
Ayakları altındaki toprağın, büyükbabalarının külleri olduğunu çocuklarınıza öğretmelisiniz. Böylece toprağa saygı duyarlar. Dünya annenizdir. Dünyaya ne olursa, onun oğullarına da aynısı olur. Eğer insanlar yere tükürürse kendi üzerlerine tükürürler. Dünya insana ait değildir, insan dünyanındır.
Birkaç saat ya da birkaç kış sonra, bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak, bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. İnsanlar gelir ve gider, denizin dalgaları gibi. Tanrısı kendisiyle arkadaş gibi konuşan ve yürüyen beyaz adam bile, bu ortak kaderden ayrı tutulamaz.
Beyaz adam belki bir gün keşfeder, Tanrımız aynı Tanrı. Şimdi bizim toprağımıza sahip olmak istediğiniz gibi, ona da sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ama olamazsınız. O insanın tanrısı ve şefkati Kızılderili için de, beyaz adam için de aynı. Bu dünya onun için değerli ve dünyaya zarar vermek onun yaratıcısını küçümsemektir. Beyazlar da geçip gidecek, belki bütün diğer kavimlerden önce. Yatağına pislik yığmaya devam et, bir gece kendi pisliğinde boğulacaksın.
Biz, Buffalolar katledildiğinde, vahşi atlar ehlileştirildiğinde, ormanın gizli köşeleri pek çok insanın kokusuyla dolduğunda ve diri tepelerin görünümü konuşan tellerle lekelendiğinde, anlayamıyoruz. Çalılık nerede? Gitmiş! Kıvrak taylarla av hayvanlarına elveda demek nedir? Yaşamın sonu ve yaşamaya başlamanın başlangıcı.
Bu dünyadan en son Kızılderili de yok olduğunda ve anası sadece çayırlar üzerinde hareket eden bir bulutken, bu kıyılar ve ormanlar hala halkımın ruhunu muhafaza edecekler. Çünkü halkım bu dünyayı, yeni doğan bebeğin annesinin yürek atışını sevdiği gibi sever. Öyleyse, eğer topraklarımızı satarsak, onu bizim sevdiğimiz gibi sevin, onunla bizimki gibi ilgilenin. Bu diyarın anısını, onu aldığınızdaki gibi saklayın. Bütün gücünüz, aklınız ve kalbinizle, onu çocuklarınız için koruyun ve sevin. Tanrının hepimizi sevdiği gibi.
Bildiğimiz bir şey var. Tanrımız aynı Tanrı. Bu dünya onun için değerli. Beyaz adam bile bu ortak kaderden ayrı tutulamaz. Bütün bunlardan sonra kardeş de olabiliriz. Göreceğiz! ”
Beyaz adama ve Washington’daki büyük şefe biyoloji-ekoloji-kaos teorisini öğreten ve özetleyen bu Kızılderili şefi büyük olasılıkla okuma yazma bile bilmiyordu. Ama o arıları da, ormanı da, çağlayanları da, gökyüzünü de, güneşi de, akarsuları da, bizonları da, kendi ırkını su çiçeği virüsü emdirilmiş battaniyeleri verip soykırım yapan beyaz adamın (Anglo Saksonların) torunları bilim adamlarından çok daha iyi biliyordu! Arıların önemini çok iyi kavramıştı ve bilinci şu andaki politikacıların, işadamlarının, çok uluslu şirket sahiplerinin, bilim insanlarının bilinçlerinden çok daha ilerdeydi. Kızılderilinin bilinci doğanın bilinciydi. Beyaz adamın bilinci ise kendi yaratmış olduğu Şeytanın bilinci.
Evet kendini üstün sanan beyaz adam koca uçan demirlerle geldi, komşumuz Irak’ı binlerce kez bombaladı. Milyonlarca insanın ölümüne neden oldu, milyarlarca arının, bitkinin, böceğin ve ormanın, tahılın yokedilmesini sağladı. Afrika’dan ülkemize doğru yeni bir buğday mantarı geliyor. Moleküler biyoloji harikası (!) bu mantarın fonksiyonu tüm buğday tahılını bir kaç ay içinde yok etmek, 1-2 yıl içinde Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye ulaşıyor. Eğer bir önlem alınmazsa tüm tahılımız heba olacak ve bir yandan da Şeytanın bilinci tüm Ortadoğu’yu kasıp kavuruyor, yokediyor. Büyük Ortadoğu Projesinin Eşbaşkanları da bu bilincin buradaki temsilcileri! Onlar da en az Washingtondaki, psikotik Büyük Beyaz Mongol Şef kadar kötüler, acımasızlar; hedefleri Türkiye’yi yok etmek!
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın
0 Yorumlar