Bu Kitap Neden Yazıldı ?



Bu kitabın temel yazılma nedenlerinden birisi gelecekte yayınlamak için hazırladığım çok daha detaylı gizli örgüt kitaplarına bir başlangıç ve giriş yapabilmektir. Dünyayı yöneten gizli örgütler konusunu 1990’lı yılların başından beri araştırıyorum. Yaklaşık 20 yıllık bir birikimin küçük bir kısmı bu kitapta ele alınmaktadır. Bundan sonraki kitap ‘Dünyayı Yöneten Gizli Örgütleri’, ‘Anadolu’da ve Türkler, Müslümanlar’daki Gizli Örgütleri’, daha sonraki de ‘Masonları’ detaylı ve sistematik ele alacaktır. Gittiğim yabancı ülkelerde de bunların izlerinin peşinden gitmeyi ve araştırmayı sürdürdüm, bu konularda kitaplara ve bilgilere ulaştım. İlk üzerinde çalıştığım konu Mason Teşkilatı idi. Masonlar (Hür ve Kabul Edilmiş Mason Teşkilatı-Mavi Localar) hakkında vardığım ve kitapta defalarca tekrarlanan sonuç şudur: 

Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar’ (Mavi Localar) başka gizli örgütlere, masonik ritlere bir insan havuzu oluşturmasına ve bir ön-eğitim yeri olmasına rağmen, pek çok kişi tarafından abartıldığı kadar tehlikeli teşkilatlar değildir. Zaten 3-5 yıllık bir eğitim ve rahle-i tedris ile bu sağlanamaz. Tehlikeli olan Siyonizmin veya Küresel Elit sermayesinin denetimine girmiş diğer Masonik Gizli Örgütlerdir. Ayrıca 19. yüzyılda Siyonizmin tesirine girene kadar, masonlar insanlık için çok olumlu işler de yapmışlardır. Bunların içinde demokrasinin geliştirilmesi, eşitlik, kardeşlik, insan hakları, hürriyet fikirlerinin ve  bireyin gelişmesi, laiklik  vardır. En önemlisi bilim alanında ciddi atılımlar yapmakla birlikte, dinci-radikal ve şeriatçı görüşlere karşı masonlar büyük mücadele vererek akılcılığın ve bilimin yeşerebileceği bir ortam hazırlamışlardır. Çünkü laikliğin sekülerizmin olmadığı ve din kitapları ile yönetilen sistemlerde bilim, akılcılık, demokrasi, insan hakları ve insanların eşitliği  gelişememiştir. 

Daha sonra diğer gizli örgütlerle tanıştım ve onları araştırdım. Bu konularda Türkçe’de yazılan kitaplar çok sınırlı olduğu gibi çevrilen veya yazılan kitapların büyük çoğunluğu dezinformasyonlar ile doludur. Bu konuların merak edildiğini gören pek çok popülizm meraklısı gazeteci veya yazar, ordan burdan topladıkları (bazen de bizim yazdıklarımızdan çaldıkları!) bilgilerle satışı olan bu konuda farklı kitaplar yazmaya çalışmışlardır. Ben bu kitapların büyük çoğunluğunun çıkmasını bekledim. Bu konuda Türk literatürüne katkıda bulunarak çok değerli kitaplar yazan, Talat Turhan, Cihangir Gener,  Ömer Tecimer, Mahir Kaynak, Aytunç Altındal, Atilla Akar, Doğu Perinçek, Suat Parlar gibi yazarların yazdığı kitapların haricinde fazla güvenilecek pek kaynak olduğuna inanmıyorum. Özellikle Talat Turhan bu konudaki ilkleri gerçekleştirmiş, çok değerli bir araştırmacıdır. Değerli araştırmacı Aytunç Altındal’ın da eserleri mutlaka takip edilmelidir. Bu yazarların haricinde sadece isim yapmak veya popülizm amacıyla kitap yazmış pek çok gazeteci veya yazar bulunmaktadır. Bu konularda kitap yazabilmek için yabancı ülkelerde bulunmak, o kültürleri incelemiş olmak, onların dilinde pek çok eseri gözden geçirmiş, o gizli örgütlerin ruhunu bir ölçüde yaşamış  olmak gerekmektedir. Bizde ise internetten indirilen bir kaç belirsiz ve gerçek olup olmadığı belli olmayan bilgi ile araştırmacı gazetecilerimiz, kes-yapıştır-postala şeklinde, bazı mesnetsiz ve tutarsız kitaplar yazmaktadırlar. Bu kitapların çoğunda bilimsel referanslandırma da bulunmamaktadır. Bu kitapların çoğu Türk literatüründe, içerdikleri yanlış bilgiler nedeniyle dezinformasyon yapmakta, insanların kafalarını karıştırmaktadırlar.        

Bu kitap gelecekte yayınlayacağım gizli örgütlerle ilgili kitaplara bir giriş yapmak için kaleme alınmıştır. Bu giriş (üvertür) çok detaylı referanslarla desteklenmiş başka kitaplarla birbirini takip edecektir. Bu kitapta bazı temel bilgilere ve konunun felsefi veya hikayesel yönüne yöneldim, temel bazı prensipleri veya temel ilkeleri açıklamaya çalıştım. Görsel materyeller günümüzde kitapların okunurluğunu ve anlaşılırlığını arttırmakta, okunan materyelin ruhuna uygun resimler kitaba farklı bir kişilik kazandırmaktadır. Algı psikolojisinin belirlediği üzere okunan materyelin akılda kalması görsel olarak karşılaştırılıp, eşleştirilen imgelerle daha kolay olmaktadır. Bazı yazarlar, birbiriyle ilişkili veya ilişkisiz, tonlarca materyeli yanyana getirmekte, farklı kitaplardan sayfalarca alıntı yapmakta, bir senteze ulaşmadan kalın, hacimli kitaplar yazarak, okuyucuya değil, kendi egolarına hizmet etmektedirler. Tabii, bu tip kitaplardan kazanılan para da daha fazladır. Halbuki bu konulardaki kitapların hedefi, okuyucunun gözünü korkutmak değil, aksine konuların anlaşılabilirliğini artırmak, bilgileri sistematik olarak sunmak  olmalıdır.  Bu nedenle bu kitaba mümkün olduğu kadar fazla konuyla ilgili resim ekledik.  

Okunurluğu çok bölmemek için çok detaylı bilgiler ve referanslar konmamış, sorucevap şeklinde ve resimli olarak hazırlanmıştır. Detaylı bilgiler daha sonraki çalışmalara ayrılmıştır. Bu kitapta okuyacaklarınız konunun bazı temel ilkelerini ve ruhunu ortaya koymaktadır.  

Bu Kitabın Daha Fazla Detaylarını Anlatan Bir  Devamı Olacak mı ? 

Bu kitabın detaylarını, gizli örgütlerin tarihini ve yapısını anlatan bir dizi kitabı önümüzdeki yıllar içinde yayınlamayı düşünüyorum. Bu dizi aslında Türk literatürüne giren bir deşifre külliyatı olacaktır. Dünyadaki gizli örgütleri deşifre etmeden, onların biz Türkler’e karşı çevirmekte oldukları komploları veya entrikaları anlamamız mümkün değildir. Her zaman savunduğum gibi, Türkler’in ve Derin Türk Milletinin içinden Vatansever, Ulusalcı, Milliyetçi, Türkçü bir Türk Derin Devletinin çıkarılması zamanı gelmiştir; bu Derin Devletin Anayasası, talimnamesi ve tüzüğü var olan Anayasa ile çelişmemek ve tutarlı olmak koşuluyla artık vatansever düşünürler, aydınlar, felsefeciler, sosyal bilimciler, hukukçular ve bilim adamları  tarafından yazılmalıdır. 


 Derin Devlet konusunda kendimizi aldatmayalım. Bizim Yüce lider Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra ne bir Derin Devletimiz olmuş, ne de Teşkilat-ı Mahsusa gibi bağımsız ve sadece bu ülke için çalışan bir istihbarat örgütümüz olmuştur. Türk Derin Devleti denen yapı tamamen yabancı istihbarat örgütlerinin veya yabancı derin devletlerin uzantısı, uluslararası mafyanın uzantısı haline gelmiş olan bir yapıdır. Diğer kitaplarımda bahsettiğim gibi1, milliyetçi ve Türkçü bir Türk Derin Devletinin baştan inşaa edilmesi çok zor değildir, bu mutlaka yapılacaktır, bu eylem gerçekleştirilirken de bu yazmakta olduğumuz külliyatlar, tarih bilgileri, istihbarat tarihi çalışmaları, planlar, ilkeler, talimnameler, anayasa taslakları ve  yöntemleri hep sistematik olarak kullanılacaktır. Biz bu işi yaparken bir gizlilikle değil, gayet açık bir biçimde yapmaktayız. Ayrıca hedeflerimizden birisi de tutarlı bir sosyal sistem kurmaktır. Bu sistemler eğer, kendi kesesini doldurmaktan başka bir iş yapmayan, hortumcu  ve sadece bir Lale Devri içinde yaşayan, bizden önceki kuşaklar tarafından kurulmuş olsaydı ve bu yazılar daha önce yazılmış olsaydı, şu anda çok daha güçlü bir ülke konumunda olurduk. Ne yazık ki bu kitabın yazıldığı Ağustos 2007 ayında, Türkiye bir ekonomik yokoluş ve sosyal tasfiye sürecinin içinde hızla ilerlemektedir, Cumhuriyet yöneticiler tarafından hızla tasfiye edilmektedir. Biz ise mütevazi yaşantımızı sürdürürken, Türk kültürüne ve toplumuna bu bilgileri sunmak için zamanımızı, enerjimizi, emeğimizi ve beynimizi harcamayı Mustafa Kemal Atatürk’ün bize bırakmış olduğu Bursa Nutku’nun veya Gençliğe Hitabe’nin bir gereği olarak yerine getiriyoruz.  

Türkiye’ye döndüğüm tarihten itibaren bu deşifrasyonları sürdüyorum. Pek çok televizyon kanalında 2000’lerin başında bu bilgileri halka açıkladığım zaman Mütareke Basını ve ilgili mütareke elemanları bizleri birer komplo teorisyeni olarak yorumlamışlardı. Daha sonra Batı literatüründe çıkan bazı kitapların çevrilmesi sonucunda da iyice anlaşıldı ki, söylediklerimizin tümü doğrudur. Eksiği vardır, fazlası yoktur. Söylemekte olduğumuz olgular birer birer çıkmaktadır. Aynı 11 Eylül ve BOP hakkında söylediklerimizin birer, birer çıkması gibi! 
                                                 
1 Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İst: Neden Kitap, 2006; Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, İst: Neden Kitap, 2006.  Suat Parlar. Kontr-Gerilla Kıskacında Türkiye, İstanbul: Bibliotek Yayınevi, 1997; Suat Parlar. Kirli İşler İmparatorluğu, İst.:Bibliotek Yayınları, 1986,.  Suat Parlar. Silahlı Bürokrasinin Ekonomi Politiği, İstanbul:Mephisto Yayınları, 2005. 

Gizli Örgütleri ve dünyayı yönetmekte olan sistemleri araştırırken pek çok istihbarat örgütü elemanıyla ve cemiyetlerin üyeleri ile karşı karşıya geldim. Çok fazla tehtid aldım. Evime polis baskınları yapıldı, savcılar hakkımda soruşturmalar yürüttüler! Hakkımda uydurma, sahte bilgilerle dolu, yazmadığım şeyleri yazmış gibi gösteren, küçük düşürücü  web siteleri yapıldı! Yabancı derin devletlerin veya mafyanın Türkiye’deki uzantıları başıma bir sürü sorun açmaya çalıştılar. Ölümle burun buruna geldiğim oldu! Bir sürü suç duyurusunda bulundum! Bir çok kez tanımadığım kişiler tarafından fiziksel saldırıya uğradım! 11 Eylül saldırıları hakkındaki gerçekleri, anti-emperyalist çizgide  deşifre etmeye başladığımdan beri son iki yılım (2005-2007) ızdırap, belirsizlik, sürekli ölüm tehditleri, sürekli bir varoluş mücadelesi ile geçmiştir!   Türkiye’yi tasfiye etmek isteyen Anglo Sakson ve Yahudi Medeniyeti ve Küresel Elitin Gizli Yapılanmaları ile işbirliği yapanlar, pek çok kişiye yaptıkları gibi  son 2-3 yıldır, T.V. programlarımdan ve bu konulardaki kitaplarımdan sonra bana da Türkiye’deki yaşantımı Cehennem etmek istemişlerdir! Ama beni üniversiteden atmayı başarsalar da, maaşımı kesseler de, uydurma suçlar bulup, hapislere atsalar da ya da sonunda öldürseler de Türkler ve Türkiye için mücadelem sürecektir. Deşifrasyon kaldığı yerden devam edecektir. Zaten Türkiye’deki üniversiteleri ne hale getirdikleri de ortadadır! Dünyadaki başka üniversitelerde çalışmış bir bilim insanı olarak Türkiye’deki ‘üniversitelerin’, üniversal bir  ‘varlığını’ görmekte zorlanıyorum! Bu görüşlerimde, içinde bulunduğum Üniversite yapısının benim üzerimdeki etkileri fazladır. 

Tez öğrencilerime hep söylediğim söz şudur:Yükselebileceğiniz en yüksek mevki, sadece 3 metre karelik bir mezar alanıdır!’ Evet, hiç kimse ama hiç kimse, kendini ne kadar Tanrısal sanırsa sansın daha yukarı çıkamaz, sadece 3 metre aşağı iner ve 3 metrekarelik bir alana razı olmak zorundadır. Hiç bir kral, yönetici, papa, başpiskopos, başbakan, başkan, rektör bir kaç yıllık güçlerinden sonra hiç bir yere yükselememişlerdir. Hepsi şu anda birer kalsiyum karbonat (kemiğin ana bileşeni) yığını olarak tarihteki tozlu, kurtlu, böcekli ve topraklı yerlerini almışlardır. Kalan tek şey eserlerdir ve bu yazdıklarımızdır. Yazılanlar pek uçmaz. O nedenle beni bugün Üniversiteden atmak isteyen, hapse attırmaktan mutluluk duyacak üniversite yöneticileri veya politikacılar bilmelidirler ki, Tarih, onların 3 metrekarelik ebedi alanlarını çoktan hazırlamıştır ve tarihte yaptıkları ile, verdikleri zararların kayıtları, oluşturdukları nefretlerin insanlardaki anısı ile hatırlanacaklardır. Caligula’yı, Nero’yu, Hitler’i hatırlayın! Ülkelerine karşı yaptıkları ihanetleri, zulümleri, düşmanlıkları hep kayıtlara geçecektir. Tarihten ders almayan, tarihi hazırlayamaz. Tarihi bilmeyen ve kullanamayan ise varoluşunu sürdüremez! 

Bize türlü düşmanlıklar yapan bu güçlerle ve Türkiye’yi yoketmeye azmetmiş Amerika, Avrupa Birliği, İsrail gibi  ülkeler, sinsi Siyonist Yahudi Medeniyeti ve onların kurmuş oldukları gizli örgütlerle mücadele eden biz- bir avuç aydın- ise sadece bu gezegende ve bu ülkede zamanımızı doldurup, görevimizi yaptıktan sonra bahsedilen 3 metre derinlikdeki, 3 metre karelik yere gitmeden önce bu başarının huzurunu yaşayacağız. Çünkü tarih biziz, bize hükmetmeye çalışan derebeyleri, krallar, padişahlar, despot Üniversite yöneticileri veya elinde imza yetkisi olan seviyesiz bürokratlar yaratmıyorlar tarihi! Tarihi bizler yaratıyoruz! Fransız ihtilalini biz yaptık, Kemalist Türk Cumhuriyet Devrimini biz gerçekleştirdik! Tarihi Mustafa Kemaller ve onun meçhul askerleri yaratıyor! Türk tarihini ve Türkiye’nin varoluşunu bizim gibi kişiler yazdıkları, düşündükleri ile, kurdukları sistemlerle oluşturuyorlar. Diğer ‘lüzumsuz despotlar’ ise günün birinde, mezarlarına tükürmeye hazır binlerce insanın dönüp de bakmayacağı, o tarihin boş sayfalarında, lanetle anılıp kaybolup, gidecekler! Tarih onları boş bir kabuk gibi, zamanın tozlu sayfaları arasına gömecek, onlar tarihe nefretle anılan, insanlığa hiç bir şey vermemiş, aptal  birer Tiran, birer Diktatör olarak geçecekler!

Doç. Dr. Ümit SAYIN

Yorum Gönder

0 Yorumlar