TOPLUMA NELER SUNUYORLAR?



TÜRKİYE’DE EN ÇOK İZLENEN TV KANALLARININ PROGRAM YAPISI: 
TOPLUMA NELER SUNUYORLAR?


Dursun GÖKDAĞ1
Prof. Dr. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, Eskişehir, dgokdag@anadolu.edu.tr


ÖZET

Televizyon izleyicilerinin sayı ve oranını saptamak için yapılan ölçümler; hem reklam verenler, hem televizyon (TV) kanalları için kritik öneme sahiptir. Türkiye’de yapılan izleme ölçümleri incelendiğinde; yıllardan beri dört TV kanalının açık ara önde gittiği görülmektedir. Bu kanallar Kanal D, Show TV, ATV ve Star TV olup tamamı özel sektöre aittir. 

Televizyonun kitle iletişim araçları arasındaki egemen konumu güçlenerek devam etmektedir. Eurodata tarafından her yıl tekrarlanan  “One Television Year in the World” isimli çalışmanın 2009 yılına ait olanı günlük TV izleme süresinin ortalaması 2009 yılında 3 sat 12 dakikaya yükselmiştir. Bu süre 5 yıl öncesinden 3 dakika daha fazladır. 2015 yılına kadar yaklaşık 40 ülke analog TV’den dijital TV’ye geçecektir. 

Yeni nesil TV’lerin sunduğu ses ve görüntü kalitesi izleme keyfini artırırken; “time shift viewing” ya da “video on demand” seçenekleri, insanları yayın saatlerine bağlı kalmaktan özgürleştirmişti. Bunlara ek olarak bilgisayar teknolojisi de TV’nin giderek daha çok izlenmesine katkı sağlamaktadır. Artık anne,  baba ve çocuklar; hiç olmadığı kadar sıkça,  kendi programlarını kendi TV setlerinde ve kendileri için uygun olan zamanda izliyorlar... 

En yüksek izlenme oranına sahip dört kanalında yayınların %76 ile % 92’si “dizi”, “yaşam” ya da eğlence-müzik türü programlardan oluşmaktadır. Bu başlıklar altında gruplanan toplam 158 program, yeni yapım ya da tekrar olarak 571 kez ekrana gelmiştir. Dört kanaldaki toplam 56 günün 30’unda,  prime time ’da sadece dizi yayınlanmıştır. 

GİRİŞ

Televizyon izleyicilerinin sayı ve oranını saptamak için yapılan ölçümler; hem reklam verenler, hem televizyon (TV) kanalları için kritik öneme sahiptir. Bir reklamın hangi program içerisinde yayınlanacağı kararının verilmesinde esas alınan ölçüt izlenirlik düzeyidir.  Zaten izlenirlik ölçümleri yapmanın temel gerekçesi de budur.

İzlenirlik düzeyinin TV kanalları bakımından önemi ise reklam pastasından alınacak miktarın temel belirleyicisi olmasıdır. Bir TV programı çok sayıda insan tarafından izlendiğinde reytingi, dolayısıyla reklam geliri yüksek olmaktır. 

Bu bağlamda izlenmeyen dolayısıyla reklam getirisi düşük olan yapımların yaşama şansı yoktur. Nitekim yeteri kadar izleyici çekemediği için en fazla 6 tekrardan sonra kaldırılan yapımlar olduğu gibi; çokça izlendiği için yayında kalış süresi uzatılan, hatta izleyici sayısını artırmak için yayın saati değiştirilen programlar da olmaktadır.  

Türkiye’de yapılan izleme ölçümleri incelendiğinde; yıllardan beri dört TV kanalının açık ara önde gittiği görülmektedir. Bu kanallar Kanal D, Show TV, ATV ve Star TV olup tamamı özel sektöre aittir. Bu çalışma, en çok izlenen bu dört kanalda yer alan program türleriyle ilgilidir. Önce bu kanalların yayın akışlarında hangi tür programların ne kadar yer tuttuğu ortaya konulmaktadır. Devamında bu programların izleyici tarafından tercih edilme nedenleri sorgulandı. En sonunda da çok izlenen bu türlerin izleyici üzerindeki olası etkileri tartışıldı. 

TELEVİZYON TEKNOLOJİSİNİN 
BUGÜNÜ VE GELECEĞİ

Televizyonun kitle iletişim araçları arasındaki egemen konumu güçlenerek devam etmektedir. Dolayısıyla bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler nedeniyle TV’nin ölümünden bahseden hatta 3 yıl 5 yıl gibi ömür biçenler (Edwards, 2011),  ya gerçekleri hatalı yorumluyor ya da TV’nin ne olduğunu bilmiyorlar.” TV bir kutu ya da ekran değildir. Dahası bir kimsenin herhangi bir kanaldfa yayınlanan bir yapımı ne zaman, nerede ya da nasıl izlediği önemli değil, o (izlediği) her halükarda TV’dir” (Shapiro, 2012)

Eurodata Television Worldvide tarafından her yıl tekrarlanan  “One Television Year in the World” isimli çalışmanın 2009 yılına ait olanı (Braun, 2010) beş kıtadaki 88 ülkede ve 2000’i aşkın TV kanalı üzerinde yapılmıştır.  Bu çalışmanın bulgularına göre  günlük TV izleme süresinin ortalaması 2009 yılında 3 sat 12 dakikaya yükselmiştir. Bu süre 5 yıl öncesinden 3 dakika daha fazladır. 4 saat 35 dakikalık izleme oranı ile Kuzey Amerika, 1994 yılından bu yana lider durumdadır. 

2015 yılına kadar yaklaşık 40 ülke analog TV’den dijital TV’ye geçecektir. Bunun anlamı, Tv kanalları var olan yayın sistemlerini bütünüyle değiştirmeyi göze almaktadırlar.  TV satışları 2009 yılındaki krizden hiç etkilenmemiştir. Yeni nesil TV’lerin sunduğu ses ve görüntü kalitesi izleme keyfini artırırken; “time shift viewing” ya da “video on demand” seçenekleri, insanları yayın saatlerine bağlı kalmaktan özgürleştirmişti. Bir TV programını kaydedip daha sonra izleyenlerin oranı olarak giderek artmaktadır.    Bu tür izlemelerin de ölçümünü yapma ihtiyacı duyan ülke sayısı, 2011’de 21’e çıkmıştır (Braun, 2010). Sözgelimi Hollanda’da 2009 yılındaki toplam izlemelerin %1,6’sı sonradan yapılan izlemelerdir. Dijital TV, “time shift viewing” ve “video on demand”; TV’ye olan talebi artıran ve bütünüyle TV teknolojisinde sağlanan gelişmelerdirler. Bunlara ek olarak bilgisayar teknolojisi de TV’nin giderek daha çok izlenmesine katkı sağlamaktadır.      

TV İçeriğinin tüketilmesinde esas olan teknoloji, giderek artan bir şekilde çoklu-platforma dönüşmektedir. TV, internet ve mobil telefonların tamamı; sevilen programları günün her hangi bir saatinde, herhangi bir yerde izlenmesinde inanılmaz olanaklar sunmaktadırlar. Dahası; bilgisayarlardan TV programları izlenebiliyorken; internetteki devasa vido kitaplığına da TV’den ulaşmak için sadece bir ara kablosuna gerektiriyor… Dolayısıyla her yeni teknoloji, TV’yi yok etmek bir yana -ilk siyah-beyaz yayınlardan bu yana- onu hiç olmadığı kadar etkili ve önemli kılmaktadır. 

YENİ PROGRAM ANLAYIŞI

Televizyon izleme teknolojileri gibi program izleme biçimleri ve program anlayışı da değişti ve değişmeye devam ediyor. Her ne kadar eskiye oranla daha çok TV izlesek de;  eskiden olduğu şekilde izlenmiyor ve izlediklerimiz büyük ölçüde değişiyor. Bir programı izleyenlerin sayısı asla bir zamanların o “Kaçak”, “Bonanza” “Dallas”, “Köle İsaura” ya da “Komiser Kolombo” gibi yapımların izleyici rakamlarına ulaşamayacaktır.  Herhalde “kitle iletişi aracı” nitelemesindeki  “kitle” sözcüğünü TV için yeniden tanımlamak gerekecektir.   

Gelişmelere bakıldığında radyodan, televizyona, sinemaya kadar bütün medya türleri “herkes” yerine, seçilmiş gruplara yönelmekte ve bu seçilen grupların beklentilerine, isteklerine uygun konularda uzmanlaşmaktadırlar. Artık anne,  baba ve çocuklar; hiç olmadığı kadar sıkça,  kendi programlarını kendi TV setlerinde ve kendileri için uygun olan bir zamanda izliyorlar... Tematik TV kanalı anlayışı, daha küçük ama net olarak tanımlanmış hedef gruplar için yayın yapıyor ve bu değişim giderek yaygınlaşıyor.  

Türkiye’de durum  

Türkiye’de TV yayınları 1968 yılında başladı.  Anayasadaki bir hüküm nedeniyle; özel sektör, 20 yıl boyunca televizyon alanına giremedi.  1990 yılına gelindiğinde; uydu teknolojisi ilgili anayasa hükmünü alt etti ve” Star 1” isimli özel kanal, Almanya’dan Türkiye’ye yayın yapmaya başladı.   Devamında aynı şirket,  eğlence ağırlıklı “Teleon” kanalını yayına soktu. Bu iki kanalı Show TV, Kanal 6, ATV, HBB, TGRT, Samanyolu, Kanal D, Kanal 7 ve Flash TV gibi diğer özel girişimler izledi.  Başka çare kalmayınca;  1993 yılında özel sektörün radyo TV yayını yapmasını engelleyen Anayasa maddesi değiştirilerek fiili duruma yasal dayanak sağlanmış oldu  (Cankaya, 1977).

Türkiye’de 2008 yılı itibariyle ulusal, bölgesel ve yerel yayın izni almış TV istasyonu sayısı 249’dur. Bunların 24’ü ulusal, 15’i bölgesel, 210’u ise yerel TV istasyonudur.  Bunlara ek olarak 78 kablo ve 153 uydu yayını vardır (Bilgili, 2011: 37). Ulusal TV kanalları 7 farklı gruba aittir.

Türkiye’de Ekim ve Kasım 2011 aylarında yapılan ölçümlere göre en yüksek izlenme oranına sahip TV kanalları Kanal D, Show TV, ATV ve Star TV’dir.   Bu dört kanalın Kasım 2011 ayındaki toplam izlenme oranı % 53,7’dir. Yine bu dört kanal, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından 2010 yılında yapılan “Kadınların Televizyon izleme Eğilimleri Araştırması – 2” de de (RTÜK, 2010) en çok izlenen kanallar olarak bulunmuştur. RTÜK tarafından gerçekleştirilen 2006 ve 2009 yıllarındaki Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırmalarında (RTÜK, 2006 ve 2009) en çok izlenen kanallar sıralamasında;  ilk üç sırayı yine ATV, Kanal D ve Show TV almıştı.  

Bir kanalın izlenme düzeyi bakımından rakiplerini geride bırakması; o kanalın yayın akışı içerisindeki program ya da programlarının beğenilmesi anlamına gelmektir. Türkiye’deki izleyici araştırmaları yayıncılar, reklam verenler ve reklam ajanslarının oluşturduğu Türkiye İzleyici Araştırmaları Kurulu (TİAK) tarafından görevlendirilen ve AGB International’ın bir şirketi olan AGB-Anadolu tarafından yapılıyordu. Ancak ölçüm için belirlenen deneklerinin yarısının deşifre olması; daha doğrusu yapımcılara sızdırılması nedeniyle, 20 Aralık 2004 tarihinde AGB Anadolu görevden el çektirildi (tiak.com.tr). Aslında bu olgu bile izlenme oranlarının TV kanalları için ne kadar yaşamsal olduğunun bir göstergesidir. O zaman sorulması gereken soru; yukarıda anılan TV kanallarının izleyicileri cezbeden programlarının özellikleri nelerdir?    

Bu araştırma, yukarıda anılan dört kanalın Aralık 2011 ve Şubat 2012 ayındaki birer haftalık yayın akışında yer alan programlar üzerinde yapıldı. Aralık 2011 için 19-25;  Şubat 2012 için de 20-26 tarihlerindeki haftalar seçildi. Kanalların kendi web sitelerindeki haftalık yayın akışında yer alan programları bilgisayara indirildi. Devamında bu programlar türlerine göre sınıflandırıldı ve her türden haftada kaç programın yayınlandığı hesaplandı; en çok yayınlanan üç türün; kaç farklı programdan oluştuğu bulundu; Prime Time ’da yayınlanan program türleri belirlendi ve en çok yayınlanan tür olarak dizilerin haftalık yayın süreleri hesaplandı. 

Programları türlerine ayırırken; Show ve Star TV’nin kendi programlarının türünü belirtmek için kullandığı sınıflama esas alındı. Bu kanalların her ikisi de aynı yayın grubuna ait olduğu için türleri isimlendirmede benzer ölçütleri kullandıkları varsayıldı. Anılan iki kanalın  “yaşam” başlığı altına yerleştirdiği programlar genellikle stüdyo ortamında gerçekleştirilen, kimilerinde dış çekimlere de yer verilen yemek programları; stüdyoya çağrılan farklı mesleklerden kişilerle yapılan söyleşiler, evlilik programları, magazin dünyasına ilişkin bilgiler, sağlık, moda güzellik üzerine yapılan söyleşi türündeki yapımları nitelemektedir.  İçeriklerindeki küçük farklılıklara karşın benzer olan yapımları içerdiği için anılan türdeki yapımların bu başlık altında toplanması uygun bulundu. 

Öteki iki kanaldaki programların hangi türe girdiğinin kararı ise araştırmacı tarafından verildi. Bu süreçte türünü belirlemede kuşkuya düşülen programlar için internete girilerek bilgi alındı.  Elde edilen bulgular; hem kanallar arasında kıyaslama yapabilmeyi, hem de resmi bütün olarak görebilmeyi kolaylaştıracak şekilde çizelgelere dönüştürüldü.   

Çizelge1 seçilen haftalarda kanallarda yayınlanan program sayılarının türlere göre dağılımını göstermektedir. 


Çizelge 1’deki program türlerinden haber ve kültür programları çıkarıldığında; Yayınların Kanal D’de yaklaşık %80’i,  ATV’de %76’sı, Star TV’de %92’si ve Show TV’de %88’i eğlendirici, oyalayıcı, vakit öldüren türde programlardan oluştuğu söylenebilir. Çizelgede dikkat çeken ATV’deki haber programlarının oran olarak yüksekliği, her gün verilen 19 ana haber bülteninin, ertesi gün sabaha karşı 05 civarında tekrar edilmesidir. 

Çizelge 1’de dikkat çeken önemli bir nokta, kanallardaki “dizi”, “eğlence” ve “yaşam” başlıkları altında sınıflandırılan programların oran olarak yüksekliğidir. İki haftalık yayın akışı içerisindeki programlardan bu üç gruba girenlerin oranı yaklaşık olarak Kanal D’de %56, ATV’de %72, Star’da %82 ve Show TV’de %74’dür.  Kanallar ayrı ayrı incelendiğinde; ilk üç kanalda dizi yapımların,  Show’da ise yaşamla ilgili programların daha fazla olduğu görülmektedir. 

En çok izlenen TV kanallarının bir başka özelliği; bazı yapımları hem gün içerisinde, bazılarını da hafta içerisinde birkaç kez tekrar etmeleridir.  

Çizelge 2, bir haftada kanalların dizi, yaşam ve eğlence türünde kaç farklı program yayınladıklarını ve bunları kaç kez tekrarladıklarını göstermektedir.  


Çizelge 2’ye göre Aralık 2011 ve Şubat 2012 aylarındaki birer haftalık yayın akışı içerisinde dizi, yaşam ve eğlence başlıkları altında gruplanan toplam 158 program; yeni yapım ya da tekrar olarak 571 kez ekrana gelmiştir. Bu bulguya göre bir program hafta içerisinde yaklaşık üç kez tekrar edilmektedir. Tabii ki haftada bir kez yayınlanan programlar olduğu gibi haftanın her günü hatta bir günde iki kez tekrarlanan programlar da var. 

Bütün kanallar dikkate alındığında; en çok tekrar edilen yapımlar yaşam başlığı altında yer alanlardır. Bu türü en çok tekrarlayan kanal ise Show TV’dir. Show TV yaşam başlığı altına yerleştirdiği 11 programı; iki haftada tam 72 kez yayınlamıştır.                      

Çizelgeye göre bu çalışmanın yapıldığı 19-25 Aralık 2011 tarihleri arasında; dört kanalda, farklı 51 dizi 179 kez ekrana gelmiştir. Bu rakam 20-26 Şubat 2012 için 43 dizi ve 131 yayın olarak gerçekleşmiştir.  En çok dizi yayınlayan kanal Star TV, en az yayınlayan ise Show TV’dir. 

Dizilerin çoğunda, önceki bölümün bir özeti yapılmaktadır. Ancak özet bütün kanallarda önceki bölümün tam bir tekrarı gibi olmaktadır. Dahası, bu özetlerin uzunluğu bir tekrardan diğerine değişmektedir. 

Sözgelimi ATV’ deki “Çocuklar Duymasın” dizisinin süresi 23-24 Şubat 2012 tarihlerinde 50 dakika, 26 Şubat 2012’de 85 dakikadır. Benzer şekilde Star TV’de haftanın yedi günü yayınlanan “Kalbimin Sahibi” isimli dizi; 19 Aralık 2011 tarihinde 50 dakika, sonraki iki gün ikişer saat, devamındaki dört günde ise 50 dakika, iki saat ve birer saat olarak yayınlanmıştır. Farklı bir örnek; ATV’ de Şubat 2012 de iki kez yayınlanan “Canım Annem” dizisi ilkinde 150 dakika, ikincisinde 90 dakika sürmüştür. 


Prime time, insanların en çok TV izledikleri ve genellikle saat 20-23 arasındaki yayın süresi için kullanılan bir terimdir.  Çizelge 3’teki   “D-E”, “D-F”  gibi ikili gösterimlerin anlamı; saat 20’de başlayan program saat tam 23 olmadan bitmiş ve bir başkası başlamıştır.  Tekli gösterimler ise 20’de başlayan yayının saat 23’ü geçe bittiği anlamına gelmektedir.  

Çizelgeye göre 4 kanaldaki toplam 56 günün 30’unda,  prime time ‘da sadece dizi yayınlanmıştır. 15’inde ise yayınlanan programlardan bir tanesi dizidir. Show TV’nin prime time’ da yayınladığı eğlence programları, sayı olarak dizilerden daha fazladır. 

En çok izlenen dört TV kanalında yayınlanan dizilerin haftalık sürelerine bakmanın ilginç olacağı düşünüldü.  Çizelge 4kanallarda yayınlanan dizilerin her gün için ne kadar süre aldığını göstermektedir.  Haftanın 7 gününde yayınlanan kanallarda yayınlanan dizilerin en çok yer verilen üç türün (Dizi, yaşa ve eğlence) süre olarak ne kadar zaman aldığını göstermektedir.  

Çizelge 4’e göre ATV ve Star TV;  19-25 Aralık 2011’ deki haftalık yayın süresinin (7x24=168 saat) üçte ikisinde dizi yayınlanmıştır. Bu oran Kanal D’ de yaklaşık %50, Show TV’ de ise %10 civarındadır. İlk üç kanalın 2012’deki dizi yayınları önemli ölçüde azalırken, Show TV’de artmıştır. 

Oran olarak ifade edilirse; Kanal D, ATV ve Show TV’ deki dizilerin yayın süresi, toplam yayın süresinin yaklaşık üçte birine düşerken; Show TV’ de % 10’dan  %17’ye yaklaşmıştır.    

Bu değişikliğin nedenlerinden birisi, reklam pazarından biraz fazla pay alabilmek içi çabalayan kanalların; nerede Başarlı bir yapım görse hemen benzerini üreterek kazanç yarışına girmesi olabilir.  

Elbette bu tutumun, bir yanda –özellikle- yerel kanalların yama tutunmalarını zorlaştırırken, öte yanda program çeşitliliğini ve yaratıcılığın da önünü kesmektedir.

TÜRKİYE’DE HAZIRLANAN DİZİLERİN KARAKTERİSTİKLERİ

Bu başlık altında kanalların yayın planlarında neden dizilerin daha çok yer tuttuğu irdelenmeye çalışılacaktır. 

Maliyetlerinin düşüklüğü: Dizilerin TV yayın akışında bu kadar fazla yer tutmasının temel nedenlerinden birisi yapım maliyetlerinin düşüklüğüdür.  TV sektörünün tanınmış isimlerinden Faruk Bayhan’a göre (Sabah Gazetesi, 2007) bir dizinin maliyeti 150 bin ile 400-500 bin TL arasında değişmektedir. Çoğu 300 bin TL civarında bir harcamayla gerçekleştirilmektedir.  

Yapımcının yüzde 15-20 karla sattığı bir dizi; yüksek reyting yaptığında hem kanala, hem de yapımcısına iyi para kazandırmaktadır. Bir dizinin yedi reytingden sonraki her bir puanı, yapımcısına 10-15 bin TL kazandırmaktadır (Sabah Gazetesi, 2007). Türkiye’de bir diziye 4 reklam kuşağı girmektedir. Bir kuşak 6,5-7 dakika sürüyor. Reklamın bir saniyesi için en az 500, en çok 2000 TL ödenmektedir. Fiyatı belirleyen, dizinin aldığı reytingdir. Medya Takip Merkezi’nin 12 – 18 Mart 2012 tarihlerini kapsayan araştırmasına göre, o hafta içerisinde en çok reklam alan üç diziye ilişkin bilgiler şöyledir Televizyongazetesi     

1.Unutma Beni /FOX (10 bölüm, 5’i tekrar)  535 reklam almış 
2 Akasya Durağı /Kanal D (7 bölüm, tekrar) 418 reklam almış 
3 Beni Affet/ Star TV (10 bölüm, 5’i tekrar) 417 reklam almış 

Sürelerinin uzunluğu: Dizi tasarım ve yapımcısı Tomris Giritlioğlu “Haftada bir sinema filmi uzunluğunda dizi çıkarma durumunda kalıyoruz” diyor. Bunun çok yorucu olduğunu belirten Giritlioğlu; sürelerin uzunluğu için, RTÜK’ün reklamları kısaltması üzerine kanalların doğal bir süre uzatması yaptığını, dolayısıyla bu uygulamanın tamamen ticari olduğunu belirtmiştir. Genellikle süreleri 45 dakika olan diziler Türkiye’de 90 dakika olarak hazırlanmaktadır. Ancak yayın saati geldiğinde önceki bölümün özeti, reklamlar derken süre 2,5-3 saatin üzerine bile çıkabiliyor.

Çekim koşullarının ağırlığı: Dizi çekimlerinde insanlar; sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar yoğun bir şekilde çalıştırılmaktadırlar. Nitekim Başak Sayan isimli dizi oyuncusu; çekimleri beş güne sığdırmaya çalışan ekiplerin, sabahın 7.30›undan (bunun için 6›larda, evin uzaktaysa 5.30›larda kalkman gerek) gece 2›lere, 3›lere kadar çalışmak zorunda kalındığını belirtmektedir. “Çoğu kez özellikle teknik ekibin uyumak için sadece birkaç saati oluyor. Eve gidip duş alıp, bir şeyler atıştırıp geri dönen insanlar gördüm bu meslekte” Sayan, 2012). İki yıl içinde 470 bölümde rol alan iki oyuncu;  günde 13-15 saatlik uzun çalışma süresine dayanamayıp çalışma koşullarına itiraz edince yapım şirketiyle mahkemelik olmuştur (Habertürk, 20012). Atılanlardan birisi olan Güneş Emir, (2012)  “ 470 bölüm çalıştım… Günlük 50 dakika dizi çıkıyor. Bu yüzden günde 15 saat çalışıyorduk…” Bir daha da günlük dizide olmayı düşünmediğini belirten oyuncu;  setteki çalışma koşullarının fiziksel ve ruhsal sağlığını bozduğunu belirtmiştir.  

Dizi oyuncuları açısından bir başka olumsuzluk; dizinin tekrarları üzerine hak iddia edememeleridir.  

Kalitelerinin düşüklüğü: Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun, son yıllarda Türk dizilerinin teknik kalitesinin artmasına karşın içerikleriyle ilgili aynı şeyi söylemenin mümkün olmadığını belirtmiştir. Buna karşılık Ünlü oyuncu Kadir İnanır; dizilerdeki kalite düşüklüğünden söz ederek  “Ben yaptığımız bütün işlerin görsel yanından şikâyetçiyim. Çünkü diziyi yetiştirebilmek için kaliteyi unutuyoruz. Bu şartların düzelmesi lazım (Habertürk, (2011).   Dizi senaristi Gaye Boralıoğlu; “çekimlerde insanlar 18 saatten fazla çalışmak zorunda. Ama daha da önemlisi toplam kalite düşüyor, seyirci kalitesizliğe alışıyor. … Dizilerin 45-60 dakika olduğu zamanlarda reyting oranları çok daha yüksekti. Ancak yapımcı için de kanal için de önemli olan dizinin kalitesi değil, izlenme düzeyidir” . Nitekim Gold Film yapımcısı Faruk Turgut; dizilerin biz izleyiciler izlesin diye değil reklamlar izlensin diye yapıldığını belirtmektedir.

İzlenme düzeylerinin yüksekliği: Dizilerin bir başka özelliği, izlenme düzeylerinin yüksek olmasıdır. “One Television Year in the World” isimli çalışmada, 77 ülkeye ilişkin bulguların ortalamasına göre (Braun, 2010), en çok izlenen program türü kurgusal (fiction) yapımlardırlar. Bu başlık altına giren yedi tür (diziler, sinemalar, soap opera’lar…) arasında da birinci sırayı  %62’lik oranla diziler almaktadır.  RTÜK tarafından yapılan “Kadınların Televizyon İzleme eğilimleri Araştırması - 2”ye göre; Kanal D ile ATV en fazla dizilerinden dolayı tercih edilmektedir. En çok izlenen beş yerli dizinin üçü Kanal D, ikisi ise ATV tarafından yayınlanmaktadır. Kadın izleyicilerin arasında yerli dizi izleyenlerin oranı yaklaşık olarak % 78 olarak bulunmuştur (RTÜK,  2009).  

Dizilerin Beğenilme Nedenleri: İnsanların TV’de en çok beğenip izledikleri programların diziler olması doğaldır; çünkü kanallarda; ancak belli bir reyting düzeyini yakalayan diziler yayınla devam etmekte, bunu başaramayanlar ise yayından kaldırılmaktadır.  Dizi yapımcıları ile TV kanalları arasında yapılan anlaşmaya göre; kanal reklamdan para kazanmazsa diziyi yayından kaldırmaktadır. Bir dizinin devam edip etmeyeceği kararının verilmesi içinde ilk 4 - 6 bölümün yayınlanması yeterli olmaktadır.

Dizilerin televizyonlardaki en popüler tür olmasının temel gerekçesi; “Kullanımlar ve Doyumlar” kuramına göre insanların bu yapımları izlemekten zevk almalarıdır. Program seçeneklerinin alabildiğine fazla olduğu TV dünyasında; izleyenlerin daha çok dizileri tercih etmesi, bunların izleyiciye ne tür doyumlar sağladığının yanıtlanmasını gerektirir. 

TV dizilerinde genellikle kişilerarası ilişkiler -kurgusal da olsa- gerçek insanların yaşamları üzerinden anlatılmaktadır. Bu yaşamda kötü ve iyi insanlar var, kahraman ve korkaklar var. Suçlular, suçsuzlar, sıradan insanlar… var.  Bu karakterler üzerinden yürütülen öykülerin anlatımında; iş yerinden ev ortamına, yatak odasına kadar çeşitli yaşam ortamlarının kullanıldığını görüyoruz. Böylece;   başka türlü görmenin, içine girmenin olanaklı olmadığı çeşitli toplumsal katmanlara ait aileler ve insanlar arasındaki sevgi, nefret ve ikiyüzlülüklerin üzerindeki perde kaldırılmış olmaktadır.   
Diziler,  insanları mutlu ya da acıklı sona götüren olayların arka planına tanık olmalarını sağlamaktadır. İzleyenlerin, insanların gıyabında yapılan her türlü plandan haberdar olması ve planın adım adım yürütüldüğünü görmesi, duygusal uyarılmalarını ve olaylara katılımlarını artırmaktadır.   

Dizilerin temel özelliklerinden birisi, melodramın varlığıdır. Melodram izlemelerinde; hem kurbanın yanında yer alma ve onun duygularını paylaşmanın yarattığı sempati, hem de zalime duyulan kızgınlık insanlara doyum sağlamaktadır. Ayrıca izleyicinin, kurbanın yerinde olmadığı için duyduğu hoşnutluk ta izleyenleri rahatlatmaktadır.  

Dizilerde; izleyenlerin oyuncular ve ortam aracılığıyla katıldığı bir gerçekçilik vardır. Charlotte Brunsdon’un belirttiği gibi dizilerde sunulan sorunlar ve senaryoların gerçekliği; izleyicinin kendi deneyimleri temelinde karakterlerle duygudaşlık (empati) kurmasını sağlamaktadır. Bu olgunun sonucu katarsistir. Pek çok insan dizileri; yeni karakterleri, paylaşılan düşünceleri, yaşam biçimlerini ve yaşantıları görmek-tanımak için izlemektedirler. Bu karakterleri özellikle yalnız olanlar,  arkadaşları olarak görmektedirler (Hobson, 1982).

Dizi izlemenin temel gerekçelerinden birisi kaçış ve rahatlamadır. Ang’in Dallas dizsiyle ilgili çalışmasına katılanlardan birisi, “…benim için o (yani Dallas dizisi) günlük işlerin dışında haftada iki kez rahatlama demekti…” (Ang, 1966: 24). İzleyenler dizilerin dünyasına daldıklarında; gerginliklerinden ve günlük yaşamın sıkıntılarında uzaklaştıklarını belirtmektedirler. 

Öykünün dramatik işleyişi doğal olarak onu izleyenlerin sohbet konularından birisi olmaktadır. İzleyenler; kendi deneyimlerini de kullanarak taraf oldukları dizilerle ilgili anlamlı tartışmalardan haz duymaktadırlar (Cantor ve Pingree 1983:129).. Olası kıyaslamaların çoğu, gerçek yaşam ile dizide sunulanın kıyaslanması ve aralarındaki fark üzerine olmaktadır. İzleyicilerdeki oyunculara ne olacağı, olayın nasıl gelişeceğini kestirme şeklindeki güçlü merak duygusunun varlığı, dizilerin popülaritesinin yüksekliğindeki önemli bir etkendir. Hele “…tam benim tahmin ettiğim gibi …” diyebildiklerinde kendilerinden duydukları hoşnutluk da artmaktadır. 

Dizilerin beğenilerek izlenmesinde; hem düzenli olarak haftanın aynı gün ve saatinde, hem de  çoğunluğun izleyebileceği saatlerde yayınlanmaları;  oldukça geniş ve değişmeyen bir oyuncu kadrosunun olması, aylarca hatta yıllarca ekranda kalmaları,  genellikle  küçük bir toplumsal kesimi ya da geniş bir aile üzerine odaklanması,  gerçek zaman ve gerçekçi olaylar üzerine kurulması, olayların iç-içe örgüsü, sorun çözmenin benzer ya da farklı biçimlerinin tekrar tekrar denenmesi,  dedikodu, kıskançlık ve entrikaların  bolluğu,   duygusal erkekler, güçlü kadınlar... gibi özellikler de etkili olmaktadır. 

TÜRK DİZİLERİNİN TOPLUMA SUNDUKLARI

Türkiye yapımı dizilerin çoğu aynı şablon üzerine kurulmuştur. Yapımcıları ve yayınlandıkları kanallar farklı da olsa öykünün tasarımı benzer özellikler göstermektedir. Geliştirilen öykülerinin yapısı üç aşağı beş yukarı şöyle: : Dizi bir hata (egemen kültürün yasakladığı ya da hoş karşılamadığı bir davranış) ile başlıyor. Devamında bu hataya bir başka hatayla (şiddet kullanımı) karşılık veriliyor; sonunda bir çözüme (egemen kültürün onayladığı bir çözüm) ulaşılıyor. Eskinin Yeşilçam Filmlerindeki öyküler gibi… 

Sözgelimi Kanal D’de yayınlanmakta olan “Bir Çocuk Sevdim” dizisinde;  reşit bile olmamış yoksul kız, sevgilisiyle isteyerek cinsel ilişkiye giriyor (bir hata işliyor) ve hamile kalıyor. Böylece en başında cezasını buluyor. Aile durumu öğrendiğinde; özellikle baba kızına psikolojik şiddet uyguluyor, dahası evden çıkmasın diye kilit altına alıyor. Çözüm, ussal olarak bu gençlerin evlendirilmesi. Ancak oğlanın zengin ama gaddar babası, kızın gadre uğramış babasını; insan yerine koyup dinlemek bir yana evden kovuyor. Babanın ve ailenin mağduriyeti kızın yaşadıklarının önüne geçiyor. Burada hata (evli olmayan iki gencin ilişkisi)   genellikle ayrı dünyaların insanları arasında oluyor ve aradaki sınıf farkı nedeniyle ilişkilere bir de nefret boyutu ekleniyor.

Tekelioğlu’na göre (2011) işlerin ters gittiği asıl mesele cinselliktir; artık anakentlerde kızları eve kapatamıyorsunuz. O nedenle yeni başlayan dizilerdeki babaların varsa-yoksa dertleri kızlarının ev dışında ne yaptığıdır. Toplum çağdaşlaşması elbette istendik bir durumdur; ama cinselliğin nasıl yaşanacağı, daha doğrusu bekâret söz konusu olduğunda çağdaşlaşmanın geride durması gerekir. Genç kız için cinselliğin yaşanacağı ortam kocasının evidir.   

Dizilerde ekrana getirilen kadınların öyküleri ya yoktur, ya da son derece yüzeysel anlatılır.   Genellikle kıskançtırlar, duygularıyla hareket ederler, beklentileri ayan-beyan ortada. Sözgelimi “Canım Ailem” dizisinin üç neşeli kızı tam da bu özellikleri yansıtmaktadırlar. Dizinin kötü kadını Şehnaz, gözünü hırs bürümüş, kıskanç ama hiçbir derinliği olmayan bir karakter. Sözün özü dizilerde yaratılan kadınlar, toplumda kendilerine yönelik bütün önyargı ve cinsiyet rolleriyle donatılmışlardır. Buna karşılık erkekler bir muamma, anlaşılmaz oluyorlar. Suskun, gizemli, duygularını kolay kolay açığa vurmuyorlar. Hikmet dolu sözler ediyorlar. Öyküleri çok karmaşık; dolayısıyla onların yapıp ettikleri geçmişte yaşananlara bağlı bir kin, yaşanılan bir sarsıntı, yoksulluk ya da olumsuz koşullarda yaşanan bir çocukluk olabilmektedir. Dizilerde sergilenen bu tutum erkek egemen zihniyetin yeniden üretimidir kuşkusuz (Tekelioğlu, 2009). 

Kadınlar kötülük yapmada, düzenbazlık ve şeytanlıkta her zaman erkekleri geçmektedir. Öyle ki kadınların dizilerdeki resmedilişi; kötülük onların doğasında varmış duygusu uyandırmaktadır. Buna karşılık erkeklerdeki kötülükler toplumsallaşma sürecinin bir sonucudur. Onlar suç üreten ortamlarda büyüdükleri için suça yönelmektedirler. Örneğin “Aşk ve Ceza”nın Şah Nur Anası, oğlunun katil olmasına göz yumabilen, sinirlendiği için torununu kızının elinden alabilen bir kötülük kaynağıdır.   İktidarına yönelik herhangi bir tehdit algısı nereden-kimden gelirse gelsin yok etmek için her kötülüğü yapabilir.

Kadın erkek arasındaki bir başka fark; erkek kısa yoldan işini bitirmek isterken, kadın kedi-fare oyununa girişmekte, süründürme, gününü gösterme yolunu seçmektedir. Komedi türündeki dizilerde sergilenen gariplik ya da –sözüm ona- komikliklerin kadına yönelik şiddetin mantığa büründürülmesinedir. “Âlemin Kralı” isimli dizide yapılan kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılması yönünde işlediğini söylemek yanlış olmayacaktır. 

Dizilerin kimilerinde; sözgelimi Star TV’de yayınlanan “Firar” ‘da,  Doğu’ya ilişkin tüm şehir efsaneleri resmigeçit yapıyor. Dizi, Doğu’ya dair her türlü hurafeyi yeniden canlandırarak oradaki dünyayı ‘olumsuzlarken, insanlarını da ötekileştirmektedir Tekelioğlu (2011) 

Çok tanrılı dinlerin hepsinde başat olan kadın düşmanlığı ile ailenin kutsallığı ve vazgeçilmezliği dizlerde farklı biçimlerde ve döne döne tekrarlanarak yeniden üretilmektedir. Öyle Bir Geçer Zaman ki” bir kadın için evini terk eden bir babadan hareketle kurulmuş. Aslında bu durum çokça yaşanan ve son sığınak olan ailenin sarsılmasıyla ilgili olduğu için de ilginç bulunmaktadır (Tekelioğlu, 2011). Babanın evi terke etmesi; ailenin toplumsal statüsünü alaşağı ettiği gibi; baba denetiminden özgürleşen iki kız ve erkek çocuğun aşk ilişkileri ve evliliklerinde yaşadıkları sorunlar; tam yoluna girdi derken bozulan ya da engellenen mutluluklar hep kutsal ailenin ve aile reisinin yaptığı yanlışlıklara mal edilmektedir. Dahası, insanların bir başlarına yaşam olanaklarının olmadığı duygusu verilmektedir. İlle de evlenmek gerekiyor. Evlenildiğinde ilişkinin kutsallığına saygılı olunmadığında ise olmadık işler açılıyor. İnsanların başı sıkışıp dara düştüklerinde (genellikle kadınlar dara düşüyor) sığınacakları yer karakol, sığınma evi, mahkeme ya da bir başka resmi otorite değil, daha çok baba evi, koca evi ya da akraba, arkadaş yanı olmaktadır.  

Dizilerin içeriğine ilişkin yukarıda örneklenen değerlendirmelerin ve yapılan nitelemelerin genellikle geçerli olduğu; tam zıddı örneklerin her zaman bulunabileceğini belirtmek gerekir. Dizi senaryo yazarlarının izleyenleri şaşırtan “bu kadarı da olmaz artık” dedirten olaylar planlamak için gösterdikleri çabaların özünde; belli bir reytingi yakalamak, daha da önemlisi sürdürme çabasının yattığını kimse saklamıyor.   Ancak bu şekilde daha çok izleyici yakalayıp reklamcılara pazarlayabiliyor (Smythe, 1977). İzleyenlerin serbest zamanları kapitalizm yararına kullanılırken, egemen ideolojinin yeniden üretimi ve pekiştirilmesi de kendiliğinden gerçekleşmiş oluyor.   

KÜLTÜREL HEGEMONYA YA DA 
DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITLARI

 TV’nin dolayısıyla dizilerin izleyenler üzerindeki olası etkilerinden söz etmemek bu çalışmayı yarım bırakmak olacaktır. Ancak TV’nin etkileri konusuna kapı aralamak bitmez tükenmez tartışmaların içine dalmak demektir. Bu konuda taban tabana zıt görüşlerin olduğu bilinmektedir. O nedenle burada; sadece Antonio  Gramsci’nin    “kültürel hegemonya” ve  Louis Althousser’in “devletin ideolojik aygıtları”  kavramlarından yola çıkarak TV’nin dolayısıyla dizilerin etkilerine kısaca değinilecek ve sonunda   neden soruna bu iki düşünürün görüşleri açısından yaklaşıldığı bir araştırmanın bulgularıyla yanıtlanmaya çalışılacaktır.  

İdeoloji; insanların düşünce ve davranışlarını etkileyen ve çeşitli kaynaklardan beslenen (Mardin, 1969: 16) ya da belli bir sınıfa ya da gruba özgü inançlar sistemidir. Bell (1960) ise siyasal sistemlerin bir görüntüsü, ördükleri bir ağ olarak tanımlıyor ideolojiyi.  

Egemen ideoloji, varlığını bu otomatik bilinç yüklemeye borçludur. Althousse’e göre insanlara ideoloji yükleme adeta otomatik, kendiliğinden gerçekleşmektedir. Toplumdaki gelenekler, görenekler, din ve öteki toplumsal alışkanlıklar, kitle iletişim araçları var oldukça ideolojiler de yaşayacaktır. İnsanları okul çağında okul, eğitim sistemi ya da aile denetlerken, olgun yaşta bireyin ideolojik denetimi daha çok din ve kitle iletişim araçlarına geçer. Dolayısıyla insanı biçimlendirip yönlendiren ve denetleyen bu saydığım aygıtlardır.  Althousse bunlara devletin ideolojik aygıtları diyor. Bu mekanizmalar aracılığıyla egemen ideolojinin benimsetilmesi, Gramsci’de “kültürel hegemonya” kavramıyla açıklamaktadır. Gramsci “insanı kafasından yakaladınız mı, kol ve bacaklar kolay gelir” diyor. 

Bu özet bilgiden sonra; aşağıda değinilen araştırma sonuçları dikkate alındığında, her iki bilim  insanının görüşleri daha bir anlam kazanmaktadır. 

Dünyanın birçok ülkesinde aynı soru setiyle uygulanan ve dolayısıyla Türkiye’de de tekrarlanan 2011 Dünya Değerler Araştırması’nda sorulan kimi sorular ve alınan yanıtlar şöyledir ( Tekelioğlu, 2011).   
“Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeyi hak ediyor” gibi bir “tutum” içeren ifadeyi kabul edenlerin oranı yüzde 39’dur. Daha da acısı, bu cümleyle hemfikir olan kadınların oranıysa yüzde 27.  “Bir erkeğin birden fazla karısının olması kabul edilebilir” ifadesini kabul edenlerin oranı yüzde 39;   bu ifadeyi kabul eden kadınların oranıysa, düşük ama hâlen yüzde 20 gibi bir seviyede. 
“Ev kadını olmak da, çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edicidir”. Bu konudaki genel kabul yüzde 54 gibi kadının iş yaşamında neden az bulunduğunu açıklayacak oranda. Bu ifadeye katılan kadınların oranıysa daha da yüksek, yüzde 66.  

“Ülkede, eğer insanlar iş bulamıyorsa, çalışmak kadınlardan çok erkeklerin hakkıdır” ifadesine kadınların yarısından çoğu (yüzde 54) katılıyor. “Eğer bir kadın, kocasından daha fazla para kazanıyorsa, bu durum evlilikte sorunlara yol açar” ifadesine erkeklerin yüzde 52’si,  kadınların yüzde 45’i katılıyor.  

Peki, yıllar içinde bir değişim olmuş mu? Araştırmanın Türkiye ayağını yürüten araştırmacının yanıtlarına göre; Örneğin, birden çok eş durumunun kabulü 1990’da yüzde 10, 2009’da yüzde 11 iken, 2011 araştırmasında yüzde 23’e yükselmiş. 1996’da kadına gerekirse kocası tarafından şiddet uygulanabilir ifadesi yüzde 19 oranında desteklenirken, 2011’de bu oran yüzde 30 seviyesine yükseliyor. 

Devletin ideolojik aygıtı olarak eğitim sisteminin Türkiye’deki yeniden yapılandırılmasıyla getirilecek düzenlemelerin diyelim ki bir 10 yıl sonra yukarıdaki yanıtları nasıl değiştireceğini söylemek için müneccim olmak gerekmez herhalde...  


KAYNAKÇA 

1. Ang, Ien (1996). Watching Dallas. London: Routledge. (Levis, P. (1997 ). Why are soap operas so popular 
2. Bilgili, C. (2011). 2010 Yılı Reklam Verileriyle Radyo ve Televizyon Yayıncılığı Sektör Raporu. h
3. Braun, J. (2010). One Television Year in the World – From Analogue to digital: Worldwide TV unaffected by the crisis!. 
4. Brunsdon, Charlotte (1984) ‘Writing about Soap Opera’. In Masterman, Len (1984) Television Mythologies London: Comedia. (Levis, P. (1997 ). Why are soap operas so popular 
5. Cantor, Muriel. G. & Pingree, Suzanne (1983) The Soap Opera. London: SAGE (Levis, P. (1997 ). Why are soap operas so popular
6. Dizilerin bir bölümü kaça mal oluyor? Erişim tarihi: 27.03.2012. 
7. Edwards, J.  (2011).The Death of Television May Be Just 5 Years Away. articles.businessinsider. com/. Erişim tarihi: 14 Ocak 2012. 
8. Emir, G. (2012). “Günde 15 saat çalışıp ruh sağlığımdan oldum”. 
9. Habertürk (2012). “İki ünlü oyuncu diziden kovuldu!”. 
10. Hobson, Dorothy (1982) Crossroads - The Drama of a Soap Opera. London: Methuen (Levis, P. (1997 ). Why are soap operas so popular 
11. RATEM (Radyo Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği) 
12. Sivil Medya
13. Televizyon Gazetesi
14. Radikal Gazetesi (2008). Dizi Emekçileri Çıktı Meydane! 
15. Brunsdon, C. (1984). ‘Writing About Soap Opera’ (Masterman, Len (1984). Television Mythologies. London: Comedia 
16. Cankaya, Ö. (1977). Dünden Bugüne Radyo Televizyon (Türkiye’de Radyo-Televizyonun Gelişim Süreci). İstanbul: Beta Basım yayım Dağıtım A.Ş. 
17. Cantor, M. &Pingree, S. (1983). The Soap Opera. London: SAGE 
18. Medya Faresi 
19. Habertürk. (2011). “Dizilerin hiçbirinin geleceği belli değil”.  
20. Hobson, D. (1982). Crossroads – The Drama of Soap Opera. London:Methuen 
21. Levis, P. (1997 ). Why are soap operas so popular 
22. Medya Takip Merkezi (2012). “ Reklamverenler bu dizileri tercih etti!”. 
23. Porter, D. (1982). ‘Soap Time: Toughts On a Commodity Art Form’. In Newcomb, Horace (1982). Television – The Critical View (3rd ed.) New York: Oxford Press. 
24. RTÜK. (2006). Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması.  
25. RTÜK. (2009). Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması – 2.   
26. RTÜK. (2009). Kadınların Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması – 2.  
27. Sabah Gazetesi (2007). “İyi reyting getiren bir dizinin maliyeti ne kadar? İşte şaşırtıcı amlar...”. 
28. Sayan, B. (2012). “ Yerli dizi yersiz uzunsa ne yapmalı?”  
29. Shapiro, E. (2012). The Death of Television. 
30. Smythe, D. (1977). “Communications –blindspots of Western Marxism”. Canadian Journal of Political and Social Theory, 1 (3):1-27 (Nick Stevenson. (2006). Medya Kültürleri –Sosyal Teori ve Kitle İletişimi. Çeviren: Göze Orhon – Barış Esin Aksoy. Ütopya Yayınevi. İçinde s. 27)
31. Tekelioğlu, O. (2012) Değerler araştırması ve diziler. 
32. Tekelioğlu, O. (2009). Dizi kadınlarının hikâyesi yok... 
33. Tekelioğlu, O. (2011). Öyle bir geçiyor da... 
34. Tekelioğlu, O. (2011). İtinasız nasıl ötekileştirilir? TİAK. (20011). TİAK Duyuruları.

Yorum Gönder

0 Yorumlar