Kişilik, Huy ve Psikopatoloji

Kişilik, Huy ve Psikopatoloji 
Selçuk ASLAN* 
* Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı

Özet 

Kişilik nedir? Bizim kişiliği tanımlamamız klinikte gözlemlediğimiz bozuklukları kavramamızı nasıl etkiliyor? Farklı yapılarda kişiliğin en iyi tanımı nasıl yapılabilir? Bu yazıda bu sorular üzerinde durulacaktır. Kişilik içsel kaynaklardan ortaya çıkan ve yaygın olarak kişinin davranışlarına hakim olan, biyolojik yapı ve deneyimle öğrenilenleri kapsayan, algılama, öğrenme, düşünme, başa çıkma ve davranış örüntülerini anlatmaktadır. Kabaca bir ayrım yapılırsa huy kişiliğin biyolojik, karakter ise yetiştirilme ile öğrenilen sosyal ve kültürel yönlerini içermektedir. Kişilik huy ve karakterin dinamik etkileşiminin bir sonucudur. Kişilik özelliklerinin sınıflandırma çabaları çok eskilere dayanmaktadır. Kategorik modellerin yanı sıra boyutsal modeller son yıllarda ön plana çıkmıştır. İdiografik model kişiliğin sınıflanamayacağını her kişiliğin kendine özgü bir yapı oluşturduğunu varsayarken, nomotetik model ise bir sistem olan kişiliğin sınıflanabileceğini varsaymaktadır. Bu yazıda kişilik ve psikopatolojiyi tanımlayan psikoanalitik karakter kavramı ve Kernberg’in modeli, tanımlayıcı (descriptive) psikiyatrinin kategorik modeli ve kategorik modelin getirdiği sorunlar tartışılmıştır. Kategorik yaklaşım kişilik yapısını yeterince tanımlayıcı değildir. Kategorik yaklaşım yüksek komorbidite oranları doğurmaktadır ve tanısal geçerliliği düşüktür. Buna karşın boyutsal modelin tanımlamadaki eksiklikleri tek başına açıklayıcı olmasını engellemektedir. Kişiliği ve psikopatoloji ilişkisini açıklayan spektrum modeli ve daha ayrıntılı olarak boyutsal modeller incelenmiştir. Beş faktör modeli ve Cloninger’in psikobiyolojik modelinin klinik araştırmalarla ilişkisi ayrıntılı incelenmiştir. Tanısal değerlendirmede diğer bir seçenek ise kategorik çok eksenli sınıflandırmaya (taxonomy) yeni bir eksen olarak boyutsal değerlendirmenin eklenmesidir. Halihazırda kullanılan sınıflayıcı DSM modeli yetersizliklerine rağmen klinisyenler arasında ortak bir dil oluşturma açısından oldukça yararlıdır. Bununla birlikte boyutsal (dimentional) değerlendirmenin sınıflandırma sistemine girmesi, DSM kategorilerinin yerini almasa bile ayrı bir eksen olarak huy ve karakter özelliğinin de değerlendirilmesi hiç klinik pratikte hastaların tanımlanması ve tedavi planı için bütünleyici/tamamlayıcı bir rol üstlenerek yararlı olabilir.

“Kişilik” sözcüğü kaynağını “Persona” eski Yunanca tiyatorlarda drama oyuncularının kullandığı maskalere verilen isimden almıştır. “Persona” o dönemde maskenin arkasındakinin gerçek kişiliğini değil oynadığı tiplemeyi temsil etmekteydi. Zamanla kişinin gerçekte yansıttığı tavır ve davranışlarınının bütününü anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır. Kişilik günümüzde içsel kaynaklardan ortaya çıkan ve yaygın olarak kişinin davranışlarına hakim olan, biyolojik tabiatı ve deneysel olarak öğrenilenleri kapsayan, kişinin algılama, öğrenme, düşünme, başa çıkma ve davranış örüntülerini anlatmaktadır. 

Bir kişiyi diğerlerinden ayıran ve süreklilik gösteren davranış özellikleridir kişilik. Bu özelliklerin her biri olası bir yaşama tarzının ifadesidir. Kişiliği tanımlamak davranışların motivasyonunu ve organizmanın çevreye ruhsal adaptasyonunu açıklamaya çalışmaktadır. Bu konuda 1920’lerde sistematik çalışmalar yapmış olan Gordon Allport kişiliği “kişinin çevreye özgün uyumunu belirleyen psikofizyolojik sistemlerden oluşan içsel dinamik bir organizasyon” olarak tanımlamıştır (Aktaran Millon 1996) (Tablo I). 

Kişilik organizasyonu kişinin içinde yaşadığı kültürün beklentilerinden belirgin olarak sapan, sürekli bir davranış ve iç yaşantı örünütüsü durumda ise bir kişilik bozukluğundan söz edilmektedir. Kişilik bozuklukları toplumsal, biyolojik ve psikolojik araştırmalar açısından önemli bir alan haline gelmiştir. Kişilik bozukluğunun toplumda yaygınlığını inceleyen araştırmalarda %11-23 arasında değişen oranlar bildirilmiştir (Watson ve ark 1998, Fosatti ve ark 2000). Bu kişiler çoğunlukla iş ortamında ve duygusal ilişkilerinde süregen olarak sorunlar yaşamaktadır (DSM IV TR). 

Kişilik bozuklukları genel olarak düşük eğitim düzeyi olanlarda, yalnız yaşayanlarda, evliliklerinde zorluklar yaşayanlarda, ilaç bağımlılarında, tecavüz suçlularında, şiddet içeren ya da içermeyen suç işleyenlerde, mahkumlarda daha fazla bildirilmiştir. Buna karşın araştırmalarda sosyo-ekonomik durum ve yaşanan yer ile ilişki bulunmamıştır (Watson 1998). Psikiyatrik hasta popülasyonda hastaların yaklaşık %50’sinde eşlik eden kişilik bozukluğu bulunmaktadır. Bir çok durumda kişilik bozukluğu varlığı hastalığın gidişini kötüleştirmektedir. 

Bir çok psikiyatrik bozukluk için kişilik bozukluğu varlığı hazırlayıcı bir etmendir. 

Madde ve alkol kullanım bozukluğu, Özkıyım, Duygudurum bozuklukları, Anksiyete bozuklukları, Dürtü kontrol bozuklukları, Yeme bozuklukları sıklıkla kişilik bozukluğu zemini üzerinde gelişir. Diğer yandan kişilik bozukluğu varlığı I. eksen patoloji için kötü prognoz işaretidir (Millon 1996). AIDS gibi bazı fiziksel hastalıklarda kişilik bozukluk komorbiditesi fazladır. Psöriazis, koroner arter hastalıkları, ülseratif kolit gibi psikosomatik olarak tanımlanan hastalıklarda kişilik faktörü önemli rol oynar (Aiken 1996) (Schultz ve Schultz 1998). Kişilik bozukluğu olanlar çevrelerinde sıklıkla olayları tırmandıran ve kötüleştiren, ısrarcı kişiler olarak algılanır. Pek az klinisyen kişilik bozukluklarının uzun ve zahmetli tedavi süreci için yeterli pratik beceri ve yüksek tolerans düzeyine sahiptir. 

DSM III’te getirilen çok eksenli değerlendirme ve geliştirilen işlemsel ölçütler sayesinde daha sistemli ve güvenilir tanı konulabilmektedir. Kişilik bozukluğu alanı böylece bilimsel araştırmaların konusu haline getirilebilmiştir. DSM III-R ile birlikte eksen I piskpatolojiler ve eksen II kişilik bozuklukları için yapılandırılmış tanı görüşmesi geliştirilmiştir (SCID I ve II). Kişilik bozukluları alanında 1980’lerden itibaren bu alanda yapılan araştırma sayısı her geçen yıl artmıştır.


Kişiliği oluşturan kavramlar 

Kişilik, huy, karakter terimleri sıklıkla birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu kullanımlar da anlam karmaşasına yol açabilmektedir. Kabaca bir ayrım yapılırsa huy biyolojik, karakter sosyal ve kültürel katkıları içermektedir. Zeka ise hem yapısal hem de öğrenilmiş ve sosyal özellikleri taşıyan ve kişiliği etkileyebilen bir faktördür. Kişiliğin temel işlevi algılamak, hissetmek, düşünmek ve bütün bunları bütünleştirerek amaçlı davranışlara dönüştürmektir (Schultz ve Schultz 1998). Huy kişinin yapısal olarak eylemler ve emosyonlarını etkileyen tabiatı olarak tanımlanabilir. Kişiliğin üzerinde geliştiği kaba biyolojik zemin olarak kabul edilmektedir. Kişilik huy ve karakterin dinamik etkileşiminin bir sonucudur. 

“Karakter” Yunanca oyarak şekil verme anlamına gelmektedir. Bu ifade huyun üzerine oyarak işlenen yapıyı anlatır. Kişinin ayrıcı özelliklerini anlatmak için kullanılan bir sözcüktür. Karakter sözcüğü kullanımı psikanalistler tarafından daha çok tercih edilmiştir. 

Kişilik sınıflandırılmalı mı? 

Kişilik özelliklerinin sınıflandırma çabaları çok eskilere dayanmaktadır. Kategorik modellerin yanı sıra boyutsal modeller son yıllarda ön plana çıkmıştır. Allport uzun yıllar süren çalışmaları sonunda ki bu çalışmalar boyutsal kişilik çalışmalarına öncülük etmiştir, idiografik yaklaşımı benimsemiştir. Bu modele göre her birey kendine özgüdür, her kişilik kendi öyküsü içinde oluşmuş ayrı bir oluşumdur. Henry Murray’ın deyişiyle “kişilik kişiliğin bir öyküsüdür”. (personality is a history of personality). Buna karşın diğer tarafta ise nomotetik yaklaşım kişiliğin kategorize edilebileceğini ve bir sınıflandırma içinde değerlendirilebileceğini ileri sürer. Eğer kişiliği tanımlarken bir sistemden söz ediliyorsa her sisteminde sınıflandırılmasının olası olduğunu kabul etmek gerekli olacaktır. 

Psikoanalitik karakter kavramı 

Kişilik tanım ve sınıflandırması üzerine bir inceleme psikanaliz akımını ele almamış ise eksik sayılmalıdır. Psikanalitik okulların bu alanda çok büyük katkıları vardır. Psikoanalitik model başlangıçta gelişimin çeşitli evrelerinde ortaya çıkan saplanmaların karakter tiplemelerinin temelinde yer aldığını savunmuştur. Bu varsayımları kanıtlayacak verilerin bilimsel olarak elde edilebildiği şüphelidir (Cristoph ve Barber 2004). Psikanaliz kişilik sınıflarını tanımlayarak onların nasıl oluştuklarını açıklamaya çalışmıştır. Kişilik bozukluklarını gelişimin belli bir dönemin özelliklerini taşıyan bir organizasyon olarak ele almıştır, bu yönü ile kategoriktir. Her bireyin dianmiklerinin kendine özgün olduğunu her fırsatta vurgulamakta ve her olguya göre dinamik formülasyon yeniden biçimlendirilmektedir, kişilik sınıflarına ait özelliklerin ayrı olgularda ayrı yoğunluklarda bulunduğunu kabullenir, bu yönü ile boyutsal olarak kabul edilebilir. 

Freud’un Psikoanalitik Psikolojisi temelinde bilinçdışını anlama ve yorumlama yatar. Her bir davranışımız aslında bilinçdışı çatışmalarımızı yansıtan dışavurumlardır. Yapısal modelde ego, id ve süper egonun isteklerini denetlemek ve dış dünyadan gelen uyaranlara uygun tepkileri ağlamak için savunma düzeneklerini kullanır. Hasta belirtilere yol açan bilinç dışı çatışma ve motivasyonlarının farkına varır ve içgörü kazanırsa sürdürdüğü savunma mekanizmalarını daha olgunlarıyla değiştirebilir. Psikonalitik kaynaklarda nörotik, obsesif, psikotik, fobik, perverse karakter, histerik, narsistik, sınırda (borderline), depresif, mazohistik, şizoid tipolojileri tanımlanmıştır (Toton ve Jacobs 2001). İlerleyen yıllarda karakter üzerine psikanalitik çalışmalar savunma mekanizmaları üzerinde oluşturulmuştur. Matür, nevrotik, immatür mekanizmalar tanımlanmıştır. Anna Freud ve Otto Fenichel karakter özellikleri kişinin kullandığı savunma düzeneklerinin seviyesine göre sınıflamıştır. Normal karakter yapısı kişinin dürtülerini, doyum isteklerini erteleyebilme kapasitesinin varlığı ile olmaktadır. Yüceleştirme, elseverlik, ve mizah gibi mekanizmaları kullanma becerisi olgun karaktere işaret etmektedir. 

Psikanalizin günümüzdeki kuramcılarından ve nesne ilişkileri kuramcılarından Kernberg psikanalitik modelin üzerine kendi iki boyutlu psikopatoloji spektrum modelini oturtmuştur. Modelde I. ve II. eksen bağımsız değil bir devamlılık içindedir. Bu modele göre İntro ve ekstra- versiyon bir eksende, kişilik organizasyonun derecesi (Yüksek işlevsellik ve düşük işlevsellik) diğer eksendedir. Nevrotik organizasyon ile psikotik organizasyon arasında kişilik tipleri yayılmıştır (şekil I) (Kernberg 2004). Psikoanalitik kuramın sınıflamaları “ateorik” yani “kuramlardan bağımsız olma” iddası içinde olan DSM sisteminde kişilik sınıflarını oldukça etkilemiştir.



Kategorik, spektral ve boyutsal modeller 

Kökenini geçen yüzyılda tanımlayıcı ve psikanalitik okullardan alan kategoriler DSM III ve sonrasında DSM III-R, IV ve IV-TR ile etkinliğini sürmektedir. Kategorik tanılar belirti kümeleri belli bir eşiği aştığında ve işlevsellik üzerine etki ortaya çıktığında bir tanının varlığına işaret eder. 

Normal ve anormal arasında ince çizgide kişilik bozukluğu tanılarının güvenilirliği düşüktür: gerçekten klinik bir tanıyı gösterip göstermedikleri konusunda ortaya çıkan şüpheler vardır. Kategorik DSM yaklaşımı ise doğada devamlılık içinde bulunan kişilik bozuklukları arasında oluşturduğu ayrımı kesme noktaları “cut off” oluşturarak yapay ayrımlar oluşturmaktadır. Komorbidite oranlarının çok yüksek olması da geçerliliğin sorgulanmasına yol açmaktadır. 

Yelpaze modelinde doğada bir devamlılık içinde bir yelpaze içinde kişilik tipleri değişmektedir. Yani bir çizgi üzerinde bunu anlamak mümkündür. A kişisi ile F kişisi birbirinden çok farklı olabilir ama B kişisi A’ya daha çok benzer, E kişisi de F ye daha çok benzer. Bu A- B- C- DE- F kişiliklerini bir doğru üzerine sıralayabiliriz ve geçişlerin daha yumuşak olduğunu düşünebiliriz (Şekil III ve Şekil IV). Buna karşın boyutsal model ayrı özelliklerin birbirinden bağımsız olabileceğini ve kişilerde ayrı yoğunluklarda bulunabileceğini ortaya koymaktadır. Bu model yelpaze anlayışından daha farklıdır 
(Şekil 4). 

Kişilik bozukluklarını boyutsal olarak inceleyen modeller arasında Eysenk’in 3 boyutlu modeli, 5 faktör modeli, 7 faktör ve Cloninger’in psikobiyolojik boyutsal değerlendirmesi en çok kabul görenlerdir. Kişilikteki değişik çeşitlemeler boyutsal modelde eskiden beri ayrı bir tip olmak yerine niceliksel derecede bir değişim olarak görülmüştür. Kişilik alanında çalışan psikologlar “trait” “özellikler” üzerine öncü çalışmalar yapmıştır. Trait “sayılabilir” sayısal olarak ifade edilebilen nitelik taşımaktadır. Boyutsal yaklaşım kişilik bozukluklarını normal kişiliğin bir devamlılığı içinde görmektedir. 

Boyutsal yaklaşımın kişilik bozuklukları kliniğine temelde daha uygun ve doğal bir sınıflandırma getirdiği ileri sürülmektedir (Haslam 2003). DSM’de olgular ayrı sınıflar içinde incelenmektedir. Kişilik bozukluklarının yanı sıra ruhsal bozukluklarında da boyutsal modeller geliştirilmektedir. Duygudurum bozuklukları belirtilerin sürekliliği, alt tipler ve huy yatkınlığı açısından sınıflandırma (taxonometrik) çalışmaların konusu durumundadır. Bu çabalar sonuçta ruhsal bozuklukların sınıflandırma ve değerlendirmesini, tedavi yaklaşımını etkilebilecektir (Şekil III). 

Bazı çalışmalara göre kişilik bozukluklarını inceleyen boyutsal modeller klinik fenomenleri daha iyi tanımlamaktadır. Kategorik modelde görülen ektanıların yüksekliği boyutsal modelde bir sorun oluşturmamaktadır, alta yatan boyutun her iki kategori arasında paylaşıldığını ifade etmektedir (Haslam 2003). 

Bir çok araştırmacı kategorik sistem yerine boyutsal bir sınıflama getirilmesi ve daha az özelliğin her kişide değişik oranlarda bulunmasıyla kişilik özelliklerinin tanımlandığı bir sistem önermektedir (Ball 2001, Haslam 2003). 

DSM sınıflandırması ile 1980 yılında II. eksenin tanımlanması bilimsel çalışmalar açısından bir çok gelişme sağlamıştır. Ancak bununla beraber yeterince bilimsel veriye dayanmadan oluşturulan kategorilerin geçerliliği hep tartışma konusu olmuştur (Detlen von Zersen 2002). Bir çok klinisyen ve araştırmacı için bu kategorik sistem halen favori görünmektedir. Klinik pratiğimizde bu sayede anlaşabilmekte, hasta tiplerini anlatabilmekteyiz. Buna karşın komorbidite yüksekliği, kategoriler arasında örtüşmelerin olması, ayırıcı geçerliliğin zayıf olması, yapay olarak üretilmiş olmaları, deneysel bilgilere dayanamamaları gibi noktalarda eksikleri vardır (Haslam 2003, Ball 2001). 

Kategorik sınıflamanın sorunları 

Kişilik sınıflandırmasında yapay ayrımlar oluşturulması durumun gerçekteki klinik özelliklerinin ölçülmesini de zorlaştırmaktadır. Diğer bir sorun ise ayrı kategoriler olduğu varsayılan kişilik bozukluğu tanılarının bir kişide 2 ya da 3’ünün sıklıkla bir arada bulunabilmesidir. Örneğin aynı hasta birden fazla kategorinin özeliklerine sahip olabilmektedir. Bu “çevreye özgün uyumu belirleyen psikofizyolojik sistemin” birden fazla tanı ya da kategoriye dahil olabilmesi kafaları karıştırmaktadır. Örneğin hem histrionik, hem narsistik, hem de obsesif kompulsif özellikleri karşılayabilmektedir. Bu durumda kategorik tanımların her biri esasında bir boyut ya da bir kişilik özelliğine dönüşmektedir. Klinik pratikte de çoğunlukla kişilik özellikleri olarak kullanım tercih edilmektedir. DSM IV-TR kişilik bölümü girişinde kategorilerin boyutsal özellikler olarak ele alınabileceği ve bir hastada birden fazla kişilik özelliğinin boyutlar halinde bulunabileceği ifade edilmektedir. 

Aynı kategori içine alınan hastalar birbirine benzer özellikler göstermemektedir. Örneğin histriyonik tanısı almış olan 4 hasta birbirinden çok farklı özellikte insanlardır. Zeka, dışadönük olma, içedönük olma, heyecanlı ya da durgun olma gibi özelikler bu kişiler için “histrionik” olmaktan daha belirleyici görünür. DSM II. eksen sistemi kategorik olarak hastaları yeterince tanımlayamamaktadır. Bu noktada boyutsal modelin katkılarına gereksinim vardır. 

Tanımlayıcı yaklaşımın kişilik bozuklukları alanında davranışın “niçini” ile çok fazla uğraşmış olması bu soruna yol açmış olabilir. Tanımlayıcı sistemin hastaları kategorize ederken önceki hakim sistem olan psikanalizin çok fazla etkisinde kaldığı için başarılı bir tanımlama yapamadığı ileri sürülebilir. Böylece DSM Kişilik bozuklukları için büyük oranda kuramdan bağımsız olma iddiasını da yitirmektedir. 

Bazı II. eksen kategorik tanımlamaların neden 1. eksende olmadığını sorabiliriz. Örneğin, antisosyal, borderline, şizotipal kişilik bozukluğu. Bazı I. eksen tanımlamalar neden II eksende de- ğil diye sorabiliriz: Yaygın anksiyete bozukluğu neden anksiyeteli kişilik bozukluğu, ya da fobik karakter değil, Distimi neden depresif kişilik bozukluğu değil. Bu soruların yeterince doyurucu yanıtları yoktur. 

Pratikte ortaya çıkan bu sonucu aşabilmek için klinisyenlerin bir çoğu B kümesi, C kümesi gibi kişilik tanımını tercih etmektedir. 

Boyutsal modeller 

Kuramsal olarak oluşturulan tiplemelere karşın gözlemlenen davranışların kaydedilmesi ve benzer özelliklerin kümelere ayrılması ile boyutsal modeller oluşturulmuştur. Bunlar arasında Hans Eysenck’in üç boyutlu modeli, Paul Costa ve Robert McCrae’nin beş faktör modeli, Cloninger’in 4 huy 3 karakterden oluşan 7 boyutlu psikobiyolojik modeli sayılabilir. Ancak bu modellerin altta yatan bir genotipin yani biyolojik bir sürecin karşılığı olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Eysenck tarafından tanımlanan dışadönük fenotipi içinde yer alan fenotipik sosyallik ve dürtüsellik özellikleri bağımsız genetik belirleyicilere sahiptir. Buna karşın her ikisi tek bir dışadönük olma fenotipi içinde tanımlanmaktadır (Rosemann ve ark 2002). 

Benzeri şekilde gözlem araştırmalarından elde edilen kişilik özellikleri üzerinde oluşturulan “Neuroticism Openness Extraversion” (NEO) kişilik envanteri ile değerlendirilen 5 faktör modeli de “nörotizm, ekstraversiyon, açık olma, iş- birliğine girme, sorumlu olma” temel kişilik tipleri olarak tanımlanmaktadır (McCrae ve Costa 1992). 

Beş faktör modeli 

Catell ve Eysenk’in Özellikleri ile yapılan faktör analitik çalışmalar sonucunda 5 faktör önemli bulunarak bu faktörler “Big Five” olarak adlandırılmıştır (McCrae ve Costa 1992). Nörotizm - Ruhsal dengesizlik, Ekstraversiyon - Dışadö- nüklük, Openness - Açıklık, Agreeableness - Uzlaşmacılık, Conscientiousness - Vicdanlılık ve dürüstlük alt boyutlarını tanımlamaktadır. 

Beş Faktör Modeli’nin boyutları daha yeni II. uyarlamada aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 

Stres: Hassasiyet, tepki gösterme, olumsuz Algı 

Dinamizm: Sosyal katılım, kendini ifade etme, etkinlik düzeyi 

Değişim: Düşünsel yönelim, kültürel ilgi, yeniliğe açıklık 

İlişki: Güven, empati, uzlaşma 

Odaklanma: Detaylara odaklanma, kendini disiplinize etme, kurallara uyabilme (Rosemann ve ark. 2002). 

Beş faktörü değerlendiren ölçek NEO-PR’dır (Neurticism Extraverison Openness Personality Inventory, Revised) (McCrae & Costa 1992).

Ayrıca araştırmacılar 5 faktör modelini değerlendirmek üzere yapılandırılmış bir görüşme geliştirmiştir (SIFFM) (Trull and Widiger 1997). Eysenck’in PEN modelinde yer alan psikotizm 5 Faktör modelinde düşük uzlaşmacılık ile benzerdir. Açıklık dışındaki boyutların bir çok kültürde varlığı kanıtlanmıştır. 

Kategorik I. eksen ve II. eksen bozuklukları olanlarda beş faktör modeli ile kişilik boyutları incelendiğinde yineleyici unipolar depresyon, anksiyete, şizofreni, bipolar bozuklukların tümünde N” bütün psikopatolojilerde yükselmektedir. Uzlaşmacılık ise düşme göstermektedir. “E” boyutu bipolar bozuklukta yüksektir. E boyutu şizofrenide düşmektedir. DSM ile sınıflanmış Kişilik bozuklukları incelendiğinde A kümesinde extraversion ve uzlaşımcılık boyutu düşüktür. Paranoid küme yüksek öfke ve hostilite, Düşük güvenme, açıksözlülük ve uyum gösterir. Şizoidler sıcaklık, nezaket ve olumlu emosyonları göstermez, Şizotipaller yüksek anksiyete düzeyi, diğerlerinden farklı olarak fantezi, eylem ve fikirlere açıklık gösterirler (Şekil 4) (Morey ve ark 2002). 

B kümesi bozuklukların boyutsal incelemede ortak alanları ayrıdır. Histironik: yüksek dışadönük, deneyimlere açıklık. Borderline: nörotizm alanı yüksek (duygusal dengesizlik). Narsistik: düşük uzlaşmacılık, elseverlik, ılımlılık ve şevkatlilik. Antisosyal: düşük dürüstlük-vicdanlılık ve uzlaşmacılık özellikleri belirgindir. 

C kümesi iki ana alana ayrılabilir: yüksek nörotizm (kaçıngan, bağımlı) yüksek dürüstlük - vicdanlılık (Obsesif). Beş faktör modeli terapötik müdahaleler planlanırken terapilerin tipi ve sıklığı, süren terapide psikoterapiste rehberlik edebileceği ileri sürülmüştür (Widiger ve ark 2002). Yüksek düzeyde gözlenen nörotizm yüksek anksiyete ve dezorganizasyona işaret eder. Düşük nörotizm ise sorun odaklı yaklaşımdan daha çok yararlanabilir. 

DSM IV kişilik bozukluğu kategorileri ile 5 faktör modelin 30 yönü karşılaştırıldığında her kategori için tanımlama yapılmaya çalışılmış sonuçta şizotipal bozukluk dışında FFM’in DSM IV kategorilerini boyutsal olarak tanımlayabildiği ileri sürülmüştür (Lynam ve Widiger 2001). 

Eysenck ve 5 Faktör modelinde Nörotizm (N) muğlak bir tanımlamadır ve birbiriyle ilişkisiz bir çok başlığı içermektedir. Psikotizmin bir huy ya da karakter boyutu olarak ele alınması güçtür, psikoz karakter ve huy özelliklerinin eridiği bir tablodur. 

Kategorik kişilik bozuklukları arasında şizotipal kişilik bozukluğu ve çocukluk dönemindeki öncülleri hakkında çalışmalar yapılmıştır. Bilişsel  ölçümler nöropsikolojik testlerle yapılan incelemeler sonuçta şizotipinin ayrı bir kategori olduğunu desteklemiştir (Halsam 2003).


 Antisosyal kişilik bozukluğu, psikopati ve çocukluk dönemi öncülleri ile ilgili çalışmalar kategorik bir bozukluk olduğunu desteklemiştir [Harris ve ark. 1994). Kronik antisosyal davranış çocuklukta başlamaktadır. Suça eğilim kişiler arası ve duygulanım bilşenleri kategorik bulunmamıştır. Sınırda kişilik bozukluğu ile igili 2 çalışma tek bir kategori değil çok boyutlu bir patoloji olduğu sonucuna varmıştır. (Trull ve ark. 1990). 

Kişilik ve eksen I bozukluklar ile ektanı 

Kişilik bozuklukları ve I. eksen patolojiler arasında yüksek ektanı görülmektedir. Bu ektanı sıklığı %50 gibi yüksek oranlara vardığı için DSM III ile birlikte gelen II. eksen ve I. eksen ayrımının geçerliliğini bazı kategoriler için kuşkuyla bakılmasına yol açabilmektedir. Bu durumu açıklayabilmek için bazı modeller öne sürülmüştür: 

Yatkınlık modeli: Kişilik bir bağışıklık sistemi gibi davranarak Eksen I bozukluklara zemin hazırlayabilmektedir. Başa çıkma yanıtı sınırlı kaldığında ya da zayıfladığında depresyon ya da anksiyete bozukluğu gibi eksen I patoloji ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. 

Komplikasyon modelinde yatkınlık modelindeki nedensellik tersine çevrilmiştir. Eksen I patolojileri uzun süre devam ettiklerinde ya da tekrarladıklarında kişilik değişimlerine yol açmaktadır. 

Diğer bir modele göre kişilik ve I. eksen patolojiler aynı yapısal katmandan gelişen bir yelpaze içinde yer almaktadır. Biyolojik olarak yerleşmiş olan sub klinik özellikler diğer uyuma yönelik özellikler kazanarak kişilik bozukluğuna dönüşebilmektedir. Genetik tabiatın ileride bir I eksen patolojiye dönüşebileceği idda edilmektedir. Kraepelin ve Kretchmer bu görüşün öncüleridir (Millon 1996). Akiskal’ın duygulanım huyları tipleri bu görüşün devamı olarak kabul edilebilir. 

Kişiliğin kalıtsal olarak getirdiğimiz özelliklerle çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu oluştuğu yaygın olarak kabul görmektedir. Birlikte yetişen ikizlerde çevresel etkenler huy üzerine çok az etki ederken kişiliğin diğer yönlerine daha çok etki göstermektedir. Yapısal açıdan bakan bir çok yazar kişiliğin huy, karakter ve zekanın bir karışımından oluştuğunu kabul etmektedir. 

Kişilik bozukluklarında ektanı oranları 

Kategorik yaklaşımla ele alındığında kişilik bozuklukları, birinci eksen ile yüksek birliktelik yanı sıra II. eksen ile de yüksek birliktelikler gösterir. Birbiri ardısıra başvuran 431 hastanın değerlendirmesi sonucunda tüm DSM kişilik bozukluğu kategorileri %50’nin üzerinde bir arada görülmektedir. Araştırmalarda A kümesi dışındaki kategorilerin tanısal güvenilirliği düşük bulunmuştur. (Fossati ve ark 2000). Kişilik bozukluğu olan 1116 hasta ile SCID II DSM III-R tanısal görüşmesi sonucunda A kümesi ve C kümesi arasında yüksek komorbidite oranları bulunmuştur. (Özellikle kaçıngan kişilik ile A kümesi arasında da yüksek oranlar saptanmış) bunun yanı sıra B kümesi Narsistik, borderline, histrionik KB birbirleri arasında yüksek ektanı göstermiştir (Stuart ve ark 1998). Eksen II envanteri (CATI) ile yapılan bir araştırmada klinik dışı örneklemde histrionik ve narsistik kişilik bozukluğu arasında yüksek ektanı bulunmuş- tur. Paranoid, Pasif agresif, Borderline kişilik bozukluğu diğer kişilik bozukluğu ile yüksek komorbid özellikler taşıdığı bulunmuştur (Watson ve ark 1998). 

Psikopati ve DSM Antisosyal kişilik bozukluğu kategorileri benzer özellikler taşımaktadır, ancak ölçütleri karşılaştırıldığında psikopatinin daha ağır bir biçim olduğu görülmektedir. Antisosyal kişilik bozukluklarının ancak %25’i psikopati ölçütlerini karşılamaktadır. Beş faktör modeli ile yapılan bir araştırmada psikopatinin aşırı uçta bir kişilik varyantı olarak boyutsal değerlendirmede saptanabildiği ileri sürülmüştür (Josua ve ark 2001). 

Huy (Temperament) 

Alexander Thomas ve Stella Chess’in öncü çalış- malarında huy davranışın stilistik yönü olarak tanımlanmış (nasıl davranıyor), motivasyon (niçini) ve içeriğinden ayrılmıştır (nesi). Modern çalışmalarda ise emosyonel, motivasyonel ve adaptif yönleri kapsamaktadır.

4 temel huy özelliği tanımlanmıştır, zarardan kaçınma, yenilik arama, ödüle bağımlılık, sebat etme. Bu modern kavramlar bir yönüyle eski yunan tıbbı ile uyuşmaktadır. Melankolik-zarardan kaçınan, Kolerik-yenilik arayan, Sanguin-ödüle bağımlı, Plegmatik- Sebat etme özelliği ile belirgindir. Bu dört mizacın genetik olarak birbirinden bağımsız şekilde çeşitli kombinasyonlar halinde kişide bulunabildiği idda edilmektedir (Tablo II). 

Huy ya da kişiliğin “emosyonel özü” işlemsel (prosedürel) ya da dolaylı(implicit) bellek ile çalışmaktadır. Bilinç dışının farkında olmadan yaşadığı öğrenme bu biçime dahildir. 

Bir kişinin tehlike, yeni gelişmelere, ödüllendirmelere otomatik olarak vereceği yanıt huy özellikleri ile doğuştan getirilmiştir. Bu özellikler kişinin yaşamının ilk yıllarında belirginleşir ve hayat boyu değişmeden kalır (Cloninger 2000). 

Tanımlanan dört huy özelliği kalıtılabilir nitelikler taşımaktadır ve 4 temel emosyon ile ilişki göstermektedir. Huy, emosyon ve öğrenme sisteminde kalıtılabilir ön özellikler oluşturur ki bu sonuçta emosyonlara dayanan otomatik davranışlar, alışkanlıkları üretir. Yapılan ikiz çalışmalarında bu dört huy özelliğinin birbirinden bağımsız olarak aktarıldığı gösterilmiştir. Huy olarak anılan özellikler kalıtılmakta, tüm kültürlerde, etnik gruplarda benzer huylar karşımıza çıkmaktadır, çocukluk yaşlarından itibaren gözlenmekte, zamanla kalıcı hale gelmekte, ilerleyen yaşla değişim göstermemektedir (Cloninger 1997 ve 2000). Cloninger’in 7 boyutlu psikobiyolojik model ile yapılan ilk çalışmalardan elde edilen biyolojik veriler bu ayrımları henüz yeterince desteklememiştir (Svrakic ve ark 1993 ve 1996). 

Karakter 

Karakter mizacın aksine kalıtsal yönü daha az, belirgin biçimde sosyal öğrenme, kültür ve bireye özgü yaşam olaylarından etkilenen bir yapıdır. Kişiliğin 7 faktörlü modeli sistematik değerlendirme içinde karaktere yer veren ilk açıklayıcı model olmuştur. Karakterin psikobiyolojik kaynağı beynin yüksek işlevlerine dayanır. Hippokampus ve neokorteks ile düzenlenen yüksek işlevler karakter üzerinde etkili olduğuna inanılmaktadır. 

Üç önemli karakter özelliği tanımlanmıştır. Kendi Kendini Yönetme (Self-Directedness), İş Birliği Yapma (Cooperativeness), Kendi Kendini Aşma (Self-Transcendence). Bütünüyle geliştiğinde bu üç özellik olgun kişiliği tanımlar. Bu karakter özellikleri uyuma yöneliktir. Karakter özelliklerinin bir kişide düşük düzeyde görülmesi bireyde genellikle dezavantajlı durumlara yol açmaktadır. 

Huy ve karakter özellikleri etiyolojik olarak ayrı oluşumlardır ancak işlevsel olarak bağlantılıdır. Aralarındaki etkileşim ile dinamik bir kişilik organizasyonu ortaya çıkmaktadır. Organizma kendiliğinden hem iç hem de dış güçleri memnun etmeye yönelik bir dinamik etkileşim içine girer. Huy bilinç dışı otomatik tepkileri içerir ve alışkanlıklarla kendini gösterir, kullanılan öğrenme amaca yönelik değildir. Buna karşın, karakter bilinçli farkında olduğumuz planları içerir ve amaçlı öğrenme davranışını gösterir. 

Genetik faktörler, sosyo kültürel normlar, tekrarlayan olumlu ya da olumsuz olaylar, ailenin yetiştirme etkisine bağlı sosyal öğrenme kişiliğin gelişiminde etkili olur. Karakter gelişiminde 15 basamak kuramsal olarak oluşturmuştur.


Tam karakter gelişimi her üçünde yüksek gelişimde olmadır. Kişilik gelişimi bir spiral şeklinde basamaklardan geçmektedir (Cloninger ve ark 1994, Cloninger ve ark 1998). Bu onbeş basamak daha önce kişilik gelişimi konusunda geliştirilen ve kabul gören Sigmund Freud ve Erik Erikson’un kişilik kuramları ile benzerlikler göstermektedir. 

Sonuç 

Kişilik sınıflamasında kategorik modellerin önemli sorunları vardır. Kategorik yaklaşım insanların kişilik özelliklerini fazla basite indirgemekle ve önyargılı bir yaklaşıma yol açmakla eleştirilmektedir. Normal ve anormal arasında kesin sınırlar ortaya koymaktadır ve insanları kategorize etmektedir. Kategorik yaklaşım kişilik yapısını yeterince tanımlayıcı değildir. Kategorik yaklaşım yüksek komorbidite oranları doğurmakta ve tanısal geçerliliği düşüktür. Ancak boyutsal modelin eksiklikleri tek başına açıklayıcı olmasını engellemektedir. Diğer bir seçenek ise kategorik çok eksenli değerlendirmeye yeni bir eksen olarak boyutsal değerlendirmenin eklenmesi yararlı olabilir. 

Kişiliği anlamak için bütünleştirilmiş bir açıdan bakılması yararlı olabilir. Psikanalistlerin ve tanımlayıcı psikiyatristlerin yaptıkları gözlemler ve oluşturdukları modeller bir çok durumda yararlıdır. Bunların yanı sıra kişiliği anlayabilmek için huy ve karakter arasındaki etkileşim de dikkate alınmalıdır. Bu bilgilerin üzerine günümüzde yapılan bilimsel çalışmalardan elde edilen verilerin eklenmesiyle, biyoloji ve genetik alanındaki gelişmelerin yapacağı katkılarla kişiliği daha iyi anlayabileceğiz. Bütün bu sistemler sonuçta şu soruyu araştırmaktadır. Gerçekte doğada var olanı hangi modelin en iyi açıkladığını ilerleyen çalışmalar gösterecektir. 

Halen kullandığımız sınıflayıcı model yetersizliklerine rağmen klinisyenler arasında ortak bir dil oluşturma açısından yararlıdır. Bununla birlikte boyutsal değerlendirmenin tamamlayıcı bir değerlendirme olarak yakın bir gelecekte sınıflandırma sistemine girmesi yararlı olacaktır. Ayrı bir eksen olarak huy özelliğinin değerlendirildiği günler hiçte uzak değildir.

KAYNAKLAR 

Aiken LR P (1996) Personality assessment, method and practices, second edition. 1996, Hofrege&Huber Publihers. 

Ball SA (2001) Reconceptualizing personality disorder categories using personality trait dimensions: introduction to special edition. Journal of Personality 69, 147–153. 

Cloninger CR, Przybeck TR, Svrakic DM, Wetzel R: The Temperament and Character Inventory: A Guide to Its Development and Use. Center for Psychobiology of Personality, Washington University, St. Louis, 1994. 

Cloninger CR, Svrakic DM: Integrative psychobiological approach to psychiatric assessment and treatment. Psychiatry 1997, 60: 120. 

Cloninger CR, BayonC, Svrakic DM. Measurement of temperament and character in mood disorders: a model of fundamental states as personality types Journal of Affective Disorders 51 1998: 21–32. 

Cloninger CR, Svrakic DM. Personality disorders, In Kaplan & Sadocks’s Comprehensive Textbook of Psychiatry (Sadock B, Sadock V. Eds) Seventh Edition, 2000 Lippincott Williams&Wilkins USA 1723-65. 

Crits-Christoph P ve Barber J. Empirical research on the treatment of personality disorders. Handbook of Personality Disorder. (Ed Magnavita)John Wiley Sons, Inc. 2004 USA, s: 513-528. 

Detlen von Zersen. Development of an integrated model of personality, personality disorders and severe axis I disorders, with special reference to major affective disorders, Journal of Affective Disorders, Volume 68, Issues 2-3, April 2002, Pages 143-158. 

Fossati A, Maffei C, Bagnato M, Battaglia M, Donati D, Donini M, Fiorilli M, Novella L, Prolo F. (2000) Patterns of covariation of DSM-IV personality disorders in a mixed psychiatric sample. Compr Psychiatry, 41(3):206-15. 

Harris GT, Rice ME, Quinsey VL. Psychopathy as a taxon: evidence that psychopaths are a discrete class. Journal of Consulting and Clinical Psychology 1994; 62:387–397. 

Haslam N. Categorical versus dimensional models of mental disorder: the taxometric evidence. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry 2003; 37:696–704. 

Haslam N. The dimensional view of personality disorders: a review of the taxometric evidence. Clinical Psychology Review, 2003, 23 (1): 75-84. 

Joshua D. M. Lyman D R., Widiger T A., Leukefeld C Can the Five Factor Model Adequately Represent Psychopathy? Journal of Personality, 2001, 69, 2. 

Kernberg OF. Borderline Personality Disorder nd Borderlien Personality organisation. Handbook of Personality Disorder. (Ed Magnavita) John Wiley Sons, Inc. 2004 USA, s: 92-120. 

Lynam DR, Widiger TA (2001)Using the five-factor model to represent the DSM-IV personality disorders: an expert consensus approach. J Abnorm Psychol, 110(3):401-12. 

Miller, Joshua D. Lyman, Donald R.; Lynam, Donald R.; Widiger, Thomas A.; Leukefeld, Carl. Personality Disorders as Extreme Variants of Common Personality Dimensions: 

Millon T, Davis R. Personality Ddisorders in mModern lLife. John Wiley Sons, Inc. 2000 USA. 

Millon T, Davis RD. Disorders of Personality DSMIV and Beyond, A wiley interscience, New york. 1996. 

Morey LC, Gunderson JG, Quigley BD, Shea MT, Skodol AE, McGlashan TH, Stout RL, Zanarini MC. The representation of borderline, avoidant, obsessive-compulsive, and schizotypal personality disorders by the five-factor model. J Personal Disord. 2002;16(3):215-34. 

Rosemann M. Larstone, Kerry L. Jang, W. John Livesley, Philip A. Vernon and Heike Wolf The relationship between Eysenck’s P-E-N model of personality, the five-factor model of personality, and traits delineating personality dysfunction, Personality and Individual Differences, 2002: 33, 1- 5, 25-37. 

Rothschild L, Cleland CM, Haslam N, Zimmerman M. A taxometric study of borderline personality disorder. Journal of Abnormal Psychology 2003; 112 (4): 657-66. 

Schultz D, Schultz SE (1998) Theories of Personality, Brooks/Cole Publishng Company. 

Stuart S, Pfohl B, Battaglia M, Bellodi L, Grove W, Cadoret R.J. The cooccurrence of DSM-III-R personality disorders. Disord 1998; 12(4): 302-15. 

Svrakic DM, Whitehead C, Przybeck TR, Cloninger CR: Dimensional diagnosis of personality disorders by the seven factor model of temperament and character. Arch Gen Psychiatry 50:991, 1993. 

Svrakic NM, Svrakic DM, Cloninger CR: A general quantitative theory of personality development: Fundamentals of a self-organizing psychobiological complex. Dev Psychopathol 8:247, 1996. 

Toton N, Jacobs M Character and Personality Types, Open Universty Press, Philedephia, 2001. 

Trull TJ, Widiger TA, Guthrie P. Categorical versus dimensional status of borderline personality disorder. Journal of Abnormal Psychology 1990; 99:40–48. 

Tyrer P (1988) Personality Disorders. Diagnosing management and Course, Butterworth&Co Ltd. 

Watson DC, Sinha BK.Comorbidity of DSM-IV personality disorders in a nonclinical sample. J Clin Psychol 1998 Oct;54(6):773-80. 

Widiger, T.A., Trull, T.J., Clarkin, J.F., Sanderson, C., & Costa, P.T. (2002). A description of the DSM-IV personality disorders with the fivefactor model of personality. In P.T. Costa & T.A. Widiger (Eds.), Personality disorders and the five factor model of personality, Second Washington, DC: American Psychological Association. Edition s: 89-99.

Sahibi / Owner 
Bakırköy Akıl Hastanesi Vakfı adına 
Halil TOPLAMAOĞLU 

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor 
Can GER 

Editör / Editor M. Emin CEYLAN 

Editör Yardımcısı / Associate Editor Can GER 

Türkçe Editörü / Turkish Editor Neslihan ERGEN 

Danışma Kurulu / Advisor Board Fisun Akdeniz Fulya Maner Mesut Çetin Başaran Demir Peykan Gökalp Ali Saffet Gönül Hasan Herken Cem Kaptanoğlu Timuçin Oral Haluk Savaş Mustafa Sercan Zeliha Tunca Niyazi Uygur Tayfun Uzbay Alp Üçok Medaim Yanık Kazım Yazıcı Nevzat Yüksel Murat Atmaca 

YAYIN BİLGİSİ: RCHP, Psikiyatride Derlemeler, Olgular ve Varsayımlar Dergisi / Reviews, Cases and Hypotheses in Psychiatry’nin (ISSN 1307-2099) ilk sayısı Ocak 2007’de basılmıştır. Dergi 4 ayda bir 1500 adet, alkali (acide free) kağıda basılmakta ve ücretsiz dağıtılmaktadır. Yayın dili Türkçe’dir. (internet formu İngilizce’dir). RCHP Dergisinin grafik tasarım ve uygulaması Asimetrik Paralel (Barbaros Mahallesi, Denizmen Caddesi, Mustafa Pehlivan Sokak, No: 19/2, 34662 Üsküdar-İstanbul, Tel: 0216 4741487 - 88, Faks: 0216 4741486, e-mail: info@asimetrikparalel.com), baskısı Ömür Matbaacılık tarafından yapılmaktadır. Yıl:2 sayı:1-2 basım tarihi Kasım 2008

Yorum Gönder

0 Yorumlar