Sertleşme Güçlüğü Nedeniyle
Başvuran Tamamlanmamış
Evlilik Olgularında Vajinismus
ve Tedaviye Direnç:
Olgu Sunumu
Ejder Akgün YILDIRIM* - Peykan GÖKALP* - Münevver HACIOĞLU*
Ercan DALBUDAK* - Fatma AKYÜZ* - Şeref ÖZER*
* Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Özet
Tamamlanmamış evlilik (unconsummated marriage), cinsel işlev bozukluğu polikliniklerine başvuruda
sık rastlanılan bir durumdur. Etiyolojide cinsel işlev bozukluğu olarak sertleşme güçlüğü, vajinismus,
erken boşalma ve istek bozuklukları görülmektedir.
Bu yazıda benzer klinik tablolar ile başvuran iki çifte yer verilmiştir. Birinci çift 16 yıllık, ikinci çift ise
11 yıllık evliydi, her iki çiftte de hiç cinsel birleşme olmamıştı. Başvuru nedenleri erkekte sertleşme
güçlüğü olmasıydı. Her iki erkek hastada da sertleşme güçlüğü nedeniyle uzun süreli tedavi öyküsü
mevcuttu. Cinsel işlev değerlendirmesinde her iki olguda da erkeklerde birincil ağır boşalma saptandı.
Hastalarca tanımlanan sertleşme sorunu ikincildi. Hastaların eşleri yakınma belirtmiyordu ancak her iki
çiftte de kadınlarda vajinismus saptandı.
Tamamlanmamış evlilik olgularında cinsel eşten öykü alınması ve cinsel eşin tedaviye dahil edilmesi,
cinsel sorunun ayırıcı tanısı, birincil ve ikincil cinsel sorunların doğru tespit edilmesi ve ilişki dinamiklerinin
sorgulanması tanı ve tedavideki önemli adımlardır. Burada tamamlanmamış evlilik olgularına yaklaşım,
tedavi stratejisi ve tedavide zorluklar ele alınmıştır.
Giriş
Bir cinsel sorun olarak çiftlerde cinsel birleşmenin
gerçekleşmediği durumu tanımlamada “tamamlanmamış
evlilik” (TE) ya da “birleşemeyen
çift” terimi kullanılmaktadır. Bu olguda daha
önce Türkçe yayınlarda yer aldığı şekliyle tamamlanmamış
evlilik tanımlaması kullanılacaktır.
TE ülkemizde cinsel sorun ile başvuranlar
arasında sık rastlanılan bir başvuru nedenidir.
(Özdemir ve ark 2008). Bir işlev bozukluğunu
değil, bir durumu tanımlamaktadır. Birden
fazla nedene bağlı olabilmesi ve çiftlerin farklı
yakınmalar ile başvurmaları nedeniyle (Addar
2004) etiyolojisindeki cinsel sorun/sorunlar ya
da ilişki sorunu iyi irdelenmelidir. Altta yatan
cinsel sorun bir çok nedene bağlı olabilir. Cinsel
birleşmeyi isteyen çiftlerde birleşme eyleminin
gerçekleşebilmesi için uyarılmış, erekte bir penise
ve girişe izin veren uyarılmış bir vajinaya
ihtiyaç vardır. İstek ve uyarılma evresinde sorun
olduğunda ya da vajinada kasılma, birleşme korkusu, erkekte birleşme öncesi boşalma
varsa cinsel birleşme gerçekleşemez (Masters ve
Johnson 1966). Etiyoloji farklılık göstermekle
birlikte TE olgularında sağlık kuruluşlarına
başvuruda sertleşme güçlüğü (SG), vajinismus,
erken boşalma (EB) ve istek bozukluklarına sık
rastlanmaktadır. Sıklık sırası başvuru kliniklerine
göre değişiklik göstermektedir. Ülkemizde
TE olgularında vajinismus %81, SG %10.5, EB
%5 olarak bildirilmiştir (Özdemir ve ark 2008).
Kadın doğum kliniğine başvuranlar üzerinde
yapılan bir çalışmada vajinismus %63.9 ile en
sık neden olarak saptanmışken SG %11.2, ağır
EB %8.3, düşük cinsel istek %16.6 olarak bulunmuştur
(Addar 2004). Androloji kliniğine
başvuranlarda ise SG en sık rastlanan nedendir
(Badran ve ark 2006, Ghanem ve ark 2006, Zargooshi
2000). 5 yıldan uzun süren olgular nadirdir
(Chakrabarti ve Sinha 2002).
Çift yaşamının kendine has özellikleri vardır.
Cinsel bir sorunun ortaya çıkması ile bu sorunun
ikincil başka bir soruna ya da cinsel eşte
bir soruna yol açması mümkün olabilmektedir.
Bazen cinsel sorun bir ilişki sorununa ya da bir
ilişki sorunu, ciddi bir cinsel soruna neden olabilir
(Yetkin 2001, Leibrium 2000). Diğer taraftan
ilişki sorunu ve cinsel sorun arasındaki
geçişler her zaman görünür olmayabilir. Çiftler
tarafından, birincil sorun yadsınabilir ve çözüm
için ikincil sorun aşırı zorlanabilir. Cinsel sorunlarda
birincil sorun sıklıkla başka bir cinsel
soruna ya da cinsel eşte cinsel soruna yol aç-
maktadır. Birincil nedenin bilinmesi ve çiftin
tedaviye yaklaşımı prognoz açısından önemlidir
(Leibrium 2000, Kaplan 1974).
Benzer klinik tablolar ile başvuran, uzun süreli
TE olan iki çiftin ele alındığı bu yazıda birleşme
korkusu, kadınlık algısı, cinsel eş kavramı, annelik
rolü gibi kadın cinselliğinin yaşanmasındaki
psişik ve toplumsal belirleyicilerin tedavi
süreci ve ikincil cinsel sorunlar üzerine etkileri
tartışılmış, uzun süreli TE olgularındaki tedavi
zorluklarına dikkat çekilmek istenmiştir. Olguların
geçmiş tıbbi tedavi öyküleri irdelenerek
EB’ye bağlı sertleşme sorunlarının tanı ve tedavi
sürecinde cinsel öykü ve terapi tekniklerinin
önemi vurgulanmıştır...
Çift 1
Bay A; 48 yaşında, erkek, ilkokul mezunu, inşaat
ustası olarak çalışıyor,16 yıllık evli, kendilerine
ait bir evde eşi ile birlikte yaşıyor.
Yakınma: “Sertleşme olmuyor, cinsel birleşme
hiç gerçekleşmedi, olabileceğini sanmıyorum,
zaten sertleşme olsa da hemen boşalma oluyor”
şeklinde ifade ediyordu.
Bayan A; 47 yaşında kadın, lise mezunu, çalışmıyor.
Yakınma: “Eşimde sertleşme olmuyor, birleşemedik,
ben şikayetçi değilim aslında olmasa da
olur”
Öykü: 16 yıl önce evlenen çiftin ilk gece cinsel
birleşmesi olmamış. Bay A birleşme öncesi boşalmış. Evliliğin 1. yılında Bay A özel çalışan bir
üroloji uzmanına başvurmuş. Üroloji uzmanınca
yürütülen tedavide tetkikler yapıldığı, Bay
A’nın 2 yıl kadar kontrol muayenelerine gittiği,
bu dönemde penise yapılmak üzere bir enjeksiyon
önerildiği (muhtemel papaverin enjeksiyonu)
öğrenildi. Bu dönemde Bay A’da cinsel
isteksizlik başlamış ve tedaviye ara vermiş. Başka bir üroloji uzmanına başvurmuş, sertleşme
sorununun devam etmesi ve iyileşme umudunun
azalması üzerine psikiyatri uzmanına yönlendirilmiş.
4 yıl kadar daha çok cinsel sorunu
nedeniyle düzensiz olarak psikiyatri uzmanına başvurmuş, birkaç kez çift olarak gelmeleri istenmiş
ancak tedaviyi tek başına sürdürmüş ve
hemen hiç iyileşme olmamış. Bu sürede Bayan A
eşinin sorununa yönelik oldukça anlayışlıymış.
Panik bozukluğu nedeniyle tedavisi sürmekte
olan Bayan A’nın isteği ile çift olarak başvurmuşlar.
Bayan A başlangıçta cinsel sorun için
eşini gelmeye ikna etmiş olsa da daha çok eşindeki
öfkelenme, aşırı kaygı, takıntılar gibi yakınmaların
tedavisini talep ediyordu.
Cinsel Öykü
Bay A; 13 yaşında sünnet olmuş, bununla ilgili
sorun bildirmedi. Masturbasyonu 17 yaşında
öğrenmiş, ergenlikte haftada 2 kez yapıyormuş.
Evlendikten sonra hiç masturbasyon yapmamış.
Flörtü olmamış. İlk cinsellik paralı ilişki şeklinde,
birleşme öncesi boşalmış ve birleşme gerçekleşememiş. Genellikle cinselliği istemiyor,
boşalmaktan ve sertleşememekten korkuyormuş.
Hiç cinsel birleşmesi olmamış. Evliliğin ilk
yıllarında birleşme öncesi boşalma oluyormuş.
Sertleşme sorunu daha sonra gelişiyormuş. Haftada
birden az sevişme oluyor, sevişme başladığında boşalıyormuş.
Bayan A; Menarşı 12 yaşında. İlk flörtü 19 ya-
şında olmuş. Evlilik öncesi cinsel deneyimi yokmuş.
Masturbasyonu bilmiyor, cinsel ilişkide ıslanması
var ancak istekli değilmiş. Cinsel ilişki
sırasında sürtünerek orgazm oluyor. Yoğun birleşme
korkusu ve geçmişte birleşme denemelerinde
vajinada kasılma tanımlıyor. Cinsel öykü
derinleştirildiğinde Bay A’da ereksiyonun olmasına
rağmen Bayan A’nin istememesi ve kasılma
nedeniyle gerçekleşmeyen birleşme denemeleri
var.
Psikiyatrik muayene sonucunda Bay A’da obsesif
kompulsif kişilik özellikleri, Bayan A’da
remisyonda Panik bozukluğu ve bağımlı kişilik
özellikleri saptandı.
Tanı: Kadında Vajinismus;
Erkekte Erken Boşalma ve ikincil Sertleşme
Güçlüğü
Çift 2
Bay B: 40 yaşında erkek, lise mezunu, 11 yıllık
evli, görüşme sırasında işsizdi.
Yakınma: “Cinsel birleşme olmuyor, yeteri kadar
sertleşmiyorum daha önceleri de eşim izin
vermiyordu” şeklinde ifade ediyordu.
Bayan B 37 yasında kadın, lise mezunu, ev hanımıydı.
Yakınma: “Cinsel birleşme olmuyor, eşimin penisi
yeteri kadar sert değil” diyordu.
Öykü: 11 yıl önce evlenen çiftin evliliklerinin
ilk gecesi Bayan B’de korku olduğu için birleş-
me olmamış, Bayan B ilk denemelerini “eşimin
penisi yeterince sert olsa olurdu” şeklinde tanımlıyor.
Bay B uzun süre ürolojiden takip edilmiş.
Hastada erken boşalma şikayeti ilk cinsel
birleşmeden itibaren tanımlanıyor. Papaverin
enjeksiyonu ile cinsel birleşme denenmiş ancak
bu denemede Bayan B korku yaşamış. Çiftin
jinekolojiye ve psikiyatriye başvuruları olmuş.
Erkeğin ön sevişme sırasında boşalması oluyormuş.
Çeşitli kas gevşetici ilaç ve anestetik
pomadlar kullanmışlar. Bu süre içinde cinsel
birleşmeyi denemeleri devam etmiş. Giriş öncesi
boşalmalar ve kadında kasılma nedeniyle
cinsel birleşme gerçekleşmemiş. Son iki yıldır
Bay B’nin iflası nedeniyle Bayan B’nin annesi ile
birlikte yaşıyorlar.
Cinsel öykü:
Bay B: 3 yaşında sünnet olmuş, ayrıntılı hatırlamıyor.
ilk masturbasyonunu 17 yaşında yapmış,
düzenli masturbasyon yapıyormuş (sıklığı
haftada 1-2 kez). Cinsellikle ilgili bilgileri arkadaşlarından
edindiğini belirtiyor. İlk flortü 17
yaşındayken yaşamış, duygusal bir ilişkiymiş,
fiziksel yakınlık olmamış. İlk cinsel birleşme 20
yaşında, paralı ilişki şeklinde, erken boşalma
sorunu yaşamış. Evlenmeden önce nadiren para
karşılığında cinsellik yaşamış. Eşiyle tanışarak
evlenmiş. İlk gece birleşme olmamış, eşi korkmuş
ve utanmış, sonraki denemede giriş öncesi
boşalma olmuş. Sertleşme olduğunda ön seviş-
mede boşalma oluyor. Uzun süredir sertleşme
olmadığını belirtiyor.
Bayan B: Menarş 12 yaşında, Ergenlik döneminde
flörtü var ancak evlilik öncesi cinsel ilişki ya
da cinsel yakınlaşma olmamış. İlk gece yoğun
korku yaşamış. Birleşme denemesinde vajinasının
kasıldığını söylüyor. Vajinasına dokunamıyor,
birleşmeden bahsedemiyor. Jinekolojik muayeneyi reddetmiş. Cinsel uyarılma ve cinsel
istek sınırlı. Cinsel ilişkiye katılımı sınırlı. Sürtünme
ile nadiren orgazm oluyor. Son bir yıldır
cinsel ilişki yok.
Psikiyatrik Muayene sonucunda Bay B’de depresif
belirtiler, Bayan B’de bağımlı kişilik özellikleri
saptandı.
Tanı: Kadında Vajinismus ve ikincil Cinsel İsteksizlik
Erkekte Erken Boşalma ve ikincil Sertleşme
Güçlüğü
Terapi Süreci
Çiftler cinsel terapiye alındı. İlk görüşmeler yapıldıktan
sonra olgular tedavi ekibi tarafından
değerlendirildi. Tedavinin haftalık görüşmeler
ile yürütülmesi planlandı.
Çift 1
Çift cinsel sorun açısından değerlendirildi. İlk
görüşmede çift, erkekte sertleşme olmaması nedeniyle
birleşmenin hiç olamadığını ve bu sorunun
ilk geceden itibaren var olduğunu belirtti.
Bay A, tedavinin ikinci oturumunda eşinin cinsel
birleşmeden korktuğunu, kendisini kastığını, cinsel ilişki sırasında bacaklarını açamadığını
belirtti. Bayan A ise eşinin sertleşme sorunundan
bahsediyor ve birleşememeden şikayetçi
olmadığını söylüyordu. Cinsel terapinin ilk
oturumlarında terapötik ilişkinin kurulmasına
çalışıldı., Bayan A tedavi konusunda istekliydi,
Bay A’nın tedavi motivasyonunun artırılmasına
ağırlık verildi. Cinsel bilgilendirme dört terapi
oturumuna yayıldı. Performans anksiyetesi,
hata yapma kaygısı, cinsel performansa yönelik
cinsel mitler klasik cinsel terapiye göre daha
uzun sürede işlendi. Cinsel öykü alımı sırasında
saptanan vajinismus ile ilgili Bayan A’nın kaygıları
eş zamanlı konuşuldu. Cinsel ödevlere sıralı sevişme ile başlandı, erkekte her hangi bir
uyarılma sorunu bildirilmedi. Bay A’nın tedavi
motivasyonu yükseldi.
Devam eden cinsel ödevlerde sertleşme probleminin
olmaması üzerine eş zamanlı erken bo-
şalma ve vajinismus tedavisine geçildi. Vajinismus
ile ilgili başlangıç ödevlerinde zorlanmalar
oldu. Erken boşalmada ıslak el masturbasyonda
25 dakika süreye ulaşılması ve vajinismusta eş
parmağında kasılmanın olmaması üzerine penis
girişi ödevine geçildi. Çift daha sonraki randevularına
gelmedi. Yoğun marital çatışma yaşadıkları
öğrenildi. Bayan A annesinin evine kısa
süreliğine taşındı. Tedavinin eşi nedeniyle aksadığını
bildirdi.
Çift 2
Cinsel terapinin başlangıç oturumlarında vajinismus
ve erken boşalma tanılarına yönelik
bilgilendirme oturumu yapıldı, performans
kaygısı ve sertleşme fizyolojisi anlatıldı. İlk bilgilendirme
oturumu sonrası Bay B sertleşmenin
kısmen gerçekleştiğini belirtti. Erken boşalma
ve vajinismus tedavisi ile ilgili cinsel ödevlerin
verildiği 2. terapi oturumu sonunda Bayan B
özel görüşme talep etti. Israrla sorunun eşinde
olduğunu söyleyerek tedaviye eşinin yalnız gelmesi
gerektiğini belirtti. Eşi ve annesi arasındaki
sorundan bahsetti. Görüşme sırasında kaygılı ve
zaman zaman öfkeli olması nedeniyle Bayan B
ile bireysel görüşme planlandı. Bayan B ile yapılan
bireysel görüşmede eşinin yetersiz kendisinin
ise normal olduğunu ve hiçbir koşulda
tedaviyi kabul etmeyeceğini söylemesi üzerine
tedavi ekibince durum değerlendirmesi yapıldı
ve cinsel terapi sonlandırıldı. Bayan B’ye bireysel
terapi önerildi. Bay ve Bayan B bilgilendirildi,
çift ilişki terapisine yönlendirildi.
Tartışma
Olgular yazında tamamlanmamış evlilik (unconsummated
marriage) olarak tanımlanan
duruma uymaktadırlar (Addar 2004, Masters
ve Johnson 1966, Yetkin 2001). Her iki olguda
da evlilik süresinin oldukça uzun olmuş olması
(16 yıl ve 11 yıl) terapi sürecinde dikkatli de-
ğerlendirilmesi ve üzerinde önemle durulması
gereken bir durumdur.
Sertleşme güçlüğü her iki olguda da ikincildir.
SG’nin oluşumunda cinsellik, cinsel eş ve iliş-
ki ile ilgili psikososyal nedenler ön plandadır
(Badran ve ark 2006). Sertleşme güçlüğü olan
TE olgularında başka bir cinsel soruna sıklıkla
rastlanmaktadır (Kaplan 1974, Perelman 2002).
Olağan yaşanmış sertleşme kaybının kişi tarafından
yoğun anksiyete ile karşılanması, daha
sonraki cinsel deneyimlerde yoğun anksiyete ile
sınanması ya da kurgulanması psikojen nedenli SG’de sık gözlenen patofizyolojik süreçtir. Ağır
EB olgularında refrakter dönemde hedeflenen
ikinci sertleşmenin gerçekleşmemesi, boşalmanın
cinsel eylemin hemen başında oluşu, cinsel
performans ve cinsel eşle ilgili kaygılar SG gelişmesine
neden olmaktadır. Cinsel birleşmenin
henüz gerçekleşmemiş olması bu kaygıları daha
da arttırmakta, birleşme eylemi giderek törensel
bir hal almaktadır. Özetle anksiyete yaratan
hemen her durum cinsel eylem sırasında erkekte
uyarılma sürecini etkileyecektir. Cinsel eşin
erkekteki cinsel performans kaygısını artıracak
yaklaşımı da yukarıda tanımlanan patofizyolojik
süreci pekiştirir.
Gerek hastalar gerek geçmiş tedavi girişimlerinde
sertleşme güçlüğünün merkeze alınmış olması
ve zorlanması olgular özelinde tartışılması
ve yorumlanması gereken bir durumdur. Olgularda
hem erkekler hem de eşleri için sertleşme güçlüğü hemen hemen tek ve iyileşmez bir
yakınma olarak sunulmuştur. Çift 1’de kadın
eşindeki bu durumu kabullendiğini belirtirken
çift 2’de kadın eşinde sertleşme olmadığından
birleşemediklerini, kendisinde bir sorun olmadığını
söylemektedir. Cinsel terapinin başlangıç
oturumlarında cinsel bilgilenme ile bu uyarılma
sorununun ortadan kalması sertleşme güçlüğünün hastalarca tanımlandığı kadar ağır olmadığını göstermektedir.
Burada tartışılması gereken diğer durum olgulardaki
SG tanısına yönelik uzun süreli hem
üroloji hem de psikiyatri tedavilerine rağmen
EB’nin gündeme gelmemesidir. Olgulardaki birincil
tanı olan EB’nin sorgulanmamış olması,
sorgulandığı varsayılsa bile hastaların böylesi
bir sorundan bahsetmemesi, geçmişteki tedavi
süreçlerinde fazla yer almadığını düşündürmektedir.
Benzer şekilde tanı ve tedavi sürecini önemli
derecede etkileyen diğer bir durum da cinsel
eşten öykü alınmaması ve tedaviye dahil edilmemesidir.
SG ile başvuran erkeklerde organik
nedenlerin araştırılması gerekir. Diğer taraftan
etiyoloji organik nedene bağlı bile olsa tablo
ruhsal pekiştireçler açısından değerlendirilmeli,
varsa cinsel eşten öykü alınmalıdır (Masters
ve Johnson 1966, Yetkin 2001, Kaplan 1974).
Sorun yalnızca erkekte bile olsa cinsel eşin tedaviye
katılımı cinsel terapilerde başarıyı önemli
derecede artırmaktadır (Masters ve Johnson,
Kaplan 1974, Özdemir 2003, Perelman 2002,
Gindin ve Resnicoff 2002). Bu olgularda kadınlardan
öykü alınmamış ve tedaviye dahil edilmemiş
olunması, önceki tedavilerdeki tanı ve
tedavi güçlüğünün önemli sebeplerindendir.
Cinsel terapide çift terapisi yöntemi seçilmemiş
olsa bile tedavi aşamasında cinsel eşin işbirliği
tartışmasız zorunludur (Özdemir 2003). Sorunun
her iki tarafta da olabileceği, bir tarafın sorununun
görünür hale gelebileceği göz önüne
alınmalıdır. Vajinismus sık rastlanılan nedenlerdendir
ancak her zaman birincil neden olarak
sunulmayabilir.
Tedaviye direnç doğru tanı ve uygun tedaviye
istenilen yanıtın alınamamasıdır. Burada direnç
kavramı içsel ve dışsal anlamda tedaviyi sürdürme
ya da sorunu çözme motivasyonunun olmaması
şeklinde ele alınmıştır. Her iki çiftte de
tedavinin kadınlar tarafından sonlandırılması ya
da durdurulması önemlidir. Çift 1’de tedavi sürecinde işlevsel iyileşme tamamlanmış, Çift 2’de
ise başvuru gerekçesi olan SG tedavi sürecinde
düzelmiştir. Bu aşamada tedavinin bırakılması
kadınlarda birleşmeye ve birleşen kadın olmaya
yönelik içsel kaygıları düşündürmektedir. Her
iki kadında da terapi sürecinde fark edilen bağımlı kişilik özellikleri mevcuttu. Benzer şekilde
anneleri ile sembiyotik yaşantıları vardı. Her ne
kadar Çift 1’de tedavi kadın tarafından istenmiş
olsa da tedavi motivasyonu daha çok eşindeki
diğer psikiyatrik sorunların ele alınmasını sağlamaktı. Görüşmelerde eşini tedaviye ikna edebildiğini
söylüyordu. Gerek birinci gerek ikinci
çiftte kadınlar anneleri ile daha çok vakit geçirmekteydiler.
Özellikle ikinci çiftte daha belirgin
olan eşleri ile ilgili doğrudan ya da dolaylı “tam
erkek değil” şeklinde erkek cinsel rol kimliğine
vurgu yapan tanımlamalarına karşılık geleneksel
kadın rolüne uzaktılar. Örneğin çocuk sahibi
olma motivasyonları yoktu.
Olguların tedaviyi sonlandırma biçimleri değerlendirildiğinde cinsel tedavilerdeki bilişsel
davranışçı çift terapisinin sınırlı yönleri öne
çıkmaktadır. Bireylerin aslında ebeveynleri üzerinden
aldıkları kadınlık ya da erkeklik cinsel
rol kimliği gerek cinsel davranışları, gerekse çift
yaşamında karşılıklı ilişkide önemli bir değişkendir (Leibrium 2000). Yapılandırılmış cinsel
terapide cinsel rol kimliği oluşumundaki psikodinamik süreçlerin ayrıntılı irdelenememesi,
bireysel değerlendirmelerin sınırlı olması ve
sorun odaklı yaklaşımlar nedeniyle olası direnç
noktaları atlanabilir.
Sonuç
Uzun süreli TE olgularında bildirilen klinik yakınmanın
dışında altta yatan karmaşık ruhsal
sorunlar olabilir. Sorunun uzun süredir yaşamalarına
rağmen tedavi girişimleri sınırlı olan
çiftlerde klinisyen dirençler konusunda dikkatli
olmalıdır. Tedavi yöntemi ne olursa olsun cinsel
eşten öykü alınmalı, tedavi ekibince cinsel sorunun
ayırıcı tanısı yapılmalı, birincil cinsel sorun
doğru tespit edilmelidir. Cinsel birleşmenin ger-
çekleşmemesi ile ilgili sosyal ve psikodinamik
etmenler ayrıntılı bir biçimde araştırılmalıdır.
TE’de çiftin birlikte tedavisi ve yapılandırılmış
bir cinsel terapi hedeflenmelidir; ancak tedavi
süreçlerinin bir ekiple değerlendirilmesi, tıkanma
noktalarında hızlı karar verme, tedavide esneklik
önemlidir.
KAYNAKLAR
Addar MH. The unconsummated marriage: causes
and management. Clin Exp Obstet Gynecol. 2004,
279-81.
Badran W, Moamen N, Fahmy I, El-Karaksy A,
Abdel-Nasser TM, Ghanem H. Etiological factors
of unconsummated marriage. Int J Impot Res.
2006, 458-63. Epub 2006 Jan 19.
Chakrabarti Ni Sinha VK. Marriage consummated
after 22 years: a case report. J Sex Marital Ther.
2002, 301-4.
Ghanem H, Zaazaa A, Kamel I, Anis T, Salem A, El
Guindi A. Short-term use of sildenafil in the treatment
of unconsumated marriages. Int J Impot Res.
2006, 52-4.
Gindin LR, Resnicoff D.Unconsummated marriages:
a separate and different clinical entity. J Sex
Marital Ther. 2002, 85-99.
Kaplan HS. The New Sex Therapy. Brunner/Mazel,
NewYork,1974.
Leibrium SR, Rosen RC. Principles and Practice
of Sex Therapy. 3rd Ed.Guilford Pres, NewYork.2000
Masters WH, Johnson VE. Human Sexual Response.
Little, Brown, Boston, 1966.
Ozdemir O, Simsek F, Ozkardeş S, Incesu C, Karakoç
B. The unconsummated marriage: its frequency
and clinical characteristics in a sexual dysfunction
clinic. J Sex Marital Ther. 2008, 268-79.
Özdemir Ö. Tamamlanmamış Evlilik: İki Olgu.
Klinik Psikiyatri Dergisi, 2003, 174-180.
Perelman MA. FSD partner issues: expanding sex
therapy with sildenafil. J Sex Marital Ther. 2002,
195-204.
Yetkin N. Cinsel işlev bozukluklarında anamnez,
tanı ve ayırıcı tanı. Sık Görülen iki cinsel işlev
bozukluğu: Vajinismus ve Erken Boşalmada De-
ğerlendirme, Tanı ve Tedaviler. Kayır A, Şahin D
(ED). Roche Müstahzarları Sanayi AŞ, İstanbul,
2001.
Zargooshi J.Unconsummated marriage: clarification
of aetiology; treatment with intracorporeal injection.
BJU Int. 2000, 75-9.
0 Yorumlar