Ruh Ölümsüzdür, Ya Beden?


Ruhsal bilincimizi yitirdiğimizden illüzyonlar hapishanesini yaratıp içine düştük.

Ruhumuzun ölümsüz oluşu gibi bedenimiz de ölümsüz şekilde yapıldı. Bugün bilim insanları bu durumu keşfetmeye başladılar. Bakıyor ve görüyorlar ki hücreler kendilerini sonsuz sayıda yenileme olanağına sahip.

Ancak tek gerçeğimizin çelişkilerle dolu bu düalite alemi olduğunu sanarak Ruh ‘umuzu (Tanrısal ve Ölümsüz olan boyutumuz ) bir illüzyon dünyasına hapsettik. Yetmedi negatif düşünce ve duygularla Ego (Nefs=Şeytan) dünyasının davranışlarına teslim ettiğimizden, beynimiz gereğinden fazla ASİT üretir oldu!

Bildiğiniz gibi asit bir zehirdir. İnsan bedenini yaşlandıran ve öldüren, enzimlerin içindeki asit fazlalığıdır!

İnsanlar ruhlarının ihtiyacı olan bir dünyada yaşamadıklarından mutsuz. Mutsuzluk önce ruhsal sonra da fiziksel rahatsızlıklara dönüştükçe ortaya çıkan tablo eninde sonunda insanı ölüme mahkum ediyor.

İlk zamanlar insan bedeni ruhsal bedeniyle uyum içindeydi. O zamanlar henüz Yaratan’dan, Tanrısal boyutumuzdan böyle uzak kalmamıştık. O’nun gibi mükemmeldik. Ve O'nun gibi ölümsüz !

Tanrısal boyutta yaşadığımız dönemlerde, (hani dinlerin sembolik olarak bizi cennetten kovdurduğu dönemden önce) madde alemini ilk kez deneyimlediğimiz sıralarda bile bedenimiz ruhsal bilinç frekansına uygun olarak saf olma özelliğini koruyordu. Ama zamanla madde aleminin düalite yasasına yenik düştü ve bakın neler oldu.


Bir zamanlar;

Ruh sadece hazzı biliyordu.
Bugün neyi biliyoruz ? Neredeyse sadece acıyı !

Ruh sadece yaşamayı biliyordu.
Bugün neyi biliyoruz ? Neredeyse sadece ölümü !

Ruh sadece sevgiyi biliyordu.
Bugün neyi biliyoruz ? Neredeyse sadece öfkeyi, korkuyu,
kıskançlık ve intikam duygusunu.

Ruh sadece barışı biliyordu.
Bugün neredeyse sadece savaşı biliyoruz.

Ruh sadece paylaşmayı, bir olmayı biliyordu.
Bu gün sadece ayrımcılığı, rekabeti ve iktidar hırsını biliyoruz.

Kendimizi ruhun özünden ayırdıkça,tekrar (recurrence) çemberine mahkum ediyoruz.

Madde aleminin çelişkilerle dolu tuzağında ruhsal bilincimizi yitirdiğimizden illüzyonlar hapishanesini yaratıp içine düştük.

Ama şimdi öyle bir dönemeçteyiz ki, kendimizi soktuğumuz bu hapishaneden çıkma günü geldi.

Ama bu ancak insanın gerçekte ne olduğunu, kim olduğunu ve sonsuz yaşam fırsatlarını bilmesiyle mümkün!

Mine Kavalalı
31 Ocak 2008

Yorum Gönder

0 Yorumlar