Yasak Elma Dizisinin Türk Aile Yapısına Etkileri



YASAK ELMA DİZİSİNİN TÜRK AİLE YAPISINA UYGUNLUĞU VE KÜLTÜREL YOZLAŞMAYA ETKİLERİ


Prof. Dr. Mehmet Gökhan GENEL
Öğretim Üyesi, Yalova Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Medya ve İletişim Bölümü, ORCID: 0000-0002- 7681-1737

Emel GÖZETLİK
Yalova Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İletişim Tasarımı Anabilim Dalı 
Yüksek Lisans Öğrencisi 
ORCID:0000- 0002-1277-3524


ÖZET

Bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişim ve değişim süreci kitle iletişim araçlarını etkileyerek büyük bir ivme kazandırmıştır. Bu değişim süreci ise toplum hayatında etkin konuma sahip televizyon ve televizyonun en popüler tüketim malzemesi olan dizileri ön plana çıkmıştır. Ülkemizde televizyonun ortaya çıkışıyla birlikte izleyiciler tarafından beğeni ile izlenen diziler her geçen gün televizyon yayıncılığında önemli bir yer edinmiştir. Türkiye’de dizi yayıncılığının başladığı ilk yıllarda her ne kadar yurt dışından yabancı yapımlar ithal edilip izleyiciye sunulsa da özellikle 2000’li yıllardan sonra durum değişmiş, bu dönemde hem ticari hem kültürel olarak gelişime ve değişime imkân sağlayan ve Türk medyasının en önemli ekonomik mecrası olan televizyon yayıncılığında en fazla üretilen program türü Türk yapımı televizyon dizileri olmuştur.


Türkiye’de televizyon izleme eğilimleri üzerine yapılan araştırmalara bakıldığında izleyiciler tarafından en çok izlenen yapımların diziler olduğu saptanmıştır. Özellikle dizi filmlerin sayısının sürekli artışı ve işlenilen konularla toplumun gündemini meşgul etmesi dizi - toplum ilişkilerinin incelemesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Toplumsal çerçevede insan ilişkilerinin yansıtıldığı dizilerde, var olan kültür ya da yeniden oluşturulmaya çalışılan yeni kültürel içerikler aktarılmaktadır. Bu aktarımlar sırasında izleyici izlediği dizideki içeriklerden ve kültürel temsillerden bilinçli ya da bilinçsizce etkilenebilmektedir. Bu etkilenmenin ilk izlenimleri ise toplumun en küçük yapısı ailede ortaya çıkmaktadır. Dünya üzerindeki her topluluğun kendine özgü bir aile yapısı vardır. Ancak aile kurumuyla ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar göstermiştir ki hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde aile kavramı bir dönüşüm ve yıpranma süreci içine girmiştir. Sosyal medya ve popülaritesini hiç kaybetmeden milyonlara ulaşan televizyon dizileri bu değişim sürecini hızlandıran en önemli etkenler arasında kabul edilmektedir. Dolayısıyla televizyon dizileri hazırlanırken senaryolarının, düşünce aktarımlarının, karakterlerinin ve olayları sunuş biçimlerinin Türk Aile Yapısına uygunluğu büyük önem taşımaktadır.


Lüks aile yaşantıları, gösterişli tüketim, aile içinde artan bireysel yaşam talepleri, aile üyeleri arasındaki güvensizlik, aile bağlarının çıkar ilişkileri üzerine kurulması, ahlaki değerlerin hiçe sayılması, aile, arkadaşlık, komşuluk ilişkilerindeki çarpıklık ve gelenek göreneklerle uyumsuz aktarımların sunulduğu Yasak Elma dizisi, Türk Aile yapısını yansıtmayan geleneksel yapıdan uzak bir dizidir. Bu çalışmada izleyicilerini değişik noktalardan etkileyen, Türk yapımı bir dizi olan ve Türkiye’de en çok seyirciye sahip dizilerden biri olarak bilinen Yasak Elma dizisinin içerik olarak toplumsal kültürü ne kadar doğru yansıttığı, dizide sergilenen aile yapısının, Türk aile yapısıyla ne denli örtüştüğü ve dizideki kültürel yozlaşma unsurları üzerine bir kavramsal literatür derlemesi yapılarak açıklanmaya çalışılmıştır.


GİRİŞ

Tüm toplumlarda belirli işlevleri yerine getiren pek çok bulunmaktadır. İnsan soyunun devamını sağlayan ve sosyalleşmenin başladığı ilk yer olarak kabul edilen aile, bu kurumlar içerisinde en önemlisidir. Aile, dinamik yapısıyla toplumların kendi kültürlerini oluşturmasında da önemli birkurumdur.

20. yüzyıldan başlayarak günümüzde kadar değişip güçlenerek gelen teknolojik gelişmeler sonucunda kültür bir endüstri haline dönüştürülmüştür. Günümüzde kitle iletişim araçları, kitle kültürünün taşıyıcısı olarak, kültürel dönüşümün modern araçları haline gelmiştir.


Toplumdaki insanları birbirine bağlayan ve bireyler arasındaki uyumu sağlayan kurumların tamamı kültürü oluşturmaktadır. “Kültür; genel olarak bakıldığında insan ve insan ilişkilerini izaha çalışan düşünsel/ideolojik açıklamalardır. Dünya bu çerçevelere göre oluşmaz; zira bu çerçeveler aslında dünyayı yaşanan bir yer haline getiren insanlar tarafından oluşturulur. Dolayısıyla kültürün ve popülerkültürün ne tek bir ne de herkes tarafından kabul edebileceği evrensel bir tanımlanması vardır” (Erdoğan & Alemdar, 2005). Toplumların kalıcılığını devam ettirebilmesi için kültürün korunması gerekmektedir. Ancak toplumların kültürel değişmeden tamamen uzak durması da mümkün değildir. Eğer bir toplumun yapısında olumsuz yönde bir değişme yaşanıyorsa bu kültürel yozlaşmadır.

Kültürel yozlaşma, genel olarak ekonomik ve siyasal anlamda diğer ülkelere kıyasla güçsüz olan ülkelerin güçlü ve gelişmiş olarak kabul edilen ülkelerin kültürleri ile farklı şekillerde etkileşim içinde olan toplumlarda ortaya çıkmaktadır.


Görüntü ve sesin uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesiyle meydana gelen televizyon icat edildiği tarihten bu güne kadar etki alanını sürekli artırarak toplumları etkisi altına almayı başarmış bir kitle iletişim aracıdır. Diğer kitle iletişim araçlarına oranla kitlelere yön verme özelliği daha fazladır. Bu durum ise televizyonun toplumların bilgilendirilmesi konusunda çok önemli bir kitle iletişim aracı olduğu kanıtlamaktadır (Esslin, 2019, s.107). Etki alanı açısından incelendiğinde televizyonun tüm dünyada küreselleşmenin yaygınlaşmasında en önemli araç olduğu görülmektedir. Dolayısıyla televizyon bu üstünlüğüyle toplumlar üzerindeki egemenliğini her geçen gün arttıraraksürdürmektedir.

Geniş kitlelere ulaşabilmesi ve ulaştığı kitleleri kolayca etkisi altında bırakabilmesi açısından televizyon toplumlar arası etkileşimin önemli kitle iletişim araçlarından biridir. Öyle ki televizyonda yayınlanan bir program ertesi gün milyonlarca insan tarafından farklı mecralarda konuşulup tartışılabilmektedir. Bu nedenle televizyon yayınlarının insanlar üzerindeki yönlendirici gücünü yok saymak, görmezden gelmek mümkün değildir. Etki gücü bu denli yüksek televizyonun bu etkileri çoğunlukla mevcut kültürel değerlerin bozulmasına neden olmaktadır. “modernleşme” ya da “çağdaşlık” kavramlarıyla da bağdaştırılmaya çalışılan bu durum kültürel yozlaşmanın apaçık bir göstergesidir. 

Popüler kültür unsurlarını bireysel hayatlarımıza, ailemize ve toplumsal yaşantımıza taşıyan pek çok teknoloji olsa da bunlar içinde en çok ön plana çıkan televizyondur. Evlerin vazgeçilmezi televizyonlar aile bireylerini etkisi altına almaktadır. Bu durum, zamanla ailenin sahip olduğu değerlerin bozulmasına, önemsizleşmesine ve kültürel yozlaşmasına neden olmaktadır. Yozlaşan kültür ise önce aile yapısının daha sonraki süreçte de toplumun olumsuz yönde etkilenmesini sağlamaktadır.


Dünyadaki teknolojik değişimler ve kültürel dönüşümler ilk olarak aile yapısını ve de geleneksel aile değerlerini etkilemiştir. Aile değerlerindeki bu değişimi hızlandıran ve yönlendiren en önemli araç ise televizyon olmuştur. Çünkü aile bireyleri tarafından en çok tercih edilen kitle iletişim aracı televizyondur. Bu bağlamda, “televizyon izlenme oranları bir toplumda ne kadar yüksek ise toplumsal değişim oranı da o denli yüksek olacaktır” (Türkdoğan, 2017, s.94 – 95).

İnsan yaşantısının önemli bir kısmını kapsayan televizyon dizileri eğlence ve tüketim odaklı unsurlarıyla bireyler için günün stresinden kurtulmanın en ucuz ve kolay yoludur. İnsanların tutum ve davranışlarının biçimlendirilmesinde kitle iletişim araçlarının etkin rolü olduğu bilinmekte ve televizyonda çok izlenen dizilerde boşanma, nikâhsız birliktelikler, yalnız yaşama gibi durumlar modern hayatın biçimi olarak kurgulanmaktadır (Şentürk, 2008: 27). Toplum, dizi içeriklerindeki kurgusal hayatla tanışarak farklı davranış modelleriyle karşılaşmakta, bunların mevcut beklenti ve değerlerle örtüşmemesi karşısında da çatışma yaşanmaktadır. Bu nedenle geniş izleyici kitlelerine ulaşan dizilerin aile kurumu üzerindeki etkisi de kaçınılmaz olmaktadır.

Reyting oranlarını artırmak amacıyla hazırlanan dizilerde, karakterler üzerinden çok fazla entrika, şiddet ve cinsellik konuları işlenerek bunların izleyici tarafından normalleştirilmesi sağlanmaktadır. Dolayısıyla boş zamanının büyük bir kısmını ekran karşısında geçiren insanlarda bu tarz içerikleredolaylı bir şekilde maruz kalmaktadırlar.


Özel televizyon kanallarının yayın hayatına girmesiyle birlikte reyting ve ticari kaygılarla hareket edilmiş ve Türk kültüründen uzak, Batı’nın bakış açısına yakın içerikler hazırlanmıştır. Bu bakış açısıyla hazırlanan dizi içerikleri yabancılaşmaya, mahremiyet algımızı değiştirmeye, ahlâkî anlayışımızı çökertmeye, milli kültürden uzaklaşmaya ve aile yapımızda bozulmaya neden olmuştur. Batılı bir yaşam tarzı kitle iletişim araçları tarafından, özellikle de televizyon dizileri aracılığıyla toplumlara kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. İzleyici, dizilerdeki karakterleri rol model aldığından, dizilerdeki karakterler üzerinden istenilen yaşam tarzlarını özümseme yoluna gitmeleri dolaylı yoldan dayatılmaktadır. Özellikle televizyon dizilerinin kültürel değerlerimizle örtüşmeyen yapısı, Türk kültürünü yozlaştırmıştır. Özel kanalların 90‘larda Türk toplumunun hayatına girmesiyle günümüze kadar geçen süre, aynı zamanda da renkli televizyonların evlere yerleştiği ve böylelikle toplumsal, ailevi ve bireysel yaşam biçimindeki “kültür” değişimin ilk işaretlerinin görüldüğü zamanlardır denilebilir (Çelenk, 2005: 290). Dizilerin toplumsal hayatın merkezinde yer almasıyla kültürel değerler, yaşam biçimi ve aile yapısı değişmeye başlamıştır.

Yasak Elma dizisinin geleneksel kültür unsurları taşıyan dizilere kıyasla, daha çok tüketim, entrika, çatışma, evlilik dışı beraberlikler gibi popüler kültür unsurları taşıyan bir dizi olduğu görülmektedir. Storey (2000: 37), popüler kültür unsurlarının; sıradan, ucuz ve ticari olduğunu, bu kültürün etkisinde olan insanların da birbirinin aynısı, tek tip, yozlaştırılmış olarak eleştirmekte ve bu kültürün topluluklara yanlış bilinç dayattığını ifade etmektedir.

Televizyonun geniş kitlelere ulaşabilme gücü ve hala en önemli kitle iletişim aracı olmasıyla birlikte televizyon dizilerinin izleyiciler üzerindeki etkisinden de yola çıkarak, bir televizyon dizisi olan Yasak Elma üzerinden Türk aile yapısının değişimi ve kültürel yozlaşmaya etkileri açıklanmaya çalışılacaktır.


1. Aile Kurumu

Toplumlar belirli işlevleri yerine getiren farklı kurumlardan oluşmuşlardır. Toplumlarca varlığı kabul edilen bu kurumlar içerisinde insan soyunun devamını sağlayan ve sosyalleşmenin başlangıç noktasıolarak kabul edilen aile kurumu, tarihin her devrinde var olmuştur. Toplumdan topluma farklı yapılar içinde varlığını devam ettirerek günümüze kadar gelen “aile, toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen sosyal bir yapıdır” (https://tr.wikipedia.org/wiki/Aile E.T:10.11.2022) sosyal bir kurum olarak kabul edilen aile, var olduğu toplumun kendine özgü kültürünün oluşmasında da önemli bir etkendir.  


Dinamik kurumlar arasında yer alan ailenin var olabilmesi için bir kadın ve bir erkeğin bir araya gelip birlikte yaşaması yeterli değildir. Bu birlikteliğin nikah aktiyle tamamlanması gerekmektedir. Bu nedenle nikah bu birlikteliği aile haline getiren temel unsurdur.

Bir toplumun meydana gelmesini sağlayan aile, aynı zamanda tarihi ve sosyolojik bir gerçektir. Çünkütarihin her döneminde en ilkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar kuruluş şekli ve işlevleri farklı da olsa aile yapısının varlığına rastlanmaktadır. Aile kurmak insanoğlunun dünyadaki varlığıyla başlamış ve insanın yaradılışı gereği sosyalleşme ihtiyacıyla ilk insan Hz. Âdem’den bu yana nebevî bir sünnet olarak devam edegelmiştir.

Aile kavramının tanımıyla ilgili literatür araştırmaları incelendiğinde bir çok araştırmacı tarafından pek çok tanımla karşılaşılmaktadır. Sosyologlar, tarihçiler ve antropologlar aileyi farklı farklı tanımlamışlardır. Çünkü aile kurumu mevcut olduğu toplumun kendine özgü özelliklerini taşımaktadır. Bu nedenle evrensel anlamda geçerli tek bir aile tanımlaması yapılaması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle de (Gittins, 2011, 15). “Tek bir aile biçimi olduğunu varsaymak sınıf, toplumsal cinsiyet ve yaş bağlamında birçok önemli farkı reddetmektir” demiştir.


Aile ile ilgili tanımlara bakıldığında “ailenin” bireyler için ne ifade ettiğinin daha fazla ön plana çıktığı tespit edilmiştir. Bu tespitlerden yola çıkıldığında ise Murdock’ın aileyi şu şekilde tanımladığı görülür: “Beraber yaşama, ekonomik işbirliği ve üremeyle karakterize edilen bir grup. Aralarında sosyal onay gören bir cinsel ilişkinin bulunduğu karşı cinsten iki yetişkini ve bunların kendilerinin veya evlat edindikleri bir veya daha çok çocuğu içerir.” (Murdock, 1949, 28).

Deniz (2019, s.8), aileyi “Milletleri, toplumları oluşturan yapının ilk tuğlası, ailedir. Aile; anne, babave çocuklardan oluşan en küçük örgütlenmedir”. şeklinde ifade etmektedir.

Aile, topluma yeni üyeler kazandırma işlevini yerine getirerek toplumun devamlılığını sağlayan temel bir toplumsal kurumdur”(Tacoğlu, 2020:143)

Kadın ve erkeğin evlenmesiyle başlayan aile yapısı, çocukların ve kadın ile erkek tarafından kan bağları bulunan yakınlarında bu yapıya dahil olmasıyla büyüyüp genişlemektedir. Ailenin bu yapısal durumu doğu ve batı kültüründe farklılıklar göstermektedir. Doğu kültüründe daha geleneksel ve genişaile yapılarına rastlanırken batı kültüründe ise bu durumun tam tersi daha minimal çekirdek aile yapılarına rastlanmaktadır.

Bir toplumdaki her türlü değişim toplumların temel taşı olarak kabul edilen aile ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle aile toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için de çok önemlidir. Çünkü gelişme ve ilerleme aile de başladığı gibi bozulmalarda ailede başlamaktadır. Gelişmiş, huzurlu ve mutlu bir toplumun var olması ancak temelleri sağlam, sağlıklı ailelerin varlığıyla mümkün olmaktadır.


1.1.Türk Aile Yapısı

Ülkemizde 1950’lerden sonra çeşitli nedenlerle ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik değişimler geleneklerimizi de etkileyip değiştirmiştir. (Tezcan, 2000, s.106). Endüstri devrimiyle birlikte ortaya çıkan kapitalizm, kentleşme ve sanayileşme Türk aile yapısında değişimlere neden olmuştur. (Özbay, 2017, s.74). Özellikle sanayileşmeyle birlikte şehirlere yapılan göçler Türk ailesini yapısal olarak değiştirerek geleneksel geniş aileden (nine ve dede hakimiyeti içerisinde üç kuşağın birlikte yaşadığı aile) çekirdek aileye (anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan aile) doğru dönüştürmüştür. Kentleşmenin her geçen yıl yaygınlaşmasıyla da toplumumuzda çekirdek aile yapıları hızla artmıştır.


Ekonomik ve sanayi alanında kentlerin hızla büyümesi, kentleşme oranlarının hızla artması, toplumsal anlamdaki bazı dönüşümler, ailenin yapısında değişimlere sebep olmuş bu da zamanla ailede ve sosyal düzende bir takım kültürel dönüşümleri ortaya çıkarmıştır.


2. Kültür Nedir?

Kültür kavramı tarih boyunca çok farklı disiplinlerce açıklanmaya çalışılmış oldukça karmaşık bir kavramdır. Özellikle bu önemli kavramla sosyologlar yakından ilgilenmiş ve yapılan tanımlardaki ortak öğeleri “kazanımlar, deneyimler, semboller, davranış kalıpları...” dikkate alıp sentezleyerek bir tanım geliştirmeye çalışmışlardır.


Kültür kavramının tanımlanmasıyla ilgili tarihi sürece bakıldığında kavramla ilgili ilk sistematik tanımlamayı Taylor yapmıştır. Antropolojideki anlamıyla ilk kez kültür kavramını 1865 yılında tanımlayan Taylor’a göre “kültür; toplumun üyesi olarak, insanın öğrendiği, edindiği bilgi, sanat,gelenek-görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür”(Güvenç,1996:273).

Young’a göre ise “kültür; insanın, tarih boyunca, tabiatı ve kendisini idare usulünü öğrenmek suretiyle, bizzat meydana getirdiği eserdir” (Young, 1939:79).

Ülkemizde ise kültür kavramını ilk inceleyen Ziya Gökalp olmuştur. Gökalp, kültürü, "yalnız birmilletin dinî, ahlakî, hukuki, akli, estetik, lisanî, iktisadî ve fennî hayatlarının ahenkli bir bütünüdür" şeklinde tarif eder.

Araştırmaları sonucunda kültür kavramını tanımlamaya çalışan Dönmezer ise kültürü; bilgi, inanç, sanat, ahlâk, hukuk, örf ve adetlerden ve insan toplumunun bir üyesi olarak elde ettiği bütün yeteneklerden oluşmuş, karmaşık bir bütün olarak ele almıştır (Dönmezer, 1982:116).


İnsanoğlunun var olduğu her yeri kapsayan kültür kavramı incelendiği disiplin, değerlendirildiği toplum ve tarih açısından farklı anlamlar ifade etmiştir. 1982 yılında UNESCO tarafından düzenlenen Dünya Kültür Politikaları Konferansı Sonuç Bildirgesi’nde yer alan kültür tanımına göre “en geniş anlamıyla kültür, bir toplumu ya da toplumsal bir grubu tanımlayan belirgin maddi, manevi, zihinsel ve duygusal özelliklerin bileşiminden oluşan bir bütün ve sadece bilim ve edebiyatı değil, aynı zamanda yaşam biçimlerini, insanın temel haklarını, değer yargılarını, geleneklerini ve inançlarını da kapsayan bir olgu”dur (UNESCO, 1982).

İnsanlar dünyaya geldikleri andan itibaren bir kültür içine doğarlar ve kültürün içinde büyürler. Dolayısıyla insanlar doğdukları kültürün ürünüdürler. Kendine özgü niteliklere sahip kültür ise hem toplumsal boyuttaki etkileriyle bireyi ve toplumu etkiler hem de kendisi zamanla değişir ve zamanla genel kültürde değişmeler olabileceği gibi, kişi kendi kültürünü de değiştirebilir. Bu değişim sürecinde en etkin araç ise kitle iletişim araçlarıdır.


2.1. Kültürel Yozlaşma

En betbaht millet, kaleleri ayakta iken kültürü ve ahlâkı harabe olan millettirAristo 

Yozlaşma kelimesi anlam olarak “özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek” olarak tanımlanmaktadır. (https://tr.wiktionary.org/wiki/yozla%C5%9Fmak E.T:12.11.2022)

Kültürel etkileşimin inanılmaz boyutlara ulaştığı günümüz toplumlarında gelişen bilişim teknolojileriyle birlikte bilgi temelli toplumsal yapı ve sosyal ağların egemen olduğu bir iletişim düzeni söz konusudur. Hızla değişen ve gelişen teknoloji ve üretim biçimleri insanların yaşantılarında, ilgi ve tutumlarında, değerlerinde, davranışlarında küresel kültür örüntülerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.


Farklı toplumları ve farklı kültürleri yok sayan adeta dünyayı yeniden kuran ve tek bir yer olarak tanımlayan ve bu düşüncesinin yayılmasını sağlayan küresellik anlayışı, kültürel bir emperyalizm sürecinin başlamasını sağlamıştır. (Marshall, 2003: 499)

Kültürü yerel olmaktan çıkaran küreselleşme böylece kültürün toplumsal ve siyasal sınırları aşabilmesini sağlamıştır. Tomlinson (2004: 46), küreselleşmenin kültürün mekana bağlı yerellik / millilik anlayışını yok saymakla birlikte kültürün fiziksel konumla birlikte değerlendirilme düşüncesini de aşındırdığını ifade eder. Bir toplumun kendi yerel kültürünü bırakıp küresel kültür ile ilgilenmesindeki en önemli etken ise etkileme gücü yüksek olan medyadır. Kitle iletişim araçları, özellikle de televizyon kültürel öğeleri sınırların ötesine taşıyabildiğinden kültürel etkileşimler açısından vazgeçilmez bir aracı konumundadır.

Toplumsal bir miras olarak da kabul edilen kültürün kaybedilmesi yozlaşmaya neden olmaktadır. Kültürel yozlaşma kavramı da kültürün bozulmaya başlamasını işaret etmektedir. Yozlaşma arttıkça sahip olunan kültür kendine has olan özelliklerini kaybetmekte ve savunmasız bir duruma düşmektedir. Bu sürecin varacağı en son aşama ise mevcut kültürün kendine özgü maddi ve manevitüm özelliklerinin tamamen ortadan kaybolmasıdır.

Yabancı kültürlerin olumsuz etkisi ve insanların kendi kültürlerinin hakim değerlerine yeteri kadar sahip çıkmaması kültürel bozulmaya sebep olarak kültürel yozlaşmayı meydana getirmektedir. Birbaşka ifadeyle kültürel yozlaşma insanların ve toplumları meydana getiren grupların ait oldukları kültür kalıplarını düşüncesizce ve bilinçsizce değiştirmesi ve bozmasıdır.

Toplumun kendine has özelliklerinin kaybolmasıyla ortaya çıkan kültürel yozlaşma insanların toplumdaki milli ve manevi değerlere karşı saygısının ve inancının kaybolmasına neden olmaktadır.

Bu ise toplumdaki birlik ve beraberlik, dayanışma duygusuna zarar verdiği gibi özellikle de ahlaki çöküntüye yol açmaktadır.


3. Televizyon

Yaşadığımız çağ bilim ve teknoloji çağıdır. Bilim ve teknoloji alanında yapılan çalışmalar, ortaya çıkartılan yeni araçlar ve bu araçların insan yaşantısına dahil edilmesi beraberinde pek çok yeniliği ve değişikliği de getirmektedir. Beraberinde getirdiği yeniliklerle toplumsal hayatı hem olumlu hem de olumsuz yönden etkilediği görülen, icadıyla birlikte üstün bir teknoloji ürünü olarak da kabul edilen televizyon, kitle iletişim teknolojileri içinde en fazla öneme sahip araç olarak kabul edilmektedir.


Ulaşılabilirliği, yapısı ve işleyiş şekli dikkate alındığında televizyonun geniş kitlelere çok rahatlıkla ulaştığı görülmektedir. Ulaştığı kitleleri etkileyebilme gücü televizyonun toplumsal etkilerinin değerlendirilmesinde önemli bir etkendir. Ancak televizyonun bu gücü her toplumda aynı değildir. Bu durum ülkelerin kültürel yapısına ve o ülkede yaşayan insanların sosyal çevreleri ile ekonomik gelişmişliklerine bağlı olarak değişmektedir. (Meder, 1991: 20-21).

Televizyonun insanları etkilemesi bakımından taşıdığı önem, ülkelerin sosyal, ekonomik ve kültürel yapısına göre farklılık arz edebilir. Bu bağlamda her toplumda televizyon insanları eşit derecede etkilemez, etkileşim toplumdan topluma ve yine insanların içinde bulundukları sosyal çevre, ekonomikdurum ve kültürel konuma göre farklılık sergilemektedir (Meder, 1991: 20-21).

Televizyon bir toplumdaki mevcut kültürü aile üyelerin aktarmakla kalmayıp aynı zamanda da topluma ve aile bireylerine istediği kültürel öğeleri aktararak benimsetilmesini sağlar. Bu nedenle kültür öğelerinin en büyük taşıyıcısı, aktarıcısı ve öğreticisi televizyondur. Televizyonun dünden bugüne geçirdiği sürece bakıldığında sosyal olaylar ve kültürel değişimlerde ne kadar önemli rolünün olduğu fark edilmektedir.(Önk, 2011: 72).

Etkin bir kültürel yayılma aracı olan televizyonun etkileşim boyutu incelendiğinde bir takım olumlu ve olumsuz fonksiyonları tespit edilmektedir. Televizyon, toplumda kültür birliğinin gelişmesi, sosyal ve kültürel bütünleşmenin güçlenmesi gibi konularda hem olumlu hem de olumsuz katkılarda bulunmaktadır (Dönmezer, 1992: 110).


Dini hayat ve ahlak anlayışı, düşünce yapısı, ekonomik ilişkiler, tüketim alışkanlıkları, sosyalleşme, aile yapısı ve kültür nakli üzerine toplumdaki pek çok alanda etkisi bulunan televizyonun kimlertarafından nasıl kullanılacağı fazlasıyla önem arz etmektedir. Çünkü televizyon aracılığıyla başka bir toplumun kültürü mevcut kültüre empoze edilebilir ve o kültürün tüm değerlerinde bozulmaya, yozlaşmaya neden olabilir. Televizyon başlı başına bir kültür taşıyıcısıdır ve o bu kültürü yalnızca taşımakla kalmamakta, aynı zamanda uygulanması için baskı da yapmaktadır (Cereci, 1996: 98).

Televizyonun aile üzerindeki etkisine bakıldığında ise aile içi iletişimi olumsuz etkilediği görülmektedir. Özellikle de bazı televizyon yayınlarının çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri dikkate alındığında ebeveynlerin bu konuda daha dikkatli ve hassas davranması ebeveyn - çocuk ilişkileri konusundaki sorunların çözümünde kolaylık sağlayacaktır. (Postman, 1994: 156).

Geçmişten, gelecekten ve bugünden haberler veren televizyon, insanların gündelik hayatlarında önemli bir yer edinerek yaşamlarında vazgeçilemez bir yer edinmişlerdir. (Gerbner, Gross, Morgan ve Signorielli, 2014). Değerlendirmelerden elde edilen sonuçlara bakıldığında ise televizyonun, insanların yaşam faaliyetlerinin, kültürlerinin ve sosyal kazanımlarının gelişmesinde rol alırken bir devrim meydana getirmişlerdir. (Esslin, 2019, s. 9).


3.1. Televizyon Dizileri

Televizyon yayınları içerisinde popülerliği en fazla olan televizyon dizileri hem dünyada hem de ülkemizde geniş bir izleyici kitlesine sahiptir. Günümüzde diziler, izleyicinin ekran karşısında geçirdiği sürenin büyük bir kısmını kaplamaktadır. Özellikle de “prime-time” denilen 20:00 ila 23:00 saatleri izleyicinin dizi izlemek için ekran karşısında en fazla olduğu zaman dilimidir. (Karaboğa,2016, s. 187).


Televizyon programları içinde en fazla tercih edilen televizyon dizileri ana karakterlerin etrafında dönen karmaşık olayları aşk, sevgi, intikam, öfke, nefret, aile bağları ve arkadaş ilişkileri gibi unsurların ön plana çıkartılıp kurgulandığı kurmaca yapımlardır. Bölümlerden oluşan diziler yılın belli dönemlerinde (sezon) başlar ve belli dönemlerinde biter. Belli periyotlarla yayınlanan dizilergenellikle hafta da bir kez izleyiciye sunulmaktadır. (https://nedir.ileilgili.org/televizyon+dizisi, E.T:15.11.2022)

Sinema filmleriyle kıyaslandığında daha durağan yapıda olan televizyon dizilerinin asıl amacı izleyicideki merak duygusunu canlı tutmaya çalışmasıdır. Bu nedenle dizilerdeki her bölüm bir sonraki bölümün merak edilmesini sağlayacak bir olayla bitmektedir.(Cereci, 2014: 4).

Türkiye’de özel radyo ve televizyon yayınlarının yasallaşmasıyla birlikte kanal sayısında da artış olmuştur. Böylece artan kanal sayısı ve gelişen teknolojiyle birlikte ortaya çıkan dijital yayıncılık televizyon yayıncılığını da içerik olarak değişime uğratmıştır. (Özsoy, 2011: 127-128). Diğer yayın türlerine oranla daha önemli konuma gelen diziler bir takım çıkarlar gözetilerek kurgulanmaya başlanmıştır. Toplumun farklı kesimlerine farklı kurgularla sunulan diziler izleyicinin sürekli ekran başında kalmasını sağlayarak farklı aile ilişkilerinin ve toplumsal yaşantıların konu edinildiği yapımları sunmakta ve böylece izleyicilerin etki altında kalması sağlanmaktadır. Gerçeklik algısıyla birlikte kurmaca anlatımların sunulduğu televizyon dizilerinde izleyiciye alışılmışın dışında hattabazen gerçek olmayan bir dünya gösterilmektedir.

Toplumun gündemini oluşturan konuların televizyon dizilerinde işleniyor olması izleyicinin farkında olmadan bir propagandaya maruz bırakmaktadır. Çünkü dizide konun taraflı bir bakış açısıyla sunulması söz konusudur.


Farklı dönemlerde televizyondaki Türk dizilerinin izlenirlik oranlarıyla ilgili yapılan kamuoyu araştırmalarında yerli yapım dizilerin izleyiciler tarafından takip edilme oranlarının her geçen gün arttığı tespit edilmiştir. Bundan dolayı dizilerin sürükleyiciliğinin, insanları günlük yaşamdan uzaklaştırdığı, düşünmelerini engellediği, insanları umursamaz bireylere dönüştürdüğü konularında eleştirilmektedir.(Savaş, 2004: 4). Bu da dizi içeriklerinin önce bireyleri ve aileleri sonrasında ise toplumu etkilediğini göstermektedir. Dizilerin, televizyon aracılığıyla popüler kültürün etkilerini taşıyarak toplumdaki değerlerin kaybolmasına etki ettiği ve kültürel yozlaşmanın gerçekleşmesine neden olduğu bilinmektedir.


3.2. Türk Televizyonlarında Dizi Yayıncılığı

Televizyonun bir kitle iletişim aracı olarak Türk toplumunun hayatına girişi ve yaygınlaşması dünyadaki örnekleriyle kıyaslandığında çok daha geç dönemlerde gerçekleşmiştir. İlk televizyon yayınları 1968 yılında başlamıştır. 1970’ler yabancı kaynaklı melodram türündeki televizyon dizilerinin uyarlanarak TRT ekranlarında izleyiciyle buluşturulduğu yıllar olmuştur. Ancak 1970’li yıllar Türkiye’nin siyasi anlamda çalkantılar yaşadığı bir döneme denk geldiğinden TRT yayınları sık sık değişmiş bir istikrar sağlanamamıştır.


Ülkemizdeki dizi sektörünün gelişimi 1980’lerden sonra başlamıştır. Bu dönemde ise yardımlaşma ve dayanışma vurgusunun ön plana çıkarıldığı “mahalle” ve “aile” konulu diziler ön plana çıkmıştır. 1986 yılında yayınlanan yerli yapım “Perihan Abla” dizisi Türk dizi tarihinin kilometre taşı olarak kabul edilmektedir.


1990 yılında özel televizyon yayıncılığıyla birlikte tv kanallarının sayısını artmaya başladığı yıllar olmuştur. Dolayısıyla özel kanalların da etkisiyle dizi sayılarında artış olmuş ve içerik olarak işlenen konularda değişip çeşitlenmiştir.

Karabıyık (2014a:11), Türk televizyon yayıncılığına ilişkin yaptığı Amerikan yapımı Dallas dizisinden yola çıkarak; aşk, entrika, ihanet ve intikam konulu yapımların 90’lı ve 2000’li yıllarda daha da artarakekranlarda yerini bulduğunu ifade etmiştir.

Dizi türlerinin artması, dizi içeriklerinin çeşitlenmesi ve dizi kahramanlarının temsillerindeki farklılaşmadan dolayı 2000’li yıllar televizyon izleyicisinin daha fazla kahramanla tanışmasına vesileolmuştur. (Özsoy, 2015:244).


3.3. Televizyon Dizilerinde Aile ve Türk Aile Yapısının Temsili

Televizyon, aile perspektifi içinde şöyle tanımlanmaktadır (Mutlu, 1992): “Televizyon bir aile aracıdır, anlatılarının içeriğini de aileler oluşturur. Bunlar alışılagelen anlamdaki gerçek ailelerdir ya da daha geniş toplulukların meydana getirdiği ‘televizyon aileleridir.’ (polis camiası; hastane camiası, vs. gibi). Bu camialardaki karakterler bilinen aile bireylerinin karakterlerini üstlenmişlerdir.”

İzleyiciler, dizilerde dramalaştırılan kurgu içinde karakterlerin başlarından geçen olaylara adeta gerçekmiş gibi tepki vermektedirler. İzleyiciler, karakterlerin dizi süresince yaşadıkları tüm sorunlarına ortak olur ve bu karakterlerin yaşamlarında temsilen yaşayarak onlarla bütünleşmektedirler(Esslin, 1991: 43). 2008 – 2010 yılları arasında Kanal D ekranlarında yayınlanan “Aşk-ı Memnu” adlı dizde eşinin kendisini yeğeniyle aldatan koca (Adnan Ziyagil) rolünü canlandıran oyuncu Selçuk Yöntem katıldığı bir televizyon programında “Geçen ay bir filmimle Frankfurt Film Festivali’ne gittim. Birçok insanla fotoğraf çektirdim, sohbet ettim. El sıkıştığım birkaç insan küçük kâğıt parçaları sıkıştırdılar elime. Kâğıtları açıyordum, karınız sizi aldatıyor’ yazıyordu. Sadece bir değil, 3 - 4 tane bu şekilde not aldım. Çok şaşırdım” diye bir açıklama yapmıştır” (http://www.milliyet.com.tr/-kariniz-bihter-sizi-aldatiyor--bir-seyirci-magazin1189537/). Bu açıklama izleyicinin kurgulanan sanal dünyayı ne kadar gerçekmiş gibi algıladığının güzel bir örneğidir.


RTÜK’ün (2018: 53) televizyon izleme eğilimleri araştırmasına göre televizyon dizileri en çok izlenen ikinci yayın türü olmuştur. Bu sonuçlara bakıldığında Türkiye’de izleyicilerin dizilerin etkisinde olduğu görülmektedir. Televizyon izlenme oranları ne kadar yüksek ise toplumsal değişim oranı da o denli yüksek olacaktır (Türkdoğan, 2017, s.94 – 95). Bu nedenle bir ailede televizyon izleme süresiyleaile değerlerinin değişimi aynı oranda olmaktadır.

Popüler kültür günümüzdeki aile türü dizilerin içeriklerini etkileyerek, dizilerin şiddet, yasak aşk, evlilik dışı beraberlikler, tüketim gibi konular üzerine kurgulanmasına sebep olmaktadırlar. Geçmişteki ve günümüzdeki diziler incelendiğinde günümüz dizilerinde yer alan popüler kültürunsurlarının geleneksel aile üzerinde yarattığı kurgusal değişimi görmek mümkündür. Hatta bu değişim dizi içeriklerinden önce dizilerin isimlerinde kendini göstermektedir: İlişki Durumu Karışık (2015- 2016), Kiralık Aşk (2015-2017), Doğduğun Ev Kaderindir (2019-2021), Sadakatsiz (2020- 2022), Yasak Elma (2018-... )

Topluma ait olanla kişiye ait olanlar arasındaki sınırların yok olduğu televizyonda Türk kültürünce hoş görülmeyen, ayıp sayılan, ailedeki özel ve mahrem konuların teşhirci bir yaklaşımla izleyiciye aktarıldığı görülmektedir. İzleyicinin dizide izledikleriyle özdeşim kurması ise toplumun değerleri ve ahlak anlayışı ile ters düşen her şeyin meşrulaştırmaktadır. Özellikle kamu yararı gözetmeden sadece kar anlayışı ile yayın yapan özel televizyon kanallarının yaptığı yayınlarda aile değerlerini korumak güçleşmektedir. (Çimen, 2008: 557-560).


Televizyon dizilerinin içerik olarak duyarsızlıkla üretildiğini, belirten (Geçer, 2013:127), bu dizilerde kültürel yabancılaşma olduğunu ve ailede özellikle de gençler üzerinde ciddi anlamda düşünsel ve kültürel hasarlar bıraktığını belirtmektedir.

Popüler kültürün etkisiyle kurgulanan televizyon yayınlarının toplumca ailenin önemsizleştirilmesinde etkili olmasından dolayı düzenleyici ve denetleyici kurumlar tarafından, dizilerdeki etkiyi olumlu sonuçlara dönüştürmek için dizileri destekleyici yönetmelikler düzenlenmiştir. “Aile ve Çocuk Dostu Yapım ve Dizilerin Teşvik Edilmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” bunlardan birisidir. Ayrıca Türkiye’de 3984 sayılı yasanın “yayın ilkeleri” ne ayrılan bölümlerinden 4(d)’ e göre yayınların “Genel ahlak, toplum huzuru ve Türk aile yapısına uygun olması gerekmektedir”(Kejanlıoğlu, 2001:335) maddesi yer almaktadır.


3.4. Televizyon Dizilerinin Kültür İle İlişkisi

Etkin bir kültürel yayılma aracı olan televizyon, gündelik yaşamda kültürle iç içedir. Bu nedenle televizyon yayınları, içinde bulunduğu toplumun kültür normlarını kullanarak insanların toplumsallaşmasına katkıda bulunup, kültürün değişmesinde ve yeniden şekillenmesinde etkilidir.(Konukman, 2006, s. 75).


Kültürel göstergeler ve ekme teorisi” televizyonun kültürel değerlere etkisini açıklamaya çalışmaktadır. İlk olarak 1965 yılında Amerikalı akademisyen George Gerbner’in (Yaylagül, 2016,s.76) bahsettiği bu teoriyi destekleyen kuramcılara göre televizyonun insanlar ve toplum üzerindeki etkileri yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Bu etkilenme sürekli olduğundan zamanla insanlarda tutum değişikliği meydana getirmektedir. Sonuçları ise da yıllar içinde gözlenmektedir. Ekme teorisine göreev ortamında günün büyük bir kısmını televizyon izleyerek geçiren insanların gerçek hayat yerine televizyonun gerçek olmayan kurgu dünyasını daha fazla içselleştirip bu yönde tutumlar geliştirdikleri yönündedir.

Televizyon programları ve diziler aracılığıyla aktarılan kültürün mevcut kültür üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek kadar gerçektir. (Geçer, 2015: 14) yaptığı çalışmada televizyon dizilerinin, hem sayıca çok oluşu hem de izlenme oranlarının yüksek olması sebebiyle kültürel dönüşümde ve kültürel yozlaşmada etkili olduğu belirtmiştir. Bu nedenle dizilerin konu, içerik ve karakterleri yansıtma biçimleri dikkate alındığında toplumu ne kadar etkileyebileceği ve dönüştürebileceği görülmektedir.



4. Türk Televizyon Dizisi Yasak Elma

Fox Tv ekranlarında her hafta pazartesi akşamları yayınlanan yasak elma dizisi 19 Mart 2018 yılında başlamıştır. Yapımcılığını Medyapım şirketinin yaptığı dram komedi türü dizi 6. sezonuyla izleyicisiyle buluşmaya devam etmektedir. Bir aile dizisi olarak lanse edilen Yasak Elma izleyicitarafından büyük ilgi görmüş yayınlandığı gün en çok izlenen programlar içinde olmuştur.

Dizisinin Konusu:

Zenginlerin sıkça gittiği bir kafede çalışan Yıldız, sosyetenin ünlü ismi Ender ile tanışmasının ardından istediği zengin hayata kavuşmanın fırsatını yakalar. Bu fırsatı değerlendirebilmek için Yıldız’ın yapması gereken tek şey, Ender’in yaptığı plan doğrultusunda Ender’in kocası ünlü iş insanı Halit’in ilgisini çekerek Ender’i aldatmasını sağlamaktır. Böylece Ender, yüklü bir tazminat alarak Halit’ten ayrılabilecek, yaşadığı zengin hayatı Halit’e katlanmak zorunda kalmadan devamettirebilecektir.

Dizi, iyi bir hayatın ancak zengin biriyle evlenmek olduğuna inanan Yıldız’ın Ender’in oyununu kabuletmesiyle başlayan olayları içermektedir.

Dizinin Oyuncuları

  • Halit Argun (Talat Bulut): Argun holdingin sahibi, zengin iş adamı, Zerrin, Ender ve Yıldızın eşi, Zehra, Lila, Erim ve Halitcan’ın babası
  • Ender Argun (Şevval Sam): Halit’in üçüncü eşi, Erim’in annesi, Caner’in ablası
  • Yıldız Yılmaz (Eda Ece): Halit’in dördüncü eşi, Halitcan’ın annesi, Zeynebin ablası, Asuman’ın büyük kızı
  • Zerrin Taşdemir (Nilgün Türksever): Halit’in ikinci eşi, Lila’nın annesi, Alihan’ın ablası 
  • Alihan Taşdemir (Onur Tuna): Halit’in iş ortağı, Zerrin’in kardeşi, Zeynep’in sevgilisi 
  • Zeynep Yılmaz (Sevda Erginci): Yıldızın kardeşi, Alihan’ın sevgilisi, Asuman’ın küçük kızı 
  • Zehra Argun (Şafak Pekdemir): Halit’in ilk eşinden olan kızı. Evin en büyük çocuğu
  • Lila Argun (Ayşegül Çınar): Halit’in ikinci eşi Zerrin’den olma kızı 
  • Erim Argun (İlber Kabaoğlu): Hali’tin üçüncü eşi Ender’den olma oğlu 
  • Caner Çelebi (Barış Aytaç): Ender’in kardeşi
  • Asuman (Melisa Doğu) Zeynep ve Yıldız’ın annesi
  • Kemal (Sarp Can Köroğlu): Yıldız’ın eski sevgilisi
  • Dündar Erdem Kaynarca): Zeynep’in eski sevgilisi
  • Kaya (Barış Kılıç): Ender’in eski sevgilisi, Yiğit’in babası 
  • Yiğit (Doğaç Yıldız): Ender ve Kaya’nın oğlu

4.1. Aileyi Oluşturan Sistemlerin Yasak Elma Dizisindeki Üzerine Değerlendirilmesi

4.1.1. Karı-Koca (Ebeveyn) İlişkileri

Halit, holding sahibi zengin bir iş adamıdır. Yıldız ise bir kafede servis görevlisi olarak çalışmaktadır. Bu nedenle karı koca arasındaki statü farkından dolayı evlilik “evlilik sözleşmesiyle” gerçekleşmiştir.

Sevgi ve saygı ailedeki en temel değerlerdir. Oysa dizide evli bir çift olarak Halit ve Yıldız’ın ilişkisi sevgi ve saygıya dayalı değil, maddi çıkarlar üzerinedir. Ayrıca aynı durum Halit’in Yıldız’dan önceki ikinci eşi Zerrin ve üçüncü eşi Ender’le olan ilişkisinde de geçerlidir.

Eşler arasında olması gereken güven duygusunun yerini güvensizlik ve kuşku almıştır. Yıldız, sürekli eşi Halit’in yaptıklarına ve söylediklerine kuşkuyla yaklaşmaktadır. Karı koca arasındaki ilişkidegüven duygusu o kadar eksiktir ki bu durum eşlerin gizli gizli birbirlerinin telefon görüşmelerini dinlemeleri, zaman zaman da birbirlerini takip etmelerine kadar varmaktadır. Dolayısıyla yalan söylemek, gizli saklı işler yapmak eşler arasında ilişkide meşrulaştırılmıştır.

Halit’in genç ve güzel kadınlardan hoşlanması, Yıldız’ın ise evleneceği erkeğin zengin olması dışında hiçbir şeyi önemsememesi karı koca arasında ahlak anlayışı, haram ya da helal gibi manevi değerlerin yokluğunu göstermektedir. Çünkü Halit Yıldız’la evli olmasına rağmen Ender’le birlikte olmuş, onun evinde kalmıştır.

Halit ve Yıldız hem bireysel olarak hem de eş olarak hayatlarını gösteriş üzerine biçimlendirmeyi sevmektedirler. Bu nedenle evlilikleri mahremiyet unsurundan uzak, şaşalı bir gösteri niteliğindedir.Aile olarak karı koca arasında mahremiyet duygusu yoktur. Eski sevgililer ve eski eşlerin sürekli olarak ailenin içinde, karı koca ilişkisinde yer almaları bunun ispatı niteliğindedir.

Halit ve yıldız arasında bir oyunla başlayan ilişki, yine kişisel beklentiler ve hırslar doğrultusunda evliliğe dönüşmüştür. Önemli olan hedefe ulaşmaktı ki bu Yıldız için zengin bir hayat, Halit için Ender’den ayrılırken tazminat ödememek. Bu nedenle Halit ve Yıldız’ın evliliğinde eşler arasında olması gereken merhamet duygusu yerini acımasızlığa bırakmıştır.

4.1.2. Anne-Baba-Çocuk (Ebeveyn-Çocuk) İlişkileri

Dört evlilik yapan Halit’in her çocuğunun annesi farklı bir kadındır. Büyük kızı Zehra ilk evliliğinden, ikinci kızı Lila ekinci eşi Zerrin’den, oğlu Erim üçüncü eşi Ender’den ve küçük oğlu Halitcan ise devam eden dördüncü evliliği Yıldız’dandır. Bu nedenle çocukların bir sonraki anneyle anlaşmaları mümkün olmamaktadır. Özellikle büyük kız Zehra, ailenin en sorunlu çocuğudur ve annesinden sonra babasının evlendiği tüm kadınlara adeta “kayınvalide” tavrıyla yaklaşmıştır.

Evlilikleri uzun sürmeyen Halit, çocuklarına karşı zaman zaman çok acımasız, despot tavırlar sergileyen otoriter bir babadır. Zerrin ve Ender anne olarak kendi çocuklarının çıkarlarını korumaya çalışan anne olurken, Yıldız üvey çocukları için daha çok müdahaleci bir anne tutumuyla çocuklarla ilişki kurmaya çalışmıştır.

Halit’in çocukları anneleriyle değil babalarıyla birlikte aynı evde yaşamaktadırlar. Bu nedenle hem baba olarak Halit hem de anne olarak Yıldız evdeki her çocuğa farklı tavır ve tutumla yaklaşmaktadırlar. Halit oğlu Erim’i el üstünde tutarken kızı Zehra’yla şiddetli tartışmalar yapmaktadır. Tıpkı Halit gibi Zehra’yla daha çok tartışan Yıldız, Lila ve Erim’le daha sakin, tartışmadan uzak bir ebeveyn ilişkisi kurmaktadır. Erimle ilgilenmek bahanesiyle bir dönem eve dönen Ender’in ise bu dönemde oğluyla zaman zaman tartıştığı anne oğul ilişkilerinin bozulduğu görülmüştür.

Dizide birlikte yenilen yemekler hariç ailenin çok fazla bir arada olmadığı görülür. Parti ya da doğum günü kutlamaları dışında ailenin birlikte zaman geçirmek, eğlenmek, sohbet etmek gibi aile içi ilişkiyi güçlü tutacak eylem ve faaliyetleri yerine getirmediği görülmektedir.

Aile içinde olması gereken sağlıklı ebeveyn çocuk ilişkisi dizide anlayış ve güven duygusundan uzak, çatışma halinde devam etmektedir.

4.1.3.Çocuklar Arası (Kardeşlik) İlişkiler

Aynı ev içinde yaşayan kardeşler sadece yemek saatlerinde bir araya gelmektedirler. Bunun dışında ya okulda, ya arkadaşlarıyla birlikte dışarıda ya da odalarında tek başlarına vakit geçirmektedirler. Bu nedenle kardeşler arasındaki birlik ve beraberlik duygusunun nispeten zayıf olduğu söylenebilir.

Zehra, Lila ve Erim birlikte faaliyet yapmadıkları için birbirleriyle iletişimleri de kopuktur. Birbirlerini hayatlarına dair çok fazla şey bilmemektedirler. Dolayısıyla Kardeşler arasındaki iletişim kuvvetli değildir.

Çocuklar arasındaki ilişki her ne kadar yeterli olmasa da aralarındaki ilişki çıkar ilişkisi değildir.Kardeşler birbirini seven çocuklar olarak yansıtılmıştır. Birbirleriyle olan ilişkileri sevgi temellidir.

Halit’in çocuklarının tam tersi olarak Ender kardeşi Caner’le, Zerrin kardeşi Alihan’la, Yıldız ise kardeşi Zeynep’le çok iyi anlaşmaktadırlar. Zaman zaman birbirlerinin kararlarını ve davranışlarınıonaylamasalar da birbirlerini sevdikleri görülmektedir.

4.1.4.Akrabalık İlişkileri

Dizide evlilikle birlikte akrabalık ilişkileri de kesilmiştir. Özellikle Yıldız Halit’e evlendikten sonra evlendikten sonra eski akrabalarıyla görüşmemeyi tercih etmiş, akrabalarının gösterişli hayatına yakışmadığını düşünmüştür. Aynı olay Ender için de geçerlidir. Ender de tıpkı Yıldız gibi yoksul bir hayattan gelmiştir ve bu nedenle kardeşi Caner dışında kimseyle görüşüp bir araya gelmemektedir. Halit Yıldız’ın annesi Asuman’ı dahi evinde görmekten hoşlanmamaktadır.

Dostluk gibi kavramlar bireysel çıkarların önüne geçmiş vicdan, merhamet ve biz duygusu anlamını kaybetmiştir.

Akrabalar arasında yardımlaşma insanları zor durumdan kurtarmak için değil bireysel çıkarlar için yapılmıştır. “Benim bu işten çıkarım ne?” düşüncesi yapılan iyiliğin ne kadar manevi değerlerden yoksun olduğu açıkça ortadır.

Akrabalarla birlikte olmanın yerini bireysel faaliyetler almıştır. Akrabalarla bir araya gelmektense evde tek başına olmak, alışveriş yapmak, kuaföre gitmek ve dernek faaliyetlerine katılmak tercih edilmiştir.

Dizide akrabalık ilişkileri ve dayanışma gereksiz bir durum gibi yansıtılmıştır.


SONUÇ

Dizide evlilik unsuru Türk kültüründeki manevi değerlerden uzak bir anlayışıyla işlenmiştir. Dizide yansıtılan evlilik kurumu evlilik dışı birliktelikler olarak işlenmiştir. Evlilik için gerekli olan nikah önemsizleştirilerek nikahsız birlikteler meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Yasak Elma dizisi adındaki “yasak” kelimesinden de anlaşılacağı üzere yasak ilişkilerin yaşandığı, entrika ve ihanetlerin konu edildiği bir dizidir. Lüks yaşamlar üzerine kurulu dizide statüsü farklı olan kadın ve erkeğin evlilikleri hoş karşılanmamaktadır. Bu nedenle de dizideki evlilikler, evlilik sözleşmesiyle gerçekleşmektedir. Karı kocanın evlenmeden önce “mal paylaşımı” anlamına gelenevlilik sözleşmesi yaptığı görülmektedir. Bu durum eşler arasındaki güven eksikliğinin açık bir göstergesidir aslında. Çünkü toplumumuz da bir dönem sıkça tartışma konusu olmuş bu durum eşler arasında hoş karşılanmamaktadır. Hatta biraz daha ileri gidilirse bu durumun aile kurumunu ticarileştirildiği bile söylenebilir.

Evliliğin özellikle kadınlar için statü atlama, yeni bir sosyal kimlik kazanma anlamına gelmesinden dolayı, dizide yapılan evliliklerin olması gerektiği gibi sevgi ve saygıya dayalı değil maddi çıkarlara dayalı gerçekleştiği görülmüştür. Evlilik eşler açısından maddi güce erişme ve hayal edilen zengin hayata ulaşmak için bireysel çıkarlara hizmet eden bir kurum olarak değerlenmiştir. Dizide entrikalarla başlayan evlilikler yine aynı şekilde entrikalarla bitmektedir.

Dizide, eski eşlerin türlü bahanelerle zaman zaman aynı evde yaşadıkları görülmektedir. Bu kabul edilmesi zor durum izleyiciye sunulurken “medeni olmakla” meşrulaştırılmıştır. Aile içinde çarpık ilişkilere fazlasıyla yer verilerek normalleştirilmeye çalışılmıştır. Aile kurumunun temellerinin sağlam olması, güven ve huzur ortamının olması için karı kocanın birbirlerini aldatmamaları, sadık olmaları gereklidir. Oysa Yasak Elma da aile birliğini sarsan, boşanmalara neden olan temel konuda budur:eşlerin sürekli birbirlerini aldatıyor olmaları...

Evlilikte, eşler arasındaki uyum evliliğin sağlam temeller üzerine kurulması açısından önemlidir. Geçmiş dönemlerdeki yerli yapım aile dizilerinin konuları incelendiğinde daha çok dürüstlük ve ahlak güzelliğinin ön plana çıktığı eşlerden oluşan aileler görülürken bu dizide aile tamamen maddileşmiştir. Dizide bir evliliğin gerçekleşmesi için erkek açısından eş adayı kadının güzel, bakımlı ve estetik olması yeterli iken kadın tarafından ise eş adayı erkeğin zengin ve kariyer sahibi olması yeterli olarak görülmektedir. Dizide izleyiciye iyi bir evliliğin zengin biriyle evlenmek olduğu mesajı verilmeye çalışılmıştır.

Dizide arkadaşlık ve akrabalık ilişkilerinin bireysel çıkarların her şeyin üstünde tutulduğu, aile bireylerinin merhamet ve biz duygusundan uzak olduğu görülmektedir. Ancak dizide kardeşler arasında geçen sahnelere bakıldığında “biz” duygusunun devreye girdiği görülmüştür. Dizide hem karı koca olarak eşlerin hem de yakın dost, arkadaş ve akrabaların kendi kişisel çıkarları uğruna birbirlerine psikolojik olarak zarar verdikleri ve bu durumu da izleyiciye normalmiş gibi aktardıkları gözlenmektedir.

Dürüstlük Türk kültürü açısından önemli bir değerdir. Ancak dizide aile içi iletişimde özellikle de eşler arasında yalan söylemek dürüstlüğün yerine geçmiş, yalan söylemek makul sebeplere dayandırılarak meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Kuşku ve güvensizlik çatısı altında devam eden evlilik zaman zaman eşler arasında zaman zaman da ebeveynler ve çocuklar arasında şiddetli tartışmalara neden olmaktadır. Oysa ki geleneksel değerlerin yansıtıldığı aile dizilerinde sorunlar sükûnetle saygı çerçevesinde çözülmeye çalışılmıştır.

Türk aile anlayışında mahremiyet çok önemlidir. Aile içinde olup biten her şey sadece aileyi ilgilendirmektedir. Aile dışındaki insanların ailede olanları bilmesi aile birliğini bozulmasına neden olur. Fakat dizide tüm bunların tersi bir aile söz konusudur. Aile içinde yaşananlar eski sevgililer, eski eşlerle paylaşılmakta hatta dedikodu malzemesi olmaktadır.

Televizyon izleme eğilimleri üzerine yapılan araştırmalar dizilerin en çok izlenen televizyon programları olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bir dizinin içeriği, kurgusu, hikayeyi sunuş şekli ve ana karakterleri toplumun değerlerini anlamada çok önemlidir. Evlerin vazgeçilmezi televizyon, diziler aracılığıyla önce bireysel yaşantılarımızı ve günlük hayatımızı ardından da toplumsal değerlerimizi değiştirip dönüştürmüş, kültürel değişime dolayısıyla da kültürde yozlaşmaya neden olmuştur.

Reyting kaygısıyla yapılan Yasak Elma dizisinde toplumun değerleri yok sayılmıştır. Ticari kaygılarla hareket eden televizyon kanalları diziler sayesinde elde ettikleri gelirleri kaybetmemek ve arttırmak amacıyla izleyicinin heyecan ve merakla izleyeceği, ilgisini çekeceği popüler konuları dizilerde konu etmektedirler. Ancak burada unutulan şey bu dizilerin aile üzerinde nasıl etkiler bıraktığıdır. Aile bireyleri izledikleri karakterin yaşamları üzerinden kendi hayatlarıyla özdeşim kurmaktadırlar.

Yasak Elma’daki Halit karakteri erkeklerin gerçek hayatta olmak istedikleri karakter olurken kadın izleyicilerinin birçoğu kendini ya Ender’e ya da Yıldız’a benzetmektedirler. Dolayısıyla dizi karakterlerinin insanlar üzerindeki etkisi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Dizideki karakterlerle özdeşim kuran izleyiciler bir süre sonra bu kurmaca dünyanın değerlerini benimseyerek gerçek hayata uyarlamaktadırlar. Bu durumun sonuçları ise aniden ve kısa sürede değil yavaş yavaş ilerleyen yıllarda ortaya çıkmaktadır. Sonuçta aile kurumundaki manevi değerler zarar görmeye başlayarak saygı, sevgi, güven, sadakat, mahremiyet, yardımlaşma gibi değerler yerini yozlaşmış bir kültüre bırakmaktadırlar.

Diziler aracılığıyla izleyiciye sunulan gerçek olmayan dünya etkisini gerçek hayatta arkadaş sohbetlerinde ya da televizyonlarda tartışma programlarında göstermektedir.

Dizide sürekli evlenip boşanan, üstüne üstelik bu evlilikleri birbirlerinin eski sevgilileri ya da eşleriyle yapan, birbirlerini aldatan, toplumun değerleriyle uyuşmayacak evlilikler ve evlilik dışı ilişkiler yaşayan çiftler, Türk aile yapısıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan ve Türk toplumunun kültürel değerlerine zarar vererek kültürün yozlaşmasına neden olan bir kurguyu izleyiciye sunmaktadırlar.

Bir toplumun kültürünü yok etmek için yapılacak ilk iş o toplumun aile kurumuna zarar vermektir. Çünkü aileyi bozmak toplumu bozmaktır. Çünkü aile toplumun en küçük kurumudur ve toplum ailelerden oluşmaktadır. Özellikle de ailede kadın üzerinden yapılacak deformasyon bozulmayı hızlandıracaktır.

Gösterişli hayatların ve kadın karakterlerin ön planda olduğu, Türk yapımı televizyon dizisi Yasak Elma’da sergilenen aile yapısı “karı koca, ebeveyn ve çocuk ilişkisi, kardeşler arası ilişkiler ve akrabalık bağları” açısından incelendiğinde dizi karakterlerinin, içeriğinin, konusunun, Türk aile yapısını yansıtmadığı ve Türk kültürüne uygunluk göstermediği görülmüştür.

Sürekli evlenip boşanan, birbirlerini aldatan, toplumun değerleriyle uyuşmayacak biçimde flört eden, nikahsız beraberlikler ve çarpık ilişkiler yaşayan çiftlerin yer aldığı Yasak Elma dizisinde başta aile kavramı olmak üzere akrabalık, yaşam tarzı, ahlaki davranışlar ve gelenek göreneklerin mevcut olan kültürel değerlerle bağdaşmadığı ve kültürel yozlaşmaya neden olduğu görülmektedir.


KAYNAKÇA

Cereci, Sedat. (1996). Televizyonun Sosyolojik Boyutu, İstanbul: Şüle Yayınları.
Cereci, S. (2014). Türk Televizyon Dizilerinin Küresel Başarısı: Evrensel İnsan Yaklaşımı. TheJournal of Academic Social Science Studies (28), 1-12.
Çelenk, S. (2005). Televizyon Temsil Kültür: 90‟lı Yıllarda Sosyokültürel İklim ve Televizyon İçerikleri, Ankara: Ütopya Yayınları, s.290)
Çimen, L. K. (2008). Türk Töresinde Kadın ve Aile. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık
Deniz, M.B. (2019). Aile Hukuku. Ankara: T.C. Aile, Çalışma Ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Aile Eğitim Programı
Dönmezer, Sulhi (1982), “Sosyoloji” , 8. Baskı, Savaş Yayınları, Ankara
Dönmezer, Sulhi. (1992). Sosyoloji, İstanbul: Filiz kitapevi.
Erdoğan, İ., & Alemdar, K. (2005). Popüler Kültür ve İletişim. İzmir: Erk Yayınevi.
Esslin, M. (1991). TV Beyaz Camın Arkası. Çev. Murat Çiftkaya, İstanbul: Pınar Yayınları
Esslin, M. (2019). Televizyon Çağı (Murat Çiftkaya, Çev.), İstanbul: Pınar Yayınları.
Geçer, Ekmel (2013). Medya ve Popüler Kültür: Diziler, Televizyon ve Toplum. İstanbul:Metamorfoz Yayıncılık
Geçer, E. (2015). “Türk Dizeleri Üzerine Kültürel ve İdeolojik Bir Değerlendirme: Made In Turkey”, Aksaray Üniversitesi İslami İlimler Fakülte Dergisi, Cilt, 2 sayı, 3 Haziran.
Gerbner G., Gross L., Morgan M., Signorielli N. (2014). Ana Akımı Grafikleştirmek: Siyasal Yönelimlere Televizyonunu Katlısı, Medyaya Karşı (Ed. G. Gerbner) (G. Ayas, V. Batmaz ve İ. Kovacı, Çev.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Gittins, D. (2011). Aile Sorgulanıyor, Pencere Yayınları, İstanbul Gökalp, Ziya, (1994). Türkçülüğün Esasları, İstanbul: İnkilap Yayınları.
Güvenç, B. (1996). İnsan ve Kültür, İstanbul: Remzi Yay., 7. Basım
Karabıyık, Sema (2014a). Türk’ün Dizi ile İmtihanı- Ekranın Kısa Tarihi. İstanbul: Profil Yayıncılık
Karaboğa, T. (2016). Dizi İzleyicilerinin Televizyon Dizilerinde Sunulan Tüketim Unsurlarına Yönelik Eğilimleri. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi(7), 182-200
Kejanlıoğlu, B. (2001). “Cinsellik, Erotik Programlar, Müstehcenlik ve Ahlakçı İkiyüzlülük”, Beybin Kejanlıoğlu vd., Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının Dinamikleri (içinde), İmge Kitabevi.
Konukman, E. (2006). Konukman E. A., Medya ve Kültür: Son Dönem Televizyon Dizilerinin Yaşam Tarzı Üzerindeki İmgeleri, (Ankara, 2006. Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi
Meder, Mehmet. (1991). Bir Eğitim Vasıtası Olarak Televizyonun Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Murdock, G. (1949). Social Structure, Macmillan, New York
Mutlu, E. ( 1992). Televizyonu Anlamak. Ankara: Günebakan Yayınları
Önk, Ü. Y. (2011). “Milenyum Sonrası Türk Televizyonlarında Oluşan Dizi Kültürü ve Toplumsal Temsil Sorunu Doktora Tezi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sinema - TvAnasanat Dalı
Özbay, F. (2017). Dünden Bugüne Aile, Kent ve Nüfus. 2. Baskı. İstanbul: İletişim Yayınları
Özsoy, A. (2011). Televizyon ve İzleyici-Türkiye’de Dönüşen Televizyon Kültürü ve İzleyici. Ankara:Ütopya Yayınevi.
Özsoy, Aydan (2015). “Yerli Televizyon Dizilerinde Farklılaşan Toplumsal Cinsiyet Temsilleri Üzerine Bir Tartışma”, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yavuz, Şahinde (Der.), Toplumsal Cinsiyet & Medya Temsilleri (içinde), İstanbul: Heyamola Yayınları
Postman, Nell. (1994). Televizyon Öldüren Eğlence, çev. Osman Akınbay, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
RTÜK, (2018). Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması. Erişim adresi:https://www.rtuk.gov.tr/televizyon_izleme_egilimleri_arastirmasi_2018/335 (20 Temmuz 2021)
Savaş, G. (2004). Kİtle İletişim Araçlarına Eleştirel Bir Yaklaşım. Journal of Human Sciences, 1(1), 1- 5
Şentürk, Ü. (2008). Aile Kurumuna Yönelik Güncel Riskler, Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, (4):14.
Storey, J. (2000). Popüler Kültür Çalışmaları, Çev. K. Karaşahin. İstanbul: Babil Yayınları Tacoğlu, P.(2020). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı. Ankara: Siyasal kitabevi
Tezcan, M. (2000). Türk Ailesi Antropolojisi. Ankara: İmge Kitabevi.
Tomlinson, J. (2004). Küreselleşme ve Kültür. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Türkdoğan, O. (2017). Türk Toplumunun Kurumsal Yapısı. Konya: Çizgi Kitabevi.
Yaylagül, L. (2016). Kitle İletişim Kuramları: Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar. 7. Baskı. Ankara: Dipnot Yayınları
Yaylagül, L. (2017). “Kitle İletişim Kuramları”, Ankara: Dipnot Yayınları.(https://nedir.ileilgili.org/televizyon+dizisi, E.T: 15.11.2022) (https://tr.wikipedia.org/wiki/Aile E.T:10.11.2022) (https://tr.wiktionary.org/wiki/yozla%C5%9Fmak E.T:12.11.2022)


Yorum Gönder

0 Yorumlar