Bu bölümle hayal gücünün içine giriyoruz. Yine oluş akımının yaptığı bu fonksiyonu ruh hayatının tümünden ve bir bütünlük meydana getiren dış dünya istekleriyle kurduğu münasebetlerden ayırmak uygun değildir. "Ben"i, bu bütüne zıt göstermeye kalkışmak büyük bir yanlışlık olur. Bu fonksiyon bireysel hayat stilinin bir öğesidir. Onu özelleştirir ve ruhsal hareket olarak, ruh hayatının diğer bütün kısımlarına sızar. Bundan başka, bireysel dinamik kanunun ifadesini kendisinde taşır. Rolü, bazı hallerde fikirlerle kendisini ifade etmekten ibarettir. Oysa genellikle duygular ve heyecanlar alanında kendisini saklar veya bireyin durumuna karışır. Diğer ruhsal her hareket gibi geleceğe yönelir. Aynı mükemmeliyet ideali tarafından sürüklenir ve yönetilir. Bu görüşle ele alman muhayyilenin veya muhayyileden meydana gelen şeylerin dinamik ifadesinde - mesela gündüz ve gece rüyaları - bir arzunun tatmini görülebilir. Özellikle, bu izah yolu ile mekanizmasının şu veya bu şekilde açıklanmasına yardım edildiğini sanmanın ne kadar manasız olduğu anlaşılır. Çünkü, her ruhsal ifade şekli aşağı bir durumdan yüksek bir duruma geçişi gösteren yükseltici bir harekettir. Her ruhsal hareketin ifadesi bir arzunun tatmini gibi gösterilebilir.
Karşılaşılan problemin aranan her çözümü, hayal gücünü harekete geçtirir. Bunun nedeni geleceğin bilinmeyen bir yanı ile karşılaşılmasıdır. Hayat stilinin çocuklukta meydana gelmesinde rol oynadığını kabul ettiğimiz yapıcı güç, işine devam eder.
Hayat stilinin kendisini belli ettiği şartlı reflekslerden ancak öğeler olarak yararlanılabilir. Fakat yapıcı güç hayat stilinin yolunu izler. Böylelikle hayal gücü de hayat stiline göre yönetilir. Hayal gücünün yarattıklarında hayat stilinin ifadesi kavranabilir ve bu şekilde bu yaratıklardan, ruh atölyesini görebilmek için giriş kapıları gibi yararlanılabilir. Ancak burada doğru hareket edildiği takdirde daima "ben", yani tüm kişilik görülebilir. Yanlış bir görüşten hareket edilmesi halinde ise burada, mesela bilinç ve bilinçaltı arasındaki ayrılık gibi ayrılık görme eğilimi duyulabilir.
Bu yanlış görüşü temsil eden Freud, "ben"deki bilinçaltından söz açarken koşar adımla mükemmel bir anlayışa yaklaşmaktadır. Bu "ben" e tamamıyla değişik bir görünüş vermektedir.
Her büyük fikir, her sanat eseri varlığını insanlığın yorulmaz yapıcı ruhuna borçludur. Kitle belki bu yeni yapmalara, hiç olmazsa, benimseme, muhafaza, yararlanma yolu ile, mü-tevazi bir şekilde yardım eder. Şartlı refleksler işte burada büyük bir rol oynar. Yapıcı şartlı refleksler, artistin hayal gücünde, mevcut olan şeyin önüne geçmek için yararlandığı öğeyi temsil eder. Artistler ve dâhiler, hiç şüphe yok, insanlığın rehberidir ve bu cesaretlerinin ücretlerini çocukluklarında yaktıkları kendi ateşlerinde yanarak öderler: "Istırap çektim ve böylelikle şair oldum." Çocukluğundan beri her türlü sefalet, zorluklar, fakirlik, göz ve kulak bozukluğu ile kuvvetli bir şekilde uyarılan, çoğu zaman şu veya bu şekilde şımartılmış olan artist, kendisini ağır bir aşağılık duygusundan kurtaran kimsedir. Artist, kendisi ve başkaları için genişletmek istediği çok dar gerçekliğe karşı mücadele eder.
Çocukların ve yetişkinlerin gündüz ve gece rüyalarının çoğu, ideal üstünlük amacının gösterdiği yönü izler. Hayal gücünün ödümleme bakımından olduğu kadar, ruhsal dengenin devamı bakımından da, tamamıyla duyulan bir yetersizliği ortadan kaldırmak amacını güden bu somut yönü izleyeceğini kolayca anlayabiliriz. Bununla beraber bu hareket tarzı hiçbir zaman başarıya ulaşmamaktadır. Süreç bir manada çocuğun hayat stilini oluştururken, izlediği sürece benzemektedir. Güçlüklerle karşılaştığı yerde hayal gücü çocuğu az veya çok uyararak, kendisini daha değerli görmek hususunda kendisini kandırmasına yardım eder. Bu uyarmanın olmadığı birçok haller vardır. Burada hayal gücü kendi başına tüm ödümleme-yi üzerine almaktadır. Odümlemenin, dış dünyaya karşı hiçbir faaliyeti ve düşmanlığı bulunmamasına rağmen, antisosyal olduğu aşikardır. Daima kendisine öncülük yapan hayat stilini izleyen hayal gücü, sosyal duyguya karşı yöneldiği zaman bunu, sosyal duygunun hayat stilinin dışında bırakıldığının bir delili olarak görmek gerekir. Hayat stilinin manasım kavramak isteyen kimse için hayal gücü bir ipucu gibi düşünmelidir. Gündüzleri sık görülen korkunç rüyalar için de durum aynıdır. Bu rüyalar yerini bazen gündüze ait acı ve kişisel ıstıraplara, çekingenliğe ve utangaçlığa bırakır. Bunda ve zahiren birbirlerine aykırı benzer ifadelerde, ikili hayat gördüğünü sanan kimse, bilinç bölünmesinden ve kişilik birliğinden haberdar değildir. Kişilik bütünlüğünde zahiri aykırılıklar ancak aşağılık ve üstünlük durumlarının çok basit mukayeselerinden ve bunlar arasındaki münasebetlerin bilinmemesinden meydana gelebilir. Ruh sürecinin sürekli gelişmesiyle dilimizin fakirliği yüzünden, herhangi ruhsal bir mekanizmanın bir kelime ile doğru olarak özelleştirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılır. Sürekli bir akımı statik bir şekilde anlatmak mümkün değildir.
Çok zaman, rüya gören kimse kendisini başkalarının çocuğu sanmaktadır. Bu ise kesin bir şekilde, onun kendi ebeveynlerinden memnun olmadığını göstermektedir. Akıl hastalıklarında ve diğer hallerde, bu durum gerçek hayata yansır ve sürekli bir şikayet halini alır. Gerçek hayatı çekilmez bulan hırslı insan, hayal dünyasına sığınır. Yalnız, hayal gücü sosyal duygu ile tam bir anlaşma halinde olduğu zaman önemli eserlerin ortaya çıkabileceğini unutmayalım. Çünkü hayal gücü, duyguları ve heyecanları uyarmak suretiyle bir makinedeki sıkma işini görür; hayatın randımanını arttırır.
Hayal gücünün randman değeri şu halde herşeyden önce sosyal duygunun buna katılma derecesine bağlıdır. Bu, birey için olduğu kadar kitle için de böyledir. Gerçek bir başarısızlıkla karşılaştığımızda bozuk bir hayal gücünün varlığını düşünebiliriz. Yalancı, dolandırıcı, kibirli bunun canlı öreneği-dir. Hayal gücü, gündüz rüyalar şeklinde yoğunlaşmadığı zamanlarda bile, dinlenmez. Rüya gören kimse çoğu zaman rü-ya gördüğünü bilir. Uyuyan kimse, dış dünyadan ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, yataktan çok az düşer. Rüyada hayal gücünü kendisine doğru çeken herşey, zenginlik; kudret, kahramanlıklar, önemli eserler, ölümsüzlük, kinaye ve semboldür. Kinayelerin genişletici gücünü unutmamak gerekir.
Uyku, hiç şüphe yok, oluşun bir yaratığıdır. Tabiatıyla organik değişikliklere bağlı ve bu değişikliklerle meydana gelen kendi kendini düzenleme halidir. Uyku dinlendirir. Yorgunluğu giderir. Uyuyan kimseyi uyanık kimseden ayıran şeylerden biri de, somut mesafedir. Bu mesafe uyuyan kimseyi günün problemlerinden uzaklaştırır.
Fakat uyku ölümün kardeşi değildir. Bireyin hayatî şekli, dinamik kanunu süreli olarak uyanık bulunur. Uyuyan kimse kımıldar, yatağında acı duyumlardan sakınır. Işık ve gürültü ile uyanabilir, yanında uyuyan çocuğu unutmaz ve günün sevinçlerini, acılarını kendisinde taşır. İnsan çözümleri uyku tarafından zorlaştırılmayacak olan bütün problemlerle ilgilenir. Bebeğin rahatsız hareketleri anneyi uyandırır. Sabahleyin hemen hemen istediğimiz saatte uyanırız. Uykuda ruhsal hayat, bütünüyle devam eder.
Rüyalar hakkındaki araştırmalarımda iki güçlü yardımcı buldum. Birini bana Freud'un kabul edilmez görüşleri sağladı.
Onun yanlışlıklarından yararlandım. Hiçbir zaman psikanaliz edilmedim. Zaten böyle bir şeyi asla kabul etmem. Çünkü, sağladığı bilginin tam olarak kabulü, bilimsel anlayış nesnelliğini zorlaştırır. Buna rağmen Freud'un nazariyesiyle, hatalarını anlayabilecek ve şımartılmış bir çocuğun hayaline göre daha sonraki adımını tahmin edecek kadar yakmlaştım. İşte bunun için bütün öğrencilerime Freud'un görüşleriyle ciddi olarak ilgilenmelerini tavsiye ettim. Freud ve taraftarları beni, şüpheye yer vermeyecek bir övünme ile, kendilerinden biri gibi göstermekten fazlaca hoşlandı. Çünkü onunla uzun zaman bir psikolojik çevrede çekiştim. Fakat derslerinden hiçbirinde bulunmadım. Onun görüşlerine katılan bu çevreyi ilk terk eden ben oldum. Freud'den ziyade bireysel psikoloji ile psikanaliz arasındaki sınırları açık olarak çizdim. Freud ile yaptığım eski münakaşalarımla hiçbir zaman övünmedim. Bireysel psikolojinin gelişmesinin ve psikanaliz üzerindeki inkar edilemez değiştirici etkisinin bu kadar acı bir şekilde duyulmasına üzüldüğümü söylemeliyim.
Çok daha güçlü ikinci yardım bana, sağlam ve bilimsel olarak doğrulanmış kişilik bütünlüğü görüşünden gelmektedir. Son amaç yönündeki zafer eğilimi bireyi aşağılık duygusunun baskısından kurtarır. Burada izlenen yol hakkındaki düşünceme son veriyorum. Bu yol az veya çok sosyal duygudan uzaklaşır. Başka deyimle antisosyaldir. Kamu anlayışına uymaz. "Ben" yeterli bir sosyal duygunun bulunmaması yüzünden, çözemediği bir problem için rüyaya başvurur.
Şu halde her rüya halinin bir dış faktörü bulunduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Bu, Freud'un gündüze ait kalıntısından daha fazla bir mana taşımaktadır. Bunun önemi, bir deneme ve çözüm araştırılmasından gelmektedir.
Freud'un çocukluğa ait cinsel arzuların tatminine ve geriye dönüş görüşüne uymayan fikirler, bireysel psikolojinin, "hedef amaç, ileri"yi kapsama yönüdür.
Bir an için rüya halinden uzaklaşalım. Sosyal duygu yetersizliği yüzünden çözümüne hazır olmadığı bir problemle karşı karşıya gelen bir adamı ele alalım. Bu adam hayal gücüne sığınır. Hayat stiline uyan bir çözüm bulma isteğiyle, hayat stiline sığman, elbetteki "ben"dır. Bu topluluk için yararlı rüyalar bir yana bırakılırsa, rüyalar kamu anlayışına uymayan, sosyal duygu ile çatışan, fakat bireyi şüphelerinden ve sıkıntılarından kurtaran, hatta, bireyi hayat stilinde güçleştiren, "ben"in değerlenmesine yardım eden bir çözümü göstermektedir. Uyku, doğru olarak yapılan hipnoz, başarıyı kendi kendine telkin, bu amaca ulaşmak için en güvenilir araçlardır. Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç şudur: Hayat stilinin isteyerek oluşturduğu rüya, sosyal duygudan uzak kalmaya çalışır ve bu mesafeyi temsil eder. Bununla beraber, sosyal duygunun fazla güçlü ve tehlikeli olduğu durumlarda sosyal duygunun, kendisinden kurtulmak için gösterilen çabalara karşı zafer kazandığı görülür. Ruh hayatının hiçbir zaman kesin kurallar ve formüller ile tam olarak özetlenemeyeceği ortadadır. İşte rüyanın sosyal duygudan uzaklaştığını belirten tezin ortaya attığı bireysel psikolojiyi haklı gösteren hallerden biri...
Bununla beraber burada bir itiraz kendini göstermektedir. Rüya problemini en iyi şekilde anlamama yol açan bu itiraz beni uzun zaman meşgul etti. Çünkü, gerçekten yukarıda belirtilen mekanizma kabul edildiği takdirde, hiç kimsenin rüyalarım anlamamasını, rüyasının üzerinde durmamasını ve herkesin rüyalarını unutmasını nasıl izah edebiliriz? İnsan anlamaktan çok, bilir. Böyle olsaydı uyanık zamandaki benzer hallerin ispatları mümkün olabilirdi. İnsan hayat stilini bilmez ve sürekli ona bağlı kalır.
Karısından hiç memnun olmayan bir adam çoğu zaman bir başkasını daha fazla arzular. Bu münasebetin mahiyetini anlamaz. Karısını suçlamak ve ondan öç almak istediğinin farkına varmaz. Ancak hayat stili ve halen karşılaşılan problem ile münasebet halinde düşünüldüğü zaman, nesneler bilgisi anlama mahiyetini kazanır. Bundan başka, hayal gücünün ve rüyanın geniş ölçüde toplum anlayışından uzak kalmak zorunda olduğu üzerinde ısrarla durduk. Şu halde, birçok yazarın yaptığı gibi, rüyanın manasının bulunmadığı sonucuna ulaşmak için, rüyayı toplum anlayışına göre çözmeye çalışmak mantıksızlık olur. Rüya ancak çok nadir hallerde kamu anlayışına fazla yaklaşır, hiçbir zaman toplum anlayışına karışmaz. Buradan, rüyanın en önemli fonksiyonu ortaya çıkmaktadır: Rüya göreni toplum anlayışından uzaklaştırmak. Bunun sonucu olarak, rüya gören kimse kendi kendini aldatır.
Fakat rüya bittikten sonra hiçbir şey kalmaz mı? Bu çok önemli sorunu çözdüğümü sanıyorum. Bireysel psikolojinin kişilik bütünlüğü ile ilgili temel görüşünden, her üçünün de hayat stili yönünde faaliyette bulunduğu sonucu çıkarılmaktadır. Bu, Freud'un rüya nazariyesine karşı 1918'de yaptığım ilk hücumlardan biridir. Deneylerime dayanarak rüyanın geleceği hedef tuttuğunu, rüya görenin bir problemi kendisine göre çözmeye hazırlandığını ortaya atmıştım. Sonraları bu görüşü tamamladım. Rüyanın bu işi toplum anlayışına, sosyal duyguya göre yapmadığını; "mukayese", kinaye ve paralel hayallerle yaptığını belirttim.
Zaman zaman görülen rüyalar dinamik kanunun problemler karşısındaki ifadesini belirtir. Kısa rüyalar bir soruna açık, kesin ve çabuk cevap verildiğini gösterir. Unutulan rüyalar, duygusal niteliğin aynı derecede pratik bir neden karşısında güçlü olduğunu belirtmektedir. Bu pratik nedenden iyi bir şekilde uzak kalmak için, sadece heyecanların ve durumun devamını sağlamak amacıyla, rasyonel materyalin bir yana bırakılması gerekmektedir. Sıkıntılı rüyaların bir başarısızlığın aşırı derecedeki korkusunu belirttiği sık sık görülür. Ölüm rüyası, rüya görenin ölümün etkisi altında kaldığı sanısını uyandırmaktadır. Rüyada düşme, rüyayı görenin üzüntülü olduğunu, değerlilik duygusunu kaybetmekten korktuğunu gösterir. Rüyada göklerde uçmak muhteris kimselerde üstün bir seviyeye ulaşmak, kendilerini başkalarının üstüne çıkaracak bir işi gerçekleştirmek mücadelesini anlatır. Bu rüya çoğu zaman başka bir rüya ile beraber görülür. Burada, rüya gören kimseyi sanki ihtirasa ve tehlikeye karşı uyanık tutmak için, düşme kendini gösterir. Düşmeden sonra iyi bir şekilde yere inme çoğu zaman fikirlerle değil de sadece duygularla kendini belli eder ve genel olarak bir güvenlik duygusunu gösterir. Treni kaçırmak, geç kalıp bir fırsattan yararlanamayarak tehlikeli bir başarısızlıktan uzak kalma amacım güden bir karakter özelliğini gösterir. Rüyada kötü giyinme ve buna bağlı korku, genel olarak kusurların belli olması korkusuna bağlanabilir. Göz, kulak, hareket ile ilgili eğilimler rüyalarda sık sık ifade edilir. Rüyada seyirci rolünü oynayan kimse hayatta da seyirci rolünü oynamakla yetinir. Cinsel rüyalar çeşitli izahlara yer verir. Bazen oldukça zayıf cinsel münasebetlere hazırlık, bazen de karşı cinsten kaçma ve kendine dönme şeklini alır. Homoseksüel rüyalarında söz konusu olan şey, doğasal bir eğilim değil öteki cinse karşı bir hazırlanmadır. Bireyin faal rol oynadığı rüyadaki kabalık öfkeyi ve öç alma arzusunu gösterir. Yataklarını ıslatanlar rüyalarında sık sık rahat yerlerde abdestle-rini bozar. Bu rüyalar küçüklük duygusuna karşı suçlamada ve öç almada onları az da olsa destekler.
İki çocuk babası olan bir adam karısıyla anlaşamıyordu. Bu anlaşamamazlık iki taraftan kaynaklanıyordu. Koca, karısının severek evlenmediğini biliyordu. Koca, çocukluğunda önceleri şımartılmış, sonraları yerini bir başka çocuk almıştı. Fakat sert bir okulda eski hiddet nöbetlerine egemen olmasını öğrenmişti. Hatta, elverişsiz durumlarda çoğu zaman hasımlarıyla anlaşmak için büyük çabalar gösterecek kadar, bu işte ileri gitmişti. Yalnız burada pek fazla başarılı olamıyordu. Karısına karşı da davranışı birbirini tutmuyordu. Bazen sabır gösteriyordu. Karşılıklı güven ve sevgi havası oluşturmaya çalışıyordu. Bazen de, aşağılık duygusu hissettiğinde hiddet nöbetlerine tutuluyor ve ne yapacağını bilemiyordu. Kadm bu durumdan hiçbir şey anlayamıyordu. Adam kendisini çok seven iki çocuğuna çok bağlı idi. Oysaki anne zoraki bir aldırmazlık içinde yavaş yavaş çocuklarından uzak kalmıştı. Adam bu durumu çocuklara karşı bir ihmal gibi düşünüyor ve çoğu zaman bu konuda karısını kınıyordu. Karı koca münasebetleri zorlukla devam ediyordu. Koca ve kadm başka çocukların doğmasını önlemekte kararlı idiler. Eşlerin uzun zaman katlandıkları durum bu idi. Adam aşkta sadece güçlü duygular arıyordu ve haklarından yoksun edildiğine inanıyordu. Kadın yuvayı şöyle böyle devam ettirmeye uğraşıyordu. Cinsel bakımdan soğuktu ve hayat stili yüzünden kocasına, çocuklarına karşı fazla yakınlık duymuyordu. Bir gece adam rüyasında şuraya buraya rastgele atılmış kanlı kadın vücutları gördü. Onunla yaptığım konuşma bizi bir sahnenin hatırasına ulaştırdı. Bir tıp öğrencisi olan dostu, onu cesetlerin kesildiği bir salona götürmüştü. Yalnız iki defa bulunduğu doğumlar, onu dehşet içinde bırakmıştı. Bu rüyayı şöyle izah edebiliriz: "Karımın üçüncü doğumunda hazır bulunmak istemiyorum."
0 Yorumlar