Çocuğu yanlış bir yola hazırlayan ve teşvik eden, sosyal duygunun gelişmesini zorlaştıran, hatta, bu duygunun gelişmesini önleyen durumlar araştırılırken daima problemler gündeme geli. Daha önce söylediğim çok önemli ve ciddi problemlerle, şımartılmış, terkedilmiş çocuk ve doğasal organik yetersizliklerle karşılaşılır. Bu faktörler etkileri, etkinlikleri ve başlangıçları bakımından, yalnız genişlikleri, dereceleri ve davranışları ile farklılaşmaz. Özellikle, çocuk üzerinde yaptığı pratik bakımdan sayısız tahrikler ve tepkiler ile farklılık gösterir. Çocukların bu faktörler karşısındaki durumları sadece "deneme ve yanılma"ya bağlı değildir. Fakat daha ziyade, çocuğun büyüme enerjisine, yapıcı emeğine bağlıdır. Hayat sürecinin öğesi olarak, bu yapıcı ereğin gelişimi, çocuğu hem uyaran, hem de önleyen medeniyetimizde pek görülemez. Hayat sürecini ancak sonuçlarda bulabiliriz. Tahminle bu iş yapılmak istendiği takdirde, birçok faktörü, aile özelliklerim, ışığı, havayı, mevsimi, harareti, gürültüleri, başkalarıyla kurulan az veya çok elverişli münasebetleri, iklimi, toprağın yapısını, besini, iç salgı bezleri sistemini, organik gelişim ahengini, anne karnındaki durumu, çevredeki kimselerin yardımları ve uğraşıları gibi daha birçok faktörleri göz önünde bulundurmak gerekir. Bu karışık öğeler kortejinde zaman zaman uyarıcı ve zararlı faktörlerin yer aldığı düşünülebilir. Olayların gözlemi çok daha emindir. Bunları değişik şekillerde izah etmek mümkündür. Kendini gösteren yapıcı güç vücudun ve ruhun az ya da çok faaliyetine göre yeter derecede belli olabilir.
Yalnız işbirliği eğiliminin ilk günden beri zorunlu olduğunu unutmamak gerekir. Annenin bu problemdeki olağanüstü önemi açık bir şekilde görülmektedir. Anne sosyal duygu gelişiminin eşiğinde bulunmaktadır. İnsanın sosyal duygusunun biyolojik mirası, annenin bakımına emanet edilmiştir. Banyodaki yersiz hareketlerde, çocuk için yaptığı ve güçsüz çocuğun istediği herşeyde teması kuvvetlendirebilir ya da önleyebilir. Annenin çocukla münasebetleri, anlayışı ve becerikliliği etkin araçlardır. Bu anlamda bile, insan gelişme derecesinin hastalanmayı arazlamayı gerçekleştirebileceğini, çocuğun da, mevcut engellere rağmen, bağırmaları ve tekrarladığı durumları ile, teması zorlayabileceğini unutmak istemiyoruz. Zira, annede de annelik sevgisinin biyolojik mirası, sosyal duygunun yenilmez bir kısmı faaliyette bulunur ve yaşar. Annelik sevgisi, elverişsiz koşullar, aşırı üzüntüler, hayal kırıklıkları, hastalıklar ve ıstıraplar, sosyal duygunun ileri derecede yetersizliği ve sonuçları ile ham kalabilir. Yalnız annelik sevgisinin gelişmesi genel olarak hayvanlarda ve insanlarda beslenme ve cinsel içgüdüyü kolaylıkla yenebilecek derecede güçlüdür. İnsanın sosyal duygusunun gelişmesinde anne-çocuk münasebetinin çok büyük bir önem taşıdığı herkes tarafından kabul edilmektedir. İnsanlığın gelişmesinin bu sonsuz erek direncinden vazgeçilmesi bizi en büyük sıkıntıya düşürür. Çünkü, oluşun vazgeçilmez özelliği olarak, yokluğuna şiddetle karşı koyacak olan annelik temas duygusunu gözönünde bulundur-masak bile, onun yerine tatmin edici bir şey koyamayız. İnsanlığın sosyal duygusunun büyük bir kısmını ve bunun sonucunda insan medeniyetinin asıl temelini belki de anne-çocuk arasında kurulan münasebete borçluyuz. Zamanımızda anne sevgisinin topluluğu zorlayıcı ihtiyaçlara cevap vereme-yişine itiraz etmemiz gerekir. Uzak bir gelecek, bu nimetin kullanılmasını sosyal ideale daha çok uydurmak zorunda kalacaktır. Çünkü çoğu zamansa anne ile çocuk arasındaki temas çok zayıftır. Kimi zaman çok kuvvetlidir. Birinci halde, çocuk hayatının başlangıcından itibaren hayat düşmanlığı izlenimine ulaşabilir. Ve benzer mahiyetteki diğer deneylerle, bu düşünceye hayatı için davranış çizgisi anlamını kazandırabilir.
Defalarca belirttiğim gibi baba veya büyükanneler ile yapılan mükemmel bir ilişki bile bu boşluğu doldurmaya yetmez. Genel olarak bir çocuğun babasıyla yaptığı en mükemmel temasın annenin başarısızlığını gösterdiği gözlenebilir. Bu ise hemen, haklı veya haksız, annesinin hayal kırıklığına uğrattığı bir çocuğun yaşamının ikinci safhasını gösterir. Kızların babalarıyla erkek çocukların anneleriyle fazla temas etmeleri cinsiyetle izah edilemez. Bu olay yukarıdaki açıklamaya göre incelenmelidir. Bu münasebetle, babaların kızlarına karşı çoğu zaman, genç kızlara ve kadınlara karşı olduğu gibi ölçülü bir şekilde hareket ettikleri görülür. Yalnız çok şımartılmış çocuklarda cinsel içgüdü, Freud'un, çoğu zaman aşırılığa kaçar şekilde gösterdiği gibi işe karışır. Bu çocuklar bütün gelişmelerini ailenin içinde gerçekleştirmeye çalışırlar. Ya da, daha iyi bir deyimle, bütün gelişimlerini, başkalarım bir yana bırakırsak kendilerini şımartan kimseye dayanarak, aile içinde gerçekleştirmeye uğraşırlar. Oluş halinde ve sosyal gelişimde anneye düşen iş, çocuğa bir ortak yapmaktır. Bu, çocuğun erkenden işbirlikçi olmasını sağlacaktır. Yardımı sevecek ve gücü yetmediği yerde de kendini kardeşi sayesinde güçlü hissedecektir. Burada çocuğun evde kendisini başkalarıyla eşit haklara sahip bir üye gibi görmesi, erkek, kızkardeşlerine ve kısa bir zaman sonra da çevresindeki kimselere karşı gittikçe artan bir ilgi duyması gerektiğini belirtmekle yetineceğiz. Böylece erkenden çocuk bir yük olmaktan çıkar ve işbirlikçi olur. Az bir zaman sonra rahatlar ve çevresiyle yaptığı temastan meydana gelen bir güvenlik elde eder. Cesaret kazanır. İdrar tutmama, kabızlık, nedensiz yemek yeme zorluğu gibi fonksi-yonlarmdaki istekli ya da isteksiz bozukluklar gösterdiği güçlükler kendisi ve çevresi tarafından çözülebilen bir problem olarak düşünülecektir. Eğer çocuğun, işbirliğine karşı eğilimi yeteri kadar büyük olsaydı bunlar hiçbir zaman ortaya çıkmazdı. Baş parmağı emmek, tırnakları kemirmek, parmakla burun karıştırmak ve büyük lokmalar yutmak gibi kusurlar da böyledir. Bunlar ancak çocuk işbirliğinden, medeniyeti kabulden kaçtığı takdirde ortaya çıkar ve böylelikle çevreyi fazla iş yapmaya zorlamak isteyen şımarık çocukların hemen hepsinde kendilerini gösterirler. Bu kusurlar, sosyal duygu yetersizliğinin aşikar işaretleri olan açık veya saklı itaatsizlikle görünür. Uzun zamandan beri bu olayları belirtmekteyim. Freud'un, varsayımının temeli olan pansüksüalizmayı hafifletmesinin başlıca nedeni, bireysel psikolojinin sağladığı bilgidir. Biraz önce anlattığım ruh dokusunun sonucu olarak, çocuk kusurları, itaatsizlik, kıskançlık, bencillik, sosyal duygu yetersizliği, kişisel ihtiras ve öç alma duygusu şeklinde kendini gösterir. Bu bizim karakter hakkındaki düşüncemizi doğrulamaktadır. Karakter, üstünlük amacına yönelen bir davranış çizgisidir. Hayat stilinin bir yansımasıdır. Sosyal bir duruştur. Doğasal değildir. Karakteri, dinamik kanunu ile bareber şekillendiren çocuktur. Çocuğun baş parmağını emerken duyduğu ve herhalde büyük olmayan hazzı devam ettirmesi, abdestini tutması, cinsel organlarıyla oynaması gibi olaylar belki de güçlü fakat geçici bir gıdıklanma duyumundan meydana gelmektedir. Bu, şımarık çocukta görülür. Şımarık çocuk hiçbir hazdan ve arzudan vazgeçemez.
Sosyal duygunun gelişiminde diğer bir tehlikeli neden de babanın kişiliği tarafından yapılmaktadır. Anne-babanm çocuğu ile mümkün olduğu kadar sıkı temas etmesine engel olmamalıdır. Çocuk anne tarafından fazla şımartüdığı, sosyal duygu yetersiz olduğu, babaya karşı nefret duyduğu zaman bu hal kendini gösterir. Sonra, baba çocuğa tehlikeli veya ceza yağdıran bir kimse gibi tanıtılmamalıdır. Babanın anne tarafından ikinci plana atılmaması için çocuğuna yeter derecede zaman ayırması ve yakınlık göstermesi gerekmektedir. Babanın ölçüsüz sevgisiyle anneyi bir yana atmaya çalışmasının çocuk için çok zararlı olduğunu da söylemeliyim. Babanın, annenin aşırı sevgisini düzeltmek için çok sert bir disipline de başvurmaması gerekir. Böyle bir disiplin çocuğu anneye daha çok yaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Baba çocuğa otoritesini ve prensiplerini zorla kabul ettirmeye de uğraşmamalıdır. Bu durum belki de ona itaati sağlar. Fakat hiçbir zaman işbirliği ruhunu ve sosyal duyguyu aşüayamaz. Özellikle, zamanımızda çok kısa süren yemek anı müşterek hayat için büyük bir önem taşımaktadır. Burada hoş bir havanın esmesi zorunluğu vardır. Çocuklara iyi haller kazandırmak için onları azarlamaktan mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır. İyi haller gözlemle daha kolay kazanılır. Tenkit, hiddet nöbetleri, hırçınlık burada, yer almamalıdır. Aynı şekilde, bir şey okunmamalı ve derin düşüncelere yer verilmemelidir. Bu zaman okuldaki başarısızlıkların ve diğer kusurların tenkidi için hiç elverişli değildir. Bu sosyal havayı bütün yemeklerde, özellikle günün başlangıcında, sabah kahvaltılarında gerçekleşleştirmeye çalışmalıdır. Çocuklara tam bir konuşma ve soru sorma hürriyetinin verilmesi önemlidir, hatta zorunludur. Çocukla eğlenmek, gülmek, azarlamak, başka çocukları örnek olarak göstermek teması zorlaştırır, utangaçlığı ve ağır bir aşağılık duygusunu doğurur. Çocuklara hiçbir zaman küçüklükleri, bilgi ve güç yetersizlikleri gösteril-memelidir. Onlara cesur bir hazırlanma yolu açılmalıdır. İlgi duydukları şeyle uğraşmalarına imkan verilmelidir. Ellerinden herşey alınmamalıdır. Daima başlangıçların zor olduğu onlara anlatılmalıdır. Tehlikeli bir durum karşısında aşırılığa kaçan bir sıkıntı gösterilmemelidir. Yerinde bir ihtiyat ve uygun bir savunma ile hareket etmelidir. Ebeveynlerin sinirlilikleri, ailedeki anlaşamamazlık, eğitimle ilgili düşünce ayrılıkları sosyal duygunun gelişmesine zararlı olabilirler. Çocuğun yetişkinlerin yanından kesin bir şekilde uzak bulundurulmasından mümkün mertebe kaçınılmalıdır. Övgüler ve tenkitler sadece okul başarısızlığına veya başarılarına yönelmemelidir. Hiçbir zaman çocuğun kişiliği hedef yapılmamalıdır. Bir çocuğun hastalığı da, diğer zorluklar gibi ve özellikle, beş yaşına kadar, sosyal duygunun gelişmesinde tehlikeli bir engel olabilir. Doğasal organik yetersizliklerin öneminden bahsettik. Ve bunların kötü nedenleri ve sosyal duygu için engel olduğunu gösterdik. Raşitizma gibi, ilk çocukluk hastalıkları için de durum aynıdır. Raşitizma ruhsal gelişmeyi değil de, organik gelişmeyi zorlaştırır ve az çok bozukluğa yol açar.
Çocuktan vücut ve ruh gücünün üstünde isteklerde bulunulduğu takdirde bu isteklerin onda yaptığı can sıkıntısı ve yorgunluk yüzünden bir karşı koyma durumu meydana gelebilir. Bu da onun hayatta kuracağı münasebetler için zararlıdır. Sanat ve bilim öğretimi, çocuğu özümleme imkanına uymalıdır. İşte bunun için bazı pedagogların cinsel olayları izah etme hususundaki taassuba kaçan ısrarlarına bir son verilmelidir. Çocuğun, bu konuda açık bir şekilde sorduğu sorulara az çok cevap verilmelidir. Bunun, çocuğun benimseyebileceği bir şekilde yapılması gerekmektedir. Erkenden çocuğa cinslerin değer bakımından eşit oldukları öğretilmelidir. Çünkü, aksi hallerde, Freud'un itiraf ettiği gibi, gerileyen medeniyetimizde çocuk, kadının daha aşağı bir durumda olduğu düşüncesine kapılabilir. Bu durum, erkek çocuklarda, sonuçları topluluk için zararlı bir gurur oluşturabilir. Kızlarda da yine zararlı sonuçlar meydana getiren "erkeklik protestosu"na yol açabilir. Cinsiyetinden şüphe eden çocuk cinsel rolüne gerektiği gibi hazırlanamaz. Bu ise felaketli sonuçlar meydana getirebilir.
Erkek ve kızkardeşlerin ailedeki durumları bazı zorluklara yol açabilir. İlk yaşta çocuklardan birinin az çok farklı olması çoğu zaman bir başkası için zararlıdır. Aynı ailede, başarısız bir çocuğun yanında başarılı bir çocuğun bulunduğunu hayret verecek kadar çok görürüz. Biri tarafından yapılan büyük faaliyet ötekinde silik bir durum yapabilir. Birinin başarısı diğerinin başarızlığını meydana getirebilir.
Çocuklukta karşılaşılan başarısızlıkların çocuğun geleceği üzerinde çok zararlı olduğu sık sık söylenir. Aynı şekilde, çocuklardan birinin tercih edilmesi, diğeri için zararlı olabilir ve onda, aşağılık kompleksinin bütün belirtilerini taşıyan ağır bir aşağılık duygusu oluşturur. Birinin vücutça büyük görünüşü, güzelliği, gücü, diğerini gölgeler. Bütün bu hallerde, çocuğun erkek ve kızkardeşleri arasındaki durumu ile ilgili olarak açıkladığım olayları unutmamalıdır.
Özellikle, her çocuğun durumunun aile çevresinde herkes için aynı olduğu hususunda kabul edilmiş inanca son vermek gerekmektedir. Herkes için aynı çevre ve eğitim mevcut olsa bile, etkilerinin çocuk tarafından, yapıcı gücünün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde, bir materyal gibi kullanılacağını daha önceden biliyoruz. Çevre etkisinin her çocuk tarafından ne kadar değişik şekilde hissedildiğini göreceğiz. Aynı aile çocuklarının, aynı gelişme sahip olmadığı, aynı değişiklikler göstermediği de bir gerçektir. Hatta tek yumurtadan meydana gelen ikizlerin vücut ve ruh yapıları bakımından aynı olup olmadıkları konusunda bile şüphe edilmektedir. Ancak bu görüşten hareket etmek suretiyle aynı ebeveynlerin çocukları arasındaki ayrılıkları görme imkânı bulabildim. Kendime sorduğum soruyu çözülmüş gibi düşünüyorum. Çünkü, her çocukta başlayan hayat şeklinde erkek ve kızkardeşler arasındaki münasebetlerin damgası görünmektedir. Bu durum, karakter gelişmesi problemini iyi bir şekilde aydınlatmaktadır. Bazı karakter özelliklerinin bu münasebetlere bağlı olması yüzünden karakterin doğuştan veya anal, ya da, başka bir kesimden meydana geldiğini pek savunamayız.
Bir çocuğun, erkek ve kızkardeşleri arasındaki durumu ile bireyselliğe nasıl ulaştığını anlamak kolaydır. Tek çocuğun zorlukları az çok bilinmektedir. Yetişkin kimseler arasında büyüyen, sürekli kendisiyle ilgilenen ebeveynleri tarafından aşırı derecede üzerine düşülen tek çocuk, odak noktası olduğunu çok çabuk görür ve buna göre hareket eder. Ebeveynlerden birinin hastalığı veya güçsüzlüğü bazen ağırlaştırıcı bir hal gibi görünmektedir. Çoğu zaman evdeki zorlukların ve boşanmanın oluşturduğu ortamda çocuğun sosyal duygusu elverişsiz bir şekilde etkilenir. Annenin başka bir çocuğun dünyaya gelişini nevrotik bir şekilde protesto ettiği görülür. Bu protestonun nedeni daha önceki çocuğa karşı aşırılığa kaçan ilgidir.
Çocuk sayısının fazlalığı halinde, en büyüğü diğerlerinden hiçbirinin tanıyamayacağı özel bir durum içinde bulunur. Bir süre tek çocuk olarak kalır ve tek çocuk olmanın bütün izlenimlerini duyar. Daha sonra, "tahtından" indirilir. Bu "tahtan indirilme" anına kadar geçen zaman, çocukta bıraktığı izlenim bakımından büyük bir önem taşır. Üç yaşında veya daha sonra meydana gelen bu olay, devamlılık kazanmış olan hayat stiliyle karşılaşır ve bu hayat stiline uygun bir şekilde tepki ortaya koyar. Genel olarak, şımartılmış çocuklar bu değişikliğe anne sütünden kesildikleri zamanki kadar zorlukla katlanabilir. Bununla beraber, sadece bir yıllık ara, bu tahttan inmenin izlerini bütün hayat boyunca açık bir şekilde göstermeye yetmektedir. Bu münasebetle büyük çocuğun daha önce bir hayat alam elde ettiğini gözönünde bulundurmak gerekir. Bu alan, ikinci bir çocuğun doğmasıyla küçülür. Olan biteni iyi anlamak için birçok faktörün üzerinde durulması ve bütün sürecin, ara fazla büyük olmadığı zaman kavramlarla, "keli- meler'le ifade edilmeden cereyan ettiğini düşünmek gerekmektedir. Kelimelerle ifade edilmeyen ve ilk çocuklukta çok rastlanan bu izlenimler, Freud veya Jung tarafından görülebilmiş olsaydı, yaşanmış deneyimler gibi değil de, kör bir içgüdünün sonuçları, ya da bilinçsiz kolektif bir atacılığın mirası gibi düşünülürdü. Bazen sadece şımartılmış çocuklarda görülen kin belirtileri ve ölüm dilekleri tamamıyla, sosyal duyguyu ihmal eden yetersiz bir eğitim tarafından yapılmıştır. Bu ölüm dilekleri çoğu zaman ikinci çocuğa yönelir. Bazen bu duygusal haller, katı ruh halleri başkalarından sonra dünyaya gelen ve herşeyden önce, şımartılmış çocuklarda da görülür.
Fakat, fazla şımartılmış olan büyük çocuk, özelliği bakımından daha elverişli durumdadır ve genel olarak yerinden edilmesinin etkilerini daha çok duyar. Aynı belirtiler daha sonra doğan çocuklarda kolaylıkla aşağılık duygusu.yapabilir.
Oldukça kısa bir ara ile kızkardeşleri dünyaya gelen büyük çocuklarda, çoğu zaman özel bir durum kendini gösterir. Bu çocukların sosyal duyguları burada çoğu zaman ciddi zararlarla karşılaşır. Çünkü, herşeyden önce, tabiat on yedi yaşına kadar kızlara karşı daha iyi hareket etmektedir. Kızlar bu zamanda vücutça ve ruhça daha hızlı gelişir. Bu yüzden erkek çocuğunu çok geri bırakır. Sonra, büyük çocuk önceliğiyle olduğu kadar erkeklik rolünün üstünlüğü ile de kendini göstermeye çalışır. Buna karşılık genç kız, mevcut kültürel durumun kadın için yaptığı zararlı ağır aşağılık duygusu içinde onu iyice bir yana iter. Burada genç kız, çoğu zaman kendisine büyük enerji sağlayan güçlü bir hazırlığa girişir. Bu, başka kızlarda bir "erkeklik protestosu" başlangıcı da olabilir. Bu protesto genç kızların gelişmesinde, sayısız iyi veya kötü sonuçlara yol açabilir. İnsan tabiatının mükemmeliyetini ve kusurlarını belirten bu sonuçlar aşktan kaçma, homoseksüalite şeklini alacak kadar tehlikeli olabilir. Freud sonraları bireysel psikolojinin bu gözleminden yararlandı ve bunu "iğdiş kompleksi" adıyla cinsel şemasına kattı. Sadece erkek cinsel organının yetersizliğinin aşağılık duygusu yaptığını iddia etti. Fakat son zamanlarda bu sorunun sosyal yanıyla ilgilendiğini kapalı bir şekilde anlatmaya çalıştı.
Küçük çocuğun özel bir dinamik kanun hazırlarken yararlandığı izlenimlerinde karşısında bir başka çocuk bulunmasının etkili olduğu görülür. Bu çocuk, sadece gelişme bakımından kendisinden ileride değildir. Üstelik, üstünlüğünü devam ettirmeye çalışarak onun eşitlik iddiasını genel olarak boşa çıkarır. Bu izlenimler yaş ayrılığı fazla olduğu zaman önemli olmaz. Yaş ayrılığı az olduğu ölçüde bu izlenimler güçlenir. İkinci çocuk üstünlük ümidini kaybettiği zaman sıkıntı verici bir karakter kazanır. Küçük çocuk daha az değerli ve sevimli büyük çocuğa karşı üstünlük kazanır kazanmaz, diğeri de tamamıyla yok olur.
"Bir ailedeki iki kızdan en büyüğü, kendisinden üç yaş küçük bir kızkardeşi dünyaya gelir gelmez çetinleşti ve isyankar oldu. Küçük kız, itaatli bir çocuk olmanın avantajını "anladı" ve böylelikle herkes tarafından çok sevildi. Sevildiği ölçüde büyük kız öfkelendi ve isyan etti. Büyük kız ilerlemiş bir yaşa kadar bu şiddetli protesto durumunu devam ettirdi. Her-şeyde üstünlüğe alışmış olan küçük kız okulda bir başkasından geri kaldığı zaman ilk şoku geçirdi. Okuldaki bu deneyim ve daha sonra karşılaştığı üç büyük hayat problemi, ihtirası için tehlikeli bir noktada gerilemeye ve aşağılık kompleksi yapmaya onu zorladı. Bu, sürekli bir başarısızlık korkusunun sonucu idi. Rüyalarında defalarca tren kaçırdığını görüyordu. Bu onun hayat stilinin gücünü açıklamaktadır. Bu stil, fırsatlardan faydalanmamayı devam ettirmek için onun rüyalarında bile hazır bulunuyordu. Mükemmeliyet amacına yönelen, oluşun sağlamlaştırdığı mücadele hiçbir zaman durmaz.
Erkek çocuklar arasındaki tek kızın ve kız çocuklar arasındaki tek erkek çocuğun gelişmesi ile ilgili araştırmalarım sona ermedi. Şimdiye kadar yapılan gözlemlere göre, bu iki halin aşırılığa kaçan, erkeklik veya kadınlık yönüne ulaşan durumlar gösterebileceğini sanıyorum. Çocuklukta başarı jmidini daha çok yapan kadınlık yönü ağır basar. Erkekliği ırzulanan bir amaç gibi düşünen çocuklar bu yönü seçerler.
0 Yorumlar