Bilindiği üzere Yeni Dünya Düzeni veya Küresel Elitin Yeni Firavunlar Düzeni çok da yeni bir ideoloji değil! Geçmişi 16.-18. yüzyıllara Aydınlanma dönemlerine, hatta daha öncesine kadar uzanmakta. O zamanın hakim sınıflarının oluşturmuş olduğu bir çeşit pastadan en fazla pay alma yarışının bir parçası! Aileler, derebeyleri, soylular, bizlere demokratikmiş gibi sunulan sistemlerde halen çokuluslu şirketlere ve tröstlere dönüşmüş durumda. Aileler ve hanedanlar hala dünyayı yönetiyor ve birer Firavun edasıyla herşeyi kasıp kavuruyor.
Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan üretim, artı-değer kavramları, işçi ve Burjuvazi sınıflarının doğması ve bilimi yöneten bir bilim adamı elitler zümresinin oluşması bu temel sistemi ortaya koymuş durumda. Daha sonra gelişen Kapitalist sistem, Karl Marx’ın (1818-1883) zamanında belirlemiş olduğu biçimde seyretmedi!20 Aksine Almanya’da Faşistler hızla yükselerek başa geldi! Birinci ve İkinci Dünya savaşları gelişti. Rusya’da 1917’de Lenin ve Bolşevikler tarafından Marksist bir Devrim yapılmasına rağmen, Amerika’da kapitalizmin merkezinde, söylenenin aksine sosyalist bir yapılanma gelişmedi! Tam tersine daha önceki bölümde bahsettiğimiz gibi, korkunç bir vahşi kapitalizm tüm Anglo-Sakson ve onları büyük ölçüde yönetmekte olan Yahudi-Siyonizm dünyasında hakim oldu!
20 Karl Marx. Das Kapital, 1867. Birinci Cilt bu tarihte yayınlandı. Ama ikinci ve üçüncü ciltler Karl Marx 1883’te öldükten sonra çalışma arkadaşı filozof Friedrich Engels tarafından 1885 ve 1894 yıllarında eldeki yazılı müsveddeler düzeltilerek yayınlandı. Dördüncü cilt ‘Artı Değerler Üzerine Teori’ Karl Kautsky tarafından 19051910 arasında yayınlandı.
1991’de Rusya’da komünist sistemin çöküşüyle birlikte, hem Rusya, bu dönemlerde de Çin, kapitalist-karma bir ekonomiye girmek zorunda kaldı! Üstelik de Rusya’da Komünist sistemi, komünist partiden ve polit bürodan gelen, KGB’nin şefi Gorbaçov bitiriyordu! Çin ise tamamen 1970’lerden sonra ve MAO’nun ölümünden sonra, ABD ile ticaret yapmaya başlamış ve kapitalist ekonominin pek çok kuralını içine sindirmeye başlamıştı! Bugün Amerika’da Wal-Mart, Kohl’s veya Sears’a girin, orada satılan tüketim malzemelerinin % 60-80’inin Çin malı olduğunu görürsünüz21. Wal-Mart’ın sahibi WALTON ailesinin yaklaşık 80-100 milyar dolarlık serveti büyük ölçüde Uzak Doğu üretimine dayanıyor. Çin’de yapılan bir ayakkabı, 30 dolara satılırken, aynı ayakkabı ABD’de yapılsa, 250 dolara satılacak. Ya da Çin’de yapılan bir gömlek 5-8 dolara satılırken, ABD’de yapılan bir gömleğin en düşük satış fiyatı 50 dolar olabilir. Örnekleri çoğaltabiliriz. Elektronikte de Çin ve Uzak Doğu hakimiyeti eline almış. Ama Çin’den gelen malzemelerin büyük çoğunluğunun ABD imalatı olanların nerdeyse 7-10 kat daha ucuz olduğunu görürsünüz. ABD bazı temel tüketim malzemelerini Çin’den veya Uzakdoğu’dan almazsa, petrolünü de Ortadoğu’dan almazsa ciddi bazı ekonomik problemlere boğulur.
Amerika ciddi bir petrol bağımlısı, hergün Amerikalılar yabancı petrole 390 milyon dolar ödüyorlar. Yılda yaklaşık 160 milyar dolar eder. 2025 yılında Ortadoğu dünya petrolünün % 36’sını sağlayacak ve 2025’te ABD günde 28.3 milyon varil petrol tüketecek (bugünkünden daha fazla). Alternatif bir kaynak veya yakıt bulunabilmiş değil22!
Cumhuriyet gazetesinin verdiği bir habere göre dünyada sadece 42 yıllık petrol kalmıştır23. 2050 yılında tüm dünyadaki petrol rezervleri tükenmeye yüz tutacaktır. Yani önümüzdeki 40 yıl, hem petrol, hem su savaşlarının yaşanacağı cehennemden beter ve büyük olasılıkla 3. Dünya savaşının yaşanacağı bir yüzyıl olacaktır (bence, 3. Dünya savaşı 11 Eylül 2001 tarihinde başlamıştır):
‘.... Dünyanın kesinleşmiş petrol rezervi cari cari üretim düzeyini 42 yıl daha sürdürebilecek düzeyde bulunuyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından Uluslararası Enerji Ajansı verileri dikkate alınarak hazırlanan, Türkiye Petrol Piyasası Raporuna göre 2005 yılı sonunda dünyanın petrol rezervi 1293 milyar varil olarak belirlendi.
Rezervlerin yüzde 62’si Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde toplanıyor. Tüm rezervlerin yüzde 20’si ile Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi konumunda bulunuyor. En büyük rezerve sahip 20 ülkenin yüzde 7’si Kuzey Afrika ülkesinde yer alıyor. 2005 yılında gerçekleşen günlük ortalama 83.6 milyon varillik petrol üretiminin, 35.5 milyon varili ve 2006 yılında gerçekleşen günlük ortalama 84.5 milyon varillik petrol üretiminin 35.2 milyon varili, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) tarafından yapılıyor. Dolayısı ile dünya petrol üretiminin yüzde 40’ından fazlası OPEC ülkeleri tarafından sağlanıyor.
Rapora göre, 2005’te küresel petrol talebi günlük 83.7 milyon varil, 2006’da 84.5 milyon varil düzeyinde gerçekleşti. Dünya enerji talebinin yüzde 58.1lik kısmı OECD ülkelerine, yaklaşık dörte birlik bir kısmı sadece ABD’ye ait bulunuyor....’
ABD tek başına günlük 20.6 milyon varil ile en büyük petrol tüketicisi ülke komununda bulunuyor. Bu miktar yılda 7.5 milyar varil eder ve şu andaki tüm dünya reservinin 170’de biridir. ABD’nin 2040’larda petrol tüketimi günde 30 milyon varil olacağı varsayılınca yılda bu miktar yılda 11 milyar varile ulaşır ki, bu miktar tüm dünya rezervinin yaklaşık 118’de biridir. Tabii burada her yıl bir o kadar rezervlerin azaldığı hesaplanırsa, belki de rezervler sanıldığından önce bile tükenebilir. Bu durumda emperyalist ve wahshi kapitalist ülkeler bu petrol alanlarını içeren ülkeleri kaçınılmaz olarak işgal edecekler ve oralardaki gelişmekte olan kültürleri köleleştirerek, ellerinde petrol ve enerji kaynaklarına el koyacaklardır.
21 John Triman. Dünyayı Sömüren Amerika, Altın Kitaplar, 2007.S:66-71.
22 John Triman. Dünyayı Sömüren Amerika, Altın Kitaplar, 2007. S:84-87.
23 Dünyada 42 yıllık petrol kaldı. Cumhuriyet Gazetesi, Ekonomi Servisi, 19 Ağustos 2007, S: 13.
Büyük Ortadoğu Projesi bu kapsamda ele alınmalı ve Küresel Elitin, Büyük İsrail adı altındaki bir planla Türkiye ve Ortadoğu’daki veya Kafkaslardaki zengin petrol alanlarını ele geçirme projesi olarak adlandırılmalıdır. (Not: EK-1’deki, Türkiye’deki son petrol yasası ile ilgili makaleye bakınız)
Bugün bakıyoruz ki, Rusya’daki ve Çin’deki Marksist Devrimlerin çoğu karma ekonomi içeren ve kapitalizmle entegre olmuş bir sisteme yani KARMA ekonomiye yönelmiş. Devlet işin içinde, Norveçte, Almanya’da, Fransa’da olduğu gibi, oto-kontrol sistemleri var; ama vergilendirme iyi yönetiliyor ve çeteleşmeye izin verilmiyor. Üstelik Devlet güçlü ve Devlet bazı şirketlerin, bazı ülkelerde % 30-55 arasında kontrolüne sahip!
Hukuk sistemleri bu ülkelerde evrimleşmiş ama yine de mafya var! Üstelik çok güçlü! Benzer bir sistem Türkiye’de ne zaman kurulmaya çalışıldı? M. Kemal Atatürk tarafından 1923’te! Atatürk burjuvazi yaratılmadan daha mükemmel bir sisteme geçilemeyeceğini biliyordu! Önce Burjuvaziyi ve işçi sınıfını yaratmaya çalıştı! Tüm öngörüleri doğruydu, bir Bolşevik Devrimi yapmaya kalksaydı başarılı olamayabileceğini de biliyordu! Kemalist Devrim, kendi sistemini getiriyordu! Yanlız teorik yönü eksik kalıyor ve geliştirilmeyi bekliyordu. Kemalist Devrim pek çok ülkeye örnek oldu! Temelinde mazlum ve sömürülen ulusların tam bağımsızlığını ve kayıtsız-şartsız ulusal egemenliğini içeriyordu! 2007’de Türkiye’de Kemalist Devrimin tamamen tasfiye edilmesi aşamasına gelinmişse de, henüz son söz söylenmemiştir.
Bugün Türkiye’de (Temmuz 2007) itibariyle bankaların yabancı payı % 42’ye, hisse senetlerindeki yabancı payı % 70’e, hazine ve bono tahvillerinde yabancıların payı 23’lere yükseldiyse; stratejik kurumlar (Türk Telekom, Tüpraş, PETKİM gibi) bir kaç yıllık karına satılırken, yabancı bir bankanın (Citybank) 3 milyar dolarlık vergi borcu bir bakan imzası ile kaldırılıyorsa24 (üstelik de City Bank ve Deutsche Bank gibi bankalar 3-4 milyar dolar gibi bir parayı bir gecede piyasadan çekerek, 2001 ekonomik krizini yaratmışlardı!), o ülkede ciddi bir egemenlik ve devlet zafiyeti sorunu mevcuttur ve bu teşhisi koymak için ekonomist veya iktisatçı olmaya gerek yoktur. Yeni Dünya Düzeni, IMF, Dünya Bankası ve Küresel Elit pek çok gelişmekte olan ülkeyi sömürürken, Türkiye’yi de bu anaforda yutmak ve Büyük Ortadoğu Projesi ile birlikte 22-24 Müslüman ülkeyi parçalamak istemektedir. Megakapitalizmin veya emperyalizmin dünyayı ve Türkiye’yi nasıl yoksullaştırdığının rakamları ortadadır25.
Türkiye’de ve Dünya’da gelişmekte olan ve adına ancak Postmodern Delilik Çağı diyerek açıklayabileceğimiz bir sistem öylesine etkili olmuştur ki, insanları adeta aptallaştırıp, onların zekalarıyla alay eden Postmodern sanat, Postmodern Felsefe (Karl Popper ve George Soros’u bu kapsamda unutmayalım!), Postmodern bilim bir çeşit Postmodern Sosyal Çarpıklık ve Çürüme yaratmıştır. Bugün Amerika dahil, dünyanın pek çok ülkesinde Türkiye’deki gibi bir çeşit sosyal şizofreni mevcuttur.
24 Aydınlık Dergisi. Haziran 2007 sayıları.
25 http://www.globalissues.org/TradeRelated/Poverty/Corruption.asp
Bu öyle bir sosyal şizofrenidir ki, artık tek kutuplu hale gelmiş dünyada, sadece Küresel Sermayenin istediği olabilmektedir; İtalya’da Berlusconi gibi kanlı P2-Gladyo-Mafya örgütü üyesi ve mafya elemanı bir kişi dev basın kampanyaları ile hükümetin başına geçebilmekte; ABD’de George W. Bush gibi I.Q.’sunun 80-90’larda olduğu söylenen ve pot üzerine pot kırarak Bushism isimli yeni bir politika ve söylem türünün tanımlanmasına neden olan bir şahıs 2 kez Amerikan başkanı olarak seçilebilmekte; Sarkozy gibi bir yabancı düşmanı, yabancı kökenlilerden oy alarak Fransa Cumhurbaşkanı seçilebilmekte; Yeltsin gibi bir etki-ajanı ve vatan haini , tüm Rusya’daki sosyal sistemin ve ekonominin rezilini çıkardıktan ve Rusya’yı daha çok IMF’nin kölesi haline getirip, tüm sosyal reformları ortadan kaldırdıktan sonra, tekrar propaganda ile seçimleri kazanabilmektedir. Türkiye’de ise Cumhuriyet Devrimini yıkmaya ant içmiş kişiler, Anayasal düzeni kaldırmaya, değiştirilemiyecek maddeleri değiştirmeye ve Atatürksüz bir Anayasa kurmaya çalışanlar ülke yönetiminde en etkin konuma gelebilmektedirler. Dünya insanları 1990’dan sonra Soğuk Savaşın bitmesiyle iyice aptallaştırılmışlar, teknolojik oyuncakların (cep telefonu, bilgisayarlar, şans oyunları, televizyon, uyuşturucular, teknolojik diğer tüketim malzemeleri, v.b.) cazibesine kapılmış bir vaziyette kendilerini tamamen gerçekleri görmekten uzaklaştırmışlardır. Bir Küresel Şizofreni, bir Küresel Düşünce Bozuklukluğu, bir Küresel Kişilik Parçalanması ile karşı karşıyayız. Evet, Kapitalist Kişilik Bozukluğu olarak belki yüzyıllar sonra tanımlanabilecek olan bir sahtekar, iki yüzlü, tutarsız, sadece o anı düşünen ve yaşayan, yalancı, mantıktan ve bilimden uzak, çıkarcı, üçkağıtçı, egoist, çeteleşmeye müsait, insanlığa düşman bir kişilik yapısı ile karşı karşıyayız. 1990’lardan sonra muteber olan Kapitalist Kişilik Bozukluğu’dur.
Bu çağda dünya dengelerini adeta bazı baronlar veya Küresel patronlar belirlemektedir. Örneğin, 2000 yılında Taliban’ın etkisiyle Afganistan’da uyuşturucu üretimi nerdeyse sıfıra düşmüş; ABD’nin Afganistan’ı 2001’de işgal etmesiyle birlikte bu miktar 1999’daki miktarının bile üstüne aniden yükselmiştir26. Tüm dünya’da akmakta olan uyuşturucu-uyarıcı miktarı toplam 0.8-1 trilyon dolardır (300-400 milyar doları narkotik analjeziklerden ve eroinden geliyor). Aklanan bu güç, Uluslararası Şirketlere, Petrol tröstlerine, baronlara ve Küresel Elite daha da güç katmış ve 2004’te dünyadaki 8.3 milyon en yukarıdaki zenginlerin malı dünya nüfusunun % 0.13’ünü oluşturmasına rağmen, bu kişiler dünyadaki tüm mal varlığının % 25’ine sahiptiler 27. Karl Marx, Das Kapital’i yazarken, elinde bugünkü ekonomi, bilim ve teknoloji ile ilgili parametrelerin, verilerin ve bilgilerin hiçbiri yoktu tabii ki! Lenin, 1917 Devrimini yaparken de, Nükleer tehditin, bilgisayar ve internet bilgi çağının, petrol ürünleri çağının ne olduğunu hiç bilmiyordu. Mao Ze Tung, Çin halkını açlıktan kurtaran Büyük Devrimini yaparken de, kapitalist sistemin teknoloji, bilim ve dünyadaki tüketim malzemelerini böylesine acımasız ve sınırsız kullanacağını bilmiyordu.
26 Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP, İst.: Neden Kitap, 4. Genişletilmiş baskı, 2006.
27 Eileen Alt Powell. Some 600,000 join millionaire ranks in 2004, Associate Press, June 9, 2005.
Bugün Çin’de veya Tailand’da Nike ayakkabılarını üreten fabrikalarda çalışan çocukların o ayakkabılar ABD’de tanesi 50-60 dolara satılırken, günde sadece 10-15 sente çalışacaklarını ve tüm gün bir tabak pirinç ile idare edeceklerini de bilmiyordu!
Postmodern Kapitalist çağ tam bir delirium ve çıldırma dönemini yaşamaktadır. Bir anaforun içinde hızla kendi kendini de yoketmeye, insanlığa, tüm kültüre ve gezegene zarar vermeye devam etmektedir. Buna karşı alternatifler mutlaka gelişecektir. Türkiye Cumhuriyeti bu vahşi kapitalist, saldırgan, işgalcı, sadist sisteme alternatif üretmesi olası ülkelerden birisidir. Türk yazarlarına, ekonomistlerine ve düşünürlerine, felsefecilerine büyük iş düşmektedir. 21. Yüzyıl Ortadoğu’da müslüman kültürler ile Haçlı kültürünün vereceği ekonomik savaşlara veya silahlı, tüfekli savaşlara gebedir. Bekleyip göreceğiz, yeni sistemler üretilebilecek mi? Yoksa vahşi postmodern kapitalizm bu gezegenle birlikte kendi kendini yok edecek mi?
Evet, dünyayı tröstler, korporatlar (büyük çokuluslu şirketler) ve dev uluslararası çok uluslu aşırı kapitalist eğilimli dev şirketler yönetmektedir. Bu şirketlerin hakimiyeti için ise dev bir gizli örgüt ağı, gizli masonik ağ ve istihbarat örgütü ağı örülmüştür. Ekler kısmında CIA bağlantılı şirketlere baktığınızda bunların bir kısmının dev şirketler listesinde de yer aldığını görürsünüz. CIA elemanları kendi aralarında teşkilata ŞİRKET (Company) derler, gerçekten de CIA bir şirketler ağı gibi ve şirketlerle birlikte çalışır. CIA ve benzeri bazı istihbarat örgütleri bu şirketlerin dünyadaki kayıtsız şartsız hakimiyetinin polisiye ve askeri gücüdür. Her türlü kirli, örtülü (kovert) operasyonu yaparlar. Bunların içinde Amerikan şirketlerinin çıkarlarını yurt dışında korumak da vardır. Aşağıda sıralanan 1999’daki en yukarıdaki 200 şirketin 82’si ABD’de var olan 30 civarındaki istihbarat örgütünün ve gizli örgüt yapılanmalarının (CFR, Bilderberg, Skulls and Bones, Round Table veya Bohem Klübü vb.) sayesinde bu güce erişmişlerdir. Aşağıda bu en yukarıdaki 200 şirketin özellikleri özetlenmiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın
0 Yorumlar