YENİ ANAYASADA BAĞIMSIZ BİR YARGI İÇİN
NELER YAPMALI?
ULUSLARARASI BELGELER
IŞIĞINDA ÖNERİLER
Prof. Dr. Sibel İNCEOĞLU
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Anayasa Hukuku Anabilim
Dalı öğretim üyesi.
Özet:
Hukuk devleti ilkesi yargının diğer erklerden bağımsız olmasını
gerektirir. Bağımsızlık yargının tarafsız olabilmesi ve böylece adil bir
yargılamanın gerçekleşebilmesi için önkoşuldur.
Yargı bağımsızlığı Türkiye’nin Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
tartıştığı konulardan biridir. 1961 Anayasası döneminde önemli ölçüde
yargı bağımsızlığı sağlanmıştır, fakat 1982 Anayasası ile tekrar geriye dönüş yaşanmıştır. 2010 Anayasa değişikliğinin yapılmış olması da yargıyı
bağımsız hale getirememiştir.
Yargının bağımsızlığı için bazı yapısal değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
Birincisi bir bütün olarak kurumsal açıdan yargının yürütmeden bağımsızlığının sağlanması gerekmektedir.
İkincisi bireysel olarak yargıçların
bağımsızlığı için güvenceler gereklidir.
Örneğin görev süreleri, görevden
alınamamaları, mesleki güvenceleri, bireysel olarak bağımsızlıklarını
ilgilendirir.
Bu makale belirtilen bu yönler bakımından yeni Anayasada ne tür
hükümlerin yer alması gerektiğine odaklanmıştır.
Yargının bağımsızlığı adil yargılanma hakkına hizmet eder.
Bağımsız yargı kişilerin hak ve özgürlüklerinin dışarıdan gelebilecek herhangi
bir etkileme olmaksızın tamamen hukuki sınırlar içinde gerçekleşen
adil bir yargılama sonucu, tarafsız bir biçimde tespit edilmesini
sağlar. Bu nedenle bağımsızlık yargıçlar için sağlanmış bir ayrıcalık
değil hukukun tarafsız bir biçimde uygulanması için bir güvencedir1
.
Bir hukuk devletinde erklerin belirli bir denge içinde olması ve
böylece yargının tarafsızlığının sağlanması için temel koşul yargının
diğer erklerden, yasama ve yürütmeden bağımsız olmasıdır. Yargı
bakımından bağımsızlık sadece diğer erklerden bağımsızlıkla da sınırlı değildir, yargının işleyişi diğer müdahalelerden hatta yargıçların
kendi meslektaşlarından gelebilecek müdahalelerden de korunmasını
içerir.
Erk:İş yapabilme gücü, İktidar
Yargı bağımsızlığı Türkiye’nin Cumhuriyetin kuruluşundan bu
yana tartıştığı konulardan en önemlisidir. 1961 Anayasası ile kısmen
yargı bağımsızlığı sağlanmaya çalışılmışsa da 1982 Anayasası ile tekrar geriye dönüş yaşanmıştır.
1 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec(2010)12 Tavsiye Kararı, para. 3, 11,
Recommendation CM/Rec(2010)12 of the Committee of Ministers to Member
States on Judges: Independence, Efficiency and Responsibilities, 17.11.2010.
https://wcd.coe.int/wcd/ViewDoc.jsp?id=1707137&Site=CM&BackColorIntern
et=C3C3C3&BackColorIntranet=EDB021&BackColorLogged=F5D383#
2010 yılında yargıyı bağımsız ve tarafsız
hale getirme iddiası ile Anayasa değişikliği yapılmış, ardından Anayasa
değişikliğini uygulamaya geçirmek için Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu çıkarılmış ve Hakimler ve Savcılar Kanunu
taslağı hazırlanmıştır. Fakat bu değişiklikler de yargıyı bağımsız ve
tarafsız hale getirememiştir. Nitekim Venedik Komisyonunun 2011 yılının Mart ayında yayımladığı raporda, öngörülen değişiklikler doğru
yolda atılmış bir adım olarak görülmüş, ancak “ana felsefenin değişmediği” vurgulanmış, “yargının idare ve denetimini politikleştirme geleneğinin
üstesinden gelinmediği” belirtilmiş, yargı bağımsızlığı bakımından “risklerin
ciddi” olduğu açıklanmıştır2.
Yargı üyelerinin bağımsız ve dolayısıyla tarafsız davranması, ancak
yargının bağımsız bir biçimde işleyişini güvence altına alacak yapısal unsurların hayata geçirilmesi ile gerçekleşebilir. Eğer bağımsızlığı
sağlayacak yapısal unsurlar sağlanmamışsa yargı üyelerinin bağımsız
ve tarafsız davranmalarını beklemek güçleşir.
Yapısal açıdan bağımsızlık çeşitli yönleriyle ele alınabilir.
Birincisi
bir bütün olarak kurumsal açıdan yargının yürütmeden bağımsızlığının sağlanması gerekmektedir.
İkincisi bireysel olarak yargıçların bağımsızlığı için güvenceler gereklidir.
Örneğin görev süreleri, görevden
alınamamaları, mesleki güvenceleri, bireysel olarak bağımsızlıklarını
ilgilendirir.
a) Kurumsal bağımsızlık: HSYK’nın Yapısı
Bağımsızlık bakımından en önemli koşul yargıç ve savcıların mesleğe
kabul ve atamaları da dahil olmak üzere onları yakından ilgilendiren
pek çok konuda3
karar veren makamın diğer devlet erklerinden
bağımsız bir yapıya sahip olmasıdır. Türkiye’de bu konularda karar
veren makam Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) olduğuna
göre, öncelikle bu Kurulun yapısı üzerinde durmak gerekmektedir.
2 European Commission For Democracy Through Law, (Venedik Komisyonu),
Interim Opinion on the Draft Law on Judges and Procecutors of Turkey, Opinion
No 610/2011, 29.03.2011, para 5-9, 18, 101.
3 Geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte
kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme,
görevden uzaklaştırma
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Tavsiye Kararlarında vurgulandığı
gibi, yargıçların seçimi ve kariyerleri konusunda karar veren
merci hükümet ve idareden bağımsız olmalıdır. Bu merciin bağımsızlığını
teminat altına almak için getirilecek kurallarla merciin üyeleri
yargı tarafından seçilmeli ve bu merci kendi usul kurallarını kendisi
belirlemelidir4
. Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı da, yargıcın atanması, seçimi, kariyeri gibi konularda yasama ve yürütmeden
bağımsız bir makamın belirleyici olması gerektiğini belirtmekte ve bu
makamın en az yarısının yargıçlar arasından seçilmesini öngörmektedir5
. Avrupa Yargıçları Danışma Konseyi de 1 sayılı Görüşünde yargıçlar
tarafından demokratik bir biçimde seçilmiş bağımsız bir makamın
atamalar konusunda yetkili olması gerektiğinden söz etmektedir6.
12 Eylül 2010’da HSYK’nın yapısı ve işleyişi değişmiştir.
Yeni düzenleme HSYK’nın üye sayısını artırmakla kalmamış (22 asıl 12 yedek),
sadece yüksek mahkemelerden (Yargıtay ve Danıştay) üye seçilmesi
yerine birinci sınıfa ayrılmış adli ve idari yargı hakim ve savcıları arasından
da üye seçilmesine olanak vermiştir. Ayrıca Kurula bağlı genel
sekreterlik kurulması ve daha önce Adalet Bakanlığına bağlı olarak çalışan
adalet müfettişlerinin yürüttüğü bazı görevlerin kurula bağlı müfettişlerce yapılmasının öngörülmesi bu değişikliğin olumlu yönleridir.
Fakat buna rağmen bağımsızlık ve tarafsızlık konusundaki kuşkular bertaraf edilememiştir. Şu andaki düzenleme 1982 Anayasasının
ilk halinde olduğu gibi, Adalet Bakanının Kurulun başkanı olmasını
sürdürmektedir, Adalet Bakanı müsteşarının da kurulun tabii üyesi
olarak kalmasını benimsemektedir.
4 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke I/2c.
Recommendation No. R (94)12 of the Committee of Ministers to Member States
on Independence, Efficiency and Role of Judges,
https://www.coe.int/t/e/legal_affairs/legal_coperation/administrative_law_and_justice/texts_&_documents/
conv_rec_res/recommendation(94)12.asp#P167_18281; Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi MC/Rec(2010)12 Tavsiye Kararı, para. 44,46.
5 European Charter on the Statute for Judges and Explanatory Memorandum
(Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı), 8-10 July 1998, para. 1.3, 3.1, 3.3,
www.coe.int/t/e/legal_affairs/legal_co-operation/legal_ professionals/judges/
instruments_and_documents/charte%20eng.pdf
6 Opinion No. 1 (2001) of the Consultative Council of European Judges (CCJE)
(Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu) for the attention of the Committee of
Ministers of the Council of Europe on standards concerning the independence
of the judiciary and the irremovability of judges, 23 November 2001, para. 45,
https://www.coe.int/t/dghl/cooperation/ccje/textes/Avis_en.asp
Bu konu referandum tartışmaları sırasında da sıklıkla dile getirilmiştir.
Demokratik meşruiyet temeline dayanılarak, yürütme organının HSYK içinde bulunması savunulmuştur. Oysa yukarıda belirtilen
uluslararası belgeler özellikle yürütme organından gelebilecek siyasi
etkilerden duyulan kaygıyı dile getirmektedirler. Nitekim bu kaygılar doğrudan yürütme organı tarafından atama yapılan bazı ülkelerde
yasal değişiklikler yapılmasına neden olmuştur. Örneğin İngiltere’de
kabine üyesi olan Lord Chancellor’un7
yargı üyelerinin atanması da
dahil olmak üzere, yargı üzerindeki yetkileri 2005 tarihli Anayasal
Reform Yasası8
ile önemli ölçüde sınırlanmıştır. Lord Chancellor artık
yargının başı değildir, bu sorumluluğu baş yargıç olarak nitelenebilecek
olan Lord Chief Justice’e geçmiştir. Ayrıca, Yasa Lord Chancellor
ve Lord Chief Justice’in yeni rollerini desteklemek amacıyla yeni bir
yapılanma kurmuştur. Yasa, Lord Chancellor ve Lord Chief Justice’in
yeni rollerinin, İngiltere ve Galler Yargısal Atamalar Komisyonunun,
Yargısal Atamalar ve Davranış Ombudsmanı’nın ve Yargısal Şikayetler
Ofisinin 2006 itibariyle kuruluşuyla hayata geçeceğini öngörmüştür. Türkiye’ye çok benzer bir yapılanması olan Fransa’da da, ülkemizdeki
HSYK ile benzer işlevler gören Yargı Yüksek Kurulu’nun (YYK)
yapısı 23 Temmuz 2008 tarihli Anayasa değişikliği ile değiştirilmiştir.
Cumhurbaşkanı artık YYK’nın başkanı değildir, Adalet Bakanı da artık
başkan yardımcısı değildir. Diğer bir deyişle YYK içinde yürütme
organını temsil eden herhangi bir unsur kalmamıştır9.
Demokratik ülkelerdeki ve uluslararası yaklaşımdaki bu yönelim
dikkate alınarak, yapılması tasarlanan yeni Anayasada Adalet Bakanı
ve Adalet Bakanlığı müsteşarı HSYK içinde yer almamalıdır. Yürütmenin
yargıç ve savcılar üzerinde etkili olması, ne egemenliğin halka
dayanması ile açıklanabilir, ne de demokratik meşruiyetle. Yürütme
organı halkın seçtiği meclisin sadece bir bölümünün desteğine sahiptir.
7 2005 tarihli Anayasal Reform Yasasına kadar, Lord Chancellor, Adalet Bakanı
olarak kabine üyesi olmanın yanı sıra, hem Lordlar Kamarası başkanı hem de
yargının başı işlevlerini birlikte yerine getirmekteydi. Şimdi Adalet Bakanı olarak
kabine üyesidir.
8 2005 tarihli Anayasal Reform Yasası metni için bkz.
www.opsi.gov.uk/acts/
acts2005/20050004.htm ;
https://www.opsi.gov.uk/acts/ acts2005/ukpga_2005- 0004_en_1
https://www.opsi.gov.uk/acts/ acts2005/ukpga_2005- 0004_en_1
9 Geniş bilgi için bkz. Sibel İnceoğlu, Yargı Bağımsızlığı ve Yargıya Güven Ekseninde
Yargıcın Davranış İlkeleri, Beta yay., İstanbul 2008, s. 182-193, 207-2011.
Oysa egemenlik ve genel irade toplumu oluşturan her bir bireyin iradesinin
toplamından oluşur, diğer bir deyişle her bir birey egemenlikte
söz sahibidir. Bu nedenle Montesquieu’den bu yana erklerin birbirinden
ayrılması, özellikle de yargının ayrı bir erk olması ilkesi benimsenmiştir.
Aksi halde iktidarı kullanma yetkisine sahip çoğunluğun hiçbir
biçimde denetlenmesi mümkün olamaz ve çoğunluğun azınlıkta kalanların
üzerinde tahakküm oluşturması söz konusu olur ki, bu durumu
modern dünyada demokrasi olarak nitelendirmek mümkün değildir.
Bugün mevcut yapıda Adalet Bakanı ve müsteşarın Kurulda bulunmasının
sakınca yaratmadığı, çünkü yetkilerinin artık sembolik
hale getirildiği de savunulmaktadır. 2010 değişikliği ile Adalet Bakanının
yetkileri önemli ölçüde azaltılmakla birlikte yargı bağımsızlığına
tehdit olmayacak düzeye inmemiştir. Adalet Bakanı Genel Sekreterin
belirlenmesinde, Kurul gündeminin oluşturulmasında, disiplin soruşturmasının yapılmasına izin verip vermeme konusunda hala yetkilidir.
Adalet Bakanı dairelerin işleyişinde herhangi bir role sahip olmamasına
rağmen Genel Kurulda bulunarak daire kararlarına karşı itiraz
aşamasında Kurulu etkileme pozisyonundadır. Nitekim Venedik Komisyonu
Eylül 2010 raporunda ilke olarak Adalet Bakanının Kurulda
bulunmasına karşı olmadığını fakat belirtilen bu yetkilerin yargı bağımsızlığını zedeleme noktasına varabileceğine dikkat çekmiştir. Ayrıca
müsteşarın HSYK’dan çıkarılması yönünde bir öneri de yine aynı
raporda yer almaktadır10.
Diğer yandan Adalet Bakanının Kurulda bulunmasının yasama
organı ile ilişkileri sağlamak, Kurulun ihtiyaçları konusunda yasama
organını devreye sokmak konusunda gerekli olduğu da savunulmaktadır.
Bu işlev Adalet Bakanına oy hakkı vermeden gerekli görüldüğünde Kurul toplantılarına katılma hakkı tanınarak da sağlanabilir.
Örneğin Türkiye Barolar Birliğinin Anayasa önerisinde buna yer verilmiştir11.
Fakat Adalet Bakanının HSYK Genel Kurulu da dahil soruşturma veya disiplin konularını içeren herhangi bir toplantıya katılmasına
kesin olarak izin verilmemelidir.
10 European Commission For Democracy Through Law, (Venedik Komisyonu),
Interim Opinion on the Draft Law on The High Council For Judges and Procecutors
of Turkey, Opinion No 600/2010, 27.09.2010, para. 41-48, 83.
11 Türkiye Barolar Birliği Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, Şen matbaa, Ankara
2007, s. 308.
Avrupa Yargıçları Danışma Kurulunun 10 numaralı Görüşünde
belirtildiği gibi çoğulculuğu sağlamak, meslek içi dayanışmayı önlemek
için yargı mensupları dışından da üyelerin HSYK içinde bulunması
benimsenebilir12. Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu 3 numaralı
Görüşünde de benzer bir yaklaşım ortaya koyulmuştur. 3 Numaralı
görüşte, korporatizm riskini, diğer bir deyişle yargıçların birbirleriyle
dayanışma içine girerek birbirlerini koruma yoluna gitmeleri riskini
önlemek için, yargıcın disiplin işlemleri konusunda yetkili olan disiplin
mahkemesi veya kurulunda yargıçlar dışında da üyelerin olabileceğini benimsemektedir, fakat bu kişiler yasama, yürütme veya idarenin
mensupları olmamalıdır13.
Bu önerilen yapıya uygun örnekler demokratik ülkelerde gözlemlenmektedir.
ABD’de federe düzeyde oluşturulan ve yargısal disiplin
konusunda yetkili olan Yargısal Davranış Organizasyonlarında,
hukukçu olmayan üyeler de yer almaktadır. İtalya’da, avukatlar ve
üniversite hukuk profesörleri Yargı Yüksek Kurulunda yer alır. Benzer
şekilde Fransa’da da, yargıç olmayan üyeler kurulda bulunurlar14.
İspanya’da da, Consejo General del Poder Judicial’ın disiplin bölümü,
beş üyeden oluşur, bunlardan üçü yargıçtır, ikisi yargıç değildir, bu iki
üyenin her biri Parlamentonun bir ve ikinci kanadı tarafından seçilir15.
Türkiye’de de HSYK için benzer bir yapı öngörülebilir.
Yargı
üyelerinin birbirlerini koruma risklerini önlemek, çoğulcu bir yapıyı
sağlamak için üniversiteden hukuk profesörlerine veya avukatlara
Kurulda yer verilebilir. Fakat bu üyelerin hangi oranda yer alacakları,
seçimlerinde hangi organların nasıl bir rol oynayacakları önem kazanmaktadır.
12 Opinion No. 10 (2007) of the Consultative Council of European Judges (CCJE)
(Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu) to the attention of the Committee of Ministers
of the Council of Europe on the Council for the Judiciary at the service of society,
21-23 November 2007, para. 19 https://www.coe.int/t/dghl/cooperation/ccje/
textes/Avis_en.asp
13 Opinion No. 3 (2002) of the Consultative Council of European Judges (CCJE)
(Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu) to the Attention of the Committee of
Ministers of the Council of Europe on the Principles and Rules Governing
Judges’ Professional Conduct in Particular Ethics, Incompatible Behaviour and
Impartiality, 19 November 2002, ccje/doc2002/ccje(2002)op n° 3e, para. 69, 71, 72,
https://www.coe.int/t/dghl/cooperation/ ccje/textes/Avis_en.asp.
14 Bilgi için bkz İnceoğlu, s. 166-167, 194, 208-209.
15 Mauro Cappelletti, “Who Watches the Watchmen? A Comparative Study on Judicial
Responsibility”, The American Journal of Comparative Law, Vol. 31, 1983, s. 50.
Örneğin TBB önerisinde Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu tarafından üye seçilmesine yer verilmiştir16. Türkiye Barolar Birliğinin doğrudan üye seçmesi tartışmalı olmakla birlikte avukatlardan bir üyenin Kurulda yer alması ve belirleme sırasında TBB’ne aday gösterme rolü verme söz konusu olabilir.
1982 Anayasasında yapılan 2010 değişikliği ile Cumhurbaşkanına
yargıç veya savcı olmayanlar arasından HSYK’ya doğrudan üye seçmesi (dört üye) olanaklı hale getirilmiştir. Cumhurbaşkanı daha önce
Yargıtay ve Danıştay tarafından kendisine gösterilen adaylar arasından
üye ataması yaparken şimdi doğrudan atama yapacaktır. Oysa
1982 Anayasası ilk günden beri Cumhurbaşkanına aşırı yetki vererek
parlamenter rejime aykırı bir yapılanmaya neden olmakla suçlanmıştır. Cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması gerekirken güçlendirilmesi
kabul edilir bir durum değildir.
Cumhurbaşkanının Yüksek Yargı Kuruluna (YYK) sınırlı sayıda
üye ataması Fransa’da da benimsenen bir yöntemdir. Fakat Fransa
parlamenter modeli değil yarı-başkanlık modelini benimsemiş bir rejimdir.
Türkiye bakımında yarı-başkanlık modelinin ne kadar ciddi
sakıncalar içerebileceğini burada tartışmak konunun dışına taşmak
olacaktır, fakat şunu hemen belirtmek gerekir, Türkiye gibi siyasi
kutuplaşmanın keskin olduğu toplumlarda yarı-başkanlık rejiminin
siyasi sistemi kilitleyeceğinden kuşku yoktur. Ayrıca yarı-başkanlığı
benimsemiş Fransa’da dahi Cumhurbaşkanı Türkiye’deki kadar bağımsız bir atama yapma yetkisine sahip değildir. YYK’ya atama yaparken
Parlamentonun her iki kanadının ilgili daimi komisyonunun
görüşünü almak zorundadır. Eğer her iki komisyonda da kullanılan
oyların toplamının beşte üçü olumsuz ise, Cumhurbaşkanı atama yapamamaktadır
(Fransız Anayasası md 65 ve 13). Diğer bir deyişle karşı denge kurulmuştur. ABD’de de Başkanlık rejimi olmasına rağmen
Başkan, Federal Yüksek Mahkemeye yargıç atarken Senatonun onayını almak zorundadır. Senatoda uzun tartışmalar sonucu yargıç atamaları
değerlendirilmekte ve çoğu zaman oybirliği sağlanmaktadır, diğer
bir deyişle muhalefetin onayı alınmaktadır. Üstelik Senato ve Başkanın
seçimleri farklı zamanlarda yapıldığı için, Senato’daki çoğunluk ile
Başkanın dayandığı çoğunluk aynı siyasi partiye dayanmayabilmektedir ve bir uzlaşma sağlanmak zorunda kalınmaktadır.
16 TBB Anayasa Önerisi, s. 307.
TBB Dergisi 2011 (95)
Görüldüğü gibi
köklü bir demokrasi geleneği olan bu ülkelerde, demokratik meşruiyet
bakımından uzlaşma son derece önemlidir. Demokrasi çoğunlukçu demokrasi olarak değil, azınlıkta kalanların da söz sahibi olduğu
çoğulcu demokrasi olarak algılanmaktadır. Bu algılama toplumdaki
çoğunluk ve azınlık karşısında tarafsız kalabilecek dolayısıyla hukuku
nesnel bir biçimde uygulayabilecek yargı üyelerinin seçilmesinin de
güvencesi olmaktadır.
Çoğulcu bir demokrasi için Cumhurbaşkanına değil yasama organına
yargıç veya savcı olmayan üyelerin seçilmesinde rol verilmelidir.
Bu noktada şunun altını çizmek gerekir: Yasama organı yargıç veya
savcılar arasından seçim yapmamalıdır. Bu tür bir olasılık yargıç ve
savcıların seçilebilmek için siyasi tavizler vermesine ve tarafsızlıklarını kaybetmelerine neden olabilir. Yasama organına bu tür bir yetki sadece
meslekten olmayan üyelerin seçimi için verilebilir. Bu çerçevede
1982 Anayasasının 2010 değişikliğinden önceki hali de, Cumhurbaşkanına Yargıtay ve Danıştay tarafından gösterilen adaylar arasından
seçim yapma hakkı tanıyarak oldukça hatalı bir yapı öngörmekteydi.
Bu yetkinin yasama organına verilmesi de bağımsız ve dolayısıyla
tarafsız bir yargı sağlayabilmek için kendi başına yeterli bir unsur
değildir. Yargının siyasallaşmasını önlemek, tarafsızlığını sağlamak,
çoğunlukçu değil çoğulcu bir demokrasiye dayanmak için başka bazı
güvenceleri de öngörmek gereklidir. İlk olarak yasama organı tarafından
seçilecek üyelerin sayısı sınırlı tutulmalıdır, yargıç ve savcıların
kendi aralarından seçecekleri üye sayısı büyük bir çoğunluğu oluşturmalıdır.
Ayrıca yasama organının üye seçme usulü iktidar partisinin
tek elinde bir atamaya dönüşmemelidir, yargı organının iktidar partisi
karşısında da tarafsızlığını koruyabilmesi için muhalefetle uzlaşarak
seçim yapılmalıdır. Nitekim Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu 10
numaralı Görüşünde HSYK gibi yargı kurullarının üyelerinin nitelikli
çoğunluğunun yargıç olması ve kendi meslektaşları tarafından seçilmesi
gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca Avrupa Yargıçları Danışma
Kurulu, bu tür yargı kurullarının herhangi bir partiye bağlılıktan uzak,
yasama organının çoğunluğunun ve yürütme organının baskısından
bağımsız olması gerektiğinin de altını çizmektedir17.
17 Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu Opinion No. 10 (2007), para. 15-20.
Nitekim Venedik Komisyonu da Eylül 2010’da hazırladığı raporda Cumhurbaşkanına
verilen bu yetkiyi eleştirmiş, yargıç veya savcı olmayan üyelerin seçiminde
çoğulculuğu sağlamak için meclise yetki verilmesini ve meclisin
nitelikli bir çoğunlukla bu yetkiyi kullanmasını dile getirmiştir18.
Bu çerçevede örneğin İtalya’da Yargı Yüksek Kurulu’nun üyelerinin
üçte biri yasama organı tarafından seçilirken, Parlamentonun her
iki kanadının beşte üç çoğunluk oyu aranmaktadır. Halktan aldığı oya
göre her siyasi partiye söz hakkı tanınması suretiyle üyelerin seçilmesi,
çoğunluğu elde eden iktidar partisinin tekelinde bir seçim yapılmasını
engellemektedir. Beşte üç gibi nitelikli çoğunluk aranmasına
rağmen İtalya’da parlamentonun Yargı Yüksek Kuruluna (YYK) üye
seçmesinin, YYK’yı siyasallaştırdığı gerekçesiyle eleştirildiğini unutmamak
gerekir19. Bu nedenle yasama organının seçeceği üye sayısının
üçte birden de az çok sınırlı olmasına özen göstermek gerekir, ayrıca
seçilebilmek için yasama organında beşte üç çoğunluk aramak yerine
daha yüksek üçte iki gibi bir nitelikli çoğunluk aramak çoğulculuk ve
nesnelliği sağlamak bakımından daha yerinde olacaktır.
Alt mahkemelerden diğer bir deyişle adli ve idari yargı yargıç ve
savcıları arasından seçilen üyelerin seçim usulü de üzerinde durulması
gereken unsurlardan biridir. Avrupa Konseyinin 2010 tarihli Tavsiye
kararı bu tür yargı kurullarında çoğulcu bir yapının olması gerektiğinin
altını çizmektedir20. Seçim biçimi çoğulculuğu sağlayacak bir
biçime kavuşturulmalıdır. 2010 Anayasa değişikliğinin ilk halinde her
yargıç ve savcının sadece bir aday için oy kullanma zorunluluğu öngörülmekteydi.
Anayasa Mahkemesi bu değişikliği Anayasanın değişmez maddesi olan 2. Md’deki demokratik hukuk devletine aykırı bularak
iptal etmiştir21. Bu nedenle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu alt mahkemelerden gelecek üyelerin seçiminde seçilecek aday
sayısı kadar oy kullanmayı olanaklı hale getirmiştir.
18 Venedik Komisyonu, Opinion No 600/2010, 27.09.2010, para. 32-35.
19 Bkz. Maria Elisabetta di Franciscis, “Italy”, Judicial Misconduct, ed. Mary L.
Volcansek, Florida 1996, s. 54; Donatella della Porta, “A Judges’ Revolution? Political
Corruption and the Judiciary in Italy”, European Journal of Political Research, No. 39,
2001, s. 7.
20 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec(2010)12 Tavsiye Kararı, para. 27.
21 Anayasa Mahkemesinin E. 2010/49, K. 2010/87 ve 07.07.2010 tarihli kararı.
Venedik Komisyonunun da belirttiği gibi bu usul sadece çoğunluk görüşünün HSYK’da temsil edilmesi sonucunu doğurmaktadır22. Çoğulculuğu sağlamak
için başka bir sistemin tasarlanması daha yerinde olacaktır. Örneğin
tek oy kullanma ilkesi benimsenmekle birlikte iptal edilmeden önceki
düzenlemenin sakıncalarını gidermek için barajlı ve iki turlu bir seçim
sistemi düşünülebilir; ya da örneğin adli yargıda yedi asil dört yedek
üye için blok oy kullanma yerine sadece üç aday için oy kullanma,
idari yargıda ise iki aday için oy kullanma gibi usuller benimsenebilir.
Ayrıca Türkiye’de yargıç, savcı tanımı gereğinden fazla geniştir. Adalet
Baklanlığı bünyesinde çalışan ve yargısal değil tamamen idari işler
yapan bir kısım personel de yargıç ve savcı statüsünde bulunmaktadır.
Oysa HSYK seçimlerinde sadece kürsü yargıç ve savcılarının oy kullanması
ve seçilebilmesi mümkün olmalıdır. Çünkü HSYK esas olarak
yargısal faaliyet gösteren yargıç ve savcılar için kurulmuş bir kurumdur.
Adalet Bakanlığında çalışan yargıç ve savcıların bu kurul içinde
yer almaları veya üyelerin belirlenmesinde rol oynamaları yürütme ve
yargı arasında çizilmesi gereken sınırı ihlal etmektedir.
Diğer bir öneri HSYK üyeliğine yeniden seçilmenin mümkün olmamasıdır.
Bu şekilde seçilen üyelerin tekrar seçilebilmek için tavizler
vermesi engellenir ve tarafsız davranmalarına olanak sağlanır. 2010
Anayasa değişikliği yeniden seçilmeyi olanaklı kılmıştır. Venedik Komisyonunun
Eylül ayında hazırladığı raporda bu unsur da eleştirilen
noktalardan biridir23.
1982 Anayasasında HSYK’nın kendisine ait bir bütçesi ve sekreteryasının
olmaması özerkliğini zedelediği için çok eleştirilmiştir. 2010 değişikliği ile olumlu bir biçimde kurula bağlı Genel Sekreterlik oluşturulmuştur.
Fakat Genel Sekreterin kurulun teklif ettiği üç aday arasından
Adalet Bakanı tarafından seçilmesi bu olumlu adıma gölge düşürmüştür. Yargının işleyişinde kilit önemde olan bu kurulun Genel Sekreterini
özerk bir biçimde belirleyememesi kabul edilir bir durum değildir. Diğer yandan Anayasada yer almamakla birlikte HSYK yasasında kurulun
kendi bütçesi ile yönetileceği vurgulanmaktadır. Fakat bütçenin nasıl
belirleneceği konusunda bir açıklık yoktur. Yasaya göre TBMM’deki
bütçe ile ilgili görüşmelerde Kurulu Başkan yani Adalet Bakanı temsil
eder, başkan vekili ve Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere davet edilemez.
22 Venedik Komisyonu, Opinion No 600/2010, 27.09.2010, para. 37-38.
23 Venedik Komisyonu. Opinion No 600/2010, 27.09.2010, para. 38.
Dolayısıyla HSYK’nın yargı kökenli üyeleri kendi bütçeleri
konusunda doğrudan etkili olma olanağına sahip değillerdir. Oysa Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesinin 2010 tarihli Tavsiye kararı “yargısal
sistemin bütçesi hazırlanırken eğer varsa yargı kurulları veya mahkemelerin
idaresinden sorumlu diğer bağımsız makamlar, mahkemelerin kendileri ve/veya
yargıçların meslek örgütlerine danışılmasını” önermektedir.
b) Yargı üyelerinin mesleğe kabullerine ilişkin nesnellik
Uluslararası belgeler yargıçların mesleğe kabulü ve mesleklerinde
ilerlemelerine ilişkin tüm kararların hukuken öngörülmüş nesnel ölçütlere bağlanmasının altını çizmektedir. Yargıçların Statüsü Hakkında
Avrupa Şartına göre yargıçların seçimi ve kariyerleri; eğitimsel nitelikleri,
bağımsız ve tarafsız davranabilme yetenekleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir24, Avrupa Yargıçları Danışma Konseyinin 1 numaralı
görüşüne göre, yargıçların atanmalarında, adayların dürüstlük,
etkinlik, yetenek ve niteliklerine dayalı ölçütler açıkça ortaya koyulmalı,
ilan edilmeli ve uygulanmalıdır25. Her iki belgeye göre de yargıçlar
tarafından demokratik bir biçimde seçilmiş bağımsız bir makamın atamalar
konusunda yetkili olması gerekmektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin Rec(2010)12 Tavsiye kararına göre, bu tür kararlar
yargıcın insan onuruna saygı göstererek hukuku uygulama ve davaları
karara bağlama konusundaki yetenek, nitelik ve kapasitesine bakarak
verilmelidir. Yine aynı Tavsiye Kararına göre, yargıç seçiminde
uygulanan usuller şeffaf olmalı reddedilen adayın talebi halinde karar
gerekçesine ulaşma olanağı sağlanmalı ve bu kararı dava etme hakkı
güvence altına alınmalıdır; yargıçların seçimi ve kariyerleri konusunda
karar veren merci hükümet ve yasama erkinden bağımsız olmalıdır26.
24 Adayın daha önce içine girdiği faaliyetler ve yakın ilişkiler, adayın bağımsızlığı
ve tarafsızlığı konusunda nesnel ve meşru bir kuşku yaratırsa atanmasına engel
oluşturabilir. Bkz. Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 2.1, 3.2.
25 Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion No. 1, para. 25.
26 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec(2010)12 Tavsiye Kararı, para. 44, 46,
48.
Türkiye’de yargıç ve savcı adaylarının seçiminde siyasi etkenlerin ve kayırmanın rol oynadığı kuşkusu yaygındır. itiraf etmektedirler27.
Yargıç ve savcıların belirlenmesindeki nesnellik
siyasi kişiliklerin iyi niyetine bırakılamaz. Liyakata dayalı nesnel bir
belirleme yapılması için gerekli olan usulün oluşturulması gerekmektedir.
Türkiye’de nesnellikten uzaklaşıldığı kuşkusu hem uygulanan
yöntemden, hem de, uygulanan yöntem dolayısıyla yargıç ve savcıların belirlenmesinde gerçekte çok az rolü olmasına rağmen, Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısından kaynaklanmaktadır.
HSYK’nın yapısından yukarıda söz edildiğine göre burada mesleğe
kabul ve atamalara ilişkin usul üzerinde durmak gerekir.
Türkiye’de, yargıç veya savcının mesleğe kabul edilebilmesi için
yargıç veya savcı adaylığına kabul edilmesi gerekmektedir. Mesleğe
kabulden önce yargıç ve savcıların adaylığa kabul edilmesi usulünde
uygulanan mülakat yöntemi ne yazık ki öznel değerlendirmelere
müsaittir. Yargıç ve savcıların adaylığa atanmasında öznel nitelikteki
mülakat yöntemini kabul eden ve Adalet Bakanlığı’na yönetmelik
düzenleme yetkisi tanıyarak, mülakatın Adalet Bakanlığı personelince
yapılmasına olanak sağlayan 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun
9. Maddesine 2005’de yapılan değişiklik, yargıçların seçimi
konusunda bağımsız bir makam tarafından karar verilmesini öngören
uluslararası belgelerle ve Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığını
ve yargıçlık mesleğini düzenleyen 138. ve 140. maddeleriyle çelişmiştir. Fakat buna rağmen Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmemiştir28.
27 Milliyet gazetesinde, 09.01.2008 tarihinde şöyle bir haber yayımlandı: “Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin, milletvekillerinden hâkimlik savcılık sınavında torpil istemiyle
notlar geldiğini açıkladı. TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında soru-yanıt
bölümünde söz alan DSP İzmir Milletvekili Recai Birgün, AKP grup toplantısı sırasında
bir milletvekilinin Kılınç soyadlı bir aday için referans notu yazdığı yolunda haberler
olduğunu belirterek, Bakan Şahin’e, “Bu not size ulaştı mı?” diye sordu. Bakan Şahin de,
“Böyle bir nottan haberim yok, iletilmedi ancak çok önemli bir konuyu gündeme getirdiniz”
diyerek şöyle konuştu: “Hiç kimseyi, objektif ölçüler dışında tercih etme gibi bir düşüncemiz olamaz. Adalet Bakanı olarak kaldığım sürece buna asla izin vermeyeceğim.”
“Sınavlara girecek arkadaşlarla ilgili notlar geliyor” diyen Şahin, şunları kaydetti:
“Bu notlarla ilgili şu ana kadar hiç bir işlem yapmadım, yapmayacağım. Hâkim ve
savcı olacak bir arkadaşımız daha sınava girerken birinin tavassutuna ihtiyaç duyarsa,
hâkim ve savcı olduktan sonra bu alışkanlığını sürdürür diye düşünüyorum. Bunu
milletvekili arkadaşlarımın da bilmesini istiyorum. Hiç kimseyi kimseye tercih etmemeliyiz”.
28 Anayasa Mahkemesinin 2005/47 esas, 2007/14 karar sayılı, 07.02.2007 tarihli
kararı.
Anayasa Mahkemesi, adaylık statüsüne atanma ile hakimlik ve savcılık statüsüne atanmayı birbirinden ayırarak, Anayasanın ikinci
statüye atanmada HSYK’nın yetkisini zorunlu gördüğünü, fakat birincisinde
yani adaylık statüsü bakımından Adalet Bakanlığına yetki verilmesinin
yasa koyucunun takdiri içinde olduğunu belirtmiştir. Oysa
bir kişinin adaylığa kabul edilmeden, yargıç ve savcı olarak mesleğe
kabul edilmesi mümkün olmadığına göre, bu iki süreç birbirlerinden
ayrı düşünülemez. Adaylığa kabulde ortaya çıkabilecek siyasi etki ve
keyfiliğin önemsiz olduğu söylenemez. Başlangıçtaki bu aşamanın da
bağımsız ve tarafsız bir kurul tarafından yapılması yargı bağımsızlığı
açısından çok önemlidir.
01.12.2007’de Hakimler ve Savcılar Kanununa ek bir madde (md
9/A) getirilerek yazılı yarışmanın hangi içerikte olacağı ve mülakatın
nasıl bir kurul tarafından yapılacağı düzenlenmiştir. Mülakat kurulu
Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya görevlendireceği Müsteşar Yardımcısı
başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve
Personel Genel Müdürleri ile Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun
her sınav için kendi üyeleri arasından belirleyeceği iki üye
olmak üzere toplam yedi üyeden oluşmaktadır. Bu düzenlemeye göre
yedi üyeli mülakat kurulunun beş üyesi Adalet Bakanlığı bünyesinde
çalışan üst düzey bürokratlardır. Yürütmenin etkin olduğu böyle bir
kurulun yargıç ve savcı adaylarının belirlenmesinde nesnel bir görüntü
sunması hayli güçtür. Nitekim Venedik Komisyonunun Mart 2011
raporunda gerek sınav konularının yetersizliği gerek mülakatta de-
ğerlendirilecek bazı konuların (genel ve fiziki görünüm, davranış ve
tepkilerin mesleğe uygunluğu gibi) sübjektifliği gerekse de mülakat
kurulunun yapısının sakıncaları üzerinde durulmuştur29.
Yeni Anayasada adaylığa kabul aşaması da dahil olmak üzere her
aşamanın HSYK gözetimi ve denetimi altında gerçekleşmesinin güvence
altına alınması, yapılacak sınavlarda nesnel ölçütlerin belirleneceğinin
ve izlenen usulün şeffaf olacağının altının çizilmesi gerekmektedir.
Adaylık ve mesleğe kabule ilişkin kararlara karşı yargı yolunun açık
olması da gerekmektedir..Ayrıca mevcut yasal düzenlemeye göre, bazı
koşullar altında adaylığın sonlandırılması Adalet Bakanlığının inisiyatifindedir
(2802 sayılı Kanun md 12). Bu yetki de HSYK’ya ait olmalıdır.
29 Venedik Komisyonu. Opinion No 610/2011, 29.03.2011, para. 35, 38.
Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartının ve Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesinin 2010 tarihli Tavsiye kararının belirttiği gibi,
atamalarda cinsiyet, etnik veya sosyal köken ve felsefi, siyasi veya dini
kanaatleri nedeniyle adaylar arasında ayırım yapılamaz30. Atamalarda
özellikle kadın erkek dengesine dikkat edilmelidir. Pek çok ülkede
ise ne yazık ki bu konuda yeterli hassasiyet gösterildiği söylenemez.
Türkiye’de de bir soru önergesi üzerine Adalet Bakanı yargıç ve savcıların
8.688’inin erkek, 2.210’unun kadın olduğunu açıklamıştır31. Diğer bir deyişle, kadın oranı yaklaşık beşte birdir. Bu konuda önlem
alınması mümkündür. Örneğin Avusturya’da eşit niteliklere sahip iki
yargıç adayı söz konusu olduğunda daha az temsil edilen cinsiyetin
tercih edilmesi gerekmektedir32. DİSK’in Yeni Bir Anayasa İçin Temel
İlkeler Raporunda da bu konunun altı çizilmiştir33.
Yargıç ve Savcıların mesleğe kabulünde ve atanmalarında cinsiyetler
arası eşit temsil esasının gözetilmesi Anayasada yer almalıdır.
c) Yargı üyelerinin görev süresi ve görevden alınamama güvencesi
Uluslararası belgelere göre yargıçların görev süresi yaşam boyu
olabileceği gibi, belirli bir emeklilik yaşı belirlenebilir ya da yürütmenin
veya diğer bir atamayı yapan makamın takdiri veya keyfi olarak
müdahalesi dışında kalan ve kısa olmayan34 belirli bir sabit süre
öngörülebilir35.
30 Yargıçların Statütüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 2.1; Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi MC/Rec(2010)12 Tavsiye Kararı, para. 45.
31 Dünya, 17.01.2008.
32 Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion No. 1, para. 31.
33 Özgürlükçü-Eşitlikçi Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa İçin Temel İlkeler,
DİSK yay. No. 57, s. 75.
34 İnsan Hakları Mahkemesi, yargıçların görev sürelerini, bağımsız olup
olmadıklarını incelerken ele almakta ve kısa süreli yargıç atamalarını bağımsızlıkla
çatışır görmektedir. Bkz. Incal v. Turkey, 09.06.1998, para. 67-68.
35 Commentary on The Bangalore Principles on Judicial Conduct, (Bangalor
Yargısal Davranış İlkeleri Yorumu), Mart 2007, s. 36, para. 26,
https://www.
coe.int/t/dghl/cooperation/ccje/textes/ BangalorePrinciplesComment.PDF;
BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 11, (UN, Basic Principles of the Independence of the Judiciary),
https://www.unhchr.ch/html/menu3/b/h_ comp50.htm;
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke I/2a(ii).
BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 11, (UN, Basic Principles of the Independence of the Judiciary),
https://www.unhchr.ch/html/menu3/b/h_ comp50.htm;
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke I/2a(ii).
BM Yargı Bağımsızlığına İlişkin Temel İlkelere göre, seçilmiş veya atanmış olsun yargıçların zorunlu bir emeklilik yaşına veya sürelerinin dolmasına kadar görevde kalmaları teminat altına
alınmalıdır36. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Rec(2010)12 Tavsiye
kararı “erken emeklilik sadece yargıcın kendi isteğiyle veya tıbbi nedenlerle
mümkündür” demektedir”37. Uluslararası belgelere göre, atanmış
hâkimler, zorunlu emeklilik sürelerine kadar, geçerli nedenler olmaksızın
sürekli olarak görevden alınamamalıdırlar. Yasada açık ifadeler
ile tanımlanmış olması gereken38 bu geçerli nedenler, Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi Rec(2010)12 Tavsiye kararlarına göre, yargıcın yargısal
işlevlerini artık yerine getiremez duruma düşmesi, yasalarca öngörülmüş
ceza hükümlerinin veya disiplin kurallarının ciddi ihlâline
ilişkin olabilir39.
Anayasanın 139 md’si kural olarak yasada belirtilen yaştan (65
yaş) önce kendi istekleri olmadıkça yargıç ve savcıların emekliye sevk
edilemeyeceklerini teminat altına almaktadır. Bununla birlikte bazı
istisnalara da yer vermektedir. Diğer bir deyişle maddede belirtilen
istisnalar söz konusu olduğunda yargıç veya savcının talebi olmasa da
emekliye sevk edilmesi mümkündür. İstisnalar arasında “bir suçtan dolayı
hüküm giymiş olmak” ve “sağlık bakımından görevini kesin olarak yerine
getiremeyeceği anlaşılanlar”ın yanı sıra “….meslekte kalmalarının uygun
olmadığına karar verilenler” de sayılmaktadır. Söz konusu son istisna
oldukça belirsiz bir tanım yapmaktadır. Bu hüküm 2802 Sayılı Kanunda
da somutlaştırılmamış aynen Anayasadan aktarılmıştır. Disiplin
cezası sonucu meslekten çıkarılma dışında, bu tür içeriği belirsiz bir
istisnaya yer verilmesi yargı bağımsızlığı bakımından oldukça riskli
bir durumdur40. Söz konusu istisna açıkça Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin Rec(2010)12 Tavsiye Kararına aykırıdır41.
Uluslararası belgeler bireylerin adli hata nedeniyle özel bir formalite
gerektirmeyen bir biçimde bağımsız bir makama şikayet hakkının
olması gerektiği üzerinde dururlar42. Elbette yargıç ve savcılar demokratik
bir ülkede hukuk önünde hesap verir olmak zorundadırlar.
36 BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 12.
37 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec (2010) 12 Tavsiye Kararı, para. 50.
38 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 5.1.
39 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec (2010) 12 Tavsiye Kararı, para. 50.
40 2802 sayılı kanunu inceleyen Venedik Komisyonu da benzer kaygıları dile
getirmiştir. Venedik Komisyonu, Opinion No 610/2011, 29.03.2011, para. 50.
41 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec (2010) 12 Tavsiye Kararı, para. 50.
42 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 5.3.
Fakat yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Tavsiye kararına göre disiplin
yaptırımı gerektiren fiiller mümkün olduğunca somut bir biçimde
tanımlanmalıdır43. Yargı bağımsızlığına ilişkin belgeler ayrıca şunları
da öngörmektedir: Bir yargıç hakkında disiplin cezası gerektirecek bir
itham veya şikayet, uygun bir usul çerçevesinde, süratle ve adil bir
şekilde çözümlenmelidir; yargıç, disiplin süreçlerinde İnsan Hakları
Avrupa Sözleşmesindeki adil yargılanma hakkına uygun bir biçimde
kendisini tam olarak savunma, tanık dinletme, aleyhine olan tanıkları
sorgulama ve gerektiğinde avukattan yararlanma haklarına sahip olmalıdır;
olayın incelenmesi, yargıç tarafından aksi talep edilmedikçe,
başlangıç aşamasında gizli tutulmalıdır; yargıçlar ancak ehliyetsizlik
veya görevlerini yapmaya uygun olmayan davranışları sebebiyle geçici
veya sürekli olarak görevden alınabilir; geçici olarak görevden alma
veya göreve son vermeye ilişkin disiplin işlemleri, kökleşmiş yargı ilkeleri
çerçevesinde yapılmalıdır; disiplin kararlarına, geçici olarak görevden alma veya göreve son vermeye ilişkin kararlara karşı bağımsız
bir yargısal organa başvuru yolu açık olmalıdır44. Disiplin cezaları ölçülülük ilkesi çerçevesinde verilmelidir45.
Yukarıda belirtilenler çerçevesinde,
ilk olarak, Türkiye’de yasada
öngörülmüş olan, disiplin yaptırımı gerektiren fiillerin yeniden gözden
geçirilerek, Bangalor Yargısal Davranış İlkeleri dayanak alınarak
daha somutlaştırılması gerekmektedir46.
İkinci olarak, disiplin yaptırımlarının uygulanmasında mevcut usul adil yargılanma hakkı ile çelişmektedir,
usulün de yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
Bu çerçevede disiplin usullerinin işleyişinde adil yargılanma hakkının
gözetileceği
Anayasa yer almalıdır.
43 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararının VI.2.
44 BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 17,18,19,20; Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke VI/3; Yargıçların Statüsü
Hakkında Avrupa Şartı, para. 5.1; Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion
No. 1, para. 59-60; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec (2010) 12 Tavsiye
Kararı, para. 69.
45 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 5.1; Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi MC/Rec (2010) 12 Tavsiye Kararı, para. 69.
46 Venedik Komisyonu da mevcut yapıyı bu yönüyle de eleştirmektedir. HSYK’nın
yargıçlar üzerindeki denetim yetkisi aşırı geniştir ve yargısal faaliyete yargı
bağımsızlığına aykırı bir biçimde etki etmeye müsaittir. Venedik Komisyonu,
Opinion No 600/2010, 27.09.2010, para. 52-56.
Yargı üyeleri hakkında disiplin soruşturmalarının nesnel bir biçimde yapılması
güvence altına alınmalıdır.
1982 Anayasasının ilk halinde
Adalet Bakanlığının onayı ile Bakanlığa bağlı müfettişler veya
Adalet Bakanlığının belirlediği kıdemli yargıç veya savcı tarafından
soruşturma ve inceleme işlemleri yapılması usulü benimsenmekteydi.
2010 Anayasa değişikliği ile kurula bağlı müfettişler inceleme ve
soruşturma yapmakla görevli kılınmışlardır. Soruşturma ve inceleme
yapılacak olandan daha kıdemli yargıç veya savcı eliyle de soruşturma
ve inceleme işlemleri yaptırılabilecektir. Bu açılardan olumlu bir gelişme olduğu söylenebilirse de ilgili dairenin teklifi ve HSYK başkanının
oluru diğer bir deyişle Adalet Bakanının oluru ile soruşturma ve inceleme
yapılabilecektir. Adalet bakanının olur vermemesi durumunda
şikayetçinin başvurabileceği bir yol olup olmadığı kuşkuludur. Bakanın
HSYK başkanı sıfatı ile bu işlemi yapması ve HSYK kararlarına
karşı yargı yolunun kapatılması hükmü birlikte ele alındığında eskisine
oranla daha geri bir durum da ortaya çıkabilir. Burada idari yargının tavrı belirleyici olacaktır.
İtalya’da 2005’te yapılan değişiklikler sonucunda, disiplin soruşturmasını
başlatan esas olarak Yargıtay Başsavcısıdır, Adalet Bakanının
soruşturma açılmasını talep etme, talebi reddedildiğinde ise
YYK’ya itiraz etme hakları saklı tutulmuştur. ABD’de Federal düzeyde
Bölge Başyargıcı soruşturma aşamasında tam yetkilidir, Başyargıcın
kararına karşı ancak zarar gören şikayetçi veya hakkında şikayet olan
yargıç itiraz etme haklarına sahiptir. Federe düzeyde de soruşturma
aşamasında yürütmenin herhangi bir müdahalesinden söz edilemez,
bağımsız kurullar olan Yargısal Davranış Organizasyonlarına bağlı
görevliler soruşturma yetkilerine sahiptirler.
Bu çerçevede yeni Anayasada HSYK’daki dairelerden birine soruşturma
veya inceleme başlatma yetkisi verilip, başka bir daireye de
karar yetkisi tanınabilir. Yeni Anayasada soruşturma izni verip vermeme
konusunda Adalet Bakanının rolü olmamalıdır; ilgili daireden
soruşturma başlatılmasını sadece talep etme yetkisi tanınabilir. Bu durumda
elbette ilgili daire bu konuda tamamen bağımsız bir biçimde
talebi değerlendirecektir, diğer bir deyişle talebi reddedebilecektir, ayrıca
ilgili dairenin resen soruşturma ve inceleme başlatma yetkisi saklı
olmalıdır.
Diğer bir konu, daha önce de üzerinde durulduğu gibi, Türkiye’de
HSYK kararlarına karşı etkili bir yargı yolu bulunmamasıdır. Bu konuda
iki seçenek düşünülebilir.
Birinci seçenek, bu kararlara karşı yargı
yolunu (Danıştay’a başvuru gibi) açmaktır.
İkinci seçenek ise ilk kararı
veren HSYK üyelerinden bağımsız bir biçimde kurulan özerk bir kurula
itiraz hakkının tanınmasıdır.
2010 Anayasa değişikliği itiraz yolunu
benimsemiş görünmektedir. Fakat itiraz hakkının etkili olabilmesi için
itirazı karara bağlayacak kurulun yasama ve yürütmeden tamamen
bağımsız olmasının yanı sıra, ilk kararı veren kuruldan da bağımsız olması
gerekir. Ayrıca yukarıda belirtildiği gibi, ilgilinin savunma haklarının
tam olarak korunması zorunludur. Aksi yönde bir düzenleme
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne (İHAS) aykırı olacaktır. Nitekim
Kayasu – Türkiye kararında bu nedenle Sözleşmenin 13. Maddesine aykırılık
bulunmuştur47.
Anayasa değişikliği sonrası yürürlüğe giren yeni Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanununa göre 3.Daire şikayetleri inceleyip
gereğini yapma, soruşturma ve inceleme işlemleri için teklifte bulunma
yetkisine sahiptir. 2. Daire ise suç soruşturması ile disiplin soruşturma ve kovuşturması sonucu hakkında karar vermek, Disiplin veya
suç soruşturma ve kovuşturması nedeniyle geçici yetkiyle yer değiştirmesine
veya görevden uzaklaştırılmasına karar vermek gibi yetkilere
sahiptir48. 2. Dairenin kararına karşı ise Genel Kurulda itiraz olanağı
vardır. Fakat bu durumda 15 üye ile toplanabilecek olan 22 üyeli Genel
Kurulun içinde teklifte bulunan ve kararı veren her biri 7 üyeli bu iki
dairenin üyelerinin bulunması kaçınılmazdır49. Genel Kurul bu haliyle
ilk kararı veren daireden bağımsız olamayacağına göre İnsan Hakları
Avrupa Sözleşmesinin 13. Maddesine aykırılık çok açıktır.
Mevcut Anayasal düzenlemeye göre HSYK kararlarına karşı
yargı yolu kapalıdır. 2010 Anayasa değişikliği ile sadece meslekten
çıkarma cezasına ilişkin olanlar için yargı yolu açılmıştır. Oysa yukarıda
belirtilen uluslararası belgelerde sadece meslekten çıkarma değil
geçici olarak görevden alma cezasının da son derece önemsendiği ve
sürekli görevden alma ile eş değerde kabul edildiği görülmektedir.
47 Kayasu c. Turquie, 13.11.2008, para. 117-121.
48 6087 sayı ve 11.12.2010 tarihli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, md 9.
49 Bkz. 6087 sayı ve 11.12.2010 tarihli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu,
md 7, 8, 9 ve 29/3.
Diğer bir deyişle bir disiplin cezası olarak verilen yer değiştirme cezası
da son derece ağır bir cezadır ve yargıçların bağımsız ve tarafsız
davranabilme yeteneklerine müdahale oluşturacak niteliktedir. Disiplin
cezalarının uyarma veya kınama gibi hafif ceza da olsa tekrarı
halinde daha ağırının verileceği kuralı dikkate alındığında yeni
Anayasada HSYK kararlarının tamamının yargı denetimine açılması
daha yerinde olacaktır50.
Son olarak HSYK’nın gerekçeli kararlarının gizli olması çok önemli
bir sorun olarak karşımıza çıkmaktaydı.
Bu sorun Anayasadan çok
yasadan kaynaklanmaktaydı. Yeni Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanununun 32. Md’sinde şöyle denmektedir. “Kararların gerekçesi,
karar tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde yazılır; Kurul tarafından;
gerekli görülen kararlar Resmî Gazetede; disipline ilişkin kararlar, kişisel verilerin
korunması kaydıyla Kurulun internet sitesinde yayımlanır”. Bu hüküm
Kurul bakımından şeffaflık ilkesinin benimsendiği izlenimi yaratmışsa da uygulama hayal kırıklığı yaratmaktadır. Tarafımdan kurulun üç
yıl için verdiği disiplin kararlarının tamamına ulaşmak için yapılmış
başvuruya cevaben sadece seçilerek 14 karar gönderilmiştir51. Oysa
Adalet Bakanlığının internet sitesinde üç yıllık karar toplamı 400 civarındadır52.
Şeffaf olmayan bir kurumun halka güven vermesi mümkün
değildir. Bir demokraside kamuoyu denetimi her şeyden önemlidir.
Yargıç ve savcılara hangi gerekçelerle disiplin yaptırımı uygulandığını
ya da hangi gerekçelerle uygulanmadığını halkın bilme hakkı vardır.
Nitekim Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 2010 tarihli Tavsiye
kararı bu tür yargısal kurulların, gerekçeli kararlarla ve önceden belirlenmiş
usulleri geliştirerek topluma ve yargıçlara karşı en yüksek
seviyede şeffaflık sergilemesi gerektiğinin altını çizmektedir53.
İtalya ve ABD örneklerine baktığımız zaman kısmi olarak gizliliğe
yer verildiği görülmektedir. Örneğin sadece soruşturma aşamasının
gizli tutulması veya nihai kararın verilmesine kadar olan sürecin gizli
tutulması gibi. Yargıçlara yönelik disiplin süreçlerinin nihai karar verilene kadar, gizli tutulması, ABD’de bazı yazarlar tarafından savunulmaktadır.
50 Venedik Komisyonunun da görüşü aynı yöndedir., Venedik Komisyonu, Opinion
No 600/2010, 27.09.2010, para. 55, 76; Venedik Komisyonu, Opinion No 610/2011,
29.03.2011, para. 76.
51 09.05.2011 tarih, B.03.1.HSK.07.0.11.02/622.03/720 sayılı cevabi yazı.
52 https://www.cigm.adalet.gov.tr/istatistik/hakim_ist.html (erişim 20.04.2011).
53 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec(2010)12 Tavsiye Kararı, para. 28.
Bu yazarlar, şikayetlerin büyük bir çoğunluğunun dayanaksız
veya davanın esasını ilgilendiren bir içerikte olmalarına dayanarak,
yargıçların şikayet tehlikesi altında sindirilebileceklerini, şöhretlerini
tehdit edebilecek dava taraflarının lehine hareket edebileceklerini, uzlaşmaya
gidebileceklerini ve böylece tarafsızlık ve bağımsızlıklarını
kaybedebileceklerini belirtmektedirler54.
Fakat demokratik hiçbir ülkede nihai kararın gizli kalması söz
konusu değildir.
Nitekim ABD’de resmi bir suçlama yapılmasından
itibaren, daha nihai karar verilmeden önce, bütün bilgilerin kamuya
açılmasına ilişkin önemli ölçüde gelişme sağlanmıştır. Amerikan Barolar
Birliği Mesleki Sorumluluk ve Eyalet Adalet Enstitüsü Merkezi
tarafından hazırlanan Yargısal Disiplin Uygulama Model Kuralları,
yargıcın ehliyetsizliği ile ilgili olanlar hariç bütün disiplin sürencinin
resmi suçlama yapılmasından itibaren halka açık olması gerektiğini
belirtmektedir. Bu tür bir kural ile halkın bilme hakkı ile yargıcın
gizlilikteki menfaati arasında bir denge kurulacağı düşünülmektedir.
Çünkü “resmi suçlamanın yapılması durumunda suçlamanın önemsiz olma
tehlikesi ortadan kalkmaktadır”. Bu görüşe göre, disiplin kurulu resmi
duruşmanın başlaması için gerekli güçlü nedenler belirleyince, artık
bunu halktan saklamanın anlamı kalmayacaktır, halk bir yargıca yöneltilmiş suçlamanın inanırlığı ve ciddiliği hakkında kendi kendine
karar verme menfaatine sahiptir. Halkın disiplin sürecine ulaşmasının engellenmesi adaletin dağıtılmasına yönelik halkın güvenini zayıflatacaktır55.
54 Bkz. Brayn E. Keyt, “Reconciling the Need for Confidentiality in Judicial Disciplinary
Proceedings with the First Amendment”, 7 Geo. J. Legal Ethics 959, 966-70 (1994); R.
Wheeler, & A. Levin, “Judicial Discipline and Removal in the United States”, 1-2
(July 1979); Owen M. Fiss, “The Limits of Judicial Independence”, 25 U. Miami InterAm.
I. Rev 57, 58-59 (1993) in John P. Sahl, “Secret Discipline in the Federal CourtsDemocratic
Values and Judicial Integrity at Stake” Notre Dame Law Rev., Vol 70, N. 2,
1994, s. 225-227.
55 Alex B. Long, “Stop me Before I Vote For This Judge Again: Judicial Conduct
Organizations, Judicial Accountability, and the Disipciplining of Elected Judges”,
West Wirginia Law Review, Vol. 106, 2003, s. 46. Bu konuda detaylı bilgi için bkz.
İnceoğlu, s. 434-351.
Gerekçeli nihai kararların tamamının açıklanması görev yapan yargıç ve savcıların HSYK’nın hangi fiile nasıl yaklaştığını anlamaları açısından da önemlidir. Mevcut Hakimler ve Savcılar Kanunu disiplin cezası gerektiren fiilleri oldukça soyut tanımlamıştır56. Bunları somutlaştırmak
gereği açıktır. Fakat ne kadar somutlaştırılsa somutlaştırılsın
bir ölçüde soyut kalacak olan disiplin cezası gerektiren eylemlerin
gerçekten anlaşılabilmesi gerekçelerin görülebilmesi ile mümkündür.
Yeni Anayasada HSYK kararlarının tamamının gerekçeli ve aleni
olmak zorunda olduğu açıkça vurgulanmalıdır.
Mahkemede görev yapan bir yargıç, ilke olarak, başka bir yargısal
makama veya başka bir yerdeki göreve, yükseltilme yoluyla da olsa,
özgür iradesi olmadan atanamaz57. Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa
Şartı, bu ilkeye ancak şu hallerde istisna getirilebileceğini belirtmektedir:
(a) Yer değiştirmenin bir disiplin cezası olarak öngörülmesi
ve uygulanması,
(b) mahkeme sisteminin hukuka uygun olarak değiştirilmesi
(c) yasayla belli bir sınırlı süre öngörülmek şartıyla yakın
bir mahkemeyi takviye etmek amacıyla geçici bir süre görevlendirme
yapılması58.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Rec(2010)12 Tavsiye
Kararı sadece iki nedenle bir yargıcın kendi onayı dışında görev
yerinin değiştirilebileceğinden söz etmektedir:
(a) bir disiplin cezası
verilmesi,
(b) yargı sisteminin organizasyonunda reform yapılması59.
Yargıcın iradesi dışında yapılan yer değiştirmelere karşı işlemin hukukiliğini
denetletmek amacıyla bağımsız bir makama itiraz yolu muhakkak
bulunmalıdır60.
Türkiye’de bir yargıç ya da savcının, aynı veya başka bir yerdeki
göreve iradesi dışında rahatlıkla atanabildiği geçmişte sıklıkla dile getirilmişti61
56 Bu soyutluk Venedik Komisyonunun Mart 2011 raporunda da eleştirilmiştir.
Venedik Komisyonu, Opinion No 610/2011, 29.03.2011, para. 59-74.
57 Örneğin Avusturya’da yargıcın kendi iradesi dışında başka bir mahkemeye tayin
edilmesi ancak bir disiplin mahkemesi kararı ile mümkündür. Bkz. Hans W.
Fasching, “Austria”, Judicial Independence: The Contemporary Debate, ed. By Shimon
Shetreet-Jules Deschenes, Martinus Nijhoff Publ., Dordrecht, Boston, Lancaster,
1985, s. 31. Finlandiya’da yargıcın özgür iradesi olmaksızın başka bir mahkemeye
atanması mümkün değildir, sadece mahkeme sisteminin yeniden organize
edilmesi halinde mümkündür. Bkz. Irma Lager, “Finland”, Judicial Independence:
The Contemporary Debate, ed. By Shimon Shetreet-Jules Deschenes, Martinus
Nijhoff Publ., Dordrecht, Boston, Lancaster, 1985, s. 58.
58 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 3.4.
59 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec (2010) 12 Tavsiye Kararı, para. 52.
60 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 3.4, 1.4.
61 Örneğin eski DGM savcısı Mete Göktürk kitabında, isteği dışında, Eyüp Cumhuriyet Savcılığından Büyükçekmece Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesini, İstanbul Cumhuriyet Savcılığından da İstanbul DGM Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesini bakanlık yetkililerini ve HSYK ile yakın ilişki içinde olan birini kızdırmış olmasına bağlamaktadır. Mete Göktürk, Adaleti Gördünüz mü?, Telos yay. İstanbul 2006, s. 36, özellikle bkz. s. 92-105 ve s. 153-154. Göktürk’ün bir gazetede yayımlanan yazısında, yargıç A.G.B.’nin 1995 yılında Balıkesir’e atandığını, hiç görev yapmadan İstanbul Gaziosmanpaşa’ya geri gönderildiğini ve son kararname ile yeniden Fatih’e atandığını belirtmektedir. Oysa bir yerde hizmet süresi en az iki yıl olarak belirlenmiştir. HSYK’nın 2 yıldan az hizmet eden kişilerin atama dilekçelerinin işleme konulmayacağı konusunda ilke kararı vardır. Bkz. Mete Göktürk, Yeni Yüzyıl, 14.10.1996.
HSYK’nın yapısı ve işleyişi 2010 Anayasa değişikliği ile yeniden
düzenlendiği halde uygulama değişmemiştir.
En son 2011 Haziran
ayındaki atama kararnamesi ertesinde, HSYK yargıç ve savcıları
iradeleri dışında keyfi bir biçimde başka yerlere atadığı için, Yargıçlar
ve Savcılar Birliği (YARSAV) ile Demokrat Yargı Derneği tarafından
protesto edilmiştir62.
Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartında ve Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesinin Tavsiye kararında belirtilen istisnalar dışında
yargıç veya savcının iradesi hilafına yapılan atamalar kesinlikle engellenmelidir.
Venedik Komisyonunun Mart 2011 raporunda belirtildiği
gibi, bu tür atamalar yargıç ve savcıların üzerinde bir baskı aracı olarak
kullanılmaya son derece müsaittir63.
Bağımsız ve tarafsız bir yargı oluşturmak için yeni Anayasada
yargıç ve savcının Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı’nda belirtilen
koşullar haricinde özgür iradesi dışında görev yeri değişikliği
yapılamayacağı belirtilmelidir. Ayrıca HSYK kararlarına karşı yargı
yolunun kapalı olması sorunu burada da karşımıza çıkmaktadır. Kararlarının
tamamının yargı denetimine açılmasının gereği tekrar hatırlanmalıdır.
62 Protesto eyleminde Demokrat Yargı Derneği Genel Sekreteri Kemal Şahin
“referandumla yargıda demokratikleşme ve AB değerleri yönünde atılan çok kıymetli
bir adımın, yeni HSYK’nın oluşum süreci ve 8 aylık tasarruflarıyla heba edildiğini”
belirtmiştir. Basın açıklamasında YARSAV Genel Sekreteri Leyla Köksal ise
2010’da göreve başlayan HSYK’nın 7 ayrı kararnameye imza attığını ifade etmiş
ve “bu kurul siyasi iktidarın iradesini kendine rehber edinmiştir” demiştir. Milliyet,
23.06.2011.
63 Venedik Komisyonu, Opinion No 610/2011, 29.03.2011, para. 48.
d) Yargı üyelerinin kariyerleri ve mali güvenceleri
Uluslararası belgelere göre, yargı üyelerinin maaş ve emekli aylığı hakkı yürütmenin keyfi olarak müdahale edemeyeceği bir biçimde
hukuk tarafından sabit olarak belirlenmiş olmalıdır ve ülkedeki hayat
pahalılığına göre yükseltilerek64 güvence altına alınmalıdır65. Hastalık,
ölüm, yaşlılık, doğum gibi sosyal risklere karşı güvenceleri olmalıdır66.
Maaşlar, şeffaf bir biçimde belirlenmesi şartıyla, meslekte geçirilen süre,
yargıç tarafından yapılan görevin niteliği ve önemine göre değişebilir67.
Uluslararası belgelere göre, yargıçların meslekî kariyerlerine iliş-
kin tüm kararlar objektif ölçütlere dayanmalı, yargıçların seçimi ve
kariyerleri; eğitimsel niteliklerini, bağımsız ve tarafsız davranabilme
yeteneklerini68, dürüstlük, etkinlik ve yeteneklerini de gözeten liyakat
esasına göre olmalıdır69. Yargıçlıkta yükselme, BM “Yargı Bağımsızlığı
Hakkında Temel İlkeler”e göre, özellikle yetenek, dürüstlük ve tecrübe
temelinde olmalıdır, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararına
göre ise nitelik, dürüstlük, yetenek, etkililik temelinde nesnel
esaslara dayanmalıdır70. Tecrübe her ne kadar yükselme için bir ön koşul olsa da, modern dünyada bu artık tek başına yeterli kabul edilmemektedir.
Halkın yargının sadece bağımsız olmasında değil, nitelikli
olmasında da güçlü bir menfaati vardır71.
64 Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion No. 1, para. 62.
65 Bangalor Yargısal Davranış İlkeleri Yorumu, s. 36, para. 26; BM “Yargı Bağımsızlığı
Hakkında Temel İlkeler”, İlke 11; Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12
Tavsiye Kararı, İlke I/2a(ii); Yargıçları Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 6.1,
6.4; Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion No. 1, para. 61.
66 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 6.3; Avrupa Yargıçları Danışma
Kurulu, Opinion No. 1, para. 61.
67 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 6.2; Avrupa Yargıçları Danışma
Kurulu, Opinion No. 1, para. 61.
68 Adayın daha önce içine girdiği faaliyetler ve yakın ilişiler, adayın bağımsızlığı
ve tarafsızlığı konusunda nesnel ve meşru bir kuşku yaratırsa atanmasına engel
oluşturabilir. Bkz Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 2.1, 3.2.
69 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke I/2c; Avrupa
Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion No. 1, para. 17.
70 BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 13; Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke I/2c; Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu,
Opinion No. 1, para. 17.
71 Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion No. 1, para. 29.
Avrupa Yargıçları Danışma Konseyinin de belirttiği gibi, yükselmede yargıçların dürüstlük, etkinlik, yetenek ve niteliklerine dayalı ölçütler açıkça ortaya koyulmalı, ilan edilmeli ve uygulanmalıdır72.
Meslekte yükseltilmeyen adayın şikayet hakkı olmalıdır73.
Meslekte yükselme konusu Anayasadan çok yasaların konusudur.
Türkiye’de son değişikliklerden önce meslekte yükselme bakımından
Yargıtay, Danıştay ve Bölge İdare Mahkemelerince verilen notlar ile
adalet müfettişlerinin düzenlediği hal kağıtları etkili olmuştur. Yargıtay,
Danıştay, Bölge adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin verdiği
notlar 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda yapılan 31.03.2011
tarihli değişiklikle kaldırılmıştır. 2010 Anayasa değişikliğine kadar,
müfettişler Adalet Bakanlığına bağlı olduğu için denetim raporlarıyla
(hal kağıtları) yargıç ve savcıları siyasi baskı altında tutabilecekleri
yönündeki kaygılar oldukça yaygındı. Yargıç ve savcıların birbirleri
karşısındaki bağımsızlıkları önemsiz değildir, fakat yürütmeye karşı
bağımsızlıkları bir hukuk devletinde çok daha hayati bir önem taşır. Bu
nedenle Anayasa değişikliği ile müfettişlerin Kurula bağlanması önemli
bir gelişme olmuştur. Fakat müfettişler HSYK’ya bağlanmış olmasına
rağmen hal kağıtlarındaki değerlendirme ölçütlerinin nesnel olmaması
sorunu hala ciddiyetini korumaktadır. Örneğin 2802 sayılı Kanunda
yargıç ve savcıların “ahlaki gidişleri” “göreve bağlılıkları” gibi öznel kavramlar
yükselme ölçütleri olarak benimsenmektedir (md 21/c). Bu tür
geniş ve kişiden kişiye değişen değerlendirmelere yol açacak kavramları
nesnellikle bağdaştırmak mümkün görünmemektedir.
Buna ek olarak meslekte yükselmede etkili olan diğer bir unsur, üst
mercilerce verilen siciller konusu da tartışılmaya muhtaçtır (2802 sayılı
Kanun md 23). Bu siciller verilirken ilgili savcının görüşünün alınması
gibi şeffaf ve katılımcı usullerin benimsenmesi oldukça önemlidir. Birinci
sınıfa ayrılmış savcı ve yargıçlar üzerinde üç yılda bir denetimin
sürdürülmesi de (2802 sayılı Kanun md 33) söz konusu yargıçların ve
savcıların, müfettiş ve HSYK’nın çoğunluğunu tatmin edecek yönde
kararlar vermeleri sonucunu doğurabilir74. Oysa yargıç ve savcılar görevlerini yerine getirirken sadece yürütmeden değil kendi meslektaşlarından da bağımsız hareket edebilmelilerdir. Elbette ki birinci sınıfa
ayrılmış dahi olsalar yargıç veya savcılar mesleki davranış ilkelerine aykırı hareket etmeme yükümlülüğündedirler. Aykırı hareket halinde buna karşı disiplin usulleri zaten mevcuttur, buna ek olarak her üç yıl da bir denetlenmeleri yargı bağımsızlığına karşı bir baskı aracına dönüşebilir.
72 Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Opinion No. 1, para. 25.
73 Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı, para. 4.1.
74 Venedik Komisyonu da aynı kaygılardan söz etmektedir. Venedik Komisyonu,
Opinion No 610/2011, 29.03.2011, para. 42, 46.
Yeni Anayasada meslekte yükselmede nesnel ölçütlerin bilgi,
dürüstlük, yetenek ve etkililiğe dayalı liyakatın esas alınacağı açıkça
belirtilmeli, yükselmede ilgili savcı ve yargıcın kendisi hakkında tutulan
rapor, belge ve bilgilere (siciller, hal kağıtları gibi) ulaşabilmesi
ve sürece katılımı güvence altına alınmalıdır75. Ayrıca HSYK kararlarına karşı yargı yolu açılarak meslekte yükseltilmeyen yargıcın yargıya
başvurma hakkının güvence altına alınması, hal kağıtları veya sicillerde
nesnel ölçütlerin dışına çıkıp ilgili yargıç veya savcının verdiği
kararların içeriği esas alınarak yapılan değerlendirilmelerin engellenmesini
sağlayacaktır.
e) Yargının iç işleyişindeki bağımsızlık, dış müdahalelere karşı
korunma
Yargının iç işleyişinin de bağımsız bir biçimde gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede doğrudan yargısal işlevin yerine getirilmesiyle
ilgili idari ve kurumsal konulara ilişkin bağımsızlık sağlanmalıdır.
Mahkemenin dış müdahalelere karşı korunması için de gerekli
olan tedbirlere yer verme zorunluluğu vardır. İHAM mahkemenin dış
müdahalelere karşı güvencelere sahip olup olmadığını incelemekte,
bu konuyu mahkemenin bağımsız olup olmadığını ölçmede bir kriter
olarak kullanmaktadır. Örneğin mahkeme üyelerine idare tarafından
talimat, emir verilememesi yönündeki milli hukuktaki bir güvence dış
müdahalelerden bağımsızlık açısından İHAM tarafından önemli bir
güvence olarak görülmektedir76. Bu çerçevede 138. Md’nin 2. Fkr’sında
yer alan güvence önemlidir.
BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”e göre, bir mahkeme
içinde bakacakları davalar açısından yargıçlar arasındaki iş bölümü
yargının kendi iç işidir77. Örneğin yargıçların görevlendirilmesi, dava dosyalarının tevzi, mahkemelerin çalışma süreleri, duruşma sıralaması, duruşma salonunun tahsisi, adli personelin yönetimi gibi doğrudan yargısal işlevle ilgili konularda dış bir güç müdahale etmemelidir.
75 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu gizli sicilden söz ederek (md 59) yargı
bağımsızlığı bakımından sorunlu bir hükme yer vermektedir.
76 Sramek v. Austria, 22.10.1984, para. 41.
77 BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 11,12,13,14.
Yargı ile yürütme arasında her ne kadar kurumsal bir ilişki gerekli
olsa da bu ilişki belirli bir uyuşmazlığın çözümünde ve hukuk ve
anayasal değerlerin ele alınmasında yargının özgürlüğüne müdahale
oluşturmamalıdır78.
Yine uluslararası belgelere göre, yargı, yargısal nitelikteki her konuda
yetkili olmalı ve karar vermesi için kendisine sunulan meselenin
hukukun tanımladığı yetki alanına girip girmediği konusunda münhasır
olarak karar verme yetkisine sahip olmalıdır79.
Bu çerçevede Türkiye’deki ceza davalarındaki kolluğun işlevi yeniden
ele alınmalıdır.
Türkiye’de adli kolluk bulunmadığından suç soruşturmaları
savcılığın kontrolü altında yürüyen bir mekanizmadan
çok yürütme organının kontrolünde yürüyen bir mekanizma izlenimi
yaratmaktadır. Soruşturmaların yürütmenin kontrolü altında olan kolluk
gücü tarafından değil savcılık makamına bağlı adli kolluk gücü tarafından
yapılması soruşturmaların nesnel yürütülebilmesi ve adil bir
sonuca varılması bakımından zorunlu görünmektedir. Yeni Anayasada
adli kolluk kurulması yönünde bir düzenlemeye yer verilmelidir.
Yine yargının yürütme ile ilişkilerinde bağımsızlığı bakımından
Anayasanın 144. Md’sinin de ele alınması gerekir. 144. Md savcıların
idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetleneceğini belirtmektedir.
Bu madde Venedik Komisyonunun Eylül ayında yayımladığı
raporunda da eleştirilmekte “idari görevler” ile yargısal görevler arasındaki
çizgiyi belirlemenin çok kolay olmadığı vurgulanmaktadır80.
78 Bkz. Valente v The Queen, Supreme Court of Canada, [1985] 2 SCR 673; Minister for
Immigration and Multicultural Affairs v Wang (2003) 215 CLR 518 at 523-524; Murray
Gleeson, “The Right to independent Judiciary”, 14th Commonwealth Law Conference,
London September 2005, https://www.hcourt.gov.au/speeches/cj/cj_sept05.
html#fn32, (01.10.2008); Seylan Yüksek Mahkemesi, Adalet Bakanına belirli bir dava
için yargıç aday gösterme yetkisi tanıyan yasayı Anayasanın yargı organına verdiği
yargısal erkin kullanılmasına müdahale olarak görmüştür, In The Queen v Liyanage
(1962) 64 NLR 313, in Bangalor Yargısal Davranış İlkeleri Yorumu, s 37, para. 26
79 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke I/2a(iii); BM
“Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 3.
80 Venedik Komisyonu, Opinion No 600/2010, 27.09.2010, para. 62-64.
Anayasanın 159/9 hükmü ise Kurul müfettişlerine “yargıç ve savcıların
görevlerini kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (yargıçlar için
idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme”
görevini vermektedir. Bu hüküm yargıç ve savcıların karar ve işlemlerinin
içeriğinin hiçbir sınırlama olmaksızın denetlenmesine izin verir
niteliktedir. Müfettiş incelemesi bir kanun yolu veya itiraz yolu niteliğine
bürünemez, aksi bir durum yargı bağımsızlığı bakımından son
derece sakıncalı bir ortam yaratır81. Nitekim Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin Rec(2010)12 Tavsiye Kararı şöyle demektedir: “Kötü niyet
veya ağır ihmal durumları hariç, davanın karara bağlanması için yargıç
tarafından yapılan hukukun yorumlanması, olayların değerlendirilmesi ve
delillerin takdiri yargıcın hukuki veya disiplin sorumluluğunun doğmasına
neden olamaz”82.
Yargısal Dürüstlük Grubunun hazırladığı Bangalor Yargısal
Davranış İlkelerini açıklayan Yorum’da, “yargıç yargıçlık görevini ifa
ederken, aynı zamanda yürütme veya yasama faaliyetlerine katılmamalıdır. Bununla beraber eğer sistem izin veriyorsa, yargıç yargıdaki işlevini
bıraktıktan sonra, bir bakanlığın idari bölümünde görev yapabilir (örneğin
Adalet Bakanlığının bir bölümünde)” denmektedir. Bir bakanın çalışanlarından
birine dönüşen bir yargıç için konu daha hassastır. Common
law uygulanan ülkelerde bu uygun bir atama olarak görülmezken,
diğer bazı ülkelerde farklı görülebilmektedir. Bangalor Yargısal Davranış
İlkelerinin Yorumunda şöyle denmektedir: “Bu şartlarda, yargıç
bakanlığın hizmetine girmeden önce yargıçları atamaktan sorumlu organdan
ve meslektaşlarından görüş alınması gereklidir. Yargıya geri dönmeden
önce de yargıç yürütme veya yasama organının faaliyetleriyle ilişkisini bütünüyle kesmelidir”83.
81 Venedik Komisyonu, Opinion No 610/2011, 29.03.2011, para. 94. Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesinin CM/Rec(2010)12 tavsiye kararı da yargıçların
verdikleri kararların kanun yolları dışında denetlenmesinin yargı bağımsızlığına
aykırı olduğunu belirtmektedir, para. 16. Ayrıca aynı tavsiye kararı yargıçların
kararlarına yönelik olarak sadece dışarıdan gelebilecek müdahalelerin değil yargı
içinden gelebilecek müdahalelerin de engellenmesi gerektiğini belirtmekte ve
hiyerarşik yargısal organizasyonların müdahalelerine karşı da bireysel olarak
yargıçların güvence altında olması gerektiğinin altını çizmektedir, para. 22, 29.
82 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi MC/Rec (2010) 12 Tavsiye Kararı, para. 66.
83 Bangalor Yargısal Davranış İlkeleri Yorumu, s. 102, para. 164.
Yargıcın başka bir görev ifa ederken, aynı anda fiilen yargısal faaliyetleri
yapması engellenmiş olsa dahi, diğer görevin getirdiği avantajlar
veya dezavantajlar yargıcın kendisini bu göreve atama ihtimali
olan makam karşısındaki tutumunu etkileyebilir. Bu nedenle, (dezavantajlar
bakımından) ilgili yargıcın muvafakatının alınmasının yanı
sıra, (avantajlar bakımından) yargısal bir makamın da izninin alınması
veya yargısal makamın önermesi ya da seçmesi aranmalıdır. Nitekim
bazı yasalarda çeşitli kurullarda (Rekabet Kurulu, Kamu İhale Kurulu
gibi) görev alması öngörülen yargıçlar için yargısal makamın önermesi
veya seçmesi usulü benimsenmektedir84. Fakat bu ilkenin Anayasal
bir ilke olması aksi uygulamaları engellemek bakımından son derece
önemlidir.
Diğer yandan yukarıda belirtilenler çerçevesinde Anayasanın 159.
md’sinde yer alan 12. fkr hükmü de revizyona ihtiyaç duyulan hükümlerden biridir. Bu hüküm “Adalet Bakanlığının merkez bağlı ve ilgili
kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hakim ve savcılar ile
adalet müfettişlerini ve hakim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri, muvafakatlerini
alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir” demektedir.
Adalet Bakanlığı merkez bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya
sürekli olarak çalıştırılacak yargıç ve savcılar ile adalet müfettişlerini
ve yargıç ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri, atama yetkisini
tek başına Adalet Bakanı kullanmaktadır. Yeni Anayasada bu hükme
yer verilmemelidir. Adalet Bakanlığında çalışan ve idari görevler icra
eden hukukçular ile yargısal faaliyet gösteren yargıç ve savcılar arasında
kesin bir çizgi çizilmek zorundadır. Adalet Bakanlığında çalışanlar
yargıç ve savcı statüsünde olmamalıdır. Nitekim Venedik Komisyonu
da Mart 2011 tarihli raporunda bu geçişgenliği eleştirmekte, yargıç ve
savcıların Adalet Bakanlığında görevlendirilme olanağının, yargıç ve
savcılar arasında devletçi bir yaklaşımın yaygınlaşmasını ve yürütmenin
lehine hareket etmeyi teşvik edebileceğini belirtmekte, bunun
yargı bağımsızlığı bakımından sakınca yarattığının altını çizmektedir85
84 Detaylı bilgi için bkz. İnceoğlu, s. 266-273.
85 Venedik Komisyonu, Opinion No 610/2011, 29.03.2011, para. 28-29, 106.
Son olarak uluslararası belgeler yargıçların kararlarının hukuk tarafından öngörülmüş kanun yolları dışında bir gözden geçirmeye konu olmayacağının, genel ve özel af gibi kararlar dışında, hükümet veya idarenin yargı kararlarını geçmişe etkili biçimde geçersiz kılacak
şekilde karar alamayacaklarının altını çizmektedir86. Bu konu İHAM
tarafından mahkemeye başvurma hakkının bir parçası olarak değerlendirilmiş87
ve yürütmenin yargı kararlarını uygulamaması nedeniyle
Türkiye’nin de Sözleşmeyi ihlal ettiği yönünde kararlar vermiştir88 .
Bu çerçevede hükümet veya idarenin yargı kararlarını, etkisiz kılacak
şekilde karar alamayacakları Anayasada ayrıca belirtilmelidir.
SONUÇ
Bağımsız ve dolayısıyla tarafsız bir yargıya ulaşmak, Türkiye toplumunun
en çok ihtiyaç duyduğu hedeflerden biridir. Bu çerçevede
uluslararası belgeler son derece detaylı verileri bize sunmakta.
Uluslararası belgeler dikkate alındığında, bağımsızlığı sadece yasama
ve yürütmeden bağımsızlık olarak değerlendirmeden, yargıçların kendi meslektaşlarına karşı da bağımsız olması gerektiği gerçeğinden yola çıkarak kapsamlı bir Anayasal değişime ihtiyaç olduğu
ortaya çıkmakta.
Türkiye’de yargı bağımsızlığı çoğunlukla yargının kurumsal bağımsızlığı ve bu çerçevede HSYK’nın yapısı temel alınarak tartışılmaktadır.
Bu tartışma yersiz olmamakla birlikte yetersiz kalmaktadır.
HSYK’nın daha çoğulcu ve yürütmeden bağımsız hale gelmesi kuşkusuz
gerekli. Fakat kurumsal bağımsızlığın yanı sıra yargıç ve savcılara
getirilen bireysel güvenceler de bir o kadar önem kazanmakta.
Yargıç ve savcıların mesleğe kabullerinde ve atanmalarındaki nesnellik
ve eşitlikçilik, geçici veya sürekli görevden alınamamalarına ilişkin güvenceleri, meslekte yükselme ölçütleri ve usulleri, herhangi bir dış müdahaleden korunma güvenceleri bakımından Türkiye’de çok ciddi sorunlar bulunmakta. Bunların bir kısmı Anayasadan, diğer bir kısmı ise yasalardan kaynaklanmakta.
Yeni Anayasa yapım sürecinde mevcut Anayasadaki hükümlerin bazılarının kaldırılması veya değiştirilmesinin yanı sıra bazı yeni güvencelerin de Anayasaya eklenmesi gerekmektedir. Böylece yargı üzerindeki aşırı merkeziyetçi ve yürütme organı odaklı bir denetim yapısından daha özerk bir yapılanmaya da geçilmesi olanağı doğacaktır.
86 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(94) 12 Tavsiye Kararı, İlke I/2a(i ve iv);
BM “Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler”, İlke 4; Avrupa Yargıçları Danışma
Kurulu, Opinion No. 1, para. 64-65; İnsan hakları Avrupa Komisyonu, genel ve
özel af çıkarma yetkisinin dahi yargı işlevini zayıflatacak şekilde kullanılmaması
gerektiğini vurgulamıştır 12 YB (Greek case) at 148 (1969) Kom. Rap.; CM Res (70)
1 in D.J. Harris, M.O’ Boyle, C. Warbrick, Law of the European Convention on Human
Rights, Butterworths, London, Dublin, Edinburgh 1995, s. 233
87 Bkz. Kutic v. Croatia, 01.03.2002, para. 25-33; Dragicevic v. Croatia, 09.12.2004, para.
27.
88 Örneğin bkz. Taskin and others v. Turkey, 10.11.2004, para. 135-138.
KAYNAKLAR
Makale ve Kitaplar
Alex B. Long, “Stop me Before I Vote For This Judge Again: Judicial Conduct
Organizations, Judicial Accountability, and the Disciplining of Elected
Judges”, West Wirginia Law Review, Vol. 106, 2003.
Brayn E. Keyt, “Reconciling the Need for Confidentiality in Judicial Disciplinary
Proceedings with the First Amendment”, 7 Geo. J. Legal Ethics,
1994.
D.J. Harris, M.O’ Boyle, C. Warbrick, Law of the European Convention
on Human Rights, Butterworths, London, Dublin, Edinburgh 1995.
Donatella della Porta, “A Judges’ Revolution? Political Corruption and the
Judiciary in Italy”, European Journal of Political Research, No. 39, 2001.
Mete Göktürk, Yeni Yüzyıl Gazetesi, 14.10.1996.
Hans W. Fasching, “Austria”, Judicial Independence: The Contemporary
Debate, ed. By Shimon Shetreet-Jules Deschenes, Martinus Nijhoff
Publ., Dordrecht, Boston, Lancaster, 1985.
Irma Lager, “Finland”, Judicial Independence: The Contemporary Debate,
ed. By Shimon Shetreet-Jules Deschenes, Martinus Nijhoff Publ.,
Dordrecht, Boston, Lancaster, 1985.
Maria Elisabetta di Franciscis, “Italy”, Judicial Misconduct, ed. Mary L.
Volcansek, Florida 1996. Mauro Cappelletti, “Who Watches the Watchmen? A Comparative Study
on Judicial Responsibility”, The American Journal of Comparative Law,
Vol. 31, 1983.
Mete Göktürk, Adaleti Gördünüz mü?, Telos Yay, İstanbul 2006.
Murray Gleeson, “The Right to Independent Judiciary”, 14th Commonwealth
Law Conference, London, September 2005, https://www.hcourt.
gov.au/speeches/cj/cj_sept05.html#fn32, [01.10.2008].
Owen M. Fiss, “The Limits of Judicial Independence”, 25 U. Miami InterAm.
I. Rev 57, 58-59 (1993) in John P. Sahl, “Secret Discipline in the Federal
Courts- Democratic Values and Judicial Integrity at Stake” Notre
Dame Law Rev., Vol 70, N. 2, 1994.
Özgürlükçü-Eşitlikçi Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa İçin Temel
İlkeler, DİSK Yayınları, No. 57, https://www.disk.org.tr/content_images/DiSKanayasa.pdf,
[20.04.2011]
R. Wheeler, & A. Levin, Judicial Discipline and Removal in the United
States, 1-2 July 1979.
Sibel İnceoğlu, Yargı Bağımsızlığı ve Yargıya Güven Ekseninde Yargıcın
Davranış İlkeleri, Beta Yayınları, İstanbul 2008.
Türkiye Barolar Birliği Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, Şen Matbaa,
Ankara 2007.
Uluslararası Belgeler
European Charter on the Statute for Judges and Explanatory Memorandum
(Yargıçların Statüsü Hakkında Avrupa Şartı), 8-10 July
1998,
www.coe.int/t/e/legal_affairs/legal_co-operation/legal_ professionals/judges/instruments_and_documents/charte%20 eng.pdf, [30.07.2007].
www.coe.int/t/e/legal_affairs/legal_co-operation/legal_ professionals/judges/instruments_and_documents/charte%20 eng.pdf, [30.07.2007].
European Commission For Democracy Through Law, (Venedik Komisyonu),
Interim Opinion on the Draft Law on Judges and Procecutors
of Turkey, Opinion No 610/2011, 29.03.2011. [01.04.2011].
European Commission For Democracy Through Law, (Venedik Komisyonu),
Interim Opinion on the Draft Law on The High Council
For Judges and Procecutors of Turkey, Opinion No 600/2010,
27.09.2010. [01.10.2010].
Opinion No. 1 (2001) of the Consultative Council of European Judges
(CCJE) (Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu) for the attention of
the Committee of Ministers of the Council of Europe on standards
concerning the independence of the judiciary and the irremovability
of judges, 23 November 2001,
https://www.coe.int/t/dghl/ cooperation/ccje/textes/Avis_en.asp, [30.11.2007].
https://www.coe.int/t/dghl/ cooperation/ccje/textes/Avis_en.asp, [30.11.2007].
Opinion No. 3 (2002) of the Consultative Council of European Judges
(CCJE) (Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu) to the Attention of
the Committee of Ministers of the Council of Europe on the Principles
and Rules Governing Judges’ Professional Conduct in Particular
Ethics, 19 November 2002, ccje/doc2002/ccje(2002)op n°
3e,
https://euromedjustice.eu/files/repository/20091111152846_
CCJE.Opinionn3Ethic.EN.doc.pdf, [30.11.2007].
Opinion No. 10 (2007) of the Consultative Council of European Judges
(CCJE) (Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu) to the attention
of the Committee of Ministers of the Council of Europe on the
Council for the Judiciary at the service of society, 21-23 November
2007, https://www.coe.int/t/dghl/cooperation/ccje/textes/
Avis_en.asp, [28.06.2008.].
Recommendation No. R(94) 12 of The Committee of Ministers to Member
States on the Independence, Efficiency and Role of Judges,
UN, Basic Principles of the Independence of the Judiciary,
https:// www.unhchr.ch/html/menu3/b/h_ comp50.htm, [30.07.2007].
https:// www.unhchr.ch/html/menu3/b/h_ comp50.htm, [30.07.2007].
Kararlar
AYM: E.2005/47, K. 2007/14 numaralı, 07.02.2007 tarihli kararı.
AYM: E.2010/49, K. 2010/87 numaralı, 07.07.2010 tarihli kararı.
İHAM: Dragicevic v. Croatia, Başvuru Numarası: 11814/02, Karar Tarihi:
09.12.2004.
İHAM: Incal v. Turkey, Başvuru Numarası: 1/1997/825/1031, Karar
Tarihi: 09.06.1998.
İHAM: Kayasu c. Turquie, Başvuru Numarası: 64119/00 ve 76292/01,
Karar Tarihi: 13.11.2008.
İHAM: Kutic v. Croatia, Başvuru Numarası: 48778/99, Karar Tarihi:
01.03.2002.
İHAM: Sramek v. Austria, Başvuru Numarası: 8790/79, Karar Tarihi:
22.10.1984.
İHAM: Taskin and others v. Turkey, Başvuru Numarası: 46117/99, Karar
Tarihi: 10.11.2004.
Sibel İNCEOĞLU
Prof. Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi.
Murat Apay
Metin Düzenleme ve Vurgu
Metin Düzenleme ve Vurgu
0 Yorumlar