Spinoza’nın Hayatı


Gilles Deleuze
Fransız Yazar, Filozof 
                       

Nietzsche, bir filozof hayatının sırrını neyin oluşturduğunu kendisi yaşayarak anlar. Nietzsche inzivanın erdemlerinden (alçakgönüllülük, yoksulluk, iffet) yararlanarak, bunları sadece kendisinin gözetmiş olduğu, gerçekte hiç de inzivacı olmayan ereklerin hizmetine sunarak[1] kendi tekliğinin ifadesi yapar. Nietzsche’ye göre bu erdemler, kesinlikle başka bir hayat olmadığı için, ahlaki amaçlar ya da başka bir yaşama yönelik dinsel araçlar değil, felsefenin kendisinin “sonuçlarıdır”. Alçakgönüllülük, yoksulluk ve iffet özellikle, düşünceyi fethedecek ve tüm diğer içgüdülere hükmedecek kadar güçlü, zengin ve refah bir hayatın sonuçlarıdır. Alçakgönüllülük, yoksulluk ve iffet, filozofun yaşayan bir dev olmasının, kendi vücudundan bir tapınak yapabilmesinin gurur, heyecan ve zenginlik veren kaynağına giden yollardır. Böylece filozofa saldıran kişiler, kendi denetimsiz öfkelerini on kat daha arttıracak alçakgönüllü, yoksul ve iffetli bir kişiye saldırmış olmanın utancını yaşarlar. Filozof tüm darbeleri alır, yine de karşılık vermez.               

Filozofun yalnızlığının anlamı tamamıyla burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü O hiçbir çevreyle kaynaşmaz; Spinoza hiçbir çevreyle uyum içinde değildir. Kuşkusuz Spinoza için en iyi yaşama koşulları ya da yaşamını sürdürmek için en iyi koşullar, demokratik ve liberal çevrelerde bulunur. Ona göre bu çevreler, sadece zararlı olanın yaşamı zehirleyemeyeceğini ya da sakatlayamayacağını garanti ederler. Bu çevreler, kötü olanı hayatın, devletin ya da bir toplumun ereklerinin ötesine, genel olarak herhangi bir çevrenin ötesine giden bir düşünme gücünden ayıramazlar. Spinoza bu durumun tüm toplumlarda itaat etme sorunundan başka bir şey olmadığını gösterecektir. İtaat veya itaatkarsızlıkla ilgili olarak bu durum değerli, değersiz, iyi ya da kötü toplumların diğerlerine göre çok daha sosyal olmalarının nedenidir.Böylece en iyi toplum, düşünme gücünü itaat etme zorunluluğundan ayrı tutan ve kendi çıkarları doğrultusunda, düşünceyi, sadece eylemler için geçerli olan devlet hükümranlığına tabi kılmamaya özen gösteren bir toplum olacaktır. Düşünce özgür, bundan dolayı da yaşamsal, olduğu sürece hiçbir şeyle uzlaşmak zorunda değildir. Böyle olmadığında, tüm diğer baskılar da olanaklı hale gelirler, ve  kendiliklerinden gerçekleşirler. Böylece tüm edimler kusurlu ve her yaşam da tehdit edilmiş olur. Açıkça görülüyor ki Filozof, en uygun koşulları demokratik devlet ve liberal çevrelerde bulmakta. Fakat Spinoza hiçbir zaman kendi amaçlarını bir devletin veya bir çevrenin amaçlarıyla karıştırmaz. Çünkü düşünceden suçlamayı olduğu gibi itaati de uzaklaştıran güçleri keşfeder, iyi ve kötünün ötesindeki yaşam imgesini, fazileti ve suçluluğu dışta tutan sağlam bir masumiyet anlayışını ön plana çıkarır. Filozof birçok durumda yaşayabilir, değişik çevreler içinde bulunabilir fakat bunu bir keşiş, bir gölge, bir gezgin, ya da bir memur olarak yapar. Bu durum Spinoza’nın kapalı görünen bir Yahudi çevreden ayrılışının nedeninin Onun açık liberal görünen (liberal Hıristiyanlık, Descartesçılık ve De Witt kardeşlerce övülen bir burjuva, vs.) bir çevreye girmek olmadığını gösterir. Spinoza nereye gitse sorup talep ettiği tek şey, daha büyük ya da küçük başarı şansıyla, kendisinin ve olağanüstü amaçlarının hoş görülmesidir. Ona göre bu hoşgörünün nasıl olacağı, tüm insanları tehdit eden tehlikeyi düşünecek olursak, bir toplumun taşıyabileceği doğruluk ölçüsüne ve demokrasinin derecesine bağlıdır. 

Baruch Spinoza 1632’de Amsterdam’ın Yahudi semtinde, İspanyol ve Portekiz kökenli, zengin, tüccar bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Yahudi okulunda tanrıbilim ve ticaret öğrenimi gördü. On üç yaşından itibaren, öğrenimine devam ederken, babasının ticari şirketinde çalıştı. (babasının 1654’de ölümü üstüne 1656’ya kadar kardeşiyle birlikte bu işi yürütür.) Spinoza’nın, Onu işiyle birlikte Yahudi toplumundan koparan ve 1651’de toplum dışına atan, sessizce gelişen, felsefi dönüşümü nasıl gerçekleşti? Amsterdam toplumunun bu dönemde bağdaşık bir yapı kurduğunu söyleyemeyiz. Amsterdam, Hıristiyan topluluklar kadar çok sayıda eğilim ve ideoloji ile, çeşitlilik göstermekteydi. Büyük bir bölümü, ilk Marranoslardan (İspanya ve Portekiz'de Katolikliği açık olarak sürdüren ve 16. Yüzyılın sonunda göç etmeye zorlanan Yahudiler) oluşuyordu. Yahudi inançlarına samimi olarak tutunmuş olanlar bile geleneksel haham Yahudiliği ile bağdaşmayacak şekilde felsefi, bilimsel, ve tıbbi kültürün içine gömüldü. Sinagogda ve Yahudi toplumunda önemli bir rolü olmasına rağmen Spinoza’nın babası açıkça bir şüpheciydi. Amsterdam’da bazıları öyle ileri gidiyordu ki sadece hahamlık ve geleneğin rolünü değil aynı zamanda kutsal kitabın rolünü de sorguluyorlardı. Sadece doğal yasayı savunan Uriel da Costa, ruhun ölümsüzlüğü ve vahyi reddettiği için 1647’de cezalandırılacaktı.  Bundan daha etkileyici olanı, Juan de Prado 1636’da pişman edilip, ruhun bedenle birlikte öldüğü ve Tanrı’nın sadece felsefi dizge içinde olduğu ve imanın boşuna olduğu görüşlerinden dolayı suçlanıp aforoz edildi[2]. Son zamanlarda yayımlanan belgeler Spinoza’nın Prado ile yakın bağlarını kanıtlar. Bu iki durumun birbirine bağlı olduğu düşünülebilir. Eğer Spinoza daha sert biçimde cezalandırıldıysa ve daha 1656’da aforoz edildiyse, bu, onun pişmanlığı reddederek ayrılmayı kendisinin istemesinden ötürüdür. Hahamlar birçok diğer durumlarda olduğu gibi bir uzlaşım beklemişlerdir. Spinoza pişmanlık yerine kendisinin Sinagogdan Ayrılışını doğrulayan (ya da “TanrıbilimselSiyasal Deneme” nin ilk kaba biçimi diyebileceğimiz) bir Savunma yazdı. Spinoza’nın Amsterdam’da topluluğun bir evladı olarak doğmuş olması, bu durumu daha kötü bir hale getirdi. 

Spinoza için Amsterdam’da yaşamak güçleşti. Bir fanatiğin suikast girişiminin ardından Spinoza felsefi çalışmalarını sürdürmek için Leyden’e giderek Rijnsburg’da bir varoşa yerleşti. Spinoza, düşüncenin insanlar tarafından her zaman için sevilmediğini kendisine hatırlatmak için, bıçak darbesiyle yırtılmış bir ceket giyerdi. Bir filozofun mahkeme ile son bulmasına bazen rastlansa da, toplum dışına atılıp suikasta uğradıktan sonra filozofluğun başlaması görülmemiş bir olaydır.               
Spinoza’nın ayrılış nedenleri sanki dışsalmış gibi bu ayrılışı açıklamada Liberal Hıristiyan etkilerde diretirsek, Yahudi toplumunun çeşitliliğini ve bir filozofun kaderini anlayamayız. Spinoza, Amsterdam’da henüz babası hayattayken, burada latince öğrenmiş birçok genç Yahudinin öğrenim gördüğü, Descartesçı felsefenin temellerinin ve bilim, matematik ve fiziğin öğretildiği Van den Ende okuluna devam etti. Sadece bir Descartesçı değil aynı zamanda özgür bir düşünür, tanrıtanımaz, ve hatta siyasi kışkırtıcı olarak da tanınmış Cizvit Francis Van den Ende, de Rohan’ın şovalye isyanından sonra 1674’de Fransa’da infaz edil- miştir.[3] Spinoza’nın, tümtanrıcılıktan ve barışçı komünizm- den biraz etkilenmiş Liberal ve laik Hristiyanlarla, Kolejianlarla ve Menonitlerle sık sık görüştüğü bilinmektedir. Bu topluluklarla merkezleri olan Rinjsburg’da tekrar karşılaşmıştır. Jarig Jelles, Pieter Balling, Simon de Vries ve ‘ilerici’, kitapçı ve yayımcı Jan Rieuwerta ile arkadaş oldu. (Spinoza’nın Oldenburg’a 1655’ de mektubunda barışçılık, 1671’ de Jelles’e mektubunda ise toplumculuk göze çarpar). Van den Ende, Katolik Hollanda'da sürdürmesi çok zor olmasına rağmen Katolisizmin bir şekline bağlı kaldı. Mennonitecilerin ve Kolejianların felsefesi ise tamamen Spinoza’nın etik anlayışı ve siyasi düşüncesi kadar din eleştirisinin de hakimiyeti altındaydı. Hıristiyanlığı, içine doğduğu Yahudilikten daha az reddetmeyen ve Yahudilikten ayrılığını sadece kendisine borçlu olan Spinoza doğal olarak Mennonitecilik ve Descartesçılıktan etkilenmek yerine, toplum dışı bırakılmış bir Yahudiyi seve seve karşılayacak, en hoşgörülü çevreye yaklaşmıştır. 

Yahudiliğin dışlanmasının birçok nedeni yanında siyasi ve ekonomik nedenleri de vardır. Bu, sıkça düşünülen ve yerinde bir değerlendirmedir. Devlet gücünden yoksun, topluluğun ileri gelenlerinin bağış ya da siyasi Ortodoksluğu reddedenleri cezalandırmak için tek çareleri aforoz etmekti. Yahudi önderler, Kalvinciler gibi İspanya ve Portekiz düşmanlığını sürdürdüler, siyasal olarak da Oranj Sarayı’na bağlı kalıp Hindistan şirketleriyle ilgilendiler. (Spinoza’nın bir profesörü olan Rabbi Manasseh ben Israel, Doğu Hindistan şirketini eleştirdiği için 1640’da neredeyse aforoz edilecekti. Spinoza’yı yargılayan heyet üyeleri oranjist, önKalvinist, İspanyol karşıtı, ve çoğu da bu şirketin ortaklarıydı.) Spinoza’nın liberallerle olan bağları ve büyük birliğin dağılmasından sorumlu tutulan Jan de Witt’in cumhuriyetçi partiye yakınlığı onu bir isyancı yaptı. Spinoza din çevresi ile bağlarını kopardığı anda ekonomi çevresinden de ayrıldı. Aile işini bırakarak, gözlük camı yapımını öğrendi. Optiğin yasalarını kavrayan ve bununla çalışan, el işçiliği ile donanmış bir filozof zanaatkar oldu. Erken dönem biyografi yazarı Kolerus, Spinoza’nın neopoliten devrimci Masaniellon[4]’un tavır ve geleneğini benimsemiş olduğunu söyler. 

Spinoza, Rijnsburg’da arkadaşına Latince yazmış olduğu, ileride “Kısa Deneme” olacak eserini sundu. Bu eser önemsendi ve Jelles tarafından Hollandacaya çevrildi. Spinoza burada daha önce yazmış olduğu bazı metinleri açıklamaktadır. 1661’de, Mennotite üslubuyla, ruhsal bir geziyle başlayan, ana konu zenginlik eleştirisi olan “Zihnin İyileştirilmesi Üstüne bir Deneme”yi yazdı. Spinoza’nın yönteminin çarpıcı bir açılımı olan bu deneme tamamlanmamıştır. 1663 yıllarında onunla beraber yaşayan, ve Ona hem umut veren hem de epey rahatsız eden genç bir adam için, skolastik düşüncelerin eleştirel bir incelemesi ile (“Metafizik Düşünceler”) desteklenmiş “Descartes Felsefesinin İlkeleri” ni sundu. Rieuwertz bu kitabı yayımladı, Jelles finanse etti, Balling ise Hollandacaya çevirdi. Bir doktor, şair ve Amsterdam’da yeni tiyatronun oluşturucusu Lewis Meyer Önsözünü yazdı. ‘İlkeler’ ile, Spinoza’nın “profesörlük” çalışmaları sona erdi. Çok az düşünür kendi keşiflerinin profesörü olmak için en küçük tahriklerden ve özel bir ruhsal eğitimin ders verme tahrikinden uzak durur. 1681’de Spinoza’nın ‘Ethika’yı planlaması ve girişi, onu, göreceğimiz gibi, daha fazla bir “açımlama” hatta yöntemsel olamayacak, farklı bir boyuta, farklı bir öğeye götürür. Belkide bu yüzden “Zihnin İyileştirilmesi Üstüne Deneme” yi yarıda bıraktı ve sonraki eğilimlerine rağmen bu eserine dönmeyi başaramadı[5]. Spinoza’nın henüz profesyonel olmadığı dönemde Descartesçı olduğu düşünülmemelidir. “Kısa Deneme”, Skolastisizmi, Yahudi düşüncesini ve Rönesans Felsefesini çürüterek değil, anlaşılır kılarak sadece Spinoza’ya ait yeni bir şey çıkarmak için Descartesçılığı bir araç olarak kullanan düşünme tarzını sergiler. “İlkeler”in ve “Metafizik Düşünceler”in açımlanması arasındaki karmaşık ilişki, Descartesçılığın eski felsefe ve Descartesçılık ile daha fazla hiçbir ilgisi olmayacak yeni ve görkemli bir Skolastisizm yaratmak uğruna bir elek gibi kullanıldığı ikili oyunun kanıtıdır. Descartesçılık Spinoza’nın düşünme tarzı değil sadece retoriği olmuştur. Spinoza Descartesçılığı ihtiyaç duyduğu retorik için kullanır. Bu durum kesin şeklini “Ethika”da bulur. 

Spinoza 1663’de Hague’nün bir varoşuna, Voosburg’a taşındı. Daha sonra başkente yerleşti. Spinoza’yı bir gezgin olarak tanımlayan şey onun katettiği uzaklıklar değil, aile mirasından vazgeçerek mala mülke bağlı kalmadan sürdürdüğü pansiyon hayatıdır. Ethika üstüne çalışmaya devam etti. Henüz 1661’de Spinoza’nın arkadaşları ve mektupları Ethika’nın konularının ilk kitabın konuları ile benzer olduklarını belirtiyorlardı. 1663’de ise Simon de Vries, üyeleri Spinoza’nın gönderdiği metinleri okuyup tartışan bir çalışma gurubundan bahseder. Spinoza aynı zamanda bir arkadaş gurubuyla sırlarını paylaşıyordu. 1675’te Leibniz konusunda bile, yabancılara karşı dikkatli olup bu düşünceleri sır olarak tutmalarını rica ediyordu. Spinoza’nın Hague kenti yakınlarına yerleşmesinin nedeni siyasal olmalıdır. Başkente yakınlık, liberal çevrelere yaklaşmak ve siyasete ilgisiz Kolejantopluluktan uzaklaşmak için zorunluydu. Büyük partiler olan Kalvinist ve cumhuriyetçi çevrelerde durum şuydu; ilki bağımsızlık için savaş siyaseti, Oranj hanedanlığı ve merkezi bir devlet yanlısıydı. Cumhuriyetçiler ise barış siyaseti, bölgesel örgütlenme ve liberal ekonominin gelişmesi için çabalıyorlardı. Monarşinin duygusuz ve savaşçı tutumu karşısına, Jan de Witt doğal ve geometrik yöntem izleyen bir cumhuriyetin akılcı tutumunu koyar. Halkın Kalvinizmi ve Oranj hanedanlığını, hoşgörüsüzlük ve savaşçılığı benimsemiş olması şaşırtıcıdır. 1653’ten beri Jan de Witt Hollanda’nın sulh yargıç başkanıydı. Buna rağmen cumhuriyet sürpriz ya da raslantı sonucu cumhuriyet olarak kaldı. Bu durum halkın çabasından çok bir kralın bulunmayışı nedeniyle ister istemez halk tarafından zavallı bir biçimde kabul edildi. Spinoza, Cromwell devriminin yaşattığı hayal kırıklıkları ile Oranj hanedanlığının olası bir darbesinin doğuracağı sıkıntıları gözönüne alarak devrimlerin zararlarından bahseder. Bu dönemde “devrimci” ideoloji tanrıbilim tarafından ele geçirilmiş ve Kalvinist partiyle birlikte tutucu siyasetin hizmetinde olmuştur. 

Spinoza’nın 1665’de, Ethika çalışmasını erteleyerek Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme’yi yazmaya başlaması şaşırtıcı değildir. Bu çalışmasında ele aldığı konular şunlardır: Neden insanlar fazlasıyla akıldışıdırlar? Neden kendi kölelikleriyle övünürler? Neden sanki özgürlükleriymiş gibi kendi bağları “için” savaşırlar? Neden özgürlüğü kazanmak kadar korumak da bu kadar zor? Neden sevgi ve neşeyi yücelten aynı din savaş, hoşgörüsüzlük, nefret, kötülük ve kin duygularını da uyandırır? 1671’de “Tanrıbilimsel-Siyasal Deneme”, yazar ismi konulmadan uydurma bir alman yayımcısına atfedilerek basıldı. Fakat yazar çok geçmeden bulundu. Çok az kitap bu kadar ret, aforoz, aşağılama ve lanetle karşılaşmıştır. Yahudiler, Katolikler, Kalvinciler ve Lutherciler – Descartesçıları da içine alan bütün sağ düşünce çevreleri– birbirleriyle yarışırcasına Onu reddettiler. Ancak bundan sonra “Spinozacılık” ve “Spinozacı” sözcükleri hakaret ve tehdit anlamı kazandı. Öyle ki ona yeterince sert davranmamış Spinoza eleştirmenleri bile reddedildi. Kuşkusuz, bu eleştirmenler arasında, hiç olmazsa bu saldırıya katılarak Ortodoksluklarını kanıtlayan bir takım utandırılmış liberal ve Descartesçılar da vardı. Yıkıcı bir kitap yıkıcı bedelini de kendinde taşır. İçinde, gizemi yok eden kökten bir girişim ya da “sonuçlar” bilimi olarak felsefenin işlevi keşfedilmeden Deneme okunamaz. 

Bir yeni yorumcu Deneme’nin gerçek orijinalliğinin, dini, bir sonuç olarak düşünmesi olduğunu söyleyebilmiştir[6]. Sadece nedensel anlamda değil optik anlamda da, onları anlamayan insanları duygulandırdığı gibi, onu kendi akılcı sonuçlarıyla bağlayarak üretim sürecini gözleyeceğimiz sonuçlar araştırılacaktır. (örneğin, içinde doğal yasaların güçlü bir hayal gücü ve zayıf bir anlayışa sahip olanlarca “işaretler” olarak zorunlu olarak algılanması). Din ile ilgilenirken bile, Spinoza üretilen sonuçları ve bunun ürünlerinin yasalarını gösteren camları parlatır.      

Spinoza'yı daha olumsuz endişelerden Cumhuriyetçi Parti ile olan bağları ve De Witt’in koruyuculuğu kurtarmıştır. (Henüz 1669’da Spinozacı eğiliminden dolayı reddedilen felsefi bir sözlüğün yazarı Koerbagh tutuklandı ve hapishanede öldü.) Spinoza, yaşamın rahipler tarafından güçleştirildiği varoştan ayrılmak zorunda kaldı ve Hague’ya yerleşti. Her şeyin ötesinde tüm bunlar sessiz kalma uğrunaydı. Hollanda savaş halindaydi. De Witt kardeşler, 1672’de suikasta uğramış ve Orangist Parti iktidar olmuşken Spinoza için Ethika'yı yayımlama konusunda daha fazla bir sorun olamazdı. 

Amsterdam’da 1675’de küçük bir çaba onu bu düşünceden vazgeçmeye ikna etti. “Prens ve yöneticilerden önce bir takım teologlar benden şikayetçi oldular, hatta benden yana olduklarından kuşkulanılan, aptal Descartesçılar, devam etmeyi sürdürdükleri yolda, benim düşünce ve yazılarımı aşağılayarak iftiraları uzaklaştırmak için çabalıyor- lardı.”[7] Spinoza için ülkeyi terk etmemek için bir neden kalmamıştı. Spinoza giderek yalnızlaştı ve sık sık hasta olmaya başladı. Huzur içinde yaşayabileceği tek çevre de ona yüz çeviriyordu. Yine de Ethika’sını tanımak için gelen aydın görüşlü ziyaretçileri oluyordu. ( Bu ziyaretler, hemen ardından ona yönelik eleştirilere katılmayla veya daha da ileri gidip bu ziyaretlerin, Leibniz’in 1676’da yaptığı gibi, Spinoza için olduğunun inkarıyla sonuçlansa da ). Saray Kurulu’nun 1673’te Heidelberg’de önerdiği felsefe profesörlüğü Spinoza’ya cazip gelmedi. Spinoza değerleri ters çevirerek felsefelerini çekiç vuruşlarıyla inşa eden “özel düşünürler” çizgisine bağlıdır, herhangi bir “halk profesörü” (Leibniz’in övgülü sözleriyle, kurulu yasaları, ahlaksal kuralları ve siyasi anlayışı rahatsız etmeyen kişi)  değildir. “Toplum içinde öğreticiliği hiçbir zaman arzulamadığım için bunun hakkında oldukça tecrübeli olmama rağmen bu muhteşem fırsatı kabul edecek seviyede değilim”[8] Spinoza artık son yılların yakın dönemiyle meşguldür; ticari bir aristokrasi için şartlar nelerdir ?, Neden liberal cumhuriyet çöktü?, insan kalabalığını bir köle grubu olmaktan çıkarıp özgür insanlar topluluğuna dönüştürmek olanaklı mı? SiyasalDeneme’yi esinlendiren tüm bu sorular, demokrasi ile ilgili bölümün başlangıcında sembolik, tamamlanmamış olarak kalmıştır. Spinoza, 1677 Şubat’ında, el yazmalarını elinde tutan arkadaşı Meyer’in yanında akciğer hastalığından öldü. Aynı yılın sonunda adı bilinmeyen bir yardımseverin katkısıyla Opera Posthuma yayımlandı. 

Yaşamın kendisi ile dolu olmayı ve yaşamla özdeş olan bir güce sahip olmayı ifade eden hastalıklarla çökmüş, bu tutumlu, mülksüz yaşamın, bu zayıf narin beden ve parıldayan siyah gözleriyle kahverengi oval yüzün yaşadığı izlenimler nasıl açıklanabilir. Tüm yaşamında ve düşünme dizgesinde Spinoza, insanların memnun olduğu sahte görünüşlere karşı duran pozitif olumlayıcı bir yaşam tarzını amaç edinmişti. Sadece bununla yetinmeyip yaşama karşı nefret duyuyorlardı ve ona karşı utanç içindeydiler. Ölüm kültürünü arttırarak her zaman için yaşamı yok etmek ile, yaralama ile doğrudan ya da yavaş yavaş öldürmeyle uğraşan, zalim ile köle, papaz, yargıç ve askerin birliğini oluşturarak, yasalarla, mallarla, görevlerle, imparatorluklarla onu yere sererek ya da boğarak uğraşan bir insanlık, işte Spinoza’nın dünyada buldukları. Evrenin ve insanlığın aldatılışı, Spinoza’nın bu dünyada tespit ettiği şeydir. Spinoza'nın biyografi yazarı Kolerus filozofun örümcek dövüşleri meraklısı olduğunu söyler; “Birkaç örümcek bulup onları birbiriyle dövüştürürdü. Örümcek ağına sinekler atarak zaman zaman kahkahalara gömülerek, bundan zevk alırdı.”[9]En azından hayvanlar bize ölümün alt edilmesi olanaksız dışsal özelliğini öğretir. Hayvanlar ölümü zorunlu olarak birbirlerine taşısalar da, içeri taşımazlar; doğal varoluşun düzenindeki kaçınılmaz kötü bir karşılaşmadır. Fakat onlar içsel ölümü, zalim– köle ilişkisindeki evrensel sadomazoşizmi henüz keşfetmemişlerdir. Hegel’in Spinozaya serzenişinde, Onun olumsuzu ve olumsuzun gücünü ihmal etmesi, kendi buluşu olan Spinoza’nın ünü ve masumiyeti yatar. Olumsuz tarafından tüketilen bir dünyada Spinoza, ölüme insanlığın öldürücü açlığına, iyi ve kötünün, haklı ve haksızın yasalarına karşı durabilmek için yeterli yaşam inancına ve gücüne sahipti. Olumsuzun tüm yaratılarını yıkmak için yaşama yeterince bağlıydı. Toplumdışı edilme, savaş, tiranlık, tutuculuk ve sanki özgürlükleriymiş gibi kölelik için savaşan insanlar, Spinoza'nın yaşadığı dünyayı oluşturur. De Witt kardeşlerin suikasta uğrayışı Spinoza için dehşet verici bir barbarlık örneğidir. Ona göre yaşamı sakatlama ve kırma yollarının, olumsuzun tüm biçimlerinin iki kaynağı vardır. Biri dışarı diğeri ise içe dönük olarak kin ve kötü niyet, nefret ve suç. “İnsan soyunun iki has düşmanı, nefret ve pişmanlıktır.”[10] Tekrar tekrar bu kaynakların insan bilincine bağlı olan, yaşam için yeni bir bilinç, yeni bir görüş yeni bir istek oluşuna kadar tükenmez olduğunu bildirir. Spinoza kendisinin ölümsüz olduğunu hisseder ve bu duyguyla yaşar. 

Spinoza’ya göre hayat, bir fikir ya da kuram sorunu değil, tüm öznitelikler için bir ve aynı olan ölümsüz bir kip, bir varoluş tarzıdır. Sadece bu bakış açısından geometrik yöntem tamamıyla anlaşılır. Ethika’da Spinoza’nın Satir dediği şeye karşıt olarak, satir insanın güçsüzlüğü ve üzüntüsünden zevk alan her şeydir. Suçlamalar, kötülük, küçümseme ve aşağılık yorumlamalar üstünden geçinen her şeydir, insan ruhunu kıran her şeydir. (Kırık ruhların bir zalime ihtiyacı olduğu gibi zalimlerin de kırık ruhlara ihtiyacı vardır.) Geometrik yöntem, entelektüel bir açılım yöntemi olmayı bir tarafa bırakan, profesörce bir sunuşun aracı olmaktan çok bir keşif yöntemidir. Böylece bir yaşamsal ve optik bir düzeltim yöntemi haline gelir. Eğer insan bir şekilde tahrif edilmiş ise bu tahrifin sonucu onu daha geometrik bir şekilde nedenlerine bağlayarak düzeltilecektir. Bu optik geometri, tüm Ethika boyunca kendisini gösterir. İnsanlar Ethika’nın düşünce mi yoksa güç bağlamında mı okunması gerektiğini sormuşlardır. (örneğin, öznitelikler güç müdürler yoksa kavram mıdırlar?) Gerçekte sadece bir terim vardır, düşünceyi kapsayan yaşam; ve tam tersine, bu terim, sadece düşünce tarafından içerilir. Düşünmedeki yaşam değil, sadece düşünür suç ve nefretten uzak güçlü bir yaşama sahiptir. Düşünürü sadece yaşam açıklar. Geometrik yöntem, gözlük camı yapımı mesleği ve Spinoza’nın yaşamı, bir bütün oluşturmaktadır. Spinoza bir gezgindi, O bunu tam anlamıyla kanıtların ‘zihnin gözleri’ olduğunu söylerken ifade eder.[11] Spinoza’nın üçüncü göz ile kastettiği şey kişinin yanlış görünüşlerin, tutkuların ve ölümlerin ötesindeki yaşamı görmesini sağlayan şeydir. Erdemler – alçakgönüllülük, fakirlik, saflık ve titizlik-, yaşamı sakatlayan erdemler olarak değil, yaşama sızan ve onunla bir olan olarak, böyle bir görüş için gereklidir. Spinoza, umuda, hatta cesarete inanmaz; neşeye ve görüş gücüne inanır. Başkalarını ancak kendisini yaşatırlarsa yaşatır. O sadece ilham vermeyi, uyandırmayı ve bildirmeyi istedi. Üçüncü göz olma işlevindeki kanıtlamanın amacı emir vermek ya da ikna etmek değil, sadece bu canlandırılmış özgür görüş için camı biçimlemek ve parlatmaktır. “Gördüğünüz gibi benim için sanatçı, bilim adamı, ve filozof sanki gözlük camı yontuyor gibidir. Bu hiçbir zaman sonlanmayacak bir şey için yapılan dev bir hazırlıktır. Bir gün bu gözlük camı mükemmel olacaktır ve bizler net olarak göreceğiz, dünyanın ne kadar etkileyici, şahane ve güzel olduğunu göreceğiz…” 

(Henry Miller)   



Kaynakça 

Spinoza’nın yayınladığı iki kitap; Metafizik Düşüncelerle Devam Eden, Geometrik Tarzda Kanıtlanmış Rene Descartes’in Felsefenin İlkelerinin İlk ve İkinci Bölümü (1663, Latince), ve Tanrıbilimsel-Siyasal Denemedir (1670, Latince). 

Spinoza’nın, ayrıca, birçok nedenden ötürü yayınlayamadığı eserleri de vardır; 

1650 – 1660 : Tanrı İnsan ve İnsanın Refahı Üstüne Kısa Deneme. Bu metnin orjinali latincedir. Fakat biz sadece Spinoza’nın, bir yazarın birtakım bölümlere katkı yaptığı notlara benzeyen, Hollandaca yazılmış iki kitapçığını biliyoruz. Eserin tamamı, “İlk Diyalog” şüphesiz en eskisi olmak üzere, farklı tarihlerde yazılmış metinlerden bir araya getirilmiş görünmektedir. 

1661: Zihnin iyileştirilmesi Üstüne Deneme, latincedir. Tamamlanmamıştır. Spinoza bununla birlikte Ethika’yı da yazmaya başlamıştır; Spinoza’nın Ethika’nın birtakım tezlerini, özellikle “genel mefhumlar”la ilgili tezleri, Deneme’nin bir aşılması olarak değerlendirmesi muhtemeldir.   

1661 – 1675; Ethika, Latince yazılmış, tamamlanmış bir kitaptır. (Spinoza’nın 1675’te yayımlamayı düşündüğü) temkinlik ve güven açısından Spinoza yayınlama fikrinden vazgeçti. 

1675 – 1677; Siyasal Deneme, tamamlanmamış Latince bir kitaptır. 

Spinoza kesin olarak belirlenmemiş tarihlerde Hollandaca olarak Olasılık Hesaplarını ve Gök kuşağı Üstüne Denemeyi yazdı. Latince olarak, tamamlanmamış olan, İbrani Gramerinin Genel Hatlarını yazdı. 

1677’de Toplu Eserleri yayınlandı. Bu eser Zihnin iyileştirilmesi Üstüne Deneme, Ethika, Siyasal Deneme, İbrani Gramerinin Genel Hatlarıve birçok mektubu içerir. 

İki önemli baskı, Van Vloten ve Lande (1882 – 1884) ve Gebhart’a (1925) aittir. 

Başlıca fransızca çevirileri şunlardır; Appuhn (Garnier) ve Caillois, Frances ve Misraki’ye (Pleiade) aittir. Ethika’nın iyi bir çevirisi Guerinot (Pelletan); Zihnin İyileştirilmesi Üstüne Deneme’yi ise Koyre (Vrin) çevirdi. İbrani Gramerinin Ana Hatları konu üstüne bir takım açıklamalar ve ibranicedeki öznitelik, kip, ve doğru biçimleri kapsayarak, Alquie’nin (Vrin) önsözüyle birlikte Joel ve Jocelyne Askenazi tarafından çevrilmiştir. 

Martial Gueroult, Ethika eseri üstüne ayrıntılı ve dizgesel bir yorum yayınladı. Ethika’nın ilk iki bölümüne karşılık gelen bu iki cilt aynı zamanda ortaya çıktı. (Aubies – Montaigne) 

Spinoza’nın yaşamı üstüne temel üç eser; biri, Spinoza'yı anladığı iddiasında bulunan, oysa yanlış anlamış olan, Lucas tarafından, diğeri, çekingen kalmış olan Kolerus tarafından, düşmanca ve mizahi içerikli sonuncusu ise Pierre boyle tarafından yazılmıştır. İki büyük akademik biyografi ise Freudenthal (1899) ve Dunin Borkowski (1933 – 1936) tarafından hazırlanmıştır. 

Spinoza’nın olduğu düşünülen portrelerin bir tanıtımı kitapçıklar ve basılmış eserler düşünülerek biyografik araç ve malumatlarla birlikte,Institut neerlandais de Paris (Paris Hollanda Enstitüsü) kataloğunda bulunabilir; (Spinoza, troisieme centenaire de la mort du philosophe, 1977)   

Çeviri Üstüne Notlar 

Spinoza’nın Edwin Curley tarafından yapılan İngilizce çevirilerine güvendim; Spinoza’nın Toplu Eserleri, Cilt I, Prinston Üniversitesi Yayınevi, 1985. ‘Ethika’nın en azından bir tanesi kesin, başka iyi çevirileri yapılmıştır; Samuel Shirley, Ethika ve Seçme Mektuplar, Hackett Yayınevi Şirketi 1982, Hackett Cildi ucuzdur. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar