YÜCE DİVAN YARGILAMASI



HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER İNSANLIĞIN ONURU VE ERDEMİDİR.
T.C.

YÜCE DİVAN YARGILAMASI

Hazırlayan
Mehmet İSTANBULLU
  
Yüksek Lisans Tezi

Tez Yöneticisi
Yrd. Doç. Dr. Ali İhsan ERDAĞ


KIRIKKALE – 2009 ÖZET

Metin Düzenme
Murat Apay

2017 - Mart

Yüce Divan Yargılaması” tez konusu seçilmekle, konuyla ilgili son zamanlardaki tartışmalara katkı sağlamak amaçlanmıştır. Tez, üç ana bölüm ile giriş ve sonuç kısmından oluşmuştur. Birinci Bölümde, kavram olarak yargı ve Yüce Divan ile bu konudaki tarihsel gelişmeler incelenmiş; İkinci Bölümde, Yüce Divanın karşılaştırmalı hukuktaki durumu karşılaştırılmış; Üçüncü Bölümde ise 1982 Anayasası’na göre uygulaması ve eleştiri ile öneriler üzerinde durulmuştur.

Yüce Divan uygulaması kapsamında, yargılanma kapsamına giren kişiler açısından suç iddiasının ortaya atılmasından hükmün infazına kadar ki soruşturma, kovuşturma ve infaz aşamaları ayrı başlıklar altında incelenmiş, eleştiri ve önerilere ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

Tartışmaların odağının daha çok, Yüce Divan görevini yerine getirecek kurum, Yüce Divanın yapısı, üyeliğe seçme yöntemi, asıl-yedek üye ayırımı, üyelik süresi, üyelerin niteliği, itham makamı ve tek dereceli yargılama olduğu görülmüştür. Bu çerçevede çoğunluğun görüşüne de uygun olarak, Yüce Divan görevinin Yargıtay tarafından yerine getirilmesi, görevin Anayasa Mahkemesi tarafından yürütülmesi durumunda ilgili kurumların doğrudan üye seçmesi, yedek üyelerin yargılama sürecine daha aktif katılması, üyelik süresinin yaş ve süre açısından sınırlandırılması, Yüce Divan görevi yapacak mahkeme üyelerinin ceza hukuku alanında uzman olmaları, kovuşturma aşamasında sav makamını temsil eden Cumhuriyet Başsavcısının soruşturma aşamasında da aktif rol oynaması, tek yerine iki dereceli yargılama sistemine geçilmesi önerilmiştir.


KİŞİSEL KABUL/AÇIKLAMA

Yüksek Lisans tezi olarak hazırladığım “Yüce Divan Yargılaması” adlı çalışmamı, ilmi ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazdığımı ve faydalandığım eserlerin bibliyografyada gösterdiklerimden ibaret olduğunu, bunlara atıf yaparak yararlanmış olduğumu belirtir ve bunu şeref ve haysiyetimle doğrularım.

Mehmet İSTANBULLU
                                                                                                          30/12/2009


ÖNSÖZ

Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılamanın son dönemlerde yoğun olarak tartışılması, tez konusunun belirlenmesinde önemli rol oynamıştır. Konu Yüce Divan olunca, kaynak temininde doğal olarak öncelikle Anayasa Mahkemesinden yararlanılmıştır. Asıl-yedek üye ayırımı dışında, üyelerin Mahkemenin yapısından hoşnut oldukları, önemli bir yakınmalarının bulunmadığı hissi edinilmiştir. TBMM Kütüphanesi, Yargıtay ve diğer kurumlar ile üniversilerin kaynakları çalışmamda önemli yer tutmuştur. Meslektaşlarımın ve hocalarımın özellikle kaynak temini ile yöntem konusunda büyük katkıları olmuştur.

Yararlandığım kaynaklar çalışmaya esin kaynağı oluşturmakla birlikte, özellikle ayrı ana başlıklar altında eleştiri ve öneriler gibi konular değerlendirilmiş, lehte ve aleyhte olan yorum ve eleştirilere yer verilmiştir.

Yüksek lisans eğitimi alma konusunda beni cesaretlendiren, çalışma sırasında ve öncesinde bilgisiyle büyük ölçüde beni yönlendiren, özellikle kaynak temini ve yöntem konusunda yardımlarını esirgemeyen başta danışman hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Ali İhsan Erdağ’a, kaynak sağlama ile yol gösterme hususunda, saat sınırlaması olmaksızın her zaman yanımda hissettiğim, meslektaşım, Sayın Doç. Dr. Çetin Arslan’a, değerli zamanını bana ayıran Sayın Prof. Dr. Zehra Odyakmaz’a, konuya ilişkin olarak katkı sağlayan hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük’e, yoğun iş temposu içerisinde, tez çalışması süresince nazımı çeken, her konuda hoşgörü ve desteğini hissettiğim sevgili eşim Nesrin ile canlarım çocuklarım Yusuf Umut ve Erdem’e teşekkür ederim.
    
Mehmet İSTANBULLU
Aralık 2009




GİRİŞ


Demokrasi, zaman içerisinde değişik yorumlara tabi tutulmuş, farklı şekillerde algılanagelmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki; çağdaş demokrasi yorumunda, hukuk devleti anlayışı demokrasinin vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır.

Hukuk devleti, başta siyasi gücün hukuk kurallarıyla sınırlandırıldığı devlettir. Hukuk devleti denilince, «hukuka bağlı devlet» anlaşılır. Ancak bu, «kanun devleti» anlamına gelmez. Demokratik olmayan anayasal devlet de bir kanun devletidir. Mutlak çoğunluğa dayanan devlette yasaların adaleti sağlama amacını taşıması ya da adil uygulanması yönetenlerin iradesine bağlıdır.

Günümüzde ülkelerin çağdaşlığı bir anlamda hukuk devleti olma yolunda aldıkları yolla ölçülmektedir. Adaletin olmadığı bir yerde hukuk devletinin varlığından hukuk devletinin olmadığı yerde de hak ve hürriyetlerinin varlığından ve güvencelenmesinden bahsedilemez.

Hukuk devleti Anayasa Mahkemesince de tartışılmış ve verdiği kararlarla hukuk devleti ilkesinin bu kapsamda devletin tüm kurumlarının hukuka bağlılığının önemine vurgu yapmıştır. Anayasa Mahkemesi bir kararında, hukuk devletini, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaşıldığında geçersiz kılacağını bilen devlet olarak tanımlamıştır.
Modern demokrasilerde hukuk devleti demokrasinin temeli olarak kabul edilmektedir. Erklerin bağımsız yargı tarafından denetimi ve kurumsallaşmış bir temel hak koruması devletin hukuka bağlılığının bir gereğidir. Hukuk devletinde Devletin bütün organları Anayasa’ya ve yasalara uygun davranmalı, konumu ne olursa olsun kimse hukukun üzerinde olmamalıdır.

Aristoteles’ten günümüze, yargının bağımsız olması gerektiği konusunda ortak bir görüş bulunmakta, yargının diğer kuvvetler ve özelliklede yürütme karşısındaki bağımsızlığı hukuk devletinin varlığı için zorunlu bir unsur olarak görülmektedir.

Demokrasi, çağımızda bütün toplumların özlediği yönetim biçimidir. Anayasacılık hareketleri ile demokratikleşme akımları arasında yakın bir ilişki vardır.

Kamu hukukunun bir dalı olan anayasa hukuku, devletin yapısını, işleyişini, devlet organlarını, bu organların birbirleriyle olan ilişkilerini, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini, düzenleyen ve inceleyen hukuk dalıdır.

Modern toplumlarda demokratik devlet organlarının yetki ihlallerini önleyebilmek ve çoğulcu demokrasi uygulamalarını gerçekleştirebilmek fren ve denge mekanizmalarının varlığını gerekli kılar. Anayasa’ya uygunluğunu sağlamaya yönelik her türlü yargısal işlem anlamında anayasa yargısı, en etkin hukuki güvence olarak kabul edilmektedir. Anayasa yargısı en yaygın tanımıyla, doğrudan doğruya Anayasa’ya riayeti sağlayan her türlü yargı işlemidir.

Parlamenter, çok partili demokratik sistemlerde, azınlık haklarını sağlamanın en etkin yollarından biri anayasa yargısıdır. Bu hukuk devleti olmanın da bir gereğidir.

İktidarın kullanıldığı her yerde, iktidarın kötüye kullanılması olasılığı vardır. Dolayısıyla iktidarı sınırlamak ve denetim altına almak gerekir.

Yöneticilerin keyfi idaresine son vermek, devletin yönetim biçimini belirlemek, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini düzenleyen ilke ve esasları yazılı belgelere dayandırmak gibi amaçlar güden anayasacılık hareketleri, 19. yüzyıldan itibaren tüm dünyada etkili olmaya başlamıştır. Bu gelişmeler zamanla yazılı anayasaların doğuşunu ve nihayetinde anayasa yargısının kurumlaşmasını sağlamıştır. 

Anayasa yargısı genel anlamda, yargısal yöntemlerle devlet iktidarını sınırlayan denetimler bütünüdür. Montesqueiu’nun kuvvetler ayrılığı teorisinde ifade edilen devlet kuvvetlerinin birbirini sınırlaması ve bu yolla kuvvet suiistimallerinin önüne geçilmesi düşüncesi de, anayasa yargısının varlığını gerektirmektedir.

Anayasa yargısı düşüncesi zamanla öyle güçlü bir şekilde kendisini kabul ettirmiştir ki artık onun meşruluğu değil, kurulmuş ve kabul edilmiş bir Anayasa yargısının sınırlarının nerede aranması gerekeceği sorusu ilgi odağını oluşturmuştur. Anayasa yargısı hem pozitif devlet hukukunun bir ana konusunu hem özgürlükçü demokratik, modern anayasal devlet teorisinin temelini oluşturur.

Demokrasilerde seçimle işbaşına gelenler despotluğa yönelebilirler. Demokrasinin despotlaşması olasılığını önleyebilecek tedbirler anayasa yargısı, insan hakları ve hukuk devleti güvenceleridir. Demokratik yollarla başa gelen yöneticilerin uymak zorunda kaldıkları kurallar ve sınırlandırmalar da o devletin hukuk devletine uyum derecesiyle doğru orantılıdır. Başka anlatımla, seçimle çoğunluğu oluşturan ve yönetici durumundaki siyasilerin, yönetimin gücünü mutlak ve tek üstün güç kabul etmemeleri, azınlığın da haklarını korumaları, azınlığın çoğunluğa dönüşebileceği yolları tıkamamaları gerekir. Yapılan tüm işlem ve eylemlerin hukuka uygun ve yargı denetimine tabi olması hukuk devleti olmanın zorunlu bir sonucudur. Yargı denetimi paralelinde denetim sonucu verilen kararlara uymayı da kapsamalıdır.

Anayasa, devletin hukuksal temel sistemidir. Ülkemizde yasaların Anayasa’ya göre değil Anayasa’nın yasalara göre şekillendirilmeye çalışıldığı görüntüsü, hukuk devleti anlayışı ile çelişki oluşturmaktadır. Bu durum, siyasal erkin sorumluluğunu yanlış değerlendirmesinden, iktidar gücünün mutlak ve sınırsız otorite oluşturduğu inancından kaynaklanmaktadır. Anayasa’nın üstünlüğü ilkesini kabul etmek ve ardından suç işleyenin hangi görevde olursa olsun yargılanabilmesi yolunu açmak hukuk devleti olmanın zorunlu bir gereğidir. Bu doğrultuda, Anayasa’da da sayılan bazı üst yönetici ve üst kademede görevli kişilerin özel de olsa bir yargılama sürecine tabi tutulması, yargılanabilme yönünde dokunulmazlığın bulunmaması, hukuk devleti ilkesinin ve beraberinde bağımsız yargının süreç içerisindeki gelişiminin sonucudur.

Yüce Divan, Türk Anayasa Hukuku sistemine ilk defa girdiği 1876 Anayasası’nda, karma yapılı ve gerektiğinde toplanan olağanüstü bir mahkeme niteliğindedir. 1924 Anayasası da benzer bir düzenleme yapmıştır. Yasama tasarruflarına yönelik yargısal kontrol sisteminin gerekliliği yönündeki fikirlerin giderek genel kabul görmesi sonucu 1961 Anayasası’nda Yüce Divan yetkisini de taşıyan Anayasa Mahkemesinin kurulması öngörülmüştür. 1982 Anayasası da önceki sistemi büyük ölçüde korumuştur. Anayasa’da yargı erkine yasama ve yürütme karşısında üstünlük sağlanarak yasama ve yürütmenin iktidar gücü dengelenmek istenmiştir.

Keyfi iktidarın önlenmesi ve sınırlı devletin gerçekleştirilmesi özgürlükçü ve çoğulcu demokrasilerin en önemli özelliğidir. Yönetimin sınırsız yetkilere sahip olması, demokratik uygulamalarının sonu anlamına gelir. İdarenin yargısal denetiminin kapsamının sınırlarının belirlenmesinin siyasal iktidarların takdirine bırakılması çağdaş yaklaşımla bağdaşmaz. Çünkü çağdaş devlette bu sınırları belirleyen, siyasal iktidarların takdirine göre düzenlenen mevzuat değil, hukuk devleti ilkesidir.

Parlamentolara yürütme organı üzerinde tanınan denetim yetkisinin boyutları hükümet sistemlerine göre değiştiği gibi, aynı hükümet sistemine dâhil oldukları halde, ülkeler arasında ve aynı ülkede de zaman itibariyle farklı dönemlerde hükümetin denetimi açısından yasama organının kullanabileceği farklı imkân ve araçların bulunduğu görülür.

Adli açılış konuşmalarında dile getirilen Yüce Divan yapılanması ve yargılaması, en üst düzeyde kamu görevlilerini yargılaması ve yolsuzluk iddialarının kimi dönemlerde daha çok yoğun olmak üzere sürekli gündemi oluşturması, dolayısıyla insanların Yüce Divan yargılamalarını merakla takip edip sonuçlarını beklemesi beni Yüce Divan yargılaması konusunu seçmeye yöneltmiştir.

Çalışmada, Anayasa’da da sayılan bazı üst yönetici ve üst kademede görevli kişilerin özel de olsa bir yargılama sürecine tabi tutulması, yargılanabilme yönünde dokunulmazlık özelliği, yargılama süreci, Yüce Divanın yapılanması sorgulanmış, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleriyle uyumluluğunun tesbiti amaçlanmıştır

Yüce Divanın oluşumu ve yargılama yöntemi, yargılama sonucunun insan hakları ve hukuk devleti ilkeleriyle paralelliği, eleştiri ve öneriler ışığında, çalışmanın Yüce Divan yargılaması tartışmalarına bir boyut kazandıracağı düşünülmüştür.

Çalışmada, 1982 Anayasası esas alınarak, Yüce Divan sıfatıyla yapılan yargılama yöntem ve esasları incelenmiştir. Ayrıca bağlantısı ve konunun açıklanmasına katkı sağlaması bakımından, tarihsel gelişim içerisinde ve diğer ülkelerdeki Yüce Divan yargılamasına değinilmiştir.

Çalışma üç ana bölüm ile giriş ve sonuç kısmından oluşmuştur. Birinci bölümde, kavram olarak yargı ve Yüce Divan ile bu konudaki tarihsel gelişmeler incelenmiş, bu kapsamda, yüksek mahkemeler, Yüce Divan kavramları ile tarihsel süreç içerisinde, 1876 Anayasası’ndan günümüze ülkemizdeki anayasal düzenlemeler ışığında Yüce Divan sisteminin gelişimi ve uygulaması ele alınmıştır.

İkinci bölümde, kökü yurt dışına dayanan Yüce Divan kavramının karşılaştırmalı hukuktaki uygulaması ve bu konudaki farklı sistemler ele alınmış, bu kapsamda, dünyada uygulanan belli başlı sistemlerden yasama organı, temyiz mahkemesi, özel Yüce Divan mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi sistemleri ile bunları uygulayan ülkeler ve uygulama biçimleri üzerinde durulmuştur.

Üçüncü bölümde ise, başta Anayasa olmak üzere mevzuat çerçevesinde ülkemizdeki uygulama, bu doğrultuda, özellikle Yüce Divanın yapısı, oluşumu, görev ve yetkileri, Yüce Divan yargılaması açısından soruşturma ve kovuşturma aşamaları ayrı ayrı değerlendirilmiş, gerek yapısal gerekse işlevsel açıdan Yüce Divan uygulamasına yönelik tartışmalar ve eleştiri ile öneriler yer almıştır. Yüce Divanın yapısı ve uygulaması ayrı bir başlık altında işlenmiş, gerek yapı ve oluşum gerekse uygulamaya yönelik tartışma, eleştiri ve önerilerle kişisel görüşe, sorunlar, eleştiriler ve çözüm yollarının işlendiği son bölümde yer verilmiştir.

Sonuç bölümünde, uygulama özetlenmeye çalışılmış, kişisel görüşle birlikte eleştiri ve öneriler değerlendirilmiştir.  


BİRİNCİ BÖLÜM

YÜCE DİVAN VE TARİHSEL GELİŞİMİ


I. Kavram Olarak Yargı ve Yüce Divan
Yüce Divan yargılaması bir yargılama faaliyeti oluşturduğundan kısaca yargıyı ve bunun içerisinde yer alan Yüce Divanı tanımlamak, yargılama içerisindeki konumunu belirlemek gerekir.

A. Yargı
Yargı, çağdaş demokrasilerde genel olarak kabul gören anlamıyla, yasama ve yürütme erkiyle birlikte devletin üç temel işlevinden birini oluşturur. Yargı, diğer erkleri denetleme görevi de görür, insanların haklarını hukuk önünde korur, hukuksal düzeni bozucu davranışları yaptırıma bağlar.

Anayasa’da öngörüldüğü üzere bağımsız olan yargı erkinin kullanıcısı Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerdir. Yargı görevinden doğan kararlar, kural olarak bir olaydan hareketle, belli bir hukuki gerçeğe dayanan bir hükümle sona erer.

Yargı, bir toplumda bireylerin birbirleriyle ya da devletle olan ilişkilerinde ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözme işlevi görür. Yargılamadan amaç, toplum yaşamında bireyler arasında ya da bireylerle Devlet arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların yargılama yöntemleri kullanılarak çözümlenmesidir.

Anayasa’nın 9. maddesine göre, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.  

Anayasa'da yargı bölümü, hukuk devleti ilkesi esas alınarak mahkemelerin ve yargıçların bağımsızlığı ve yargıç güvencesi temeli üzerine oturtulmuştur. Bu, hak arama özgürlüğünün gereği, insan hak ve özgürlüklerinin güvencesidir.

Anayasa yargısı içinde yer alan Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla kullandığı yetki, yargı yetkisi, sav, savunma ve hükümden (yargılama süjelerinden) oluşan sözü geçen yargılama ise bir ceza yargılamasıdır. Zira bir kişinin eyleminin suç olup olmadığı incelenirken, savcılıkça yapılan faaliyete sav, sanık ve savunucusunun yaptığına savunma ve yargıcın yaptığına da yargılama adını vererek, yapılan faaliyetin bütününe yargılama denilmektedir.

a. Genel Olarak
1924 Anayasası, yargı gücüne bağımsız bir statü kazandırmaya çalışmış, bağımsız mahkemelerin yargı hakkını kullanacağı, yargıçların görevlerinde bağımsız olduğu belirtilmiştir.  Anayasa yasalara yönelik denetim görevi yapacak bir mahkeme öngörmemiştir.

1924 Anayasası’ndan farklı olarak 1961 ve 1982 Anayasalarında yargıya büyük önem verildiği görülmektedir. Çağdaş devlet anlayışında hukuk devletinin vazgeçilmezi kabul edilen erkler ayrılığı ilkesi anayasalara geçmiş, yargı bağımsızlığı önemsenmiş, yüksek mahkemeler ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ayrı ayrı düzenlenmiştir. Anayasa’nın 9. maddesinde yargı bağımsızlığına vurgu yapılmış, 138. maddesinde, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı; görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı, beyanda bulunulamayacağı; yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların ve idarenin mahkeme kararlarını değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği belirtilmiştir.

Türk yargı sistemi, temelde adli-idari yargı ayırımına dayansa da, gerçekte, anayasa yargısı, adli yargı, idari yargı, askeri yargı dörtlü ayırımına göre yapılanmıştır.

Yargılama fonksiyonunu adli yargı adına Yargıtay ve adli mahkemeler, idari yargı adına Danıştay ve idare ile vergi mahkemeleri, anayasa yargısı adına Anayasa Mahkemesi, askeri yargı adına askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri ile Askeri Yargıtay, askeri idari işlem ve eylemlerle ilgili Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM), yargı kolları arasındaki uyuşmazlıklara da Uyuşmazlık Mahkemesi yerine getirir. Anayasa’da, yüksek mahkemeler, özellikleri, üyelerinin atanma veya seçilme yöntemleri düzenlenmiştir.

Ceza yargılaması makamları, genel ve özel ceza yargılaması makamları şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Genel ceza yargılaması makamları yargıçlıklar, mahkemeler ve Yargıtay olarak; özel ceza yargılaması makamları ise, Yüce Divan, Anayasa Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi, Trafik Mahkemesi, Döviz Mahkemesi, İcra Tetkik Mahkemesi vd. olarak sıralanabilir.

b. Yüksek Mahkemeler
Bir mahkemenin yüksek mahkeme sayılabilmesi için, öncelikle genel görevli olması, kararlarını incelediği alt derece yargı yerlerinin bulunması, verdiği kararların kesin ve herkes için bağlayıcı olması, kararlarına karşı gidilebilecek başka yargı yerinin bulunmaması, verdiği ayrıntılı gerekçeli kararlarıyla yargı yerlerine ve ülkedeki hukuksal uygulamaya ışık tutması ve yargı kararlarında birlik sağlaması gerekir. Türkiye uygulamasında, bu niteliklerin bulunup bulunmamasına çok da fazla önem verilmeden yüksek mahkemeler Anayasa’yla belirlenmiştir.

Yüksek mahkemeler, Anayasa’da yer aldığı üzere, esas itibariyle yasama faaliyetlerinin denetimi ve Anayasa’da sınırlı olarak sayılan kişileri yargılama açısından Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi, adli yargı açısından Yargıtay, yönetsel yargı açısından Danıştay, askeri yargı açısından Askeri Yargıtay, askeri yönetsel yargı açısından AYİM ve nihayet Uyuşmazlık Mahkemesinden oluşur. Aliefendioğlu’na göre, Anayasa’da yüksek mahkemeler arasında sayılmamasına karşın yargı bölümü içinde yer alan ve kararlarına karşı başvurulabilecek bir merci bulunmayan Sayıştay ve HSYK ile yargı bölümünde yer almayan ve fakat kararlarına karşı başvurulacak merci bulunmayan Yüksek Seçim Kurulu ile Yüksek Hakem Kurulunu yüksek mahkeme saymak olanaklıdır.

Yüce Divan konusunun ayrıntılarına geçmeden önce yüksek mahkemelere değinmekte yarar vardır.

aa. Anayasa Mahkemesi
Anayasa Mahkemesinin yargılama erkine girip girmediği tartışmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yargısal nitelikte olduğunu savunan görüşe göre, Anayasa Mahkemesi yüksek mahkemeler arasında yer almalıdır. Aksi yöndeki görüş ise, Anayasa Mahkemesinin mahkemenin Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılama dışındaki işlevleri, klasik anlamda bir yargısal faaliyet olmadığı gerekçesiyle yüksek yargı organları arasında gösterilmemesi gerektiğini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesi doğal yargıç ilkesine uygun olarak yasayla kurulduğu için, olağanüstü mahkeme olarak değerlendirilmemesi gerektiği de belirtilmektedir. Erem, Anayasa Mahkemesinin üç kuvvetin de üstünde olduğunu vurgulamaktadır.

Diğer yasaların üstünde sayılan Anayasa’nın ihlal edilmezliğini sağlamak için kurulan bir denetim sistemi içinde Anayasa Mahkemesi, dağınık değil, toplu bir adaleti temsil ihtiyacından doğmuştur.

Ülkemizde, 1961 Anayasası’na dek yasaların Anayasa’ya uygunluğu yalnızca siyasal denetim yoluyla Meclis tarafından sağlanmıştır. 1961 Anayasası ile anayasa yargısı öngörülmüş, 22.04.1962 tarih ve 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile (AMKYUHK) hukukumuza giren Anayasa Mahkemesinin kuruluşu fiilen gerçekleştirilmiştir.

1982 Anayasası ile Anayasa Mahkemesi ve Anayasa yargısı büyük ölçüde kendini korumuştur.

Anayasa mahkemeleri, karşılaştırmalı hukuk ana başlığı altında ayrıntılarıyla açıklandığı üzere, ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte, anayasaların çoğuna göre, anayasa mahkemelerinin ana görevi yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemektir. Yasaların Anayasa’ya uygunluğunu ya açılacak iptal davası veya mahkemelerce yapılan yargılama sırasında başvuracakları itiraz yoluyla denetler. Aynı şekilde Mahkeme yasa gücünde kararnamelerin ve Meclis İçtüzüğü’nün Anayasa’ya uygunluğunu denetler. Bu denetlemeler esas ve şekil bakımından yapılır.

Anayasa Mahkemesi, gerek Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalarda, gerekse siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda ceza yargılaması yapmaktadır.

Yasama organının çıkardığı normların Anayasa'ya aykırı olması halinde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile düzeltilebilen bir durum söz konusudur.

Her iki şekilde de Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık iddialarını incelerken anayasal denetim işlevini yerine getirmektedir. Anayasa’nın 153/2. maddesine göre, bir yasa ya da yasa gücünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, yasa koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez. Başka bir deyişle, yasama organının yerine geçemez.

Yasanın iptal edilmesi ile yasa koyucunun bir yasayı ilga etmesi arasında sonuç olarak bir fark yoktur. Ancak, Anayasa Mahkemesinin iptal karan hukuki gerekçelere dayandığı halde, yasama meclisinin yasayı ilga etmesi siyasi tercihlere dayanır.

Anayasa mahkemeleri kararları genellikle herkesi bağlayıcı güce sahip olmasına karşın, Portekiz, Polonya ve Romanya'da parlamento 2/3 oy çoğunluğuyla Anayasa Mahkemesi kararını askıya alabilmektedir. Çekoslovakya'da ise, Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırılık bildirimi durumunda parlamento bu yasayı altı ay içinde Anayasa’ya uygun biçime getirebilir, getirmezse iptal hükmü yürürlüğe girer. Alman, Avusturya ve Polonya Anayasa Mahkemeleri şimdilik Anayasa'ya uygun buldukları, ancak ileride uygun bulmayacakları yasanın değiştirilmesi için parlamentoya uyarıda bulunmaya yetkilidirler.

bb. Yargıtay
Genel olarak ceza ve hukuk konularındaki uyuşmazlıkların çözüm yeri adli mahkemelerdir. Adli yargıdaki yüksek mahkeme de Yargıtaydır. Yargıtay, Anayasa’nın 154. maddesine göre, adliye mahkemelerince verilen ve yasanın başka bir adli yargı yerine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. İlk derece mahkemelerinin kararları temyizen Yargıtayda incelenir. Yargıtay yasada gösterilen belli davalara da ilk ve son mahkemesi olarak bakar.

Yargıtay Kanunu’na göre, Yargıtay; Birinci Başkanlık, daireler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bürolar ve idari birimlerden oluşur. Yargıtayın karar organları, daireler, Hukuk Genel Kurulu (HGK), Ceza Genel Kurulu (CGK), Büyük Genel Kurul, Başkanlar Kurulları, Birinci Başkanlık Kurulu, Yüksek Disiplin Kurulu ve Yönetim Kuruludur. Yargıtayda konusuna göre yirmibir hukuk, onbir ceza dairesi ve her dairede bir daire başkanı ile yeteri kadar üye bulunur.

Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış, adlî yargı yargıç ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından HSYK’ca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile gizli oyla, belirli kişisel takdir esasına göre seçilirler.

Yargıtay Birinci Başkanı, Birinci Başkanvekilleri ve Daire Başkanları Yargıtay Genel Kurulunca, kendi üyeleri arasından üye tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler, süresi bitenler yeniden seçilebilir.

Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, Başkanın, Başkanvekillerinin, Daire Başkanlarının, üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin nitelikleri ve seçim usulleri, "mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık teminatı" esaslarına göre yasayla düzenlenir.

cc. Danıştay
Yönetimle bireyler arasında yönetsel eylem ve işlemlerden doğan uyuşmazlıklar, yönetsel yargı tarafından çözümlenir. Danıştay bir yüksek mahkeme olarak, Anayasa’nın 155. maddesine göre, yönetsel mahkemelerce verilen ve yasanın başka bir yönetsel yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. İdare ve vergi mahkemelerinin kurul halindeki kararlarını temyizen inceler. Yasayla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.

Danıştay yüksek mahkeme dışında, danışma organı olarak ta görev yapar. Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen yasa tasarıları hakkında düşüncelerini bildirir, tüzük tasarılarını inceler, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında düşüncesini bildirir, yönetsel uyuşmazlıkları çözümler ve yasada gösterilen diğer işleri yapar.

Danıştayın temel görevi, uygulamada idari yargıda birliği sağlamak, içtihatlarıyla idare hukukuna yön vermek ve uygulamaya ışık tutmaktır.

Danıştay Kanunu’na göre, Danıştay meslek mensupları, Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay Başkanvekili, daire başkanları ile üyelerdir. Danıştayın karar organları; Daireler, Danıştay Genel Kurulu, İdari İşler Kurulu, İdari Dava Daireleri  Kurulu, Vergi Dava Daireleri  Kurulu, İçtihatları Birleştirme Kurulu, Başkanlık Kurulu, Yüksek Disiplin Kurulu, Disiplin Kuruludur. Danıştay; on ikisi dava, biri idari daire olmak üzere onüç daireden oluşur.

Danıştay üyelerinin ¾’ü, birinci sınıf idarî yargı yargıç ve savcılarıyla bu meslekten sayılanlar arasından HSYK; ¼’ü, nitelikleri yasada belirtilen görevliler arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçilir. Danıştay Başkanı, Başsavcı, Başkan Vekilleri ve Daire Başkanları, kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

dd. Askeri Yargıtay
Asker kişilerin askerî olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerî mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından bakılır. Askeri mahkemelerden verilen kararların üst yargı olarak inceleme mercii ise Askeri Yargıtay’dır. Askeri yargı ile ilgili düzenlemelere Anayasa’nın 145 ve Askeri Yargıtay ile ilgili düzenlemeye de 156. maddede yer verilmiştir. Askeri Yargıtay ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların son inceleme mercii olmakla birlikte asker kişilerin, yasa ile gösterilen beşli davalarına ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.

Askerin Yargıtay Kanunu’na göre, Askeri Yargıtay, Başkanlık, Başsavcılık ve beş daire ile bu Kanunda gösterilen kurullar ve hizmet ünitelerinden teşekkül eder. Ancak iş hacmine göre, Askeri Yargıtay Genel Kurulunun teklifi ve Genelkurmay Başkanlığı’nın uygun görmesi üzerine Milli Savunma Bakanlığınca daire sayısı altıya kadar yükseltilebileceği gibi dörde de indirilebilir.

Bu mahkemenin üyeleri, birinci sınıf askerî yargıçlar arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla her boş yer için gösterilecek üçer aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilir. Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı ve daire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem esasına göre askeri usuller uyarınca atanırlar.

Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi ve mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre yasayla düzenlenir.

Böylece bu mahkemenin kuruluşu, işleyişi ve yargıçlarının özlük işlerinin belirlenmesinde, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi yanında "askeri hizmetlerin gerekleri" ayrı bir ölçüt olarak dikkate alınacaktır. Böylece, askerî Yargıtay, asker olmayan kişilerle ilgili davalarda da, askeri hizmetlerin gereklerine uyulup uyulmadığını dikkate alacaktır. Mahkemelerin bağımsızlığı ile emir ve kumanda esasına dayalı askeri hizmetlerin gerekleri bağdaşmamaktadır.

ee. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Yönetsel yargının asker kişileri ilgilendiren kısmına, eskiden Danıştay bakarken bu görev 1971 den bu yana anayasal bir kurum olan AYİM tarafından yerine getirilmektedir. Anayasa’nın 157. maddesine göre, AYİM, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin yönetsel işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapar. Mahkeme ilk ve son derece mahkemesi olarak çalışan özel görevli bir mahkemedir.

AYİM’in üyeleri, yargıç sınıfından olan ve olmayan olmak üzere iki ayrı kaynaktan gelmektedir.

Mahkeme, iki daire, daireler kurulu ve Genel Kuruldan oluşmaktadır. Daire üyelerinin dördü askeri yargıç, ikisi kurmay subaydır. Daireler, çoğunluğu askeri yargıç sınıfından gelenler olmak üzere beş üyeyle toplanmaktadır.

AYİM’nin askerî yargıç sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî yargıçlar arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; yargıç sınıfından olmayan üyeleri ise, rütbe ve nitelikleri yasada gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden, Cumhurbaşkanınca seçilir.

Askeri yargıç sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.

Mahkemenin Başkam, Başsavcısı ve daire başkanları, yargıç sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem esasına göre askeri usuller uyarınca atanırlar.

AYİM’in kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, yargıçlık güvencesi ve “askerlik hizmetlerinin gereklerine göre” yasayla düzenlenir.

Bu mahkemenin, askeri yargıç olmayan üyelerinin, işlem ve eylemlerini inceledikleri Genelkurmay Başkanlığınca aday olarak gösterilmeleri mahkemenin bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkeleriyle bağdaşmaz.

Kaldı ki, “askeri hizmetin gerekleri”, Anayasa’nın yargıca verdiği, “Anayasa’ya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanısına göre karar vermek” (m. 138), göreviyle ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkesiyle çatışır.

ff. Uyuşmazlık Mahkemesi
Yargı kolları arasındaki görev uyuşmazlığının çözümü ayrı bir üst yargı kuruluşunu zorunlu kılmıştır. İşte Anayasa’nın 158. maddesine göre görev yapan Uyuşmazlık Mahkemesi, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını inceleyip karara bağlar.

Görev uyuşmazlıkları, iki ayrı yargı alanındaki mahkemenin kendilerini görevli görmeleri durumunda olumlu; her iki ayrı yargı alanındaki mahkemelerin kendilerini görevsiz bulmaları durumunda olumsuz görev uyuşmazlığı söz konusudur. Hüküm uyuşmazlığı, koşullan nadiren oluşur. 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde belirtildiği üzere, adlî, yönetsel ve askeri yargı yerlerinden en az ikisi arasında görevle ilgili olmaksızın aynı konuda ve aynı sebebe bağlı olarak kesin olarak verilen ya da kesinleşmiş ve taraflardan en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan durumlarda söz konusu olabilir. Ceza kararlarında hüküm uyuşmazlığının ortaya çıkabilmesi için sanığın, fiilin ve maddi olayın aynı olması gerekir.

Uyuşmazlık Mahkemesi kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi ile diğer yargı mercileri arasında görev uyuşmazlığı çıkması halinde Anayasa Mahkemesi kararı esas alınır.

Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve seçimleri yasayla düzenlenir. Mahkemenin Başkanlığını, Anayasa Mahkemesince kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar.

Uyuşmazlık Mahkemesi üyeleri, Yargıtay ve Danıştayın her boş yer için gösterdikleri iki kat aday arasından HSYK’ca; Askeri Yargıtay ve AYİM, kendi başkan ve üyeleri arasından gösterdikleri iki kat aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilirler.

Hukuk bölümü üye adayları, Yargıtay HGK ile Danıştay genel Kurulu tarafından; AYİM Genel Kurulunca askeri yargıç sınıfından olanlar arasından seçilirler.

Ceza Bölümüne üye adayı seçimi ise, Yargıtay CGK’ca ve Askeri Yargıtay Genel Kurulunca seçilirler.

Böylece Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, Yargıtay HGK’dan, Danıştay ve AYİM Genel Kurullarından seçilen ikişerden toplam altı asıl ve altı yedek üyeden; Ceza Bölümü ise, Yargıtay CGK’dan ve Askeri Yargıtay Genel Kurulundan seçilen üçerden toplam altı asıl, altı yedek üyeden oluşur.

Mahkeme bir başkan, on iki asıl ve on iki yedek üye ile kurulur. Hukuk ve ceza bölümlerini içerir, bunların birlikte toplanması Genel Kurulu oluşturur. Her bölüm, bir başkan ve altı üyeden kurulur.

c. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
HSYK; Adalet Bakanının başkanlığında, Yargıtaydan üç asıl ve üç yedek, Danıştaydan iki asıl ve iki yedek üye ile Adalet Bakanlığı Müsteşarından kurulur. HSYK bağımsızdır. 

Kurulun görevleri; Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçmek, Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin veya bir yargıç veya savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, yargıç ve savcıların; mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, her türlü yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak, Anayasa ve yasalarla verilen diğer görevleri yerine getirmektir.

Yargıç ve savcıların yukarıda belirtilenler dışında kalan özlük işleri Adalet Bakanlığınca yerine getirilir.

HSYK’nın üyelerinden üç asıl, üç yedek üye Yargıtay Genel Kurulunun kendi daire başkan ve üyeleri; iki asıl, iki yedek üye Danıştay Genel Kurulunun kendi daire başkan ve üyeleri arasından, her üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.

Kurul başkanının siyasi kökenli Adalet Bakanı, doğal üyenin de siyasi kimlikli bakan müsteşarı olması, yargı bağımsızlığını zedelediği gerekçesiyle haklı olarak büyük ölçüde eleştirilmektedir.

d. Sayıştay
Sayıştayın kimi yargısal görevleri varsa da esas itibariyle genel ve katma bütçeli kuruluşların bütün gelir ve giderlerini ve mallarını, meclis adına denetleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan bir kuruluştur. Anayasa’nın 160. maddesinde yer alan Sayıştay, genel anlamda yargı bölümü içinde değerlendirilmiş, ancak üst derece mahkeme olarak tanımlanmamıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin, 11.07.1991 gün ve E. 90/39, K. 91/21 sayılı kararında, Sayıştayın, sorumluların hesaplarını kesin hükme bağlamasının TBMM adına yapıldığı, bu denetimin, yargısal değil özel yöntemler kullanılarak yapılan ve özü itibariyle idari nitelikte bir tür denetim olduğu belirtilmiştir .

B. Yüce Divan
Yüce Divan kavramı Anayasa’da ve yasalarda açıkça tanımlanmamıştır. Sözlük tanımlamalarına bakıldığında, yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis,  devletin ileri gelenlerinin toplantısı; yüce ise, yükseklik, ululuk, yücelik demektir.

Anayasa hukukunda Yüce Divan, Anayasa’da belirtilen üst düzey kamu görevlilerini yazılı suçlardan dolayı yargılayan yüksek mahkeme anlamında kullanılmaktadır.

Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, yüksek yargı organları mensupları gibi egemenlik adı verilen muazzam kudreti yürütme ve yargı erkinde ulus adına kullanan üst düzey kamu görevlilerinin görev suçlarını muhakeme etmek üzere kurulmuş bulunan mahkemelere “Yüce Divan” adı verilmektedir. 

Yüce Divan, yasama, yürütme ve yargının en üst düzey görevlilerinin yargısal veya siyasal bir kurum tarafından suçlandırılması ve yargılanması sistemidir.

Yüce Divanın oluşum nedeni, itham edilenin gördüğü işin önemi ve özelliği dolayısıyla daha üstün bir anayasa teminatına ihtiyaç hissedilmiş olmasıdır. Örneğin, bakan bir şahıstır, fakat bir anayasa organını (bakanlıklardan birini) temsil eder.

Bizde Daire-i İthamiye (İtham Dairesi) ve Divan-ı Hüküm (Hüküm Dairesi) olmak üzere iki daireden oluşan Divan-ı Ali’ye (Yüce Divana) ilk olarak 1876 Anayasası’nda (Kanun-i Esasi’de) yer verilmiştir.

1921 Anayasası’nda yer verilmeyen Yüce Divan, 1924 Anayasası’nda yargı erki bölümünde Divan-ı Ali başlığıyla düzenlenmiştir. Divan-ı Ali, bakanları, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısını görevlerinden doğacak işlerden dolayı ve görevleri nedeniyle devlete karşı hukuki sorumluluk gerektiren hallerde yargılar.

27.05.1960 tarihinde yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi TBMM’yi dağıtmış, 1924 Anayasası’nın Yüce Divana ilişkin hükümler dâhil bazı hükümlerini kaldırıp bazı hükümleri değiştiren 1 nolu yasayı çıkartmıştır. Yargılanmaları kararlaştıracak Yüksek Soruşturma Kurulu ve yargılayacak yüksek Adalet Divanı oluşturulmuştur.

16.12.1960 tarihinde 157 sayılı yasa ile yeniden Yüce Divan uygulamasına geçilmiştir. Yüce Divan, 1982 Anayasası ile kendini korumuştur.

Yüce Divanın hukuki niteliği tartışmalıdır. Görüşlerin bir kısmına göre önceden kurulmuş ve sonradan ortaya çıkacak suçlamalara yönelik davalara bakacağına göre mahkeme olağan mahkeme niteliğinde yorumlanırken; diğer tarafımdan da benimsenen görüşe göre, genel mahkemelerden ayrılması nedeniyle doğal yargıç ilkesine aykırı değerlendirmiştir.

Yüce Divan yargılaması konusu ayrıca sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

II. Tarihsel Gelişim
Yüce Divan, zaman içerisinde gerek yüklenen anlam gerekse üst düzey yöneticilerin sorumluluğu açısından gelişmeler kaydetmiş, bu doğrultuda gitgide sorumluluğun ve yargılamaya tabi olacak kişilerin sayısında artış söz konusu olmuştur.

Yüce Divanın tarihsel kökeni İngiltere’de Parlamentonun Krala karşı yüzyıllar boyunca sürdürdüğü özgürlük ve iktidar mücadelesinin bir ürünüdür.

Kamu görevlilerinin denetlenmesi ve böylece kralın kontrol edilmesi ilk olarak 1215 Magna Carta Libertatum’la başlamıştır. İngiltere'de 13. yüzyılda, Kralın, devlet İşlerini parlamentonun güvenini haiz bakanlarla birlikte ve onların aracılığıyla görebileceği kuralının yerleşmesi, aynı zamanda bakanların sorumluluğu kavramını ve akabinde de impeachment yöntemini ortaya çıkarmıştır. 14. yüzyıldan itibaren aristokratların ve üst düzey kamu görevlilerinin ceza yargılamasını, Lordalar Kamarası yapmıştır. Daha sonra üst düzey kamu görevlilerinin Avam Kamarasında suçlanması ve Lordlar kamarasında yargılanmaları anlamına gelen Impeachment yetkisi belirginleşmiştir. Bu uygulama ABD’de uygulana gelmiş ve diğer ülkelerin uygulamalarına rehber oluşturmuştur.

Yüce Divanın ortaya çıkışı sınıfsal niteliktedir. Toplum düzeni kendini yönetenleri bir yargılanamama zırhı içine almak istemiştir. Sınıflı toplumlarda yürütme gücünü ellerinde tutanlar (oligarşi) bu kurumu oluşturmuşlardır.

Impeachment ile parlamento, anlaşmazlık içine düştüğü bakanlara cezai yaptırımlar uygulamak ve onları görevlerinden uzaklaştırmak suretiyle, bir bakıma kendi iradesini Krala kabul ettirmiştir. XVIII. yüzyıldan itibaren, Kralın iktidarının sınırlandırılmış olması, yasama ve yürütme alanındaki yetkilerinin parlamento tarafından devir alınması, hükümet üyelerinin parlamentonun güvenine sahip olan kişiler arasından seçilmesi mecburiyetinin yerleşmesi ile gerektiğinde ölüm cezalarının dahi verilebildiği sert bir cezai sorumluluk yolu olan ve ilk ortaya çıkışı itibariyle, “Parlamentonun bakanlarına değil de” “Kralın bakanları”na yönelmiş bulunan cezai sorumluluk öngören impeachment uygulaması kendiliğinden hükümsüz hale gelmiş ve yerini siyasi sorumluluk (gensoru) kurumuna bırakmıştır.

Parlamenter sistemlerde yürütme Devlet Başkanı ve bakanlardan oluşur. Devlet Başkanı kral veya Cumhurbaşkanı olabilir. Parlamenter sistem açısından benzerlik bulunsa da, sorumluluk açısından, İngiltere gibi monarşilerde kralın dokunulmaz ve kutsal bir kişiliği olduğu kabul edilir. Hiçbir eyleminden dolayı sorumlu değilken Cumhuriyetlerde yalnızca siyasi sorumluluğu yoktur. Bu da tüm sorumluluğun bakanlara ait olmasından kaynaklanır.

Osmanlı tarihinde, Padişah hükümranlık haklarını hiçbir koşula ve sınırlamaya bağlı kalmadan kullanırken 1808 yılında imzalanan “Sened-i İttifak” ile ilk kez yetkileri belli temeller çerçevesinde sınırlanmıştır. 1876 tarihli Kanun-i Esasi hem Ayan hem de Mebusan heyeti üyeleri için meclis görüşmelerindeki oy ve görüşleri bakımından, sorumsuzluğu kabul etmiş, buna karşılık dokunulmazlık, mebuslara tanınmıştır.

Tanzimat hareketleri döneminde fermanlarla verilen haklara padişah dâhil tüm memurların uyacağı belirtilmiş, ancak uymayanların Tanrının lanetine uğramaları dışında yaptırımı öngörülmemiştir.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek,  Yüce Divana bir Başbakan ve on dokuz bakan sevk edilmiştir.

A. Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Yüce Divan

a. Genel Olarak
Osmanlı tarihine bakıldığında, Padişahın hükümranlık haklarını hiçbir koşula ve sınırlamaya bağlı kalmadan kullandığı görülmektedir. Padişahın yetkilerinin sınırlandığı 1808 tarihli Sened-i İttifak’a göre, padişahın kişiliği kutsal ve sorumsuz kalacak, ancak iktidarın kullanılmasından kaynaklanan tüm sorumluluğu Sadrazam ve yüksek mevki sahipleri üstleneceklerdi. Sadrazam ve yüksek dereceli memurlar tarafından kullanılacak yetkiler kötüye kullanılacak olursa Beyler (Rumeli halkının temsilcileri) kendilerinden davacı olacaklardı. Bu yönüyle belge hukuk yönünde atılmış önemli bir adım oluşturmuştur.

Tanzimat hareketleri döneminde fermanlarla verilen haklara padişah dâhil tüm memurların uyacağı belirtilmiş, ancak uymayanların Tanrının lanetine uğramaları dışında yaptırımı yoktur.

Osmanlı-Türk anayasacılık tarihinde ilk yazılı anayasa olma özelliğini taşıyan 1876 Anayasası’nın kurmuş olduğu hükümet sisteminde, gerek yasama gerekse de yürütme yetkileri alanında Padişahın geniş yetkilere sahip olduğu görülmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse, yasama alanında seçilmiş bir meclis vardır; fakat milletvekillerinin yasa teklif etme yetkileri sınırlandırılmış ve bu yetkinin kullanılması padişahın iznine bağlanmıştır.

b. 1876 Anayasası’nda Yüce Divan
Ülkemizde Yüce Divan kavramına ilk olarak 1876 Anayasası’nda (Kanun-i Esasi’de) yer verilmiştir. Yüce Divanın 1876 Anayasası’yla bir başlangıç oluşturduğu söylenebilir. Ancak 1876 Anayasası’nda yargısal denetime hiç yer verilmemekte buna karşılık ikinci bir meclise tanınan yetki ile siyasal denetime belirli ölçüde müsaade edilmiş bulunmaktadır. 1876 Anayasası, Anayasa’ya uygunluk yönünden yalnızca siyasal denetime yer vermiştir.

Divanı Ali adını taşıyan bu kurum, Anayasa’nın 31. maddesine göre, gerek duyulduğu zamanlarda ve padişah iradesiyle toplanırdı.

Divan-ı Ali Osmanlı döneminde hiç faaliyet göstermemiştir. Ancak bu dönemde görev yapan Deniz Bakanı Mahmut Muhtar Paşa (Katırcıoğlu) hakkında daha sonra (1929 da) Yüce Divanda yapılan yargılamada tazminat ödeme (mahkûmiyet) kararı verilmiştir.

aa. Yapısı
Anayasa’nın 92 vd. maddelerinde açıklandığı üzere, Divan-ı Ali toplam otuz üyelidir. Bunlardan onu Heyet-i Ayan (Senato), onu Şurayı-ı Devlet (Danıştay), onda Mahkeme-i Temyiz (Yargıtay) ve İstinaf (Üst Mahkeme) Başkan ve üyeleri arasından kur’a ile tayin olunur. Divan-ı Ali iki daireden oluşur. Dairelerden biri, üçü Heyet-i Ayan, üçü Şurayı-ı Devlet, üçü de Mahkeme-i Temyiz ve İstinaftan Divan-ı Aliye alınacaklar arsından seçilen ve dokuz üyeden oluşan Daire-i İthamiye (İtham Dairesi) dir. Bu daire günümüzde Savcılık kurumuna denk gelmektedir. Diğer daire, yedisi Heyet-i Ayandan, yedisi Mahkeme-i Temyiz ve İstinaftan ve yedisi de Şurayı-ı Devletten olmak üzere toplam yirmi bir üyeden oluşan ve yargılama makamı olan Divan-ı Hükümdür.

bb. Görevi
Divan-ı Ali; bakanları, Temyiz Mahkemesi Başkanını, üyelerini, savcılarını, sorgu yargıçlarını (müstantiklerini), padişahın kendisini, saltanatı ve devleti tehlikeli bir hale sürüklemeye ve atmaya kalkışanları yargılamakla görevlidir.

1909 Anayasası’nda padişahın sorumsuzluğu kabul edilmiş, sorumluluk bakanlara verilmiştir.

Osmanlı’da Padişah’ın iktidarın kullanılmasından kaynaklanan tüm sorumluluğu Sadrazam ve yüksek mevki sahiplerine aittir. Sadrazam ve yüksek dereceli memurlar tarafından kullanılacak yetkiler kötüye kullanılacak olursa Beyler (Rumeli halkının temsilcileri) kendilerinden davacı olacaklardı.

Bakanların yalnızca görevlerinden doğan sorumluluğu dava konusu olabiliyordu. Padişahın komisyonun yargılanma kararına onay vermemesi halinde bakan veya başbakanın yargılanması olanaksızdır. Bakanların atanmaları ve görevden alınmaları tamamen padişahın yetkisine bırakılmıştır.

Bakanların görevleri dışında olan ve sadece şahıslarını ilgilendiren her çeşit davalarda bakanların diğer Osmanlı vatandaşlarından farkı yoktur. 34. maddeye göre, Yüce Divanın ilgili dairesi tarafından suçlama yapılırsa, bakan düşer.

1909 Anayasası’nda, hükümetin genel siyasetinden dolayı Bakanların ortak ve kendi dairelerine ait işlerden bireysel olarak sorumlu olacakları belirtilmiştir.

Divan-ı Ali, temyiz mahkemesi başkan ve üyelerini, kişi ya da devlet hukukuna karşı bir harekete geçtiklerinde ve devleti bir tehlikeli duruma atmaya kalktıklarında yargılar.

cc. Yargılama Yöntemi
Anayasa’nın 31. maddesine göre, bir veya birkaç Heyet-i Mebusan üyesi bakanlar hakkında yakınmada bulunabilirler. Başkan soruşturma önergesini üç gün içinde salt bu işle görevli kurula gönderir. Bu kurul önergeyi vereni dinleyerek yakınmayı görüştükten sonra çoğunlukla yakınmanın görüşmeye değer olup olmadığına karar verir. Bu karar Genel Kurulda okunur, yakınanın ifadesinden sonra üçte iki çoğunlukla suçlandırma kararı verilebilir. Yargılama isteğine ilişkin bu karar Başbakanlığa (Sadarat Makamına) gönderilir. Padişahtan alınacak İrade-i Seniye (Padişah buyruğu) ile sanık Divan-ı Aliye gönderilir.

İtham Dairesi dava edilen yüksek düzeyli görevlinin yargılanmasına gerek olup olmadığına 2/3 çoğunlukla karar verir. Diğer yirmi bir üyeden oluşan Hüküm Divanı ise, yargılama işini yürütür ve 2/3 çoğunlukla karar verir.

Divanı Ali, Anayasa’nın 31. maddesine göre, gerek duyulduğu zamanlarda ve padişah iradesiyle toplanırdı.

1876 Anayasası’nda düzenlenen Divan-ı Ali Kurumu hiç işlememiştir. Nedeni, bakanları dilediği gibi atayan, görevden alan, her şeyin üstünde olan padişahın Anayasa’daki durumudur. Nitekim padişah Anayasa’yı 23.12.1876 günü yayımlamasına karşın 18.02.1878 günü genel meclisi belirsiz bir süre için dağıtmakla eylemli olarak yürürlükten kaldırmıştır.

B. 1921 Anayasası’nda Yüce Divan
1921 Anayasası, Osmanlı-Türk tarihinde adi yasalar ya da yumuşak anayasalar için öngörülen normal yöntemlerle görüşülmüş ve kabul edilmiş tek anayasa durumundadır. 1921 Anayasası, hazırlanış ve kabul özellikleri bakımından Osmanlı-Türk anayasacılığının en demokratik, belki de tek demokratik örneğidir.

Doktrinde çoğunlukla benimsenen görüşlere göre, 1921 Anayasası kuvvetler birliği ilkesini ve en azından teorik olarak meclis hükümeti sistemini benimsemiştir. 1921 Anayasası’nın kurmuş olduğu hükümet sisteminde, Meclis hem yasama hem de yürütme yetkilerine sahip bulunuyordu. Ayrıca 1921 Anayasası ve milli mücadele döneminde, yargı yetkisini de meclise ait sayan görüşlerin egemen olması ile üyeleri meclis tarafından ve meclis üyeleri arasından seçilen İstiklal Mahkemeleri kurulmuş ve meclis bir anlamda yargı yetkisine de sahip olmuştur.

Meclis, kendi üyeleri arasından bizzat seçtiği vekiller aracılığıyla yürütme işlerini gördürür, vekilleri yönlendirir ve bunları denetleyerek gerektiğinde vekilleri azlederek yerlerine yenilerini seçebilirdi. Görüldüğü üzere, 1921 Anayasası’nda bakanların meclise karşı siyasi sorumlulukları açık olarak düzenlenmiştir. Buna karşılık, bakanların cezai sorumluluğu ve bunun araştırılması yöntemine ilişkin olarak herhangi bir hükme rastlanmamaktadır. Buradan da 1921 Anayasası’nın bir başka özelliği ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: 1921 Anayasası’nın kabulü ile 1876 Anayasası toptan yürürlükten kaldırılmamış ve bu dönemde 1876 Anayasası’nın 1921 Anayasası’yla çatışmayan hükümleri yürürlükte kalmaya ve uygulanmaya devam etmiştir. Böylece, 1921 Anayasası’nın kabulünden itibaren iki anayasalı bir dönem ortaya çıkmıştır. Asıl Anayasa Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’dur, fakat bunun değiştirmediği hükümleri bakımından Kanun-u Esasi ikincil planda yürürlüğünü sürdürmektedir. Bu ikilik, Kanun-u Esasi'nin 1924 Anayasası ile yürürlükten kaldırıldığının açıkça belirtilmesiyle son bulmuştur.

1921 Anayasası’nda bakanların cezai sorumlulukları konusunda herhangi bir hüküm olmadığına ve 1876 Anayasası’nın bu konuya ilişkin hükümlerinin değiştirildiğine veya kaldırıldığına dair bir açıklama da olmadığına göre, diğer bazı hususlarda olduğu gibi bakanların cezai sorumluluğunun araştırılması konusunda da, 1876 Anayasası’nın yukarıda açıklanan hükümleri yürürlükte kalmaya devam etmiştir.

1921 Anayasası’nda, erkler birliği sistemi benimsenmiş, Yüce Divana yer verilmemiştir. Anayasa’da, yargı yetkisinin ulus adına yönteme ve yasaya göre bağımsız mahkemelerce kullanılacağı hükmü dışında, mahkemeler ve yüksek yargı yerleriyle ilgili bir kural yoktur.

C. 1924 Anayasası’nda Yüce Divan
Divan-ı Ali (Yüce Divan) fonksiyonel olarak ilk kez 1924 Anayasası’nda yargı erki başlığı altında yer almıştır. Bir başkan ve on dört üyeden oluşur. Paralel ve açıklayıcı hükümlere de TBMM İçtüzüğü’nün 169-177 maddeleri arasında yer verilmiştir.

Anayasa’ya göre Divan-ı Ali gerekli görüldüğünde TBMM kararıyla kurulur.

Divan-ı Ali 1945 te yapılan değişiklikle Yüce Divan adını almıştır.


a. Yapısı
Anayasa’nın 62 ve 63. maddelerine göre, Divan-ı Ali toplam yirmi bir üyeden oluşur. Üyelerinden on biri Mahkemeyi Temyiz (Yargıtay) ve onu Şurayı Devlet (Danıştay) tarafından başkan ve üyeleri arasından genel kurullarınca seçilir. Yüce Divan içlerinden seçecekleri bir başkan ve on dört üyeyle toplanır. Yargıtay ve Danıştaydan kurayla belirlenen üçer üye yedek üye olarak çalışır. 64. maddede, Cumhuriyet Başsavcısının savcılık görevini yapacağı belirtilmiştir.

b. Görevi
Anayasa’nın 61. maddesine göre, Yüce Divan (Divan- Ali),  bakanları, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısını görevlerinden doğacak işlerden dolayı ve görevleri nedeniyle devlete karşı hukuki sorumluluk gerektiren hallerde yargılar.

Fertlere karşı olan sorumluluğu yargılama mercii ise genel mahkemelerdir.

1937 de yapılan değişiklikle müsteşarlar da yargılanacaklar arasına alınmıştır.

Anayasa’nın 41. maddesinde, Cumhurbaşkanının vatan hainliği halinde Meclise karşı sorumlu olacağı belirtilmiştir. TBMM vatana hıyanet suçu nedeniyle Cumhurbaşkanını hem suçlandırabilir, hem de cezalandırabilirdi. Ancak bunun dışındaki işlemlerden sorumlu değildi. Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanının kararlarından doğacak sorumluluk Başbakan ve ilgili bakana aittir.

1924 Anayasası’nın 46. maddesi, bakanların siyasi, 47. maddesi hukuki ve cezai sorumluluğu ile ilgilidir. Anayasa, bakanların ortaklaşa ve tek tek sorumluluğunu kabul etmiştir.

Anayasa’nın 61. maddesinde, bakanların görevlerinden dolayı Yüce Divanda yargılanacakları belirtilmiş, 50. maddede, bakanlardan birinin Yüce Divana yollanması hakkında TBMM tarafından verilen kararın bakanlıktan düşme sonucu yaratacağı kaleme alınmıştır.

23.04.1920 den 27.05.1960 tarihine dek dört kez Yüce Divan kurulmasına karar verilmiştir.

Yüce Divana (Divanı Ali) ilk sevk kararı 26.01.1928 tarihinde alınmıştır. Meclis, Cebelibereket (Osmaniye) Milletvekili ve Bahriye Eski Bakanı İhsan (Eryavuz) ile Ertuğrul (Bilecik) Milletvekili Dr. Fikret'i (Onuralp), Yavuz Zırhlısı'nın onarımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla Divanı Aliye sevk etmiştir. 16.04.1928 de mahkûmiyet kararı verilmiştir. 

İkincisi, Ticaret Bakanı Ali Cenani Bey hakkında, un ve zahire fiyatlarının yükselmesini önlemek için verilen 500.000 TL’nin harcanmasında yolsuzluk yapıldığı saptaması ile ilgilidir. Sayıştay’ın bu saptaması üzerine yapılan yargılamada, Ali Cenani Bey, görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmıştır.

Üçüncüsü, Bahriye Bakanı Mahmut Muhtar Paşa (Katırcıoğlu) davasıdır. Bu davada, İngiltere’de Times İron Works fabrikalarına 20.000 İngiliz Lirasının kefaletsiz ödendiğinden sorumlu tutulan bakan yargılama sonunda ödence vermek zorunda bırakılmıştır. 01.06.1911 de işlenen suçtan 18 yıl sonra açılan davada 03.11.1929 tarihinde karar verilmiştir.

Dördüncüsü, Gümrük ve Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü hakkındaki kahve tomruk, İyidere Kereste, Fabrikasının satın alınması, tutkal alımı, kibrit yolsuzlukları ile davadır. Yargılama sonunda Ürgüplü aklanır. Ancak, yargılama arkadaşlarından mahkûm edilen olur. Mahkûmiyet kararı 05.10.1948 de verilmiştir.


c. Yargılama Yöntemi
Anayasa’nın 66. maddesinde, kanunlara göre yargılama yapılacağı belirtilmiş ayrıntılı hükümlere TBMM İçtüzüğü’nün 169-177 maddelerinde yer verilmiştir. Onar ve Tülen, 177. maddenin günümüzdeki meclis araştırmasına benzediğini, bunun meclis soruşturması ile ilgisinin bulunmadığını, dolayısıyla Meclis Soruşturmasına ilişkin İçtüzük hükümlerinin 169 ila 176. maddeler arasında yer aldığının kabulünün gerektiğini belirtmektedirler.

Gerek bu hükümlere, gerekse Büyük Millet Meclisinin istikrarlı uygulamasına göre, 1924 Anayasası döneminde Meclis Soruşturmasına üç yoldan birisi ile girişilmişti. Birincisi, bakanların cezai veya mali sorumluluklarını gerektiren fiillerinden dolayı Meclis Soruşturması yürütülmesi, Meclis Başkanlığına verilecek bir önerge i!e istenebilirdi. İçtüzüğün bu hükmünden anlaşıldığına göre, tek bir milletvekili dahi Meclis Soruşturması açılmasını isteme hakkına sahipti. İkinci yol, adalet makamlarının herhangi bir işle uğraşmakta iken bakanlardan birisinin bu işle ilgisini görmeleri ve görev noktasından bu işi inceleyemeyeceklerine karar vererek konuyu Meclis Başkanlığına intikal ettirmeleri suretiyle de Meclis Soruşturması açılabilmesi mümkündü. Nihayet, 1924 Anayasası dönemindeki meclis tatbikatına göre, Sayıştay komisyonu raporu ile de bir Bakanın tahkikat için Meclis Genel Kuruluna yollanması mümkün bulunmaktaydı.

Soruşturma yöntemi açısından bakıldığında, TBMM Başkanına önerge verilir. Bu önerge Başkan tarafından Kamutaya sunulur. İlgili bakanlara haber verilir. Adli makamlarca bu tür bir suçun işlendiğinin öğrenilmesi durumunda aynı şekilde durum TBMM Başkanlığına bildirilir. Kamutay soruşturma gerekip gerekmediğinin belirlenmesi için önce beş kişilik komisyon kurar. İlgili bakan, önergeyi verenler ve komisyon dinlendikten sonra Kamutay soruşturma kararı verir. Kamutay ya Anayasa Komisyonu ile Adalet Komisyonundan kurulmuş karma komisyona ya da özel bir soruşturma komisyonuna soruşturma işini havale eder. Komisyon her tür olanaklardan yararlanarak gerekli kanıtları toplar. Komisyon bakanları sorgulayabileceği gibi tanık ve bilirkişi de dinleyebilir. Komisyon raporu cezalı ve akçalı sorumu gerektiriyorsa soruşturma belgeleri Meclis kararıyla kurulacak Yüce Divana en çok 15 gün içinde verilir.

D. 27 Mayıs 1960 Döneminde Yüce Divan
27.05.1960 tarihinde yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi döneminde kurulan 16.12.1960 tarihinde yeniden uygulamasına geçilen Yüce Divanın kurulmasına gerek olup olmadığına Kurucu 

Meclis karar verme yetkisindedir.

12.06.1960 tarihli 1 sayılı Kanun’un 24. maddesine göre, 1924 Anayasası’nın Yüce Divana ilişkin hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.

Yüksek Adalet Divanı yerini 16.12.1960 tarihinde 157 sayılı Kanun ile yeniden oluşturulan ve 1924 Anayasası’nda var olan Yüce Divan uygulamasına bırakmıştır.

a. Yapısı
Son soruşturma açılmasına gerek olup olmadığına karar verecek olan Yüksek Soruşturma Kurulu ile Milli Birlik Komitesince seçilecek üyelerden kurulu Yüksek Adalet Divanı yargılamanın iki temel kurumudur.

aa. Yüksek Soruşturma Kurulu
Anayasa’da değişiklik yapan 12.06.1960 tarihli 1 sayılı Kanun’un 6. maddesine göre, sanıkların sorumluluklarını, araştırmak ve haklarında son soruşturma açılarak Yüksek Adalet Divanına verilmeleri gerekip gerekmediğine karar vermek üzere Yüksek Soruşturma Kurulu oluşturulur. Yüksek Soruşturma Kurulunun teklifi üzerine Türkiye Cumhuriyeti Milli Birlik Komitesince seçilecek bir başkan ile yeteri kadar üyeden kurulur. Yüksek Soruşturma Kurulu, Cumhurbaşkanını, Başbakanı, bakanları, eski iktidar milletvekillerini ve bunların suçlarına katılanların yargılanmalarını kararlaştırır.


bb. Yüksek Adalet Divanı
Anayasa’da değişiklik yapan 12.06.1960 tarihli Kanun’un 6. maddesine göre, Cumhurbaşkanını, Başbakanı, bakanları, eski iktidar milletvekillerini ve bunların suçlarına katılanları yargılamak üzere Yüksek Adalet Divanı kurulur. Yüksek Adalet Divanı, adli idari ve askeri yargıya mensup yargıçlar arasından Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine Milli Birlik Komitesince seçilecek bir başkan, sekiz asil ve altı yedek üyeden kurulur.

12.09.1960 tarihinde yapılan değişiklikle, Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı ile yeteri kadar yardımcısının Türkiye Cumhuriyeti Milli Birlik Komitesince Yüksek Soruşturma Kurulunun başkan ve üyeleri arasından seçilmesi öngörülmüştür.
Yüksek Adalet Divanı’nın kararları kesindir.

cc. Milli Birlik Komitesi
13 Aralık ile 15 Ekim 1961 tarihleri arasındaki döneme bakıldığında, 157  sayılı Kanun’un 37. maddesinde, Temsilciler Meclisinin bakanlar veya bir bakan hakkında Meclis Soruşturması açılmasını uygun görmesi halinde kararını Milli Birlik Komitesine bildireceği, Milli Birlik Komitesi’nin de aynı yolda karar vermesi halinde Meclis Soruşturması açılacağı hükmüne yer verildiği görülmektedir. Meclis Soruşturmasına karar verildiğinde Milli Birlik Komitesi ile Temsilciler Meclisinden seçilecek yedişer üyeden kurulu bir soruşturma kurulu gerekli soruşturmayı yapar.

Milli Birlik Komitesi, 2 nolu kararıyla, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Yüce Divanda yargılanmasını sağlamıştır.

b. Görevi
Anayasa’nın kısmen değiştirilmesine ilişkin 12.06.1960 tarihinde çıkarılan yasanın 6. maddesine göre, Yüksek Adalet Divanı Yüksek Soruşturma Kurulu tarafından yargılanmaları kararlaştırılan Cumhurbaşkanını, Başbakanı, bakanları, eski iktidar milletvekillerini ve bunların suçlarına katılanlarının yargılama görev ve yetkisine sahiptir.

Yargılanmaları 1924 Anayasası’na göre Divan-ı Aliye ait olan Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyeleri, Cumhuriyet Başsavcısı hakkındaki soruşturma ve yargılama yetkisi de Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanı tarafından kullanılır.
Yüksek Adalet Divanı milletvekili, general, vali, belediye başkanı dâhil 587 kişiyi yargılamıştır.
Yüksek Adalet Divanı görev süresinde 15 kişiye idam, 31 kişiye ömür boyu ağır hapis, 418 kişiye de değişik sürelerde hapis cezası verilmiştir. Milli Birlik Komitesi 15 idamdan 11 ini ömür boyu hapse çevirmiştir. 16 Eylül’de Fatih Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, 17 Eylül’de de Adnan Menderes idam edilmişlerdir.

c. Yargılama Yöntemi
Yüksek Soruşturma Kurulu sanıkların sorumluluklarını araştırır. Araştırmaları sonunda ilgililerin Yüksek Adalet Divanına sevk edilip sevk edilmeyeceklerine karar verir. Sevke ilişkin son soruşturmanın açılması kararı dava açan bir karardır.
Yüksek Adalet Divanının kararları kesindir. Ancak idam kararlarının infazı, kararın Milli Birlik Komitesi’nin onayına bağlıdır.

E. 1961 Anayasası’nda Yüce Divan
1961 Anayasası kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiştir ki, bu durum, hükümet sistemimiz bakımından çok esaslı bir değişiklik olarak değerlendirilmiştir. Bu çerçevede, Anayasa’da kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsenmesi aynı zamanda, hükümet sisteminin parlamenter sistem olarak dizayn edildiğini gösteren unsurlardan biri olarak görülmüştür.

1961 Anayasası’nın ilk şekline göre “idarenin hiçbir eylem ve işlemi hiç bir şekilde yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz” kuralı ile yürütmenin tüm işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutuyordu. Bu madde hukuk devleti açısından önemli bir aşama oluşturmuştur. 1971 de yapılan değişiklikle kural kısmen zayıflatılmış ve “idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu” belirtilmiştir. Ancak Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışında tutulmuştur.

Anayasa yargısının kuruluşu ve gelişmesi 1961 Anayasası’yla birlikte anayasa yargısı gündeme gelmiş, Anayasa Mahkemesi de, 22.04.1962 gün ve 44 sayılı yasayla kurularak Anayasa’ya uygunluk denetim görevine başlamıştır.

1961 Anayasası’nda TBMM, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosundan (iki meclisten) kuruludur. Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu, birbirlerinden bağımsız olarak Anayasa’ca kendilerine verilen görevleri yerine getirdikten başka, Anayasa’nın ilgili maddeleri gereğince iki meclisin birlikte toplanarak çalışması halinde “TBMM Birleşik Toplantısı” adıyla anılan ayrı bir kurul ortaya çıkmaktaydı.

1961 Anayasası’nda ilk kez yüksek mahkemeler ayrı başlık altında toplanmıştır. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi yüksek mahkeme sayılırken, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Anayasa Mahkemesi yargı başlığı altında ayrıca düzenlenmiştir. Yüksek Seçim Kurulu yasama başlığı altında, Sayıştay da yürütme başlığı altında yer almıştır. 1971 de Anayasa’da yapılan değişiklikle AYİM’de yüksek mahkemeler içinde Danıştayla ilgili maddede yer almıştır.

27 Mayıs dönemi ve Yüksek Adalet Divanının görevi, 09.07.1961 gün ve 334 sayılı 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesiyle son bulmuş ve Yüce Divan görevi Türk hukukunda ilk defa bu Anayasa ile Anayasa Mahkemesine verilmiştir.

1961 Anayasası ile Cumhurbaşkanının vatana hıyanet halindeki sorumluluğu düzenlenirken TBMM’nin vatana hıyanet suçlaması üzerine Anayasa’da ilk kez yer alan Anayasa Mahkemesinde yargılanacağı belirtilmiş, bu yargılama bakımından Anayasa Mahkemesine Yüce Divan sıfatı verilmiştir.

1961 Anayasası’na göre, Anayasa Mahkemesi, yasaların ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasa’ya, Anayasa değişikliklerinin de Anayasa’da gösterilen şekil şartlarına uygunluğunu denetler. Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu üyelerini, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısını, Başkanun sözcüsünü, Askeri Yargıtay Başsavcısını ve kendi üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar ve Anayasa ile verilen diğer görevleri yerine getirir.

Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları, Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.

a. Yapısı
Anayasa’nın 145. maddesine göre, Yüce Divan görevi de yapan Anayasa Mahkemesi, onbeş asıl ve beş yedek üyeden kuruludur. Asıl üyelerden dördü Yargıtay, üçü Danıştay Genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleriyle Cumhuriyet Başsavcısı ve Başkanun sözcüsü arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Bir üye Sayıştay Genel Kurulun’ca kendi Başkan ve üyeleri arasından aynı yöntemle seçilir. Millet Meclisi üç, Cumhuriyet Senatosu iki üye seçer. Cumhurbaşkanınca da iki üye seçilir. Cumhurbaşkanı, bu üyelerden birini, Askeri Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla göstereceği üç aday arasından seçer.

Anayasa Mahkemesi, kendi üyeleri arasından, gizli oyla ve salt çoğunlukla, dört yıl için bir Başkan ve bir Başkanvekili seçer; yeniden seçilmek olanaklıdır. Anayasa Mahkemesine, Yargıtay iki, Danıştay ile Yasama Meclislerinin her biri birer yedek üye seçerler. Yedek üyelerin seçiminde de, asılların seçimindeki yöntem uygulanır.
147.  maddede açıklandığı üzere,  savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı yapar.

b. Görevi
Anayasa’nın 147. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin, Cumhurbaşkanını,  Bakanlar Kurulu üyelerini, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Sayıştay Başkan ve Üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısını, Başkanun sözcüsünü, Askeri Yargıtay Başsavcısını ve kendi üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılayacağı belirtilmiştir.

Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler yargı denetimi dışında tutulmuştur. Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararların Başbakan ve ilgili bakanlar tarafından imzalanması, bütün bu kararlardan doğacak sorumluluğun kararı imzalayan Başbakan ve ilgili bakana ait olması, dolayısıyla Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu öngörülmüştür. Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanı siyasi değil ama vatana hıyanet durumunda cezai bakımdan TBMM’ye karşı sorumludur.

Cumhurbaşkanının çıkaracağı kararların sorumluluğu, kararı imzalayan Başbakan ve ilgili bakana aittir.

1961 Anayasası 1924 Anayasası’ndan farklı olarak cezai sorumluluk dolayısıyla bakanların yargılanması görevini Anayasa Mahkemesine bırakmıştır. Keza 1924 Anayasası’nın Cumhurbaşkanına tanıdığı özel af yetkisi kapsamına Yüce Divan kararıyla mahkûm olan vekiller alınmamış, buna karşılık 1961 Anayasası’nda böyle bir ayırım yapılmamıştır.

Anayasa’nın 106. maddesine göre, TBMM kararıyla Yüce Divana verilen bir bakan, bakanlıktan düşer.

1961 Anayasası döneminde 07.02.1964 tarihinde Yüce Divana sevk edilen Ticaret Bakanı Mehmet Baydur, Çin’e yapılan bir ihracatla arpa yolsuzluğundan yargılanmış, sevk kararında suçun ne olduğunun gösterilmediği, suçun unsurlarının açıklanmadığı ve sevk maddesinin yer almadığı belirtilerek sanığın sorumluluğunun tesbit edilemediği görüşüyle dava beraatla sonuçlandırılmıştır (E.1964/1-K.1965/3,T. 17.6.1965).

Anayasa’nın 147. maddesine göre, Mahkeme Yüce Divan sıfatıyla, kendi üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.  

Anayasa Mahkemesi Başkanı ya da üyesi ile ilgili soruşturma açma yetkisi, 44 sayılı Anayasa Mahkemesi Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun (AMKYUHK’nın)’un 52. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi Kurulunundur. Maddeye göre, başkan ve üyeler için görevlerinden doğan ya da görevleri sırasında işledikleri suçlar için soruşturma açılabilecektir.  

Anayasa’nın 147. maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla, Yargıtay Başkanı ve üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılayacağı belirtilmiştir.

1973 yılında çıkarılan 1730 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 42. maddesine göre, Başkanlık Divanı kendisine gelen haber ve yakınmaları inceler.  

Anayasa’nın 147. maddesinde AYİM başkan ve üyeleriyle ilgili düzenleme yer almamıştır. Adı geçenlerin yargılanabileceklerine ilişkin hükümlere 1972 yılında çıkarılan 1602 sayılı AYİM Kanunu’nun 32. maddesinde yer verilmiştir.

c. Yargılama Yöntemi
Anayasa’nın 99. maddesinde Cumhurbaşkanının vatan hainliği durumunda Meclis tarafından suçlanabileceğine yer verilmiştir. TBMM Birleşik Toplantısı İçtüzüğü’nün 23. maddesine göre, vatan hainliği ile suçlandırılma önergesi TBMM’nin en az üçte birinin imzasıyla verilir. Önerge Cumhurbaşkanına ve Genel Kurula sunulup 7 gün sonraki birleşimin gündemine alınır. Görüşmeler yapıldıktan ve Cumhurbaşkanı da dinlendikten sonra üye tamsayısının en az üçte iki çoğunluğu ile Cumhurbaşkanının Yüce Divana sevkine karar verilir. Kararda, hangi ceza yargısına dayanıldığı ve işlendiği belirtilen suçun hangi gerekçeyle yurt hainliği sayılması gerektiği belirtilir.

Anayasa’nın 90. maddesine göre, Başbakan veya Bakanlar hakkında yapılacak soruşturma istemleri, TBMM’nin birleşik toplantısında görüşülür ve karara bağlanır.

TBMM Birleşik Toplantısı İçtüzüğü’nün 12 ve devamı maddelerine göre, öncelikle başvuru geldiğinde, soruşturma açılmasına gerek olup olmadığını belirlemek üzere TBMM tarafından bir Meclis Soruşturması Hazırlık Komisyonu kurulur. Komisyon hazırlık soruşturması aşamasında her tür kanıtı toplar, ilgilileri dinler. 16. maddeye göre, TBMM’de yapılan görüşmelerden sonra (ki son söz hakkında soruşturma açılması istenen kimsededir) Genel Kurul son soruşturma açılması yönünde karar verirse, Cumhuriyet Senatosu ve milletvekillerinden (iki Meclisten) eşit sayıda seçilecek üyelerden kurulu soruşturma komisyonu oluşturulur. 17. maddede açıklandığı üzere, Komisyon her tür kanıta başvurabilir. İlgilileri dinleyebilir, tanık ve bilirkişi ifadesi alabilir. Komisyon, çalışmaları gizli yürütür, kararlarını salt çoğunlukla alır.  

Tüzüğün 19. maddesine göre, gerek komisyon raporunda gerekse TBMM Genel Kurulunda verilen Yüce Divana gönderme kararlarında, hangi ceza yargısına dayanıldığı açıkça belirtilir. Yüce Divana sevk hususundaki karar birleşik toplantıda verilir. 21. maddeye göre, dosya en geç 7 gün içinde Anayasa Mahkemesine gönderilir.

Tüzüğün 22. maddesine göre, Meclislerdeki siyasi parti gruplarında, Meclis Soruşturması ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.

TBMM Birleşik Toplantısı İçtüzüğü’nün 13. maddesine göre, görülmekte olan bir dava sırasında başbakan veya Bakanın görevinden ötürü cezai sorumluluğunu gerektiren eyleminin varlığı durumunda görevsizlik kararı verebilecektir. Bu şekilde verilen görevsizlik kararı üzerine, dosya başbakanlık aracılığıyla TBMM’ye gönderilir.

Anayasa Mahkemesi Kurulunca verilecek soruşturma açılması kararı üzerine üyelerinden üç kişilik bir Soruşturma Kurulu oluşturulur. Kurulun kararları kesindir. Kurulun Yüce Divana gönderme kararı üzerine Anayasa Mahkemesi hakkında sevk kararı verilen üye katılmaksızın Yüce Divan sıfatıyla toplanarak kararını verir.

Başkanlık Divanı soruşturma gereği duyması durumunda ilk soruşturma görevi ceza dairesi başkanlarından birine verilir. Görevlendirilen kişi sorgu yargıcı yetkilerine sahiptir. Hazırlanan belgelerin ve raporun sunulduğu Başkanlık Divanı son soruşturma açılmasına karar verirse dosyayı Anayasa Mahkemesine gönderir. Ağır cezayı gerektiren suçüstü durumlarında, hazırlık ve ilk soruşturma genel yargılara göre yapılır.

Danıştay Başkanı ve üyeleri hakkındaki ilk soruşturmayı bir daire Başkanı ve iki üyeden oluşan bir kurul yapar. Suçlanan Danıştay Birinci Başkanı ise kendisinin katılmadığı Başkanlar Kurulu, Daire Başkanı veya üye ise Birinci Başkan kurulu seçer. Hazırlanan raporu inceleyen Yönetim Daireleri Kurulu son soruşturmanın açılmasına karar verirse, itiraz edilmesi durumunda Yönetim Daire Başkanı ve üyelerinin katılmadığı Danıştay Genel Kurulunda karar değerlendirilir. Son soruşturmanın açılmasına ilişkin kararla dosya gereği için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

1600 sayılı Askeri Yargıtay Kanunu’nun 37. maddesine göre, yakınılan Askeri Yargıtay Başkanı, üyesi veya Başsavcısı ise, inceleme yapmak üzere bir veya üç üye görevlendirilir. Hazırlanan belgelere göre Genel Kurulun soruşturma açılması kararı ile soruşturmayı yapmak üzere gizli oyla üç üye görevlendirilir. Soruşturma Kurulu raporunu inceleyen Genel Kurul, Yüce Divana sevk kararı verirse dosyayı Yüce Divana sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir.

45 sayılı Yüksek Hâkimler ve Yüksek Savcılar Kurulu Kanun’unun 56. maddesine göre, sanık Yüksek Hâkimler Kurulu Başkanı ise soruşturmayı Yargıtay Birinci Başkanı yapar. Sanık Yüksek Hâkimler Kurulu Bölüm Başkanı veya üyesi ise bunların görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarındaki soruşturmayı Yüksek Hâkimler Kurulu Başkanı yapar.

832 sayılı Sayıştay Kanun’unun 96. maddesine göre, Sayıştay Başkanı ve üyeler hakkındaki ilk soruşturmayı Genel Kurulun belirleyeceği üç daire başkanı ve iki üye yapar. Bu kurulun hazırladığı raporu görüşen Daireler Kurulunun vereceği yargılamanın gerekliliğine ilişkin kararın Sayıştay Genel Kurulunda onaylanması üzerine dosya Anayasa Mahkemesine sunulur.

1602 sayılı AYİM Kanun’unun 32. maddesinde yer verilmiştir. Maddeye göre, ön incelemeyi Genel Kurulun belirleyeceği bir veya üç üye yapar. Soruşturmanın gerekliliğine ilişkin rapor Genel Kurulda uygun görülürse Genel Kurul üç kişilik soruşturma kurulu seçer. Bu kurul askeri savcıların yetkilerini kullanır. Son soruşturmanın açılması gerektiğine ilişkin kurul raporunun Genel Kurulda onanması durumunda dosya Yüce Divana sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

Başkanun sözcüsü hakkındaki ilk soruşturmayı, Danıştay daire başkanlarından biri ile iki üyeden oluşan ve Birinci Başkanın seçeceği bir kurul yapar. Hazırlanan raporu inceleyen Yönetim Daireleri Kurulu son soruşturmanın açılmasına karar verirse, itiraz edilmesi durumunda Yönetim Daire Başkanı ve üyelerinin katılmadığı Danıştay Genel Kurulunda karar değerlendirilir. Son soruşturmanın açılmasına ilişkin kararla dosya gereği için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

d. Özel Haller
Yüce Divanda görülen davalarda, suçlama makamı Başsavcı değildir. Sanık Cumhurbaşkanı ya da üyesi ise suçlayan yasama organıdır. Anayasa’nın 147. maddesine göre, savcı suçlamayı yürütür. AMKYUHK’nın 35. maddesine göre, Cumhuriyet Başsavcısının eylemli ya da hukuksal nedenlerle bu görevi yapamaması durumunda savcılık görevini yapacak kişi Yargıtay İkinci Başkanı ve üyeleri arasından Yargıtay Büyük Genel Kurulunca seçilir.

Sanık yüksek yargı organı mensubu ise suçlayan genellikle ilgili kuruluşun kendisidir.
Son soruşturmanın açılması kararı olmadıkça genel mahkemelerde görülmekte olan bir davanın görevsizlik kararı ile Yüce Divana gelmesi olanaksızdır.

44 sayılı AMKYUHK’nın 34. maddesinden, Yüce Divanın yürürlükteki yasalara göre duruşma yapıp karar vereceği anlaşılmaktadır.
Yüce Divan yargılamasına tabi olan kişilerin işledikleri suçlara katılanlar da Yüce Divanda yargılanabileceklerdir.
Yüce Divan yargılamasında istinabe yolu öngörülmemiştir.

F. 12 Eylül 1980 Döneminde Yüce Divan
Askeri darbenin yapıldığı 12.09.1980 den 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği 07.11.1982 tarihine kadar darbeyi yapanlardan oluşan Milli Güvenlik Konseyinin (MGK’nın) yönetiminde bir ara dönem yaşanmıştır. 2324 sayılı yasayla TBMM yetkilerini kullanma yetkisini kendine tanıyan ve 2356 sayılı yasayla kendine meşruiyet kazandırmaya çalışan MGK, TBMM’nin Cumhurbaşkanı ve bakanlar hakkındaki soruşturma ve Yüce Divana sevk etme yetkisini kendinde görmüştür. Olağanüstü yargı yöntemi işletilmiştir.

Devlet ve MGK Başkanı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, üyeleri, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan MGK, (Sosyal Güvenlik Bakanı Hilmi İşgüzar, Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı, Bayındırlık Bakanları Şerafettin Elçi ve Selahattin Kılıç olmak üzere) dört Bakanı Yüce Divana sevk etmiştir.

Sosyal Güvenlik eski Bakanı Hilmi İşgüzar; bakanlığı döneminde ""kayırma, yolsuzluk, nüfuz ticareti, vazifeyi suistimal ve menfaat temini suretiyle Bağ-Kur ve SSK'yı zarara uğrattığı" iddialarıyla MGK tarafından 02.02.1981’de Yüce Divana sevk edilmiş, 26.03.1981’de başlayan yargılanmaları 12.04.1982’de sonuçlandırılmış, İşgüzar, ağır hapis, hapis ve para cezasına çarptırılmıştır (E. 1981/1-K. 1982/2, T 13.4.1982).

Gümrük ve Tekel eski Bakanı Tuncay Mataracı; bakanlığı döneminde "rüşvet almak" iddiasıyla MGK tarafından 23.04.1981’de Yüce Divana sevk edilmiş, yargılamaya 15.06.1981'de başlanmış, 16 Mart 1982'de sonuçlandırılmış, Mataracı ağır hapis ve para cezasına çarptırılmıştır (E. 1981/2-K. 1982/1, T. 16.3.1982) .

Bayındırlık Eski Bakanı Şerafettin Elçi, MGK tarafından "rüşvet almak" ve "görevini kötüye kullanmak" iddialarıyla 17.03.1982’de Yüce Divana sevk edilmiş, yargılanmaya 26.05.1982'de başlanmış, karar 12.04.1983'de açıklanmış, Elçi, rüşvet suçlamasından beraat ederken, görevini kötüye kullanmaktan hapis cezasına çarptırılmıştır (E.1982/1-K.1983/2, T. 12.4.1983).
Bayındırlık eski Bakanı Selahattin Kılıç, "görevini kötüye kullanmak" iddiasıyla MGK tarafından 17.03.1982 tarihinde Yüce Divana sevk edilmiş, 02.06.1982'de başlayan dava 09.03.1983'de beraatla sona ermiştir (E.1982/2-K.1983/1, T. 9.3.1983).

MGK adeta kendine bir güvenlik kalkanı yaratmış, yaptığı işlem ve eylemlerini yargı denetimi dışında tutmuş, üyelere de sorumsuzluk ve dokunulmazlık zırhı yerleştirmiştir. Olağanüstü dönemin koşulları nedeniyle de olsa getirilen ve halen de etkileri süren sorumsuzluk ve dokunulmazlık zırhı ve uygulaması ülkemizin hukuk devleti olma yolundaki adımları açısından büyük bir talihsizliktir.

G. 1982 Anayasası’nda ve Günümüzde Yüce Divan
1982 Anayasası’nda, yüksek mahkemeler, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, AYİM ve Uyuşmazlık Mahkemesi şeklinde gösterilmiştir. Anayasa, anayasa yargısı, adli yargı, idari yargı ve askeri yargı esasına dayanmaktadır. Sayıştay yargı bölümü içinde yer almış ancak Yüksek Mahkeme olarak adlandırılmamıştır.

1982 Anayasası ile Yüce Divan uygulaması sürdürülmüş, hatta yargılanacaklar kapsamı sonradan kurulan AYİM’in Başkan ve üyeleri, yüksek yargı organlarının başsavcıları, Başsavcıvekili, Hâkimler Kurulu yerine oluşturulan HSYK başkan ve üyelerini de içerecek şekilde genişletilmiştir.

1982 Anayasası’nda, denetim araçları ile ilgili olarak diğer anayasalarda görülmeyen bir şekilde ayrıntılı sayılabilecek bir düzenlemeye gidilmiştir. Bakanların sorumluğu ile ilgili Anayasa’nın 100. maddesi yanında, TBMM İçtüzüğü'nün 107 ila 113. maddeleri Meclis Soruşturmasının bugünkü hukuki dayanaklarını teşkil etmektedir.

Anayasa’nın 146. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur. Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askeri Yargıtay, AYİM ve Sayıştay Genel Kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinde göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.

Anayasa’nın 105. maddesinde Cumhurbaşkanının vatan hainliği durumunda Meclis tarafından suçlanabileceği belirtilmiş, 148. maddeye göre de, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Cumhurbaşkanı,  Bakanlar Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, AYİM Başkan ve üyeleri, Başsavcıları, Cumhuriyet Başsavcıvekili, HSYK ve Sayıştay Başkan ve üyeleri Yüce Divan yargılamasına tabi olabileceklerdir. Dikkat edilirse, 1961 Anayasası’na paralel bir düzenleme söz konusudur. Ancak farklı ve ek olarak sonradan kurulan AYİM’in Başkan ve üyeleri, yüksek yargı organlarının başsavcıları, Başsavcıvekili, Hâkimler Kurulu yerine oluşturulan HSYK başkan ve üyeleri Yüce Divan yargılaması kapsamına alınmıştır.

Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir. (Ek cümle: 23/07/1995 - 4121/14 md.) ve siyasi partilerin temelli kapatılması veya kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler.

1982 Anayasası ve Yüce Divan uygulaması ile ilgili ayrıntılara ayrı bir başlık altında ileride yer verilecektir.






İKİNCİ BÖLÜM

KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA YÜCE DİVAN UYGULAMASI



I. Genel Olarak
Ulus adına devlet gücünü kullanan yüksek politik kişilikler ile bazı üst düzey kamu görevlilerinin, görevlerine ilişkin anayasayı ihlal suçlarından dolayı yargılanmaları, birçok hukuk sisteminde anayasa yargısı organlarının (özel yargı mercilerinin) görevi kapsamında sayılmıştır.

Karşılaştırmalı hukukta Yüce Divan uygulamasının tamamen aynı olmadığı, bazı yönlerden benzerlik gösterse de diğer birçok açıdan farklılık gösterdiği görülmektedir. Dolayısıyla aynı sistem içinde değerlendirilse de Yüce Divan uygulamasının farklı ülkelerde esaslı unsurlarda veya ayrıntılarda farklılık gösterdiği görülür. Örneğin, 1961’den bugüne uyguladığımız Yüce Divan sistemi, büyük oranda esinlendiği İtalya uygulamasından çok temel bazı farklara sahiptir.

Bazı ülkelerde ise, Yüce Divan uygulamasının yalnızca bir sistemle sınırlanamayacağı, karma bir yapı taşıdığı da görülmektedir. Örneğin, Fransa’da, ikili bir yapı söz konusudur. Yüksek Adalet Divanı yalnızca cumhurbaşkanlarını yargılar ve Cumhuriyet Adalet Divanı, bakanlar için yargılama yapar. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı ile bakanlar açısından ayrı yargılama mercileri öngörülmüştür. Yüksek Adalet Divanı’nın kararları kesin iken bakanları yargılayana Cumhuriyet Adalet Divanı kararlarına karşı Fransız Yargıtayı da denebilecek Fransız Yüksek Mahkemesine başvurulabilmekte ve CGK’da temyiz incelemesi yapılabilmektedir.
Üyelerin bağımsızlığının güvencesi olan disiplin konusundaki özerklik, Avrupa’da ortak bir kuraldır. Mahkemeler, üyezerindleri üeki disiplin yetkilerini kendileri kullanırlar. Hukuk sistemimiz daha çok kara Avrupası sisteminden etkilenmiştir.

21 Avrupa ülkesine bakıldığında Anayasa Mahkemesi yargıçlarının görev süresi ortalama 9,3 yıldır.
Yüce Divan yargısı konusunda farklı sistemler genellikle dört ana grupta toplanmaktadır. Bunlar; yasama organı sistemi, Temyiz Mahkemesi sistemi, özel Yüce Divan Mahkemesi sistemi ve Anayasa Mahkemesi sistemidir.

II. Yasama Organı Sistemi
Ülkelerin bir kısmında, Yüce Divan görevi Yasama Meclislerinden birine verilmiştir. Bu, genellikle Senato veya Lordlar Kamarası benzeri ikinci meclistir.

Yüce Divan olarak yasama organının görev yapması, güçler ayrılığının kurumsallaşmadığı çağlardan kalma bir gelenektir.

Bu sistemin temeli impeachment adı verilen kuruma dayanmaktadır. Impeachment yöntemi, bir Bakanın Avam Kamarası tarafından itham edilerek, Lordlar Kamarası tarafından yargılanması demektir. Impeachment yöntemi, uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. İlk olarak 1376 tarihinde uygulandığı belirtilmektedir.
Ülkemizde 1921 ile 1924 yılları arasında uygulanan güçler birliğine dayanan Meclis hükümeti sistemi nedeniyle, yargı yetkisini de yasama organı kullanmıştır .
Yasama organı sistemini benimseyen belli başlı ülkeler, başta İngiltere ve sonrasında bu ülkeden sistemi alan İngiltere, ABD, İrlanda, Brezilya ve Kazakistan’dır.


A. İngiltere
İngiltere’de Lordlar Kamarası öteden beri yüksek memurları yargılama hakkına sahiptir. Bakanlar da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Avam Kamarası da bakanları itham etme yetkisini haizdir. Bu yetkiler İngiltere’de siyasi bir geleneğin ürünü olarak kendini göstermiştir. Bu sistem küçük farklarla Kuzey İrlanda, Galler, İskoçya gibi ülkelerde de uygulanmaktadır.
Impeachment, İngiltere’de ondokuzuncu yüzyılda parlamenter hükümet rejiminin kurumsallaşmasıyla beraber, yerini “siyasal sorumluluğa” bırakmıştır. Zira kralın iktidarının sınırlandığı ve parlamento yargıçiyetinin sağlandığı 19. yüzyıla gelince, sert bir cezai sorumluluk mekanizması olan Impeachment kendiliğinden işlevini yitirmeye başlamıştır. Son Impeachment uygulaması 1805 yılında yapılmıştır.
İngiltere’de 2005 yılında yapılan değişiklikle Lordlar Kamarasının yargısal görevleri sonlandırılmış, yalnızca yasama yetkisi kendisinde bırakılmıştır. 2009 yılından itibaren yargı bağımsızlığı ve güçler ayrılığı ilkesine uygun olarak yeni bir Yüce Divan sistemi uygulaması söz konusudur.

B. ABD
Çift meclis ve başkanlık sistemini uygulayan ülkelerden ABD’de Başkan ve belli sayıda üst düzey yetkililerinin suçlanma mercii Temsilciler Meclisidir. Başkan, Anayasa Mahkemesi Başkanının başkanlığı altında toplanan Senatoda yargılanır. Mahkûm edilebilmesi için 2/3 çoğunluk gereklidir. Mahkûmiyet, Başkanın görevden uzaklaşmasını sağlayan azli anlamına gelmektedir. Yargılanacaklar yalnızca vatana ihanet, rüşvet ve diğer ağır cürümlerden dolayı senatoda yargılanabilirler. Bakanların sorumluluğu daha çok kamuoyu karşısındaki manevi sorumluluktur. Senato hukuken bakanları yargılama yetki ve görevine sahiptirler.

Senato tarafından verilen mahkûmiyet kararına karşı başvurulabilecek bir üst yargı mercii yoktur.
ABD’de yüksek mahkeme, Senatonun tavsiyesi ve onayı üzerine Birleşik Devletler Başkanı tarafından atanan, ömür boyunca görev yapan bir baş yargıç ile sekiz üye yargıçtan oluşur. Bunlar 70 yaşına geldiklerinde isterlerse emekli olabilirler. Çoğu hukuk profesörleri arasından seçilir.  Mahkeme yargıçları Kongre üyesi olarak görev yapamazlar.

Toplantı yeter sayısı altıdır. Mahkeme, bütün olarak heyet esasına göre çalışır ve kararlarını çoğunlukla verir. Davalara ayrılan süre normalde bir saattir ve Mahkeme buna bağlı olarak genellikle günde dört davaya bakar. Üye Yargıçların emri altında iki sekreter, dört raportör ve bir mübaşirden oluşan personel çalışır. Başyargıcın, üç sekreteri, üç raportörü (beş raportör çalıştırma hakkına sahiptir) ve bir mübaşiri bulunmaktadır. Ayrıca, Başyargıcın bir idari yardımcısı vardır. Bir istisna dışında, Yüksek Mahkemenin bütçesi Kongre tarafından belirlenir. Yargıçların aylık ödenekleri Anayasa'ca garanti altına alınmıştır ve görevde kaldıkları sürece azaltılamaz.

İmpeachment prosedürü, bugüne kadar yalnız bir kez 1868 yılında Başkan Johnson'u görevden almak amacıyla denenmiştir. Temsilciler Meclisi Johnson'u görevi kötüye kullanmakla suçlandırmış ve yargılamak üzere Senatoya sevk etmiş ise de Senatonun yaptığı yargılama sonucunda başkan Andrew Johnson suçsuz bulunmuştur. Bu yola bir daha hiç başvurulmamıştır. 1974 yılında ise Watergate skandalı sonucu Başkan Nixon istifa etmek suretiyle İmpeachment yoluyla görevden azledilmekten zor kurtulmuştur. Başkanın siyasî sorumluluğu olmadığından görevle ilgili suçlarda da İmpeachment yoluyla yargılanıp suçlu bulunması dışında görevine son verilemez.

Amerikada, impeachment (suçlama) yöntemi, Birleşik Devletlerin bütün sivil yetkilileri hakkında uygulanabilmektedir. 1798-1991 tarihleri arasında, Senato'da yargılanan on beş görevliden on iki tanesi yargıç; biri senatör; biri başkan ve biri de bakandır. Amerikan Kongresi yaklaşık olarak yetmiş olayda impeachment soruşturmasına gerek görmüştür. Bunların en azından elli beş tanesi uygulamanın yoğunlaştığı Federal yargıçlarla ilgilidir.

C. İrlanda
İrlanda’da, Anayasa’nın 12. maddesine göre Cumhurbaşkanı görevden alı nabilir. Cumhurbaşkanının görevini kötüye kullanmasının sübutu halinde meclislerden birinin otuz üyesi tarafından yazılı olarak suçlanması ve bu meclisin 2/3 tutarındaki üyeleri tarafından bu suçlamanın kabul edilmesi halinde diğer meclisin bu suçlamayı araştırması gerekir. Araştırmayı yapan meclisin 2/3 tutarındaki üyeleri bu suçlamanın sübutunu kabul edecek olursa suçlamanın konusunu oluşturan Cumhurbaşkanının görevini kötüye kullanması onu bu makamda kalabilme konusunda ehliyetsiz kılar ve bu karar Cumhurbaşkanının “görevden alınması” sonucunu doğurur. Devlet Başkanı görevi kötüye kullandığında, meclislerden birinin suçlaması üzerine diğer meclis tarafından yargılanır ve suçlu bulunması durumunda cezalandırılıp görevden alınır.

D. Brezilya
Brezilya’da özellikle ülke çıkarlarına aykırı hareket etmesi halinde devlet başkanının Temsilciler Meclisi tarafından suçlandırılacağı ve genel ceza suçları için Federal Yüksek Mahkeme’de, görev suçları içinse Federal Senato’da yargılanacağı kabul edilmiştir. Yüksek Mahkeme üyeleri Devlet Başkanı’nın önerisiyle Federal Senato ve Cumhurbaşkanının uzlaşısıyla seçilir. Anayasa’nın 101. maddesine göre, Yüksek Mahkeme yargıçlarının belirlenmesi için Senatodaki oyların toplamının nitelikli çoğunluğu gerekir.

E. Kazakistan
Kazakistan’da Cumhurbaşkanı Devlete ihanet ederse Meclis tarafından görevden alınabileceği, Meclis kararıyla soruşturma açılabileceği, Senato tarafından kurulacak bir komisyonun hazırlayacağı raporun Parlamento birleşik toplantısında karara bağlanacağı kabul edilmiştir.

III. Temyiz Mahkemesi Sistemi
Bazı ülkelerde Yüce Divan için ayrı bir kurum oluşturulmaksızın, ülkedeki en üst yargılama merciine, bazılarında da, Anayasa Mahkemesi olduğu halde Yüce Divan görevi Temyiz Mahkemesine verilmiştir. Bu kapsama giren belli başlı ülkeler İsviçre, Belçika, Romanya, Portekiz ve İspanya’dır.

A. İsviçre
İsviçre’de, tek yüksek mahkeme olan Federal Yüksek Mahkeme, Anayasa’ya uygunluk denetimi yanında Yüce Divan görevi de yapmaktadır.
Federal Mahkeme Üyeleri, Federal Assamble tarafından seçilmektedir. Herhangi bir yasa ma çoğunluğu öngörülmemiş olmasına karşılık, Mahkeme üyelerinin seçiminde partilerin oranlı temsili siyasal bir gelenektir.

B. Belçika
Belçika’da Kral’ın dokunulmazlığı ve sorumluluğun bakanlara ait olduğu kabul edilmiştir. Bakanlar hakkında görev suçlarından dolayı sav yetkisi Meclis’e aittir.  Yargılamayı Yargıtay Birleşik Genel Kurulu yapar.
Senato tarafından sunulan iki misli aday arasından seçim ve atamayı kral yapar. Üyelik için adli ya da idari yargı mensubu olma ya da parlamento üyesi olma koşulu aranır.
Belçika’da, üyelerin görevi belirli bir süreyle sınırlandırılmamış, emeklilik yaşı ölçü alınmıştır.

C. Romanya
Romanya’da, Devlet Başkanı vatana ihanet suçundan Meclisin açacağı soruşturma ve vereceği yargılama kararı üzerine Yüce Divan sıfatıyla Yargıtayda yargılanır. Başbakan ve bakanların görevi ile ilgili suçlar nedeniyle ceza soruşturmasını Temsilciler Meclisi, Senato ve Başkan başlatabilir. Yargılama yetkisi ise yine Yargıtayındır.
Anayasa Mahkemesinin yetkileri, Romanya Cumhurbaşkanının, Parlamento'nun her iki başkanının, Hükümet'in, Yargıtayın, en az elli milletvekilinin veya en az yirmi beş senatörün isteği üzerine, yasaların anayasallığını isdar edilmelerinden önce denetler; Anayasa değişikliği önerilerinde ise yasaların anayasallığını kendiliğinden denetler; Meclis Başkanı'nın, parlamento gruplarından birinin veya en az elli milletvekili ya da yirmi beş senatörün isteği üzerine Meclis İç Tüzüğü'nün anayasallığını denetler.
Anayasa Mahkemesinin dokuz üyesinden üçü Millet Meclisince, üçü Senato tarafından seçilir; üç üye de Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Yüksek Mahkeme üyesi olabilmek için, yük sek bir hukuki formasyonun, uzmanlık bilgisinin aranması dışında en az 18 yıl hukuk mesleği ya da yüksek öğretim (akademik) faaliyetinde bulunmuş olma gereği vardır. Tümüne yakını üniversite profesörlerinden oluşan toplam dokuz Anayasa yargıçlarından dördü Anayasa hukuku, ikisi medeni hukuk profesörü olup, diğer üçü hukuk doktoru unvanına sahip ceza hukuku, medeni usul hukuku ve parlamento hukuku alanında uzmanlıklarıyla tanınmaktadırlar. Anayasa yargıcının bütün zamanını görevine özgülediği Romanya’da aynı zamanda öğretim üyesi olan üyeler ayrık bir durum olarak üniversitede ders verebilme olanağına sahiptirler.
Romanya’da, Anayasa Mahkemesi üyeleri parlamenterler dokunulmazlıktan yararlandıkları gibi, bakanlık gö reviyle eşdeğer bir statü de söz konusudur.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 9 yıldır.

D. Portekiz
Parlamentonun en çok Yüce Divan üyeliği seçimine katıldığı ülkelerden biri Temyiz Mahkemesi sistemini benimseyen Portekiz’dir.
Portekiz Anayasası’nın 133. maddesine göre Cumhurbaşkanı “görevini
ifa sırasında işlediği suçlar” için yüksek mahkemede yargılanır. Bunun için milletvekili sayısının 1/5'inin teklifi ve 2/3'ünün kabulü gereklidir. Mahkûmiyet “görevin kaybı” sonucunu doğurur.
Portekiz’de Anayasa Mahkemesi üç seksiyon olarak kurulmuştur. Devlet Başkan’ını görevini yaparken işlediği ağır cezalık suçlar nedeniyle Parlamento suçlayabilir ve bu durumda ülkede Anayasa Mahkemesi olduğu halde Yüce Divan sıfatıyla Yargıtay yargılar. Yargıtay görevden uzaklaştırma veya tekrar seçilmeyi yasaklama kararı verebilir. Başkan bu mahkûmiyetten sonra ayrıca genel mahkemede yargılanabilir.
Mahkeme üyeleri yasama meclisi tarafından seçilir. Yargıçlarının onu Cumhuriyet Meclisinin 2/3 çoğunluk oyuyla seçilir. Önceki yasa (no. 28/82) her üye için ayrı seçim öngördüğü halde, yeni yasa (no. 13-A/98) seçilecek üyeleri kapsamına alan listeli seçim öngörmektedir. Bu seçim tarzı bütün yetkiyi parti yönetiminde yoğunlaştırması ve milletvekillerinin seçme özgürlüğünü anlamsız kılması nedeniyle eleştirilmektedir. Portekiz Anayasa Mahkemesinin geriye kalan üç üyesi kooptasyon (mahkemenin kendi üyelerini bizzat seçmesi) yoluyla belirlenmektedir.
Portekiz’de Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 9 yıldır.

E. İspanya
İspanya’da, Kral sorumsuzdur. Başbakan ve bakanlar ise ancak görevleri nedeniyle vatana ihanet veya Devletin bütünlüğüne karşı işlenen suçlardan sorumludurlar ve Temsilciler Meclisinin suçlamasıyla on iki üyeye sahip Anayasa Mahkemesi (ki Anayasa Mahkemesi altışar üyeden oluşan ve her biri kendine özgü yetkiye sahip bulunan iki Daire'ye bölünmüştür) bulunduğu halde Yüce Divan sıfatıyla Yargıtayda (Yargıtay Ceza Dairelerinde) yargılanırlar.

İspanya'da, Anayasa Mahkemesinin on iki üyesi de kral tarafından atanmakla birlikte, bu biçimsel bir işlemdir. Asıl yetki; dörder aday seçen Kongre ve Senato ile ikişer üyeyi belirleyen Hükümet ve Adliye Genel Konseyi' ne ait bulunmaktadır. Parlamento'da üye seçimi için aranan çoğunluk sayısı 3/5 tir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 9 yıldır.
Anayasa yargıçları, parlamenterlerin sahip oldukları dokunulmazlıktan yararlanırlar.
Anayasa Mahkemesinin uzun yıllardan beri mevcut olduğu bütün Avrupa Devletlerinde olduğu gibi, İspanya’da yargıçlar, başlıca görevleri, inceleme, araştırma ve karar oluşturmalarında onlara gerekli hazırlıkları yapan "inceleme asistanları" ya da "asistanlar" biçiminde adlandırılan hukukçulardan yararlanırlar.

IV. Özel Yüce Divan Mahkemesi Sistemi
Özel Yüce Divan mahkemesi sistemini benimsemiş ülkelerde, Yüce Divan görevi, bu amaçla oluşturulmuş özel mahkemelerce yerine getirilmektedir. Bu kapsama giren belli başlı ülkeler, Fransa, Polonya, Danimarka, Finlandiya, Yunanistan ve Mısır olarak gösterilebilir.

A. Fransa
Fransız Anayasası dokuzuncu kısmında müstakil bir Yüce Divan öngörmektedir. Millet Meclisi ve Senatonun seçtiği üyelerden oluşan özel bir yüksek mahkeme (Yüksek Adalet Divanı) Yüce Divan görevi yapar. Mahkeme Millet Meclisi ve Senato'nun 6 yıl için seçtiği eşit sayıda üyeden ibarettir. Fransız Anayasa sisteminde, bakanları itham mercii parlamentodur. Cumhurbaşkanı, açık oy ve kendilerini oluşturan üyelerin mutlak çoğunluğu ile karar veren her iki meclis tarafından itham olunabilir.
Fransa’da ikili bir yapı söz konusudur. Yüksek Adalet Divanı yalnızca cumhurbaşkanlarını yargılar ve Cumhuriyet Adalet Divanı, bakanlar için yargılama yapar. Yüksek adalet Divanının kararları kesin iken bakanları yargılayana Cumhuriyet Adalet Divanı kararlarına karşı Fransız Yargıtayı da denebilecek Fransız Yüksek Mahkemesine başvurulabilmekte ve CGK’da temyiz incelemesi yapılabilmektedir.
Devlet Başkanı görevinden dolayı yalnızca vatana ihanetten suçlanabilir. Yargılanması Meclis ve Senato’nun kararına bağlıdır. Hükümet üyeleri ise görev suçlarından dolayı suç işlendiğinde var olan genel kurallara göre sorumludurlar. Ancak suç devletin güvenliğine karşı tertip halinde ise hükümet üyeleri ve suça katılanlar Devlet Başkanı’na uygulanan yönteme göre yargılanır. Fransız Anayasa Konseyinde, yaşadığı sürece doğal üye durumunda bulunan eski Cumhurbaşkanları hariç dokuz üye bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 9 yıldır.
Anayasa yargıcının bütün zamanını görevine özgülediği Fransa’da aynı zamanda öğretim üyesi olan üyeler ayrık bir durum olarak üniversitede ders verebilme olanağına sahiptirler.

B. Polonya
Polonya’da, Devlet Başkanı Parlamento’nun suçlamasıyla Anayasa Mahkemesi bulunmasına rağmen Yüce Divan sıfatındaki Yüksek Mahkemede yargılanır. Başbakan ve bakanlarda görevleriyle ilgili suçlar bakımından aynı yönteme tabidirler. Polonya’da ayrıca kurumlarının suçlamasıyla Ulusal Banka Başkanı, Yüksek Saray Kontrol Başkanı, Ulusal Radyo ve Televizyon Kurumu üyeleri, Genelkurmay Başkanı ve hatta bazı hallerde milletvekilleri ve senatörler de Yüce Divanda yargılanmaktadır.
Mahkeme üyeleri yasama meclisi tarafından seçilir. Anayasa Mahkemesinin on beş üyesi Diet (Millet Meclisi) tarafından bireysel olarak seçilir. Anayasa yargıçları, hukuk öğrenimini yapmış olan ve ge rekli sınavları vermiş olan kişiler arasından seçilir. Ayrıca en az on yıllık hukuk mesleği deneyimine sahip olmak gerekir. Hukuk profesörleri bu süre kaydına bağlı değildirler. Anayasa Mahkemesi yargıçları bağımsızdır ve yalnızca Anayasa'ya bağlıdır. Anayasa Mahkemesi yargıçları 70 yaşından büyük olamaz. Anayasa Mahkemesi yargıçlığı görevi, Diet veya Senato üyeliğiyle, devlet hizmetiyle ve yargıçlık görevlerine zarar verecek, onurunu zedeleyecek veya tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer görevlerle bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesi yargıçları, “flagrante delicto” yakalanmadıkça hukuk ve idare mah kemeleri huzurunda cezai suçlarla suçlanamazlar ve Anayasa Mahkemes'inin onayı olmaksızın tutuklanamazlar. Bir yargıçla ilgili yargılama talepleri, bütün Mahkeme tarafından incelenir. Bütün kararlar çoğunluk oyuyla alınır. Yargıçlar karşı oy verebilirler.
Duruşmalar halka açıktır ve sözlüdür. Mahkeme, medeni yargılama usulünü uygular.
Mahkeme, yasaların ve tüzüklerin Anayasa'ya uygun olup olmadığına karar verir ve aynı zamanda tüzüklerin yasaya uygunluğunu denetler. Ayrıca siyasi partilerin amaçlarının, Anayasa'yla çelişip çelişmediğine karar verir.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 9 yıldır.

C. Danimarka
Danimarka’da, Kral sorumsuzdur. Bakanlar hem Kral hem de parlamento tarafından suçlanabilirler. Yargılama mercii suça katılanlarla birlikte Yüce Divan statüsündeki Yüksek Mahkemedir.

D. Finlandiya
Finlandiya’da, Yüce Divan görevini Devlet Başkanını, bakanları, bütün yüksek mahkeme yargıçlarını ve kamu denetçisini yargılamakla görevli Impeachment Yüksek Mahkemesi yapar. Mahkeme Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, Temyiz Mahkemesinin en kıdemli üç üyesi ve Parlamento’nun seçeceği beş üyeden oluşur. Suçlama görevi Parlamento’ya aittir. Yalnız yüksek ihanet ve insanlığa karşı suçlar Yüce Divanın yargılama konusunu oluşturur.
E. Yunanistan
Yunanistan Anayasası’nda, hükümet üyeleri aleyhine açılacak bu tür davaların Parlamento kararıyla açılabileceği ve davanın Anayasa Mahkemesinde değil bir yargıç grubu tarafından inceleneceği belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanı yalnızca Anayasa’yı ihlal ve yüksek ihanet suçlarından sorumludur. Parlamento’nun kararıyla Yüce Divanda yargılanır. Parlamento kararıyla bakanlar da aynı yöntemle yargılanır. Yüce Divan, Yüksek Mahkeme Başkanı başkanlığında, Parlamento sözcüsü tarafından Yüksek Mahkeme ve Yargıtay üyeleri arasından seçilen on bir üyeden oluşur.

F. Mısır
Mısır’da, Devlet Başkanı yüksek ihanet veya başka bir suç işlediğinde, Parlamento’nun suçlamasıyla karşılaşır. Devlet Başkanı Yüce Divanda yargılanırken geçici olarak görevinden çekilir ve onun görevini karar verilene dek yardımcısı yürütür. Başkan çıkarılan özel bir yasayla oluşturulan özel bir mahkeme tarafından yargılanır. Yargılama sonucunda, Devlet Başkanı suçlu bulunursa görevinden uzaklaştırılır.

V. Anayasa Mahkemesi Sistemi
En çok benimsenen sistem Yüce Divan görevini Anayasa Mahkemesinin yaptığı sistemdir. Bu gruba giren belli başlı ülkeler, Avusturya, İtalya, Macaristan, Almanya, Kore, Kırgızistan, Bulgaristan, Slovenya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, KKTC, Azerbaycan ve Türkiye sayılabilir.
Kıta Avrupası modeli de denen bu model, Avrupa modeli ve Avrupa-Amerika karma modeli olmak üzere, kendi içerisinde ikiye ayrılmaktadır. Dünyada Avrupa Anayasa Mahkemesi modelini benimseyen 52, Avrupa-Amerika Karma modelini kabul eden ise 5 ülke bulunmaktadır. Avrupa’da, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 26 ülke, Avrupa Anayasa Mahkemesi modelini benimsemiştir.

A. Avusturya
Avusturya Anayasası’nın 142 ve 143. maddelerine göre, Mahkeme, üst düzey Federal veya eyalet yetkililerinin görevlerini yerine getirmesi sırasında yasaları ihlal etmelerine ilişkin, bu kişilerin anayasal sorumlulukları ile ilgili iddianameler hakkında karar verir (Federal Cumhurbaşkanı, Federal veya Eyalet hükümetlerinin üyeleri vs.).
Devlet Başkanı aleyhine, Anayasa’yı ihlalden dolayı Federal Meclis kararıyla anayasa davası açılabilir. Federal Hükümet üyeleri hakkında ise yasaları ihlal nedeniyle bu dava Milli Meclisinin kararıyla açılır.  Federe Devlet’in hükümet üyeleri aleyhine Federe Devlet Meclisi kararıyla, Federe Devlet Başkanı aleyhine Federe Devlet hükümeti kararıyla dava açılabilir. Devlet başkanı için Anayasa’yı ihlal etmiş olmak gerekirken diğerleri için yasayı ihlal suçlarının işlenmesi yeterlidir.
Anayasa Mahkemesi on dört asıl altı yedek üyeden oluşur. Anayasa Mahkemesinin (Başkan ve Başkan vekili dâhil) sekiz üyesi federal hükümetçe belirlenir; üçü Ulusal Konseyce, üçü Federal Konseyce seçilir. Anayasa Mahkemesi üyelerini Federal Cumhurbaşkanı atar. 1995 te yapılan değişikliğe göre, Parlamento meclislerince sunulan "üçlü öneri" üzerine Federal Başkan tarafından atanan altı asıl ve üç yedek üye, ad çoğulculuğu olmaksızın "öneriler" doğrultusunda atanır. Öte yandan, Yüksek Mahkeme üyelerinin atanma usulünün saydam olmadığına ilişkin sıkça gündeme getirilen eleştiriler sonucunda yapılan değişikliğe göre, adayları belirleme makamlarınca (Federal Hükümet, Ulusal Konsey veya Federal Konsey) atama yapılacak kadronun ilan edilme mecburiyeti bulunmaktadır.
Mahkeme üyeleri hukuk alanında en az 10 yıllık mesleki uygulamadan geçmiş deneyimli hukukçular arasından seçilir. Bu çerçevede yargıçlık görevinde bulunmak, yüksek derecede kamu görevlisi veya üniversite profesörü olmak (sekiz üye için), hukukçu veya siyaset bilimci formasyonuna sahip bulunmak gerekir. Hükümet üyeleri, Ulusal veya Federal Konsey üyeleri ve diğer temsili organların üyeleri, Anayasa Mahkemesine üye olamazlar. Mahkeme üyeleri, görevlerini yerine getirmede bağımsızdırlar.
Avusturya, Avrupa’nın, Anayasa Mahkemesinde yedek üyelik kurumunu benimseyen ülkesidir. Ancak Anayasa Mahkemesindeki tamamlayıcı üyelerin üniversitedeki görevleri devam eder.
Avusturya, üyeliği belirli bir süreyle sınırlamayan ve fakat emeklilik yaşını ölçü alan ülkelerdendir. Başkan ve Başkan Vekili de dâhil olmak üzere bütün yargıçlar, 70 yaşını doldurana dek görevde kalırlar. Yargıçlar, sadece Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun kararı ile görevden alınabilirler.
Yargıçlar, başlıca görevleri, inceleme, araştırma ve karar oluşturmalarında onlara gerekli hazırlıkları yapan raportör biçiminde adlandırılan hukukçulardan yararlanırlar.
Kararlar genellikle çoğunluk oyuyla alınır. Oyların eşit olması durumunda, Başkanın oyu katıldığı tarafın kazanmasını sağlar. Anayasa Mahkemesi esas olarak, bütün asli üyelerin katılımıyla toplanır (Başkan, Başkan Vekili ve on iki yargıç). Mahkeme bünyesinde ayrı heyet yoktur; ama belirli kararlar, dört yargıç, Başkan ve Başkan Vekili tarafından alınır (kararların sayısı göz önünde tutulduğunda bunun en yaygın uygulama olduğu görülmektedir).
Mahkeme, yargıçlar dışında altmış altı kişilik personelden oluşmaktadır. Sürekli raportörlere yardımcı olan on sekiz hukukçu, araştırma ve dokümantasyon biriminden sorumlu olan iki yargıç ve Başkanlığa bağlı bir hukukçu da bu personele dâhildir. Mahkemenin kendi bütçesi bulunmaktadır.

B. İtalya
İtalya’da, Cumhurbaşkanı yalnızca vatana ihanet ve Anayasa’yı ihlal fiilleri nedeniyle sorumludur. Parlamento’nun kararıyla açılacak davaya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi bakar. Hükümet üyeleri ise görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı Parlamento kararıyla genel adli yargıda yargılanırlar.
İtalyan Yüce Divan sistemi ülkemiz Yüce Divan sistemine esin kaynağı olmuştur. On beş üyeden oluşan Anayasa Mahkemesinin üyelerinden beşi Cumhurbaşkanı tarafından atanır, beş üyesi Parlamento tarafından iki Meclisin birleşik oturumunda seçilir, (ilk üç turda 2/3 çoğunluk aranır; sonraki turlar için 3/5 çoğunluk yeterli görülür), geriye kalan beş üyeden ikisi Danıştay, ikisi Yargıtay, biri de Sayıştay tarafından seçilir. Tüm üyeler mesleğinde ilerlemiş hukukçulardan oluşur. Anayasa Mahkemesine üye olabilmek için, yargı meslek mensubu, hukuk profesörü ya da avukat olmak gerekmektedir. Mahkeme kararları kesindir. Savcılık görevini Parlamento’nun belirleyeceği bir veya birkaç milletvekili yapar. Suça katılanlarda Yüce Divanda yargılanır. Yüce Divan sıfatıyla yapılacak yargılama heyetine Parlamento tarafından seçilen ve bir tür jüri görevi gören onaltı vatandaş üye de katılır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 9 yıldır.
Anayasa yargıçları, parlamenterlerin sahip oldukları dokunulmazlıktan yararlanırlar.
Anayasa Mahkemesinin uzun yıllardan beri mevcut olduğu bütün Avrupa Devletlerinde olduğu gibi, İtalya’da yargıçlar, başlıca görevleri, inceleme, araştırma ve karar oluşturmalarında onlara gerekli hazırlıkları yapan "inceleme asistanları" ya da "asistanlar" biçiminde adlandırılan hukukçulardan yararlanırlar.

C. Macaristan
Macaristan’da, Anayasa Mahkemesi, Anayasayı veya diğer yasaları ihlali halinde Cumhurbaşkanını Yüce Divan sıfatıyla yargılayabilmektedir.
Mahkeme Millet Meclisi tarafından 2/3 çoğunlukla seçilen onbeş üyeden oluşur. Üyelerin tümü yetişkin hukukçudur. Anayasa yargıcı olabilmek için üst düzey bir hukuki kuramsal sıfata -üniversite profesörü, hukuk ve siyasal bilimler doktoru- veya en az 20 yıllık hukuk mesleği deneyimine sahip bulunmak gerekir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 9 yıldır.
Macaristan Anayasa Mahkemesi üyeleri, milletvekillerinin sahip oldukları ayrıcalıklardan (dokunulmazlık ve sorumsuzluk) tam olarak yararlanırlar. Suçüstü hali dışında, Mahkeme karan olmaksızın hiçbir üye tutuklanamaz ve haklarında cezai takibat yapılamaz. Yine Mahkeme üyeleri görev esnasında ileri sürdüğü görüş ve düşüncelerinden dolayı suçlanamazlar ve dava konusu edilemezler.  Protokolde Mahkeme Başkam Başbakana (hükümet başkanı), ikinci başkan dâhil üyeler bakanlara eş kabul edilmektedir. Milletvekilliği veya siyasi parti üyeliği, Mahkeme üyeliği ile bağdaşmayan işlerdendir. Bilimsel, edebi, sanatsal ve eğitimle ilgili etkinlikler dışında hiçbir ödüllü aktiviteye katılamazlar. Ölüm, yaş haddi (70 yaş), vekil üyeliğin veya üyeliğin sona ermesi ve istifa hallerinde Mahkeme Başkanının durumu tespit ve yayınlaması ile üyelik son bulur. İhraç ve üyelik sıfatının kaldırılması kararları da, üye tam sayıyla yapılan toplantıda alınabilmektedir.
Macaristan’da aynı zamanda öğretim üyesi olan üyeler ayrık bir durum olarak üniversitede ders verebilme olanağına sahiptirler.
Macaristan’da Anayasa Mahkemesine yasama organının da üstünde yetkiler tanınmıştır. Nedeni de özgür ve demokratik bir hukuk devletine hızlı ve sağlıklı bir geçişin sağlanmasıdır. Parlamento’nun bir üyesi savcılık görevi görür.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ilkesine paralel olarak, yargı bağımsızlığı açısından, keza Anayasa yargıçlarının, yasama organının olası baskılarından uzak, sakin bir mekânda görev yapabilmelerini sağlamak amacıyla Macaristan Anayasa Mahkemesi başkentte değil, Esztergom’da kurulmuştur.
Yüksek Mahkeme Başkanı, Cumhurbaşkanı'nın önerisinden sonra Parlamento tarafından seçilir. Yüksek Mahkeme Başkanvekilleri ise Yüksek Mahkeme Başkanının önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından göreve atanır. Yüksek Mahkeme Başkanının seçilmesinde, Parlamento üyelerinin üçte iki çoğunluğu yeterlidir.

D. Almanya
Parlamentonun en çok Yüce Divan üyeliği seçimine katıldığı ülkelerden biri Anayasa Mahkemesi sistemini benimseyen Almanya’dır.
Almanya Anayasası’nda özel bir Yüce Divan öngörülmemiştir. Anayasa Mahkemesi aynı zamanda Yüce Divan olarak görev yapmaktadır. Üst düzey yöneticilerin işledikleri iddia edilen görev suçlarından dolayı yargılanmaları genel hükümlere göre yapılır. Örneğin vatana ihanet halinde yetkili mahkeme Yüksek Eyalet Mahkemesidir. Cumhurbaşkanının görevi ile ilgili suçlarında vatana ihanet halinin sorumluluk doğuracağı Alman Anayasası’nda düzenlenmiştir.  Alman Anayasası’na göre, Devlet Başkanı’nın Anayasa’yı veya bir federal yasayı ihlal etmesi halinde Federal Meclis kararıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılabilmektedir. Bu dava bir ceza davası değildir. Yargılama da Yüce Divan sıfatıyla yapılmamaktadır. Yargılama sonunda verilecek karar Cumhurbaşkanının görevden geçici bir süre için veya sürekli olarak el çektirilmesidir.
Federal Başkanın görevini kaybetmesi, onun Anayasa’yı veya başka bir Federal Yasayı kasten zedelemesi nedeniyle görevini kaybettiğine ilişkin bir kararın Federal Anayasa Mahkemesi tarafından verilmesi ile mümkündür. Dava açılması için Federal Meclis veya Federal Hükümetin 1/4'ü tarafından teklifte bulunulmuş ve bu teklifin Federal Hükümet veya Federal Meclisin üye tamsayısının 2/3"ü tarafından kabul edilmiş olması gerekir. Federal Anayasa Mahkemesi Anayasa veya diğer Federal bir yasayı kasten ihlal ettiği sonucuna varırsa Federal Başkanın görevi kaybına ilişkin kararını verebilir.
Bakanlarla ilgili bu yönde bir düzenleme yoktur. Federal yargıçların Federal Anayasa’yı veya Federe Devletlerin Anayasal düzenini ihlal etmesi durumunda Federal Meclis üyelerinin salt çoğunluğunun kararıyla Anayasa Mahkemesine dava açılabilmektedir.
Almanya Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilebilmek için yargıç olabilecek hukuki formasyona sahip, hatta deneyimli hukukçu olmak gerekir. Mahkemede on altı üye bulunmaktadır. Mahkeme iki daireden oluşur. Üyeler parlamento tarafından seçilir. Üyelerin sekizi Bundestag (Federal Millet Meclisi), sekizi ise Bundesrat (Federal Senato) tarafından 2/3 çoğunluk oyla rıyla seçilirler. Üyelerin altısı yüksek yargı mensubudur. Anayasa Mahkemesi başkanlarının genellikle Anayasa hukuku profesörü olduğu görülmektedir. Avrupa’da en uzun süreli üyelik öngören Almanya’da, Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 12 yıldır. Üyeler tekrar seçilemezler.
Federal Anayasa Mahkemesi Başkanı, dönüşümlü olarak Federal Millet Meclisi ve Eyaletler Meclisi tarafından kalan görev süresi için seçilir. Başkanvekili de aynı sıra gözetilerek, öteki daire tarafından seçilir. Başkan ve başkanvekilleri her iki dairenin başkanlarıdır.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ilkesine paralel olarak, yargı bağımsızlığı açısından, keza Anayasa yargıçlarının, yasama organının olası baskılarından uzak, sakin bir mekânda görev yapabilmelerini sağlamak amacıyla Almanya Anayasa Mahkemesi başkentte değil, Karlsruhe’de kurulmuştur.
Aynı zamanda öğretim üyesi olan üyeler üniversitede ders verebilirler.
Almanya’da Anayasa Mahkemesi başkanlarının genelde profesör olduğu görülmektedir.
Yargıçlar, başlıca görevleri, inceleme, araştırma ve karar oluşturmalarında onlara gerekli hazırlıkları yapan raportör biçiminde adlandırılan hukukçulardan yararlanırlar.

E. Kore
Kore Cumhuriyeti’nde, Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan görevi de yapmaktadır.
Devlet Başkanı, Başbakan, devlet konseyi üyeleri, bakanlar, Anayasa Mahkemesi üyeleri, yargıçlar, merkez seçim komitesi üyeleri, hesap kontrol grubu ve teftiş kurulu başkanı, müfettişler, yasalarda belirtilen diğer kamu görevlileri Millet Meclisinin sevk kararıyla Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanır.
Kore Anayasa Mahkemesi dokuz üyelidir. Mahkeme üyeleri, üç ayrı kaynaktan gösterilen adaylar arasından seçilmektedir. Tecrübeli hukukçu olmak ön şarttır.
Mahkemenin üç üyesi devlet başkanınca gösterilen adaylar arasında üç üye yüksek mahke me başkanınca gösterilen adaylar arasından, üç üye Millet Meclisi'nce gösterilen adaylar arasından seçilirler. Altı yıl görev yapmak üzere üyelerin tamamı devlet başkanınca atanır. Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için 40 yaşını doldurmuş ve aşağıda belirtilen görevlerde en az 15 yıl çalışmış olmak gerekmektedir. Fiilen yargıç, savcı veya avukatlık yapmak. Avukatlık yeterliliğine haiz olmak şartıyla merkezi ve yerel idareler ile kamu kurum ve kuruluşlarının hukuk işlerinde çalış mak. Fakülte ve yüksek okullarda asistan üstü kariyerde görev yapmış olmak. Kamu hizmetine alınmada kanuni engeli bulunanlar, mahkûmiyet cezası kesinleşmiş olanlar ile atanma tarihinden önceki 5 yıl içerisinde Yüce Divanda yargılanmış kişiler Anayasa Mahkemesine üye seçilemezler.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Millet Meclisinin muvafakatı ile devlet başkanınca asıl üyeler arasından atanır.
Kore Anayasa Mahkemesi Kanununun 13. maddesinin ilk seklinde; dokuz üyeden, altı tanesi asıl üye diğer üçü ise yedek üye olarak belirlenmiştir. Asıl üyeler daimi statüde çalışırlar, buna karşılık yedek üyeler daha çok sembolik görevler ifa eder ve yaptıkları görev ölçüsünde ücret alırlar. Kurulduğu ilk zamanlarda dokuz üyeye iş sağlayacak yoğunlukta bir iş yükü olmaması sebebiyle bu ayırımın yapıldığı bildirilmektedir. Zamanla, üyeler arasında bu nevi ayırımların gereksizliğinin yaygın kabulü sonucu, Kasım 1991’de yapılan bir kanun değişikliği ile tüm üyeler eşit ve asıl üye konumuna getirilmiştir.
Kore Anayasa Mahkemesi üyeleri, ağır cezayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymek veya Yüce Divanda yargılanmak dışında görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Yaş haddi üyeler için 65, başkan için 70’tir. Anayasa Mahkemesi Başkanı ücret ve imtiyazlar açısından Yüksek Mahkeme Başkanına, üyeler ise Yüksek Mahkeme üyelerine eş hak ve imtiyazlara sahiptirler. Başkan dâhil Mahkeme üyeleri siyasi partilere üye olamaz ve hiçbir siyasi faaliyete katılamazlar. Mahkeme üyeliği görev süresinin dolması, yaş haddi veya diğer kanuni sebeplerle sona ermektedir.

F. Kırgızistan
Kırgızistan Anayasa Mahkemesi Anayasa’yı koruma bakımından yargı yetkisinin en yüksek organı olarak hizmet verir.
Yüce Divan görevi de yapan Anayasa Mahkemesi, bir Başkan, bir Başkanvekili ile beş asıl iki yedek olmak üzere toplam dokuz üyeden oluşur. Üyeler 15 yıllık bir süre için seçilir.
Devlet Başkanı’nın önerisi ile Birleşik Parlamento tarafından seçilen üyelerden oluşan Mahkeme, Devlet Başkanı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Hakem Mahkemesi üyelerini yargılar. Devlet Başkanı’na yönelik vatana ihanet suçlamasını Meclis yapar.
Kırgız Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, yasaların ve kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa'ya uygunluğunu denetleyerek, gerektiğinde Anayasa'ya aykırılık hükmünü verir; Anayasa’nın yürürlüğü, kullanımı ve yorumu ile ilgili tartışma ve ihtilafları çözer; Cumhurbaşkanı seçimlerinin hukuka uygunluğu konusunda görüşünü açıklar; Cumhurbaşkanının görevden alınması (ayrılması), Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Üyelerinin görevden uzaklaştırılmasına ilişkin görüş kararını verir; yerel mahkeme yargıçlarının ilgili cezai suçlardan dolayı yargılanmasına olur görüşünü bildirir; Anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak ek ve değişiklikler konusunda kendi görüş kararını bildirir; Anayasa'ya aykırı olan yerel yönetimlerin kararlarını iptal eder; siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve dini derneklerin yürüttükleri faaliyetler bakımından Anayasa'ya uygunluklarını denetler.
Anayasa Mahkemesi kararları kesindir ve temyize açık değildir.

G. Bulgaristan
Bulgaristan'da yasama ve yargı arasında paylaşılmış yetki ile oluşturulan Anayasa Mahkemesi, on iki yargıçtan oluşur. Dördü Ulusal Meclisçe, dördü Yüksek Temyiz Mahkemesi (Yargıtay) ve Yüksek İdare Mahkemesi yargıçları genel Kurulunca seçilir; geriye kalan dördünü Cumhurbaşkanı atar.
Anayasa Mahkemesi üyeleri dokuz yıllık görev süresine sahiptir. Aynı göreve bir kez daha getirilemezler. Yasal uygulamalar uyarınca Mahkeme'nin üyelik kontenjanı her 3 yılda bir yenilenir. Anayasa Mahkemesi üyeleri gizli oylama ile görev süresi 3 yıl olan bir mahkeme başkanı seçer.
Anayasa Mahkemesi üyesi olabilmek için meslekten hukukçu olma gereği ve en az 15 yıl hukuk mesleği deneyimi öngörülmektedir. Anayasa yargıçları, parlamenterlerin sahip oldukla rı dokunulmazlıktan yararlanırlar.
Millet Meclisi'nce kabul edilen bir yasanın ya da Cumhurbaşkanınca benimsenen bir hukuksal işlemin Anayasa'ya uygun olup olmadığı konusunda karar verir; yerel özerkliğe sahip organlarla merkezi yürütme organları arasındaki tartışmaları çözümlemesinin yanı sıra Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunun yetkileri konusundaki tartışmaları da çözümler; siyasi partilerin ve demeklerin anayasallığıyla ilgili tartışmalarda yorum yapar; Başkan ve Başkanvekili seçimlerinin yasallığı ve ulusal bir temsilcinin seçilmesinin yasallığı konusundaki savlarla ilgili olarak yorumlarda bulunur; Başkan ve Başkanvekiline karşı Millet Meclisi'nce getirilen suçlamaları karara bağlar.
Anayasa Mahkemesi milli temsilcileri, Başkan, Yargıtay, Yüksek İdare Mahkemesi ve Başsavcı tarafından en az beşte bir çoğunluk sağlanmasıyla harekete geçer. Mahkemesi kararları üyelerin yarısından fazlasıyla sağlanan bir çoğunlukla verilir.
Bir yasa ile Anayasa arasında herhangi bir uyuşmazlık saptandığında Yargıtay ve Yüksek İdare Mahkemesi davanın görülmesini erteler ve konuyu Anayasa Mahkemesine sunar.
Anayasa Mahkemesi üyeliği, milletvekilliğiyle, devlet veya kamu görevlisi statüsüyle, siyasi parti veya sendika üyeliği konumuyla ya da serbest, ticari ve diğer ücretli mesleki uğraşlarla bağdaşmaz.
Yapılacak gizli oylama ile bütün üyelerden 2/3 lük bir çoğunluk sağlanması koşuluyla Anayasa Mahkemesi üyelerinin dokunulmazlığı kaldırabilir ve üyelerin yetkilerine son verebilir. Anayasa Mahkemesi üyesinin görevine son verilmesi durumunda bir aylık süre içinde yeni bir üye seçilir.

H. Slovenya
Anayasa Mahkemesini oluşturan dokuz üyesi de Milli Meclis (Yasama Meclisi) tarafından seçilir; Cumhurbaşkanınca sadece atama işlemi yapılır. 
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya ve yasaya uygunluk denetimi yetkisinin verilmiş olduğu en yüksek organdır ve insan hakları ve temel özgürlüklerle beraber Anayasa'yı ve yasayı korumakla görevlendirilmiştir. Mahkeme, Başkan dâhil olmak üzere dokuz üyeden oluşur. Başkan, 3 yıllık bir görev süresince, üyeler tarafından seçilir. Bütün yargıçlar, hukuk alanında uzmanlaşmış ve ihtisaslaşmış kişiler arasından seçilirler. Görev süreleri 9 yıldır ve yeniden seçilmelerine izin verilmez.
Devlet organlarındaki görevler, yerel hükümet görevleri, siyasi partilerdeki görevler, yargıçların görevleriyle bağdaşmaz. Üyeler, Millet Meclisi üyeleriyle aynı dokunulmazlıklara sahiptir.
Anayasa Mahkemesindeki yargılama parasızdır. Anayasa Mahkemesi salt çoğunlukla karar verir. Toplantı yeter sayısı, üye tam sayısıdır. Mahkeme yalnız Anayasa yakınmalarında küçük kurul olarak toplanır. Slovenya modeli, Anayasa denetimi yetkisinin geniş biçimde tek bir mahkemede yo ğunlaştığı Avrupa Anayasa Mahkemeleriyle aynıdır.
Cumhurbaşkanına yönelik suçlamalar konusunda karar vermek, başbakan veya bir bakana yönelik suçlamalar konusunda karar vermek, milletvekillerinin görev sürelerinin onaylanmasıyla ilgili Millet Meclisi kararlarına karşı yapılan başvuru konusunda karar vermek mahkemenin önemli görevlerindendir.

I. Hırvatistan
Hırvatistan’da Anayasa Mahkemesi, başkan dâhil olmak üzere on bir yargıçtan oluşur. Yargıçlar, Cumhuriyet Parlamentosunun bir komisyonu ve eyalet komisyonu tarafından aday gösterilirler ve Cumhuriyet Parlamentosunun diğer bir komisyonu ve temsilciler heyeti tarafından seçilirler. Mahkeme Başkanı, Mahkeme tarafından dört yıllığına seçilir. Yargıçların görev süresi sekiz yıldır.
Yargıçlar, hukuk alanında eğitim görmüş ve bu alanda en az 15 yıllık mesleki deneyime sahip kişiler arasından seçilir. Yargıçların, "önde gelen bilimsel veya mesleki sonuçlar elde etmiş olmaları veya kamusal hizmetlerinde üstün başarı göstermiş olmaları beklenir." Yargıçlığa seçilme veya emekli olma ile ilgili olarak hiçbir yaş sınırlaması yoktur. Yargıçlar, göreve başlamadan önce Cumhurbaşkanının huzurunda yemin ederler. Yargıçlar, yargıçlık görevlerinin yanı sıra başka bir kamusal veya mesleki görevde bulunamazlar veya bir siyasi partiye üye olamazlar. Yargıçların güvencesi, Cumhuriyet Parlamentosundaki temsilcilerle aynıdır.
Mahkeme, Ağustos ayı dışında düzenli olarak toplanır. Dava dosyası üzerinde bir yargıç ve bir danışman çalışır. Böylelikle hazırlanan yazılı rapor Mahkeme heyetine sunulur, ilk inceleme zorunlu değildir. Heyet, yazılı raporun sonucunu ve nedenlerini kabul edebilir, daha kapsamlı bir inceleme talep edebilir veya başka bir yargıçtan karşıt düşüncesini açıklamasını isteyebilir. Kesinleştirilen inceleme, taslak kararla sonuçlanır veya Mahkeme heyetinin oylamasına geçilir.
Cumhurbaşkanının görevine son vermek üzere soruşturma açılmasına, bütün yargıçların üçte iki çoğunluğuyla karar verilir. Mahkemenin yargılamasını başlatmada herkesin tavsiyede bulunma hakkı vardır. Halka açık duruşmalarda sözlü açıklamanın süresiyle ilgili olarak hiçbir bağlayıcı kural yoktur.
Başkan ve yargıçlar dışında Mahkeme, bir genel sekreter, (sekiz) hukuk danışmanı, bir dokümantasyon birimi (iki avukat ve bir sekreter), iki kayıt memuru, yedi sekreter ve mali ve diğer hizmet birimlerinden oluşmaktadır.

K. Çek Cumhuriyeti
Yasama ve yargı arasında paylaşılmış yetki ile oluşturulan Anayasa Mahkemesi, Çek Cumhuriyeti Anayasası’na göre on beş üyeden oluşur. Yargıçlar Senato'nun onayı ile Cumhurbaşkanınca atanır (M. 84).
Üye, dürüst ve Senatoya seçilmeye uygun bir vatandaştır; hukuk alanında üniversite eğitimine sahip ve bu alanda en az on yıllık mesleki deneyime sahip olmalıdır; Senatonun isteği olmaksızın aleyhine suç davası açılamaz. Eğer Senato onayı vermeyi reddederse ceza davası hükümsüz kılınır. Bir yargıç yalnızca cezai bir suç işleme esnasında veya hemen sonrasında yakalandığı zaman tutuklanabilir. Senato ceza davasının kabul edilebilir olup olmadığı konusunda gelecek ilk oturumunda karar verir.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 10 yıldır.
Yargı organı Yargıtay, Yüksek İdare Mahkemesi ve yüksek mahkemeler, bölge mahkemeleri ve ilçe mahkemelerinden oluşur. Anayasa Mahkemesi ya da Yüksek İdare Mahkemesi'nce karar verilen konular dışında mahkemelerin yetki alanına giren konularda en yüksek yargı organı Yargıtay'dır.
Anayasa Mahkemesi, Senato tarafından Cumhurbaşkanı'na karşı getirilen anayasal suçlamalar konusunda; siyasi bir partinin kapatılması kararının ve siyasi partilerin faaliyetleriyle ilgili diğer kararların organik yasalarla ve diğer yasalarla uygunluğu konusunda karar verir.

L. KKTC
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ayrı bir Anayasa Mahkemesi olmadığı cihetle Anayasa Mahkemesi görevini Yüksek Mahkeme gerçekleştirmektedir. Yüksek Mahkeme, Anayasa Mahkemesi yanında Yüce Divan, Yargıtay ve Yüksek İdare Mahkemesi görevlerini de yapar.
KKTC’de, Yüksek Mahkeme üyelerinin tamamı Yüksek Adliye Kurulu tarafından atanır ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanır. Yüksek Adliye Kurulu özerk bir kuruluş olup Yüksek Mahkeme Başkanı ve yargıçları, Cumhurbaşkanı'nın atayacağı, Cumhuriyet Meclisinin atayacağı ve Cumhuriyet Başsavcılığı ile Barolar Birliği'nin seçeceği bir üyeden oluşmaktadır.
Mahkeme bir başkan ve yedi üyeden oluşur. Başkan ve beş üye asil, son atanan iki üye ise Anayasa Mahkemesi yedek üyesi olarak görev yapar. Yargıçlar anayasal güvence altındadırlar. Yüksek Mahkeme yargıçları 65 yaşını bitirinceye kadar görev yaparlar.
Mahkeme Yüce Divan sıfatıyla Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanları yargılar. Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup gerekçesi yazılmadan yayınlanmaz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Başsavcılık görevini yapan bir Başsavcı, Başsavcı Yardımcısı ve yeterince savcıdan oluşan Hukuk Dairesi mevcuttur.

M. Azerbaycan
Karşılaştırmalı hukukta en karmaşık ve işlemesi en zor Yüce Divan sistemi, Azerbaycan Yüce Divan sistemdir. Anayasa’ya göre, Devlet Başkanı, ağır bir suç işlerse Anayasa Mahkemesinin başvurusu üzerine, Yüksek Mahkeme tarafından 30 gün içinde suçlandırılabilir. Suçlama üzerine, Meclisin ancak üye tamsayısının % 95 inin oyuyla Devlet Başkanı’nı görevden uzaklaştırabilir. Ayrıca bu kararın yürürlüğe girmesi için Anayasa Mahkemesinin onayı gerekir. Karar onaylanmazsa verilen ceza yürürlüğe girmez. Suçlamadan itibaren iki ay içinde yargılama sonuçlandırılmazsa reddedilmiş sayılır. Tüm üyeleri Devlet Başkanı tarafından atanan Anayasa Mahkemesi, hem suçlama hem de yargılama aşamasında kilit rol oynamaktadır. Meclisin karar için % 95 çoğunluk oyunun aranması ve bu kararın da Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın imzalamasının gerekmesi, sistemin işlemesini neredeyse olanaksızlaştırmaktadır.
Türkiye’deki kuruluş şekli ayrı bir başlık altında incelenecektir.



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1982 ANAYASASI DÖNEMİNDE YÜCE DİVAN YARGILAMASI


I. 1982 Anayasası Döneminde Yüce Divan
Yüce Divan uygulamasının ayrıntılarını incelerken Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesini ve öncesinde de kamu hukuku içinde yer alan Anayasa yargısını genel hatlarıyla gözden geçirmekte yarar vardır.

A. Anayasa Yargısı
Anayasa ve Anayasa yargısı devlet gücünün kullanılmasını dengelemek ve sınırlamak ve insan haklarını dünyadaki tüm insan topluluklarının, barışın ve adaletin temeli olarak garanti etmek görevini üstlenmişlerdir.
Devlet kudretini elinde bulunduran kişilere karşı, genel mahkemelerin, özellikle özlük hakları yönünden bağımlı iseler çekingen ve tereddütlü hareket edebilecekleri, bu sebeple bu şahısların tarafsız olarak ve kayrılmadan yargılanmaları için özel mahkemelerin gerekli olduğu, aksi halde aleyhine suç işlenmiş olan devletin ve milletin menfaatlerinin ihlal edilmiş olacağı, itham edilenlerin konumunun, gördükleri işin önemi ve özelliği dolayısıyla siyasi hesaplar ve düşüncelerle haksızlığa uğratılabileceği yönündeki kaygılarının ve bu kaygıların doğal sonucu olarak ta daha üstün ve güvenli bir Anayasal teminata ihtiyaç duyulmasının söz konusu olduğu, keza sanığın üzerine aldığı görevin önemi ile yargılanacağı mahkemenin seviyesi arasında bir orantı olması gerektiği ve yine bazı şahısların cezai sorumluluklarının aynı zamanda siyasi sorumluluklarının bir devamı olduğu ileri sürülmekte, Yüce Divan gibi özel bir mahkemenin bulunmasının gerekliliği vurgulanmaktadır.
Anayasa yargısının meşruluğu erkler ayrılığı ilkesinin benimsendiği parlamenter sistemlerde önceleri tartışma konusu olmuştur. Parlamentonun üstünlüğünün kırılması ve öneminin bir mahkemeye kaydırılmasının gerekçelendirilmesi için sadece hukuk devleti düşüncesi yeterli görülmemiş, Anayasa yargısının gerçek meşruluğunu devlet gücünü temel uzlaşma olarak bağlayan Anayasa’nın üstünlüğünden aldığı anlayışı ağırlık kazanmıştır.
Bir yargı organı gibi hareketle, özel statüsünün dışına çıkarak, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla kullandığı yargılama yetkisi, başlangıcı Aristo'ya kadar giden, John Locke ve daha sonra Montesquieu tarafından geliştirilen erkler ayrılığı kuramının bir yansımasıdır.
Hukuk, toplumsal düzeni sağlamak amacıyla devletin yetkili organlarınca oluşturulup yürürlüğe konan ve uyulması devlet tarafından yaptırıma bağlanan kurallar bütünüdür. Hukuksal ilişkinin taraflarına bakarak, hukuk, kamu hukuku ve özel hukuk ayırımına tabi tutulduğunda, taraflardan en az birinin devleti temsil etmesi, bir tarafta devlet gücünün bulunması durumunda kamu hukuku kuralları uygulanır. Anayasa hukuku, devletin yapısını, organlarını, işleyişini ve birbirleriyle ilişkilerini, devlet karşısında bireylerin hak ve özgürlüklerini inceleyen hukuk alanı olarak kamu hukuku içinde yer alır. Anayasa hukukunun asıl kaynağı kuşkusuz Anayasa metnidir. Uluslararası sözleşmeler, içtüzükler de diğer kaynaklardır. Yasaların Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesi, anayasa yargısını oluşturur.
1982 Anayasası’nda, denetim araçları ile ilgili olarak diğer anayasalarda görülmeyen bir şekilde ayrıntılı sayılabilecek bir düzenlemeye gidilmiştir. Anayasa; anayasa yargısı, adli yargı, idari yargı ve askeri yargı esasına dayanmaktadır.

B. Anayasa Mahkemesi
1982 Anayasası’nda, yüksek mahkemeler, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, AYİM ve Uyuşmazlık Mahkemesi şeklinde gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi, üçüncü bölümde “yargı” başlığı altında ve yüksek mahkemeler arasında yer almakla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerine getirdiği işlevin niteliği onun genel yargı teşkilatı dışında özel ve bağımsız bir konum kazanmasına neden olmuştur. Mahkeme, 11.02.1963 tarih ve E. 1963/30; K. 1963/28 sayılı kararında, kendini genel yargı teşkilatı dışında bir mahkeme olarak nitelendirmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yüksek mahkemeler arasında düzenlenmiş olması, Anayasa Mahkemesinin yargısal nitelikte olduğunu savunan görüşe göre yerindedir. Aksi yöndeki görüş ise, Mahkemenin Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılama dışındaki işlevleri, klasik anlamda bir yargısal faaliyet olmadığı gerekçesiyle yüksek yargı organları arasında gösterilmemesi gerektiğini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesi doğal yargıç ilkesine uygun olarak yasayla kurulduğu için, olağanüstü mahkeme olarak değerlendirilemez.
1982 Anayasası ile Yüce Divan uygulaması sürdürülmüş, yargılanacaklar kapsamı sonradan kurulan AYİM’in Başkan ve üyeleri, yüksek yargı organlarının başsavcıları, Başsavcıvekili, Hâkimler Kurulu yerine oluşturulan HSYK başkan ve üyelerini de içerecek şekilde genişletilmiştir.
Bağımsız bir teşkilata sahip Anayasa Mahkemesi teşkilatına ait işlerde hiçbir devlet organına direktif ve denetimine tabi değildir ve hiç biriyle organik bağı yoktur.
Anayasa’nın 146. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur. Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askeri Yargıtay, AYİM ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinde göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.
Anayasa’nın 153. maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin anayasal denetim sonucunda verdiği kararlar iptal ya da red şeklinde olabilir.
Ret kararları usule ilişkin olabileceği gibi, esasa ilişkin de olabilir. 2949 sayılı Kanun’un 27 ve 28 ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesinde belirtildiği üzere, soyut ya da somut norm denetimi yoluyla Mahkeme önüne gelen Anayasa'ya aykırılık iddiaları öncelikle usul açısından incelenir. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede, eksikleri olduğu görülürse, esasın incelemesine geçilmeksizin, iptal davasıyla ilgili işlerde, eksiklerin tamamlattırılmasına; itiraz yoluyla gelen işlerin, geri çevrilmesine; Mahkeme'nin yetkisiz olduğu tespit edilen başvuruların da reddine karar verilir.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesinde açıklandığı üzere, usuli eksiklikler tamamlandıktan sonra, esasa girilerek, dava konusu yasa, yasa gücünde kararname veya TBMM İç Tüzüğü, Anayasa'ya uygunluk açısından denetlenir.
2949 sayılı Kanun’un 28/son ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 152/son maddesine göre, Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe, aynı yasa hükmünün Anayasa'ya aykırılığı savıyla tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı olmadığı gerekçesiyle verdiği red kararları, Yılmaz Aliefendioğlu belirttiği üzere, kesin olmayıp, olayla sınırlıdır; çünkü Mahkeme incelediği konuyu Anayasa'ya aykırı bulmadığını söyleyerek Anayasa'ya uygunluk yargısını, karar ve incelenen olayla somutlaştırmaktadır. Aynı konuda, Anayasa' ya aykırılık başka bir dava nedeniyle yeniden ileri sürülebilir. Anayasa’nın 152/son maddesinde yer alan on yıl kayıtlaması ise, bu süre için, yargının değişmezliği anlamına gelmektedir. Anayasa Mahkemesine göre, Anayasa’nın 152/son maddesinde yer alan on yıllık sürenin, söz konusu bu Anayasa hükümlerine göre, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine gelerek, işin esasına girilmek suretiyle verilmiş bulunan red kararlarının Resmi Gazete'de yayımından sonra uygulanabilecektir. Her iki karar da, kesin ve herkes için bağlayıcıdır. İptal kararlan geriye yürümez. Resmi Gazete'de hemen yayımlanan kararlar yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, ger çek ve tüzel kişileri bağlar.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları iki şekilde söz konusu olmaktadır. Birincisi, Anayasa’nın 150 ve 2949 sayılı Kanun’un 18-27. maddelerinde açıklandığı üzere, yasaların, yasa gücünde kararnamelerin, TBMM İç Tüzüğü’nün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin, şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddialarının incelendiği, soyut norm denetimi; ikincisi, Anayasa’nın 152 ve 2949 sayılı yasanın 28. maddelerinde belirtildiği üzere; bir davaya bakmakta olan mahkeme, olaya uygulanacak olan yasa veya yasa gücünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görür ya da taraflardan birinin bu konudaki iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, bu iddiayı Anayasa Mahkemesi önüne taşır. Bu durumda somut olaya uygulanacak, yürürlükte olan bir hukuk normunun Anayasa' ya uygunluk açısından denetimidir söz konusu olan.
Anayasa Mahkemesinin siyasi partilerin kapatılmasına ve milletvekillerinin üyeliklerinin düşmesine ilişkin kararları ceza kararları niteliğindedir; çünkü bu davalarda duruşma yapılması dışında, CMK uygulanmaktadır ve kararlar sonuçlan itibariyle, cezai bir yaptırım öngörmektedir. Özel yasa gereğince, suç sayılan bir eylemin faili olan gerçek ya da tüzel kişinin, cezalandırılabilmesi için, suç işlediğini sabit gören ve verilen cezayı belirleyen, yargı otoritesini kazanmış bir mahkeme kararına ihtiyaç vardır. Bir yaptırımın TCK’nın 11. maddesinde sayılmamış, bu yasada tanımı yapılmamış, sair nitelik ve nicelikleriyle belirlenmemiş olması, onun ceza olmadığının kanıtı sayılmaz. Nitekim TCK’nın 11. maddesinde sayılmamış olmasına karşın, 36. maddesinin ilk fıkrasındaki zoralım, 43. maddesindeki hüküm ilamının ilanı, emniyeti umumiye idaresinin nezareti mahsusası altında bulundurulma hep cezai nitelikte görülmüştür.
Anayasa'da veya Siyasi Partiler Kanun’unda getirilen yasakların ihlal edilmesi halinde öngörülen kapatılma bir yaptırım, yani cezadır. Ceza, çağdaş görüşte, suç işleyen kişiye, çeşitli yapıcı amaçları gerçekleştirmesi için uygulanan ve esasında kişiyi bir takım yoksunluklara tabi kılan bir yaptırımdır; doğrudan Devlet eliyle, yasada öngörülen bir yasağı ihlal etmek suretiyle suç işleyen (gerçek ya da tüzel) kişinin, özgürlüklerine müdahaledir. Anayasa Mahkemesinin, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin kararlarının da, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanmasından öte, tümüyle ortadan kaldırılma sına yönelik olduğu açıktır. Dolayısıyla, Anayasa’nın 148. maddesinin, üçüncü fıkrası ile 149. maddesinin son fıkrası, 2949 sayılı AMKYUHK’nın 18. maddesinin 3 ve 4. bendi gereğince, Anayasa Mahkemesinin yetkili ve görevli kılındığı Yüce Divan sıfatıyla yargılama ve siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalar birer ceza davası; bu davalar/yargılamalar sonucunda verdiği kararlar ise, ceza hükmüdür.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 149. maddesine göre, biri başkan olmak üzere onbir üyenin katılımı ile toplanır. Genel olarak kararları salt çoğunlukla alır. Ancak, Anayasa değişikliğinde iptale ve siyasi parti davalarında kapatılmaya karar verebilmesi için en az oyların beşte üçü gerekir.

C. Yüce Divan
Anayasa’nın 148. maddesinde açıklandığı üzere, Yüce Divan görevi Anayasa Mahkemesine verilmiştir.
Belirli kişilerin sanık olduğu davalara verilen önemin bir sonucu olarak kurulmuş bulunan Yüce Divan adlı mahkemenin özel mahkeme sayılıp sayılmayacağı öğretide tartışmalıdır.
Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yapmış olduğu yargılamalarda uygulamakla yükümlü olduğu üç hukuk kaynağı bulunmaktadır. Bunlar doğal olarak öncelikle Anayasa, ikincisi AMKYUHK ve üçüncüsü CMK’dır.

a. Yüce Divanın Yapısı

aa. Genel Olarak
Yüce Divan görevi yapan Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 146. vd. maddelerinde açıklandığı üzere, onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur. İki asıl ve iki yedek üye Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üye Danıştay, birer asıl üye Askeri Yargıtay, AYİM ve Sayıştay, bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinde göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.
Anayasa Mahkemesinin on bir kişilik asıl üyelerine bakıldığında, iki Yargıtay, iki Danıştay, bir Askeri Yargıtay, bir AYİM, bir Sayıştay, bir öğretim üyesi ve üçte üst kademe yöneticisi ile avukat kökenli olduğu görülür. Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılamanın bir ceza yargılaması olduğu düşünüldüğünde, ceza hukukçusu üyelerin oranı dikkat çekmektedir.
Mahkeme, Anayasa’nın 147. maddesine göre, asıl üyeleri arasından bir başkan ve bir başkanvekili seçer. Seçim gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile yapılır. Görev süresi 4 yıldır. Üyelerin emekliye ayrılma yaşları altmışbeştir.
Mahkeme’yi Başkan, bulunmamamsı durumunda başkan vekili o da yoksa en kıdemli üye yönetir.
Anayasa’ya göre Başkan ve başkan vekilleri asıl üyeler arasından seçilir. Anayasa’nın 149. maddesinde, mahkemenin başkan ve on üye ile toplanacağı belirtilmiş, asıl-yedek üye ayırımı yapılmamıştır. Dolayısıyla yedek üyelerin de üye tamsayısı içinde değerlendirilmesi ve başkan ile başkan vekili seçimlerine katılması gerekir.
Anayasa’nın 148. maddesinde açıklandığı ve uygulamada yerleştiği üzere, Yüce Divanda savcılık görevini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.

ab. Üyelerin Seçilmesi
1961 Anayasası ile 1982 Anayasası arasında üyeleri belirleme bakımından ortak özellik, her ikisinde de üyelerin çoğunluğunun, yüksek mahkemelerin kendi başkan ve üyeleri arasından seçtikleri kişilerden oluşmasıdır. Bu nunla birlikte, yasama organını tamamen dışlamış bulunan 1982 Anayasası, Anayasa Mahkemesi üyelerini belirlemede "karma sistemler"den ayrılmaktadır. Aslında genel bir sapmadan da söz edilebilir. Gerçekten, "seçim sistemi"ne tamamen yabancı kalan 1982 Anayasası, atama sistemine de uymamaktadır.
Anayasa Mahkemeleri'nin kuruluş biçimi ile demokratik meşruiyet arasında kurulan yakın ilişki, karma sistemler açısından da gerçeklenebilir. Bu bakımdan siyasal partilerin Anayasa yargıçlarının belirlenmesi konusunda önemli bir etkiye sahip oldukları belirtilmelidir. Kuşkusuz bu etki, her zaman "partiler arasında orantılı bir paylaşım" (parteinp-roporz) şeklinde olmamaktadır. Anayasa yargıçlarının seçiminde nitelikli bir parlamanter çoğunluğun gerekli olduğu Federal Alman Cumhuriyetinde, İtalya'da, Belçika ve Portekiz'de sadece parlamentoda çoğunluğu oluşturan koalisyon partilerinin değil, aynı zamanda muhalefet partilerinin de seçim sürecine katıldıkları orantılı ve dengeli bir paylaşım söz konusudur. Avusturya ve isviçre'de, herhangi bir parlamanier çoğunluk öngörülmemiş olmasına karşılık Anayasa yargıçlarının seçiminde siyasal gelenek sonucu, parteinproporz ilkesi korunmaktadır. Muhalefet partilerinin Anayasa yargıçlarının seçimini etkileme olanağı, belli yeter sayının (quorum) arandığı ülkelerde veya bu alanda bir parlamenter geleneğin yerleştiği Avusturya ve İsviçre'de söz konusu olmaktadır. Batı demokrasilerinde halkın siyasal tercihleri büyük ölçüde siyasal partiler aracılığıyla ortaya konduğundan, partilerin Anayasa yargıçlarının belirlenmesinde belirleyici bir rol oynamaları gerekli görülmektedir. Parteinproporz, anayasa mahkemelerinde siyasal gruplar içerisinde azınlıkta kalanların temsilini olanaklı kılar. Eklemek gerekir ki, karma sistem, yasama meclislerine yürütme organı karşısında üstün bir rol verir. Yasama Meclisine ağırlık veren karma sistem, özellikle Federal Devletlerde Devlet organlarının bütününün katılımını sağlamaya önem atfeder.
Anayasa’nın 146. maddesine göre; Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyelerinden her boş üyelik için üye tamsayısının salt çoğunluğu ile belirleyip gösterecekleri üçer aday arasından, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, bir asıl üyeyi Askeri Yargıtay, bir asıl üyeyi AYİM ve bir asıl üyeyi de Sayıştay üyeleri arasından seçer.
Cumhurbaşkanı aynı maddeye dayanarak, bir asıl üyeyi Yükseköğretim Kurulu üyesi olmayan Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden gösterecekleri üç aday arasından seçer. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde 2949 sayılı kanun, Anayasa’da sayılan koşullara ek olarak Yükseköğretim Kurumu (YÖK) kontenjanından atanacak üyenin yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında öğretim üyesi; üst kademe yöneticilerinde ise, Yükseköğretim Kurulu Başkanı veya üyesi veya Yükseköğretim Kurumu rektör veya dekanı veya müsteşar, müsteşar yardımcısı, general, amiral, büyükelçi, bölge valisi veya vali olarak görev yapmak, koşullarını da öngörmüştür (m.3,4).
Diğer üyeler aday gösterilenler arasından seçilmekle birlikte, 146. maddeye göre Cumhurbaşkanı ayrıca re’sen, 40 yaşını doldurmuş, kamu hizmetinde en az 15 yıl çalışmış üst kademe yöneticileri ile en az 15 avukatlık yapmış avukatlar arasından üç asıl ve bir yedek üye seçer.
Anayasa ve 2949 sayılı yasayı birlikte değerlendirdiğimizde, Anayasa Mahkemesinde üye seçilme yeterliğine sahip olabilmenin koşutlarını şu bölümlerde toplayabiliriz:

1. Yüksek Mahkemeler kontenjanından seçilebilmek için Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, AYİM ve Sayıştay Başkan ve üyesi olmak;
Başkan ve üyeleri deyimi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Yüksek İda re Mahkemesi Başsavcılarını da kapsar (2949, m.4).
2. Yüksek Öğretim Kurumu Öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ve avukatlar arasından yapılacak seçimler ayrı esaslara bağlanmıştır.
Anayasa’ya ve yasaya göre bu gruplardan yapılacak seçimlerde kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş, altmışbeş yaşını doldurmamış olmak aranan ortak koşullardır.
Öğretim üyeleri için ayrıca, yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat veya siyasal bilimler dallarında öğretim üyesi olarak görev yapmak, yüksek öğretim kurumu üyesi olmamak; üst düzey (kademe) yöneticileri için, Yükseköğretim Kurulu Başkan veya üyesi veya Yükseköğretim Kurumu Rektör veya dekanı veya müsteşar, müsteşar yardımcısı, general, amiral, büyükelçi, bölge valisi veya vali olarak görev yapmak.
2949 sayılı Kanun’un 3. ve 4. maddesinde belirtildiği üzere, Anayasa Mahkemesine seçilecek üst kademe yöneticilerinden amaç, YÖK başkanı, YÖK üyesi, rektör veya dekanı, müsteşar, müsteşar yardımcısı, general, amiral, büyükelçi, bölge valisi veya vali olarak görev yapmak koşulunu taşımak gerekir. Anayasa’daki, üst kademe yöneticiliği kavramı, Yasa’nın getirdiği açıklık karşısında, ancak yasada sayılanları kapsar. Bakan genel müdür, genel sekreter, vali muavini, kaymakam olarak, üst düzey yöneticiliği sayılacak görevlerde bulunan kişiler bu kavramın dışında kalmaktadır. Anayasa Mahkemesi zamanında yapılan bazı uygulamalara paralel olarak, görev kavramını geniş yorumlayıp, daha önce belirtilen görevleri yapmış ve fakat halen yapmamakta olanları da üyeliğe seçilebilecekler kapsamında değerlendirmektedir.
Avukatlar için mesleğinde avukat olarak fiilen onbeş yıl çalışmış olmak;
3. Üye seçilmenin olumsuz ortak koşulu ise, yargıçlık mesleğine alınmamayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymemek veya bu gibi suçlardan dolayı ceza kovuşturması altında bulunmamak veya yargıçlık mesleğine alınmasına engel bir hali olmamaktır.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine öğretim üyeleri, üst düzey yönetici ve avukatlar arasından yapılacak seçimlerde, bu kişilerin, atanmaları sırasında yasada sayılan görevlerde bulunmasının zorunlu olup olmaması soru olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yasada ise, sayılı görevleri yapmak; çalışmış olmak gibi, daha çok bu görevlere bağlı nitelikleri kazanılmış hak olarak elde edenlerin de yararla nabileceği yorumuna açık deyimler kullanılmıştır. Anayasa Mahkemesinin bu konudaki görüşü, genelde, uygulama doğrultusundadır. Bu konuda karşı görüşler de yer almaktadır. Yüksek Mahkemeler açısından ise fiilen görevde olmak Anayasa ve kuruluş yasası gereğidir.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine yapılacak seçimlerle ve mahkemenin göreviyle ilgili olarak ortaya çıkan ikinci sorun, Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyenin, Anayasa ve kuruluş Kanun’unun öngördüğü nitelikleri taşıyıp taşımadığını Mahkemenin inceleyebilip, incelemeyeceğidir.
Cumhurbaşkanının re’sen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dâhil, yargı organlarına başvurulamaması sorunun önemini artırmaktadır .
Anayasa Mahkemesinin, 1992 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından, Yüksek Öğretim Kurulunun gösterdiği üç aday arasından seçtiği Prof. Dr. Süleyman Arslan'ın, 15 yıllık öğretim üyeliği yapmış olmak koşulunu taşımadığını saptaması üzerine durum bir kararla Cumhurbaşkanına bildirilmiş ve bu üyenin yemîn ederek göreve başlamasına olanak verilmemiştir. Dolayısıyla Mahkeme, seçilen üyenin seçilebilme yeterliğinin bulunup bulunmadığını incelemede kendisini yetkili görmüştür.
Cumhurbaşkanı üye seçimi konusunda takdir yetkisini kullanırken Anayasa’nın 146 ve AMKYHK’nin 4. maddesine uygun davranmak durumundadır.
Türkiye’de Avusturya, Belçika gibi ülkelere paralel olarak üyelik için belirli bir süre kısıtlaması getirilmemiş, emeklilik yaşı ölçü alınmıştır.
Üye seçilebilmek için 50 yaşını bitirmiş olma koşulunun öngörülmesi, emeklilik yaşının da 65’den 67’ye çıkarılması 50 ila 67 yaş dilimi arasında 12 yıllık görev süresinin öngörülmesi Anayasa Mahkemesince önerilmiştir.

ac. Üyelerin Nitelikleri
Üyelerin gerekleri, Anayasa yargıçlarının yansız ve objektif karar verebilmeleri için, bağımsızlığım ve haysiyetini güvence altına alma amacını taşır.
Anayasa yargıçlarının belirlenmesinde seçim sistemi ve karma sistemler olmak üzere başlıca iki yöntem ayırt edilebilir.
Anayasa yargısını kabul etmiş ülkelerin neredeyse tümünde hukuk formasyonuna sahip olmak Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmenin ön koşuludur. 1961 Anayasası döneminde iktisat ve siyasal bilimler alanlarında görev yapan öğretim üyeleri arasından seçilenler dışındaki tüm üyelerin hukuk formasyonuna sahip olmaları aranıyordu. 1982 Anayasası bu alanı genişletmiştir. Anayasa’da, Cumhurbaşkanınca üst kademe yöneticileri arasından seçilecek üyelerin hukukçu olmaları koşulu yer almamıştır.  Ayrıca, AYİM kontenjanından da yargıç sınıfına mensup olmayan bir üyenin seçilmesi olanaklıdır. 1982 Anayasası, böylece. Anayasa Mahkemesinin hukukçu olmayan üyelerinin oranının artmasına olanak verici bir sistemi benimsemiş gözükmektedir.
1961 Anayasası, seçilecek üyede üniversitelerde hukuk, iktisat ve siyasal bilimler alanlarında çalışmış olma koşulunu ararken, 1982 Anayasası sadece öğretim üyeliği niteliğiyle yetinmiştir. Ancak 2949 sayılı kuruluş yasası, söz konusu üyenin hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında çalışanlardan seçilmesini öngörerek 1961 Anayasası’na koşut bir düzenleme getirmiştir (m. 4).
Üye seçilebilmenin diğer bir ön koşulu da, yargıçlık mesleğine alınmamayı gerektiren bir suçtan hüküm giymemek veya bu gibi suçlardan dolayı ceza kovuşturması altında bulunmamak ve yargıçlık mesleğine alınmasına engel bir durum olmamaktır.

b. Yüce Divanın Görev ve Yetkileri

aa. Kişiler Yönünden Yetki
Yüce Divan, Anayasa’nın 148. maddesine göre, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Yüksek Mahkemelerin başkan, üye, başsavcı ve başsavcıvekilini, HSYK üyelerini, Sayıştay başkan ve üyelerini yargılar. Cumhurbaşkanının görevi ile ilgili suçlardan yalnızca vatana ihanet Yüce Divan yargılamasına konu olabilirken diğer yargılanacaklar açısından böyle bir sınırlama yapılmamış, görevleriyle ilgili diğer suçlar da Yüce Divan yargılaması kapsamında kabul edilmiştir.

aaa. Cumhurbaşkanı
aaaa. Genel Olarak
Osmanlı’da önceleri hükümranlık haklarını hiçbir koşula ve sınırlamaya bağlı kalmadan kullanan padişahın yetkilerinin Sened-i İttifak ile sınırlandığı, Tanzimat hareketleri döneminde fermanlarla verilen haklara padişahın da uyacağının belirtildiği, ancak uymayanların Tanrının lanetine uğramaları dışında yaptırımının söz konusu olmadığı, Cumhuriyet’le birlikte Devlet’in başı olan Cumhurbaşkanının yetkilerinin ve mutlak sorumsuzluk halinin ise batılı demokrasilere paralel olarak sınırlandırıldığı görülmektedir.
Cumhurbaşkanının işlem ve eylemlerini, görev açısından, görevi ile ilgili olanlar ve görevi ile ilgili olmayanlar, niteliğine göre, hukuki ve cezai olanlar, sorumluluk bakımından sorumluluk yükleyenler ve sorumsuzluk haline ilişkin olanlar şeklinde ayırmak olanaklıdır.
Vatana ihanet dışındaki suçlamalarda Cumhurbaşkanının görev dolayısıyla başkaca suç işlemeyeceği kabul edilmiş olduğu için ceza hukuku ve anayasa hukuku sistemimizde Cumhurbaşkanını ayrı bir yere koymak gerekir.
Anayasa’mızın 105. maddesine göre, Cumhurbaşkanının yalnızca vatana ihanetten dolayı sorumlu olduğu belirtilmiştir. Bu hükmün tersi anlamından Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında başka bir sebepten dolayı sorumlu olmadığı sonucu çıkmaktadır. Cumhurbaşkanı ne kadar ağır hatalar yaparsa yapsın vatana ihanet hali hariç görevde kalır. Bu sorumsuzluk halinin nedeni, imzaladığı işlemlerde ilgili bakan ve başbakanın sorumlu tutulmasıdır. Dolayısıyla yapılan işlemler denetime tabi tutulmuş olmaktadır. Ancak, rektör seçme, cezaları kaldırma gibi tek başına yaptığı işlemlerde sorumluluğun kimseye yüklenememesi nedeniyle hesap sorulacak ta yoktur. Bu mutlak sorumsuzluk hali Cumhurbaşkanının tüm işlemlerinde karşı-imza kuralına uyularak giderilebilir.
Siyasi sorumluluk, egemene, demokraside egemenliğin sahibi halkın temsilcilerine karşı yönetenlerin sorumluluğudur. Siyasi sorumluluğun yaptırımı görevden alınmadır. Parlamenter hükümet sistemlerinde, yürütme organı ve devlet başkanından oluşan ikili yapıya sahiptir.  Bakanlar parlamentoya karşı sorumluyken, Cumhurbaşkanının siyasal sorumluluğu yoktur. Bunun temelinde yürütme organının istikrarını ve devamlılığını sağlamak amacı vardır. Monarşilerde mutlak olan bu sorumsuzluk cumhuriyetlerde nisbi özelliktedir.
Yayla’ya göre, özellikle de, Anayasa’nın "...diğer yasalarla başbakanın ve ilgili Bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemler" kategorisine izin vermesi durumu daha da ağırlaştırmaktadır. Kararlar ve emirler aleyhine", "işlemler yargı denetimi dışındadır" denilerek, kapatılan yargı yolu iptal davası ile sınırlı tutulmuştur. Bilindiği üzere, hak sahibi olduklarını iddia edenler, zararlarına yol açan işlemlerden dolayı bu işlemlerin iptali söz konusu olmasa da tazminat talep edebilirler. Bu istem, işlem yapanlara değil, ilgili idareye -Cumhurbaşkanı örneğinde Devlet'e- yönelik olacaktır. Ancak, Cumhurbaşkanı sorumsuz olduğu için, kendisine rücu ihtimali bulunmamaktadır.
Buna karşılık Cumhurbaşkanı, görevi ile ilgili olmayan eylem ve işlemleri nedeniyle verdiği maddi ve manevi zararlar açısından diğer bireyler gibi sorumludur. 
Cumhurbaşkanının kişisel alanda hukuki sorumluluğu var iken, görevi ile ilgili eylem ve işlemlerinden dolayı ise hukuki sorumluluğu yoktur.

bbbb. Cumhurbaşkanının Cezai Sorumluluğu
aaaaa. Genel Olarak
Cumhurbaşkanının görevi ile ilgili işlem ve eylemlerinden dolayı, siyasal sorumluluğu olmadığı gibi, hukuksal veya ceza sorumluluğu da yoktur. Çünkü Cumhurbaşkanının, tek başına yapabileceği işlemler dışındaki bütün kararları Başbakan ve ilgili bakanca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur. Cumhurbaşkanı, ne Başbakan ve ilgili bakanla birlikte ne de tek başına imzaladığı kararlardan dolayı sorumlu değildir. Bu kuralın tek istisnası vatana ihanet sayılan suçlardan birini işlemiş olması halidir.
Buna karşılık görevi ile ilgili olmayan eylem ve işlemleri nedeniyle verdiği maddi ve manevi zararlar açısından diğer bireyler gibi sorumludur. Aynı şekilde, Cumhurbaşkanı, kişisel suçlarından dolayı ceza sorumluluğuna bağlıdır. Ancak bunun için dokunulmazlığının kaldırılması gerekir. Aksi yönde görüşler de ileri sürülmüştür.
Erdağ, Cumhurbaşkanının vatana ihanet halinde yargılanmasını öngören düzenlemenin Anayasa’da açıkça yer aldığını, bu yönüyle Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğunun bulunduğunu vurgulamaktadır. Cumhurbaşkanının görevi ile ilgili olmayan eylem ve işlemlerinden dolayı sorumluluğu herkes gibidir. Aksi yönde bir düzenleme yoktur. Bu konuda doldurulması gereken bir boşluk varsa da, Aldıkaçtı’ya göre, vatan hainliği gibi en ağır suç için bile takibat yapılabilmesini TBMM'nin kararına bağlayan Anayasa öncelikle diğer suçlar için de TBMM'nin kararının alınmasını istediğini kabul etmek demokratik prensiplere daha uygundur.
Anayasa’nın 105. maddesine göre, Cumhurbaşkanı, yalnızca vatana ihanetten dolayı sorumludur. Ancak kişisel suçlarından dolayı sorumlu olup olmadığı tartışma konusudur. Dönmezer ve Erman’ın da benimsediği üzere özel düzenlemeyle ayrık tutulmadıkça diğer gerçek kişiler gibi göreviyle ilgili olmayan kişisel cezai sorumluluğu bulunduğu kabul edilmektedir.
Cumhurbaşkanı görevi dolayısıyla sorumsuzdur; dokunulmazlığı mutlaktır. TBMM dışında hiçbir makam kendisi hakkında soruşturma, kovuşturma yapamaz. TBMM İçtüzüğü, görevde bulunan veya görevden ayrılmış bulunan Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlanması usulünü ve sonuçta Yüce Divana sevk kararı verilebileceğini ifade etmektedir. Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı dönemindeki gerçekleşmesi çok az ihtimal dâhilinde olan görev suçlarından görevden ayrılmış da olsa bile sorumlu tutulamayacaktır.

bbbbb. Vatana İhanet
Cumhurbaşkanının hangi eylemlerinin vatana ihanet niteliği taşıyacağı değişik ülkelerde farklı uygulamalara konu olmaktadır. Örneğin, İngiliz ve Belçika hukukunda hükümdara ve ülke bütünlüğüne karşı işlenmiş suçlar vatana ihanet sayılırken, Alman ve İsviçre hukuk sistemlerinde, ceza yasaları vatana ihanet oluşturacak eylemleri saymıştır. Bazı ülkelerde ise, açıkça vatana ihanet suçu tanımlanmamıştır.  Bu ülkelerde de farklı yorumlar yapılmakta, yasama meclisinin suçlamayı yapma yetkisi ile birlikte vatana ihanet kavramının içini doldurabileceği, ya da yasada tanımlanan suçlardan birini vatana ihanet kavramıyla örtüştürebileceği veya askeri ceza yasalarında açıkça vatana ihanet suçu olarak tanımlanan eylemin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ve nihayet Devletin şahsiyetine karşı işlenmiş tüm suçları vatana ihanet kapsamında algılamak gerektiği ileri sürülmektedir.  
Vatana ihanete batı hukukunda karşılık gelen yüksek ihanet kavramı, genel olarak Cumhurbaşkanının görevini, Anayasa’ya ya da ülkenin yüksek çıkarlarına aykırı bir biçimde kötüye kullanılmasından doğan siyasal bir suç olarak kabul edilir.
Anayasa’mızda da vatana ihanet suçunun ne olduğu açıkça tanımlanmamıştır. Suçlandırma yetkisi Mecliste olmakla birlikte Meclisin de belli ölçütlere uyması gerekir. Dönmezer-Erman’a ve Özek’e göre, Türk Devletinin bütünlüğüne ve Anayasa ile kurulmuş rejimine karşı işlenmiş suçlar vatana ihanet suçları kabul edilebilir. Vatana ihanet sadakat borcunun ihlalidir. Tezcan’da bu konuda aynı görüştedir. Aldıkaçtı’ya göre vatana ihanet, Cumhurbaşkanının yeminine aykırı davranması, Öztürk’e göre vatanın bütünlüğüne, Devletin Anayasa ile kurulu rejimine karşı suç işlemesidir. Genel kabul gören yaklaşıma göre yasada açıkça tanımlanmadıkça Cumhurbaşkanı vatana ihanetten yargılanamaz. Diğer yaklaşım, Cumhurbaşkanının anayasal görevlerini yapmaması ve görevini kötüye kullanması vatana ihanet için yeterlidir. Ve nihayet bir diğer görüşe göre ise, Yüce Divanın cezalandırabilmesi için eylemin TCK’da tanımlanan suçlardan birine uyması zorunludur.
Aldıkaçtı’ya göre, Cumhurbaşkanının ettiği yemine aykırı olarak davranış ve eylemleri, Öztürk’e göre ise Türk vatanının bütünlüğüne devletin Anayasa ile kurulu rejimine karşı işlenen suçların tamamı vatana ihanet suçlarını oluşturur.
Duverger’e göre, vatana ihanet, Cumhurbaşkanının başkanlık görevlerini esaslı şekilde ih lâl eden fiil ve hareketlerdir. Bu bir tür siyasal suçtur. Vatana ihanet kurumu parlamentoya Anayasa’nın verdiği bir silahtır ve Cumhurbaşkanının Anayasa sınırı dışına çıkması halinde kullanılır.
Kanunsuz suç ve ceza olmaz genel hukuk prensibinden hareketle Cumhurbaşkanını yargılayacak merciin karar verirken zorlanabileceği gözetilerek bu açıklığın bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Kanaatimce yasalarda açıkça suç ve cezası belirlenmeyen bir eylemden dolayı ceza verilemez. Aksi halde verilecek ceza hukuki ve adil olmayabilecektir.
Meclis, Devlet Başkanını vatana ihanetle suçlandırmakla onun işlediği suçun niteliğini belirlemekte; fiilî, zaman ve koşullara göre vatana ihanet niteliğinde değerlendirebilmektedir.
Meclisin vatana ihanet halini belirlemesi, Devlet Başkanının fiilini vatana ihanet olarak değerlendirmesi, olayla sınırlı sübjektif bir karar niteliğindedir. Bu nedenle mevzuatımızda vatana ihanet halini belirleyen bir metin bulunmayışı, eksiklik değildir. Tersine bütün ülkelerdeki uygulamaya uygundur.
Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçlamasıyla Yüce Divanda yargılanır.

bbb. Başbakan ve Bakanlar
Anayasa’nın 148. maddesine göre, kişiler açısından Yüce Divan, Bakanlar Kurulu üyelerini yargılamakla yetkilidir.

aaaa. Genel Olarak
Bakanların sorumlulukları, görevleriyle ilgili işlerinden doğan görev sorumlulukları ve görevleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan işlerinden doğan kişisel sorumlulukları şeklinde ikiye ayrılabilir. Anayasa’nın yalnızca görevden doğan işler için hüküm koymuş ve özel bir kaza mercii göstermiş olması, kişisel işlerin adi hukuk kurallarına tabi olacağını ve bu işlerin genel adalet mahkemelerinde yargılanacağını kendiliğinden meydana çıkarır.
Başbakan ve bakanlar, 5237 sayılı TCK’nın 6. maddesine göre kamu görevlisidirler.
Bakanların görevleriyle ilgili sorumlulukları, uygulanan yaptırımın niteliğine göre, bakanların görevlerinden ayrılmaları ile sonuçlanan siyasi sorumluluk; bakanlar hakkında cezai bir yaptırımın uygulanması şeklinde ortaya çıkan cezai sorumluluk ve bakanların yasaya aykırı eylem veya işlemleri dolayısıyla ortaya çıkan zararın tazmini suretinde gözüken hukuki (mali) sorumluluk şeklinde üçe ayrılmaktadır.
Parlamenter sistemde, bakanların siyasal sorumlulukları, birlikte olabileceği gibi, bireysel sorumluluk ta olabilir. Siyasal sorumluluğun doğurduğu sonuç, Bakanlar Kurulunun ya da Bakanın çekilmesi ya da çekilmek zorunda bırakılmasıdır.
Meclisin tek tek bakanlar ve dolaylı olarak da Hükümet üzerinde uygulayabileceği yargısal denetimde kullanılacak araç olan Meclis Soruşturması, Meclisin yargısal nitelikteki bir işlemidir ve sonunda ilgili Bakanın Yüce Divana sevk edilme ihtimalinin olması, Meclis Soruşturmasının yaptırımının da yargısal (cezai) nitelikte olduğunu göstermektedir.
Başbakan ve bakanların kişilere verdikleri maddi ve manevi zararlardan dolayı hukuki sorumlulukları vardır. Bu durumda yargılama genel hükümlere tabidir. Hukuki sorumluluk, bakanların görevleriyle ilgili olarak devlete verdikleri zararın, kendilerine tazminat davası yoluyla ödettirilmesidir. Bakanların kişisel sorumluluklarını gerektiren bir fiil veya işlemin ortaya çıkması ile bakanlar hakkında, Anayasa’nın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen hükümleri saklı kalmak kaydıyla tüm vatandaşlar için geçerli olan genel hukuk kurallarının uygulanması gerekir.
1982 Anayasası, Cumhurbaşkanının tek başına veya re’sen imzaladığı kararlar bakımından bakanların hukuki, cezai ve siyasi sorumluluğunu öngörmemiştir.

bbbb. Cezai Sorumluluk
Başbakan ve bakanların cezai sorumlulukları, kişisel suçlar ve görevleriyle ilgili suçlar olmak üzere iki nedenle karşımıza çıkar. Bakanlar kişisel suçlarından dolayı yasama dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra suçu işlediği yer ceza mahkemesi tarafından yargılanır. Anayasa’mızın 148 inci maddesine göre, başbakan ve bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezai sorumlulukları vardır. Görevleriyle ilgili suçlardan dolayı da TBMM tarafından meclis soruşturması yöntemiyle sevk edildikleri Yüce Divanda yargılanırlar.
Cezai sorumluluk, İçtüzüğün 107. maddesinde açıklandığı üzere, Bakanlar Kurulunun genel siyasetinden veya bakanlıkların görevleriyle ilgili işlerden dolayı Meclis Soruşturması açılması ve sonuçta Yüce Divana sevk yoluyla yaptırıma bağlanmıştır.
Bakanın kendisine bırakılmış olan kamu hizmetini yerine getirirken "gerek esas ve maksat bakımından, gerekse şekil ve yetki bakımından o hizmetle ilgili kanun hükmünü ihlal etmesi suretiyle" görevden doğan bir iş ve görev suçu söz konusu olabilir. Bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezai sorumlulukları, bakanların sadece görevleri esnasında işlemiş oldukları fiillerinden doğan bir sorumluluk olmaktan daha çok bu görev ile bağlantısı olan suçlardan doğan bir sorumluluktur. Bu bakımdan, bakanların görevleriyle hiçbir ilgisi olmayan ve sadece şahsi işlerinden doğan sorumlulukları konusu, Anayasa’daki milletvekili dokunulmazlığına ilişkin hükümler dışında, anayasa hukukuna ait bir mesele değildir.
Yüce Divanda bugüne dek, bir başbakan (Mesut Yılmaz), on dokuz bakan (Bahriye eski Bakanı İhsan Eryavuz, Ticaret eski Bakanı Ali Cenani, Bahriye eski Bakanı Mahmut Muhtar Paşa, Gümrük ve Tekel eski Bakanı Suat Hayri Ürgüplü, Ticaret eski Bakanı Mehmet Baydur, Sosyal Güvenlik eski Bakanı Hilmi İşgüzar, Gümrük ve Tekel eski Bakanı Tuncay Mataracı, Bayındırlık eski Bakanı Şerafettin Elçi, Bayındırlık eski Bakanı Selahattin Kılıç, Devlet eski Bakanı İsmail Özdağlar, Bayındırlık eski Bakanı Safa Giray, Bayındırlık eski Bakanı Cengiz Altınkaya, Devlet Bakanı ve başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan, Devlet Bakanı Recep Önal, Devlet eski Bakanı Güneş Taner, Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı Cumhur Ersümer, Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı Zeki Çakan, Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Yaşar Topçu, Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Koray Aydın) ve bunların suçlarına katılan doksan üç kişi yargılanmıştır. Yargılanan bakanlardan altısı Bayındırlık (ve İskan) Bakanı, dördü Devlet Bakanı, ikisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, ikisi Ticaret Bakanı, ikisi Bahriye Bakanı, ikisi Gümrük ve Tekel Bakanı, biri Sosyal Güvenlik Bakanı’dır. Yargılananlardan dokuz bakan hakkında (üçü hakkında yolsuzluk, biri hakkında görevi kötüye kullanma, ikisi hakkında Devleti zarara uğratma, biri hakkında kamuyu zarara uğratma ve görevi kötüye kullanma, biri hakkında usulsüzlük, malvarlığında haksız artışa neden olma, görevi kötüye kullanma, biri hakkında rüşvet alma ve görevi kötüye kullanma suçlarından olmak üzere) beraat; yedi bakan hakkında (biri hakkında yolsuzluk, biri hakkında usulsüzlük, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, çıkar sağlama, kamu kurumunu zarara uğratma, ikisi hakkında rüşvet alma, görevi kötüye kullanma, üçü hakkında görevi kötüye kullanma suçlarından olmak üzere) mahkûm iyet, bir başbakan ve iki bakan hakkında (ikisi görevi kötüye kullanma, biri Devleti zarara uğratma suçlarından olmak üzere) davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi, bir bakan hakkında da (Devleti zarara uğratma suçundan olmak üzere) tazminat kararı verilmiştir.
1983 sonrası dönemde, ülkemizde parlamento içi muhalefetin etkin bir denetim ifa edemediği, önemli ölçüde iktidar partisi çoğunluğu tarafından engellendiği ya da etkisiz hale getirildiği görülmüştür.
Anayasa’nın 109. maddesine göre, bakanlar TBMM üyeleri arasından atanabilecekleri gibi, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından da atanabilirler.  

aaaaa. TBMM’den Seçilenler
Parlamentoların halk temsilcilerinden oluşacak şekilde ortaya çıkışları ve görüşmeler, oylamalar, düşünce açıklamaları yoluyla kararlar almaları, sorumsuzluk ve dokunulmazlığı zorunlu kılmıştır.
Anayasa’nın 83. maddesinde, milletvekilleri açısından sorumsuzluk ve dokunulmazlık kurumu düzenlenmiştir. Anayasa’nın sorumsuzluk düzenlemesine göre, TBMM üyeleri, (milletvekillerinin) Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden ve (Meclisçe başka bir karar alınmamışsa) bunları Meclis dışında tekrarlamaktan sorumlu tutulamazlar. Keza dokunulmazlık açısından bakıldığında, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır.
TBMM’den atanan bakanların aynı zamanda milletvekilliği sıfatı bulunduğundan yasama ve dokunulmazlık ayrıcalığından yararlanacakları açıktır.

bbbbb. TBMM Dışından Atananlar
Anayasa’da sorumluluk açısından bakan sıfatı esas alındığından bakanların TBMM içinden veya dışından atanmış olmasının bir önemi yoktur.
Anayasa’nın 112. maddesine göre bakanlar meclis dışından da olsa milletvekilleri ile aynı yasama dokunulmazlığına sahiptirler. Sorumsuzluk ve dokunulmazlık hali meclis dışından atanan bakanları da kapsar.
112/4. maddedeki yasama dokunulmazlığı geniş anlamdadır ve sorumsuzluğu da kapsar. Dışarıdan atanan bakanların Mecliste oy hakları olmayacağından sırf bu noktada TBMM üyesi olan bakanlara oranla farklı bir durumları vardır. Buna karşılık bakanların, görevleri dolayısıyla, siyasi, hukuki ve cezai sorumlulukları olabilir.

ccc. Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Üyeleri
Anayasa’nın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, kendi Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin görevleriyle ilgili suçlardan dolayı soruşturma açılması Mahkemenin kararına bağlıdır.
Yüce Divan tarihinde,  bugüne dek yargılanan başkan veya üye olmamıştır.

ddd. Yargıtay Başkanı ve Üyeleri, Cumhuriyet Başsavcısı,       Başsavcıvekili
Anayasa’nın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Başkan ve üyelerini, Başsavcısını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinde açıklandığı üzere, Birinci Başkanlık Kurulunun, son soruşturmanın açılmasına ilişkin kararı, görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay CGK’ya tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir.
Yüce Divan tarihinde, bugüne dek yargılanan başkan, üye, başsavcı veya Başsavcıvekili olmamıştır.

eee. Danıştay Başkanı ve Üyeleri, Başsavcısı
Anayasa’nın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, Danıştay Başkan ve üyelerini, Başsavcısını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Danıştay Kanunu’nun 79. maddesine göre, 76. maddesine gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.
Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibi ile ilgili hükümler uygulanır.
Yüce Divan tarihinde,  bugüne dek yargılanan başkan, üye veya başsavcı olmamıştır.

fff. Askeri Yargıtay Başkanı ve Üyeleri, Başsavcısı
Anayasa’nın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, Askerî Yargıtay Başkan ve üyelerini, Başsavcısını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Dikkat edilecek husus aynı zamanda asker mensubu olan başkan, üye ve başsavcının askeri konularda işledikleri suçlar bakımından yargılama mercii Yüce Divan değildir. Yüce Divanda yargılanmaları koşulu, bulundukları yargısal görev nedeniyle işledikleri suçların varlığıdır.
Askeri Yargıtay Kanunu’nun 37. maddesine göre, Askeri Yargıtay Başsavcısı, İkinci Başkanı, daire başkanları ve üyelerinin görevle ilgili suçları hakkında soruşturma açılmasına karar veren Genel Kurul, son soruşturmanın açılmasına karar verdiği takdirde, soruşturma dosyası Askeri Yargıtay Başkanlığı tarafından Yüce Divana sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
Yüce Divan tarihinde, bugüne dek yargılanan başkan, üye veya başsavcı olmamıştır.

ggg. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı ve Üyeleri, Başsavcısı
Anayasa’nın 148. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, AYİM Başkan ve üyelerini, Başsavcısını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Askeri Yargıtay Başkanı ve üyeleri ile başsavcısı açısından yapılan açıklamada belirtildiği gibi, burada da dikkat edilecek husus aynı zamanda asker mensubu olan başkan, üye ve başsavcının askeri konularda işledikleri suçlar bakımından yargılama mercii Yüce Divan değildir. Yüce Divanda yargılanmaları koşulu, yargısal olarak görev alanına giren suç işlemeleridir.
AYİM Kanun’unun 32. maddesine göre,  AYİM Başsavcısı, Daire Başkanları, üyeleri ve genel sekreterin görevle ilgili suçlarını incelemeye yetkili Genel Kurul tarafından son soruşturmanın açılmasına karar verdiği takdirde soruşturma dosyası AYİM Başkanlığı tarafından Yüce Divana sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
Yüce Divan tarihinde, yargılanan başkan, üye veya başsavcı olmamıştır.

hhh. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı ve Üyeleri
Anayasa Mahkemesinin HSYK üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılayacağı Anayasa’nın 148. maddesinde yer almıştır.
aaaa. Başkan
Kurul başkanının ayrıca belirtilmemiş olması aynı zamanda bakan olması nedeniyle sorun oluşturmamaktadır. Yüce Divan yargılamasına bakan sıfatı nedeniyle tabi olabilecektir.

bbbb. Müsteşar
Aynı zamanda bir yargıç olan müsteşarın iki yönlü görevi söz konusudur. Biri Adalet Bakanlığına bağlı idari bir görev olan müsteşarlık görevidir. Bu yönüyle Yüce Divan yargılamasına tabi değildir. Ancak Anayasa’nın 148. maddesinde açıklanan hallerde, diğer anlatımla HSYK’nın görev alanına giren konularda, Kurul üyesi sıfatıyla yaptığı işlem ve eylemlerden dolayı Yüce Divan yargılamasına tabidir.

cccc. Yargıtay ve Danıştay Kökenli Üyeler
Yargıtay ve Danıştay kökenli üyeler de görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanacaklardır. Burada dikkat edilecek husus, aynı zamanda Yargıtay ve Danıştay üyesi olan üyelerin her tür suçları değil, yalnızca Kurul üyeliği nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanabilecek olmalarıdır.
Yüce Divan tarihinde,  bugüne dek yargılanan başkan veya üye olmamıştır.

ııı. Sayıştay Başkanı ve Üyeleri
Anayasa’mızın 148. maddesi, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı, Sayıştay Başkan ve üyelerinin Yüce Divanda yargılanacağını hükme bağlamıştır.
 Sayıştay Kanun’unun 96. maddesine göre, Daireler Kurulu tarafından yargılamanın lüzumuna dair verilen ve kesinleşen karar üzerine dosya Anayasa Mahkemesine tevdi olunur.
Bunların görevleri dışında şahsi bir suç işlemeleri halinde yapılacak kovuşturmada Yargıtay üyelerinin şahsi suçlarının kovuşturmasına ilişkin hükümler uygulanır.
Yüce Divan tarihinde,  bugüne dek yargılanan başkan veya üye olmamıştır.

kkk. Özel Haller
aaaa. Suça Katılma
Anayasa’nın 148. maddesinde belirtilen sıfattaki kişilere ek olarak bunlarla suçu katılma yoluyla işleyenler hakkında Yüce Divanın yargılamaya görevli olup olmadığı ayrıca bir tartışma konusudur. Zira bununla ilgili AMKYHK’de ayrı bir düzenleme yoktur. Ancak CMK ve MMK birlikte değerlendirildiğinde bağlantılı hal nedeniyle suça katılanların da Yüce Divanda yargılanabileceği ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemelerdeki davalar birleştirilebilmelidir.

bbbb. TBMM Başkanı ve Başkanlık Divanı Üyeleri
Yürütme ve yargı alanında üst konumda bulunanların Yüce Divanda yargılanabilmesi yolu açılmışken yasama organının doruğunda bulunan, bakanlardan da önemli konumda olduğu kabul edilen Meclis Başkanı ve başkanlık divanı üyelerinin Yüce Divanda yargılanabileceğine ilişkin düzenlemenin bulunmaması eleştirilmektedir. Ancak, görev kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle adı geçenlerin açıkça belirtilmemiş olması nedeniyle, yargılanabileceklerin suçlarına katılmadıkları sürece Yüce Divanda yargılanamamaları gerekir.

bb. Madde (Suçlar) Bakımından Yetki
Madde bakımından yetki, ceza yargılamasında, hangi suçlara bakılacağını belirleyen yetki kurallarını ifade eder.
Anayasa’nın 148. maddesine göre, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanını,  üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, AYİM Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, HSYK ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılar. Yüce Divanın yetkisi, adları yazılı kamu görevlilerinin yalnızca görev suçlarıyla ilgilidir.
Yargılanabileceklerden Cumhurbaşkanının ise her görev suçu değil, yalnızca vatana ihanet suçu kapsamında değerlendirilebilecek suçları yargılamaya konu oluşturabilecektir.
Yüce Divanda görevleriyle ilgili suçlardan ötürü yargılanacak belli kişilere özgü (örneğin başbakan suçu, bakan suçu gibi) bir suç türü yoktur.
Görev suçları bakımından öğretide iki görüş vardır. Bir görüşe göre, görevle ilgili suçtan bahsedebilmek için, görev ile işlenen suç arasında bir illiyet bağının bulunması yeterlidir. Suç görev görev nedeniyle ve görevden doğan yetkiler kullanılarak işlenmelidir. Bu dar ölçüte karşılık geniş ölçüte göre, anılan kişilerin memurluk sıfatları dikkate alınmalı ve memurluk sıfatı işlenen suçun unsuru veya şiddet sebebi ise suç, görevle ilgili bir suç olarak kabul edilmelidir. Öğretide, dar ölçüt ağırlıklı olarak kabul edilmiş, ancak Yüce Divan geniş ölçütü yargılama sırasında benimsemiştir.

ac. Yer Bakımından Yetki
Yer bakımından yetki, mahkemenin yer sınırları itibariyle bakabileceği alanı ifade eder. CMK’nın 12. maddesine göre, kural suçun işlendiği yer mahkemesinin yetkili olduğudur.
Anayasa Mahkemesi açısından bakıldığında, tek mahkeme olduğu için yetkisi ülkenin tümüdür. Hatta Yüce Divan, bazı üst düzey kamu görevlilerinin, yurt dışında işlediği görev suçları açısından da yetkilidir.  TCK’nın 10. maddesine göre, yabancı ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev üstlenmiş olup ta, bundan dolayı bir suç işleyen kimse, bu fiile ilişkin olarak yabancı ülkede hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş bulunsa bile Türkiye’de yeniden yargılanır. Dolayısıyla bu kişi Yüce Divanın yargılama kapsamına girenlerdense Yüce Divanda yeniden yargılanacaktır.

II. Yüce Divan Yargılaması
Konuyu özellikle soruşturma yöntemi farklılığı nedeniyle soruşturma aşaması ve kovuşturma aşaması şeklinde iki bölümde incelemek yararlı olacaktır.

A. Soruşturma Aşaması
Anayasa Mahkemesi bir ceza yargılaması faaliyeti yaparken Yüce Divan sıfatıyla yürütmüş olduğu ceza yargılamalarındaki soruşturma evrelerini normal ceza yargılamalarından farklı olarak cumhuriyet savcılıkları yapmamaktadır. Soruşturmayı kimin yapacağı soruşturmaya konu kişinin sıfatına bağlı olarak değişebilmektedir.
a. Cumhurbaşkanının Soruşturulması
Anayasa’nın 105. maddesinde, Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılacağı, 148. madde de, yargılayacak makamın Yüce Divan olduğu belirtilmiştir.
Maclisin vatana ihanet suçlandırması, kovuşturma olanağı sağladığına göre, suçlama, Cumhurbaşkanı yönünden kovuşturma koşuludur.

aa. Vatan Hainliği İle Suçlandırma
TBMM İçtüzüğü’nün 114. maddesine göre, Anayasa’nın 105/son maddesi gereğince görevde bulunan veya görevden ayrılmış olan Cumhurbaşkanının yalnızca vatana ihanetten dolayı suçlandırılması istenebilir. Suç oluşturan bir eylemin vatana ihanet niteliğinde olup olmadığını ilk aşamada belirleme ve suçlandırma yetkisi TBMM dedir. Son karar mercii ise Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesidir.
TBMM İçtüzüğü’nün 114. maddesine göre, görevde bulunan veya görevden ayrılmış olan Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılmasını isteyen önerge ile Yüce Divana sevk kararında, hangi ceza hükmünde dayanıldığı ve suçlandırılması istenen Cumhurbaşkanınca işlendiği ileri sürülen suçun hangi gerekçeyle vatana ihanet sayılması gerektiği belirtilir.
TBMM İçtüzüğü’nün 114. maddesinde belirtildiği üzere, suçlandırma isteyen önergenin, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin imzasıyla TBMM Başkanlığına verilmesi gerekir. Bu önerge derhal TBMM’nin bilgisine sunulur. Suçlandırılması istenen Cumhurbaşkanına bildirilir ve TBMM’nin bilgisine sunulmasından başlayarak yedi gün sonraki birleşiminin gündemine alınır.

bb. Suçlandırmanın Sonuçları
TBMM İçtüzüğü’nün 114. maddesine göre, önergenin gündeme alındığı birleşimde, suçlandırılması istenen Cumhurbaşkanı dinlenir, savunmasını yazılı olarak ta gönderebilir.
TBMM’deki görüşmeden sonra Yüce Divana sevk kararı ile ilgili oylamaya geçilir. Anayasa’nın 105 ve 148., İçtüzüğün 114. maddesine göre, TBMM üye tamsayısının en az dörtte üçünün oyuyla suçlandırılan Cumhurbaşkanının Yüce Divana sevkine karar verilir.
Yüce Divana sevk kararı son soruşturmanın açılması kararı niteliğindedir.
Yüce Divana sevk kararında, hangi ceza hükmünde dayanıldığı ve suçlandırılması istenen Cumhurbaşkanınca işlendiği ileri sürülen suçun hangi gerekçeyle vatana ihanet sayılması gerektiği belirtilir.
Cumhurbaşkanının suçlandırılmasının ve hakkında dava açılmasının sonuçları tartışmalıdır. Zira Anayasa’da bu konuda bir hüküm yoktur. Bir görüşe göre, Yüce Divana sevk edilen Cumhurbaşkanının makamının Anayasa’nın 106. maddesindeki “başka bir sebep” kapsamında değerlendirilerek boşalmış sayılacağıdır. Yüce Divan kararı beklenmeden Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılması gerekir. Önceki Cumhurbaşkanı yeniden seçilmedikçe görevine dönemez. Özbudun’da bir bakan dahi Yüce Divana sevk edilmekle bakanlıktan düşmüş sayıldığına göre Cumhurbaşkanı için de sıfatın sona ereceğini kabul etmek gerektiğini belirtir. Teziç, TBMM tarafından ve üstelik dörtte üç çoğunlukla ve önemli bir suçla itham edilen bir Cumhurbaşkanının devem etmesi düşünülemez der. Bazı yazarlar açık bir hüküm bulunmadığına göre sıfatın devem edeceğini savunurken, Gözler’e göre, pozitif hukuka göre sıfatı devem edecek olan Cumhurbaşkanının vatana ihanetle suçlanması nedeniyle görevde kalmaması gerekir. Duman, Yüce Divana sevk kararı ile birlikte, Anayasa’nın 113/3. maddesi kuralının kıyaslanmasıyla, Cumhurbaşkanlığı sıfatının sona ereceğini belirtir. Öğretide genel kabul gören görüşe göre, suçlamanın hem TBMM tarafından, üstelik en az dörtte üç gibi bir yeter sayı ile yapılması, hem de yüklenen fiilin önemi karşısında, bir ölçüde bakanlarla ilgili hükümlere gön dermede de bulunularak böyle bir durumda Cumhurbaşkanının "düşeceği" yolundadır.

b. Başbakan ve Bakanların Soruşturulması
Başbakan ve bakanların Yüce Divanda yargılanmaları yolunu açabilecek olan meclis soruşturması kurumu, Anayasa’nın 100. maddesi ile TBMM İçtüziiğü'nün 107 ila 113. maddelerinde düzenlenmiştir.
Soruşturmanın ön koşulu önerge verilmesidir. Kurulacak Komisyonun hazırlayacağı rapor TBMM’de tartışılır. Başbakan ve bakanları görevleriyle ilgili suçlardan ötürü Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi önünde suçlandırmak yetkisi TBMM'ye tanınmıştır.
Yüce Divana sevk yolunu açan meclis soruşturması, soru, genel görüşme,  meclis araştırması ve yasama dokunulmazlığının kaldırılmasından önemli farklılıklar taşır. Meclis Soruşturması, başbakan veya bakanların görevleriyle ilgili suç işlemiş olmaları halinde başvurulacak bir yoldur. Adı geçenlerin kişisel suçlardan dolayı yargılanmaları için yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması gerektiği gibi, yargılama mercii de genel mahkemelerdir. Ayrıca gensoru ve meclis soruşturması siyasi sorumluluğu esas alan denetim mekanizmasıdır.

aa. Meclis Soruşturması
Meclis Soruşturması, Başbakan ve bakanların görevleriyle ilgili cezai sorumluluklarının araştırılmasını sağlayan bir denetim aracıdır. Meclis Soruşturması, aslında öteki denetim yollarının da kökeninde bulunan temel denetim yoludur.
Meclis’teki siyasi parti gruplarında Meclis Soruşturması ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz kuralı bu denetim yolunun partizanca amaçlarla kullanılmaması için öngörülmüştür.

aaa. Soruşturma İstemi
Anayasa’nın 100. ve TBMM İçtüzüğü’nün 107/1. maddesine göre, Başbakan veya bakanlar hakkında, TBMM üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Bugün için Meclis üye tamsayısı 550 olduğuna göre, bir Meclis Soruşturması önergesi verilebilmesi için en az 55 milletvekilinin imzası gerekir.
1924 ve 1961 Anayasaları döneminde, konuyu düzenleyen ilgili içtüzük hükümleri gereğince, Meclis Soruşturması açılmasını hem bir veya birkaç üye isteyebilmekteydiler; hem de yargı mercileri soruşturma açılması isteminde bulunabilecek makamlar arasında yer almaktaydılar. Oysa 1982 Anayasası, Meclis Soruşturması isteminde bulunabilecek olanları kendisi belirlemiş ve Meclis Soruşturması açılması isteminde bulunulabilmesi için üye tamsayısının en az onda biri oranındaki üyenin önerge vermesini şart koşmuştur. Ayrıca, 1982 Anayasası, 1924 ve 1961 Anayasaları döneminde olduğunun aksine, yargı mercilerince doğrudan "Meclis Soruşturması açılması isteğiyle" Meclis Başkanlığına başvurulması yöntemini kaldırmıştır. Böylece, bir Meclis Soruşturması açılması isteğinin varlığından söz edebilmek için, mutlak surette Meclis üye tamsayısının en az onda birinin vereceği bir önergenin varlığı şart koşulmuştur. Nitekim 1961 Anayasa’sına oranla 1982 Anayasası döneminde meclis soruşturması önergelerinde yarıya yakın düşüş olduğu görülmektedir.
Getirilen bu sınırlandırma, bir taraftan Meclisin tıkanmaması açısından olumlu gibi görülebilirken, diğer taraftan bakanlar açısından adeta suç işleyenleri de koruyacak bir zırh oluşturduğu kuşkusu uyandırmaktadır.
Yargı mercilerinin görmekte oldukları herhangi bir dava sebebiyle, bir bakanın görevinden doğan ve cezai sorumluluğunu gerektiren bir işlem veya eylemin tespit edilmesi durumunda, bunu Meclis’e soruşturma istemiyle bildirebileceklerdir. Ancak, milletvekillerinin bu başvuru konusunda ilgisiz kalmaları veya bir Meclis Soruşturması açılmasına gerek görmemeleri halinde yapılabilecek bir şey yoktur. Nitekim uygulama da bu şekilde gelişmiştir. Kanaatimce yargı mercilerinden gelecek başvuru bir suç ihbarı niteliğindedir. Ancak burada TBMM mutlak bir takdir yetkisine sahiptir.
TBMM İçtüzüğü’nün 107/2. maddesine göre, Meclis Soruşturması önergesinde, Bakanlar Kurulunun genel siyasetinden veya bakanlıkların görevleriyle ilgili işlerden dolayı hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya Bakanın cezai sorumluluğu gerektiren fiillerinin görevleri sırasında işlendiğinden bahsedilmesi gerekir. Ayrıca hangi fiillerinin hangi yasa ve düzenlemeye aykırı olduğu gerekçe gösterilmek ve maddesi de yazılmak suretiyle belirtilmelidir.
Meclis Başkanlığına verilen önerge üzerine, Başkanlıkça, ilk aşamada Anayasa ve İçtüzüğün aradığı nitelikleri taşımayan önergeler, ya sahipleri i!e görüşülerek düzeltilir ya da Başkanlık tarafından iade edilir. Anayasa ve İçtüzük yönünden herhangi bir eksiği bulunmayan önergelerin özeti çıkarılıp esas numarası verilir.
Anayasa’nın 100/1. maddesinde, açıkça ve yalnızca Başbakan veya bakanlar hakkında Meclis Soruşturması isteminde bulunulabileceği belirtilmişken, TBMM İçtüzüğü’nün 107/1. maddesinde, adeta Anayasa’ya göre daha geniş bir düzenlemeyle görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan Başbakan ve bakanlar hakkında Meclis Soruşturması açılması istenebileceği belirtilmiştir. İçtüzük hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu, Anayasa’da kullanılan ifadenin yalnızca bilfiil görevde bulunan Başbakan veya bakanları kapsayacağı, bu nedenle de, eski Başbakan veya bakanlar hakkında Meclis Soruşturması açılmasının istenemeyeceği şeklinde görüşler ileri sürülmüştür. Gerekliliği gözetilerek, eski bakanlar hakkında da soruşturma açılabileceğinin Anayasa’da açıkça belirtilmesinde yarar vardır. Zira bakanların cezai sorumluluğunun araştırılmasında yasama meclislerinin görevlendirilmelerini gerektiren sebepler hem görev başında bulunan bakanlar hem de eski bakanlar için geçerlidir.
Bakanlar Kurulunun bir bütün halinde sorumluluğu, yalnızca siyasidir.  Cezai ve hukuki sorumluluk kişisel bir nitelik taşıdığından bir bütün halinde Bakanlar Kurulu hakkında Meclis Soruşturması açılmasının istenmesi mümkün değildir.
Meclis Soruşturması önergelerinin geri alınıp alınamayacaklarına ilişkin bir düzenleme yoktur. Önerge, ancak, Meclis Genel Kurulunca kabul edilerek bir Meclis Soruşturması açılmasına karar verilmesinden önce geri alınabilmeli, Meclis Genel Kurulunun soruşturma açılmasına dair kararından sonra, artık konu önerge sahiplerinin insiyatifinden çıkmış ve Meclisin malı olduğundan geri alınamamalıdır.

bbb. Soruşturma Konusu
Bakanların cezai sorumlulukları görevleriyle ilgili işlerdedir. Anayasa’nın 148 ve Meclis İçtüzüğü’nün 107/2. maddesinde bu husus açıkça belirtilmiştir.
TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddesinde belirtildiği üzere, önerge ve dolayısıyla soruşturma konusu, görevdeki veya görevden ayrılmış olan başbakan veya bakanların görevlerinden dolayı sorumluluklarının bulunup bulunmadığının belirlenmesidir. Diğer anlatımla Başbakan ve bakanların cezai sorumluluğunun belirlenmesidir. Meclis Soruşturması önergesinde, Bakanlar Kurulunun genel siyasetinden veya bakanlıkların görevleriyle ilgili işlerden dolayı hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya Bakanın cezai sorumluluğu gerektiren fiillerinin görevleri sırasında işlendiği belirtilmelidir. Meclis Soruşturmasının konusu, görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan Başbakan veya bakanların, görevlerini ifa ettikleri sırada, gerek kendi bakanlıklarının işlerinden, gerekse de hükümetin genel siyasetinden dolayı, cezai sorumluluklarını gerektiren bir fiili işleyip işlemediklerinin araştırılmasıdır.
Görevlerinden doğması veya görev sebebiyle meydana gelmesi şartıyla, bakanların yürürlükte bulunan bir ceza normunu ihlal eden her türlü fiilleri bir Meclis Soruşturmasının konusunu oluşturabilir.
Erem’e göre, Yüce Divan, sadece, Anayasa’da sayılan kişilerin "siyasi saik" ile işlemiş oldukları suçlar bakımından görevli olmalıdır. Aksi takdirde, belli kişilerin kişisel çıkar saiki ile işlemiş oldukları suçlar bakımından genel mahkemelerden ayrı bir mahkemede yargılanmaları tam bir "ayrıcalık" oluşturacaktır.
Yayla’ya göre, görevle ilgili işler kavramı ve sınırlaması kabul ediliyorsa, görevden ayrılmış olan başbakan ve bakanların da bu kapsama alınması müessesenin varlık nedenine uygun dur. Yalnızca, "düşme" veya "hükümetin istifa etmiş sayılması" yaptırımları sözkonusu olmayacaktır.
Meclis Soruşturması önergelerinin birçoğunda, ilgili Bakanın "görevini kötüye kullanarak Devleti zarara uğrattığı iddia edilmiştir. Danıştay kararlarının yerine getirilmediği; 1 Mayısın "Çalışanlar Günü" olarak değerlendirilmesi için sendikalarca yapılan başvurulara karşı tahrik edici beyanlarda bulunulduğu, 1 Mayıs 1989 tarihinde meydana gelebilecek olayları önlemek amacıyla önceden gerekli tedbirlerin alınmadığı ve olayların önlenmesi için güvenlik güçlerince çağdışı yöntemler uygulanmasına göz yumulduğu; tutum ve davranışlarıyla anayasal hak ve özgürlüklerin çiğnendiği, yurttaşlar arasında ayrıcalık yaratarak haksız işlemlere neden olunduğu; Türk Otomobil Fabrikaları A.Ş. ile TOFAŞ Oto Ticaret A.Ş.'deki Devlete ait hissenin satış yolu ile özelleştirilmesi sırasında nüfuzun kötüye kullanıldığı; ihaleye fesat karıştırmak suretiyle Devletin zarara uğratıldığı ve daha birçok değişik savla Meclis Soruşturması açılması istenmiştir.
Suçlama somut ve açık olmalıdır. Ayrıca hangi fiillerinin hangi yasa ve düzenlemeye aykırı olduğu gerekçe gösterilmek ve maddesi de yazılmak suretiyle belirtilmelidir.

ccc. Soruşturma Aşamaları
aaaa. Soruşturma Önergesinin TBMM’de Görüşülmesi
TBMM İçtüzüğü’nün 108. maddesi ve Meclis uygulamalarına göre, önerge ilk olarak, Yasalar ve Kararlar Müdürlüğünde, Anayasa ve İçtüzükte aranan nitelikleri taşıyıp taşımadığı yönünden incelenmektedir. Eksiği belirlenenler ya sahipleri ile görüşülerek düzeltilmekte ya da Meclis Başkanlığınca sahiplerine iade edilmektedir. Eksiği bulunmayan önergeler özetlenerek üyelere dağıtılmaktadır. Daha sonra, önerge, Genel Kurulda okunmaktadır. Okunan Önergenin onaylı bir örneği, Başkanlıkça, hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana gönderilmektedir.
Anayasa’nın 100 ve TBMM İçtüzüğü’nün 108. maddesine göre, Meclis, soruşturma istemini önergenin verilişinden itibaren en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar. Meclis Soruşturması önergesinin Genel Kurulda okunmasından sonra, Danışma Kurulunun teklifi ve Genel Kurulun karar vermesi ile belirlenecek bir günde, Meclis Soruşturması açılıp açılmaması hakkında görüşmeler yapılır. Görüşme günü, ilgili Başbakan veya bakana ayrıca bildirilir. Bu görüşmelerde, önergeyi verenlerden ilk imza sahibi veya onun göstereceği bir diğer imza sahibi, şahısları adına üç milletvekili konuşma hakkına sahiptirler. Görüşmelerde, son olarak, o sırada görevde bulunsun ya da bulunmasın hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya Bakanın konuşma hakkı vardır.
Görüşmeler tamamlandıktan sonra, oylamaya geçilir. TBMM İçtüzüğü’nün 108/3. maddesinde düzenlendiği üzere oylama gizli oyla yapılır. En az onbeş milletvekilinin yazılı isteğiyle açık oylama yapılması istenebilir, bu istemde Genel Kurul’da karara bağlanır.
Yapılan oylama sonunda, Meclis Genel Kurulu, ya Meclis Soruşturması açılmasına, ya da Meclis Soruşturması açılması isteğiyle verilmiş önergenin reddine karar verir. Meclisin bu konuda vereceği karar için özel bir yeter sayı öngörülmemiştir. Bu bakımdan. Meclis Genel Kurulu Meclis Soruşturması açılması istemini, basit karar yeter sayısı ile kısmen veysa tamamen kabul ya da red edecektir. Meclis Soruşturması açılması isteğinin kabulüne dair TBMM kararlan Resmi Gazetede yayımlanır. Bilindiği gibi, TBMM kararları Cumhurbaşkanının onayına tabi değildir. Bu nedenle de, TBMM kararları, Meclis Başkanlığınca, yayımlanmaları için doğrudan Başbakanlığa gönderilir.
Meclis Soruşturması kararının alınışı sırasında ortaya çıkabilecek içtüzük ihlallerinin bir içtüzük değişikliği şeklinde nitelendirilmesi halinde, bu Meclis Soruşturması kararı aleyhine, iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulabilmelidir.

bbbb. Komisyon Kurulması
Anayasa’nın 100 ve TBMM İçtüzüğü’nün 109. maddesine göre, Meclis Soruşturması açılmasına karar verilmesi halinde, soruşturma yapmak üzere bir komisyon kurulur. Meclis’teki siyasî partilerin, güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bu komisyon tarafından soruşturma yapılır.
Komisyon üyeliklerinde ölüm, istifa vb. sebeplerle boşalma meydana gelmesi halinde, boşluk, meclisin tüm çalışmalarına siyasi partilerin güçleri oranında katılması ilkesi göz önünde bulundurularak doldurulur. Uygulamada, açık bulunan üyelik hangi parti grubuna düşmekteyse, o parti grubunca, seçilecek üye sayısının üç katı olarak gösterilecek adaylar arasından Başkanlıkça ad çekilmesi suretiyle seçim yapılmaktadır.
Eğer, komisyona üye veren diğer partilere mensup üyelerin toplanması ile İçtüzüğün 110. maddesinde aranan Meclis Soruşturması komisyonu toplantı ve karar yeter sayısı temin edilebiliyorsa, komisyona üye vermeyen partiye ait üyelik kontenjanları boş bırakılarak komisyon çalışmaları devam ettirilebilecektir.
İçtüzüğü’nün 109/3. maddesinde belirtildiği üzere, CMK’ya göre yargıçların davaya bakmasına veya karara katılmasına engel oluşturacak durumlarda bulunan, Meclis Soruşturması önergesini veren veya daha önce TBMM’de ya da dışında bu konudaki görüşünü açıklamış milletvekilleri, bu komisyonu seçilemezler. Komisyonda görevli memur ve raportörler ile stenograf için de aynı hüküm uygulanır.
TBMM İçtüzükte, bir hüküm yoksa da, seçilecek milletvekillerinin hukuk formasyonuna sahip, tercihen de ceza hukukçusu olmalarında yarar vardır. Fakat uygulamada bu öneriye fazlaca riayet edildiğini söylemek mümkün değildir.

cccc. Komisyonun Çalışma Yöntemi
TBMM İçtüzüğü’nün 109/2. maddesinde açıklandığı üzere, Komisyon, kendisine bir başkan, bir başkanvekili, bir sözcü ve bir yazman seçer. 110. maddeye göre, komisyona kendi üyeleri dışındaki milletvekilleri katılamazlar.
Soruşturma Komisyonu TBMM İçtüzüğü’nün 110. maddesine göre, üye tamsayısının salt çoğunluğu ile toplanır.  Komisyon çalışmalarını gizli yürütür.
Soruşturma komisyonu üye tamsayısının salt çoğunluğu ile toplanır hükmünden, toplam (on beş) üyeden kurulu bulunan Meclis Soruşturması komisyonunun en az (sekiz) üye ile toplanacağı sonucunu çıkarmak gerekir.
Anayasa’nın 100/2. maddesine göre, soruşturma komisyonu, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclise sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona iki aylık yeni ve kesin bir süre verilir. Bu durumda, soruşturma komisyonunun, çalışmalarını en fazla dört aylık bir "çalışma dönemi" içerisinde tamamlaması gerekmektedir. Soruşturma komisyonlarının görev süreleri, meclisin tatile girmesi ya da ara verme kararı alınması halinde işlemez.
Sav, savunma ve kanıtların değerlendirilmesinden sonra, salt çoğunlukla karar alınır.
Soruşturma komisyonu katılanların salt çoğunluğu ile karar verir hükmünden, toplam (on beş) üyeden kurulu bulunan ve en az sekiz üye ile toplanabilen Meclis Soruşturması komisyonunun en az (beş) üyenin aynı yöndeki oyu ile belli bir yönde karar verebileceği sonucunu çıkarmak gerekir.

dddd. Komisyonunun Görev ve Yetkileri
TBMM İçtüzüğü’nün 111/1. maddesinde açıklandığı üzere, Komisyon kamusal ve özel kuruluşlardan konu ile ilgili bilgi ve belgeleri isteyebilir, gerekli gördüklerine el koyabilir, Bakanlar Kurulunun bütün vasıtalarından faydalanabilir,  üyelerini, diğer ilgilileri, tanık ve bilirkişileri dinleyebilir. Gerekli gördüğü kanıtları toplar. Soruşturma komisyonu,  üyelerini, konuyla ilgili kişileri, tanık ve bilirkişileri bizzat kendisi davet ederek dinleyebilir. Buna karşılık, sayılan bu kişilerin komisyonun davetine uymamaları halinde, bu kişiler üzerinde komisyonun bizzat kendisinin kullanabileceği, zorla getirtme ya da para veya hapis cezası uygulama gibi bir yaptırım gücü bulunmamaktadır. Bu durumda aşağıda açıklandığı üzere adli mercilerden yararlanılacaktır.
İçtüzüğün 111/2. maddesine göre, Komisyon, naip veya istinabe yolu ile adli mercilerden yardım isteyebilir. Ayrıca CMK’nın tanıklarla, bilirkişilerle, zapt ve arama ile ilgili olarak adli mercilere verdiği hürriyetleri kısıtlayıcı yetkilerin genel hükümler çerçevesinde kullanılmasını, gerekçelendirerek görevli adli merciden yazıyla isteyebilir.
Bu noktada, bilgisine başvurulacak veya savunması alınacak bakanlardan o an itibariyle görev başında bulunanlar hakkında, bu kişiler yasama dokunulmazlığına sahip bulundukları için CMK’da öngörülen yaptırımların ne komisyonca ne de adli mercilerce uygulanması mümkün değildir. Buna karşılık, o an görevde bulunmayan (eski) bakanlar, aynı zamanda milletvekili de değillerse, bunlar hakkında komisyona zorla getirtme gibi cebri tedbirlere başvurulabilmesi olanaklıdır.
İçtüzüğün 111/3. maddesine göre, Komisyon, hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya Bakanın savunmasını alır. İstenen belgeleri temin ettirir.
İçtüzüğün 111/4. maddesine göre, Komisyon, gerektiğinde alt komisyonlar kurarak Ankara dışında çalışma kararı alabilir.
Meclis Soruşturması Komisyonu’nun görevi, ilgili bakan hakkındaki Meclis Soruşturması önergesinde ileri sürülen suç isnadı üzerinde inceleme, araştırma yaparak hazırlayacağı raporu Meclise sunmaktır.

eeee. Komisyon Raporu
Meclis Soruşturması komisyonu, kendisine verilen süre içerisinde çalışmalarını tamamlayarak, sonuçlarını ve ilgili Bakanın Yüce Divana sevk edilip edilmeyeceğine dair kendi kanaatini içeren bir raporu hazırlayarak Meclis Başkanlığına sunmak durumundadır.
Soruşturma komisyonunun raporunda hangi hususların bulunacağı hususunda Anayasa’da ve İçtüzükte bir hüküm yoktur. Yalnızca, İçtüzüğün 112/4. maddesinde, Komisyonun Yüce Divana sevk yönündeki raporunda hangi ceza hükmünde dayanıldığının belirtilmesi gerektiği yazılıdır.
Meclis uygulamalarına bakıldığında, soruşturma komisyonu raporlarında, birinci bölümünde, sunuş, görev ve yetki konusuna; ikinci bölümünde, toplanan kanıtlara; üçüncü bölümde, soruşturma önergesinde ileri sürülen savın incelenmesi ve soruşturulmasına; raporunun son bölümünde, sonuca yer verildiği görülmektedir. Sonuç bölümünde, ilgili bakan hakkında cezai bir sorumluluğun bulunup bulunmadığının tesbitinden sonra, soruşturma kanaati oluşanların eylemlerinin TCK’nın hangi maddelerine uyduğu ve Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılmasına karar verildiği belirtilmektedir.
TBMM İçtüzüğü’nün 110/3. maddesinde açıklandığı üzere, Soruşturma komisyonu, raporunu Anayasa’nın 100 üncü maddesine göre kuruluşundan itibaren iki ay içinde verir. Soruşturmanın bitirilememesi halinde, komisyona iki aylık yeni ve kesin bir süre verilir.
İçtüzüğün 112/1. maddesine göre, Soruşturma Komisyonu raporu, Başkanlığa verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde bastırılarak hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana derhal gönderilir ve TBMM üyelerine dağıtılır.

bb. TBMM Görüşmeleri
İçtüzüğün 112/1. maddesine göre, Meclis Soruşturma Komisyonunun hazırladığı rapor, Meclis Başkanlığınca bastırılarak hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana derhal gönderilir ve ayrıca TBMM üyelerine dağıtılır. Dağıtımdan itibaren on gün içinde rapor Meclis Genel Kurulunda görüşülür.
İçtüzüğün 112/2. maddesine göre, görüşmede, komisyona, şahısları adına altı milletvekiline ve o sırada görevde bulunsun veya bulunmasın hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana söz verilir. Son söz, hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana aittir ve süresi sınırlandırılamaz.
Siyasi parti gruplarında, Meclis Soruşturması ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz. Ancak bu gruplarda Meclis Soruşturması ile ilgili komisyon üyelikleri için Anayasa’nın 100. maddesine göre gösterilecek adayların tespiti amacıyla seçim yapılabilir.
İçtüzüğün 112/3. maddesine göre görüşmeler tamamlandıktan sonra komisyon raporu Genel Kurulca gizli oyla karara bağlanır.
TBMM Genel Kurulunda verilecek sevk etme veya sevk etmeme kararı ile soruşturma evresi sona erer.

aaa. Yüce Divana Sevk Etmeme Kararı ve Sonuçları
TBMM Genel Kurulunda yapılan oylamada, ilgili Bakanın Yüce Divana sevkine yer olmadığına karar verilmesi halinde, dosya işlemden kaldırılır.
Yüce Divana sevk etmeme kararına karşı kullanılabilecek bir itiraz yolu yoktur. Ancak bu belli koşulların gerçekleşmesi durumunda aynı konuda tekrar önerge verilmesine ve meclis soruşturması sürecinin yeniden işletilmesine engel değildir.

bbb. Yüce Divana Sevk Kararı ve Sonuçları
aaaa. Genel Olarak
Anayasa’nın 100/3. ve İçtüzüğün 112/6. maddesine göre, Meclis Soruşturması sonunda Başbakan veya Bakanın Yüce Divanda yargılanabilmesi için meclis üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Yüce Divana sevk kararı verilmesi gerekir. Oylama gizlidir. 
Bugün için TBMM’nin üye tamsayısı 550 olduğuna göre, bir Bakanın Yüce Divana sevkine dair verilecek kararda, salt çoğunluğun temin edilmesi için en az 276 milletvekilinin Yüce Divana sevk yönünde oy kullanması gerekecektir.
Anayasa ve İçtüzük hükümlerinde yalnızca, ilgili Bakanın Yüce Divana sevk edilip edilmeyeceğine ilişkin kararda aranacak "karar yeter sayısı" gösterilmiş; "toplantı yeter sayısı" konusunda herhangi bir özel düzenleme öngörülmemiştir. Erdal Onar’ın da benimsediği görüşe göre, Anayasa’nın 96. maddesine göre, Anayasa’da, başkaca bir hüküm yoksa TBMM üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır. Dolayısıyla rapor hakkındaki görüşmelere 184 milletvekili ile başlanabilir. Buna karşılık, Anayasa’nın 100/3. maddesine göre, Yüce Divana sevk kararının verilebilmesi için gereken sayı 276 dır. Meclis Soruşturması sonucunda, ilgili Bakanın Yüce Divana sevki yönünde karar alınabilmesi için salt çoğunluk biçiminde nitelikli bir çoğunluğun gerekmesi, bu kararın alındığı toplantıda  toplantı yeter sayısında da bu şekilde  nitelikli bir çoğunluğun aranmasını gerektirmez. Toplantının başında Anayasa’nın 96. maddesinde aranan üye tamsayısının üçte biri oranındaki çoğunluğun bulunmasına rağmen Yüce Divana sevk kararı verilebilmesi için aranan salt çoğunluk yok diye soruşturma komisyonunun raporunun görüşülmesi ertelenmemeli, toplantı başladığında hazır bulunmayan üyelerin daha sonra toplantıya katılmaları suretiyle Yüce Divana sevk için aranan salt çoğunluk sayısına ulaşılabileceği olasılığı göz önünde bulundurularak görüşmeler sürdürülmeli ve oylamaya geçilmelidir. Ancak, salt çoğunluk aranmasının nedenlerinden olan bu denli ciddi bir kararın iyi tartışılıp değerlendirildikten ve ancak önemli bir çoğunlukta kanaat uyandırdıktan sonra verilebileceği gözetildiğinde tartışmalara katılacak üye sayısının da en az bu kadar olması gerekeceği açıktır.
İçtüzüğün 112/4. maddesine göre, Genel Kurulun Yüce Divana sevk kararında hangi ceza hükmünde dayanıldığı belirtilmelidir.
İçtüzüğün 112/7. maddesine göre, TBMM’ce Yüce Divana sevk kararını, içeren dosyanın en geç yedi gün içinde Başkanlıkça dizi pusulasına bağlanarak Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilir.
Anayasa’nın 113/3. maddesine göre, TBMM kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükümet istifa etmiş sayılır.
Bakanın bakanlıktan düşmesi veya hükümetin istifa etmiş sayılması konusunda TBMM Genel Kurulunun bir karar almasına gerek yoktur. Bunlar kendiliklerinden olur.
Yüce Divana sevk edilen Başbakanın ve milletvekili ise Bakanın milletvekillikleri düşmez.
İçtüzüğün 112/5. maddesine göre, Komisyonun Yüce Divana sevk etmeme yönündeki raporlarının reddi, ancak, Yüce Divana sevke dair verilen ve sevk kararının hangi ceza hükmüne dayanacağını gösteren bir önergenin kabulüyle mümkün olur.
Devlet eski Bakanı İsmail Özdağlar, "rüşvet almak" ve "görevini kötüye kullanmak" iddiasıyla TBMM tarafından 15.05.1985 tarihinde Yüce Divana sevk edilmiş, 01.07.1985'te başlayan yargılama, 14.02.1986'da sona ermiş, Davada, dönemin Başbakanı Turgut Özal da tanık olarak dinlenmiş,  kanıtları "rüşvet" suçlaması için yeterli görmeyen Yüce Divan, Özdağlar'ı "görevini kötüye kullanmaktan hapis ve ağır para cezasına çarptırmıştır (E.1985/1-K.1986/1, T. 14.2.1986).
Bayındırlık eski bakanları Safa Giray ile Cengiz Altınkaya, Otoyol ihaleleri sözleşmelerinde fiyat farkı ödenmeyeceğine ilişkin hüküm bulunmasına karşın, fiyat farkı ödedikleri iddiasıyla 20.01.1993 tarihinde Yüce Divana sevk edilmiş, davaya 14.09.1993 tarihinde Danıştayın kararı üzerine Karayolları eski Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu da dâhil edilmiş, yargılama 13.04.1995'te sonuçlanmış, Giray, Altınkaya ve Coşkunoğlu suçsuz bulunmuş, beraat kararı verilmiştir (E.1993/1-K.1995/1, 12.4.1995).
DSP, MHP, ANAP Koalisyon Hükümeti'nde (57. Hükümet) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Hüsamettin Özkan ile Devlet Bakanlığı görevinde bulunan Recep Önal, 15.06.2004'te, Türkiye Halk Bankası A.Ş. yöneticilerini korumak ve sorumluların yargılanmalarını önlemek kastıyla, yasalara aykırı uygulamalarda bulunarak bankanın zarara uğramasına sebep oldukları iddiasıyla Yüce Divana sevk edilmiş, Anayasa Mahkemesi, 22.07.2004'te, Hüsamettin Özkan ile Recep Önal'ın Yüce Divana sevkine ilişkin kararın, usule uygun olmadığı gerekçesiyle TBMM'ye iadesine karar vermiş, iade kararına, TBMM Genel Kurulundaki oylamanın ayrı ayrı yapılması gerekirken, birlikte yapılması gerekçe gösterilmiş, Meclisçe yeniden sevk kararı verilmiş, yapılan yargılama sonunda beraat kararı verilmiştir (E. 2004/1-K. 2006/1, 31.3.2006).
 Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan Yüce Divana sevk edilmiş, eski Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner hakkında, "Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 205. maddesine uyduğu iddiasıyla" Yüce Divana sevk kararı, 13.07.2004 tarihinde verilmiş, Mahkeme, 23.07.2004'te, Mesut Yılmaz ile Güneş Taner'in Yüce Divana sevkine ilişkin kararın, usule uygun olmadığı gerekçesiyle TBMM'ye iadesine karar vermiş, oylamada, Taner'in Yüce Divana sevkine karar verilmiş,  yargılama sonunda, 4616 Sayılı Kanun’un 1. maddesine 4758 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü bend uyarınca, davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilmiştir (E. 2004/2-K. 2006/3, T. 23.6.2006) .
 Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan hakkında, 13.07.2004 tarihinde, Ersümer, "Enerji ve Doğalgaz Anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı, devlet alım satımına fesat karıştırdığı, uyguladığı yanlış ve usulsüz enerji politikaları nedeniyle kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı" iddiasıyla Yüce Divana sevk edilmiş, Çakan, "Uyguladığı yanlış ve usulsüz enerji politikaları nedeniyle kamuyu zarara uğrattığı, görevini ihmal ettiği ve kötüye kullandığı" iddiasıyla Yüce Divana sevk edilmiş, yapılan yargılama sonunda, Cumhur Ersümer hakkında, kısmen beraat, kısmen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, görevi kötüye kullanma suçundan da mahkûm iyet ve erteleme, Zeki Çakan hakkında ise beraat kararı verilmiştir (E.2004/3-K.2007/1, T. 27.07.2007) .
Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Koray Aydın hakkında, ihalede usulsüzlük, görevi kötüye kullanma ve malvarlığında haksız artışa neden olma suçlarından 11.11.2004 te açılan dava, 05.10.2007 de beraat kararıyla sonuçlandırılmıştır (E.2004/4-K.2007/2, T. 5.10.2007).
Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında, Devleti ihalede zarara uğratma suçundan 11.11.2004 te açılan dava, 26.05.2006 da sonuçlandırılmış, 4616 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 4758 sayılı Yasa ile eklenen dördüncü bendi uyarınca davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilmiştir (E. 2004/5-K. 2006/2, 26.5.2006).
Yüce Divana sevke ilişkin TBMM kararı, son soruşturmanın açılması kararı (savyazı) niteliğindedir. Savyazı yerine geçtiği için Yüce Divana sevk kararında savyazıda bulunması gereken unsurlar yer almalıdır. Zira sevk kararı dava açan belge niteliğindedir.
İtham mercii TBMM’dir. Ancak dava açılmakla birlikte sav makamını temsil edecek olan artık dava sonuçlanıncaya dek Cumhuriyet Başsavcısıdır. Burada kastedilen başsavcı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısıdır.  

bbbb. Görev ve Yasama Dokunulmazlığına Etkisi
Anayasa’nın 113. maddesine göre, Yüce Divana gönderilen bakan, bakanlıktan düşer. Başbakan’ın Yüce Divana gönderilmesi durumunda Hükümet çekilmiş sayılır.
 Yüce Divana sevk edilen Başbakanın ve milletvekili ise Bakanın milletvekillikleri düşmez.
Alacakaptan ve Tülen’e göre, Yüce Divana sevk kararı verilmesiyle, sevk kararında isnat edilen suç itibariyle, yasama dokunulmazlığı bir bakıma zımnen kaldırılmıştır denilebilir. Bu sebeple de, ilgili Bakanın sevk kararında gösterilen suçtan dolayı Yüce Divanda yargılanması sırasında yasama dokunulmazlığından yararlanması söz konusu değildir. Yüce Divana sevk kararıyla birlikte ilgili Bakanın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesi de olanaklıdır. Bir milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına TBMM'ce karar verilmediği sürece, bu milletvekilinin bakanlık yapmış bir kişi olması ve göreviyle ilgili olarak işlediği iddia edilen bir suç sebebiyle Yüce Divana sevk edilmiş bulunması, o milletvekilinin Yüce Divanda dava konusu olan somut olay (suç) dışındaki durumlarda yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı anlamına gelmez. Mevzuatımızda bunun aksini öngören hiçbir düzenleme yoktur.

c. Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Üyelerinin Soruşturulması 
Anayasa Mahkemesinin başkan ve üyelerinin görevleri sırasında işledikleri suçlarla kişisel suçları için uygulanacak yöntem AMKYHK’nin 55. maddesinde gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin görevlerinden doğan ya da görevleri sırasındaki İşledikleri suçlarla, kişisel suçları için soruşturma açıl ması Anayasa Mahkemesinin kararına bağlıdır (2949 m.55). Başkan ve üyelerin görevle ilgili ve görevleri sırasında işledikleri suçlardan ötürü yargılanma yeri Yüce Divan (Anayasa m. 148), kişisel suç larında ise Yargıtay CGK’dır (2949 m.55, İçtüzük m. 24). Buna göre, yakınma veya ihbar üzerine bir üye rapor hazırlar. Peşinden üç kişilik Soruşturma Kurulu incelemeyi yapar. Kamu davasının açılmasına gerek görmezse dosyayı işlemden kaldırır. Dava açılmaması kararı Cumhuriyet Savcısının verdiği takipsizlik kararına benzer ve aynı sonuçları doğurur. Gerek görürse savyazı düzenleyip davayı açar.  Kamu davası görevle ilgili suçlarda Yüce Divana; kişisel suçlarda ise, Yargıtay CGK’ya açılır. Hazırlık soruşturmasını yapan komisyon aynı zamanda sav makamı niteliğinde olduğundan yargılama aşamasında mahkemede yer alamaz. Diğer üyeler mahkemede kurulda yer alır.

d. Yargıtay Başkanı ve Üyeleri, Cumhuriyet Başsavcısı, Başsavcıvekilinin Soruşturulması
2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesine göre Yargıtay Birinci Başkanı, Birinci Başkanvekilleri, daire Başkanları, üyeleri, Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcıvekili görevleri ile ilgili ve kişisel suçlardan dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. İhbar veya yakınma üzerine Birinci Başkanlık Kurulu hakkında soruşturma yapılacak olandan kıdemli bir başkan veya üyeyi görevlendirir. Hazırlanan dosya kapsamına göre Kurul ya dosyayı işlemden kaldırır veya dava açılma koşulları varsa görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine (Yüce Divana), kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Kuruluna iletilmek üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Suçüstü hallerinde genel hükümler uygulanır.
Yüce Divanın yüksek mahkeme mensupları açısından görevi bulunmamaktadır. Ancak, Yargıtay, HGK’nun, 14.01.1987 tarih ve E. 1986/1, K. 1987/1 sayılı kararında belirttiği üzere, yüksek mahkeme başkan ve üyeleri ile kanunen onlar durumunda olanlar hakkında dava açılabilmesini, Yüce Divan tarafından bu konuda verilmiş bir mahkûmiyet kararı önşartına bağlamıştır. Yüce Divanın sağladığı teminatın görev suçlarına yönelik olduğu savunularak HGK’nın hukuki sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirmesi eleştirilmiştir.

e. Danıştay Başkanı ve Üyeleri, Başsavcısının Soruşturulması
2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 76 vd. maddelerinde Danıştay Başkanı, Başsavcı, Başkanvekilleri, Daire başkanları ve üyelerinin görevlerinden doğan ve görevleri sırasında işledikleri suçlardan (görev suçlarından) dolayı Danıştay Başkanının belirleyeceği bir başkan ve iki üyeden oluşan bir kurul hazırlık soruşturmasını (ilk soruşturmayı) yapar. Danıştay Başkanı hakkında ise Başkanlar Kurulunun belirleyeceği bir başkan ve iki üye ilk soruşturmayı yapar. Hazırlanan fezleke başkana iletilir. Buradan da İdari İşler Kuruluna gönderilir. Buradan verilen karar yakınan ve yakınılana tebliğ edilir. İstem olursa İdari İşler Kurulunun katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda kararın yerindeliği irdelenir. Genel Kurulca onaylanan veya istem olmaması durumunda Kurulca verilen soruşturma kararı dava açma kararı niteliğinde olduğundan Anayasa Mahkemesine aktarılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

f. Askeri Yargıtay Başkanı ve Üyeleri, Başsavcısının Soruşturulması
1600 sayılı Askeri Yargıtay Kanunu’nun 37. maddesine göre, Askeri Yargıtay Başsavcısı, İkinci Başkanı, daire başkanları ve üyelerinin görevle ilgili suçlarını her ne suretle olsun haber alan Başkan, ilgililer hakkında soruşturma açılmasına gerek olup olmadığına karar vermek üzere konuyu Genel Kurula iletir. Ön inceleme için Genel Kurul tarafından bir veya üç üye görevlendirilir. Hazırlanan rapora göre Genel Kurul uygun görürse soruşturma yapmak üzere üç üyeden oluşan bir kurul görevlendirilir. Hazırlanan rapor yeniden Genel Kurula sunulur. Kamu davasının açılması kararı üzerine dosya Anayasa Mahkemesine iletilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

g. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı ve Üyeleri, Başsavcısının Soruşturulması
1602 sayılı AYİM Kanunu’nun 32. maddesinde, Başkan hakkındaki yakınma ve ihbar üzerine konu Milli Savunma Bakanı tarafından; İkinci Başkan Başsavcı, daire başkanları, üyeler ve Genel Sekreter hakkında yakınma veya ihbar üzerine konu Başkan tarafından Genel Kurula getirilir. Kurulca belirlenecek bir veya üç kişilik kurul ön inceleme yapar ve sonucu Genel Kurula iletir. Soruşturma açılmaması kararı kesindir. Genel Kurulun vereceği soruşturma açılması kararı üzerine üç kişilik bir kurul soruşturmayı yapar ve soruşturma raporunu Genel Kurula aktarır. Genel Kurulun yargılanma kararı üzerine dosya Yüce Divana aktarılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

h. Sayıştay Başkanı ve Üyelerinin Soruşturulması
832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 96. maddesine göre, Sayıştay Başkanı ve üyelerinin görevleri ile ilgili ve görevleri sırasında işlemiş oldukları bir suçtan dolayı Sayıştay Genel Kurulunca seçilecek üç daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir heyet tarafından ilk soruşturma (hazırlık soruşturması) yapılır. Hazırlanan rapor Daireler Kurulu tarafından incelenir. Yargılamanın menine (takipsizlik) kararı kendiliğinden yargılamanın gerekliliği kararı itiraz üzerine Genel Kurula gelir. Genel Kurul yargılamanın gerekliliğine karar verirse dosya Anayasa Mahkemesine (Yüce Divana) iletilir.
Genel Kurulun seçeceği üç başkan ve iki üyeden oluşan rapora dayanarak Daireler Kurulunun vereceği yargılamanın menine ilişkin karar kendiliğinden, gerekliliğine ilişkin karar itiraz üzerine Sayıştay Genel Kurulunda incelenir. Genel Kurul kararı kesin olup vereceği yargılama gerekliliği kararı üzerine dosya Yüce Divana iletilir.      

ı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı ve Üyelerinin Soruşturulması
Anayasa’nın 148. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin HSYK Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılayacağı, 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun (HSYKK) 17. maddesinde ise, HSYK Başkanvekili ile asıl ve yedek üyeleri hakkında, disiplin işlemleriyle görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlenen suçlarından dolayı, özel yasaylarındaki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Kurul HSYKK’nın 2. maddesine göre, Adalet Bakanı’nın başkanlığında, Yargıtaydan üç asıl ve üç yedek, Danıştay’dan iki asıl ve iki yedek üye ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı’ndan oluşur.
Aynı zamanda bakan olan Kurul Başkanı ile Yargıtay ve Danıştay kökenli üyelerin görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı soruşturmaları ve Yüce Divanda yargılanmaları sistemi konusunda sorun yoktur.
Burada asıl üzerinde durulacak husus bakan veya Yargıtay yahut Danıştay üyesi olmayan müsteşarın yargılanma yöntemi ve Yüce Divan yargılamasına tabi olma durumudur.

aa. Başkan
Kurul başkanı aynı zamanda Adalet Bakanı, bir başka anlatınla bakan olduğu için, Bakanın tabi olduğu yöntemle suçlandırılır. Zira aksi yönde bir düzenleme yoktur. Keza TBMM kararıyla Yüce Divana sevk edilebilir.
Bakanın siyasi kimliği de olsa, Kurul üyesi sıfatıyla yaptığı işlemler doğrudan yargıç ve savcılarla ilgilidir. Dolayısıyla yargıç ve savcılara yönelik bir eylemde görev suçunun işlenmesi nedeniyle konunun nasıl TBMM’ye yansıyacağı ve HSYK’nın bu yönde suç ihbarı üzerine TBMM deki takipçinin kim olacağı açık değildir. Doğaldır ki, TBMM üyelerinin takip etmemiş olduğu ve karşı görüşün ileri sürülemeyeceği bir meclis incelemesinden Bakanın yargılanabilirliği kararı çıkarmak son derece güçtür.

bb. Müsteşar
Müsteşar Yargıtay veya Danıştay üyesi olmadığı gibi bakan da değildir. Anayasa’da ve yasada açıkça Kurul üyelerinden söz edildiğine göre müsteşarın da Yüce Divanda yargılanabileceğini kabul etmek gerekir. Ancak bu durumda dikkat edilecek husus, Yüce Divanın, müsteşarın yalnızca HSYK üyeliği sebebiyle işlediği iddia edilen görev suçları açısından görevlidir. Yoksa HSYK üyeliği dışında işlediği ileri sürülen görev suçlarında Yargıtay CGK’nın görevli olduğunu kabul etmek gerekir.
Müsteşar bir taraftan müsteşarlık sıfatı nedeniyle MMK’ya, diğer taraftan birinci sınıf yargıç olduğuna göre 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanuna (HSK) tabidir. Dolayısıyla soruşturmanın hangi yasaya göre yapılacağı da önem taşımaktadır.
Öztürk, MMK’nın 11. maddesi ve diğer yasalar gereğince işlem yapılır diyerek müsteşarın Yüce Divanda yargılanamayacağını söylerken, Kunter müsteşarın görev suçundan dolayı yargılanacağı yetkili mahkeme olarak Yüce Divanı göstermektedir. Müsteşarın HSYK üyesi sıfatıyla işlediği görev suçundan dolayı Yüce Divanda yargılanması Anayasa’nın 148. madde gereğidir. Bunda bir tartışma olmamalıdır. Müsteşarlık görevi nedeniyle işlediği suçlarda ise birinci sınıf yargıç sıfatıyla Yargıtay Dairesinde yargılanması Anayasa’nın ruhuna da uygundur.
MMK’ya göre soruşturma iznini bakan verecek Danıştay Dairesi yargılamanın gerekliliği kararı verecek ve ilgili Yargıtay Dairesi yargılamayı yapacaktır.
HSK’a göre ise Adalet Bakanı’nın istemiyle Yargıtay üyelerinin tabi olduğu sisteme göre soruşturma yapılacak ve görev suçu söz konusu ise Yüce Divanda, kişisel suçlarda ise Yargıtay CGK’da son soruşturma yapılacaktır. Kurul üyeliği nedeniyle işlediği görev suçları bakımından ve 2802 sayılı yasa daha sonra yürürlüğe girdiğinden HSK’a’ye göre soruşturma yapılması daha uygun olacaktır.
ac. Yargıtay Kökenli Üyeler
Yargıtay kökenli üyelerin görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanmaları konusunda bir tereddüt yoktur. Kaldı ki aynı üyeler aynı zamanda Yargıtay üyeliği sıfatını koruduklarından Yargıtay Kanununa göre yapılacak soruşturma sonunda gerekli görülmesi halinde Yüce Divana sevk kararı verebilecektir. Başka anlatımla Yargıtay üyeleri hakkında uygulanan yönteme tabidirler.

dd. Danıştay Kökenli Üyeler
Danıştay kökenli üyelerin görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanmaları konusunda bir tereddüt yoktur. Kaldı ki aynı üyeler aynı zamanda Danıştay üyeliği sıfatını koruduklarından Danıştay yasalarına göre yapılacak soruşturma sonunda gerekli görülmesi halinde Yüce Divana sevk kararı verebilecektir. Başka anlatımla Danıştay üyeleri hakkında uygulanan yönteme tabidirler.

k. Soruşturma Sonucunun Yüce Divana Aktarılması
Yüce Divan uygulamasına bakıldığında, Cumhurbaşkanı veya bakanlar hakkında eski adıyla ön soruşturmayı ister TBMM yapsın veya bu kişiler dışındaki örneğin yüksek yargıçlar hakkında ilgili kurumların ilgili kurulları yapmış olsun özellikle başbakan ve bakanlar hakkında yürütülmüş olan soruşturma sonucunda hazırlanan belge genellikle doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesine gönderilmektedir. Ancak, 01.06.2005’te yürürlüğe giren CMK’dan sonrası için özellikle kabul edilen savyazının iadesi kurumu karşısında TBMM’nin yürtmü olduğu soruşturma sonucunda hazırladığı belgeyi mutlaka Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına vermesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının da savyazı adı altında o belgeyi Anayasa Mahkemesine sunması CMK’nın kabul ettiği sisteme uygun olacaktır.
Soruşturma sonucunda hazırlanan belge, savyazı olarak verilmekle kovuşturma (yargılama) evresine geçilmiş olur.

B. Kovuşturma (Yargılama) Aşaması
Anayasa’nın 148. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını,  üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, AYİM Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, HSYK ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 149. maddesine göre, biri başkan olmak üzere onbir üyenin katılımı ile toplanır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama yöntemleri yasa ile mahkemenin çalışma esasları ve üyeleri arasındaki işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.
a. Ön İnceleme
Anayasa Mahkemesi, ilk aşamada önüne gelen dava dosyasının ön incelemesini yapar.
Mahkeme, öncelikle görevli olup olmadığını, verilen yargılama kararının gerekli çoğunlukla alınıp alınmadığını, suçun nedenleriyle birlikte açıkça tanımlanıp tanımlanmadığını, lehe ve aleyhe kanıtlara yer verilip verilmediğini, CMK’nın 170. maddesinde belirtilen unsurları taşıyıp taşımadığını inceleyecektir.

aa. Raportör İncelemesi
Anayasa Mahkemesinin uzun yıllardan beri mevcut olduğu bütün Avrupa Devletlerinde olduğu gibi, Türkiye'de yargıçlar, başlıca görevleri, inceleme, araştırma ve karar oluşturmalarında onlara gerekli hazırlıkları yapan raportör biçiminde adlandırılan hukukçulardan yararlanırlar.
AMKYHK’nin 16. maddesine göre, Anayasa Mahkemesine, çalışmalarında yardımcı olmak üzere yeteri kadar raportör verilir. Raportörler mesleklerinde en az beş yıl başarı ile çalışmış olan; 2802 sayılı HSK’de tanımlanan yargıç ve savcılar, Sayıştay denetçisi, baş denetçisi veya uzman denetçileri arasından ilgilinin isteği, Anayasa Mahkemesi Başkanının uygun görmesi üzerine bağlı oldukları kurumun yetkili mercileri tarafından atanırlar. Yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında doçent, yardımcı doçent ve doktora yapmış araştırma görevlileri de aynı usul ve şartlarla raportör olarak atanabilirler. Raportörler, asli görevlerine ek olarak Başkan tarafından verilen görevleri de yürütürler ve bilimsel araştırmalara katılırlar.
Dava açan belgenin gelmesi üzerine Mahkeme başkanı, öncelikle ön incelemeye esas oluşturmak üzere, rapor hazırlamak amacıyla raportör tayin eder.

bb. Dava Açan Belgenin Geri Gönderilmesi
Raportörün hazırlayacağı rapor Mahkemece incelenir. Dava açan belgede eksiklik belirlenirse eksikliğin giderilmesi için dosya geri gönderilir.
Bu durumda eksikliğin tamamlanma mercii olarak dava açan belgeyi hazırlayan makam veya Cumhuriyet Başsavcısı olacağı yönünde değişik görüşler vardır.
Savyazının iadesi kurumunun yasal düzenlemede yer almadığı dönemlerde de, Yüce Divanın, 17.06.1965 tarih ve E. 1964/1, K. 1965/3 sayılı kararında belirtildiği üzere, açıkça olayın gerekçelendirilip anlatılmadığı, nitelemeyi kapsayacak şekilde suçun açıkça ne olduğunun gösterilmediği ve yine Yüce Divanın 27.07.2007 tarih ve E. 2004/3, K. 2007/1 sayılı kararında, Yüce Divana sevk kararındaki oylamanın yöntemine uygun yapılmadığı gerekçesiyle savyazı yerine geçen belge ve dosyayı iade ettiği görülmektedir.
Mahkeme yetkisiz olduğu görüşündeyse başvurunun reddine karar verir.
Sevk kararından sonra henüz Divanda yargılama başlamamış olsa dahi, davanın geri alınmasına hukuki olanak yoktur. Zira genel hükümler açılan kamu davasının geri alınmasına elverişli değildir. Bu alanda ayrık bir hüküm yoktur.


cc. Dava Açan Belgenin Kabulü      
CMK’nın ikinci maddesine göre, kovuşturma evresi savyazının kabulüyle başlar. Başka anlatımla, savyazı yerine geçen belgenin kabulü ile dava açılmış sayılır.
Bu nedenle tıpkı diğer adli yargı mahkemelerinde olduğu gibi CMK’nın 174. maddesine göre, Yüce Divanda da öncelikle savyazının veya bunun yerine geçen ve dava açan karar yahut belgenin kabulü gerekir. Savyazının kabulü yöntem açısından bir eksiklik taşımadığı anlamına gelir.
CMK’nın 174. maddesine göre mahkemece 15 gün içinde bir karar verilmemesi halinde savyazı veya yerine geçen belge kabul edilmiş sayılır.

b. Duruşma Hazırlığı
Duruşma hazırlığı CMK’nın 175-181. maddelerine uygun olarak yapılır. Duruşma uygun görme (tensip) tutanağı düzenlenir. Sanığa açıklamalı tebliğ kâğıdı çıkarılır. Varsa savunmana da açıklamalı çağrı çıkarılır. Duruşma ile savyazı yerine geçen belgenin tebliği arasında savunmanın hazırlanabilmesi için en az bir hafta geçmelidir. Hazırlık aşamasında gerekli görülen belgeler getirtilir, eksiklikler giderilir.

c. Duruşma ve Karar Aşaması
CMK’nın 5. maddesinde belirtildiği üzere mahkeme görevsiz olduğunu anlarsa görevsizlik kararı vererek dosyayı görevli mahkemeye gönderir.

aa. Duruşmada Uygulanacak Yöntem
Duruşma Anayasa’nın 35. maddesi yollamasıyla CMK’daki düzenlemelere uygun olarak yapılır.

aaa. Genel Olarak
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 149. maddesine göre, biri başkan olmak üzere onbir üyenin katılımı ile toplanır.
AMKYHK’nin 41. maddesinde açıklandığı üzere, asıl üyelerden mazereti olanların yerine kıdem esasına göre yedek üyeler bakar.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’ne göre, üyeler duruşmalarda ve sözlü açıklamaların yapıldığı oturumlarda kıdemlerine göre yer alırlar.
Yüce Divanın yargılama sırasında izleyeceği yöntem AMKYHK’nin 35-40. maddelerinde belirtilmiştir. Ancak gördüğü faaliyet ceza yargılamasına yönelik olduğundan ceza hukuku benzeri yargılama boşluklarında ceza usul hukuku kuralları uygulanır.
Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla, ceza yargılaması yetkisini kullanırken, hem yüklenen suçun nitelendirilmesi, kovuşturulması açısından, hem de ceza yargılamasının yürütülmesi açısından yürürlükteki yasalara göre davranacaktır. CMK hükümleri, ayrımsız uygulanmak gerekir. Çünkü AMKYUHK bir ayırım yamamıştır. Ceza yargılaması faaliyetinde amaç maddi gerçeğe uygun, yargılama kurallarına tam olarak riayet edilmiş (uyulmuş) biçimde verilen ve hukuk düzeni ve barışı kurmaya yarayan karara ulaşmaktır. Önemli olan yargılamanın yasayla kurulmuş, anayasal nitelikte, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri (İHAS.m.6/1, 5/4) önünde, ceza yargılaması ilke ve kurallarına uygun olarak gerçekleşmesidir.
CMK’nın 101. maddesine uygun olarak, Yüce Divanda istem üzerine veya re’sen tutuklama veya adli kontrol altına alma kararı verebilir.
Yüce Divan 12.04.1995 tarih ve E. 1993/1, K. 1995/1 sayılı kararında, Yüce Divana sevk kararını zamanaşımını durduran bir sebep olarak kabul etmiş ve zamanaşımı sorununu genel hükümlere göre çözmüştür. Aynı kararda milletvekilliği ve bakanlık süresince dava zamanaşımının işlemeye devam edeceğini kabul etmiştir.

bbb. Duruşmanın Başlaması
Yüce Divan yargılaması duruşmalı yapılır.
CMK’nın ikinci maddesine göre, kovuşturma evresi savyazının kabulüyle başlar.
Savyazı veya yerine geçen belgenin kabulü kararı okunur ve duruşmanın başladığı açıklanır.

ccc. Yargılamaya Katılan Süjelerin Hazır Bulunması
Duruşmada bulunacaklar CMK’nın 188. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre duruşmada hazır bulunacaklar, hükme katılacak yargıçlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, sanık, yazman, yasanın zorunluluk öngördüğü durumlarda savunmandır. Ayrıca, Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Anayasa Mahkemesi Raportörleri, sanığın yasal temsilcisi, sanığın eşi, katılan ve varsa vekili de duruşmada hazır bulunabilir.
CMK’nın 191. maddesinde açıklandığı üzere, duruşmada önce yoklama yapılır. Gelenlerin kimliği ve diğer kişilik halleri saptanır.
Sanığın duruşmalarda savunmasını yapması ve duruşmaları savunmanı ile birlikte yapması asıldır. Ancak ceza yargılamasında olduğu gibi savunması alınmış olan sanık duruşmalardan ayrık tutulmayı isteyebilir.
Anayasa’ya göre itham mercii yasama organı, sav makamını temsil eden ise Cumhuriyet Başsavcısıdır.
Anayasa’nın 148. ve AMKYHK’nin 36. maddesinde Yüce Divanda Cumhuriyet Başsavcısının sav makamını temsil edeceği belirtilmiş ancak hangi Cumhuriyet Başsavcısının olacağı yönünde açıklama yer almamıştır. Bu eksiklik Yargıtay Kanunu’nun 27. maddesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Anayasa Mahkemesinde savcılık görevini yapacağı belirtilerek giderilmiştir. Sav makamını temsil eden Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili yanında bir veya birkaç Cumhuriyet Savcısı da duruşmalara katılabilir.

ddd. Suç Yüklenmesi ve Sorgu
2949 sayılı AMKYHK’nin 35. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla çalışırken, yürürlükteki yasalara göre duruşma yapar ve hüküm verir. Bu düzenlemeye paralel olarak aksi belirtilmiş olmadıkça CMK’daki hükümler Yüce Divan yargılamasında da uygulanacaktır.
Savyazı veya yerine geçen belge okunur. CMK’nın 147. maddesinde geçen haklar hatırlatılır. Daha sonra da sorguya başlanır.
2949 sayılı AMKYHK’nin 37. maddesine göre, sanığın duruşmalarda savunmasını yapması ve duruşmaları savunmanı ile birlikte yapması asıldır. Ancak ceza yargılamasında olduğu gibi savunması alınmış olan sanık duruşmalardan ayrık tutulmayı isteyebilir.
Kovuşturmayla ilgili CMK’nın 201. maddesiyle ceza yargılaması sistemimize giren “cros egzaminasyon” denilen çapraz sorgunun bir özel türü olan doğrudan soru yöneltme Anayasa Mahkemesinde de uygulanabilecektir.
2949 sayılı AMKYHK’nin 38. maddesinde de belirtildiği üzere, yargılama yapan Yüce Divanda, sanığın sorguya çekilmesi sırasında, üyeler ve cumhuriyet başsavcısı ya da cumhuriyet başsavcı yardımcısı, başkanın izniyle sanığa soru sorabilirler.

eee. Kanıtların Toplanması ve Tartışılması
CMK’nın 201. maddesine göre çapraz sorgunun bir özel türü olan doğrudan soru yöneltme Yüce Divanda da uygulanabilecektir.
2949 sayılı AMKYHK’nin 39. maddesinde belirtildiği üzere, Başkan, Yüce Divandaki duruşmanın gerekli kıldığı durumlarda Devlet kurum ve kuruluşlarına ait araç, gereç, stenograf ve teknik personelden yararlanmak için istemde bulunabilir. Bu istemler, ilgili makamlarca hemen yerine getirilir.
2949 sayılı AMKYHK’nin 40. maddesine göre de, duruşma aşamaları, Başkanın uygun göreceği teknik araçlarla kaydolunabilir. Bu kayda dayanılarak düzenlenen duruşma tutanaklarının her sayfası Başkan ile tutanağı düzenleyen yazman tarafından imzalanır. Bu tutanakların duruşma aşamalarına uygun olmadığına ilişkin iddialar, Yüce Divanca incelenip karara bağlanır.
Kanıtlar ortaya konur, eksikliler giderilir.
2949 sayılı AMKYHK’de yer alamayan düzenlemelerle ilgili CMK uygulanır.

fff. Suç Niteliğinin Değişmesi
Yüce Divanda yargılanma ön şartı, ilgili hakkında yöntemine uygun olarak sevk kararı verilmiş olmasıdır. Dolayısıyla yargılama aşamasında çıkacak yeni bir suçtan dolayı ayrı bir sevk kararı bulunmadıkça yargılama yapılamaz. Mahkeme sevk kararındaki sanık ve fiille bağlıdır. Suçun nitelik değiştirmesi ise yargılamanın sürdürülmesine engel değildir. Görülen dava bir ceza davası olduğuna göre genel ceza yargılamasındaki yönteme uygun davranılmalıdır.

ggg. Karar (Hüküm) Verilmesi
Anayasa Mahkemesinin de vurguladığı ve AMKYHK’nin 35. maddesinde belirtildiği üzere Yüce Divan, yürürlükteki usul ve maddi yasalara göre karar verir.
Kanıtların toplanması ve tartışılması bittikten sonra sırasıyla katılana ve (-veya) vekiline, Cumhuriyet Başsavcısına, sanığa ve (-veya) vekiline verilir. Son söz yine sanığa verilir.
Anayasa’nın 148. maddesinde açıklandığı üzere, görüşmeler ve peşinden son görüşler bittiğinde en kıdemsiz üyeden oylamaya başlanır ve karar verilir. Çekimser oy kullanılamaz. Kararları salt çoğunlukla alınır. Yüce Divan, onbir kişilik bir kurul olduğuna göre, Yüce Divanda herhangi bir konuda salt çoğunlukla karar verilebilmesi için en az altı üyenin aynı yönde oy kullanması gerekecektir.
CMK’nın 233. maddesinde belirtildiği üzere, yapılacak yargılama sonunda mahkeme vardığı kanaate, dosyadaki kanıt durumuna göre, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi gibi kararlar verebilecektir.
Yüce Divanda yapılan yargılama sonucu kesin hüküm giyme ya da kısıtlanma durumunda bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle yargılanan Bakanın milletvekilliği sıfatı da düşer.

bb. Kanun Yolları
Anayasa’nın 148. maddesinde belirtildiği üzere Yüce Divan sıfatıyla da olsa Anayasa Mahkemesinin kararlarına karşı başvurulacak herhangi bir yasa yolu öngörülmemiştir.
Anayasa’nın 153/1. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya, uluslararası sözleşmelere ve hukuka aykırı temel hak ve özgürlükleri ihlal edici-yasal hükümleri hukuk sisteminden ayıklaması anlamını taşıyan, anayasal denetim işlevi sonucu verdiği kararların kesin olması, hukuk devletinin bir gereğidir.
Taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) güvence altına alınan insan haklarından herhangi birisinin ihlal edildiği iddiası söz konusuysa gayet tabii ki Yüce Divan kararı bile olsa söz konusu karar AİHM önüne götürülebilecektir.
Erem’in açıkladığı gibi, yasa yolu müessesesinin vücudunu haklı gösteren sebepler karşısında verilmesiyle kesinleşen hükümlerden endişe etmek mümkündür. Bu endişeyi gidermek için Erem, Anayasa Mahkemesinin daha sınırlı sayıda üyelerle toplanarak karar vermesini; verilecek bu kararın da Anayasa Mahkemesinin daha geniş bir kurulunda temyizen incelenmesini sağlayacak bir düzenlemenin yapılmasını önermektedir.
Anayasa’nın 148/V ve 2949 sayılı Kanun’un 35/11 maddeleri uyarınca, Anayasa Mahkemesinin ceza yargılaması işlevini yerine getirdiği. Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar (AY m. 148/V: 2949 SK.m.35/11) ile siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalar sonucu verdiği kararlar da bir üst mahkemeye gidilmeksizin kesinleşmektedir.
Anayasa Mahkemesinin (Yüce Divanın) kararları kesin olsa da maddi hataların düzeltilmesine yönelik bir engel yoktur.

aaa. Olağan Kanun Yolları
Anayasa Mahkemesi (Yüce Divan) kararlarına karşı başvurulacak olağan yasa yolu yoktur. Başka anlatımla olağan yasa yolu kapalıdır.
Anayasa Mahkemesinin spesifik (kendine özgü) niteliğinin sonucu olarak üstünde ya da altında bir yargılama makamı bulunmadığı içindir ki, olağan kanun yollarına, yani bir üst mahkemeye gidilmesi söz konusu değildir.
5271 sayılı CMK’da, olağan yasa yolları olarak itiraz, istinaf ve temyiz gösterilmiştir.

aaaa. İtiraz
Yüce Divan yargılamasının hukuki dayanaklarından olan itiraz kurumuna CMK’da yer verilmiştir. CMK’nın 267 ve devamı maddelerinde, yargıç kararları ile yasanın gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebileceği; kararına itiraz edilen yargıç veya mahkemenin, itirazı yerinde görürse kararını düzeltebileceği; yerinde görmezse itirazı incelemeye yetkili olan mercie göndereceği; itirazı incelemeye yetkili mercilerin; sulh ceza yargıcının kararlarına karşı, asliye ceza mahkemesi yargıcı; sulh ceza işlerinin asliye ceza yargıcı tarafından görülmesi durumunda, ağır ceza işlerini gören mahkeme başkanı; asliye ceza mahkemesi yargıcı kararlarına karşı, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesi ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlara karşı o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daire; son numaralı daire için birinci daire; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesi; naip yargıç kararlarına karşı mensup oldukları ağır ceza mahkemesi başkanı, istinabe olunan mahkeme kararlarına karşı bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkeme; bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları ile Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak baktıkları davalarda verdikleri kararlara karşı, üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı, daire başkanı ile ceza dairesinin kararını numara itibarıyla izleyen ceza dairesi; son numaralı daire söz konusu ise birinci ceza dairesidir.
Görüldüğü üzere adli yargı mercileri açısından altlık üstlük söz konusu olduğundan itiraz müessesesinin işletilmesi olanaklıdır. Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin başka mahkemelerle altlık üstlük ilişkisi, diğer anlatımla kararlarını inceleyecek bir üst merci bulunmadığına göre bir üst merci tarafından yapılabilecek olan itiraz kurumunun da işlemesi olanaklı değildir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, itirazda asıl amaç hatanın düzeltilmesi olduğuna ve itiraza tabi kararı veren merci öncelikle itirazı değerlendirip kendi kararını düzeltebileceğine göre, Yüce Divan açısından da, itiraz üzerine mahkeme kendi kararını düzeltebilmeli, ancak başka ve daha üst merci bulunmadığından itiraz aşaması bu kadarıyla sınırlandırılmalıdır.
Dolayısıyla genel olarak, Yüce Divan kararlarına karşı itiraz yolu yoktur.

bbbb. İstinaf
Yüce Divan yargılamasının hukuki dayanaklarından olan istinaf kurumu CMK’nın 272 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı bölge adliye mahkemeleri nezdinde istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, 15 yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye mahkemesince re'sen incelenir. Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak; sonuç olarak belirlenen ikibin lira dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine, üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine, yasalarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulamaz.
Adli yargıda hiyerarşik açıdan bakıldığında, bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemelerinin üstündedir. Ancak Yüce Divan açısından daha üst derecede bir mahkeme bulunmadığından Yüce Divan kararları açısından istinaf yolu yoktur.

cccc. Temyiz
Yüce Divan yargılamasının hukuki dayanaklarından olan istinaf kurumu CMK’nın 286 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, Bölge Adliye Mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri Yargıtay nezdinde temyiz edilebilir. Ancak; ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları, sulh ceza mahkemesinin görevine giren suçlarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları, adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin suç niteliğini değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları, sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarını değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları, on yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları ile istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları, davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine veya istinaf başvurusunun reddine dair kararlar, yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları, temyiz edilemez. Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararları da hükümle beraber temyiz olunabilir. 
Adli yargıda hiyerarşik açıdan bakıldığında, bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemelerinin üstündedir. Ancak Yüce Divan açısından daha üst derecede bir mahkeme bulunmadığından Yüce Divan kararları açısından istinaf yolu yoktur.

bbb. Olağanüstü Kanun Yolları
Anayasa Mahkemesinin yürürlükteki yasaların uygulandığı Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılamalar ile siyasi partilerin kapatılması davalarına ilişkin, Anayasa’nın açık hükmü gereği kesin olan kararlarına karşı da CMK’da öngörülen olağanüstü yasa yollarına gidebilmek gerekir. Zira Anayasa Mahkemesinde yargılanan gerçek ve/veya tüzel kişiler açısından, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması veya ortadan kaldırılması sonucunu veren bu kararların cezai niteliği tartışmasızdır. İşte bu nedenle, CMK’da öngörülen şartların varlığı halinde, söz konusu kararların Anayasa Mahkemesi'nce tekrar gözden geçirilmesi, başka bir deyişle, kesin hükmün ortadan kaldırılması olanaklı olmalıdır.
5271 sayılı CMK’da, olağanüstü yasa yolları olarak Cumhuriyet Başsavcısının itirazı,  yasa yararına bozma,  yargılamanın yenilenmesi gösterilmiştir.

aaaa. Cumhuriyet Başsavcısının İtirazı
1412 sayılı CMK’nın 322. maddesinde itiraz ile karar düzeltme yolu da öngörülmüş iken 5271 sayılı CMK’da aynı yasa yoluna yer verilmemiştir.
Olağanüstü yasa yolu olarak CMK’nın 308. maddesinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi düzenlenmiştir. Buna göre, itiraz Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı yapılabilecektir. İtiraz etme yetkisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınındır. İtiraz yoluna re'sen veya istem üzerine gidilebilecektir. İtiraz mercii, CGK’dır. Sanık aleyhine itiraz süresi, ilamın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren otuz gündür. Sanığın lehine itirazda ise süre kısıtlaması yoktur.
1412 sayılı CMK’nın 322. maddesinde, ceza dairelerinin veya CGK’nın kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından, karar düzeltme yoluna gidilebileceği, yerel Cumhuriyet Savcısı için aranmayan, kararın düzeltilmesini isteme süresinin kararın hükümlüye tebliğinden itibaren bir ay olduğu, düzeltme isteminin kararı veren mercie yapılacağı, yerel Cumhuriyet Savcısının düşüncesini bildireceği, karar düzeltme yoluna gitme takdir yetkisinin ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na ait olduğu, ancak temyiz dilekçesinde veya tebliğnamede ileri sürülen veya hükmün esasına etki edecek hususların inceleme dışı bırakılmış olması nedenleriyle itiraz edilebileceği belirtilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, itiraz veya karar düzeltme yasa yolu Yargıtay kararlarına karşı öngörülmüştür. Yüce Divan kararlarına karşı Yüce Divan kararında belirtildiği üzere karar düzeltme gibi olağanüstü yasa yolu yoktur.
Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılamalarda, bu konuda yetkili tek mahkemedir; bir başka mahkeme ile altlık ya da üstlük ilişkisi söz konusu değildir. Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla yaptığı yargılamalarda, temyiz makamı sıfatıyla değil, esas mahkemesi sıfatıyla hareketle esasa girerek karar vermektedir. Yargıtayın temyiz mercii olarak vermiş olduğu kararlara karşı öngörülmüş olan karar düzeltme yolu, Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararlar aleyhine olduğu gibi, Anayasa Mahkemesinin 22.05.1984 tarih ve 1981/1 E., 1984/16 K. sayılı müteferrik kararında vurgulandığı üzere, Yüce Divan sıfatıyla verdiği kararlar aleyhine de işletilemez.

bbbb. Kanun Yararına Bozma
5271 sayılı CMK’da, yasa yararına bozma olağanüstü yasa yolu 309. maddede düzenlenmiştir.
Karar düzeltme istemi yetkisi öncelikle Adalet Bakanlığına aittir. CMK’nın 309. maddesine göre, yargıç veya mahkeme tarafından verilip Yargıtay incelemesinden geçmeyen karar ve hükümlerin yasal bozma nedenleri yazılı olarak bildirilir ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir. Daire uygun görmesi halinde karar veya hükmü yasa yararına bozar. Bozma kararına karşı direnilemez. Ayrıca, hükümlünün cezasının kaldırılması veya azaltılması gereken hallerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da re’sen başvuruda bulunabilir.
Yüce Divan üst mahkeme olup Yargıtay ile bir altlık üstlük ilişkisi bulunmadığından, Yüce Divan kararlarına karşı Yüce Divan kararında belirtildiği üzere yasa yararına bozma olağanüstü yasa yolu yoktur.
1412 sayılı CMK’da konu yazılı emir ile bozma başlığı altında düzenlenmiştir. Yasa’nın 343. maddesine göre, yargıç tarafından ve mahkemelerden verilen ve Yargıtay tarafından incelenmeden kesinleşen karar ve hükümlerde yasaya aykırı davranıldığını haber alan Adalet Bakanı, o karar veya hükmün bozulması için Yargıtaya başvurması için Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı emir verebilir. Bu emirde bozulmayı gerektiren yasal nedenler gösterilir.                       
Cumhuriyet Başsavcısı tebliğnamesine yalnız bu sebepleri yazar ve dosyayı Yargıtaya verir. Yargıtay ileri sürülen nedenleri yerinde görürse karar ve hükmü bozar. Mahkemelerden davanın esasına da etkili olarak verilen hükümlerin bu şekilde bozulması ilgili kimseler aleyhine etki etmez. Bozulma, bu kimselerin lehine ise; kabul gören bozma sebepleri mahkûm olan kimsenin cezasının tamamı ile kaldırılmasını gerektiriyor ise, Yargıtay öncelikle hükmolunan cezanın çektirilmemesini kararında ayrıca yazar. Kabul gören bozma nedenleri mahkûm olan kimsenin cezasının tamamı ile kaldırılmasını değilde hafif bir cezanın uygulanmasını gerektiriyorsa, Yargıtay uygulanacak cezanın neden ibaret olduğunu da kararında gösterir. Eğer bozma davanın esasını çözmeyen mahkeme kararları hakkında ise, yeniden yapılacak inceleme ve araştırma neticesine göre gereken karar verilir.                                                
Yüce Divan kararlarına karşı yazılı emir yöntemi de uygulamamaktaydı. Zira yazılı emirde Yargıtay daha önce esas mahkemesinde yargılanan kimse lehine olarak, esasa girmek suretiyle, hükmolunan cezanın çektirilmemesine veya daha önce verilen cezadan daha hafif olan uygulanması gereken cezanın ne olduğuna karar vermektedir. Oysa. Yüce Divan sıfatıyla yapılan ceza yargılamasında esasa ilişkin hükmü veren Anayasa Mahkemesidir. Bir başka mahkemenin kararı söz konusu değildir. Bu nedenle kararını inceleyecek bir başka üst yargı mercii de yoktur.
Aslında, Adalet Bakanının, ceza mahkemesince verilen bir karara müdahalesinin, yargının bağımsızlığı ilkesi ile ne derece bağdaştığı da ayrı bir tartışma konusudur.  Esas hakkında karar veren mahkeme konumundaki Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yargılama yetkisini kullandığı söz konusu davalar sonunda verdiği kararlara yazılı emir yoluyla müdahale edilemeyeceği gibi, Anayasa Mahkemesi, esas Mahkemesinin, CMK’ya aykırı olduğu ileri sürülen ceza kararının/hükmünün inceleneceği, bir üst derece mahkemesi de değildir.
cccc. Yargılamanın Yenilenmesi
En son yol olarak başvurulabilecek olağanüstü yasa yollarından yargılamanın yenilenmesi kurumu CMK’nın 311-323. maddelerinde düzenlenmiştir. Aksi yönde bir düzenleme bulunmadığından yargılamanın yenilenmesi kurumu Yüce Divanda da uygulanabilecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi 09.12.1997 tarih ve E. 1996/1, D. İş 1997/4 sayılı kararında yargılamanın yenilenmesi yolunun açık olduğunu kabul etmiştir.
Gerçekten, Anayasa Mahkemesinin yargılamalarında yetkili tek mahkeme olması, sav, savunma ve yargıdan oluşan ceza yargılaması sonucunda verilmiş bir ceza hükmünün varlığı, yargılamanın yenilenmesi isteminin esas mahkemesine yöneltilmesi gereği, esas hakkında hüküm veren mahkeme sıfatıyla Anayasa Mahkemesine bu istemin yöneltilebileceği, Anayasa Mahkemesinin, Yüce Divan sıfatıyla çalışırken CMK dâhil, yürürlükteki yasalara göre duruşma yapabileceği ve hüküm verebileceği gibi nedenler gözetildiğinde, Yüce Divan yetkisinin kullanıldığı yargılamalar sonucu verilen hüküm aleyhine (sanık lehine) yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilir olduğunun kabulü gerekir.
CMK’nın 311 vd. maddelerinde açıklandığı üzere, hükmün dayandığı kanıtların gerçek dışı olduklarının anlaşılması, yeni kanıtların ortaya çıkması, ceza hükmünün insan haklarına aykırı olduğunun belirlenmesi, hükme katılan yargıcın görevinde önemli derecede kusurlu davranmış olması hallerinde kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunan hükümlü lehine yargılanmanın yenilenmesi yoluna gidilebilecektir. Mahkeme aksi yönde karar vermedikçe yenileme istemi infazı durdurmaz. Hükmün infaz edilmiş veya hükümlünün ölmüş bulunması da infaza engel değildir.
Hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi nedenleri ise, hükmün dayandığı kanıtların gerçek dışı olduklarının anlaşılması, sanığın beraat ettikten sonra yargıç önünde ikrarda bulunması, hükme katılan yargıcın kusurlu davrandığının belirlenmesidir. Ayrıca bir suça dayanan yenileme istemlerinin kabulüne ilişkin düzenleme 316. maddede yer almaktadır.
Yargılamanın yenilenmesi istemi hükmü veren mahkemece değerlendirilir. Kabule değer görülen istemler doğrulanmaz veya sonuca etkili görülmezse yargılama isteminin esassız olmasından reddi yoluna gidilir, aksi halde duruşma açılarak yargılama yapılır. Verilen kararlara karşı itiraz yolu açıktır. Ancak Yüce Divan açısından itiraz mercii bulunmadığından itiraz yasa yolu işletilemez.
Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir. Yargılamanın yenilenmesi istemi hükümlünün lehine olarak yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.
Yargılamanın yenilenmesi sonucunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararının tamamen veya kısmen infaz edilmesi dolayısıyla kişinin uğradığı maddî ve manevî zararlar tazmin edilir.
Hükümlü ölmüşse mahkeme yeniden duruşma yapmaksızın gerekli delilleri topladıktan sonra hükümlünün beraatine veya yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine karar verir. Diğer hâllerde de mahkeme, bu hususta yeterli delil varsa Cumhuriyet savcısının uygun görüşünü aldıktan sonra duruşma yapmaksızın hükümlünün derhâl beraatine karar verir ve beraat kararı ile beraber önceki hükmün ortadan kaldırılmasını da karar altına alır.

ccc. Hükmün Kesinleşmesi
Anayasa Mahkemesinin (Yüce Divanın) kararları kesindir. Karara karşı yasa yolu bulunmadığı için verildiği anda kesin hüküm niteliği alır.
Kararların kesin olması ileride eleştiriler bölümünde ayrıntılı açıklandığı üzere tartışma konusudur. Ancak bu şekildeki kesin karar düzenlemesi, AİHS 7 nolu Protokolün 2. maddesine uygundur. Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkını düzenleyen maddede, ilgilinin ilk derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı haller temyiz incelemesinin istisnası olarak görülmüştür. Kararlar Resmi Gazetede yayımlanır.
AİHM’nin kararlarının kesin olması, ülkeleri bağlayıcılığı, yargılamanın yenilenmesi nedeni olduğu, bireysel başvuru yolunun açık olması gibi haller aslında AİHM’nin Yüce Divanın aksi yönde vereceği bir kararın Yüce Divan kararının denetlenmesi anlamına gelebileceği de kimi görüşler tarafından savunulmaktadır. Ancak AİHM kararı bir hukuk ihlali tesbiti niteliğinde olup daha çok tazmini özellik taşıdığından Yüce Divan kararının değişimine yol açamayacağı da ileri sürülmektedir.

e. Özel Durumlar
aa. Başkan ve Üyelerin Davaya Bakamaması, Çekinmesi ve Reddi
AMKYHK’nin 46. maddesinde davaya bakılamayacak haller belirtilmiştir. 47. maddede de başkan ve üyelerin reddi düzenlenmiştir.

aaa. Başkan ve Üyelerin Davaya Bakamaması
2949 sayılı AMKYHK’nin 46. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri, kendilerine ait olan veya kendilerini ilgilendiren dava ve işlere, aralarında evlilik bağı kalkmış olsa bile eşinin, kan veya sıhriyet yönünden usul ve fürunun, dördüncü dereceye kadar (bu derece dâhil ) kan yönünden ve sıhriyeti doğuran evlilik kalkmış olsa bile üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil ) sıhriyet yönünden civar hısımlarının veya aralarında evlatlık bağı bulunan kimselerin dava ve işlerine, dava ve iş sahiplerinin vekili, vasisi veya kayyımı sıfatıyla hareket ettiği dava ve işlere, yargıç, savcı, hakem sıfatıyla bakmış veya tanık ya da bilirkişi olarak beyanda bulunmuş olduğu dava ve işlere, istişari mütalaa ve kanaat beyan etmiş olduğu dava ve işlere bakamazlar.

bbb. Başkan ve Üyelerin Davadan Çekinmesi
Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri, AMKYHK’nin 46. maddesinde yazılı nedenlere dayanarak kendiliklerinden davaya veya işe bakmaktan çekinebilirler.
AMKYHK’nin 49. maddesinde, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin, 46 ncı maddede yazılı sebeplere dayanarak davaya veya işe bakmaktan çekinmeleri halinde, Anayasa Mahkemesi, çekinme isteğinde bulunan Başkan veya üyenin de iştirakiyle konu hakkında kesin karar vereceği, ancak, çekinme isteğinde bulunanın oylamaya katılamayacağı belirtilmiştir. Kurulun toplanmasına mani olacak sayıda üyelerin çekinme istekleri dinlenmez. CMK’nın yargıçların davaya bakamayacakları haller de birlikte değerlendirilecektir.

ccc. Başkan ve Üyelerin Reddi
AMKYHK’nin 47. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri tarafsız hareket edemeyecekleri kanısını haklı kılan hallerin dava açılmadan veya iş Mahkemeye gelmeden önce mevcut olduğu iddiası ile reddolunabilirler. Bu takdirde, Anayasa Mahkemesi, reddedilen üye katılmaksızın ret konusu hakkında kesin karar verir. Ret dilekçesinde, ret sebeplerinin açıkça gösterilmesi ve lüzumlu ispat vasıtalarının hep birlikte bildirilmesi gereklidir. Bu şartları kapsamayan dilekçeler reddolunur. Red konusunda CMK’nın 24 vd. maddeleri de birlikte değerlendirilecektir.

ddd. Başkan ve Üyelerle İlgili Diğer Haller
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 32. maddesine göre, Başkan ve üyeler Mahkemeye gelmesi olası güncel konulara ilişkin sözlü ya da yazılı görüş belirtemezler. Ancak, bilimsel çalışma yapabilir ve bilimsel çalışma içinde görüş bildirebilirler.
Anayasa’nın 146. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri, asli görevleri dışında resmi veya özel hiçbir bir görev alamazlar.
2949 sayılı AMKYHK’nin 11-14. maddelerinde, üyeliği sona erdirecek haller düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri üyelikle bağdaşmayacağı gerekçesiyle asli görevleri dışında resmi veya özel görev alamazlar, görev alanlar çekilmiş sayılır. Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar. Yazılı olarak emekliliklerini isteyebilecekleri gibi, süre ve kabule bağlı olmaksızın görevlerinden çekilebilirler.
Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeliği yukarda yazılı durumlar dışında, Yargıçlar ve Savcılar Yasasına göre yargıçlik ve savcılık mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı kesin hüküm giymesi halinde kendiliğinden, görevin sağlık bakımından yerine getirilemeyeceğinin sağlık kurulu raporuyla kesin olarak anlaşılması veya göreve izinsiz veya özürsüz ve aralıksız olarak 15 gün veya yılda toplam 30 gün süre ile devam edilmemesi hallerinde Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararıyla sona erer.

eee. Raportörlerin ve Personelin Durumu
Anayasa Mahkemesi diğer bazı ülkelerde olduğu gibi çalışmalarında yardımcı olan raportörlerden yararlanır.  
AMKYHK’nin 16. maddesine göre, raportörler mesleklerinde en az 5 yıl başarı ile çalışmış olan, yargıç ve savcılar, Sayıştay denetçisi, başdenetçisi veya uzman denetçileri arasından ilgilinin isteği, Anayasa Mahkemesi başkanının uygun görmesi üzerine bağlı oldukları kurumun yetkili mercileri tarafından atanırlar. Ayrıca yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında doçent, yardımcı doçent ve doktora yapmış araştırma görevlileri de aynı usul ve şartlarla raportör olarak atanabilirler.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.maddesine göre, raportörler dava dilekçelerinin 2949 sayılı yasanın 27. hususları ihtiva edip etmediği yönünden inceleyerek, rapor düzenler. 28. maddeye göre de, norm açısından inceleme yapıp rapor hazırlar. Raportörler, ön incelemeyi yapar, davanın kabule şayan olup olmadığını inceler, göre durumunu inceler, hazırlanan raporlara göre, işin esasına girilir. Raportörler, duruşmaya hazırlık raporu düzenler.
Diğer personelin reddi veya çekinmesi konusunda, yasada bir hüküm yoksa da, öğretide, Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin dava ve işlere bakamamaları konusundaki hükümlerin, mahkemede görev yapan raportörler ve yazmanlar hakkında da uygulanabileceği kabul edilmiştir.

bb. Davanın Geri Alınmazlığı
Ceza yargılamasında, kamu davası kural olarak geri alınamaz. Yüce Divan açısından bakıldığından da, dava açılmakla yetki ve görev Yüce Divana geçmektedir. Dava açan kurum davayı geri alamayacağı gibi kişiler de davanın geri alınmasını veya başka mahkemede yargılanmalarını isteyemezler. Ancak bu kural Yüce Divanın savyazıyı iade etmesine engel değildir. Zira CMK’da savyazının iadesi kurumu düzenlenmiş, ancak davanın geri alınma yolu öngörülmemiştir.

cc. Ön Sorun
Diğer mahkemelerde olduğu gibi Yüce Divanda da mahkeme önüne gelen bir davada öncelikle çözülmesi gereken bir husus varsa ön sorun olarak yargılamayı bekletecektir.
Anayasa Mahkemesi bir kararında vurguladığı üzere, davanın çözümlenmesi için ön mesele olarak gördüğü bir hususu bekletici sorun yapabilir. AMKYHK’nin 18. maddesi de, Yüce Divana bu yetkiyi vermiştir.
Yüce Divan yargılamasında ön sorunlar, çoğunlukla davaya uygulanacak ceza normlarının Anayasa’ya aykırılığı itirazı ve usule ilişkin bazı konularda çıkmaktadır. Böyle bir durumda Yüce Divan sıfatıyla mahkemenin ön sorunun çözümü için Anayasa Mahkemesi sıfatıyla mahkemeye başvurması ve sonucuna göre hareket etmesi gerekir. Bu süre boyunca davayı geri bırakır.

dd. Görev Uyuşmazlığı
Erem’e göre, Divan kendisini görevsiz görmekle yetinmelidir, görevli mahkemeyi göstermek zorunda değildir, göstermemelidir. Sonuçta genel mahkemeler ile Yüce Divan arasında görev uyuşmazlığı çıkmış olabilir. Bunun genel hükümlere göre çözümlenmesi olanaklı değildir. Zira Yüce Divan adliya mahkemesi değildir. Mevzuatımızda bu bakımdan boşluk vardır.
Öztürk’e göre, Yüce Divanın vereceği görevsizlik kararları kesin niteliktedir ve bu nedenle görevli gösterilen yargı mercii davaya bakmak durumundadır.
Kumaş’a göre, Yüce Divan olarak görev yapan Anayasa Mahkemesinin yargılama sırasında görevsizlik kararı vermesi durumunda genel yargılar ile görevli mahkeme belirlenmelidir. Sorunun son çözümlenmesinde genel mahkemeler ile Yüce Divan arasında ortaya çıkacak görev uyuşmazlığını çözme yönünden hukuk düzenimizde boşluk vardır. Bugüne dek bu sorun somuta indirgenmediği için olacaktır ki bu çelişkiyi gidermenin yöntemi belirlenmemiştir.
Yüce Divanın görev alanına giren bir konuda, genel mahkemelerce karar verilmesi hukuken geçersizdir. Yanlışlıkla bir dava Yüce Divan yerine genel mahkemelere gitmiş ve bu mahkeme davayı görmeye başlamış, hatta hüküm vermiş olsa dahi, bu hal davada usulsüzlüğü gidermiş olamaz.

ee. Davaların Birleştirilmesi
CMK’nın 9 ve 16. maddeleri gözetilerek bağlantılı davalar Yüce Divanda birleştirilerek görülebilir. Davaların birleştirilmesi konusunda aksi yönde görüşler de vardır.
Yüce Divanda yargılanacak bir kamu görevlisi birden çok görev suçu işlemişse bunların tamamı birleştirilerek görülecektir. Ancak anılan bu kamu görevlisinin görev suçları birleştirmeye tabi olacakken görev suçu sayılmayan diğer suçları, dosyadan ayrılarak genel mahkemelerin yargılama yetkisine tabi olacaktır. CMK’ya göre, bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir. Bu hüküm karşısında, şartlar oluştuğunda davaların birleştirilmesi uygundur. Yüce Divanda davaların birleştirilmesini engelleyen bir hüküm yoktur.
CMK’nın 10. maddesine göre, mahkeme davanın her aşamasında birleştirme ve ayırma kararı verebilecektir. Mahkeme doğaldır ki üst mahkeme olduğundan davaların birleşme yeri Yüce Divan olacaktır. Ayrıca mahkeme gördüğü bağlantılı birden çok davayı da birleştirebilecektir.

ff. İstinabe
İstinabe, bir mahkemenin yer yönünden yargı yetkisi dışında kalan bir yerdeki bir işlemi, yapılması gereken yerdeki yetkili mahkemenin yapmasını istemesidir. Genel mahkemelerin yararlandığı bu kurumun, Yüce Divan yargılamasında uygulanıp uygulanamayacağı tartışmalıdır.
Yüce Divan adli yargı içerisinde ele alınmamaktadır. Eşiti bir başka mahkeme yoktur. Yargı çevresi tüm ülke olduğundan genellikle kabul gören görüşe göre istinabe yoluna gitmesi söz konusu değildir. Kumaş, Yüce Divanın istinabe yoluna başvuramayacağını, çünkü bu mahkemenin yetkilerini bir başka mahkemeyle paylaşamayacağını belirtmektedir. Uygulamada, bugüne kadar Yüce Divan, istinabe yoluna hiç başvurmamıştır. Bu durumda, Yüce Divan eğer zorunluluk olursa, naip yargıç aracılığıyla veya mahkeme olarak birlikte Ankara dışına çıkarak işlem yapabilir. Yurt dışında yapılması gereken işlem açısından ise, eşit düzeydeki bir mahkemeye başvurabilecektir.

gg. Davaya Katılma
Davaya katılma yöntem ve esasları CMK’nın 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar yakındıklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler. Yasa yolu yargılamasında davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, yasa yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır. Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur. Duruşma sırasında yakınmayı belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur. Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa savunmanının dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir. Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Mağdur veya suçtan zarar gören davaya katıldığında, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteyebilir. Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde avukat görevlendirilmesi için istem aranmaz. Katılma davayı durdurmaz. Tarihi belirlenmiş olan duruşma ve yargılama usulüne ilişkin diğer işlemler vaktin darlığından dolayı katılan kimse çağrılamayacak veya kendisine haber verilemeyecek olsa bile belirli gününde yapılır. Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.
Yüce Divan yargılamasında da, usul hükümlerine uygun olarak suçtan zarar görenin davaya katılması olanaklıdır. Mahkeme bir kararında, suçtan zarar görenin davaya katılma istemini kabul etmiş, ancak tazminat istemini davayı uzatabileceği gerekçesiyle ve hukuk mahkemesinde dava açma hakkını saklı tutarak reddetmiştir. Keza 26.05.2006 tarih ve E. 2004/5, 2006/2 sayılı kararında, idarenin zarara uğradığı gerekçesiyle Karayolları Genel Müdürlüğünün katılma istemi kabul edilmiştir.

ıı. Zamanaşımı
CMK’nın 66 ve devamı maddelerinde, dava ve ceza zamanaşımı ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Buna göre, yasada başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl, yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl, beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl, beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, geçmesiyle düşer. fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer. dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur. Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, kalkışma halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar. CMK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı uygulanmaz. Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hallerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur. Bir suçla ilgili olarak; şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi halinde dava zamanaşımı kesilir. Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar. Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.
Cezalar; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl, müebbet hapis cezalarında otuz yıl, yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl, beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl, beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on yıl geçmesiyle infaz edilmez. fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez. CMK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dışında işlenmiş suçlar dolayısıyla verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaşımı uygulanmaz. Türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmez. Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır. Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaşımı doluncaya kadar devam eder. Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza zamanaşımını keser. Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir.
Dava ve ceza zamanaşımı süreleri gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi takvime göre hesap edilir.
Dava ve ceza zamanaşımı re'sen uygulanır ve bundan şüpheli, sanık ve hükümlü vazgeçemezler.
Alacakaptan’a göre, Milletvekillerinin de dışarıdan gelmiş bakanların da, hatta Cumhurbaşkanının da, eğer ileride sorumlu tutulabileceği suçlar olacaksa, bu suçların görevde kaldıkları sürece zamanaşımının duracağını hükme bağlamak gerekir.
Bakanların yargılanması açısından Anayasa’da özel zamanaşımı düzenlemesi bulunmadığından aynı zamanda milletvekili olan bakanlar hakkında milletvekilleriyle ilgili hükümler uygulanacaktır. Yüce Divanın 2004/5-2006/2 ve 2004/2-2006/3 sayılı kararlarında, bakanların görevleri sebebiyle işledikleri suçlarla ilgili olarak dava zamanaşımının milletvekilliği sürecinde işlemeyeceğini kabul etmiştir. Zamanaşımı süresi ile ilgili Anayasa’nın 83. maddesinin bakanlar hakkında uygulanıp uygulanmayacağı da tartışma konudur. Yüce Divan 2006 da verdiği kararlarında, dava zamanaşımı süresinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşünün aksine Anayasa’nın 83. maddesinin 3. fıkrası gereğince, milletvekilliği süresince herhangi bir karara bağlı olmaksızın işlemeyeceğini kabul etmiştir.
Bakanlar hakkında verilen soruşturma önergesinin TBMM’ye verildiği tarihte suçun işlendiği andan itibaren işleyen zamanaşımı duracaktır. Bakan hakkında Yüce Divana sevk kararı verilmesi halinde, zamanaşımı yeniden işlemeye başlayacaktır. Bu durumda önergenin TBMM’ye verildiği tarih ile Yüce Divana sevk kararının verildiği tarih arasında dava zamanaşımı işlemeyecektir.
Doktrinde Anayasa’nın 83. maddesindeki üyelik süresince zamanaşımı işlemeyeceğinin dava zamanaşımını da kapsayacak şekilde yorumlanması gerektiği yazarların çoğu tarafından savunulmasına karşın Feyzioğlu ve Şahin dava zamanaşımını kapsamadığını ileri sürmektedirler. Kanaatimce de, dava zamanaşımının kapsam içinde değerlendirilmesi hak ve nasafet ilkelerine uygun düşecektir.

C. Hükmün Sonuçları
Yüce Divan tarafından yapılacak yargılama sonunda, verilebilecek mahkûmiyet kararının infazı ve yöntemi önem taşımaktadır. Örneğin hapis cezasına hükmedilmesi halinde, mahkûm olanlar cezaevine konabilecektir.

a. Hükümlünün Sıfatı ve Görevi Açısından
Yüce Divan beraat kararı verse bile, vatana ihanetle suçlanan Cumhurbaşkanı yeniden seçilmedikçe görevine dönememesi gerekir.
Yüce Divandan beraat kararı çıkmışsa başbakan veya Bakanın görevine dönmesi olanaksızdır. Anayasa’da bu konuda bir hüküm yoktur. Ancak, parlamenter sistem açısından bakıldığında, başbakanın Yüce Divana sevki ile birlikte hükümet istifa etmiş sayılacağına ve yerine yeni bir hükümet kurulacağına göre, yeni hükümetin önceki başbakan beraat etti diye yeniden istifa etmesini veya düşmesini düşünmek olanaklı değildir. Bu yönde bir düzenleme de yoktur. Bakanın beraat etmesi durumunda ise, Bakanın mensup olduğu hükümetin hala görevde olması durumunda yeniden atanma prosedürüne uyularak, aksi yönde bir düzenleme de bulunmadığından önceki Bakanın yeniden bakanlığa atanması söz konusu olabilir. Kanaatimce, Yüce Divana sevk edilecek kadar hakkında ciddi kuşku bulunan bir Bakanın beraat etse bile yeniden bakanlığa atanması etik değildir. Kaldı ki, beraat eden önceki Bakanın böylesine önem taşıyan ve toplumda güven duyulması gereken bir görevi kabul etmesi de çağdaş demokratik hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz.

b. İnfaz Açısından
aa. Genel Olarak Hükmün İnfazı
Yüce Divan kararları kesinleşmekle infaz aşaması işlemeye başlar.
Ceza yargılaması yapan Yüce Divan kararları kesinleşmekle ceza hukukundaki genel infaz hükümleri devreye girer. Verilen kararı infaz edecek olan Cumhuriyet Başsavcılığıdır.
İlam Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. İlamat Defterine kaydedilir. İnfaz 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümlerine göre yerine getirilir.
Görüş sorulan Yüce Divan, İsmail Özdağlar davasında kararın infazı için TBMM üyeliğinin Meclis tarafından düşürülmesi gerektiğine karar vermiştir.

bb Koşullu Salıverme      
Yüce Divanın verdiği bir mahkûmiyet kararında şartların oluşması durumunda şartla tahliye isteyecek olan infaz mercii olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıdır. Karar mercii de Yüce Divandır. Şartla tahliye kararının geri alınması yolu da aynıdır.
III. Yüce Divan ile İlgili Sorunlar, Eleştiriler ve Çözüm Yolları
Yüce Divan sıfatıyla da yargılama yapan Anayasa Mahkemesine yönelik tartışma ve eleştiriler, genellikle dönemsel bir özellik göstermekte ve ya bir konunun Mahkeme önüne geleceği veya Mahkemenin somut kararları sonrasında yoğunlaşmaktadır.  
Anayasa Mahkemesi kararlarının masaya yatırıldığı forumun üyeleri, genellikle her düzeyden siyasal aktörler (milletvekilleri, siyasi parti genel başkanları. Meclis Başkanı vb.), gazeteciler ve akademisyenlerden oluşmaktadır. Bu denli zengin bir kadronun oluşturduğu tartışma ortamı, ister istemez son derece zengin ve renkli, ama bir o kadar da gergin bir gündem yaratabilmektedir. Aslında, Anayasa Mahkemesinin gündemine gelen herhangi bir konunun tartışılması sırasında yaşanan gerginlik dahi, tek başına hukuki bir tartışmadan çok siyasi bir tartışma yaşandığını kanıtlamaya yetebilecek düzeydedir. Anayasa Mahkemesi önüne gelen bazı olaylarda çözüm büyük ölçüde teknik hukuk alanında olsa da ele alınan konunun siyasal yönü ağır basmakta iken, bazı durumlarda çözüm de sorun da siyasi görünümde olabilmektedir.
Anayasa Mahkemesi üzerinde yoğunlaşan tartışmalar sırasında kimi zaman öylesine ağır saldırılara maruz kalmıştır ki kaldırılmakla dahi tehdit edilmiştir. Ancak benzer tehditlere ve gözdağı vermelere tarihte Batılı mahkemeler de muhatap olmuştur.
Mahkeme kararları eleştirilirken kimi zaman doğrudan mahkemenin kendisi kimi zaman ise mahkeme üyeleri hedef alınabilmektedir. Verilen kararın veya kullanılan oyların ilgilisine göre hukuki ya da siyasi olduğu kuşkusu oluşabilmektedir. Bu da mahkemenin yapısını ve oluşum şeklini sorgulama yolunu açmaktadır.
Yüce Divan yargılamasının varlığının gerekli olup olmadığı tartışmaları, varlığının gerekliliği yönünde ağırlık kazanmıştır. Varlığının gerekçesi, Yüce Divan önünde yargılanacak kişilerin kayırılma olasılığı ve siyasetten gelen kişilerin herhangi bir siyasi husumet dolayısıyla suçlanmasının kolay olmasıdır.
Aleyhine suç işlenmiş olan rejimin veya milletin menfaati, adli yargı mercilerinin prestij ve menfaatleri, bu mahkemenin varlık gerekçelerini oluşturmaktadır.  

A. Yüce Divan Sistemi
Eleştiri ve önerilerde Yüce Divanın yapısı, bu kapsamda Yüce Divan görevini yerine getirecek kurumlarla ilgili görüş farklılıkları ve halen Yüce Divan görevini yapan Anayasa Mahkemesi, diğer taraftan Yüce Divan görevini hangi kurum yerine getirirse getirsin mahkemenin oluşumunun nasıl olması gerektiği yönünde farklı görüşler ileri sürülmüştür.

a. Yüce Divanın Yapısı
Yüce Divanın yapısıyla ilgili öncelikle Yüce Divana gerek olup olmadığı tartışılmıştır. Ağırlıklı olarak Yüce Divanın var olması gerektiği ileri sürülmüştür. Ayrıca, Yüce Divan görevini hangi kurumun yerine getireceği ciddi tartışmalara konu olmuş, özellikle Yargıtay kökenli hukukçular ağırlıklı olarak Yüce Divan görevinin Yargıtaya verilmesini savunurken, siyasiler ve bir kısım akademisyenler Anayasa Mahkemesinin görevli olmasını ancak yapısının değiştirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.

aa. Genel Olarak
Yüce Divanın yapısı ile ilgili olarak, değişik görüşler ileri sürülmüştür.
Yüce Divanın var olması gerektiğini savunan görüşe göre, bakanların genel mahkemelerde yargılanmaları kabul edilirse, bu durumda mahkeme yargıçları, bilhassa özlük işleri bakımından yargılayacakları kişilere bağlı durumda iseler, iktidarı ellerinde tutan veya tutmuş olan, siyasi nüfuz ve otoriteye sahip bulunan bakanları yeterli derecede kuvvete sahip olarak ve partizanca müdahalelere maruz kalmadan yargılayabilmek hususunda güçlüklerle karşılaşabilirler ve yargıçlar, her türlü hâkim teminatı kurumları bulunsa bile, yine de bu kimselere karşı çekingen ve tereddütlü davranabilirler. Bakanlar hakkında, bir suç işledikleri yönündeki isnatların az çok siyasi bir yönü bulunabilir. Genel hukuka ait yargı mercilerini siyasi işlere karıştırmak doğru değildir. Böyle bir hareket adli yargının ancak aleyhine sonuç verebilir. Bir diğer gerekçe, bakanların cezai sorumluluklarının siyasi sorumluluklarının bir devamı olduğudur. Bu gerekçeye göre, suçluluğun takdirinde yalnız yasa hükümleri değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal zaruret ve menfaatler de göz önüne alınmalıdır. İleri sürülen diğer gerekçeye göre, öyle bazı suçlar olabilir ki, daha henüz kalkışma aşamasında iken faili (ki henüz siyasi iktidarı kullanabilecek durumdadır) hakkında genel adli mahkemelerce karar alınması, işlem yapılması güç olabilir. Böyle durumlarda, istisnai nitelikte ve siyasi iktidardan mümkün olduğunca bağımsızlaştırılmış bir mahkemenin konuyu ele alması bir avantaj oluşturabilir.
Tülen’in de katıldığı görüşe göre, bakanların görev suçlarını yargılamak üzere genel mahkemelerden farklı yargılama makamları kurulmasının neden ve amacını şu şekilde ifade edebilmek olanaklıdır. Devletin en üst kadrolarında bulunan kamu görevlilerinin görev suçlarından dolayı, kişi bakımından yetki kuralları gereğince farklı bir yargılama makamı kurulmasının nedeni, yalnızca yürütme ve yargı gibi egemenliğin iki önemli kısmını ulus adına kullanabildikleri için nüfuz alanı oldukça geniş bulunan bu kişilerin herkesin tabi bulunduğu yargıyı etkileyebilecekleri ve bu suretle kayrılmalarını temin edebilecekleri endişesi değil, aynı zamanda siyasi hesaplaşma ve sair düşüncelerle bu kişilerin haksızlığa uğratılabileceği yolundaki kaygıların bertaraf edilmesi, kısaca adil bir yargılamanın gerçekleştirilmesidir.
Yüce Divan şeklindeki özel bir yargılama makamının kabulü yönünde ileri sürülen bu görüşlere karşılık, doktrinde, Yüce Divan yönteminin kabulü için ileri sürülen bu gerekçelerin günümüzde artık bir değerinin olamayacağı şeklinde bir karşı görüş de ileri sürülmektedir. Bu konudaki karşı görüşlere göre, bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı bütün vatandaşların tabi olduğu genel mahkemelerde yargılanmaları daha uygundur. Zira anayasalarda yargı bağımsızlığı ilkesi kabul edilmiştir. Ayrıca, genel mahkemelerin siyasal davalar dâhil her çeşit davalara bakabilmeleri olanaklıdır. Ayrıca suç oluşturan bir fiilin takdirinde siyasi ve sosyal zaruretlerin değil suçların yasallığı ilkesinin esas kabul edilmesi gerekir.
Yüce Divan, yargının, yasama ve yürütme karşısında bağımsız olmadığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bugünse artık çağdaş anayasalarda yargı bağımsızdır. Bu yönüyle bizde Yüce Divana gerek olmadığı ileri sürülmektedir.
Avrupa Devletlerinde olduğu gibi Anayasa yargıçlarının görevinin, parlamento üyeliği ve bakanlıkla bağdaşmayacağı, bu kuralın dayanağının, yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ilkesi olduğu, bunun yargı bağımsızlığını, Anayasa yargıçlarının, yasama organının olası baskılarından uzak, sakin bir mekânda görev yapabilmelerini sağlamak açısından kimi ülkelerde ileri götürülerek, örneğin Almanya ve Macaristan'da Anayasa Mahkemelerinin başkent dışında, Karlsruhe ve Esztergom’da kurulmuş olduğu belirtilmiştir.
Romanya, Bulgaristan, İtalya ve İspanya’da olduğu gibi, Anayasa yargıçları, parlamenterlerin sahip oldukları dokunulmazlıktan yararlanmalıdırlar.
Devletin üç erkinden biri olan yargının bağımsız olduğu bir ülkede, öncelikle hangi konumda olursa olsun halka hizmet için görev yapan kamu görevlisinin, halkın güvenini sarsacak hareketlere, bu kapsamda işleyeceği suçlara karşı dokunulmazlık, sorumsuzluk gibi kalkanlardan arındırılması gerekir. Yargılama görevini ister Yüce Divan adı altında Anayasa Mahkemesi, ister Yargıtay veya genel mahkeme yapsın, önemli olan adil, tarafsız ve bağımsız bir mahkemenin varlığıdır. Bu durum, üyelerin atanmasıyla, mahkemenin uzmanlaşmasıyla, yargı bağımsızlığıyla doğru orantılıdır.

bb. Yüce Divan Görevini Yerine Getirecek Kurum
Yüce Divan görevinin hangi mahkemelerce yerine getirilmesinin uygun olacağı konusunda ciddi tartışmalar yaşanmaktadır. Bu kapsamda belli başlı görüşler, Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, oluşturulacak karma bir mahkeme tarafından veya genel mahkemelerce yerine getirilmesi şeklindedir. Erem, her ne kadar bunlardan ayrı bir yöntem olarak Bakanların yargılanmasını Senato’ya tanıyan memleketler varsa da (İngiltere’de olduğu gibi) bu yöntemin o memleketlerde ancak tarihi nedenlerle açıklanabileceğini vurgulamıştır.
aaa. Anayasa Mahkemesi
Doğaldır ki, fiilen de Yüce Divan görevini yerine getirdiğinden en çok eleştiri alan mahkeme Anayasa Mahkemesidir. Diğer ülkelere bakıldığında en büyük oranda uygulanan sistemin Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan görevi yaptığı sistem olduğu görülmektedir.

aaaa. Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumlu Eleştiriler
1961 Anayasası’nın hazırlanması sırasında, ağırlık kazanan görüşler doğrultusunda Yüce Divan yetkisi Anayasa Mahkemesine verilmiştir. 1982 Anayasası’nın hazırlanması sırasında tartışmalar yaşanmış, son olarak Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilmesi benimsenmiştir.
Yüce Divan yetkisinin Anayasa Mahkemesine verilmesinin ve mahkeme yapısının doğru olduğunu savunan görüşe göre, Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanları yargılarken tıpkı norm denetimi yaptığı sıradaki faaliyeti gibi hukuk-siyaset karışımı bir etkinlik yapmakta, bir uzman mahkeme niteliğine bürünmektedir.
Anayasa Mahkemesinin deneyimi de Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesinde kalmasını gerektirmektedir. Anayasa Mahkemesi Yüce Divan görevini hızlı ve başarılı bir şekilde yürütmektedir. Hikmet Sami Türk, Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesinde kalması gerektiğini belirtmiştir.
1982 Anayasası’nın hazırlığı aşamasında da aynı yönde tartışmalar olmuş, benimsenen Anayasa metnine de yansıyan fikirler ortaya atılmıştır. Bu doğrultuda, Danışma Meclisindeki görüşmelerde, Kazım Öztürk, Yüce Divan görevinin de ilk ve son derece mahkemesi olarak Anayasa Mahkemesine verilmesini önermiş, gerekçe olarak ta, Yüce Divanın Devlet hayatında çok ender başvurulan bir mahkeme olduğunu, bu mahkemenin özellikle Anayasa hukuku, ikinci olarak kamu hukuku, üçüncü olarak ise ceza hukukunu dikkate aldığını, Mahkeme’nin Cumhurbaşkanından başlayarak yüksek kamu görevlilerini yargılayacak bir mercii olduğunu ve bu noktada hangi hukuk dalının uygulanacağının ağırlık kazanacağını, Yüce Divanın tarihsel gelişimi toplum içinde taşıdığı önem ve yargılayacağı kişilerin yüceliği dikkate alınarak bu yetkinin Anayasa Mahkemesine verilmesinin doğru olacağını, başından beri hiçbir dönemde bu görevin tek mahkemenin yetkisine verilmediğini, daima kamu hukuku, idare hukuku ve ceza hukuku bilgisi ve birikimi olan üyelerin oluşturduğu karma bir organ şeklinde teşekkül eden Yüce Divana verildiğini belirtmiş; Yüce Divanın Anayasa, kamu ve ceza hukuku yönünden yargılayacak olan Anayasa Mahkemesine verilmesini önermiştir.
Tuğcu, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla görev yapmasına yönelik eleştirileri reddetmiştir. Tuğcu’ya göre, Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesine verilmesi 1961 Anayasası’ndan itibaren anayasa koyucunun bir tercihi olmuştur. Bu tercihin isabetini bilimsel ve etik ölçüler içerisinde tartışmak mümkün olmakla birlikte, kurucu iktidar bu tercihini değiştirmeyi gündeme getirmediği sürece, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan görevine sahip olmasının hukuksal açıdan tartışılacak bir yönü bulunmamaktadır. Yüce Divanın görev alanının gereği olarak, Yüce Divan yargıçlarının hukukun çeşitli dallarında uzmanlık birikimine sahip kişiler arasından oluşturulması yönündeki tercih, Anayasa tarihimizde kesintisiz bir çizgi halinde kendini göstermektedir. Yüce Divanın bu tarihsel gelişimi de dikkate alındığında yargılamanın sağlıklı yapılabilmesi bakımından, "kamu hizmeti", "kamu yararı" gibi kamu görevlerinin yürütülmesinde önem arz eden kamu hukuku kavramlarının dikkate alınarak ve bu kişilerin konumlarının da gözetilerek değerlendirilmesi zorunluluğu karşısında, Yüce Divan görevinin ceza hukukçularının yanı sıra idare hukukçuları, özel hukukçular ile üst düzey kamu görevlilerinin de yer aldığı bir kurul tarafından yerine getirilmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesi de bugün bu gerekliliğin ifadesi olarak söz konusu görevini yerine getirmektedir.
Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan olarak görevlendirilmesinin onun prensibinde aramak gerektiği, üç kuvvetin üstünde ve onlardan bağımsız bir organ olan Anayasa Mahkemesinin siyasal konulu suçların davasına Yüce Divan olarak bakmasında isabet görülebileceği vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin uzman üyelerle donatılabileceği ve daha uygun bir yargılamanın sağlanabileceği vurgulanmış, Yüce Divanda yüksek mahkeme mensuplarının yargılanması durumunda sanıklarla aynı yargı organından gelen bir veya iki üyenin o kurumun özelliklerini bilmelerinin Yüce Divandaki diğer üyelerin yargılama konusu hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapmalarına yeteceği şeklinde olumlu eleştiriler yapılmıştır.
Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin zaten hızlı ve başarılı uygulama yürüttüğü, bu nedenle görevin kendisinde kalabileceği savunulmuştur.

bbbb. Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumsuz Eleştiriler
Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan yetkisi konusunda olumlu görüşlere karşılık Yargıtay kökenli hukukçuların ağırlıklı olduğu grup bu görevin Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilmemesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Anayasa Mahkemesinin, esas itibariyle yasaların ve Anayasa’da belirtilen diğer bazı normların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemekle görevli olduğu, esas görevinin ceza yargılaması yapmak olmadığı, Yüce Divanın, bir ceza mahkemesi niteliğinde bulunduğu, bir suçun belirli bir kişi veya makamdakiler tarafından işlenmesinin, bunların niteliğinde hiçbir değişiklik yapmayacağı, bu nedenle temel fonksiyonu yargılama olmayan, ceza hukuku alanında uzmanlaşmamış bir heyete ceza davasının gördürülmesinin gerek kamu yararı, gerekse kişi güvenliği yönünden temel hukuk prensiplerine uygun düşmeyeceği ve hatta doğal yargıç önünde yargılanma ilkesi ile de bağdaşmadığı ileri sürülmüştür.
Ayrıca, bakanlarla ilgili davaların ister istemez siyasal bir boyut kazandığı; son zamanlarda Meclis Soruşturması yolunun açıkça siyasallaştırıldığı, hukuksal bir aracın siyasal amaçlarla yozlaştırılması tehlikesinin iyice arttığı ve Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesine verilmesiyle, Mahkemenin hiç gereği yokken siyasal çekişmelerin içine çekildiği; aşırı bir iş yükü altına sokulduğu ve böylece gerçek işlevi olan Anayasa’ya uygunluk denetimini hakkıyla yapmasının güçleştirildiği belirtilerek Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesine verilmiş olmasının isabetli sayılamayacağı vurgulanmaktadır.
Erem, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla görev yapmasının Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ve temel görev alanıyla bağdaşmadığını, ayrıca, bu şekilde, gerekmediği halde Anayasa Mahkemesine ek bir görevin yüklendiğini belirtmektedir.
Alacakaptan ve Erdağ, Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesinden çıkarılması, bir ceza yargılaması faaliyeti olduğu için ceza hukukçuları eliyle yürütülmesi gerektiğini belirtmektedir. Özen, Yüce Divan faaliyetinin ceza hukuku uzmanlığını gerektiren bir iş olduğunu, Anayasa Mahkemesinin bu göreve yapısı nedeniyle uygun olmadığını dile getirmektedir.
Anayasa Mahkemesine asıl görevi olan Anayasa yargısı yanında, ayrıca Yüce Divan görevinin yüklenmesinin, Özdağlar davasında gerekçeli kararın 6 yıl 23 gün sonra yazılması gibi her iki görevin de layıkıyla ifa edilmemesi tehlikesine yol açabileceği belirtilmiştir.
Keskin, Sağdur, Şeker, Cevheroğlu, Terzibaşıoğlu, “…o günün hukuki değil ama politik konjonktürü ve gelişmeleri içinde …” Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesine verildiğini söylemektedirler.
Gerçekten, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan görevini yerine getirmesinin olumsuz yönleri ağırlık kazanmaktadır. Öncelikle, Anayasa Mahkemesinin asıl görevi anayasal denetim yapmaktır. Kuruluş amacı da budur. Yüce Divan yargılamasının nadiren yapıldığı, dolayısıyla ceza yargılaması görevi olan Yüce Divanın ceza hukuku açısından soğuyacağı, mevcut yapısıyla düşünüldüğünde, bir tek ceza hukukçusunun var olabileceği mahkemede, sağlıklı karar verilemeyeceği kuşkusunun uyanabileceği açıktır. Keza Anayasa Mahkemesi üyelerinin mevcut haliyle siyasi erkin başı olan Cumhurbaşkanı tarafından atandığı, dolayısıyla siyasi izlenim veren bir atamanın söz konusu olduğu gözetildiğinde, üyelerini seçen cumhurbaşkanını yargılamak, yargı bağımsızlığı ve yansızlık ilkeleriyle çelişecektir.

bbb. Yargıtay
Yüce Divan görevinin Yargıtay tarafından yerine getirilmesi gerektiği belirtilmiş, ayrıntıları konusunda ise farklı görüşler ileri sürülmüştür.

aaaa. Yargıtayın Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumlu Eleştiriler
Gerçeker, Yargıtayın yıllardan beri baktığı davaların nitelikleri ve sayıları, Yargıtay üyelerinin yetişme biçimleri ile donanımları nazara alındığında Yüce Divan görevinin, yargılama birliğinin bir gereği olarak, yargılanacak kişiler bakımından oluşturacağı hukuksal güvence de dikkate alınmak suretiyle Yargıtaya verilmesinin zorunlu hale geldiğini, bunun temel insan hakları kapsamında bulunan adil yargılanma hakkının gereği olarak Yüce Divan görevinin Yargıtaya verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yargıtayın neredeyse her adli yıl açış konuşmalarında Yüce Divan yetkisinin Anayasa Mahkemesinden alınması gerektiği belirtilmiş ve ağırlıklı olarak Yüce Divan yetkisinin Yargıtaya verilmesi önerilmiştir.
Selçuk’a göre, yargılama birliği, güçlü yargının vazgeçilmez ilkesi olduğunu vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesinin yargıçlarının çoğunluğu, salt ceza yargıcı olmayıp yönetimden geldikleri için, memur ve görev kavramlarını en iyi onlar bilirler iddiası hatalıdır. Memur yargılamasını bütün dünyada bugüne değin, adlî yargı ve Yargıtaylar yapmıştır. Anayasa Mahkemesi, ne zaman Yüce Divan yargılaması yapmışsa, kendi uzmanlık savını çürütürcesine ve çelişkiye düşme pahasına, Yargıtayın görüşlerine göre karar verdiğini belirtmek gereğini duymuştur. Bu doğaldır. Çünkü bu konularda içtihat üreten merci Yargıtay’dır. Doğal olmayan, yararlanılan asıl merciin yetkisini reddetmektir. Yargıtay üyelerinin yetişme ve seçim biçimleri, donanımları, hukukta yargılama ve uygulama birliği, bilimsel açıdan Yüce Divan görevinin Yargıtaya verilmesini zorlamaktadır.
Erem’e göre, bazı yabancı anayasalarda olduğu gibi Bakanların cezai sorumlarının yargılanmasının Yargıtaya bırakılmalı, Yüce Divan görevi Yargıtaya verilmelidir.
Yüce Divan görevinin Yargıtaya verilmesi halinde bu görevin Yargıtayda ne tür bir örgütlenmeyle yerine getirileceği konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir.
İnsan haklarının ulaştığı evrensel boyut karşısında Cumhuriyet döneminde Yüce Divanın deneyimli Yargıtay ceza hâkimlerinden oluşturulması gerekir. Uzman ceza hukukçularından oluşan yargı mercilerinde yargılanma yargılananlar için açık bir güvence oluşturur.
Yüce Divan görevinin Yargıtay tarafından ne şekilde yerine getirileceği konusunda da farklı görüşler söz konusudur.
Yargıtayda Yüce Divan görevinin, Yargıtaya verilmesi, Yargıtay Başkanının başkanlığında Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlarından oluşacak bir heyet tarafından yerine getirmesi önerilmektedir.  Tülen’le birlikte bu görüşü savunanlara göre, verilecek kararlar Yargıtay CGK’da temyizen incelenebilmelidir. Öztürk’e göre, Yargıtayın bir ceza dairesi veya birkaç ceza dairesinin oluşturacağı bir kurul Yüce Divan görevini yerine getirmeli veya buna benzer bir sistem kurulmalı, verilecek kararların temyiz mercii Yargıtay CGK olmalıdır.
Alacakaptan, o suç Yargıtaya gelseydi hangi dairede yargılanacak idiyse, o dairesinde kamu davası açılması gerektiğini savunmakta, devamında etkilenme olasılığını ve kuşkusunu gidermek için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da Cumhurbaşkanı tarafından atanmasının yerinde olmadığını, Yargıtayın yapacağı seçimle belirlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Arslan da, aynı doğrultuda, fiilin niteliği gözetilerek, Yargıtay Kanununa göre hangi Daire o işe bakıyorsa, yargılama görevinin de o Daireye verilmesi gerektiğini savunmuş, devamında tutuklama gibi ara kararlarına itirazın numara olarak takip eden Daireye yapılmasının yerinde olacağını belirtmiş, temyiz mercii olarakta Yargıtay CGK’yı göstermiştir.
Erdağ, ceza yargılaması olması nedeniyle ceza hukukçularının yargılamayı yürütmesi gerektiğini, Yargıtayda var olan on bir ceza dairesinden beşinin başkanından oluşacak bir heyetin yargılama, diğer ceza dairelerinin de katılacağı heyetin temyiz incelemesi yapabileceğini söylemektedir. İkinci yöntem ise, ceza daireleri başkanlarının yargılama yapıp CGK’nın temyiz incelemesi yapması şeklindedir. TBB’nin 2007 Anayasa önerisinde, Yüce Divan görevinin Yargıtay ceza dairelerinin en kıdemli beş başkanına verilmesi, kararın Yargıtay Ceza Kurulunda temyizi mümkün kılınarak noksan olan adil yargılanma haklarından en önemli olan iki dereceli yargılanma hakkı sağlanması öngörülmüştür.
Yüce Divan görevinin Yargıtay tarafından yerine getirilmesi gerektiği görüşünün ağırlık kazandığı görülmektedir. Gerçekten ceza hukuku alanında uzman olan Yargıtayın hem birikimi, hem de yargı bağımsızlığı ve bütünlüğü açısından Yüce Divan görevi yapması bir taraftan daha isabetli karar vermesini sağlayacak, diğer taraftan siyasi karar verildiği kuşkusunu giderecektir. Bu doğrultuda en uygun çözümün, ilgilinin suçlandığı eylemin niteliğine göre, Yargıtayda davaya bakan dairenin mutlaka Yüce Divan sıfatıyla yapılacak yargılamada ağırlığını koyması, uygun olacaktır. Bu haliyle hem o suçla ilgili en uzman kişiler karar vermekle ceza adaleti açısından bir inanç sağlanacak, hem de siyasi kuşkuyla karar verilmiş olabileceği intibaı yok olacak ve hem de yargı birliği gerçekleşmiş olacaktır.
bbbb. Yargıtayın Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumsuz Eleştiriler
Getirilen eleştirilerden biri, Yüce Divanın Yargıtayca yerine getirilmesi durumunda Yargıtay üyeleri açısından kişisel suçlarda yargılama makamının on dokuz kişilik CGK olması, görev suçlarında ise yargılamanın daha az üyeli bir kurulun yapmasının yargı güvencesi açısından çelişki yaratacağı yönünde olmaktadır.
Ağır iş yükü altında olan Yargıtaya Yüce Divan görevinin verilmesinin isabetli olmadığı, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin zaten hızlı ve başarılı uygulama yürüttüğü savunulmaktadır.
Özden’e göre, Yargıtay ceza dairelerinde görev yapan bazı üyeler, yıllarca hukuk yargıçlığı yaptıktan sonra ceza yargıçlığı görevine atanabildikleri için, bu kişilerin ceza hukuku alanında uzman sayılmaları doğru değildir. Bu nedenle Yüce Divan görevini Yargıtayın yapması uygun değildir.
Yargıtay üyelerinin kişisel suçlarda yargılama makamının CGK iken gerek üyeler gerek se diğer yargılanacak üst dereceli kamu gömrevlileri açısından görev suçlarında daha küçük bir kurula verilmesi haklı bir eleştiridir. Ancak bunun çözümü Yüce Divan yetkisini bir daireye veya birkaç daire başkanından oluşacak bir kurula vermekten kaçınma yerine Yargıtay üyelerini de kişisel suçlarından dâhil aynı daire veya kurulun yargılamasını sağlamaktır. Diğer taraftan, Yüce Divan yargılaması çok istisnai bir yargılama oluşturduğu için iş yükü bir engel oluşturmayacak, kaldı ki bir düzenlemeyle öncelikli iş kapsamına alınabilecektir. Uzmanlaşma sağlanarak adil olmayan sonuçların ortaya çıkması da engellenebilecektir.
ccc. Karma ve Gerektiğinde Oluşturulacak Mahkeme
Yüce Divan sürekli görev yapmadığından, sürekli bir mahkemenin varlığının gerekmediği, bu nedenle gerektiğinde Yüce Divan sıfatıyla bir mahkemenin oluşturulabileceği, yapısının ise karma nitelik taşıyabileceği ileri sürülmüş, buna karşılık bu yola başvurmanın doğru olmayacağı yönünde de açıklamalar yapılmıştır.
aaaa. Karma ve Gerektiğinde Oluşturulacak Mahkemenin Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumlu Eleştiriler
Anayasa yapım çalışmaları sırasında, Yüce Divan görevinin karma ve gerektiğinde oluşturulan bir mahkemece yerine getirilmesi görüşü ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre, Yargıtaydan ve Danıştay’dan karma bir kurul oluşturulabilir. Yüce Divanın nadiren faaliyet gösterdiği gözetilerek daimi bir Yüce Divana gerek yoktur. Nitekim 1876 ve 1924 Anayasalarında da Yargıtay ve Danıştaydan oluşan karma bir heyet tarafından bu görev yerine getirilmekteydi.
Yüce Divanın yapısına yönelik eleştirilerden esinlenen Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki bilim heyeti tarafından hazırlanan Anayasa taslağında,  Anayasa Mahkemesinin yapısı tümden değiştirilirken üyelerin görev süresi dokuz yıl ile sınırlanmış, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların yargılandığı Yüce Divan yetkisi de Anayasa Mahkemesinden alınmış, Yeni Yüce Divan, Yargıtay CGK’dan beş, Anayasa Mahkemesinden beş üyeden oluşacak ve divan başkanlığını da Yargıtay CGK Başkanı yapacak şekilde düzenlenmiş, iki dereceli yargılamaya da yer verilmiştir. Bu kurulun kararına karşı Yargıtay CGK’dan seçilecek yedi ceza dairesi başkanı ile Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan üyesi olmayan yedi üyesinin itiraz (temyiz) incelemesi yapması, Yüce Divana CGK Başkanı başkanlık ederken, itiraz mercii başkanının ise Anayasa Mahkemesi Başkanı olması tasarlanmıştır. Bu yönüyle Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki Yüce Divan mücadelesinin bir anlaşmayla çözülmesinin amaçlanmıştır. Taslakla karma bir istem öngörülmüştür.

bbbb. Karma ve Gerektiğinde Oluşturulacak Mahkemenin Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumsuz Eleştiriler
Olaydan sonra kurulacak bir anlamda olağanüstü nitelik taşıyan Yüce Divanın doğal yargıç ilkesine aykırılık oluşturacağı, adil yargılanma hakkını ihlal edeceği ileri sürülmüştür.
Yanık’a göre, Ergun Özbudun başkanlığındaki bilim heyeti tarafından hazırlanan Anayasa taslağındaki Yüce Divana CGK başkanı başkanlık etmesi, itiraz mercii başkanının Anayasa Mahkemesi Başkanı olması sistemi, Yüce Divan sistemini daha da tartışmalı ve karmaşık hale getirir.
Gerçeker, karma kurul da olsa üyelerin bir kısmının Meclisten seçilmesini öngören Anayasa değişikliğinin yargı bağımsızlığını zedeleyeceğini, yargıyı daha çok yasama ve yürütmenin etki alanına sokacağını belirtmiştir.
İşlenecek bir suçtan sonra mahkeme oluşturulması elbette doğal yargıç ilkesine aykırı olacak ve karar ne kadar adil olursa olsun bu konuda kuşku yaratacaktır.

ddd. Genel Mahkemeler
Yüce Divan görevini yerine getirecek kurum olarak diğer sistemler dışında Yüce Divan kurumuna gerek olmadığı, yargılamanın genel mahkemelerde yapılabileceği ileri sürülmüştür.

aaaa. Genel Mahkemelerin Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumlu Eleştiriler
Yüce Divan, “Yargı”nın “Yasama ve Yürütme” karşısında bağımsız olmadığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bugünse artık çağdaş anayasalarda “Yargı” bağımsızdır. Bu yönüyle bizde Yüce Divana gerek olmadığı ileri sürülmektedir.
Yüce Divanın zaman zaman politikanın yargılandığı yer olarak ortaya çıktığı, bu nedenle kimsenin kimliğine bakılmaksızın genel mahkemelerde yargılama yapılması gerektiği, dolayısıyla Yüce Divan gibi ayrı bir mahkemenin gereksiz olduğu ayrıca savunulan görüşlerdendir.
Yüce Divan usulünün kabulü için gösterilen gerekçelere göre; yargıçları tayin eden idareye bağlı olan, amir durumunda bulunan bakanları genel mahkemelerin yargıçları cesaretle yargılayamazlar. Genel mahkemeler siyasi davaların dışında kalmalıdır. Genel mahkemeler siyasi davalar dâhil her çeşit davaları görebilirler. Genel mahkemelerde yargılanmanın eşitlik ilkesine de uygun olacağı belirtilmiştir.
Duman’a göre, belirtilen kamu görevlileri sade vatandaş onuruna yükselerek, ülkenin tüm il ve ilçelerindeki bağımsız ve güvenceli mahkemelerde yargılanmalıdır. Dolayısıyla, yetkisi görevi, makamı ne denli önemli ve yüksek olursa olsun hiç kimse soruşturmada ve yargılamada bir imtiyaza sahip olmamalıdır. Son zamanlarda Fransa, İtalya ve İngiltere’de de bu eğilim görülmektedir.

bbbb. Genel Mahkemelerin Yüce Divan Yetkisine Yönelik Olumsuz Eleştiriler
Yüce Divanın oluşum nedenleri genel mahkemelere verilecek Yüce Divan yetkisi açısından da geçerlidir. Aslında üst dereceli memurların korunmasından çok gördükleri görevin ve sorumluluğun korunmasının amaçlandığı gerekçeleri karısında, belirtilen kişilerin daha çok uzmanlaşmış üst dereceli mahkemede yargılanması doğaldır. Yargı bağımsızlığı ve yargıçlik teminatının uygulamada tam olarak kurumsallaşmadığı gözetildiğinde ülkemizde bu yetkinin genel mahkemelere verilmesi, adil yargı açısından birçok sorunu beraberinde getirir.
Kamu görevlilerinin bir kısmının görevlerinden ötürü yargılanmaları görevi 4. Ceza Dairesi olduğu sürece daha üst düzeyde olanların genel mahkemelerde yargılanmaları savunulamaz. Kaldı ki Yüce Divanın varlığını savunan görüşler genel mahkemelerin yargılama yapması gerektiğini savunan görüşlerce çürütülememektedir.
b. Yüce Divanın Oluşumu

aa. Yüce Divanın Birden Çok Daireden Oluşması ve Üye Sayısı
Anayasa Mahkemesinin oluşumu Yüce Divan açısından değişik eleştirilere neden olmaktadır.
Yüce Divan yetkisinin Anayasa Mahkemesinde kalması savunulmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin birden çok daire olarak çalışabileceği de ileri sürülmektedir.  TBB’nin 2000 yılındaki Anayasa önerisinde Anayasa Mahkemesinin onbeş asıl ve beş yedek üyeden, oluşması öngörülmüşken, 2007 tarihli öneride, mahkemenin genel kurul ve iki daire halinde çalışmak üzere onyedi üyeden oluşması benimsenmiştir.  2001 tarihli öneride, Anayasa Mahkemesinin toplam yirmi bir üyeden oluşması, daire ve kurullar nezdinde üçer üyeli ön inceleme komisyonlarından oluşan büyük kurul, iki daire ve iki kurul halinde çalışması, Yüce Divan Kurulunun bir başkan ve altı üyeden oluşması, toplantı için ise bir başkan ve dört üyenin katılması öngörülmüştür.
Yüzbaşıoğlu, Anayasa Mahkemesinin mevcut yükünü hafifletmek adına mahkemenin iki daireden oluşabileceğini, cezai hükümler içeren yasaların Anayasa’ya uygunluğu denetiminin, siyasi partileri kapatma davasının, Yüce Divan görevinin ceza yargılaması ağırlıklı olarak belirli bir daireye verilebileceğini, diğer denetim yargılamasının ağırlıklı olarak bir başka daireye verilebileceğini, bu oluşumda da Yargıtay, Danıştay, Baroların yani yargının üçüncü ayağının Anayasa yargısına girmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Tunç ve Bilir’e göre, Anayasa Mahkemesinin diğer birçok ülkede olduğu gibi daireler halinde çalışması, mahkemenin iş yükünü azaltacak, hızını artıracak, üst kurul tarafından denetim sağlanıp daha isabetli karar verilmesi sonucunu doğuracak ve yine yargılama konularında önem ayırımına gidebilme olanağı sağlayacaktır.
Anayasa Mahkemesi emekli üyesi Gönül, Mahkemenin, Alman Federal Anayasa Mahkemesinde olduğu gibi iki daireyle (senato'yla) çalışabileceğini, dairelerin, bir başkan ve altı üyeden kurulabileceğini, daireler arası görev dağılımının yasayla ve iş yükünün gerekli kıldığı durumlarda Genel Kurul kararıyla yapılabileceğini, belirtmektedir. Anayasa Mahkemesinin Büyük Kurul olarak da görev yapmasıyla daireler arası çelişik kararların ortak içtihada kavuşturulması, Anayasa’nın biçim yönünden iptal davası, Yüce Divan ve parti kapatma davaları gibi önemli konuların, büyük kurula verilmesi gerektiğini belirten Gönül; Anayasa Mahkemesinin iki daireye ayrılmasıyla iş yükü ikiye bölüneceğinden, davaların sonuçlandırılmasının da hız kazanacağını bildirmektedir.
Ergül’e göre, çift daire sisteminde, daha hızlı, daha etkin bir yargılama söz konusu olabilecektir. O halde üye sayısı on beş veya on yedi olarak belirlenmelidir.
Aliefendioğlu, Mahkeme’nin on üç üyeyle kurulması gerektiğini belirtmektedir. Daireler arasında görev çalışması iş yükü dengesizliği, üyelerden birinin uzun süreli özürü nedeniyle kurula katılamaması durumunda o dai renin ya da üye veren dairenin çalışamaması gibi nedenlerle, Mahkeme on bir üyeyle toplanmalı, katılım kıdem sırasına göre olmalıdır. Kararlar toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile alınmalıdır. On bir kişilik Genel Kurul, Yüce Divan ile ilgili konularda temyiz organı olarak çalışmalı, Yüce Divan ise bir başkan ve altı üyeden oluşmalıdır. Bir başka önerisinde ise, genel kurulun on sekiz kişiden, Yüce Divan görevinin bir başkan ve sekiz üyeden oluşmasını, bir başkan ve altı üye ile kıdeme göre toplanmasını, verilecek kararlara karşı genel kurulun temyiz incelemesi yapmasını önermektedir.
Yüce Divanın Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilmesinin devamı halinde, yasa yollarının kullanılabilmesi açısından öncelikle iki dereceli yargılama sağlanmalı, bu kapsamda mutlaka iki daireden oluşmalıdır. Dairelerden biri anayasal denetim yaparken diğeri Yüce Divan görevi üstlenmelidir.
Yüce Divanın bir ceza yargılaması yapan ceza mahkemesi niteliğinde olduğu gözetilerek, Yüce Divanda görev alacak üyelerin ceza hukukçuları arasından, yargı bağımsızlığı esaslarına göre seçilmeleri gerektiği gözetilmelidir. Mevcut yapının korunması durumunda, Anayasa Mahkemesi iki daireden oluşmalı, dairelerden biri Yüce Divan yetkisi taşımalı, üyeleri ceza hukukçusu olmak kaydıyla beş veya yedi kişiden oluşmalıdır.

bb. Yüce Divan Üyelerinin Niteliğine Göre Dağılımı
Anayasa hazırlıkları sırasında, öncesinde ve sonrasında değişik görüşler ileri sürülmüştür.
Aliefendioğlu, Anayasa Mahkemesinin, üçü Yargıtaydan, ikisi Danıştaydan, biri Sayıştaydan, ikisi öğretim görevlilerinden, biri Askeri Yargıtaydan, biri AYİM’den, ikisi de üst düzey yöneticiler, avukatlar ve raportörler arasından seçilecek üyelerden oluşabileceğini belirtmiştir. 1997 deki görüşüne göre ise, Anayasa Mahkemesi, Yargıtaydan dört, Danıştay'dan üç, Sayıştay'dan bir, TBMM'ce seçilecek koşulları yasayla belirlenecek iki, Askeri Yargıtaydan bir, AYİM’den bir, üniversitelerden üç, üst düzey yöneticiler, Avukatlar ve raportörler arasından üç üyeden oluşmalıdır.
Anayasa Mahkemesi önerisine göre, oluşacak onyedi üyeli Anayasa Mahkemesi üyelerinden beşi Yargıtay, dördü Danıştay, birer üye de Askeri Yargıtay, AYİM, biri öğretim görevlisi, biri avukat, ikisi Sayıştay kökenlidir. Meclis ayrıca ikiye seçer.
Anayasa Mahkemesine seçilecek üyelerin sayısı mahkemenin yapısıyla doğrudan bağlantılıdır. Anayasa Mahkemesinin biri anayasal denetim yapan, biri de Yüce Divan görevi gören iki daireden oluşması durumunda, özellikle Yüce Divan görevi yapan daire üyelerinin ağırlıklı olarak ceza hukukçularından oluşması, dolayısıyla sayı dengesinin ceza hukukçuları lehine bozulması yerinde olacaktır.



cc. Üyeliğe Seçilme Yöntemi 
Yüce Divanın ne şekilde oluşması gerektiği tartışmaları özellikle Cumhurbaşkanının ve Meclisin üye seçmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır.

aaa. Cumhurbaşkanının Üye Seçmesine Yönelik Eleştiriler

aaaa. Cumhurbaşkanının Üye Seçmesine Yönelik Olumlu Eleştiriler
Anayasa Mahkemesi üyelerini seçme yetkisinin devletin üç organı (yasama, yürütme, yargı) arasında eşit biçimde paylaştırılmasının uygun çözüm olacağı ileri sürülmektedir.
Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çekoslavakya, İtalya ve Romanya'da geçerli bulunan, bizde de 1961 Anayasa’unca yer verilen, yasama ve yargı arasında paylaşılmış yetki öngören Avrupa modelinde genel olarak geçerli olan karma sistemde, üyelerin atanmalarının ve seçilmelerinin birlikteliğe dayanarak belirlendiği, böylece yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında paylaşılmış bir yetkinin söz konusu olduğu belirtilmektedir.
Aliefendioğlu görüşünde, Anayasa Mahkemesinin, seçilecek diğer üyeleri yanında, Cumhurbaşkanınca Askeri Yargıtay ve AYİM’den bir üyenin, üst düzey yöneticiler, avukatlar ve belirli süre Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapanlar arasından iki üyenin, seçilmesinin uygun olacağını belirtmiştir. Sonra ki görüşüne göre ise, önceki önerisinden farklı olarak raportörlerden üçünün Cumhurbaşkanınca seçilmesinin yerinde olacağını bildirmiştir.
Soysal, Anayasa Mahkemesi üyelerinin Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesini, “Anayasa Mahkemesi üyelerinin Cumhurbaşkanınca atanmasının büyük ölçüde belirli kurumlarca gösterilecek adaylar arasından emeklilik yaşına dek geri alınmaması koşuluyla yapılması nedeniyle mahkemenin bağımsızlığı açısından doğru ve yerinde bir yöntem olarak” değerlendirmektedir.
TBB’nin 2000 yılındaki Anayasa önerisine göre, onbeş asıl ve beş yedek üyeden oluşacak Anayasa Mahkemesine, diğer üyeler yanında, Cumhurbaşkanı bir asıl üyeyi TBB’nin göstereceği adaylar arasından,  iki asıl ve bir yedek üyeyi, yükseköğretim üyeleri, üst derece kamu görevlileri ile avukatlar arasından seçecektir. 2001 yılındaki değişiklik önerisinde, yirmi bir üyeli Anayasa Mahkemesinin diğer üyeleri yanında, Cumhurbaşkanınca, üyelerden birinin avukatlar birinin üst kademe yöneticiler arasından seçilmesi öngörülmüştür. Buna karşılık, TBB’nin 2007 Anayasa önerisinde, üyelerin seçimi, yargı bağımsızlığı ilkesi esas alınmak ve ulusal iradenin de katkısı sağlanmak üzere yüksek yargı organları, TBMM ve Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi arasında paylaştırılmış, diğer üyelerin seçimi yanında, iki üyenin üst kademe yöneticilerinin belli görevlerde bulunmuş olanlar arasından Cumhurbaşkanınca doğrudan seçilmesi uygun görülmüştür.
Anayasa Mahkemesi önerisine göre, oluşacak onyedi üyeli Anayasa Mahkemesi üyelerinden ikisi vali, büyükelçi, müsteşar, müsteşar yardımcılığı görevlerinde bulunan ve yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilim dallarından mezun olanlar arasından Cumhurbaşkanınca seçilecektir.
Özay’a göre, Mahkemenin toplam sayısının on beş olması ideal bir sayıdır ve bunlardan beşinin Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan seçilmesi yerinde çözüm olur.
Cumhurbaşkanının Yüce Divan görevi de gören Anayasa Mahkemesine üye seçmesine olumlu yaklaşanlar batılı ülkeleri örnek gösterirken, ülkemizdeki kimi zaman karşılaşılan çoğunlukçu demokrasi uygulaması, Cumhurbaşkanının hükümeti ve yasama meclisini yönlendiren bir parti liderinin noterliğini yaptığı imajının kamuoyundaki yansıması göz ardı edilebilmektedir.

bbbb. Cumhurbaşkanının Üye Seçmesine Yönelik Olumsuz Eleştirler
Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine olumsuz yaklaşan görüşler de ileri sürülmüştür.
Görüşlerin bir kısmına göre, üyelerin tümünün politik kimliği olan ve TBMM’deki çoğunluk partisinin seçtiği ve yürütme organının başı olan Cumhurbaşkanınca seçilmesi, gerektiğinde göreviyle ilgili bir suç sebebiyle kendisini dahi yargılayacak olan Yüce Divanın olumlu ya da olumsuz yöndeki kararlarının otoritesini ve gücünü zayıflatacaktır.
Anayasa Mahkemesi başkanlarından Bumin’in de belirttiği gibi, Sezer, yargı bağımsızlığını vurgularken, göreviyle ilgili suç işlediğinde, kendisini Yüce Divan sıfatıyla yargılayacak ya da açacağı bir iptal davasına bakacak olan Anayasa Mahkemesinin üyelerini Cumhurbaşkanının seçmesinin yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle bağdaşmadığını vurgulamaktadır. Askeri Yargıtay Onursal Başkanı Önder Ayhan da mahkeme üyelerini Cumhurbaşkanının seçmesini eleştirmektedir.
Cumhurbaşkanının üye seçimi konusundaki yetkilerinin sınırlandırılması yönünde siyasi partiler neredeyse görüş birliğindeler. Nitekim Almanya ve Macaristan’da, Anayasa Mahkemesi üyelerini Cumhurbaşkanı seçmemektedir. Ülkemizde de bu yönde bir yenileşme anayasa yargısı organının meşruiyetine önemli katkılar sağlar.
Gerçekten gerektiğinde vatan hainliği suçundan yargılanacak olan bir Cumhurbaşkanını yargılayanların tümünün kendisi tarafından seçilmiş olması yargılamanın tarafsızlığı ve adilliği bakımından endişeler yaratabilecek, demokratik olmayan, mahkeme kararlarının gücünü zayıflatabilecek bir durum olarak görülmektedir.  
Ozan Ergül’e göre, dünyada mevcut Anayasa Mahkemeleri ile karşılaştırıldığında bizim Anayasa Mahkememiz gibi oluşan bir Anayasa Mahkemesi yoktur. Tüm üyeler Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Yargıtay, Danıştay gibi bazı üyelerin kurumlarında ön seçime katılmış olmaları bu üyelerin seçilerek göreve geldiği sonucunu doğurmaz. Zira nihai yetki Cumhurbaşkanınındır. Atar’da aynı kaygıları taşımaktadır.
Cumhurbaşkanı ister istemez ve doğal olarak dünya görüşü, siyasi düşüncesi ve benzeri nedenlerle kendisine yakın gördüğü kişiler arasından tercihini kullanarak Mahkemenin yapısını uzun vadede etkileyebilecektir. Cumhurbaşkanı siyasi kimlik taşıyan Meclisçe seçilir. Meclisin seçtiği kişinin siyasi etki altında kalma kuşkusu vardır. Siyasi etki altında kalabilecek olan Cumhurbaşkanının üye seçiminde de bu kimliğini göz önünde bulundurması olasılığı yüksektir. En azından bu yönde bir kuşku hep var olacaktır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine uygun olarak elbette ilgili kurumlar doğrudan üye seçebilirler. Ki bu hem demokratik açıdan, hem de yargı bağımsızlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yöntem üyenin siyasi kimlikle seçildiği kuşkusunu da giderir.

bbb. TBMM’nin Üye Seçmesine Yönelik Eleştiriler
Yasama organının Anayasa Mahkemesine üye seçmesinin tartışmanın odağını oluşturduğu görülmektedir. Bir görüş Anayasa Mahkemesinin bugünkü oluşum sürecinin demokratik meşruiyet yönünden eksiklik oluşturduğunu savunurken Meclisin en azından belli sayıda üye seçmesine olanak tanınması gerektiğini ileri sürmektedir. Diğer görüş ise, Anayasa Mahkemesi üyelerinin de birer yargıç olmalarından yola çıkarak, siyasi bir organ olan Meclisin Anayasa Mahkemesine üye seçmesi halinde Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine gölge düşeceğini savunmaktadır.

aaaa. TBMM’nin Üye Seçmesine Yönelik Olumlu Eleştiriler
Yasama organının Mahkemenin tüm üyeleri olmasa da belirli sayıda üyeyi seçebilme hak ve yetkisine sahip olmasının anayasa yargısının konumuna daha uygun düşeceği dile getirilmektedir.
Anayasa Mahkemesi üyelerini seçme yetkisinin devletin üç organı (yasama, yürütme, yargı) arasında eşit biçimde paylaştırılmasının uygun çözüm olacağı ileri sürülmektedir.
 Yasama organının Yüce Divana üye seçmesini savunanlara göre, halkın temsilcilerinin kendi çalışmalarını yargılayacak kişilerin belirlenmesine katılımı, anayasa yargısının demokratik meşruiyetini sağlamaya da katkıda bulunur.
Ozan Ergül’e göre, dünyada parlamentolara üye seçme yetkisi tanınmaktadır. Anayasa Mahkemesinin üye sayısının on beş-on yedi arasında olması gerektiği dikkate alındığında yasama organının en fazla beş üyesinin yasama meclisi tarafından seçilmesi uygun olacaktır.
Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çekoslavakya, İtalya ve Romanya'da geçerli bulunan, bizde de 1961 Anayasa’unca yer verilen,  yasama ve yargı arasında paylaşılmış yetki öngören Avrupa modelinde genel olarak geçerli olan karma sistemde, üyelerin atanmalarının ve seçilmelerinin birlikteliğe dayanarak belirlendiği, böylece yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında paylaşılmış bir yetkinin söz konusu olduğu belirtilmekte,
Özden, Anayasa Mahkemesi üyelerini ilgili organların doğrudan seçmesi gerektiğini ve yasama organına da bu hakkın tanınması gerektiği görüşünü öne sürmektedir.
Aliefendioğlu görüşünde, Anayasa Mahkemesi üyelerinden ikisinin TBMM'ce seçilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkemesinin 1993 yılında Meclis Başkanlığına sunulan Anayasa değişikliği teklifinde, üç parti Anayasa Mahkemesi üyelerinin belirlenmesi konusunda yasama organının yetkilendirilmesi görüşünde birleşmişlerdir.
TBB’nin 2007 Anayasa önerisinde, üyelerin seçimi, yargı bağımsızlığı ilkesi esas alınmak ve ulusal iradenin de katkısı sağlanmak üzere yüksek yargı organları, TBMM ve Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi arasında paylaştırılmış, dört üyenin TBMM genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu gizli oyla seçilmesi öngörülmüştür.
Almanya ve Macaristan’da, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının, İtalya’da Mahkemenin on beş üyesinden beşinin parlamento tarafından seçildiği vurgulanmış, ülkemizde de bu yönde bir yenileşmenin anayasa yargısı organının meşruiyetine önemli katkılar sağlayacağı belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi önerisinde göre, oluşacak onyedi üyeli Anayasa Mahkemesi üyelerinden dördünün TBMM genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla seçilmesi öngörülmüştür.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, TBMM’nin Anayasa Mahkemesine üye seçmesi önerisini, Zühtü Aslan, Fazıl Hüsnü Erdem, Hasan Tunç. Mustafa Bumin olumlu karşılamaktadır. Mustafa Erdoğan, Bakır Çağlar, Zafer Üskül aynı görüşü dile getirirken, Burhan Kuzu şiddetle savunmaktadır.
Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu tarafından hazırlanan ve fakat daha sonra askıya alınan Anayasa değişikliği taslağında, yirmi bir üyeden oluşacak Anayasa Mahkemesine Meclisin de yedi üye seçmesi öngörülmüştür.
Özbudun başkanlığındaki akademisyen komisyon tarafından hazırlanan, 2007 Özbudun Komisyonu Anayasa önerisinde, TBMM’nin en az üçü Anayasa Hukuku, kamu hukuku veya siyaset bilimi alanında çalışan profesörler arasından olmak üzere sekiz üyeyi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile seçmesi öngörülmektedir.
Kaboğlu, Anayasa Mahkemesine üye seçiminde, parlamentonun tümüyle dışlanmış olmasının, ülkemize özgü bir durum olduğunu belirtmektedir.
Batılı ülkelerde yasamanın Anayasa Mahkemesine üye seçimi olağan karşılanabilir ve hatta savunulabilir. Ancak bu yöntem savunulurken batının demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak algıladığı, çoğunlukçu değil, çoğulcu demokrasinin uygulandığı, yasama meclisi üyelerinin kişisel iradelerini yansıtabildiği, ülkemizde kimi zaman görüldüğü üzere, en büyük parti liderinin meclise de hâkim olmadığı gözden kaçırılmaktadır.

bbbb. TBMM’nin Üye Seçmesine Yönelik Olumsuz Eleştiriler
Anayasa Mahkemesine üye seçimi konusunda çıkan tartışmalarda, Meclisin üye seçmesine kesin bir dille karşı çıkanlar arasında diğer yüksek yargı organlarına mensup olanlar dikkat çekmektedir.
2008-2009 Adli Yılı açış konuşmasında Yargıtay Başkanı, yapılması düşünülen Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesinin bir kısım üyelerinin (sekiz üye) yasama organı olan TBMM tarafından seçilmesini yargı bağımsızlığını daha da geriye götürecek, yargıyı, yasama ve yürütmenin daha çok etki alanına sokacak düzenleme olarak değerlendirmiştir. Aynı şekilde 2009-2010 Adli Yıl açış konuşmasında da, Parlamento tarafından Anayasa Mahkemesine üye seçilmesinin yerinde olmadığını, 1961 Anayasası döneminde getirilen bu şekildeki düzenlemenin ortaya çıkan sakıncalar nedeniyle 1971 yılında yapılan değişikle terk edildiğini, böyle bir uygulamanın kaçınılmaz olarak yargının siyasallaşması eleştirilerini de beraberinde gündeme getireceğini belirtmiştir. Yargıtay Başkanı Gerçeker, Almanya’da terk edilmesi tartışılan Meclis’çe üye seçilmesi yönteminin yenilik olmayıp geriye gidiş olduğunu vurgulamıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17. Onur Günü nedeniyle yaptığı konuşmada, önceki dönemdeki Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosunun Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisinin kaldırıldığını, mevcut yapının değiştirilmesi için herhangi bir durum veya ihtiyaç çıkmadığı halde sakıncaları görülerek terk edilen önceki düzenlemeye dönme çabalarının ve hatta meclis tarafından seçilecek üye sayısının sembolik rakamları aşar miktarda düzenlenmesinin yargı bağımsızlığına aykırı olduğunu, yargının bağımsızlığını tamamıyla ortadan kaldıracak yasalar ve işlemler niteliğinde bulunduğunu, Yüce Divan sıfatıyla Başbakan ve Bakanları yargılama ve meclisin yasama tasarrufları ile bir kısım kararlarını Anayasa karşısında denetleme görev ve yetkisi bulunan Anayasa Mahkemesine görev alanına girebilecek ve hukuka aykırı işlemleri yapabilecek kişi ve kurumlar tarafından üye seçilmesinin, Anayasa Mahkemesine siyasi bir kimlik kazandıracağı gibi hukuk devletinin temel ilkesi olan güçler ayrılığının ihlali sonucunu da doğuracağını belirtmiştir. Kanadoğlu, siyasallaşma kaygısı ve kuşkusunun mahkeme yapılanmasında siyasi etki bulunma olasılığı ile ölçüleceğini, Avrupada yasama meclisi tarafından üye seçimi yapıldığını ancak, bu ülkelerdeki seçim yöntemi nedeniyle Anayasa Mahkemelerinin siyasallaştığı yolundaki eleştirilerin giderek arttığını ileri sürmektedir.
Ergül’e göre, yasama organlarının anayasa mahkemelerine üye seçtiği ülkelerde yaşanan sorunları ciddi biçimde ele almadan yasama organının Anayasa Mahkemesine üye seçmesini yalnızca “demokratik meşruiyeti sağlayacağız” diye savunmak çok tehlikeli sonuçlar yaratabilecektir. Almanya’da öylesine eleştiri var ki, Papanın seçiminin dahi Alman Anayasa Mahkemesine parlamentonun üye seçimi sırasında uyguladığı yöntemden daha demokratik davranıldığı ileri sürülmektedir. Zira aday belirleme komisyonu çalışmalarının gizli olması ve komisyonun aday belirleme sürecinde uzun süredir bu işle uğraşan belli başlı siyasi partilere mensup iki üç kişinin dediğinin olması bu yöntemle ilgili eleştirilerin başında gelmektedir.
Coşkun Kırca, ülkemiz açısından siyasi zümrenin siyasi partiler ve akımlar karşısında tarafsızlık kavramını anlamaktan aciz olduğunu, bu nedenle batılı ülkelerdeki uygulamanın bizde geçerli olamayacağını savunmaktadır.
Liderlerin sürüklediği partiler, hükümetleri oluşturan partilerin aynı zamanda meclisi de abluka altına almaları, yasama yürütmenin tek elde hatta tek bir lider ekseni etrafında toplanması, milletvekillerinin Meclise girdikleri andan itibaren milletvekili sıfatıyla, millet adına hareket etmeleri bir yana yalnızca liderlerinin direktifi doğrultusunda davranmaları ve görüş belirtmeleri, oy kullanmaları, Anayasa Mahkemesi üyelerinin Meclis tarafından seçilmesinin sakıncalarını açıkça ortaya koymaktadır.
Ülkemizdeki seçim sistemine bakıldığında, 2002 seçimlerinde, özellikle seçim barajı nedeniyle neredeyse yüzde 49 oyun parlamentoda temsil edilmediği, birinci partinin aldığı oyların bir katı fazlasıyla sandalyeye sahip olduğu, böyle bir parlamentodan üye seçmenin mahkemeye demokratik meşruiyet sağlayacağının iddia edilemeyeceği açıktır.
Eleştirilerde dile getirildiği üzere, yasama organının Yüce Divana üye seçtiği ülkelerde de sorun yaşanmaktadır. Ülkemiz açısından bakıldığında, siyasi yolla seçilenlerin siyasetten kopabileceklerini ve tarafsızlık ilkesine uyarak yargıçlık yapabileceklerini söylemek güçtür. Zira ülkemizde, partileri sürükleyen liderlerdir. Siyasi partiye bağlı üyeler bir lider ekseni etrafında toplanmaktadır. Yasama ve yürütme erklerinin ayrı ve birbirinden bağımsız olduğunu söylemek olanaksızdır. Tersine Mecliste çoğunluğu oluşturan ve zaten bu nedenle de genellikle yürütmeyi oluşturan parti liderlerinin Meclisi de abluka altına aldıkları, milletvekillerinin Meclise girdikleri andan itibaren milletvekili sıfatlarından koptukları ve yalnızca liderlerinin direktifi doğrultusunda davrandıkları çok açık bir gerçektir. Dolayısıyla Meclisin seçeceği üyelerin çoğunluk partisi liderinin yönlendirmesiyle belirlenmesi kaçınılmazdır. Bunun sonucu olarak seçilmiş değil olsa olsa atanmış üyeden söz edilebilecektir. Böyle bir üyenin Yüce Divanda, yapılacak yargılamada kendisini seçen (atayan) bir liderle ilgili tarafsızlık ilkesine uyarak oy kullanacağını söylemek pek inandırıcı olamayacaktır.

ccc. Yargı Organları Tarafından Üye Seçilmesine Yönelik Eleştiriler
Yüce Divana seçilecek üyelerin en azından bir kısmının yargı mercilerince belirlenmesi gerektiği ağırlıklı olarak yargı mensuplarınca hararetle savunulmakta, bu açıdan ciddi eleştiriler getirilmektedir.

aaaa. Yargı Organları Tarafından Üye Seçilmesine Yönelik Olumlu Eleştiriler
Anayasa Mahkemesi üyelerini seçme yetkisinin devletin üç organı (yasama, yürütme, yargı) arasında eşit biçimde paylaştırılmasının uygun çözüm olacağı ileri sürülmektedir.
Özay, Mahkemenin toplam sayısının on beş olmasının ideal bir sayı olduğunu, bugün olduğu gibi bunlardan bir kısmının Yargıtay, Danıştay. Askeri Yargıtay ve AYİM ile Sayıştay tarafından doğrudan doğruya seçilmelerinin en yerinde çözüm olduğunu belirtmiştir.
Aliefendioğlu görüşünde, Anayasa Mahkemesi üyelerinden üçünün Yargıtay, ikisinin Danıştay, birinin Sayıştay tarafından seçilmesinin uygun olacağını belirtmiştir. Sonra ki görüşüne göre ise, Anayasa Mahkemesi üyelerinden dördünü Yargıtay, dördünü Danıştay ve üçünü Sa yıştay seçmelidir.
TBB’nin 2007 tarihli önerisine göre, genel kurul ve iki daireden oluşacak mahkeme üyelerinden dördü Yargıtay, dördü Danıştay, birer üye Askeri Yargıtay, AYİM başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ve gizli oyla seçilmelidir.
Anayasa Mahkemesi önerisine göre, oluşacak onyedi üyeli Anayasa Mahkemesi üyelerinden beşi Yargıtay, dördü Danıştay, birer üye de Askeri Yargıtay, AYİM genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ve gizli oyla seçilecektir.
Yüce Divanda yargılama görevi üstlenecek yargıçları belirleme yetkisinin mensubu oldukları yargı mercilerinde olması, yargı bağımsızlığının kaçınılmaz bir gereğidir. Kamuoyunda her alanda siyasetin etkisinin bulunduğu imajı, yargı mercilerinin siyasi etkilerden arındırılmış bir seçim yöntemi uygulamasını gerektirmektedir. Böylece yargının siyasallaşma olasılığı engellenmiş, bu yöndeki söylentilerin önüne geçilmiş olur.

bbbb. Yargı Organları Tarafından Üye Seçilmesine Yönelik Olumsuz Eleştiriler
Yüce Divan üyelerinin yargı mercileri dışında bir kişi veya merci tarafından seçilmeleri öğretide savunulmamakla birlikte, özellikle yürütmenin bu konuda etkisini hissettirmek istediği görülmektedir.
HSYK’nın oluşumunda, Anayasa Mahkemesine üye seçiminde, yargıç ve savcıların mesleğe alınması ve atanması konusunda, yargı camiasında, sürekli etkin olma hissini uyandıran yürütme ve yürütmenin ağırlığını yansıttığı yasamanın, yargının seçilecek üyeleri belirlemesine sıcak baktığı söylenemez. Son dönemlerde siyasetin yargılaştığı haber ve yorumları da bunu doğrular gibidir.

ad. Üyeliğe Seçilme Koşulları ve Nitelikleri
Yüce Divan sıfatıyla görev yapan Anayasa Mahkemesine seçilen üyelerin sahip oldukları nitelikler ve üyelerin seçilme koşulları ile ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Eleştiri ve görüşlerin çoğunun hukukçular ve özellikle ceza hukukçuları olduğu görülmektedir. Belli başlı konumdaki ve sıfata sahip üyeler açısından ayrı başlıklar altında değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.

aaa. Yargı Mensupları Arasından Seçilecek Üyeler
Hukukçu üyelerin ne şekilde seçilecekleri konusunda eleştiri ve öneriler ileri sürüldüğü gibi, bu hukukçuların nitelikleri de değerlendirme konusu olmaktadır.
Anayasa Mahkemesinin oluşum tarzı, ceza hukuku alanında uzman olmayan, hatta hiçbir şekilde hukuk formasyonu dahi almamış bulunan kişilerin Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmeleri ve Yüce Divan sıfatıyla belli kişilerin yargılanmasında görev almaları sakıncalı görülmektedir. 
Anayasa Mahkemesinde hukukçu formasyonuna sahip olmayan üyelerin oranının artması, öncelikle bu Mahkemenin yargısal işlevini olumsuz yönde etkileyebilme olasılığı yanında, Türk sistemini Avrupa modelindeki genel eğilimin dışına da çıkarmaktadır. Bu nitelikteki üyelerin sayısının azaltılması Mahkeme niteliğine uygun düşecektir.
Venedik Komisyonu raporunda, yargıdan seçilen Anayasa Mahkemesi üyelerinin oranının çok olmasının, Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığına katkı sağlayacağı belirtilmiştir.
Türkiye’de, üniversite kökenli üye sayısı ve uzmanlık koşulu bakımından pek duyarlı davranıldığı, hukukçu ol mayanların sayısında ve yelpazesinde fazla cömert bir görünüm sunulduğu belirtilmekte, Avrupa modelinin özgül niteliği göz önüne alınarak hukukçu öğretim üyelerine, Anayasa Mahkemesi üyeliğinde birden çok kontenjan tanınması gerektiği vurgulanmaktadır.
Özay, mahkeme üyelerinin yargıladıkları konuya ilişkin mesleki deneyimleri konusunda İtalya’yı örnek göstermektedir. İtalya’da, jüri sistemi olduğu için böyle bir durumda önceden kur'a ile belirlenen on altı kişinin gerektiğinde yargılama sürecine girdiğini, bizde ise Mahkemenin kendi üyeleri çoğunlukta olmak koşuluyla, Yargıtay ve Danıştay ile Sayıştay üyeleri arasından önceden belirlenen dokuz kişinin Yüce Divan yargılamasına katılabilmelerinin düşünülebileceğini, böylece Anayasa Mahkemesinin uzman üyelerle de donatılmış ve daha uygun bir yargılama mümkün kılınmış olacağını belirtmektedir.
Aliefendioğlu’na göre, bir başkan ve altı üyeden oluşacak Yüce Divan, Genel Kurulca, özellikle ceza hukuku alanında, yönetsel yargıda ve Sayıştay'da çalışan ya da ceza hukuku avukatlığı yapan üyelerden oluşturulmalıdır.
Anayasa Mahkemesinin asıl işlevi doğrultusunda doğaldır ki teknik konuların da varlığını göz önüne alan yasa koyucu yalnız hâkim-savcı sınıfını üye seçiminde tercih etmemiştir. Ancak Yüce Divan yargılaması başlı başına bir cezai yargılama olduğunda, Anayasa Mahkemesinin olağan işlevi açısından doğru ve isabetli olan üye nitelikleri Yüce Divan açısından olumsuz etkiler yaratabilecek, ceza hukuku konusunda uzman olmayanların en üst derecedeki yetkilileri hukuk kurallarına bağlı kalarak yargılamaları doğaldır ki adil olmayan sonuçları beraberinde getirecektir. Başka anlatımla ceza yargılaması ceza hukukçuları eliyle yürütülmelidir.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, sürekli konuşulan Yüce Divandaki yargılamaların, ceza yargılaması olduğu için bunu ceza yargılaması alanında uzmanlaşmış kişilerin yapmasının daha doğru olacağının söylendiğini belirtmiş, bu açıdan yeni arayışların olabileceğini dile getirmiştir.
Yargıtaydan gelen iki asıl iki yedek üye ile Askeri Yargıtaydan gelen bir asıl üye dışındakiler meslekten hâkim olmayabilecekleri gibi hukukçu da olmayabilirler. Yüce Divanda hukukçu olan üye asıl sayısının üç ile sınırlı kalması olasıdır. Bu sayının Cumhurbaşkanının seçeceği ve aday gösterileceklerin sıfatına göre onbire çıkarılması da olasıdır. Ancak tüm üyelerin hukukçu olma olasılığı olsa bile ceza hukuku ile gerçek anlamda ilişkisi olan tek üye olarak Askeri Yargıtaydan gelen üye kalabilir. Zira Yargıtaydan seçilenler hukuk dairesinden de gelmiş olabilir. Özbudun bu yapılanmanın ceza yargılaması bakımından mahkemenin yargısal fonksiyonlarını zayıflatabileceğini belirtmektedir.
Ceza yargılaması yönünden halen Anayasa Mahkemesinin uzman bir mahkeme olduğu, hatta Yüksek Mahkeme niteliğinde bulunduğu söylenemez. Hukukçu ve daha da ilerisi ceza hukukçusu bir başkanın Yüce Divanın başında olması büyük önem taşımaktadır. Duruşma düzenini sağlayacak, sanığı sorguya çekecek, kanıtları toplayacak, duruşma disiplinini sağlayacak başkanın uzmanlaşmış bir hukukçu olması gerekir. Aksi halde, güven veren bir yargılamadan söz edilemez. Tarafların adalet duygusu tatmin edilemez.
Anayasa Mahkemesinin yapısı gözetildiğinde Anayasa’ya göre, Yüce Divanı oluşturan onbir kişiden çok azı ceza hukukunda da uzmandır. Suçların ağırlığına göre, en alt seviyede toplum düzenini bozduğu varsayılan suçlarla ilgili davaya tek (sulh) ceza yargıcı, daha üst seviyede düzeni bozduğu kabul edilen suçlarla ilgili davalara daha kıdemli-uzman olan yargıç (asliye ceza yargıcı), bunlardan da çok düzeni bozduğu varsayılan davalara ise üç kişilik ceza hukukunda uzman yargıç heyetince bakılmakta ve daha da ilerisi, tüm bunların kararlarına karşı, bir hataya meydan vermemek için üst derece mahkemesi olarak beş kişilik ceza hukukunda ve hatta konu bakımından uzmanlaşmış beş kişilik Yargıtay üyelerinden oluşan ilgili Yargıtay dairesinde inceleme yapılırken, suç ayırımı yapılmaksızın ağır cezalık bir suçta bile içinde tek bir ceza hukukçusunun olabileceği mahkeme tarafından Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapılması son derece hatalı sonuçlar yaratabilecek, en azından yargılamanın sonucuyla birlikte adil yargılanmaya uygun olduğu hususunda hep kuşkulu bir izlenim bırakacaktır. Bu nedenlerle, Yüce Divanın ceza yargılaması yaptığı ve yargılamanın Kurul halinde yapıldığı gözetilerek, Kurulun tümünün ceza yargılamasında uzman olan kişilerden oluşması gerekir.

bbb. Üst Kademe Yöneticileri Arasından Seçilecek Üyeler
Anayasa’nın 146. maddesine göre, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesine üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer. Üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya kamu hizmetinde en az onbeş yıl fiilen çalışmış olmak şarttır.
Üst kademe yöneticilerinin üyeliğe seçilme koşulları açısından değişik görüşler ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi önerisine göre, iki üye vali, büyükelçi, müsteşar, müsteşar yardımcılarından yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat veya siyasal bilim dallarından mezun olanlar arasından seçilir.
TBB’nin 2007 Anayasa önerisine göre, üst kademe yöneticilerinin belli görevlerde en az üç yıl bulunmuş olmaları seçilmelerinin ön şartıdır.
Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan görevi de yaptığı gözetildiğinde, üst kademe yöneticilerinin mutlaka hukuk öğrenimi görmüş olmaları koşulu aranmalı ve hatta ceza hukukçusu olmaları tercih edilmelidir.

ccc. Öğretim Görevlileri Arasından Seçilecek Üyeler
Anayasa’nın 146. maddesine göre, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi için bir asıl üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinde göstereceği üç aday arasından seçer. Yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az onbeş yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az onbeş yıl fiilen çalışmış olmak şarttır.
Anayasa Mahkemesi önerisine göre, bir üye genel kamu hukuku, anayasa, idare ve ceza hukuku alanlarında profesör olarak görev yapmış olanlardan Yükseköğretim Kurumu Genel Kurulunun teklif edeceği üç aday arasından TBMM genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla seçilir.
Kaboğlu’na göre, anayasa yargıcının bütün zamanını görevine özgülemesi yanında, Almanya, Fransa, Macaristan, Romanya ve diğer bir takım Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, üniversitede ders verebilme olanağı tanınarak, Anayasa Mahkemesi ile üniversite öğretim üyeliği arasındaki kopukluğun giderilmesi gerekmektedir. Avrupa modelinin özgül niteliği göz önüne alınarak hukukçu öğretim üyelerine, Anayasa Mahkemesi üyeliğinde birden çok kontenjan tanınmalıdır. Yekta Güngör Özden, Türkiye'de öğretim üyelerinin anayasa yargıçlığına seçilmekle Üniversite ilişkisinin kesilmesini ilgiyi azaltma nedeni olarak görmekte, Aksoy, demokratik rejimlerdeki sistemlere uygun olarak kamu hizmetlerinin gönüllülük esasına dayandığını, üniversite hocalığı ile üyeliğin bağdaşır olduğu vurgulamaktadır.
Aliefendioğlu görüşünde, Anayasa Mahkemesi üyelerinden ikisinin üniversitelerin anayasa hukuku, hukuk sosyolojisi, hukuk felsefesi, ekonomi, maliye ve vergi bilim dallarından en az birinde, en az 15 yıl görev yapan öğretim üyelerinden üniversitece gösterilecek adaylar arasından YÖK tarafından seçilmesinin uygun olacağını belirtmiştir. Sonra ki görüşünde ise, üniversitelerin hukuk, iktisat, malî ve siyasal bilimler dallarındaki öğretim üyeleri içinden, en az 15 yıl öğretim üyeliği yapanlar arasından üniversitelerce her boş yer için gösterilecek bir aday arasından YÖK tarafından seçilecek üç üye seçilmesini önermiştir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin resmi ve özel hiç bir görev alamayacaklarına ilişkin yasak, bilimsel çalışmalar yönünden kaldırılmalı, üyele rin yüksek okullarda ders vermeleri, sempozyum, panel, konferans gibi toplantılara konuşmacı ya da başkan olarak katılmaları yolu açık tutulmalıdır. Anayasa mahkemesi üyelerinin seçiminde, konuyla ilgili bilimsel yayın yapmış olma, dil bilme, akademik unvana sahip olma gibi niteliklerin aranması gerektiği belirtilmiş, bunların en azından tercih nedeni yapılması önerilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin, Cumhurbaşkanının atadığı üyenin, Anayasa ve kuruluş kanununun öngördüğü nitelikleri taşıyıp taşımadığını inceleyebilip, incelemeyeceği önem taşımaktadır. Geçmiş dönemlerde, Mahkeme, seçilen üyenin seçilebilme yeterliğinin bulunup bulunmadığını incelemede kendisini yetkili görmüştür.
Anayasa Mahkemesi veya Yüce Divan üyeliği ile öğretim üyeliği yapmanın çeliştiğini veya yargı bağımsızlığına gölge düşüreceğini söylemek olanaksızdır. Tersine akademik ve yargısal faaliyetin birlikte yürütülmesi, teori ile uygulamanın birbirinden kopmasını önleyeceği gibi yargının kendini geliştirmesine de katkı sağlar. Bu nedenlerle mahkemenin iş durumu uygun olduğu sürece öğretim görevlisi kökenli üyelerin üniversitelerde ders vermeleri, bilimsel çalışmalara katılmaları yolu açılmalıdır.

ddd. Avukatlar Arasından Seçilecek Üyeler
Anayasa’nın 146. maddesine göre, Cumhurbaşkanı, üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer. Avukatların Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, en az onbeş yıl avukatlık yapmış olmak şarttır.
Anayasa Mahkemesi önerisine göre, mahkemeye seçilecek bir üye en az onbeş yıl fiilen avukatlık yapmış olanlardan Barolar Birliğince önerilecek üç aday arasından TBMM genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla seçilir. Salt çoğunlukla sonuç alınamadığı takdirde üye tamsayısının beşte ikisinden az olmamak üzere altıncı turdan sonra en çok oy alan aday seçilmiş sayılır.
Aliefendioğlu görüşünde, Anayasa Mahkemesine üyelerden ikisinin, üst düzey yöneticiler, avukatlar ve belirli süre Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapanlar arasından Cumhurbaşkanınca seçilmesi gerektiğini belirtmiştir. Sonra ki görüşüne görüşünde ise, üye sayısını üç olarak önermektedir. Üyelerin seçiminde yabancı dil bilgisi, akademik unvan ve yayın yapmış olma gibi so mut kazanımlar yeğlenme nedeni olmalıdır.
Avukatların mesleki örgütleri TBB’nin Anayasa Mahkemesi üyeliğine avukat seçiminde ki rolünün ektif hale getirilmesi ve hatta demokratik bir yöntem olarak doğrudan kendisinin seçmesi sağlanmalıdır.

ee. Yedek Üyelik Durumu
Anayasa Mahkemesindeki asıl-yedek üye ayrımı ciddi tartışmalara ve eleştirilere konu olmaktadır.
Aliefendioğlu ve İnal, asıl-yedek üye ayırımına son verilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Aliefendioğlu’na göre, Anayasa Mahkemesindeki asıl-yedek üye ayrımının, uygulama sonucunda olumlu sonuç vermemektedir. Çünkü yedek üyeler, asıl üyelerin özürleri halinde kurula katıldıklarından uzman oldukları konular da dâhil, hangi toplantıya girip hangi toplantıya girmeyeceklerini, çoğunlukla, son ana kadar bilememektedirler. Uyuşmazlık Mahkemesi başkanlığı seçimlerine katıldıkları ve bu mahkemenin başkanı olabildikleri halde Anayasa Mahkemesinin başkanlık veya başkan vekilliği seçimlerine katılamamakta ve bu sıfatı alamamaktadırlar. Bir günlük asıl üye, pek çok karara katılmış, pek çok karar yazmış 10 yıllık bir yedek üyeye göre toplantılara katılmada öncelik kazanmaktadır. Bu durum, aynı mahkemede görev yapan ve aynı kurula katılan üyeler arasında hoş olmayan psikolojik gerilimlere neden olmaktadır. Yedek üyelerin, hiçbir halde asıl üye olamamaları söz konusu sakıncaları sürekli kılmaktadır. Yedek üyelerin, asıl üyeler gibi Anayasa ve yasa gereği resmi veya özel hiçbir görev alamamaları ve seçildikleri kurumlarla da ilişkilerinin kesilmiş olması nedeniyle, "asıl görevi" bulunmayan üye durumundadırlar. Mahkemenin çalışmasına eylemli bir biçimde katılamayan bu üyelerin Anayasa hukukuna ve Anayasa yargısına yabancılaşmaları doğaldır. Bu arada, ayırımlı üyelik statüsünün, mahkeme üyelerinin bir kesiminin daha az nitelikli kişilerden oluşmasına neden olacağı da gözden uzak tutulamaz. Yedek üyeler asil üyeliğe geçemeyecekleri gibi asıl üyelerin nadiren kurula katılamaması halinde ancak üye olarak görev yapabileceklerdir. Geçici olarak kurula katılmak konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmama sonucunu da yaratır. Yedek-asıl üye ayırımıyla güdülen amaç ya da böyle bir ayrımın beklenen yararı, kararlarda istikrar sağlanmasıdır. Ancak yedek üyelerin yerlerini, Anayasa Mahkemesinde hiç çalışmamış olmalarına rağmen sırf asıl olarak seçilmeleri nedeniyle kurula öncelikle katılan üyelerin alması, kararlarda beklenen istikrarı gerçekleştirememiştir.
Anayasa Mahkemesinde asıl-yedek üye ayrımının yararlı sonuç vermediği, tersine sakıncalar yarattığı, yedek üyeler asıl üye olamadıklarından, sakıncaların süreklilik kazandığı gerekçesiyle ayırımın kaldırılması gerektiği Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından da savunulmaktadır. 
Yedek olarak seçilen bir üyenin mevcut sisteme göre Anayasa Mahkemesinde (Yüce Divanda) hiçbir faaliyete katılmadan emekli olması olanaklıdır. Bu durum yedek üyelik sistemini anlamsızlaştırmakta, bir anlamda gereksiz kılmaktadır. Yedek üyeler üzerinde psikolojik bir yıkıma, neden olabileceği gibi, nadiren göreve katılmaları durumunda sağlayabilecekleri verimi de ciddi anlamda düşürebilecektir. Yedek üyelerin mutlaka yargılama faaliyetine katılmaları sağlanmalı, bu yönde düzenleme yapılmalıdır.
ff. Üyelik Süresi
Anayasa’nın 147. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar. Anayasa’da emeklilik yaşı, bazı üyeler açısından üyeliğe seçilme yaşı öngörülmüş, ancak bunun dışında, üyelerin görev süresi ile ilgili bir sınırlandırmaya yer verilmemiştir.
Yüce Divanda görev yapacak üyelerin görev süreleri ülkeler arasında farklılık göstermekte, ülkemizde de bu konuda değişik görüşler ileri sürülmektedir.
Üyelerin görev süresinin gereğinden kısa veya uzun, hatta yaşam boyu olması, bazı olumsuzlukları beraberinde getirir.
Anayasası’nın, Yükseköğretim kurumlan öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için öngördüğü kırk yaşını doldurmuş olma şartı, yüksek yargı organlarından gelen üyelerde aranmamaktadır. Böylece ülkemizde 40 yaşında bir adayın Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanması, ona 25 yıl boyunca anayasa yargıçlığı yapma olanağı sağlamaktadır. Bu fazla uzun bir süredir. Zira anayasa yargıçlığı, bir meslek memurluğu olmaktan çok, belli süreyle sınırlı olarak yerine getirilen onursal yüce bir görevdir. Görev süresi yönünden herhangi bir sınırlamanın öngörülmemiş olması, Anayasa yargısının demokratik meşruiyeti açısından olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi üyelerinin toplumun evriminden kopma genel sakıncası da bulunmaktadır. Özden, deneyimlerinden ve kendilerinden daha uzun süre yararlanmak amacıyla, Anayasa Mahkemesi üyeliğine adaylıkta en çok 60 yaş sınırlaması getirilmesini önermektedir. Buna karşılık, Avrupa modelinde genel kabul gören uygulamaya paralel olarak, üyeliğe atanma yaşı alt sınırının 50 olması önerilebilir. Ancak herhalde yapılması gereken, Anayasa yargıçlarının görev süresini "makul" sayılabilecek (6 yıl gibi) bir süreyle sınırlandırmaktır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanma tarihlerine ve yaşlarına göre, en kıdemli üyelerden yıllardır görevde bulunan biri 40 yaşında, 27,11.1990 tarihinde atanmış olup 13.03.2015 yılına değin 25 yıl süreyle görev yapma olanağına sahip iken, 1998'de atanmış olan bir başka üye 2001'de emekli olacağından sadece 3 yıl süreyle görev yapabilecektir. Var olan fiili duruma göre, Anayasa Mahkemesi üyeliğinde kalma açısından en az (3) ve en çok (25) yıl arasındaki surenin çok fazla oluşu da, görev yılının her üye için eşitlenmesini gerekli kılmakladır. Anayasa Mahkemesinin demokratik meşruluktan yararlanabilmesi için de üyelerin görev sürelerinin sınırlanması gerekir.
Anayasa Mahkemesi önerisinde, üyelerin oniki yıllığına seçilmeleri öngörülmektedir.
TBB nin üyelerin görevleri açısından 2001 yılındaki önerisinde dokuz yıllık, 2007 tarihli önerisinde oniki yıllık süreler öngörülmüştür. 2001 önerisinde, üyelerin yeniden seçilemeyecekleri, üyelerin üçte birinin üç yılda bir yenileceği, 2001 ve 2007 önerilerinde, üyelerin 67 yaşında emekliye ayrılacakları vurgulanmıştır.
 Ergül, Avrupanın 21 ülkesinde, üyelerin görev süresinin ortalama 9,3 yıl olduğunu, Türkiyede’de 9 yılla sınırlandırılmasının yerinde olacağını belirtmektedir.
Özbudun başkanlığındaki akademisyen komisyon tarafından hazırlanan, 2007 Özbudun Komisyonu Anayasa önerisi ek düzenlemesinde, üyelerin bir defaya mahsus ve dokuz yıllığına seçilecekleri öngörülmektedir.
Üyelik süresinin sınırlandırılması genel kabul gören bir görüştür.  Gerçekten var olan sisteme göre, bir üyenin 25 yıl görev yapması olasıdır. Anayasası’nın, Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için öngörülen kırk yaş alt sınırının elli yaşına çıkarılması ve diğer tüm üyeliklere yansıtılması uygun olur. Zira fiili duruma göre, Yargıtay üyeliği için dahi ilke olarak en az kırkbeş yaş koşulu aranırken görevin ve işin önemine binaen belli kişileri görevlerinden dolayı yargılayan Yüce Divandaki üye seçimi alt yaşının kırkbeşin üstünde olması bu görev ve konumun da gereği olarak yerinde bir düzenleme olur. Elli yaşlık seçilme sınırı Avrupa uygulamalarına da uygundur. Görev süresi yönünden yapılacak sınırlandırma Anayasa yargısının demokratik meşruiyeti açısından da büyük önem taşır. Mevcut haliyle Yüce Divan genelin dışında özel bir yargı mercii olduğuna göre, seçilme yaşı yanında, görev süresinin de Avrupa ülkelerine paralel olarak sınırlandırılması düşünülmelidir. Emeklilik yaşının diğer yargı mercilerinde olduğu gibi altmışbeş ile sınırlandırılması yerinde bir düzenlemedir. Aksi halde genel yargı ile Yüce Divandaki yaş sınırlandırması gerekçesi arasında açıklanması zor bir çelişki oluşur.

B. Yüce Divan Uygulaması  
Yüce Divanın uygulamasına, yönelik eleştiriler yapılmış, değişik görüşler ileri sürülmüştür.
Yüce Divan ancak belli kimselerin görevleri ile ilgili suçları hakkında yargılama yapmakla görevlidir. Erem’e göre, siyasi saik dışında kişisel çıkar ile işlenmiş (rüşvet, zimmet gibi) suçlar hakkında da Yüce Divanın görevli olması, diğer anlatımla bazı kimselerin genel mahkemelerden ayrı bir mahkemede yargılanmaları tam bir ayrıcalık oluşturmaktadır. Yüce Divanın yalnızca siyasi saikle işlenen suçlara bakması gerekir.
Anayasa’ya göre, Yüce Divanda yargılanacaklar, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, AYİM Başkan ve üyeleri, Başsavcıları, Cumhuriyet Başsavcıvekili, HSYK ve Sayıştay Başkan ve üyeleridir.
Erem’e göre, siyasi sıfatı olmayanların Yüce Divanda yargılanmaları makul değildir. Bağlantı nedeniyle suça katılanların ise birlikte yargılanmaları doğrudur ve fakat bu hususun uygulama ile yerleşmiş olması yeterli olmayıp diğer ülkelerde olduğu gibi yasal düzenlemeyle sağlanmalıdır.
TBB’nin 2001 ve 2007 Anayasa önerilerinde, Yüce Divanın Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı,  üyeleri, Anayasa Mahkemesi ve yüksek mahkeme başkan ve üyeleri, başsavcıları, Yargıçlar ve Savcılar Yüksek Kurulu başkan ve üyeleri, Sayıştay başkan ve üyelerini yargılayacağı belirtilmiş, bunlara ek olarak Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını da görevlerinden doğan suçlardan dolayı yargılaması öngörülmüştür.
Mevcut Yüce Divan yapılaşmasında, Yüce Divan görevinin kişiler bakımından genişletilmemesi gerekir. Hatta daha önce dile getirildiği üzere, Yüce Divan kurumunun Yargıtaya veya genel mahkemelere verilmesi durumunda daraltılması bile düşünülebilir. Genişletmenin ise askerleri de kapsaması bizi polis-asker devleti zihniyetine götürebilir. Çağdaş demokratik hukuk devleti ilkesiyle açıklamak olanaksızlaşır.
Uygulamaya yönelik tartışma ve eleştirileri soruşturma ve kovuşturma aşamaları bakımından ayrın ayrı değerlendirmekte yarar vardır.

a. Soruşturma Aşaması
Yüce Divan yargılamasına tabi olan kişilerin soruşturulmaları aşamasında karşılaşılan sorunlar ile yapılan eleştirilerin çoğunun Cumhurbaşkanı ve bakanların soruşturulması üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı ve bakanların soruşturulmasına yönelik eleştiri ve önerilere yer verilmiştir.

aa. Cumhurbaşkanının Soruşturulması
Cumhurbaşkanının büyük bir koruma zırhıyla donatılması hukuk devleti açısından tartışma konusu olmaktadır. Sezer’in Cumhurbaşkanı iken getirdiği eleştiri dikkat çekicidir. Sezer’e göre, hukuk devleti ilkesi yönetenlerin de yönetilenler gibi hukuka bağlı kılınmasını öngörür. Yargı denetimi, devletin tüm organlarının eylem ve işlemlerini kapsamalıdır. Buna karşılık Anayasa’da Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemlerin yargı denetiminin dışında tutulması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Alacakaptan da, bir Cumhurbaşkanının bir vatandaştan sorumluluğu açısından farklı olabileceğini, ancak tâbi olacağı hukuk kuralları açısından farklılığı bulunmaması gerektiğini belirtmektedir.
Alacakaptan, Cumhurbaşkanının, göreviyle ilgili suçlardan, vatana ihanet hali hariç, asla sorumlu olmamasının hukuk devletiyle bağdaşmadığını vurgulamaktadır. Alacakaptan’a göre, Cumhurbaşkanının tek başına aldığı kararlar ve verdiği emirlere karşı yargı yolunu açacak bir düzenlemenin Anayasa’da yer alması gerekir. Örneğin Cumhurbaşkanının, gösterilen adaylar dışından birini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya yüksek mahkeme üyesi olarak ataması, koşulları oluştuğu halde Büyük Millet Meclisini feshetmemesi, seçime gitmemesi, önüne getirilen yasayı imzalamaması durumunda ne olacağı Anayasa’da açık değildir. Anayasa’da ya da hukuk sistemin de "sorumlu olmayana yetki verilmez" kuralına rağmen sorumlu olmayan bir kimseye yetkilerin en fazlasını vermenin hukuk devletiyle bağdaşmayacağını vurgulamaktadır. Cumhurbaşkanının kişisel suçlardan dolayı sorumsuzluğu açıkça belirtilmediğine göre sorumlu olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak bu durumda uygulanacak yöntem açık değildir. Bütün bu soruların cevabının hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde anayasal hükümlerde gösterilmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanının sadece vatana ihanet halinde değil, göreviyle ilgili suçlarından dolayı da sorumlu olması gerekir. Cumhurbaşkanının Yüce Divana sevki durumunda,  görevinin sona ereceğine ilişkin Anayasa’ya otomatik bir boşalma hükmü konulabileceği gibi, isterse sevk kararını veren Büyük Millet Meclisinin görevden alınmasına da karar verebilmelidir.
TBB’nin 2001 ve 2007 Anayasa önerilerinde, Cumhurbaşkanının Yüce Divanda yargılanmasına karar verildiğinde Cumhurbaşkanlığı sıfatının ve görevinin sona ereceği belirtilmektedir.
Hukuk devletinde yönetenler de hukuka uygun davranmak durumundadırlar. Cumhurbaşkanı da, tek başına yapacağı hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden dolayı diğer insanlar gibi sorumlu, denetime tabi olmalıdır. Bu sorumluluk hukuk devleti ve eşitlik ilkesinin bir gereğidir. Yargı denetimi, devletin tüm organlarının eylem ve işlemlerini kapsamalıdır. Hukuk kuralları herkes için aynı olmalıdır. Hangi konumda olursa olsun kişilere uygun hukuk değil, hukuka uygun kişiler hukuk devletinde esastır. Cumhurbaşkanının, göreviyle ilgili suçlardan, vatana ihanet hali hariç, asla sorumlu olmamasının hukuk devletiyle bağdaşır yönü yoktur. Cumhurbaşkanının tek başına aldığı kararlar ve verdiği emirlere karşı yargı yolu açık olmalıdır. Cumhurbaşkanı, kişisel suçlardan dolayı sorumludur. Zira aksi yönde bir düzenleme yoktur.  

bb. Başbakan ve Bakanların Soruşturulması
Tartışma ve eleştiriler daha çok bakanlarla ilgili soruşturma konusunda yoğunlaşmaktadır.
Hükümeti oluşturan büyük parti liderinin baskın etkisi nedeniyle hükümet üyeleri hakkındaki takibin meclis kararına bağlı olmasından, hakkaniyete uygun bir sonucun çıkması olanaksızdır. Balta, halen TBMM'ce yapılan hazırlık soruşturmasının, Yüce Divan içinden ayrılan bir kurulca yapılabileceğini ima etmektedir. Aynı gerekçeyle, Yüce Divana sevk etmeme yolunda alınan kararların da, siyasal amaçlı korumaların ve bundan doğabilecek eşitsizliklerin önlenmesini, bağımsız yargı mercilerince incelenmesini temin bakımından işin önemi ve niteliğine uygun olarak Danıştay İdari İşler Kuruluna gönderilebileceği ileri sürülmüştür. İtiraz mercii olarak Yargıtayın önerilmemesinin nedeninin, Cumhuriyet Başsavcısının Yüce Divanda savcılık görevini yaptığı, Yargıtay ceza daire veya dairelerinin de itiraz üzerine karar vermesinin, Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilen Yüce Divan görevini zorlaştırabileceği ileri sürülmektedir.
TBB’nin 2001 Anayasa önerisinde, başbakan veya bakanlar hakkındaki meclis soruşturma önergesinin reddi durumunda, önergeyi verenlerin 15 gün içinde Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlarından oluşan bir kurul tarafından incelenmek üzere Yargıtay Başkanlığına itiraz edebilecekleri hükmüne yer verilmiştir.
TBB’nin 2007 Anayasa önerisinde, Meclis Soruşturmasının aksayan yönleri düzeltilerek “Yüce Divan”a sevk kararından sonra bu konudaki iddianamenin hazırlanması, davanın “Yüce Divan”da açılması ve izlenmesi için ilgili tüm belgelerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi öngörülmüş ve böylece daha rasyonel bir yargılamanın yapılmasının sağlandığı belirtilmiştir. Meclis Soruşturmasının siyasal bir kurtarma aracı olarak kullanılmasını önlemek üzere soruşturma önergesinin reddi halinde önceki öneride de yer aldığı biçimde Yargıtaya itiraz imkânı tanınmış, bir siyasal baskı aracı olarak kullanılmasını önlemek için de “Yüce Divan”a sevk kararının TBMM tarafından reddi halinde, aynı fiille ilgili olarak yeni delil olmadan Yüce Divana sevk kararı alınamayacağı hükme bağlanmıştır.
Günümüzde yasama-yürütme ayrımının yerini büyük ölçüde iktidar-muhalefet ayrımına bıraktığı görülmektedir. Günümüzde, devlet yönetiminin siyasi partiler tarafından gerçekleştirilmesi ve özellikle parlamenter sistemlerde iktidarda bulunan siyasi partinin hem yürütme hem de yasama fonksiyonunun icrasında etkin olması gerçeği göz önüne alınırsa, iktidardaki partiye mensup milletvekillerinin kendi içlerinden çıkan hükümeti denetlemelerini beklemek fazla gerçekçi olmayacaktır. Bu, parti disiplininin tabii bir sonucudur.
Liderlerin sürüklediği partiler, hükümetleri oluşturan partilerin aynı zamanda meclisi de abluka altına almaları, yasama yürütmenin tek elde hatta tek bir lider ekseni etrafında toplanması, milletvekillerinin Meclise girdikleri andan itibaren milletvekili sıfatıyla, millet adına hareket etmeleri bir yana yalnızca liderlerinin direktifi doğrultusunda davranmaları ve görüş belirtmeleri, oy kullanmaları, Meclis Soruşturmasının yargı denetimi dışında tutulmasının sakıncalarını açıkça ortaya koymaktadır. Bir iktidar partisi milletvekilinin, oy kullanma iradesi ile ilgili olarak, “Komisyon üyelerinin tasarı hakkında bilgi sahibi olmadan çalışmalara katıldıkları, mesaj gelir gelmez koştura koştura Genel Kurula girdikleri, girerken de tasarının ne olduğunu sorduklarında, -evet- verilecek denilmesi üzerine –evet- yönünde oy kullandıklarını” söylemesi, Meclis Soruşturması aşamasında nasıl ve ne kadar bağımsız ve hukuki davranılabileceğini gözler önüne sermektedir.
Meclis Soruşturması, yargısal nitelikte bir işlem olarak görüldüğüne, Meclis Soruşturması ile bir Bakanın üzerine suç atıldığına ve Meclis Soruşturmasının sonunda ilgili Bakanın yargılanmak üzere Yüce Divana sevk edilip edilmemesi yönünde karar verildiğine göre, Meclis Soruşturmasına ilişkin bütün aşamalarda verilen kararlarda, bu kararları veren parlamento üyelerinin, Meclis Soruşturmasının yargısal karakterini göz önünde bulundurmaları ve Meclis Soruşturmasını siyasi mücadelenin bir aracı haline getirmekten kaçınmaları gerekmektedir.
Diğer denetim araçlarını olduğu gibi Meclis soruşturmalarını da normal olarak muhalefet partileri gündeme getirmektedir. Fakat Meclis Soruşturması istemlerinin büyük çoğunluğu iktidar grubunun oylan ile reddedilmektedir. Meclis Soruşturması önergelerinin çok azı kabul edilerek Meclis Soruşturması açılmakla birlikte, bu soruşturmaların sonunda ilgililerin Yüce Divana sevk edilmesine çok nadiren karar verilmektedir. Bu yönüyle Meclis Soruşturması kurumunun denetim etkisini kaybettiği ileri sürülmektedir. Bu da ya önergeyi verenlerin yeterince araştırma ve inceleme yapmadan, ilgili bakanın suçluluğu konusunda yeterli kanıtlara ulaşmadan, bakanları ve hükümeti siyasi açıdan yıpratabilmek düşüncesiyle ve alelacele hareket etmiş olmalarıyla ya da verilen önergeler çok ciddi kanıtlar da içerse iktidar çoğunluğunun bunları görmezden gelerek, bu önergeleri her halükarda bertaraf etmek istemesiyle ilgili olabilir. Ki bu ikinci neden daha gerçekçi görünmektedir.
Türkiye'de tarihsel olarak güçlü yürütme organlarının var olması; günümüzde de yürütme organının güçlendirilmesi eğilimlerinin yaygınlaşması; kuvvetler ayrılığı ilkesinin siyasi parti mekanizması sayesinde fiilen ortadan kalkarak hem yasama hem de yürütme fonksiyonunun icrasında hükümetlerin belirleyici hale gelmeleri; siyasal liderlik rolünün yasamada değil yürütmede tecelli etmesi gibi unsurlar, yasama organının Meclis Soruşturması ve diğer denetim araçlarını kullanarak hükümeti etkili bir şekilde denetleyebilmesinin önündeki engeller olarak gözükmektedir.
Tülen ve Alacakaptan’a göre, Meclis Soruşturmasının etkin çalıştırılabilmesi amacıyla, Meclis Soruşturmasının kaldırılması ve bunun yerine, bakanların görevleriyle ilgili suçları bakımından hazırlık soruşturmasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesini sağlayacak bir düzenlemenin yapılması önerilebilir. Bu durumda, Meclis Soruşturması sürecinin siyasi saiklerden etkilendiği şeklindeki endişeler giderilmiş olacaktır. Ayrıca, zaman zaman görüldüğü şekilde, Meclis Soruşturması komisyonlarının, gerek uzmanlık bakımından gerekse de komisyona bilgi ve belge verilmesinden kaçınılması gibi sebeplerle, hazırlık soruşturması yapmakta yetersiz kalmaları gibi sakıncalı durumların önüne geçilmiş olacaktır.
Meclis Soruşturması sürecinde, milletvekilleri siyasi tercihlerine ya da partilerinin tutumuna bakarak değil, kendi vicdani kanaatlerine göre hareket etmek durumundadırlar. Nitekim anayasa koyucu da, bu hususu göz önünde bulundurarak siyasi parti gruplarında Meclis Soruşturması ile ilgili olarak görüşme yapılamayacağını ve karar alınamayacağını hüküm altına almış bulunmaktadır. Fakat günümüz partiler demokrasisinin gerçekleri karşısında,  uygulamada siyasi parti gruplarında resmi bir karar alınmamış olsa da fiilen, aynı partiye mensup milletvekillerinin hep aynı yönde oy kullandıkları görülebilmektedir.
Kanaatimce, Meclis Soruşturmasının hukuki-yargısal niteliği gereği bir denetim mekanizması olarak etkili sonuç alınabilmesi için bizzat Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının soruşturmayı yürütmesi, bu yöntem olmadığı takdirde, Meclisin yapacağı soruşturmaya ciddi ve etkin katılımının sağlanması ve ilgili hakkında verilecek soruşturma açılmaması veya Yüce Divana sevk etmeme kararına karşı itiraz edebilmesi, keza bu da olmazsa, en azından soruşturma önergesi verme engelinin kaldırılması açısından her milletvekiline olanak tanınması, suç ihbarını alan veya gördükleri dava nedeniyle bilgi sahibi olan adli makamların durumu Meclise yansıtabilme olanağının tanınması, soruşturma komisyonunun, daha da etkili kılınması amacıyla tüm siyasi partileri ve bağımsız milletvekillerini de oransal olarak kapsayacak şekilde oluşturulması, siyasi parti başkanlarının baskıcı etkisinden kurtulmak ve kendi hür iradesini kullanma yolunu açma adına her aşamadaki oylamanın mutlaka gizli yapılması uygun çözümler oluşturacaktır.
Yasama dokunulmazlığı konusunda yapılacak bir düzenleme ile yasama dokunulmazlığının bakanlara sağladığı koruma, sadece tutuklanamamaktan ibaret olmalıdır. Böylece, bakanların görevleriyle ilgili suçları bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık soruşturmasına girişilmesi durumunda, ilgili adli merciler tarafından tutuklama hariç her türlü yargılama hukuku işlemleri yapılabilmelidir. Tabiidir ki, hakkında soruşturma açılan bakanın dokunulmazlığının kaldırılmasına TBMM tarafından karar verilebilir ve bu durumda gerekiyorsa tutuklama tedbirine başvurulabilmesinin önündeki engel de kaldırılmış olur.
Yasama dokunulmazlığı konusunda, TBB’nin 2007 Anayasa önerisinde, ilke olarak, milletvekillerinin sahip bulundukları yasama dokunulmazlığının en geniş biçimi ile korunması, milletvekillerinin hiç bir kuşku ve tehdit altında olmaksızın, işlevlerini yerine getirmesi korunmuş, ancak milletvekili seçilmeye engel bir suçun işlendiği iddiasının bulunması durumunda, bu denli geniş bir korumadan yararlanmalarının, dokunulmazlık kurumunun amacı ile örtüşmediği ve ayrıca “hukuk devleti ilkesi” ile bağdaşmadığı, ayrıca batı demokrasilerindeki yasama dokunulmazlığının daha çok fiziki özgürlükle sınırlı tutulması anlayışı göz önüne alınarak, bu tür suç iddiaları karşısında, milletvekillerinin sahip olduğu yasama dokunulmazlığı kapsamının daraltılması ve sadece “tutma, gözaltı ve tutuklama durumları” ile sınırlı tutulması öngörülmektedir. Milletvekili seçilmeye engel bir suç ile taksirli suçlar dışında toplam bir yıl veya daha fazla hapis cezası gerektiren bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılabileceği, seçimden önce başlanmış soruşturma, kovuşturma ve yargılama işlemlerinin devam ettirilebileceği görüşü benimsenmiştir. Alt sınırı bir yıl veya daha fazla cezayı gerektiren suçlarla suçüstü hallerinde, tutma, gözaltı ve tutuklama önlemlerinin, yetkili makamlar tarafından derhal TBMM Başkanlığına bildirileceği, düzenlemesine yer verilmiştir. Öneriye göre, devam eden yargılamalar bakımından, milletvekilinin Mecliste ant içmesinin ardından dosya derhal Yargıtaya gönderilecektir. Milletvekili seçilme yeterliliğine engel suçlardan ceza alma durumu dışında, kesinleşmiş bir cezanın çektirilmesinin, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılacağı, üyelik süresince zaman aşımının işlemeyeceği, siyasal parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığıyla ilgili görüşme yapılamayacağı, karar alınamayacağı öngörülmüştür. “Hakkında kesinleşmiş hüküm bulunan bir milletvekilinin cezasının, üyelik sonunda çektirilmesi” ilkesi kabul edilmekle birlikte, “milletvekili seçilme yeterliliğine engel suçlardan” dolayı alınan kesinleşmiş hükümlerde, cezanın derhal çektirilmesi anlayışı benimsenmiştir.
Bakanların görev suçları ile ilgili hazırlık soruşturması yapmak yetkisinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilmesi, Meclis Soruşturması kurumuna yönelik eleştirileri kaldıracak veya en aza indirebilecektir. Hukuki açıdan bakıldığında, soruşturma yargısal bir faaliyettir. Bu nedenle bağımsız ve hukuk mercii olan Cumhuriyet Başsavcılığının yapması, siyasi bir organ olan Meclisin yapmasına tercih edilmelidir. Sorumsuzluğun, keyfi de, hukuka aykırı da olsa yapılan her işlem ve eylemi kapsadığı, bunlardan dolayı hesap sorulamayacağı şeklinde yorumlanıp kullanıldığı, dokunulmazlığın da suç işleme özgürlüğü olarak değerlendirilip keyfiliğe yol açtığı imajı bulunan bizim gibi ülkelerde, sorumsuzluk ve dokunulmazlık zırhını kaldırmadıkça veya en azından sınırlandırmadıkça var olduğu haliyle Meclis Soruşturması kurumunun amacına uygun işlemesi olanaksızdır.

aaa. Meclis Soruşturma Önergesi
Meclis Soruşturması önergesi verebilecek olanların sayısının yüksek öngörülmüş olması, Mecliste bu sayının altında temsilcisi bulunan siyasi partilerin milletvekillerince ya da bağımsız milletvekillerince Meclis Soruşturması önergesi verilebilmesine engel olmaktadır. Buna karşılık Tanilli, Meclis soruşturma önergesinin en az elli milletvekili tarafından verilmesini önermektedir.
İktidarı elinde bulunduran meclis çoğunluğu, kendi içinden çıkmış olan hükümeti denetlemeyi ve onun sorumluluğuna karar vermeyi istemeyeceği için, muhalefete mensup milletvekillerinden gelen Meclis Soruşturması talepleri genellikle reddedilmektedir.
 İktidardakilerin meclisi de yönettiği gözetilerek önergenin değerlendirmeye alınabilmesinin yolu açılmalı, bu konuda yargısal mercilere başvurma yolu açılabilmelidir.

bbb. Meclis Soruşturma Komisyonu
Meclis Soruşturması açılmasına karar verilmesi halinde, bu soruşturmayı yürütmekle görevlendirilecek komisyonda, Mecliste üyesi bulunan siyasi partiler güçleri oranında temsil edilecekler ve bu sebeple de Meclis Genel Kurulunun sayısal kompozisyonu, orantılı olarak komisyonlara da yansıyacaktır. Böylece, iktidar çoğunluğu komisyonlara da asıl rengini verecektir. Bu bakımdan, son tahlilde birer siyasi teşekkül olan komisyonlar, çalışmaları esnasında objektiflikten uzaklaşabilmektedirler. Parti ihtirasları ve bazı önyargılarla hareket edebilen komisyon üyeleri, iktidar partisine mensup iseler, ilgili Bakanı ya da hükümeti temize çıkarma gayreti içine girebilmekte; muhalefete mensup iseler, bu kez de iktidarın itibarını kırma arzusu ile hareket edebilmektedirler.
TBB’nin 2001 ve 2007 Anayasa önerilerinde, soruşturma açılmasına karar verilmesi durumunda, meclisteki siyasal partilerin, güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılması önerilmektedir.
Meclis Soruşturmasıyla ilgili genel eleştiri ve endişeler, Meclis Soruşturma Komisyonu bakımından da geçerlidir. İktidar sahiplerinin ne yazık ki her aşamada ağırlıklarını siyasi kimlikleriyle gösterdikleri, hukuki gerekçelerden uzak nedenlerle komisyon kararlarını oluşturdukları hissi yaygındır. Kararlara hukuki değer yüklemek ve her tür endişeyi engellemek amacıyla yargıya katkı yolu açılmalıdır.
ccc. TBMM Kararı
Meclisteki sayısal çoğunluk, Meclis Soruşturması açılıp açılmayacağına karar verdiği; dolaylı olarak soruşturma komisyonlarının çalışmalarını ve kararlarını yönlendirebildiği gibi; soruşturmanın sonunda ilgililerin Yüce Divana sevk edilip edilmemelerine dair Meclis Genel Kurulunca verilecek kararda da etkili olmakta, dolayısıyla, Yüce Divana sevke dair verilen kararların çok nadiren görülmesi sonucunu doğurmaktadır.
TBB’nin 2007 Anayasa önerisinde, soruşturma açılmasının reddi kararına karşı Yargıtay nezdinde itiraz yolu öngörülmüştür. Öneri gerekçesine göre, bu nedenle salt siyasal nedenlerle soruşturma yolunun tıkanması olasılığına karşı geçilmiş, bir yargı organının inceleme olanağı sağlanmıştır. Ceza kovuşturmasında hazırlık soruşturması aşamasında verilecek takipsizlik kararına karşı itiraz yolu benzeri olan bu yöntemin, salt siyasal dayanışma gibi nedenlerle hakkında suçluluğa yönelik belirtiler bulunan üyelerin eyleminin örtbas edilmesine engel olunabileceği umulmuştur. Önergeye göre, soruşturma açılması isteminin TBMM tarafından reddi halinde, önergeyi verenler on beş gün içinde Yargıtay ceza daireleri başkanlarından oluşan bir kurul tarafından incelenmek üzere Yargıtay Başkanlığına itirazda bulunabilirler.
Daha önce açıklandığı üzere, ülkemizde yürütmenin yasamaya yargıç olduğu, soruşturmanın her aşamasında ve diğer kararlarda iktidar partisinin ve daha da ilerisi parti başkanının komisyonları ve meclisi tamamen ablukaya alıp yönlendirdiği kuşkusu vardır. Bunu yok etmenin tek yolu, verilen kararlara karşı yargı yolunu açmaktır. Özellikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının soruşturma aşamasında katılımı sağlanmalı, yargı mercilerine itiraz yolu açılmalıdır. İtiraz mercii, Yüce Divanın şu anki halini koruduğu varsayıldığında, o suçla ilgili ceza dairesi olmalıdır.

cc. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Katılımı
Cumhuriyet Başsavcısının yargılama aşamasındaki görev ve sorumluluğu gözetilerek davanın daha iyi takibi, hukuki açıdan eksiksiz bırakılmaması, yargılamanın gecikmesine meydan bırakılmaması, dava açan belgedeki suçlamayı yargılama aşamasında da sahiplenebilmesi ve her ikisinin tutarlılığı açısından dava ilişkisinin üç asli süjesinden biri olan ithamcının asıl davanın başladığı soruşturma aşamasında hazır olması, bu aşamada da etkisinin bulunması, fiilen katılması gerektiği ileri sürülmektedir. Erdağ daha da ileri giderek, yetki Anayasa Mahkemesinde de kalsa, özel bir Yüce Divan mahkemesi de oluşturulsa yahut Yargıtay içerisinde de yapılandırılsa soruşturmayı tamamen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yürütmesi gerektiğini belirtmektedir. Erdağ’a göre, Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı da oluşturulmalıdır. O durumda soruşturmayı da Türkiye Cumhuriyet Başsavcılığı yürütebilecektir.
TBB’nin 2007 Anayasa önerinde, Yüce Divana sevk kararı ile birlikte bu konudaki iddianamenin hazırlanması görevinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilmesi öngörülmektedir. Önerideki gerekçeye göre, TBMM’nin Yüce Divana sevk iradesi, çoğu kez hukuksal yönden yeterli bir metin içinde sunulamamaktadır. Sevk kararı ile birlikte soruşturma komisyonu raporu ve ekleri iddianame yerine geçecek şekilde gönderilmektedir. Bu durum uygulamada Yüce Divana gönderilen çok sayıda bilgi ve belgeler arasında ceza hukuku bakımından hukuksal önem taşıyanları ayırma güçlüğü yaratmaktadır. Soruşturma komisyonu raporu ve eklerinin iddia makamının süzgecinden geçerek Yüce Divana ceza yargılaması usullerine uygun biçimde sunulması yargılamanın rasyonelleşmesini sağlayacaktır.
Soruşturmayı gerek Cumhuriyet Savcılarının gerekse yurttaşların gerekse de parlamenterlerin başvurusu üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yapmalıdır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma sonunda ilgilinin dokunulmazlığının kaldırılmasını istemelidir. Meclis Soruşturması istemi yargısal niteliklidir. Buna yasamanın hakkı yoktur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma aşamasına aktif katılması, hem dava açıldıktan sonra davaya sahiplenmesini, hem açılan davanın savyazıda bulunması gereken unsurları taşımasını sağlayacak, hem de davanın açılması önündeki siyasi etkileri önlemiş olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığının kurumsallaşması durumunda ise daha da çok yetki ile Meclis Soruşturmasının başından sonuna dek ve hatta kovuşturma aşamasında hukuki seyir izlenmiş, en azından siyasi kuşkular giderilmiş olacaktır.

b. Kovuşturma Aşaması
Soruşturma aşaması yanında kovuşturma bakımından da Yüce Divan uygulamasına yönelik tartışma ve eleştiriler yapılmaktadır.
Yüce Divan çalışmalarının herkese açık ve duruşmalı yapılması da önerilmektedir.
Kovuşturma aşaması bakımından, yargılamaya konu suçun belirlenmesi, itham merciin katılımı ve yasa yolu ile ilgili tartışma ve eleştiriler ön plana çıkmaktadır.

aa. Yargılamaya Konu Suçun Belirlenmesi
Yüce Divan yargılamasının hukuki dayanaklarından olan CMK, yargılanabilir uyuşmazlık konusuna işaret etmiştir. Kanunun 225. maddesine göre, hüküm, ancak savyazıda unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir. Dolayısıyla, savyazıda belirtilmeyen bir fiille ilgili, yargılama yapılamaz, karar verilemez.
Dava açan belgede açıkça fiilin belirtilmesi gerekir ki mahkeme onunla bağlı kalsın. Bu sınırlandırma, sanık açısından adil yargılanma ve savunma hakkının bir gereğidir.
Hazırlık soruşturmasını yapan organın niteliğine göre hazırlanan soruşturma komisyonu raporu veya soruşturma önergesinde belirtilen uyuşmazlık ile savyazı yerine geçen belgede açıklananın farklı olması halinde hangisine itibar edileceği yasalarda açıklanmadığından uygulamada tartışma konusu olmaktadır. Önceleri savyazı yerine geçen belge, sonraları soruşturma komisyonu kararı ve nihayet Yüce Divanın 26.05.2006 tarih ve E. 2004/5, K. 2006/2 sayılı kararında belirtildiği üzere soruşturma önergesi de, uyuşmazlık konusu ve dolayısıyla suçun konusu kabul edilip bu kapsamda dava karara bağlanabilmektedir.
Soruşturma aşamasından itibaren Cumhuriyet Başsavcısının katılmaması nedeniyle, Yüce Divana sevk kararlarında, hukuki nitelendirmelerde, sevk maddelerinde ve konunun sınırlandırılmasında sıkıntı yaşanabilecektir, hatalar yapılabilecektir. Başsavcının katılımı, bu konudaki tereddütleri giderecektir.


bb. İtham Merciinin Katılımı
İtham merciinin davaya katılmaması uygulamada eleştiriye konu edilmektedir.
TBMM tarafından verilen sevk kararının kovuşturma aşamasında savunulamaması sevk mercii ile karar mercii arasında kopukluğa neden olmaktadır.
Yüce Divandaki itham mercii yasama organıdır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ise yalnızca ithamı yürütür. Soruşturma aşamasında sav makamını temsil eden Başsavcının etkinliğinin artırılması savunulduğu gibi kovuşturma aşamasında ithamda bulunan yasama organı temsilcisinin bulunması gerekliliği de ileri sürülmektedir.
Yüce Divan ceza yargılaması yaptığına göre, genel mahkemelerdeki ceza yargılamasına paralel olarak mahkemede de savı hazırlayan sav makamının temsili ve dayanaklarıyla birlikte mahkemede savda bulunabilmesi gerekir. Soruşturmayı yapmayan Cumhuriyet Başsavcısının kovuşturmaya katılması, soruşturmayı kendisi yapmadığı için verimli olamayabileceği gibi, soruşturmayı yapan TBMM’nin veya diğer yargılanabileceklerle ilgili kurumların kendilerini temsil ettirmemesi savın askıda kalmasına, takip edilememesi nedeniyle verilecek kararda bir ayağın eksik bırakılmasına yol açacaktır.

cc.  Kanun Yolları     
Anayasa’nın 148 ve 153. maddeleri ile AMKYUHK’nın 35. maddesine göre, Yüce Divan kararları kesindir. Bu husus büyük tartışma ve eleştirilere yol açmaktadır.
Dava beraat veya mahkûmiyetle sonuçlanabilir. Her iki halde de taraflar verilen kararın hatalı olduğu kuşkusunu taşıyabilir. Bu nedenle modern hukuk sistemlerinde yargı kararlarının üst merci tarafından incelenmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Anayasa Mahkemesi de kararlarında, özgürlüğü bağlayıcı cezaların kesin olmasının hukuk devleti, adalet ve hakkaniyet ölçülerine ve Anayasa’nın temel ilkelerine aykırılık oluşturacağını belirtmektedir.
1982 Anayasası’nın hazırlık çalışmaları sırasında da mahkeme kararlarının kesin olmasının hukuk devleti, hak arama özgürlüğü ile bağdaşmadığı gerekçesiyle, Yüce Divan sıfatının Yargıtaydan oluşacak bir kurula verilmesi halinde oluşturulacak kararın üst merci olarak Yargıtay CGK tarafından incelenebileceği ileri sürülmüştür.
Yüce Divan kararlarına karşı, oluşturulacak on bir kişilik kurula itiraz edilebileceği ve temyiz yolunun açılabileceği ileri sürülmektedir.
Faruk Erem, Yılmaz Aliefendioğlu, Durmuş Tezcan da Yüce Divan yargılamasını küçük bir kurulun, denetleme görevini de büyük bir kurulun yapabileceğini savunmaktadır.
TBB’nin 2001 Anayasa önerisinde, Anayasa Mahkemesinde oluşacak Yüce Divan Kurulunun kararlarının temyizen Büyük Kurul tarafından incelenmesi önerilmekte, 2007 Anayasa önerisinde ise, başvuru mercii olarak Yargıtay CGK gösterilmektedir.
Adil yargılanma hakkı kapsamında iki dereceli yargılanma uluslararası belgelerde de yer almıştır. Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesinde, bir suçtan ötürü mahkûm olan bir kimsenin mahkûm iyetinin ve aldığı cezanın daha yüksek bir yargı yeri tarafından, hukuka göre incelenmesini isteme hakkına sahip olduğu vurgulanmaktadır.
AİHM’nin kararlarının kesin olması, ülkeleri bağlayıcılığı, yargılamanın yenilenmesi nedeni olduğu, bireysel başvuru yolunun açık olması gibi haller aslında AİHM’nin Yüce Divanın aksi yönde vereceği bir kararın Yüce Divan kararının denetlenmesi anlamına gelebileceği de kimi görüşler tarafından savunulmaktadır. Ancak AİHM kararı bir hukuk ihlali tesbiti niteliğinde olup daha çok tazmini özellik taşıdığından Yüce Divan kararının değişimine yol açamayacağı da ileri sürülmektedir. Yargılamanın iki dereceli olması AİHS ile de güvence altına alınmıştır. Buna karşılık Yüce Divanın en yüksek ceza mahkemesi olma niteliği nedeniyle tek dereceli yargılama sistemine sahip olmasının AİHS’ne aykırılık oluşturmadığı da ileri sürülmüştür.
Ara kararlarına karşı bir yargı yolu bulunmaması da ayrıca sakıncalar yaratabilecek eleştiri konularından biridir.
Yasa yolu olanağı, kararlardaki hataların giderilmesini sağlamasının yanı sıra, özellikle politik yönü olan bu tür davalar sonunda verilen kararlardan tarafların ve kamuoyunun vicdanlarının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde tatmin olmasını da sağlar. Ceza yargılamasında asıl olan iki dereceli yargılamadır. İki dereceli yargılama, ilk yargılamadaki hata oranını sıfıra en azından aşağıya indirmeyi hedefler. Yüce Divan kararlarının yasa yolunun kapalı olması, diğer ifadeyle kesin olması, diğer mahkemelere göre daha az yargısal teminat sağlar. Genel mahkemelerde, herkes için yargısal teminat olarak öngörülen ilk derece mahkemesine karşı yasa yolunun (iki dereceli yargılamanın), konumları ve sorumlulukları nedeniyle haklarında daha güvenceli bir yargılama yapılması için özel bir yargılama sistemi oluşturulan üst düzey kamu görevlilerinin yararlanamaması kendi içinde çelişki, koruma öngören Yüce Divan sisteminin özüne ve amacına aykırılık oluşturmaktadır. İdari bir cezaya karşı dahi yasa yolu öngörülmüşken, Yüce Divan kararlarının kesin olması, yargılanan kişilerin ve yargılama konusunun daha az önemsendiği intibaını uyandıracak, ceza hukukundaki kuşkuya yer bırakmama ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkaracak, daha önemli görülen bir yargılamada hata olasılığını giderme olanağını kapatacaktır.






SONUÇ


Önceleri üstün gücü elinde tutanlar mutlak otoriteye sahip iken zamanla yetkileri kısıtlanmış, ileri aşamalarda insanlarda demokratik hukuk devleti anlayışının gelişmesiyle yetki aşımı veya kötüye kullanma halinde yaptırım uygulayacak mekanizmalar geliştirilmiş ve nihayet zamanımızda yaptırımım uygulayacak organlar ile uygulama biçimi tartışılır hale gelmiştir.
Her şeyin büyük ölçüde saydamlaştığı çağımız demokrasilerinde, seçenlerle seçilenler arasındaki eşitsizlikler gitgide azalmakta, temiz, şeffaf ve dürüst topluma doğru koruyucu ayrıcalıklar daha çok sorgulanabilmektedir.
Doğaldır ki, öncelikle insan olan ve görevleri, yetki ve sorumlulukları gereği özel bir yargılama yöntemine tabi olan yöneticiler, denetim mekanizmasını oluştururken yetkileri ölçüsünde yargılanmaları halinde az zarar görecekleri bir sistem geliştirmeye çalışmışlardır. Halkın yönetime ve yasaların yapılması sürecine katılım oranı arttıkça denetim mekanizması adı geçen üst yöneticiler açısından daha da etkinleştirilmiştir.
Demokrasilerde seçimle işbaşına gelenler despotluğa yönelebilirler. Demokrasinin despotlaşması olasılığını önleyebilecek tedbirler anayasa yargısı, insan hakları ve hukuk devleti güvenceleridir.
Yüce Divanın tarihsel kökeni İngiltere’de Parlamentonun Krala karşı yüzyıllar boyunca sürdürdüğü özgürlük ve iktidar mücadelesinin bir ürünüdür.
Mecliste ezici çoğunluğa dayanan siyasi iktidar tam bir egemenlik kurma yoluna gidebilir. Bu durumda demokratik gelişmeler esas yolundan sapar. Siyasi iktidarın icrasını hukuk devletinin gereklerine uygun siyasi ve hukuki bir kontrol altında bulundurma gerekliliği, yasaların Anayasa’ya uygunluğunun ve üst yöneticilerin kontrolünü zorunlu kılmaktadır. İşte bu durum karşısında değişik zaman ve ülkelerde farklı adlar alsa da özellikle Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri gibi egemenlik gücünü kullanan üst düzey yönetici ve yetkililerin yargılandıkları, özel yetkiye sahip mahkeme olan Yüce Divan oluşturulmuştur.
Yüce Divan hukuk alanında yüksek mahkeme anlamında kullanılmaktadır. Yüce Divan, Anayasa’da tanımlanmış kişileri görevleri ile ilgili suçlarından dolayı yargılayan mercidir. Yüce Divan, görevleri veya bulundukları konum itibariyle önemli görülen, Anayasa’da tanımlanmış kişileri görevleri ile ilgili suçlarından dolayı yargılar.
Ülkemizde 1876 Anayasası’yla ve Divan-ı Ali adıyla giren mahkeme 1961 ve 1982 Anayasası’yla Yüce Divan adını almıştır.
Yüce Divan Türk Anayasa Hukuku sistemine ilk defa girdiği 1876 Anayasası’nda, karma yapılı ve gerektiğinde toplanan olağanüstü bir mahkeme niteliğindedir. Divan-ı Ali, Daire-i İthamiye (İtham Dairesi) ve Divan-ı Hüküm (Hüküm Dairesi) olmak üzere iki daireden oluşur.
Kurum Divanı Ali adını taşımaktaydı. Anayasa’nın 31. maddesine göre, gerek duyulduğu zamanlarda ve padişah iradesiyle toplanırdı.
Divan-ı Ali, bakanları, Temyiz Mahkemesi başkanını, üyelerini, savcılarını, sorgu yargıçlarını (müstantiklerini), padişahın kendisini, saltanatı ve devleti tehlikeli bir hale sürüklemeye ve atmaya kalkışanları yargılamakla görevlidir.
Divan-ı Ali Osmanlı döneminde hiç faaliyet göstermemiştir.
1921 Anayasası’nın kabulü ile 1876 Anayasası toptan yürürlükten kaldırılmamış ve bu dönemde 1876 Anayasası’nın 1921 Anayasasıyla çatışmayan hükümleri yürürlükte kalmaya ve uygulanmaya devam etmiştir. 1921 Anayasası’nda, erkler birliği sistemi benimsenmiş, Yüce Divana yer verilmemiştir.
1924 Anayasası da 1876 Anayasasına benzer bir düzenleme yapmıştır. Yüce Divan 1924 Anayasası’nda yargı erki başlıklı bölümde Divan-ı Ali başlığıyla düzenlenmiştir. Divan-ı Ali 1945 te yapılan değişiklikle Yüce Divan adını almıştır.
Divan-ı Ali, bakanları, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısını görevlerinden doğacak işlerden dolayı ve görevleri nedeniyle devlete karşı hukuki sorumluluk gerektiren hallerde yargılar. 1937 de yapılan değişiklikle müsteşarlar da yargılanacaklar arasına alınmıştır. Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanının kararlarından doğacak sorumluluk Başbakan ve ilgili bakana aittir. Anayasa’nın 41. maddesinde, Cumhurbaşkanının vatan hainliği halinde Meclis’e karşı sorumlu olacağı belirtilmiştir.
Anayasa’ya göre Divan-ı Ali gerekli görüldüğünde TBMM kararıyla kurulur. TBMM’nin açıldığı 23.04.1920’den 27.05.1960 tarihine dek 4 kez Yüce Divan kurulmasına karar verilmiştir.
27.05.1960 tarihinde yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi TBMM’yi dağıtmış, 1924 Anayasası’nın Yüce Divana ilişkin hükümler dâhil bazı hükümleri kaldırıp bazı hükümleri değiştiren 1 nolu kanunu çıkarmıştır. Yargılanmaları kararlaştıracak Yüksek Soruşturma Kurulu ve yargılayacak yüksek Adalet Divanı kurulmuştur.
Yüksek Adalet Divanı, Cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları, eski iktidar milletvekillerini ve bunların suçlarına katılanları yargılamakla yetkilidir.
27.05.1960 tan itibaren görev yapan Yüksek Adalet Divanı yerini 16.12.1960 tarihinde 157 sayılı kanun ile yeniden oluşturulan ve 1924 Anayasası’nda var olan Yüce Divan uygulamasına bırakmıştır.
Milli Birlik Komitesi, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Yüce Divanda yargılanmasını sağlamıştır
Yüksek Adalet Divanı milletvekili, general, vali, belediye başkanı dâhil 587 kişiyi yargılamıştır. Görev süresinde 15 kişiye idam, 31 kişiye ömür boyu ağır hapis, 418 kişiye de değişik sürelerde hapis cezası verilmiştir.
Anayasa yargısının kuruluşu ve gelişmesi 1961 Anayasası ile olanaklı hale gelmiştir. Yapılan eleştiriler önemsenmiş ve Yüce Divan görevi Türk hukukuna ilk defa 1961 Anayasası ile Anayasa Mahkemesine verilmiştir.
1961 Anayasası’na göre, Anayasa Mahkemesi, diğer anayasal denetim görevleri yanında Cumhurbaşkanını,  üyelerini, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısını, Başkanun sözcüsünü, Askeri Yargıtay Başsavcısını ve kendi üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler yargı denetimi dışında tutulmuştur. AYİM başkan ve üyeleriyle ilgili Anayasa’da var olmayan düzenleme 1972 yılında çıkarılan 1602 sayılı AYİM Kanun’unun 32. maddesinde yer almıştır.
1961 Anayasası döneminde bir bakan Yüce Divana sevk edilmiş, sevk kararında suçun ne olduğunun gösterilmediği, suçun unsurlarının açıklanmadığı ve sevk maddesinin yer almadığı belirtilerek sanığın sorumluluğunun tesbit edilemediği görüşüyle dava beraatla sonuçlandırılmıştır.
12.09.1980 den 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği 07.11.1982 tarihine kadar darbeyi yapanlardan oluşan MGK’nın yönetiminde bir ara dönem yaşanmıştır. TBMM’nin Cumhurbaşkanı ve bakanlar hakkındaki soruşturma ve Yüce Divana sevk etme yetkisini kendinde görmüştür.
MGK, dört bakanı Yüce Divana sevk etmiş, bunlardan üçü mahkûm, biri beraat etmiştir.
1982 Anayasası da 1961 Anayasası’ndaki sistemi büyük ölçüde korumuştur.
MGK adeta kendine bir güvenlik kalkanı yaratmış, yaptığı işlem ve eylemlerini yargı denetimi dışında tutmuş, üyelere de sorumsuzluk ve dokunulmazlık zırhı yerleştirmiştir. Olağanüstü dönemin koşulları nedeniyle de olsa getirilen ve halen de etkileri süren sorumsuzluk ve dokunulmazlık zırhı ve uygulaması ülkemizin hukuk devleti olma yolundaki adımları açısından büyük bir talihsizliktir.
1982 Anayasası’nda, Anayasa Mahkemesi, yargı başlığı altında ve yüksek mahkemeler arasında yer almakla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerine getirdiği işlevin niteliği onun genel yargı teşkilatı dışında özel ve bağımsız bir konum kazanmasına neden olmuştur. Mahkeme de kendini genel yargı teşkilatı dışında bir mahkeme olarak nitelendirmiştir.
Yüce Divan, 1982 Anayasası ile kendini korumuş, genel itibariyle 1961 Anayasası’na paralel bir düzenleme getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yapmış olduğu yargılamalarda uygulamakla yükümlü olduğu temel hukuk kaynakları, Anayasa, AMKYUHK ve CMK’dır.
Yüce Divan görevi yapan Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 146. vd. maddelerinde açıklandığı üzere, onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur. İki asıl ve iki yedek üye Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üye Danıştay, birer asıl üye Askeri Yargıtay, AYİM ve Sayıştay, bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinde göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.
Cumhurbaşkanı üye seçimi konusunda takdir yetkisini kullanırken Anayasa’nın 146 ve AMKYHK’nin 4. maddesine uygun davranmak durumundadır.
Diğer üyeler aday gösterilenler arasından seçilmekle birlikte, 146. maddeye göre Cumhurbaşkanı ayrıca re’sen, kırk yaşını doldurmuş, kamu hizmetinde en az 15 yıl çalışmış üst kademe yöneticileri ile en az onbeş yıl avukatlık yapmış avukatlar arasından üç asıl ve bir yedek üye seçer. Anayasa’da, üyelik için belirli bir süre kısıtlaması getirilmemiş, emeklilik için ise 65 yaş ölçü alınmıştır.
Anayasa’nın 105. maddesinde, Cumhurbaşkanının vatan hainliği durumunda Meclis tarafından suçlanabileceği belirtilmiş, 148. maddeye göre de, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Cumhurbaşkanı,  üyeleri, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, AYİM Başkan ve üyeleri, Başsavcıları, Cumhuriyet Başsavcıvekili, HSYK ve Sayıştay Başkan ve üyeleri Yüce Divan yargılamasına tabi olabileceklerdir.
Anayasamızın 105. maddesine göre, Cumhurbaşkanının yalnızca vatana ihanetten dolayı sorumlu olduğu belirtilmiştir. Bu hükmün tersi anlamından Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında göreviyle ilgili sorumluluğu yoktur. Ağırlıklı olarak benimsenen görüşe göre, vatana ihanet kavramından anlaşılması gereken, devletin ülkesi ile bölünmezliği ve siyasal iktidarın demokratik, temsili rejimi olan sadakat borcunun ihlali, vatanın bütünlüğüne ve Devletin Anayasa ile kurulu rejimine karşı işlenen suçların bütünü, başkanlık görevlerini esaslı şekilde ihlâl eden fiil ve hareketlerdir.
Anayasa’nın 105. maddesinde, Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılacağı, 148. madde de, yargılayacak makamın Yüce Divan olduğu belirtilmiştir. Meclisin vatana ihanet suçlandırması, kovuşturma olanağı sağladığına göre, suçlama, Cumhurbaşkanı yönünden kovuşturma koşuludur.
Yüce Divana sevk kararında, hangi ceza hükmünde dayanıldığı ve suçlandırılması istenen Cumhurbaşkanınca işlendiği ileri sürülen suçun hangi gerekçeyle vatana ihanet sayılması gerektiği belirtilir. Savyazıda bulunması gereken unsurlara ve bilgilere sevk kararında yer verilmelidir.
Öğretide genel kabul gören görüşe göre, suçlamanın TBMM’nin en az ¾’ü gibi bir yeter sayı ile yapılması ve yüklenen suçun vatan hainliği ile bağdaştırılması karşısında, Yüce Divana sevk kararı ile birlikte Cumhurbaşkanının sıfatı kalkmalıdır. Ancak açık hüküm bulunmadığından, sıfatın devam edeceği de savunulmuştur.
Cumhurbaşkanı siyasal açıdan da sorumsuzdur. Hukuki sorumluluk açısından bakıldığında, Cumhurbaşkanının, görevi ile ilgili olmayan (kişisel alanda) eylem ve işlemleri nedeniyle verdiği maddi ve manevi zararlar açısından diğer bireyler gibi (hukuki) sorumluluğu vardır.
Aynı şekilde, Cumhurbaşkanının, kişisel suçlar açısından cezai sorumluluğu vardır. Ancak bu konuda kimi görüşlere göre dokunulmazlığının kaldırılması gerekirken, kimilerine göre ise böyle bir gereklilik yoktur. Hukuk devletinde herkesin hukuka uygun davranması ve özellikle kişisel konularda Cumhurbaşkanı da olsa sorumluluğunun var olduğunun kabul edilmesi, yargıda birlik ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda genel mahkemelerde herhangi bir prosedüre gerek kalmaksızın yargılanabilmesi gerekir. Bu nedenlerle, aksi yönde bir düzenlemenin de bulunmadığı gözetilerek, Cumhurbaşkanının kişisel suçlarından dolayı dokunulmazlığının kaldırılmasına gerek kalmaksızın genel mahkemelerde yargılanabilmesi gerekir.
Anayasa’mızın 148 inci maddesine göre, başbakan ve bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezai sorumlulukları vardır. Bakanlar Kurulu üyeleri, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Meclis Soruşturması sonunda Yüce Divanda yargılanırlar.
Soruşturmanın ön koşulu soruşturma açılması istemli önerge verilmesidir.
Anayasa’nın 100. ve TBMM İçtüzüğü’nün 107/1. maddesine göre, başbakan veya bakanlar hakkında, TBMM üye tamsayısının en az onda birinin (55 milletvekilinin) vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. İçtüzükte, görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan başbakan ve bakanlar hakkında Meclis Soruşturması açılması istenebileceği belirtilmiştir.
Önerge ile ilgili TBMM’de yapılacak görüşmelerden soruşturma yapmak üzere bir komisyon kurulabilir. Komisyon kamusal ve özel kuruluşlardan konu ile ilgili bilgi ve belgeleri isteyebilir, gerekli gördüklerine el koyabilir, nun bütün vasıtalarından faydalanabilir,  üyelerini, diğer ilgilileri, tanık ve bilirkişileri dinleyebilir. Gerekli gördüğü kanıtları toplar.
Komisyonun hazırlayacağı rapor TBMM’de tartışılır. Görüşmeler tamamlandıktan sonra ilgili bakan veya Başbakan’ın Yüce Divana sevki konusunda gizli oyla olumlu veya olumsuz karar verilir. TBMM’nin üye tamsayısı 550 olduğuna göre, bir Bakanın Yüce Divana sevkine dair verilecek kararda, salt çoğunluğun temin edilmesi için en az 276 milletvekilinin Yüce Divana sevk yönünde oy kullanması gerekir. Toplantı yeter sayısı açısından tartışmalar yaşanmış, tarafımdan da benimsenen görüşe göre, tartışmalara katılacak üye sayısının da salt çoğunluğu oluşturması gerekir.
Başbakan ve bakanları görevleriyle ilgili suçlardan ötürü Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi önünde suçlandırmak yetkisi TBMM’nindir.
TBMM kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükümet istifa etmiş sayılır.
Bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezai sorumlulukları, bakanların sadece görevleri esnasında işlemiş oldukları fiillerinden doğan bir sorumluluk olmaktan daha çok bu görev ile bağlantısı olan suçlardan doğan bir sorumluluktur.
Başbakan ve bakanların kişilere verdikleri maddi ve manevi zararlardan dolayı hukuki sorumlulukları vardır. Bu durumda yargılama genel hükümlere göre yapılır.
Bakanlar kişisel suçlarından dolayı yasama dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra suçu işlediği yer ceza mahkemesi tarafından yargılanır.
Yüce Divanda bugüne dek, bir başbakan, on dokuz bakan ve bunların suçlarına katılan doksan üç kişi yargılanmıştır. Yargılanan bakanlardan altısı Bayındırlık (ve İskan) Bakanı, dördü Devlet Bakanı, ikisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, ikisi Ticaret Bakanı, ikisi Bahriye Bakanı, ikisi Gümrük ve Tekel Bakanı, biri Sosyal Güvenlik Bakanı’dır. Yargılananlardan dokuz bakan hakkında beraat; yedi bakan hakkında mahkûmiyet, bir başbakan ve iki bakan hakkında davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi, 1 bakan hakkında da tazminat kararı verilmiştir.
1983 sonrası dönemde, ülkemizde parlamento içi muhalefetin etkin bir denetim ifa edemediği, önemli ölçüde iktidar partisi çoğunluğu tarafından engellendiği ya da etkisiz hale getirildiği görülmüştür.
Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin görevleriyle ilgili suçlardan dolayı soruşturma açılması Mahkemenin kararına bağlıdır.
Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinde açıklandığı üzere, Birinci Başkanlık Kurulunun, son soruşturmanın açılmasına ilişkin kararı, görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir.
Danıştay Kanunu’nun 79. maddesine göre, 76. maddesine gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.
Askeri Yargıtay Kanunu’nun 37. maddesine göre, Askeri Yargıtay Başsavcısı, İkinci Başkanı, daire başkanları ve üyelerinin görevle ilgili suçları hakkında soruşturma açılmasına karar veren Genel Kurul, son soruşturmanın açılmasına karar verdiği takdirde, soruşturma dosyası Askeri Yargıtay Başkanlığı tarafından Yüce Divana sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
AYİM Kanunu’nun 32. maddesine göre,  AYİM Başsavcısı, Daire Başkanları, üyeleri ve genel sekreterin görevle ilgili suçlarını incelemeye yetkili Genel Kurul tarafından son soruşturmanın açılmasına karar verdiği takdirde soruşturma dosyası AYİM Başkanlığı tarafından Yüce Divana sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
Yüce Divan tarihinde,  bugüne dek yargılanan başkan, üye veya başsavcı (üst yargı mensubu) olmamıştır.
HSYK başkan ve üyelerinin görev suçları nedeniyle Yüce Divanda yargılanacakları Anayasa’da belirtilmiş, ancak konunun Yüce Divanın önüne nasıl getirileceği hususunda açıkça bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Kurul başkanının aynı zamanda bakan olması ve Kurul işlerinin görevi kapsamına girmesi nedeniyle bakanın tabi olduğu sisteme göre soruşturulup sevk kararıyla Yüce Divanda yargılanabilecektir.
Müsteşarın Yüce Divanda yargılanabileceği farklı görüşlere rağmen genel kabul görmekle birlikte, yöntem hususunda tartışmalar yapılmaktadır. Yoğunluklu olarak müsteşarın Kurul üyesi sıfatıyla işlediği görev suçlarından dolayı, HSK’a göre Adalet Bakanı’nın istemiyle Yargıtay üyelerinin tabi olduğu sisteme göre soruşturma yapılacağı ve görev suçu söz konusu ise Yüce Divanda, kişisel suçlarda ise Yargıtay CGK’da son soruşturma yapılacağı kabul edilmektedir.
Yargıtay ve Danıştay kökenli üyeler, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin soruşturulması sistemine uygun olarak soruşturulacak ve Yüce Divana sevk edilebileceklerdir.
 Sayıştay Kanun’unun 96. maddesine göre, üyelerin görev suçlarıyla ilgili olarak, Daireler Kurulu tarafından yargılamanın gerekliliğine dair verilen ve kesinleşen karar üzerine dosya Anayasa Mahkemesine tevdi olunur.
Yüce Divanda şimdiye dek kamu görevlilerinden üyeleri dışında hiç kimsenin yargılanmamış olması ve yargılanan bakanların çoğunun Bayındırlık ve İskan Bakanları olması dikkat çekicidir. 1876’dan itibaren en çok karşılaşılan suç tipleri ise, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, ihmal, resmi otomobille seçim zamanı dolanma, hazineyi zarara uğratma, memurları sürme, yasaya aykırı gösteri yapan partililer hakkında dava açılmasını istememe, ihale yolsuzluğu, haksız kredi sağlama, yolsuzlukla örtbas etme, MİT’i yasa dışı eylemlere yöneltme, Devlet hizmetlerinin yönetimini görevli (memur) olmayan gündelikli ve sözleşmeli kişiler eliyle yöneterek anayasayı bir parça (kısmen) değiştirme ve yürürlükten kaldırma, Devleti zarara uğratma, ihalede yolsuzluk, kredi yolsuzluğu, yakınlarına çıkar sağlamadır.
CMK ve MMK birlikte değerlendirildiğinde bağlantılı hal nedeniyle suça katılanların da Yüce Divanda yargılanabileceğinin kabul edilmesi, Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemelerdeki davalar birleştirilebilmesi gerekir.
 Anayasa’da belirtildiği üzere, Yüce Divanın yetkisi, açıkça belirtilen kamu görevlilerinin yalnızca görev suçlarıyla ilgilidir. Kişisel ve mali suçları açısından Yüce Divanın görevi ve yetkisi söz konusu değildir.
Anayasa Mahkemesi açısından bakıldığında, tek mahkeme olduğu için yetkisi ülkenin tümüdür.
Mahkeme, öncelikle görevli olup olmadığını, verilen yargılama kararının gerekli çoğunlukla alınıp alınmadığını, suçun nedenleriyle birlikte açıkça tanımlanıp tanımlanmadığını, lehe ve aleyhe kanıtlara yer verilip verilmediğini, CMK’nın 170. maddesinde belirtilen unsurları taşıyıp taşımadığını inceleyecektir.
Yüce Divanın kararları kesin nitelikte olduğundan vereceği görevsizlik kararı üzerine görevli gösterilen yargı merciinin davaya bakmak durumunda olduğu kabul edilmektedir.
Mahkeme, gerek ön inceleme gerekse yargılama aşamasında raportörlerden yararlanır. Raportörün hazırlayacağı rapor Mahkemece incelenir. Dava açan belgede eksiklik belirlenirse eksikliğin giderilmesi için dosya geri gönderilir.
Mahkeme yetkisiz olduğu görüşündeyse başvurunun reddine karar verir.
Sevk kararından sonra davanın geri alınmasına hukuki olanak yoktur.
Savyazı yerine geçen belgenin kabulü ile dava açılmış sayılır.
Duruşma Anayasa’nın 35. maddesi yollamasıyla CMK’daki düzenlemelere uygun olarak yapılır.
Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla, ceza yargılaması yetkisini kullanırken, hem yüklenen suçun nitelendirilmesi, kovuşturulması açısından, hem de ceza yargılamasının yürütülmesi açısından yürürlükteki yasalara ve öncelikle de CMK’ya göre davranacaktır.
Yüce Divan yargılaması duruşmalı yapılır.
Savyazı veya yerine geçen belge okunur. CMK’nın 147. maddesinde geçen haklar hatırlatılır. Daha sonra da sorguya başlanır.
CMK’nın 201. maddesine göre çapraz sorgunun bir özel türü olan doğrudan soru yöneltme Yüce Divanda da uygulanabilir. Mahkeme gerekli gördüğü kanıtları toplar.
Anayasa’nın 148. maddesinde açıklandığı üzere, görüşmeler ve peşinden son görüşler bittiğinde en kıdemsiz üyeden oylamaya başlanır ve karar verilir. Yüce Divanda herhangi bir konuda salt çoğunlukla karar verilebilmesi için en az altı üyenin aynı yönde oy kullanması gerekir.
Anayasa’nın 153/1. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Kararların kesin olması, Yüce Divan görevi gören Anayasa Mahkemesinin üstünde her hangi bir mahkemenin bulunmayışından kaynaklanmaktadır. Genel yargıda, yargısal denetim açısından alt ve üst mahkemeler bulunmasına karşın Yüce Divan tek ve esas mahkeme niteliğinde olduğundan itiraz, istinaf veya temyiz yolunun kullanılması olanaklı değildir.
Olağanüstü yasa yolları açısından değerlendirildiğinde, CMK’da yer alan Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumunun da işletilmesi olanaksızdır. Zira itiraz Yargıtay kararlarına karşı öngörülmüştür.
Yüce Divan üst mahkeme olup Yargıtay ile bir altlık üstlük ilişkisi bulunmadığından, Yüce Divan kararlarına karşı yasa yararına bozma olağanüstü yasa yolu yoktur.
Aksi yönde bir düzenleme bulunmadığından ve yargılamanın yenilenmesi kurumu esas hakkında kararı veren mahkemede işletildiğinden, Yüce Divan yetkisinin kullanıldığı yargıla malar sonucu verilen hüküm aleyhine (sanık lehine) Anayasa Mahkemesinin de kabul ettiği üzere yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilecektir.  
Karara karşı yasa yolu bulunmadığı için Anayasa Mahkemesinin (Yüce Divanın) karar verildiği anda hükmü kesin nitelik taşır.
AMKYHK’nın 46. ve 47. maddelerinde belirtilen hallerde, başkan ve üyeler davaya bakılamayacakları gibi, reddedilebileceklerdir de. Davaya bakma engelinin bulunması halinde, başkan ve üyeler kendiliklerinden davaya veya işe bakmaktan çekinebilirler.
Anayasa’nın 146. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri, asli görevleri dışında resmi veya özel hiçbir bir görev alamazlar.
Aksi yöndeki örüşlere rağmen CMK’nın 9 ve 16. maddeleri gözetilerek bağlantılı davaların Yüce Divanda birleştirilerek görülebileceğinin kabul edilmesi gerekir. Aksi yönde bir hüküm yoktur.
Yargı çevresi tüm ülke olduğundan genellikle kabul gören görüşe göre Yüce Divanın istinabe yoluna gitmesi söz konusu değildir.
Yüce Divan yargılamasında da, usul hükümlerine uygun olarak suçtan zarar görenin davaya katılması olanaklıdır.
Ceza yargılaması yapan Yüce Divan kararları kesinleşmekle ceza hukukundaki genel infaz hükümleri devreye girer. Verilen kararı infaz edecek olan Cumhuriyet Başsavcılığıdır.
Yüce Divan, gerek oluşum şekli gerekse kararları bakımından gördüğü işin önemi ve yargıladığı kişilerin üst derecedeki konumları itibariyle önemli tartışma konusu olmuş, her yargılama faaliyeti öncesinde, sırasında ve sonrasında eleştiri bombardımanına tabi tutulmuştur.
Yargıçların kararları her zaman yöneticilerin veya kamunun hoşuna gitmeyebilir. Ancak unutulmamalı ki, çağımız demokrasilerinde hukuka dayanır. Bu, hukukun üstünlüğü ve temel hak ile özgürlüklerin korunmasının bir gereğidir.
Değişik ülkelerde zamanla halkın demokratik hukuk devleti anlayışını benimsemesi derecesinde, yargılama merciinin halkın temsilcileri tarafından doğrudan belirlenmesi ağırlık kazanmıştır. Ancak bizim gibi henüz demokratik hukuk devleti anlayışını bir yaşam biçimine tam olarak dönüştürememiş ülkelerde bu yöntem beraberinde bazı sakıncalar yaratabilecek bir durumdur.
Yargıtay (Temyiz Mahkemesi), Özel Yüce Divan Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi şeklinde var olan dört Yüce Divan sisteminden en yaygın olanının Anayasa Mahkemesi olduğu görülmektedir.
Yargılamayı yapacak mahkeme yanında yargılamanın adil yargılanma hakkı çerçevesinde tarafsız ve bağımsız mahkemece yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır.   Anayasa’nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.
Ülkemizdeki Yüce Divan tartışmasının büyük ölçüde temelinde yatan husus, mahkemenin özellikle oluşum şeklinin verilecek kararlar bakımından adalet duygusunu tatmin etmeye uygun olup olmadığıdır.
Anayasa Mahkemesinin asıl görevi (kuruluş amacı) Anayasa’ya uygunluk denetimi olduğuna göre, Anayasa’ya göre oluşum şekli uygun düşünülebilirse de, Yüce Divan yargılaması açısından bunu savunmak olanaklı değildir. Yüce Divanın organik olarak özdeş olduğu Anayasa Mahkemesinden maddi işlevsel ve sosyolojik olarak bağımsız bir kurumsal kimliğe sahip olduğu söylenebilir.
Yüce Divan yargılamasının nadiren yapıldığı, dolayısıyla ceza yargılaması görevi olan Yüce Divanın ceza hukuku açısından soğuyacağı, mevcut yapısıyla düşünüldüğünde, bir tek ceza hukukçusunun var olabileceği mahkemede, sağlıklı karar verilemeyeceği kuşkusunun uyanabileceği açıktır.
Ceza yönü de olan Yüce Divan yargılamasının sağlıklı ve adil bir şekilde yapılması son derece güçtür ve doğaldır ki bu haliyle hep tartışma odağı olmayı sürdürecektir.
Yüce Divan yargılamasının var olduğu haliyle adil ve güvenceli bir yargılama olmadığı yönünde çok ciddi eleştirilerin bulunması bu kurumun bir an önce yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda eleştirilerin yoğunluğuna göre öncelikle Yüce Divan görevinin Yargıtaya verilmesiyle yargılama doğal merciine kavuşacak, âdil yargılama ilkesine uyulacak, diğer taraftan Anayasa Mahkemesi de gerçek işlevine dönecektir.
Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının kurumsallaştığı bir çağda, yargılamayı siyasal bir organın yapmasını savunmak uygun değildir. Yargılama birliği, güçlü yargının vazgeçilmez ilkesidir.
Yüce Divan görevinin ülkemiz koşullarında Yargıtaya verilmesi birçok açıdan yarar sağlayacaktır. Uygulamaya bakıldığında, toplum düzenini en az seviyede bozduğu kabul edilen suçlarla ilgili yargılama görevi, bir ceza hukukçusu (Sulh Ceza Mahkemesi) tarafından yargılamaya Cumhuriyet Savcısı katılmaksızın yerine getirilmektedir. Daha ağır kabul edilen suçlarla ilgili,  Cumhuriyet Savcısının da katıldığı bir üst derece (Asliye Ceza) mahkemesinde yargılama yapılmaktadır. Daha da düzeni bozduğu kabul edilen suçlarla ilgili yargılama görevi ise, üç kişilik kıdemli ve deneyimli yargıçlardan oluşan mahkemenindir (Ağır Ceza Mahkemesinindir). Belirtilen mahkemelerin kararlarına karşı ise, görülen suç bakımından uzman beş kişilik ceza hukukçusundan oluşan Yargıtay Ceza Dairesi tarafından bakılmaktadır.  
Yüce Divan görevi, yargılamaya konu suçun niteliğine göre, ilgili Daireye verilmeli, iki dereceli yargılanma yolunu açmak adına bu daire kararlarına karşı itiraz mercii ise, Dairede görevli ve fakat ilk derece mahkemesinin yargılama sırasında görev almayan üyelerin de içinde bulunacakları CGK olmalıdır. Zira ülkemizde ceza hukuku alanında, uygulamada uzmanlaşanlar, özellikle Yargıtayda görev yapan ceza dairelerindeki başkanlar ve üyelerdir. Böyle bir yapılaşmada Dairenin vereceği karar mahkemenin hukukçu kimliği açısından tartışma konusu dahi olmayacaktır. Aynı şekilde Daire siyasi de olmayacağı için siyasi taraflılığı konusunda da kuşku uyandırmayacaktır. Ve yine ceza yargılaması birliği açısından da olumlu bir yapılanma olacaktır.
Yüce Divan yetkisinin Anayasa Mahkemesinde kalması savunulmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin birden çok daire olarak çalışabileceği ileri sürülmektedir.  
Anayasa Mahkemesinin kapsamlı değişikliğe uğratılıp, Anayasa Mahkemesinin iki daireden oluşturulması, birinin Anayasa Mahkemelerinin kuruluş amacına uygun olarak, anayasal denetim yapması, diğerinin de, Yüce Divan sıfatıyla çalışması önerilmektedir. Yüce Divanın özellikle ceza hukuku uzmanlarından oluşacak bir heyete dönüştürülmesi, soruşturma aşamasına Cumhuriyet Başsavcısının dâhil edilmesi, kovuşturma ve infaz evresinde gerek uluslararası kabul gören gerekse ülkemizde benimsenmiş uygulamalara paralel düzenleme yapılması uygun olacaktır.
İki daireli yapılanmanın bir diğer yararı da, Yüce Divan olarak görev yapacak dairenin kararlarına karşı tüm üyelerin katılacağı itiraz merciince ikinci inceleme yapılmasıdır. Yani iki, dereceli yargılama yolunu açmaktır. Ancak Yüce Divan görevi görmeyen Daire üyelerinin, ceza hukukçusu, dolayısıyla ceza yargılaması açısından donanımlı, uzman olmamaları nedeniyle, uzman üyelerin verdiği kararı denetlemeleri, itiraz üzerine verilen kararın hukukiliğini ve adilliğini sorgulama yolu açabilecektir.
Yüce Divan kararlarının kesin olması, adil yargılamaya yönelik iki dereceli yargılama ilkesinin de ihlali sonucunu doğurmaktadır. Hata payını en aza indirme ve yargılanmada güvence sağlama adına adil yargılama hakkı açısından büyük önem taşıyan, mahkeme kararlarına karşı yasa yolunun önünün açılması gerekir.
Ceza yargılamasında asıl olan iki dereceli yargılamadır. Yüce Divan kararlarının yasa yolunun kapalı olması, diğer ifadeyle kesin olması, diğer mahkemelere göre daha az yargısal teminat sağlar. Genel mahkemelerde, herkes için yargısal teminat olarak öngörülen ilk derece mahkemesine karşı yasa yolunun (iki dereceli yargılamanın), konumları ve sorumlulukları nedeniyle haklarında daha güvenceli bir yargılama yapılması için özel bir yargılama sistemi oluşturulan üst düzey kamu görevlilerinin yararlanamaması kendi içinde çelişki, koruma öngören Yüce Divan sisteminin özüne ve amacına aykırılık oluşturmaktadır. İdari bir cezaya karşı dahi yasa yolu öngörülmüşken, Yüce Divan kararlarının kesin olması, yargılanan kişilerin ve yargılama konusunun daha az önemsendiği intibaını uyandıracak, ceza hukukundaki kuşkuya yer bırakmama ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkaracak, daha önemli görülen bir yargılamada hata olasılığını giderme olanağını kapatacaktır.
Ancak bu durumda da, Yüce Divanın ceza hukukçularından oluşması gerektiği fikriyle tezat oluşturur. Zira asıl yargılama görevi görecek olan Yüce Divan karalarına karşı üst merci olarak ceza hukukçusu olmayanların ceza hukukçularından oluşan daire kararlarını denetlemesi hukuki ve adil yargılanma açıdan açıklaması son derece güç bir durumdur. anayasal denetim gören diğer daire üyelerinin, önerilerin bir kısmına göre yasama ve yürütmenin başı Cumhurbaşkanı gibi siyasi organlarca seçileceği dolayısıyla siyasi etki altında kalabileceği düşünüldüğünde itiraz sonucu verilecek kararın hukuki olması son derece güçtür.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin mevcut haliyle siyasi erkin başı olan Cumhurbaşkanı tarafından atandığı, dolayısıyla siyasi izlenimi veren bir atamanın söz konusu olduğu gözetildiğinde, üyelerini seçen cumhurbaşkanını yargılamak, yargı bağımsızlığı ve yansızlık ilkeleriyle çelişecektir.
Parti içi disiplinini aşacak şekilde, bir parti milletvekillerinin, çok istisnai haller hariç tamamen parti liderinin direktifi doğrultusunda hareket etmeleri ve meclisin çoğunluğunu elinde bulunduran partinin aynı zamanda yürütme erkini de oluşturması, yürütmenin hazırladığı bir tasarının onay mercii imiş gibi Meclisten geçmesi ve nihayet aynı yürütme erki ile bağlı siyasi görüşün Meclis’ten istediği gibi, kimi zaman siyasi kökenli ve sonrasında yine onay mercii gibi çalışacak olan bir Cumhurbaşkanı seçmesi, dolayısıyla yasama ve yürütmenin büyük ölçüde bir parti başkanı tarafından yönetilmesi, aynı meclis veya siyasi kökenli bir Cumhurbaşkanının yapacağı atamaları da kuşkulu hale getirecek, siyasi etki altında kalabilecek olan Cumhurbaşkanının üye seçiminde de bu kimliğini göz önünde bulundurması olasılık kapsamında olacak, en azından bu yönde bir kuşku hep var olacak, olası yargılamada Yüce Divan kararı adalet duygusunu tatmin etmeyebilecektir. Atama kararlarının gerekçelendirilmesi, bir dereceye kadar atama yetkisinin daha dikkatli ve yerinde kullanılmasını sağlayabilecektir. Ancak, her tür kuşkuyu yok etmek, yukarıda belirtilen olası hataların önüne geçebilmek ve her şeyden önemlisi yargı bağımsızlığı ile adil yargılanma hakkını sağlayabilmek için, Yüce Divan üyelerinin mutlaka kendi organları tarafından ve temayüz edenler arasından seçilmesi gerekir. Bu yöntem üyenin siyasi kimlikle seçildiği kuşkusunu da giderir.
Gelişmiş batı demokrasilerinde halk demokratik hukuk devleti anlayışını bir yaşam biçimi haline getirdiği için, Yüce Divan görevi yapan mahkeme üyelerinin halkın seçtiği vekillerden oluşan yasama meclisi tarafından atanması bir sorun oluşturmamaktadır. Seçilenler, bir siyasi parti veya görüşün etkisinde kalmadan yargıçlık görevini yapmakta, her şeyden önce halkta bu inanç oluşmaktadır. Bu nedenle bu şekildeki atama yadırganmamaktadır. Kaldı ki, eleştirilerde dile getirildiği üzere, yasama organının Yüce Divana üye seçtiği ülkelerde de sorun yaşanmaktadır. Ülkemiz açısından bakıldığında, siyasi yolla seçilenlerin siyasetten kopabileceklerini ve tarafsızlık ilkesine uyarak yargıçlık yapabileceklerini söylemek güçtür. Zira ülkemizde, partileri sürükleyen liderlerdir. Siyasi partiye bağlı üyeler bir lider ekseni etrafında toplanmaktadır. Yasama ve yürütme erklerinin ayrı ve birbirinden bağımsız olduğunu söylemek olanaksızdır. Tersine Mecliste çoğunluğu oluşturan ve zaten bu nedenle de genellikle yürütmeyi oluşturan parti liderlerinin Meclisi de abluka altına aldıkları, milletvekillerinin Meclise girdikleri andan itibaren milletvekili sıfatlarından koptukları ve yalnızca liderlerinin direktifi doğrultusunda davrandıkları çok açık bir gerçektir. Dolayısıyla Meclisin seçeceği üyelerin çoğunluk partisi liderinin yönlendirmesiyle belirlenmesi kaçınılmazdır. Bunun sonucu olarak seçilmiş değil, olsa olsa atanmış üyeden söz edilebilecektir. Böyle bir üyenin Yüce Divanda, yapılacak yargılamada kendisini seçen (atayan) bir liderle ilgili tarafsızlık ilkesine uyarak yargılama yapacağını söylemek pek inandırıcı olmasa gerek. Bu nedenlerle TBMM’nin Yüce Divana üye seçme önerisinin ülkemiz açısından olumlu karşılanması olanaksızdır.
Anayasa Mahkemesinin yapılanma şekli de bir ceza yargılama mercii özelliklerini taşımadığı noktasında eleştiriye maruz kalmaktadır.
Devletin en üst yetkilileri, üstlendikleri görev ve sorumluluk nedeniyle hata payını azaltmak adına daha çok korunmak istenirken, sıradan ağır cezalık bir suçta bile ceza hukukunda uzmanlaşmış üç kişilik heyet yargılamasının öngörüldüğü bir sistemde, Yüce Divanın ceza hukuku alanında uzman olmayanların çoğunlukta olduğu bir yapılanmayla ceza yargılaması yapması, adeta korunmak istenen mercileri sıradanlaştırma ve hatta daha da altına indirme sonucunu yaratabilecektir.
Anayasa Mahkemesinin yürürlükteki mevzuata göre tek bir üyesinin ceza hukukçusu olabileceği teorik dahi olsa düşünüldüğünde, mahkemenin Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapması çok ciddi bir hukuk faciasına yol açabilir. Bir de mahkeme kararlarının kesin olduğu göz önüne alınırsa tek ceza hukukçusunun yer aldığı bir mahkeme, güya korunan ve bu nedenle özel kabul edilebilecek bir yüksek mahkemede yargılananlara en yüksek cezayı verebilecektir. Günümüzde ceza hukuku öğrenimini dahi ileri derecede görmemiş bir başkanın varlığını hesaba kattığımızda nasıl veya ne kadar ceza yargılaması yöntemine uyulabileceği ciddi bir endişe yaratmaktadır.  
Avrupa ülkelerine bakıldığında da, Anayasa Mahkemesi üyelerinin öncelikle hukuk mesleği mensuplarından, ikinci olarak daha çok hukuk kökenli politik kişilikli kişilerden oluştuğu görülmektedir.
Ülkemiz açısından da, Yüce Divan üyelerinin hukukçu ve özellikle ceza hukukçusu olmaları şartının aranması, ceza adaletini sağlama açısından büyük önem taşımaktadır. Geçmişte verilen kararlarda, kimi üyelerin oyları nedeniyle hukuki değil siyasi kimliklerinin ön plana çıktığı endişesi kamuoyunda yerleşmiştir. Raportörlerin mahkemenin her aşamasında fiili olarak çalışmalara katıldıkları, dolayısıyla belli bir süre sonra işlerinde uzmanlaştıkları gözetilerek, Yargıtaydaki tetkik hâkimlerinin üyeliğe seçilebilmelerine paralel olarak Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilebilmeleri Mahkemeye güç katacaktır.
Yedek olarak seçilen bir üyenin mevcut sisteme göre Anayasa Mahkemesinde (Yüce Divanda) hiçbir faaliyete katılmadan emekli olması olanaklıdır. Bu durum yedek üyelik sistemini anlamsızlaştırmakta, bir anlamda gereksiz kılmaktadır. Yedek üyeler üzerinde psikolojik bir yıkıma, neden olabileceği gibi, nadiren göreve katılmaları durumunda sağlayabilecekleri verimi de ciddi anlamda düşürebilecektir. Yedek üyelerin mutlaka yargılama faaliyetine katılmaları sağlanmalı, bu yönde düzenleme yapılmalıdır.
Üyelik süresinin sınırlandırılması genel kabul gören bir görüştür.  Gerçekten var olan sisteme göre, bir üyenin 25 yıl görev yapması olasıdır. Anayasası’nın, Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için öngörülen kırk yaş alt sınırının elli yaşına çıkarılması ve diğer tüm üyeliklere yansıtılması uygun olur. Zira fiili duruma göre, Yargıtay üyeliği için dahi ilke olarak en az kırkbeş yaş koşulu aranırken görevin ve işin önemine binaen belli kişileri görevlerinden dolayı yargılayan Yüce Divandaki üye seçimi alt yaşının kırkbeşin üstünde olması bu görev ve konumun da gereği olarak yerinde bir düzenleme olur. Seçilme sınırının elli olması Avrupa uygulamalarına da uygundur. Görev süresi yönünden yapılacak sınırlandırma Anayasa yargısının demokratik meşruiyeti açısından da büyük önem taşır. Mevcut haliyle Yüce Divan genelin dışında özel bir yargı mercii olduğuna göre, seçilme yaşı yanında, görev süresinin de Avrupa ülkelerine paralel olarak sınırlandırılması düşünülmelidir. Emeklilik yaşının diğer yargı mercilerinde olduğu gibi altmışbeş ile sınırlandırılması yerinde bir düzenlemedir. Aksi halde genel yargı ile Yüce Divandaki yaş sınırlandırması gerekçesi arasında açıklanması zor bir çelişki oluşur.
TBMM tarafından verilen Yüce Divana sevk kararlarında ceza soruşturmasında, esas olan ayrıntılara yeterince yer verilmediği, usul hükümlerine uyulmadığı için çoğu kez savyazıda olması gereken unsurlar bulunmamaktadır. Bu da davanın gerekenden uzun sürmesine neden olabilmektedir. Soruşturmanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılması durumunda bu konudaki eleştiriler yok olabilecek, aksaklıklar giderilebilecektir.
Yüce Divan yargılamasında suçlandırma yetkisine sahip TBMM ve ilgili kurumların hazırladığı savyazı veya yerine geçen belgeyi hazırlık soruşturması (soruşturma) aşamasına hiçbir şekilde katılmayan Cumhuriyet Başsavcısı savunmak, buna göre savda bulunmak durumunda kalmaktadır. Bu durumun adil yargılanma anlayışıyla bağdaşmayacağı açıktır. Cumhuriyet Başsavcısı benimsemese bile sahiplenmek durumunda kalacaktır. Ayrıca ne yazık ki ülkemizde geçmişte yaşanan bazı olaylarda, hazırlık soruşturmasını yapmakta olan Meclis Komisyonları ile Yüce Divana sevk kararı verecek olan Meclisin ceza soruşturmalarının temel amacı olan suçluyu, maddi gerçeği bularak cezalandırmaktan saptığı, daha çok siyasi soruşturmaya ve dolayısıyla maddi değil şekli gerçeği bulmaya yönelik olduğu gözlemlenmiştir. İşte Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma aşamasındaki katılımı en azından adil soruşturma yapıldığı ve adil yargılanma hakkına uyulduğu inancı oluşturacaktır.
Yüce Divan ceza yargılaması yaptığına göre, genel mahkemelerdeki ceza yargılamasına paralel olarak mahkemede de savı hazırlayan sav makamının temsili kanıtların değerlendirilmesinde büyük katkı sağlayacaktır.
Genel olarak değerlendirildiğinde, dünyada ağırlıklı kabul gören sisteme ve tarihsel gelişime uygun şekilde ülkemizde Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmakta ise de, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ilkeleriyle bu uygulamayı savunmak olanaksızdır. Mutlaka ceza yargılaması yapan Yüce Divan ceza hukukçularından oluşmalıdır. Yargılama mercii Yargıtay olmalı, itiraz yolu açılmalıdır. Yargı bağımsızlığı gereği üye seçiminin siyasi erkten tamamen arındırılması şarttır. Kısaca Yüce Divan yeniden yapılandırılmalıdır.
Yüce Divan yargılaması ile ilgili sorunların zamanla giderilerek evrensel hukuk kuralları ve ülkemizin koşullarına uygun sistem ve uygulamanın yerleşeceği inancıyla…



KAYNAKÇA

Aksoy, Muammer, Anayasa Mahkemesi Üyelerinin Seçimi Konusundaki Tartışma ve Bunun Ortaya Çıkardığı Kamu Hukuku Meseleleri, AÜSBF Y., Ankara, 1962.
Alacakaptan, Uğur, Milletvekili Dokunulmazlığı Bakanların Sorumluluğu Cumhurbaşkanının Sorumsuzluğu, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Aldıkaçtı, Orhan, Modern Demokrasilerde ve Türkiye’de Devlet Başkanlığı, İstanbul, 1960.
Aliefendioğlu, Yılmaz, Anayasa, Yargı ve Yüksek Mahkemeler, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Aliefendioğlu, Yılmaz, Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Yetkin Y., Ankara, 1996.
Aliefendioğlu, Yılmaz, Yeni Bir Anayasa Yargısı ve Anayasa Mahkemesi, Anayasa Yargısı 14, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1997.
Anayasa Mahkemesi Bülteni, Yıl 1, S. 2, Anayasa Mahkemesi Y., Nisan 1994.
Anayasa Mahkemesi Bülteni, Yıl 1, S. 3-4, Anayasa Mahkemesi Y., Temmuz-Ekim 1994.
Anayasa Mahkemesi Bülteni, Yıl 2, S. 1, Anayasa Mahkemesi Y., Ocak 1995.
Anayasa Mahkemesi Bülteni, Yıl 2, S. 2-4, Anayasa Mahkemesi Y., Nisan-Temmuz-Ekim 1995.
Anayasa Mahkemesi, 03.07.1964 T. ve E. 1964/22, K. 1964/54,  15.11.2009.
Anayasa Mahkemesi, 29.04.1969 T. ve E. 1968/61, K. 1969/23, , 15.11.2009.
Anayasa Mahkemesi, 20.01.1986 T. ve E. 1985/23, K. 1986/2, http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1986/K1986-21.htm, 15.11.2009.
Armağan, Servet, Türk Esas Teşkilat Hukuku, İÜHF Y., İstanbul, 1979.
Armağan, Servet, 1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, İÜHF Y., İstanbul, 1978.
Arsel, İlhan, Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları I, Birinci kitap: Cumhuriyetin Temel Kuruluşu, Mars Matbaası, Ankara, 1965.
Arslan, Çetin, Yüce Divan Olarak Anayasa Mahkemesi, Nobel Y., Ankara, 1999.
Arslan, Osman, 2005-2006, Adli Yıl Açış Konuşması, , 15.11.2009.
Aslan, Muzaffer Yasin, Yüce Divan Olarak Anayasa Mahkemesi, , 15.08.2009.

Atar, Yavuz, Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın Kuruluşu Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme ve Anayasa Değişikliği Önerisi, TBMM Anayasa Hukuku 1. Uluslararası Sempozyumu, TBMM Başkanlığı Y., Ankara 2003.
Azrak, A. Ülkü, Almanya ve Avusturya’da Anayasa Yargısının Esasları, İÜSBFD, Yıl. 2, S. 2, 1984.
Azrak, Ülkü, İdarenin Yargısal Denetimine İlişkin Sorunlar,  Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Baekova, Cholpon, Kırgızistan Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başkanı Cholpon BAEKOVA’nın Tebliği, Anayasa Yargısı 23, Anayasa Mahkemesinin 44. Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Türki Cumhuriyetler, Komşular ve Anayasal Sorunlar ve Türkiye’de Seçim Sistemleri Konulu Sempozyumda Sunulan Bildiriler, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, Ekim 2006.
Barthélemy, Josephe/Duez Paul, Traité de droit Constitutionnel, Paris, 1933.
Beronov, Nedelcho, Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başkanı Nedelcho BERONOV'un Tebliği, Anayasa Yargısı 23, Anayasa Mahkemesinin 44. Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Türki Cumhuriyetler, Komşular ve Anayasal Sorunlar ve Türkiye’de Seçim Sistemleri Konulu Sempozyumda Sunulan Bildiriler, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, Ekim 2006.
Bilge, Necip, Bakanların Görev ve Sorumları, Yeni Desen Matbaası, Ankara, 1956.
Candemir, Taner, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan Sıfatıyla Yaptığı Yargılama, Ankara Barosu Dergisi, Haziran, 1995.
Centel, Nur/Zafer Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. B., Beta Y., İstanbul, 2006.
Cumhuriyet Gazetesi, 04.11.2009.
Çağatay, Mustafa, Yüce Divan Yargılamasında Dava Zamanaşımı Sorunu, Anayasa Mahkemesi İncelemeleri 1 içinde, (Ed. Mehmet Turhan-Hikmet Tülen), Anayasa Mahkemesi Y., Ağustos, 2006.
Dinçer, Güven, Türk Yargı Modeli ve Yeni Bir Model Gereği, I. Ulusal İdare Hukuku Kongresi, 3. Kitap, 1-4 Mayıs Ankara, Danıştay Y., Ankara, 1990.
DMTD, 148. Birleşim, C. 10.
Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C. 1, 13. B., Beta Y., İstanbul, 1997.
Duman, İlker Hasan, 1982 Anayasası’nda Cumhurbaşkanı, 2. B., İnkılap Y., İstanbul, 1998.
Durmuş, Arzu, Siyasi Partilerin Kapatılması ve Yüce Divan KararlarınıYeniden Tartışmak, 1. B., Beta Y., İstanbul, Şubat 2001.
Erdağ, Ali İhsan, Yüce Divan, Adalet Bakanlığı Yargı Reformu Stratejisi Belgesi Gölgesinde Yargı Reformu Sempozyumu içinde, 1. B., TBB Y., Ankara, 2008.
Erem, Faruk, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan Olarak İncelenmesi, Ajans Türk Matbaası, Ankara, 1963.
Erem, Faruk, Diyalektik Açısından Ceza Yargılaması Hukuku, 6. B., Işın Y., Ankara, 1986.
Ergül, Ozan, Adalet Bakanlığı Yargı Reformu Stratejisi Belgesi Gölgesinde Yargı Reformu Sempozyumu içinde, TBB Y., Ankara, 2008.
Ergül, Ozan, Türk Anayasa Mahkemesi ve Demokrasi, Adalet Y., Ankara, 2007.
Ergül, Ozan, Yeni Kurumsalcı Yaklaşımla Türk Anayasa Mahkemesi ve Demokrasi, Adalet Y., Ankara, 2007.
Eroğul, Cem, Anayasa Mahkemesinin Yirminci Yıldönümü ve Birkaç Öneri, AÜSBFD, C. XXXVII, Eylül-Aralık 1982, No: 3-4.
Eroğul, Cem, Türk Anayasa Düzeninde Cumhuriyet Senatosu’nun Yeri, AÜSBF Y., Ankara, 1977.
Gerçeker, Hasan, Adli Yıl Açış Konuşması 2008-2009,  16.11.2009.
Gerçeker, Hasan, Adli Yıl Açış Konuşması 2009-2010, Yargıtay Başkanlığı Y., 7 Eylül 2009.
Gören, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, Barış Y.,  İzmir, 1997.
İzgi, Ömer/Gören, Zafer, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Yorumu, C. 2, TBMM Basımevi, Ankara, 2002.
Gören, Zafer, Türk ve Alman Anayasa Hukukunda Anayasa Yargısının Sınırları ve Yürürlüğü Durdurma Kararları, 10.08.2009.
Gözler, Kemal, Anayasa Hukukuna Giriş, 9. B., Ekin Kitabevi, Bursa, 2006.
Gözler, Kemal, Gözler Kemal, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi, Bursa, 2000.
Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, 5. B., Ekin Kitabevi, Bursa, 2008.
Gözübüyük, Pulat, İtalyan Cumhuriyeti Anayasası, Adalet Dergisi, Yıl 44, S. 10, Ekim 1953.
Gözübüyük, Şeref, Anayasa Hukuku, Güncelleştirilmiş 12. B., Turhan Kitabevi, Ankara, 2003.
Güneş, Turan, Parlâmenter Rejimin Bugünkü Manası ve İşleyişi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Y., İstanbul, 1956.
Güriz, Adnan, İngiltere’de İcra Vekillerinin Mesuliyeti, AÜHFD, C. XII, S. 3-4, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1955.
Haller, Herbert, Avusturya Anayasa Mahkemesinin Organizasyonu ve Karar Biçimleri, Anayasa Yargısı 21, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 2004.
Hassemer, Winfried, Anayasa Mahkemelerinde Yapılanma Almanya Raporu, Anayasa Yargısı 21, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 2004.
İnal, Turgut, 1982 Anayasası’nın Getirdiği Sıkıntılar İle Anayasa Yargısına Genel Bakış, Anayasa Yargısı 13, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1996.
İzgi, Ömer/Gören, Zafer, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Yorumu, C. 2, TBMM Basımevi, Ankara, 2002.
Kaboğlu, İbrahim Ö., Anayasa Yargısı, 3. B., İmge Kitabevi, Ankara, 2000.
Kanadoğlu, O. Korkut, Anayasa Mahkemesi, Beta Y., İstanbul, 2004.
Kanadoğlu, Sabih, Konuşmalar ve Gerçekler, Cumhuriyet, 17 Mayıs 2004.
Kapıcı, Ferhat, Meclis Soruşturması, Adil Y., Ankara, 2001.
Kaymak, Faruk, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan Görevi, KÜSBE, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi), Kırıkkale, 2003.
Keskin, Adnan, Temyizli Yüce Divan Yolda, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=231013, 16.11.2009.
Keskin, O. Kadri, Yüce Divan Sıfatıyla Yargılama Görevi Anayasa Mahkemesinden Alınmalıdır, Yargıtay Dergisi, C. 19, S. 4, Ekim 1993.
Kılıç, Haşim, Türk Anayasa Mahkemesinin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Öneri, Anayasa Yargısı 21, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 2004.
Kocaoğlu, A. Mehmet, Anayasa Hukuku, Yükseköğretim Kurulu Matbaası, Ankara, 1998.
Kumaş, Rahmi, İktidardan Yüce Divana, Tekin Y., İstanbul, Temmuz, 1990.
Kunter, Nurullah/Yenisey Feridun, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Y., 11. B., İstanbul, 2000.
Kuzu, Burhan, 1982 Anayasası’nın Temel Nitelikleri ve Getirdiği Yenilikler, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1990.
Küçük, Adnan, Hukuk Devleti, Demokrasi ve Temel Hak ve Hürriyetlerin Güvencelenmesi, Liberal  Düşünce D., Yıl 9, S. 35, Yaz-2004.
Machado, Paulo Alfonso Leme, Anayasacılık Hareketleri, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, (Çev. Ayşen Uysal), TBB Y., Ankara, 2001.
Malatyalı, Mükerrem, Cumhuriyet Başsavcılığı, Kuruluşu, Görevi, Teşkilatı ve Adli Teşkilatla İlişkileri, Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları Sempozyumunda Sunulan bildiriler ile Soru ve Cevaplar, Ankara, 1985.
Mutlu, Mustafa, Yüce Divanın yapısı de-ğiş-me-li-dir!, Vatan Gazetesi, 01.04.2006.
Okur, Nurdan/Atalay, Ayşegül, Yüce Divan Yargılaması, Anayasa Mahkemesi İncelemeleri 1 içinde, (Ed. Mehmet Turhan-Hikmet Tülen), Anayasa Mahkemesi Y., Ağustos 2006.
Onar, Erdal, Meclis Araştırması, AÜHF Y., Ankara, 1977.
Öden, Merih, Anayasa Yargısında Yargıcın Davaya veya İşe Bakamaması, AÜHFD, C. 43, S. 1-4, Ankara, 1993.
Önder, Ayhan, Anayasa ve Yüksek Mahkemeler,  Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Özay, İlhan, Günışığında Yönetim, Alfa Y., İstanbul, 1994.
Özay, İlhan, Yasama-Yürütme ve Yargı İlişkileri Açısından Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi, Anayasa Yargısı 13, Anaysa Mahkemesi Y., Ankara, 1996.
Özbudun, Ergun, Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı, Bilgi Y., Ankara 1993.
Özbudun, Ergun, Parlamenter Rejimde Parlamentonun Hükümeti Murakabe Vasıtaları, AÜHF Y., Ankara, 1962.
Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Y., Ankara, 1995.
Özcan, Hüseyin, Yasama Bağışıklıkları, Seçkin Y., Ankara, 2006.
Özden, Yekta Güngör, Anayasa Mahkemesi Üyelerinin Hukuksal Konumu, Bahri Savcı’ya Armağan, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Y., Ankara, 1988.
Özden, Yekta Güngör, Anayasa Mahkemesinin 30 Yıldönümü Açış Konuşması, Anayasa Yargısı 9, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1993.
Özden, Yekta Güngör, Hukukun Üstünlüğüne Saygı, Bilgi Y., Ankara, 1990.
Özek, Çetin, Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri – İcra hareketleri, Yargıtay Dergisi, C. 16, S. 1-2, Ocak-Nisan, 1990.
Özen Mustafa, 1982 Anayasasına Göre Yüce Divan Yargılamasındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Terazi Dergisi, Ocak 2008, S. 17, Seçkin Y., Ankara, 2008.
Özkök, Mustafa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yüksek Mahkeme Üyesi Mustafa ÖZKÖK'ün Tebliği, Anayasa Yargısı 23, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, Ekim 2006.
Özön, Mustafa Nihat, Osmanlıca-Türkçe Sözlük, 5. B., İnkılap ve Aka Y, Ankara, 1973.
Öztürk, Bahri, Bir Ceza Mahkemesi Olarak Yüce Divan, Anayasa Yargısı, S. 12, Ankara, 1995.
Özüerman, Tülay, Türkiye'de Anayasa Yargısının Rolü Ve Önemi, Anayasa Yargısı 13, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1996.
PACZOLAY, Péter, Anayasa Mahkemesiyle İlgili Anayasa Değişiklikleri Önerisine İlişkin Taslak Görüş,  Anayasa Yargısı 21, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 2004.
Sav, Önder, Yargı Yılı Açış Konuşması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 4, Ankara, 1991.
Savcı, Bahri, Türkiye’de Meclis-Hükümet Münasebetlerine Bir Bakış, İncelemeler, AÜSBF Y., Ankara, 1960.
Selçuk, Sami, 2002 Yılı Adli Yıl Açış Konuşması, , 15.11.2009.
Sezer, Ahmet Necdet, Açılış Konuşması, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Soysal, Mümtaz, 100 Soruda Anayasa’nın Anlamı, Gözden Geçirilmiş Yedinci B., Gerçek Y., İstanbul, 1987.
Soysal, Mümtaz, 100 Soruda Anayasa’nın Anlamı, Gerçek Y., İstanbul, 1990.
Sungur, Halis Hasan, Anayasa’yı İhlal Suçları ve TCK nın 146. Maddesi Hükümleri Sakıt İktidarın Sorumluluğu, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1961.
Şahin, Ali Oğuz, Başbakanların ve Bakanların Görevleriyle İlgili Cezai Sorumlulukları, Palme Y., Ankara, 1998.
Şahin, Kemal, Yasamanın Yürütme ve Yargı üzerindeki Kılıcı-İmpeachment, Beta Y., İstanbul, 2001.
Tanilli, Server, Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz, İkinci Basım, Amaç Y., İstanbul, 1987.
Tanör, Bülent, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri (1789-1980), Gen. 2. B., Der Y., İstanbul, 1995.
Tanör, Bülent-Yüzbaşıoğlu Necmi, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta Y., İstanbul, 2006.
Teziç, Erdoğan, Anayasa Hukuku. Beta Y., İstanbul, 2000.
Teziç, Erdoğan, Parlamento Kararı ve Kanun, Anayasa Yargısı 5, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1989.
Tuğcu, Tülay, Açış Konuşması, Anayasa Yargısı 23, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, Ekim 2006.
Tunç, Hasan, Anayasa Yargısında Yeni Oluşumlar İşlevsel ve Kurumsal Açıdan Türk Anayasa Mahkemesi İle Macaristan ve Kore Anayasa Mahkemelerinin Karşılaştırılması, Anayasa Yargısı 12, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1995.
Tunç, Hasan, Karşılaştırmalı Anayasa Yargısı, Yetkin Y., Ankara, 1997.
Tunç, Hasan, Parlamento İçi Muhalefet, Cemre Y., Konya, 1997.
Tunç, Hasan/Bilir, Faruk, Anayasa Hukuku, Gazi Kitabevi, Ankara, Şubat 2005.
Turhan, Mehmet, Anayasal Devlet, Gen. 2. B., Naturel Y., Ankara, 2003.
Turhan, Mehmet, Anayasamız ve Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri, Anayasa Yargısı 8, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1991.
Tülen, Hikmet, Türk Anayasa Hukukunda Bakanların Cezai Sorumluluğu ve Meclis Soruşturması, Mimoza Y., Konya, 1999.
Türk, Hikmet Sami, Açılış Konuşması, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, II. B., TBB Y. 2001.
Türkiye Barolar Birliği Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, Geliştirilmiş Gerekçeli Yeni Metin, 4. B., TBB Y., Ankara, Kasım 2007.
Üskül, Zafer, Bildiriler, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Yalçınkaya, Abdurrahman, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17. Onur Günü Nedeniyle Yaptığı Konuşma Metni, Ankara, 05 Haziran 2009.
Yanık, Murat, Yüce Divan, Derin Y., İstanbul, 2008.
Yayla, Yıldızhan, Milletvekili Dokunulmazlığı Bakanların Sorumluluğu Cumhurbaşkanının Sorumsuzluğu, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB Y., Ankara, 2001.
Yeni Türk Ansiklopedisi, C. 12, Ötüken Y., İstanbul, 1985.
Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, Kazancı Y., İstanbul, 1998.
Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılamasında Kesin Hüküm, 2. B., Kazancı Hukuk Y., İstanbul, 1987.
Yüce Divan, 18.02.1986 T. ve E. 1985/1, K. 1986/1 Müt.,   15.11.2009.

Yüce Divan Davaları ve Sanıklarını Gösterir Liste (1964 - 2006),  30.10.2009.
Yüce Divana Sevkedilenler,.
Yüce Divan Kararları, C. 2, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 1987.
Yüce Divan Kararları, C. 4, Anayasa Mahkemesi Y., Ankara, 2007.
Yüzbaşıoğlu, Nemci, Hukuk ve Anayasa Hukuku,  Anayasa Hukuku El Kitabı, 2008.
Yüzbaşıoğlu, Nemci, Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa Bir Anayasa Modeli,  Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, TBB y., Ankara, 2001.






ÖZGEÇMİŞ

Mehmet İstanbullu; 20 Mart 1964 tarihinde, Hatay ili Antakya (merkez) ilçesinde doğmuştur. İlk, orta ve lise öğrenimini aynı ilçede tamamlamıştır. 1981 yılında kayıt yaptırdığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1985 yılında mezun olmuştur. 1986 yılında hâkim-savcı adayı olarak staja başlamıştır. Aynı yıl girdiği yedek subay adayı Personel Okulu’nu 193. dönem birincisi olarak bitirmiş ve askerliğini 1987 yılında tamamlamıştır. Adaylığının kalkmasıyla birlikte sırasıyla, 1989-1991 yıllarında Narman (Erzurum) hâkimliği, 1991-1995 yıllarında Bozova (Şanlıurfa) hâkimliği, 1995-1998 yıllarında Elmalı (Antalya) Ağır Ceza Mahkemesi ile Adalet Komisyonu Başkanlığı ve 1998-2001 yıllarında Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi ile Adalet Komisyonu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 2001 yılında Yargıtay Cumhuriyet Savcısı sıfatıyla halen görevini sürdürdüğü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına atanmıştır. 2008 yılında Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku alanında yüksek lisans eğitimine başlamıştır.
Özel ilgi alanları, Anayasa Mahkemesinin yapısı, yasama-yargı ilişkileri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu, medyanın kamuoyu üzerindeki etkisidir. Hobileri ise, fotoğraf çekmek, spor yapmak, belgesel izlemektir.
İngilizce ve Arapça bilmektedir.
Evli ve iki çocuk babasıdır.




Yorum Gönder

0 Yorumlar