ÖN-TÜR KURAMI ÇERÇEVESİNDE TÜRKÇEDE ANLAMSAL ULAMLARIN İNCELENMESİ
Doç. Dr. Seda GÖKMEN
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Dilbilimi Bölümü,
Özay ÖNAL
Doktora öğrencisi, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Dilbilimi Bölümü.
Öz
Rosch’un ön-tür kuramı, uzun çağlar boyunca kabul gömüş olan Aristocu görüşe tepki olarak doğmuş bir zihin tabanlı ulamlaştırma kuramıdır. Rosch, Aristocu görüşün tersine, ulamın içi yapısının homojen olmadığını, bir ön-tür (prototype) ile birlikte iyi ve kötü üyelerden oluştuğunu iddia etmiştir. Kurama göre, ulam sınırları kesin değildir ve geçiş bölgeleri içerir ki bu ulamın daima yeni üyelere açık olduğu anlamına gelir. Ulamda ön-tür olarak da adlandırılan bir en tipik üye ve kademeli olarak ulamı temsil niteliği azalan çevresel üyeler vardır. Ön-türler bazı zihinsel ayrıcalıklara sahipti; Birer zihinsel referans noktalarıdırlar. En kolay hatırlanabilen üyelerdir. Ön-türler, çocukların anadillerini edinirlerken ilk öğrendikleri kavramlaştırma düzeyi olan temel düzey kavramlardır aynı zamanda.Araştırmanın deneysel bölümünde yürütülen sormacada, çocuk, genç ve yetişkinlerden oluşan 210 denekten, 22 somut ve soyut ulam içeriği için 7 tipik üye yazmaları istenmiştir. Sonuçlar, çalışmanın örneklemi ile sınırlı olmakla birlikte, Türkçede anlamsal ulamların belirli ön-türler etrafında yapılandığını göstermiştir. Ancak, soyut ve somut ulamlar arasında eğilimler açısından bazı farklılıklar tespit edilmiştir.
I. Giriş
Kavramların anlam sınırları Aristo’dan beri kesin ve sonlu kabul edilmiş ve yakın bir zamana kadar bunun aksi pek de sorgulanmamıştır. 1970’lerin başlarında, psikolog Eleanor Rosch tarafından ortaya atılan ön-tür kuramı (prototype theory) , kökleri Aristo’ya kadar giden hakim sınıflandırma anlayışına karşı yeni bir sav ile ortaya çıkmış ve ulam içinde en iyi, iyi, vasat ve vasat altı gibi belirli bir sıradizinsel (hiyerarşik) ilişki içinde sıralanan üyeler olabileceğini iddia etmiştir. Rosch’un ruhdilbilim alanındaki deneysel çalışmaları 20.yy’ın son çeyreğinde dikkate değer bir çıkış yakalayan bilişsel anlambilime (cognitive semantics) de büyük katkı sağlamıştır.
Rosch’un çalışmalarının ivmelendirmesiyle anlamsal ulamlar (semantic categories) ve algısal ulamlar (perceptual categories) üzerine pek çok dilde araştırmalar yapılmıştır. Aynı doğrultuda, Türkçede yapılmış bazı deneysel çalışmalar da bulunmaktadır (Çengelci 1996, Seferoğlu 1999, Gökmen 2010). Türkçenin bu çerçevedeki görünümlerinin ortaya çıkarılması ve evrensel resmin bir parçası olup olmadığının belirlenmesi önem taşımaktadır.
2. Konu ve Amaç
Bu deneysel çalışma kapsamında gerçekleştirilen sormacada, Türkçedeki anlamsal ulamlara dair aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır;
1) Türkçede somut ve soyut anlamsal ulamlar belirli ön-türler etrafında yapılanmakta mıdır?
2) Ön-türler yaş, cinsiyet gibi değişkenlere göre farklılık göstermekte midir?
Uygulanan sormacada, 70 ilköğretim 7. ve 8. sınıf öğrencisi (13-15 yaş), 70 üniversite öğrencisi (19-24 yaş) ve 70 üniversite mezunu yetişkin (25-45 yaş) olmak üzere toplam 210 denekten faydalanılmıştır. Deneklere, 9 somut ve 11 soyut olmak üzere toplam 20 ulam içeren bir sormaca uygulanmıştır. Çocuk denekler, Ankara ili, Mamak ilçesinde bulunan ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir devlet okulu olan Çağdaş İlköğretim Okulundan seçilmişlerdir. Üniversite öğrencisi denekler, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi bünyesinde bulunan Dilbilim ve çeşitli filoloji bölümlerindendir. Yetişkin denekler ise bankacılık, maliye, hukuk, eğitim alanlarında farklı kurumlarda çalışan, üniversite mezunu deneklerdir.
Deneklerden, 20 anlamsal üst düzey ulamın her biri için, ulamı en iyi temsil ettiği düşünülen öğeden başlayarak 7 öğe sıralamaları istenmiştir. Deneklere, herhangi bir öğe listesi verilmemiş olup, hangi öğelerin ulamlara dahil edilebileceği konusunda tamamen serbest bırakılmışlardır. Sormacada kullanılan üst düzey ulamlar şunlardır: MEYVE, TATLI, MADEN, AĞAÇ, MOBİLYA, İÇECEK, GEOMETRİK ŞEKİL, TAKI, SİLAH, TAŞIT, MESLEK, DUYGU, KİŞİLİK, İHTİYAÇ, LÜKS, ÖVGÜ, YETENEK, SUÇ, SORUN, CEZA, SANAT, ÖDÜL.
Çocuklar için ve gençler-yetişkinler için olmak üzere iki farklı sormaca formu kullanılmıştır. Pedagojik gerekçelerle çocuk deneklerde SİLAH ve SANAT ulamlarının yerlerine TAŞIT ve CEZA ulamları kullanılmıştır. SİLAH ve SANAT ulamlarına genç ve yetişkin yaş gruplarında yer verilmiştir. Dolayısıyla, her bir formda 20 ulam kullanılmakla birlikte toplamda 22 ulam bulunmaktadır. Tüm yaş gruplarında erkek ve kadın denek sayısının eşit olması sağlanmıştır.
Doldurulan formların bilgisayar ortamına aktarılması Microsoft Office Excel programı ile gerçekleştirilmiş ve burada oluşturulan veri tabanı SPSS istatistik analiz programında yaş ve cinsiyet gruplarına göre analiz edilmiştir. Veri tabanı değerlendirilirken, bir öğenin sıklık değeri yüzde cinsinden belirlenmiş ancak bununla yetinilmeyip, denekler genelinde ortalama olarak kaçıncı s ırada yazıldığına dair bir sıra medyanı oluşturulmuştur. Bunun sebebi, ön-türün veya ön-türe benzeyen tipik bir üyenin, ulam içi yapıda mümkün olduğunca üst sıralarda görünmesi gerekliliğidir. Sıklık değeri çok yüksek ancak çok alt sıralarda yazılmış (sıra medyanı düşük) bir öğenin ön-türlüğünden bahsedebilmek zordur.
3. Kuramsal Çerçeve
3.1 Kavram
Akmajian ve diğ.(2001;234), varlıkların ait olduğu ulamların zihinsel temsilleri olarak tanımlar kavramı (concept) . Bu noktada, bilişsel anlambilimin zihinsel varlık (mental entity) anlayışının soyut- somut varlık ayrımı yapmadığını, zihne alınabilen ve belleğe kaydedilebilen ses, tat, koku gibi zihinsel varlıkların da birer kavram olabildiğini belirtmemiz gerekir. Cüceloğlu (2009:214) kavramı, “aralarında belirli özellikleri paylaşan bir grup nesne veya olaya verilen semboldür” şeklinde tanımlamaktadır. Buna göre ağaç, çok sayıda nesneyi temsil eder ve bu nesneler toprağa kök salma, dik durma, gövdesi, dalları ve yaprakları olma gibi çok sayıda özelliği aralarında paylaşırlar. Gökmen (2005:154)’e göre ise kavram, insan zihninde anlamlanan, farklı obje ve olguların değişebilen ortak özelliklerini temsil eden bilgi formu yapısıdır.
Kavram, zihin ve dil arasındaki ilişkinin en önemli unsurudur. Zihindeki kavramsal yapının oluşumu, aktarımı dilsel yap ılar üzerinden gerçekleşmektedir. Kavramlar, sözcükler tarafından etiketlenmektedir. Diğer bir deyişle, dilsel yapılar kavramsal yapının taşıyıcılarıdır.
Kavramlaştırma (conceptualization) yeteneği, zihnin çevresindeki gerçek dünyaya ait varlıklardan (real world entity) benzer ya da birbiriyle ilişkide olanları aynı grup içinde toplayarak işlevsel ve basit bir organizasyon, yani ulamlaştırma (categorization) yapmasını mümkün kılar. Örneğin, binlerce ürünün dağınık bir biçimde bulunduğu bir hırdavat dükkanında aranan ürünlerin nerede, hangi rafta olduğunu bilememek büyük sorunlara neden olacaktır. Dolayısıyla, ürünlerin benzerlik durumlarına göre sınıflandırılması ve yerleştirilmesi depolama ve kolay ulaşılabilirlik adına çok önemlidir. İnsan zihni de kavramları bellekte depolarken bir tür sınıflandırma işlemi yaparak onları belli başlıklar, yani kavramlar altında toplamaktadır. Bu, hem zihinsel depolama/yerleştirme (encoding) hem de hatırlama/geri çağırma (retrival) açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır.
Kavramlar zihinde zihinsel imgeler (mental representations) halinde depolanmaktadır. Ancak, bu imgelerin “görsel” olma zorunlulukları yoktur. Bu sayede, görsel olmayan piyano sesi, limon tadı gibi kavramlar da imgeler halinde depolanabilir. Bu halleriyle, kavramların sözcüksel anlamdan (lexical meaning) daha kapsamlı, hatta onu da içine alabilen bir nitelikte olduğunu belirtmek gerekir. Aitchison (2003:44)’dan uyarlanan Görsel 1’de, kavram ve sözcük anlamı arasındaki ilişki görselleştirilmiştir.
Örneğin, “köpek sözcüğünün anlamı köpek kavramıdır” gibi bir tanım Saeed (2005;33)’e göre yetersiz bir tanımdır, çünkü köpekin sözcük anlamı, pek çok sözlükte “ dört ayaklı, tüylü, kuyruklu, kolaylıkla evcilleştirilebilen bir hayvan” gibi bir tanımla verilmektedir. Oysa KÖPEK kavramı zihinde çok daha geniş bir içeriğe sahiptir ve en az köpek tasması, kuduz, pire, köpek şampuanı, köpek kulübesi, veteriner gibi unsurları da rahatlıkla içerebilir.
3.2 Aristocu Yaklaşım ve Ön-tür Kuramı
Ulamlaştırmaya dair Aristocu yaklaşım, gerekli ve yeterli şartlar modeli (necessary and sufficient conditions) etrafında şekillenir. Bu yaklaşım uyarınca, bir ulamı tarif eden bir “şartlar öbeği“ mevcuttur. Ulamın üyesi olabilmek için bu şartların her birine uymak gerekli ve yeterlidir.
Löbner (2002:175)’e göre bu katı ulamlaştırma yaklaşımının temelleri şöyledir; “Her bir şart kesinlikle gereklidir. Şartlar iki seçenek temelli (binary) şartlardır. Ulam üyeliği ya vardır ya da yoktur, yani iki seçenek mevcuttur. Ulamlar net sınırlara sahiptir. Ulamın her üyesi eşit statüdedir; iyi, kötü ya da vasat üye yoktur.”
Rosch, katı Aristocu sınıflandırma yaklaşımının tam tersine, insan zihninin ulamlaştırma konusunda son derece esnek olabildiğini savunmuş ve aralarında sıradizinsel ilişki olan pek çok öğenin aynı ulam altında görünebileceğini iddia etmiştir. Her ulamın içinde daha öne çıkan ve merkezde ya da merkeze yakın görünen öğeler olduğu gibi, merkezden uzak, temsil yeteneği düşük öğeler de bulunabilmektedir. Bu durum, ulam altındaki öğeler arasında sıradizinsel bir ilişki oluşturmaktadır. En merkezdeki öğenin bir ön-tür olarak ulamın en iyi temsilcisi olduğu düşünülmektedir.
İlk çalışmalarında (Heider 1971, Heider 1972, Rosch 1973) algısal (perceptual) ulamlar üzerine çalışan Rosch, temel renk adlarını (basic color terms) incelemiş ve renk ulamlarının ön-türlerinin olup olmadığını sorgulamıştır. Bu çalışmalarda, çocuk ve yetişkin deneklere ana renkler ve bu renklerin çeşitli tonları gösterilmiş ve hangi tonun, sözgelimi kırmızıyı, maviyi, yeşili en iyi temsil ettiği sorulmuştur. Deneklerin çoğunluğunun, aynı renk tonu üzerinde uzlaştığı görülmüştür. Rosch, rengi en iyi temsil eden bu tonu foci yani odak renk olarak adlandırmıştır. Rosch 1973’te yapılan renk çalışmasına ilaveten, içinde deforme edilmiş ve ideal dörtgenler bulunan geometrik şekil öbekleri arasından ‘ideal kare’ en tipik yani ön-tür olarak seçilmiştir. Bu araştırmanın dikkate değer diğer bir yanı da deneklerin hayatlarında hiç geometri dersi almamış olan Dani yerlileri ve Amerikalı 3-4 yaş grubu küçük çocuklardan oluşmasıdır. Rosch, algısal ulamların ön-türlere sahip olduğunu ispatladıktan sonra bunun varlıklar için de geçerli olduğunu savunarak anlamsal ulamlar üzerine, yine 1973’teki çalışması kapsamında bir deney gerçekleştirmiştir. Rosch 1973, kuş, meyve, araç, sebze, sporlar, alet, oyuncak, mobilya, silah ve giysi gibi anlamsal ulamların anlam sınırlarının da incelendiği bir araştırmadır. Her bir ulam altında verilen seçeneklerin, bir ve yedi arasında bir sıralama ile, birinci sırada yer alan en tipikten, yedinci sırada yer alan en az tipiğe doğru sıralanmasını istenmiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre, denekler, verilen ulamların en iyi ve en zayıf temsilcilerinin seçiminde hemfikirdirler. Örneğin KUŞ ulamında deneklerin ilk tercihleri ardıç kuşu olmuş ve bunu sırasıyla güvercin, serçe, kanarya, baykuş, papağan, sülün, toukan, ördek, tavuskuşu, penguen ve en sonda devekuşu izlemiştir. Yani KUŞ ulamının en iyi, en tipik temsilcisi, diğer bir deyişle ön-türü ardıç kuşu, en zayıf temsilcisi ise devekuşudur.
Ön-tür kuramına göre, bir ulamın üyeleri arasında, ulamın şartlarını yerine getirme konusunda farklılıklar olabilir. Her bir üye, ulamın farklı sayıdaki gereklerini karşılayabilmektedir. Örneğin KUŞ ulamı için ulam kapsayıcı özellikler olarak bütün kuşların bir gagaya sahip olması ve yumurtlaması vazgeçilmezdir.. Ancak çok temel bir özellik gibi görünen uçabilme yetisine sahip olmayan kuşlar da vardır. Ancak, şöyle ya da böyle tüm üyeleri birbirine bağlayan bir özellikler zincirinden bahsedilebilir. Bu zincir aile benzeşmesi (family resemblance) olarak tanımlanır ve AB BC CD DE … örüntüsüyle ifade edilir (Ungerer ve Schmid: 2006:29). Aile benzeşmesi fikri ilk defa 1958 yılında dil felsefecisi Wittgenstein tarafından ünlü oyun örneği ile ortaya atılmıştır. Wittgenstein, satranç, poker, tavla, yakalamaca, ip atlama gibi oyun olarak adlandırılan fakat özellikleri birbirinden son derce farklı yüzlerce aktivitenin ortak noktalarının ne olduğunu sorgulamış ve bazı oyunların diğer bazılarıyla, onların da başka oyunlarla bir takım özellikleri paylaştığını ileri sürmüştür
(Löbner, 2002:177).
Kavramların sırasıyla alt, temel ve üst düzey (superordinate, basic level ve subordinate) olmak üzere üç farklı ulamlaştırma düzeyi bulunmaktadır. Örneğin GİYSİ bir üst düzey ulamı olarak AYAKKABI temel düzey ulamını ve spor ayakkabısı, çizme, bot, iskarpin, sandalet, terlik gibi alt düzey ulamları içermektedir.
Üst düzey ulamların belirgin özelliği kapsayıcı olmalarıdır. Kendilerine ait karakteristik şekilleri yoktur. Dolayısıyla, bir hayvan, giysi, taşıt resmi çizmemiz gerektiğinde mecburen bu üst düzey altındaki bir temel düzey ulamdan yararlanmak zorunda kalırız; örneğin sırasıyla bir köpek, gömlek, otomobil çizebiliriz.
Temel düzey ulamları ise ulam üyelerinin benzer olarak algılandığı ortalama bir şekle sahiptirler. Bu özellikleriyle trafik, ikaz ve bilgilendirme levhalarında çokça kullanılırlar. Biçimbilimsel olarak tek heceli olmaları ve tek birimden oluşmaları evrensel niteliktedir. Bu düzey, aynı zamanda en hızlı tanınan düzeydir. Örneğin sandalye, sallanan sandalyeden çok daha hızlı ve kolay hatırlanabilir. Çocukların ilk öğrendikleri kavramlar ve bir dilin söz varlığına ilk giren sözcükler temel düzey ulamlarıdırlar. Akmajian ve diğ. (2001:445)’ne göre temel düzey ulamları zihinsel referans noktalarıdır. Örneğin, elips çembere benzetilebilir, ama çember elipse benzetilmez. Temel düzey ulamlar, bir başlık hakkında en az çaba ile en fazla bilginin taşındığı ulamlardır ve bu da zihinsel ihtiyaçlarımız için neden çok uygun bir düzey olduklarını açıklamaktadır
(Ungerer ve Schmid: 2006:71).
Alt düzey ulamlar ise temel düzeye göre çok daha fazla ayrıntı ifade etmektedirler. Örneğin temel düzey UÇAK’a karşılık, alt düzey deniz uçağı gibi. Tek heceli ve tek sözcükbirimden oluşan temel düzey ulamlara karşılık, alt düzey ulamların, makineli tüfek, Amasya elması gibi genellikle iki sözcüklü tamlamalardan oluşmaları da tüm dillerde görülen, yaygın bir özelliktir.
4. Uygulama, Bulgular ve Genel Değerlendirme
Araştırma kapsamında uygulanan sormacanın bulguları, araştırmanın örneklemi çerçevesinde Türkçede somut ve soyut üst düzey anlamsal ulamların belli ön-türler etrafında odaklandıklarını ispatlamaktadır (bkz.Tablo1). Somut anlamsal ulamların net, belirgin ön-türlere sahip oldukları rahatlıkla söylenebilir. Soyut ulamların ise kullanım sıklıkları düşük, zayıf ön-türler etrafında yapılandıkları görülmektedir. Bazı soyut ulamlar bu anlamda somut ulamlar gibi güçlü ön-türlere sahiptirler (örneğin SUÇ, CEZA, SANAT). Bu tip soyut ulamların alt türlerinin tanımlı ve net olarak adlandırılmış ulamlar olduğu görülmektedir. Örneğin, hukuk alanında suç tiplerinin cinayet, hırsızlık biçiminde tanımlanmış olması gibi. Ancak genel olarak soyut ulamların belirgin, güçlü ön-türlere sahip oldukları söylenemez.
Somut ulamlar ile soyut ulamlar arasındaki en önemli fark, somut ulamlar altında görünen sözcüksel öğe çeşitliliğinin azlığı ve bundan kaynaklı yüksek sıklık ve belirgin ön-tür görünümleridir. Soyut ulamlarda ise durum tersinedir. Bu tür ulamlar altındaki sözcüksel öğe çeşitliliği somut ulamlardakinden çok daha fazla olup, bu durum öğelerin genel sıklık yüzdelerinin düşük olmasına sebep olmuştur. Sormacada yer verilen 10 adet somut ulam için toplam 1428, ve 12 adet soyut ulam için toplam 3965 farklı sözcüksel öğe kullanılmıştır. Ortalama olarak bir somut ulam altına 142,8 öğe, bir soyut ulam altında 330,4 öğe yazıldığı söylenebilir. Toplam soyut sözcüksel öğelerin sayısı, toplam somut sözcüksel öğelerin sayısının 2,3 katıdır.
Deneklerce yazılan öğelerin tekrarlarından arındırıldıktan sonra toplandığı sözcüksel öğe havuzu yaş gruplarına göre incelendiğinde, niceliksel olarak farklılaşmalar görülmüştür. Grafik 1’de görüldüğü gibi, genç grubunda kavram çeşitliliği 2126 değeri ile çocuk (1393 öğe) ve yetişkin grubundan (1874 öğe) daha yüksektir.
Ulam bazında kavram çeşitliliğini gösteren Grafik 2’de, MESLEK ulamından itibaren kavram çeşitliliğinde bir artış görülmekte ve bu yüksek düzey tüm soyut ulamlar için süreklilik göstermektedir. Bu artış genç ve yetişkin grubunda çok daha belirginken, çocuk grubunda daha az dikkat çekmektedir. MEYVE-SİLAH arasındaki somut ulamlarda sergilenen seyrin, özellikle yetişkin grupta MESLEKÖDÜL arası soyut ulamlarda nasıl ciddi bir artış gösterdiği rahatlıkla görülebilir.
Yaş grupları bazında ön-türler ve bu ön-türlere ait niceliksel değerler Tablo 2, Tablo 3 ve Tablo 4’te verilmiştir. Yaş gruplarına göre ön-tür tercihlerinin ne oranda birbiriyle uyum gösterdiği incelendiğinde, sadece MEYVE, MADEN, TAKI ve İHTİYAÇ ulamlarında aynı ön-türlerin tercih edildiği görülmektedir. Bunlardan üçünün somut, sadece birinin soyut ulam olması dikkat çekicidir. Diğer yandan, genç ve yetişkin grupları arasındaki ön-tür paylaşımının, genç-çocuk ve yetişkin-çocuk grupları arasındaki paylaşımdan daha fazla olduğu gözlenmektedir. Genç ve yetişkin grupları arasında 6 somut ve 4 soyut ulamda paylaşım tespit edilmiştir. Bu durum çocukların, genç ve yetişkinlerden daha farklı bir kavram dünyasına sahip olduğunu göstermektedir.
Diğer dikkat çeken bir nokta da her üç grupta da soyut ve somut kavramların kullanılma sıklıklarındaki niceliksel farktır. Örneğin, genç ve yetişkin gruplarında somut ulamların ortalama sıklık yüzdeleri sırasıyla 94,8 ve 94,6’dır. Ancak, bu gruplarda soyut ulamların ortalama sıklıkları sırasıyla 74,8 ve 73,6 olarak gerçekleşmiştir. Görüldüğü gibi, genç ve yetişkin gruplarında somut-soyut ulam sıklık yüzdesi farkı %20’ler civarındadır. Çocuk grubunda ise böylesi dikkat çekici bir fark karşımıza çıkmamaktadır. Çocuk grubundaki ortalama somut ulam sıklığı 87,9 iken, ortalama soyut ulam sıklığı 84,1’dir. Bu iki değerin birbirine oldukça yakın olduğu görülmektedir. Bu durum çocuk zihninde soyut ve somut kavram farklılığının genç ve yetişkin gruplardaki kadar belirginleşmediğini göstermektedir.
Yaş gruplarına ait ortalama medyan sıra değerlerinin birbirleriyle uyumlu olduğu söylenebilir. Daha önce de belirtildiği gibi, yüksek sıklık yüzdelerine sahip öğelerin aynı zamanda yüksek sıra medyanlarına sahip oldukları yaygın bir şekilde gözlenmektedir.
Sonuçlar cinsiyet grupları bazında değerlendirildiğinde ise yaş gruplarına göre kendi içinde daha fazla uyum arz eden bir durumla karşılaşılmaktadır. Erkek-Genel (bkz.Tablo 5) ve Kadın–Genel (bkz.Tablo 6) tabloları incelendiğinde, soyut ve somut ulam sıklık yüzdelerinin ve bunların arasındaki niceliksel farkın yukarıdaki yaş grupları tablolarından genç ve yetişkin gruplarının değerleriyle büyük benzerlik gösterdiği söylenebilir.
Erkek ve kadın deneklerin ön-tür tercihlerinin benzerliği noktasında, yaş grupları arasındaki ilişkilerden farklı ve daha fazla uyum gösteren bir durum söz konusudur. Erkek ve kadın deneklerin öntür tercihlerinde 8 somut ve 5 soyut ulamda paylaşım görülmektedir. Toplam ulam sayısının 22 olduğu hesaba katıldığında, bunun %50’den fazla olduğu söylenebilir. Erkek ve kadın deneklerin ön-tür tercihlerinin ortalama sıra medyan değerleri de 2 civarındadır. Bu değer, yaş gruplarının ortalama medyan değerleriyle uyum içindedir.
5. Sonuç
Sormaca sonuçlarından elde edilen veri tabanına dayanılarak yapılan değerlendirmeler sonucunda, araştırmanın örneklemi çerçevesinde Türkçede somut ve soyut ulamların belli ön-türler etrafında yapılandığı görülmüştür. Deneklerin somut ulam üyesi olarak belirttiği öğelerdeki sözcüksel çeşitlilik, soyut ulam üyelerininkilere kıyasla çok daha azdır. Bu durum iki sonuca yol açmıştır;
1) Somut anlamsal ulamlar düşük öğe çeşitliliği ile net, güçlü, beklentiler yönünde ön-türlere sahip bir görünüm sergilemektedirler.TAŞIT ulamında araba (% 91,4 sıklık-1 sıra medyanı) ve TAKI ulamında kolye (%96,7-2 sıra medyanı) ön-türleri buna çok iyi iki örnek teşkil etmektedir.
2) Soyut anlamsal ulamlar, çok daha yüksek öğe çeşitliliği ile sıklık yüzdeleri düşük, tartışmalı, tahmin edilmesi zor ön-türler etrafında yapılanmışlardır. KİŞİLİK ulamındaki sinirli (%37,6 sıklık-3 sıra medyanı) ve YETENEK ulamındaki çalgı çalabilmek (%61 sıklık-4 sıra medyanı) bunun tipik örnekleridir.
Sıra medyanı değerinin 1’e yakınlığı, bir öğenin kolay ve hızlı hatırlanabilmesinin göstergesidir. Deneklerin sıralamada üstlere yazdıkları öğeler, sadece tipik öğeler değil aynı zamanda en rahat ve çabuk hatırladıkları öğelerdir. Öyleyse bu öğelerin, en çok kullanılan ve her zaman kullanıma en hazır öğeler olduğunu söyleyebiliriz. Somut ve soyut ulamların sıra medyanı değerlerinin kendi içlerinde aritmetik ortalamaları alındığında, somut ulamlarda 1.95, soyut ulamlarda ise 2,33 ortalama sıra medyanı değerine ulaşılmaktadır. Bu sonuçlar, somut kavramların iç yapılarının zihinde daha kolay düzenlenip, çözümlenebildiğini ve geri çağrılabildiğini göstermektedir.
Diğer bir konu, sıklık yüzdesi ile sıra medyanı değeri arasında bir ilişki kurulup kurulamayacağıdır. Genel olarak, hareket yönü itibariyle yüksek sıklığa sahip öğelerin büyük oranda 13 arasında ortalama medyan değerine sahip olduğu görülmektedir. Ancak, yüksek sıklığa ve aynı zamanda 5-7 arasında düşük bir sıra meydanına sahip öğe bulunmamaktadır. Bu, sıklık ve sıra medyanı arasında eş yönlü bir hareket olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle, yüksek sıklık, yüksek sıra medyanını; düşük sıklık ise düşük sıra medyanını beraberinde getirmektedir. Tüm denekler bazında
∗ Tüm tablolar yatayda somut (koyu renkli yazı tipiyle yazılmış) ve soyut kavramlar olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
KAYNAKÇA
AITCHISON, J.(2003) Words in the Mind.: An Introduction to the Mental Lexicon. Third edition.Oxford Blackwell Publishing:
AKMAJIAN ve diğ.(2001) Linguistics.Cambridge:MIT Press CÜCELOĞLU, D.(2009) İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi
ÇENGELCİ, N. B. (1996) Gelişimsel Olarak Kavram ve Kategori Yapılarının İncelenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi SBE, İzmir.
GÖKMEN, S. (2005) “2;5-4;0 Yas Aralığındaki Çocukların Kavram Alanları Açısından Sözcüksel Edinim Düzeyleri” Dilbilim İncelemeleri (ed. İclâl Ergenç, Selçuk İssever, Seda Gökmen, Özgür Aydın) 154-171.Ankara: Doğan Yayıncılık.
____________(2010) “Anlamsal ve Algısal Ulamların Türkçedeki Prototipleri” 24.Ulusal Dilbilim Kurultayı.Ankara: ODTÜ
HEIDER, E.R.(1971) “Focal Color areas and the development of color names” Developmental Psychology. 4, 447-55
___________(1972) “Universals in Color Naming and Memory” Journal of Experimental Psychology. 93, 10-20
LÖBNER, S.(2002) Understanding Semantics, New York: Oxford University Presss Inc
ROSCH, E. (1973). “On the internal structure of perceptual and semantic Categories” : T.E. Morre (Ed.) Cognitive development and acqusition of language (111-141) New York :Academic Press
SAEED, J.I. (2005) Semantics. Second Edition,UK: Blackwell Publishing
SEFEROĞLU, G.(1999) ” Prorotip Kuramı Çerçevesinde Bir Araştırma”: Dilbilim Araştırmaları 1999 (Haz. Doğan Aksan), İstanbul: Simurg Yayınevi
UNGERER,F. ve SCHMID,H.J.(2006) An Introduction to Cognitive Linguistics. Second Edition: Pearson Longman
0 Yorumlar