(Endüstri ve Batı akademisinin davalarla ve ısrarlarla vardıkları nokta)
Beyaz et endüstrisi 22 Mart 2016’da düzenlediği bir toplantıyla “tavuğa itibarını iade etmek gerektiğini” açıkladı. Oysa tavuk itibarını zaten hiçbir zaman kaybetmemişti, itibarını hem bilimsel hem de manevi anlamda kaybeden piliç / beyaz et endüstrisiydi. Halk “ılık suda 20 dakikada haşlanan beyaz şeyin” tavuk olmadığını artık biliyor (ifade metroda karşılaştığım bir öğretmen hanıma aittir), daha doğrusu tavuğun ne olduğunu çoktan hatırladı. Konunun bilimsel detaylarını defalarca anlattığım için yeniden değinmeyeceğim. Ama bu vesileyle piliç ve yumurta endüstrilerinin bugüne dek açtıkları davaların sonuçlarını paylaşmadan da geçemeyeceğim. Esas vurgu ise “ucuz beyaz et” yanılsamasının sosyal sonuçlarına yönelik olacaktır. Lütfen dikkatle okuyun (kolaylık olması için dava gerekçelerinin puntolarını küçültüyorum, dileyen okusun). Önce davalar:
1. Salihli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 01.03.2013 tarihinde “basın yolunu kullanarak uzun süredir tavuk eti üretimi ile ilgili gerçeğe aykırı açıklamalarda bulunarak halkı yanılttığı, bu durumun tavuk et tüketiminin azalmasına ve tavuk eti üretimi yapan üreticilerin maddi ve manevi zarara uğramasına neden olduğu” gerekçesiyle açılan 2013/161 dosya numaralı dava, 19.07.2013 tarihinde REDDEDİLDİ.
2. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 13.05.2013 tarihinde “gazete, dergi televizyon ve sosyal medyada ‘sağlıklı diye yediğiniz tavukların tavuk olmadığı, daha yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik verildiği, kemikleri gelişmesin, sadece et yapsın diye, tavukların tarladaki patatesler gibi hiç kıpırdamadan yetiştirildiği, bıraksanız bile kıpırdamadığı, elinize aldığınızda kemiklerinin kırıldığı’, bu inanılmaz bir vicdansızlık, sonra görüyoruz ki gencecik kadın meme kanserine yakalanmış, büyük olasılıkla daha sağlıklı diye sık sık tavuk yiyordur” olarak özetlenen sözlerime binaen açılan 2013/596 dosya numaralı dava 19.12.2013 tarihinde REDDEDİLDİ. Karar temyize götürüldü, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi mahkemenin kararını 21.01.2015 tarihinde 2015/571 numaralı YARGITAY İLAMI ile ONADI.
3. Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne “içinde yumurta üreticilerini de hedef alır biçimde olumsuz, halkı da olumsuz yönde etkileyecek nitelikte ve gerçek dışı bir takım ithamlarda bulunduğumu, bir televizyon programı ve bir gazete mülakatında uzman gibi konuşarak Türkiye’de üretilmekte olan yumurtaların sağlıklı olmadığını ve tüketilmemesi gerektiğini söylediğimi, bu bilgilerin doğru olmadığını, bu yayınların okuyucular ve izleyicilerin yumurta hakkındaki kanaatleri ve tüketim istekleri üzerinde olumsuz tesir yaparak birliğin üyelerinin ticari menfaatlerini haleldar ettiğini ve haksız rekabet oluşturduğunu belirterek, haksız rekabetin tespiti ve men’i ile hükmün ilanına karar verilmesini” talep ederek 2012/707 dosya numarasıyla açılan dava 26.12.2013 tarihinde REDDEDİLDİ. Karar temyize götürüldü, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi mahkemenin kararını 11.06.2015 tarihinde 2015/8155 numaralı YARGITAY İLAMI ile ONADI.
4. İstanbul Anadolu 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne 21.03.2014 tarihinde açılan “Haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun giderilmesine ve özellikle yanlış ve yanıltıcı beyanların düzeltilmesine ve ayrıca Türkiye çapında yayın yapan en yüksek tirajlı beş ulusal gazeteden ikisine 1/8 gazete tek sayfası ebadından az olmamak üzere hükmün ilanına karar verilmesi talebini içeren” 2014/1196 Esas dosya numaralı dava, mahkemelerin birleştirilmesi nedeniyle 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne aktarıldı, 12.01.2016 tarihinde karara bağlanarak REDDEDİLDİ.
Sayılan dışında başka dava yoktur. Özellikle belirtmeliyim, Muhakeme’nin kararları bilirkişi raporlarını da dikkate almıştır. Davalara bizatihi ve kendi imkanlarımla katıldım, avukata başvurmadım, beyaz et endüstri sayesinde muhakeme usullerini de öğrendim (bir kez daha müteşekkirim). Adliye koridorlarında görüp de yardım önerilerini sunan avukat arkadaşlarımıza ayrıca teşekkür ederim.
Aydın müsveddelerinin düşünce biçimi istismara layıkıyla açıktır
İnanın esas büyük tabloya baktığınızda, kelimeler kifayetsiz kalsa da, bu davaların ve sonuçlarının önemi sanılandan çok daha büyüktür. Zira bilginin bu kadar eksik ve zihniyetin bu kadar çarpık olduğu bir ortamda, yapılanı “kasten ya da sehven” savunan bunca bilim insanı ve “halkın ‘ucuz protein’ ihtiyacını karşıladığını” zanneden bunca “aydın müsveddesi” olduğu sürece, bu düşünce biçimi başka başka alanlarda, ama hep aynı şekilde ortaya çıkar:
Annesini hiç göremeden doğmuş civcivi, 40 günde aslında hala civciv olması gerekirken “tavuk” algısıyla piyasaya arz etmek, tüyü bitmemiş yetimi ya da öksüzü “itmek” ile aynı şeydir (*), nitekim o civcivlerin ibikleri yoktur, zaten buzağıları da doğar doğmaz plastik kulübelere tıkarlar.
Bunu yetiştirenler ve “körpe beyaz et” diyerek yiyebilenler, erkek çocukların işçi olarak çalıştırılması, kızların çocuk yaşta gelin edilmesi gibi sosyal yaraları da ister istemez onaylarlar; çocuk istismarının sınırı yoktur (**).
Kilo maliyeti 20-25 liranın altına inemeyecek “itibarlı tavuk”, “sağlıklı beyaz et” yanılsaması sonucu 5 liralık antibiyotikli civciv irisi ile aynı tutulursa, aslında ucuzlayan şey çocuklarımızın geleceğidir. Çocuğun ederi bu kadar ucuzlarsa, onlara tren de taşlatabilirsiniz, yurtlarından sürüp sonu açık bir yolculuğa da uğurlayabilirsiniz.
Onlar adına çekebileceğim en büyük azap
Filhakika, “ne yaptıklarını bilmelerine rağmen” ısrarı içlerine sindirdikleri zaman, sahip oldukları son vicdan zerresini de kaybetmiş olacaklardır. İşte bu zaten benim onlar adına çekebileceğim en büyük azaptır.
Ne var ki kazanç hırsıyla şahlanan bu sistem, onu mecburen ve bilmeden tüketenlerin değil, bile bile göz yuman, saf (kandırılmış) Anadolu tavukçuluk şirketlerini (alavere, ‘Delaware’) “entegre beyaz et endüstrisine” çeviren uluslararası sermaye, bakanlık ve Batı özentisi, çıkar uzantısı bilim camiasının eseridir. İşte bu camia aslında bu ülkenin “dağıtılmış orduları ve girilmiş tersaneleridir”. Ve “hatta gaflet ve dalaletin ötesinde bir hıyanetle”, kuş gribi bahanesiyle çoğu diri diri yaktırılan 2.5 milyon tavuk ve yerlerine tavuk niyetine sürülen milyonlarcası, kilogramını 5 liraya sattıklarını sansalar da, ucuzlayan aslında kendi canları, bedeli de er ya da geç “harap ve bitap düşecek” çocuklarıdır.
Nitekim 150 gramlık bir poşet kedi mamasının bile 3 liranın altında olamadığı bu zamanda, okullara, kantinlere, hastanelere ya da kışlalara, kilosu 4-5 liraya satılan “beyaz et”, geçiniz hasta olmaları, “ılık suda 20 dakikada” haşlanıp dağılan bedenlerinin bedeli gereği, sosyal yapılarını da temelinden dağıtacaktır. Köy yerinde bile tavuk yetiştirmekten yasaklı köylü, marketten aldığı, 20 dakikada piştiğine kandığı piliçlere binaen, terk etmek zorunda kaldığı topraklarına bir daha kavuşamayacaktır.
Hali vakti yerinde olanlar bilfiil kendi çiftliklerini kuruyor, yoksul ve cahil hala masasındakinin tavuk olduğunu sanıyorsa, tıp ya da veteriner meslek erbabı, kendileri yemeyip sesini hiç çıkarmıyorsa, bu dört başı mamur bir münevver / aydın ihanetidir.
Münevver ihanetinin hakim olduğu topraklar eninde sonunda işgal edilecektir.
Sadece bunu bilmeniz bile benim açımdan kâfidir.
(*) Kuran, Maun Suresi: Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o öksüzü iter, kakar. Yoksulu doyurmaya önayak olmaz. Vay, o namaz kılanların haline ki; onlar kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. En ufak bir yardımı esirgerler.
(**) Velhasıl başkumandan vekili Enver Paşa, 1914’ün sonu o kara kışta, İttifak’ı desteklemek hevesiyle yürüttü orduyu Sarıkamış’a… Onuncu Kolordu’nun 31. Tümeni, dondurucu soğukta 14 saatte geçti Allahüekber geçidini de, 40 bin mevcudundan 3 bini hayatta kaldı. İşte o kara kışta, uyarılara rağmen İttifak’a destek niyetiyle sürüldükleri Sarıkamış’ta soğuktan donanlar, onlar da ne erkek, ne asker, sadece ana kuzusu çocuktular.
Dr. Yavuz Dizdar,Türk Onkoloji Doktoru.
0 Yorumlar