KRONİK ALKOL KULLANIMINA BAĞLI UZAMIŞ YOKSUNLUK SENDROMU: BİR OLGU SUNUMU
ÖZET
Kronik alkol kullanımına bağlı pek çok nörolojik
ve psikiyatrik komplikasyon ortaya çıkabilmektedir.
Özellikle alkol bırakma dönemlerinde
alkolün yol açtığı çeşitli bozuklukların belirtileri
ve yoksunluk belirtilerinin bir arada bulunduğu
durumlarda tanı koymak çok daha zor olabilmektedir.
Alkol yoksunluk sendromu, tipik olarak aşırı
alkol alınmasının kesilmesinden sonraki 6-24 saat
içinde başlar. Yoksunluk süresince ortaya çıkan
belirtilerin çoğu, alkolün sürekli tüketilmesi sonucu
oluşan nörotransmitter, nöropeptid, ve nöroendokrin
sistemlerindeki uyumsal değişikliklerle
ilgili gibi görünmektedir. Bazı hastalarda akut
yoksunluk sendromu sonlandıktan sonra ortaya
çıkabilen bellek bozuklukları, ani öznel sıkıntı
yakınması, durgunluk dönemleri ve hatta geçici
psikotik atakların uzamış yoksunluk sendromu ile
ilişkili olabileceği bildirilmiştir. Sunulan vakada,
23 yıllık alkol kullanımı olan bir hastada görülen
belirtiler, deliryum tremens, uzamış yoksunluk
sendromu ve serebellar dejenerasyon tanıları yö-
nünden tartışılmıştır. Özellikle uzun yıllardır alkol
kullanımı olan bir hastanın tedavisinde tüm bu
olası komplikasyonların göz önünde bulundurulması
ve yoksunluk belirtilerinin etkili ve uygun bir
şekilde tedavi edilmesi hayati önem taşımaktadır.
GİRİŞ
Alkol bağımlılığının ruh ve beden sağlığı üzerine
olumsuz etkileri bulunan bir hastalık oldu-
ğu bilinmektedir. Kronik alkol alımına bağlı çok
sayıda nörolojik komplikasyon gelişebilmekte,
psikiyatrik bozukluk belirtileri de eşlik ettiğinde
tablo çok daha karışık bir hale gelebilmektedir.
Özellikle alkol bırakma dönemlerinde alkolün yol
açtığı çeşitli bozuklukların belirtileri ve yoksunluk
belirtilerinin bir arada bulunduğu durumlarda
tanı koymak çok daha zor olabilmektedir. Alkol
yoksunluk sendromu, tipik olarak aşırı alkol alınmasının
kesilmesinden sonraki 6-24 saat içinde
başlar. Yoksunluk süresince görülen belirtilerin
çoğu, alkolün sürekli tüketilmesi sonucu oluşan
nörotransmitter, nöropeptid, ve nöroendokrin
sistemlerindeki uyumsal değişikliklerle ilgili gibi
görünmektedir. Bu uyumsal değişikliklere bağlı
olarak alkol yoksunluğu azalmış merkezi inhibisyon
(azalmış gama aminobutirik asit (GABA) ve
magnezyuma bağlı) ve artmış eksitasyon (artmış
glutamat, dopamin ve noradrenaline (NE) bağlı)
olarak karşımıza çıkar (1). Uzamış yoksunluk sendromu
adı verilen klinik durumda görülebilecek
fizyolojik belirtiler, solunum düzensizlikleri, kan
basıncı ve nabızda değişkenlik, yavaş dalga uykusunda
bozukluk, soğuk-stress yanıtında azalma,
sedatif etkilere karşı toleransın olması ve tremor
gibi değişikliklerdir. Bazı hastalarda akut yoksunluk
sendromu sonlandıktan sonra ortaya çıkabilen
ani öznel sıkıntı yakınması, sebepsiz durgunluk
dönemleri ve hatta geçici psikotik atakların uzamış
yoksunluk sendromu ile ilişkili olabileceği bildirilmiştir.
Tanımlanan bu fizyolojik ve davranışsal
değişikliklere ek olarak, hastada irritabilite, aile
bireyleri ve arkadaşlarla anlaşamamada artma, sık
olarak halsizlikten yakınma ve sıkıntıya dayanma
eşiğinde düşme görülebilir. Yüksek düzeyde dikkat
dağınıklığı vardır. Konsantrasyon kaybı ile birlikte
unutkanlık ortaya çıkabilir (2,3). Bu sendromun,
bir kaç ayla bir kaç yıl arasında sürebileceği
öne sürülmüştür (2,3,4,5).
Sunulan olguda 23 yıllık alkol kullanım öykü-
sü bulunan bir hastanın belirti ve bulguları, alkol
bağımlılarında görülmesi beklenen bazı bozukluklar
ve uzamış yoksunluk sendromu açısından
tartışılacaktır.
OLGU
Yakınma ve Öykü
Hasta 58 yaşında, erkek, evli. Yakınları tarafından
alkol kullanımını bırakamama, saçma konuşmalar,
tuhaf davranışlar ve uykusuzluk yakınmaları
ile kliniğe getirildi. 1982 yılından beri alkol
alıyormuş. İlk zamanlar iki günde bir küçük rakı
bitirirken, bir kaç yıl sonra şarap, konyak, votka,
cin, bira da içmeye başlamış. Bir yıl içinde artık
sabahları uyanır uyanmaz bira içmeye başladı-
ğı belirtildi. İlk dönemlerde alkol aldığı zaman
iyice sessizleşir, içine kapanırmış. 10 yıllık alkol
tüketiminin ardından alkol aldığında davranışları
belirgin bir şekilde değişmeye başlamış. Çok konuşuyor,
zaman zaman eşine şiddet gösteriyor,
çok öfkeli ve kavgacı oluyormuş. Ayıldığı dönemlerde
ise alkollüyken yaptıklarını hatırlamıyormuş.
1993 yılından itibaren alkolü bırakmayı denemeye
başlamış. İlk kez 1993 yılında bir üniversite hastanesinde
yaklaşık 40 gün kadar yatarak tedavi
görmüş. Eşinin hatırladığı kadarıyla haloperidol,
diazepam, mianserin ve vitamin B kompleksi
içeren ilaçlar kullanmış. Hastanın bu döneme ait
epikrizinde “alkol kötüye kullanımı” tanısı mevcut.
Yine epikrizden elde edilen bilgilere göre
hastanın 1994 yılında aynı hastanede “depresif
mizaç, uyum bozukluğu” tanılarıyla yatarak tedavi
gördüğü ve diazepam kullandığı öğrenildi.
Yine aynı hastaneye 1996 yılındaki başvurusunda
da yatarak tedavi gördüğü ve “alkol bağımlılığı
ve deliryum tremens” tanıları aldığı öğrenildi. O
yatışında hasta tianeptin 37.5 mg/gün önerilerek
taburcu edilmiş. Ancak hasta her defasında hastaneden
çıktıktan sonraki birkaç gün içerisinde tekrar
alkol almaya başlıyor ve tedaviyi sürdürmüyormuş.
Hastanın hastaneye başvurmaları genellikle
kendi kendine bırakma denemelerinden 1-2 gün
sonra uykusuzluk, saçma konuşma, tuhaf davranışlar
ve hayaller görme şikayetleri ile oluyormuş.
Hastanın daha sonra 1998, 2000, 2001 ve 2002 yıllarında
çeşitli hastanelerde yatışları olmuş. 1998
yılında yine tedavi olmak üzere başka bir şehre
tek başına gittiği bir dönemde hastadan 3 gün haber
alınamamış. Evine döndüğünde ayakları yara
içindeymiş ve kaldığı otelde polis kılığına giren
üç kişinin kendisini kaçırarak üzerindeki paraları
ve saatini aldıklarını, ellerinden zor kurtulduğunu
ve otel sahibinin de bu işin içinde olduğunu anlatmış.
Eşi olayın üzerine düşmediklerini ve araş-
tırmadıklarını söylüyor. Ayaklarındaki yaralar için
hastanede 10 gün yatarak tedavi görmüş. Taburculuk
sonrası oldukça şüpheci davranmaya baş-
lamış. Perdeleri sürekli kapatıyor, ışıkları açmalarına
izin vermiyor ve pencerelere çivi çakmaya
çalışıyormuş. Takip edildiğini, kendisini kaçırıp öldüreceklerini
söylüyormuş. Bunun üzerine tekrar
hastaneye başvurmuşlar ve yaklaşık bir ay yatarak tedavi görmüş; ne ilaç kullanıldığını bilmiyorlar.
Taburculuk sonrası bu belirtiler kalmamış. 1998
yılından beri unutkanlığı olan hastanın son üç yıldır
yürüyüşünde yavaşlama ortaya çıkmış. Sürekli
dengesini kaybedip düşmekten korktuğu için baston
kullanarak yürüyormuş.
Son 10 gündür alkol miktarını azaltmasının
ardından saçma ve aşırı konuşmaları, şüpheleri ve
korkuları başlamış. 2 gündür alkol almıyormuş ve
yakınmaları daha da artmış. Geceleri uyumuyor ve
sürekli konuşuyormuş. Özellikle geceleri hayaller
görüyor (üzerine gelen iskeletler şeklinde) ve
eşyalarının alındığıyla ilgili şüpheleri oluyormuş.
Etrafındaki kişileri, bulunduğu yeri ve zamanı karıştırdığı
oluyormuş.
Ailesinde alkol kullanım öyküsü bulunmayan
hasta, beş çocuklu bir ailenin en küçük çocuğuymuş.
Babada kronik obstrüktif akciğer hastalığı,
bir kardeşte akciğer kanseri dışında ailede bilinen
başka bir fiziksel ve ruhsal hastalık öyküsü bulunmuyor.
Klinik Gözlem ve Tedavi
Hastanın servise kabul edildiği dönemde yapılan
ruhsal durum muayenesinde görünümü sosyoekonomik
durumu ile uyumlu, kendine bakımı
oldukça azalmış, duruşu hafif öne eğik pozisyonda
idi. Fiziksel yaşına göre daha yaşlı görünümde
olan hasta kısmen çocuksu izlenim bırakıyordu.
Terleme ve tremoru belirgindi. Huzursuzluğu olan
hasta, zaman zaman ajite oluyordu. Görüşmeye
karşı ilgiliydi ancak konuşmanın bütünlüğünü sürdüremiyordu,
sürekli konuşma eğilimindeydi. Yer
ve zaman yönelimi bozuktu, kişi yönelimi vardı.
İstemli dikkati azalmış, distraktibilitesi bulunan
hastanın anlık ve yakın bellekte zayıflığı belirgindi.
Anterograd ve retrograd amnezisi vardı. Çağrışımları gevşek olan hastanın, çevresel ve teğetsel
konuşmaları vardı, konfobulasyonu mevcuttu.
Görsel varsanı tarifliyordu. Düşünce içeriğinde fakirleşme,
geçmişle aşırı uğraş belirgindi; eşine ve
oğluna karşı öfkeliydi. Eşyalarının çalındığı, diğer
hastaların onunla uğraşacakları şeklinde paranoid
düşünceleri vardı. Zaman zaman psikomotor
hızlanma izleniyordu. Nörolojik muayenesinde;
bilateral palmomental refleksi ve glabella refleksi
alınıyordu. Sağda hafif dismetrisi mevcuttu. Romberg
pozitifliği mevcuttu. Tek başına yürüyemiyor,
dengesi bozuluyordu. Seviye veren bir his kusuru
saptanmadı. Vital bulguları stabil olan hastanın
ağızdan beslenmesinin yardımla da olsa iyi olduğu öğrenildi.
Yapılan rutin kan tetkiklerinde alanin transferaz
değerinde hafif yükseklik mevcuttu (52; normal
değerler (0-40)) ve HBsAg Total değeri pozitif
idi. Hastaya diazepam 50 mg/gün, haloperidol
15 mg/gün, vitamin B kompleksi oral tablet 3x1
ve ampul 1x1 kas içi enjeksiyon başlandı. Varsanı
ve hezeyanları ile ilişkili olarak zaman zaman
ajite olan hastaya haloperidol enjeksiyonu yapılması
gerekti. Dürtü kontrolünün bozuk olduğu
izlendi. Geceleri odasını karıştırıp başka odalara
giriyor, cep telefonunun çalındığıyla ilgili suçlama
ve şüpheleri oluyordu. Birinci haftanın sonundan
itibaren hastanın yönelimi kısmen düzelmeye
başladı. Uykularının düzene girmesiyle birlikte
benzodiazepin dozu kademeli olarak azaltıldı ve
kesildi. Hareketleri daha kontrollü olan ve taşkınlıkları
kalmayan hastanın haloperidol dozu azaltılmaya
başlandı. Tanı amaçlı elektro ensefalo grafi
(EEG)ve beyin manyetik rezonans görüntüleme
(MRG) tetkikleri yapıldı. EEG sonucu normal olarak
geldi; beyin MRG sonucu ise serebellar atrofi,
pons santral kesiminde milimetrik nonspesifik gliotik
sinyal değişikliği şeklinde yorumlandı.
İzlendiği süre içerisinde hastanın çağrışımlarındaki
dağınıklık düzeldi. Yatışının üçüncü haftasından
itibaren hasta desteksiz, küçük adımlarla,
bacaklarını açarak, kollarını sallamadan ve yavaş
yürüyebilmeye başladı. Desteksiz oturup kalkabiliyordu.
İştahı ve uykusu düzene giren hastanın
haloperidol dozu 5 mg/güne kadar düşüldü. Genel
durumu düzelen hastanın vitamin B kompleksi
oral tablet 3x1 ve haloperidol 5 mg/gün ile
ayaktan takip edilmek üzere taburculuğuna karar
verildi.
TARTIŞMA
Alkol bağımlılığı mevcut olan hastamızın öyküsü
dikkate alındığında alkole bağlı inhibisyon
ve disinhibisyon belirtileri, alacakaranlık halleri
(black outs) ve alkolü bırakmayı denediği ya da
miktarını azalttığı dönemlerde ortaya çıkan alkol
yoksunluğu deliryumu belirtileri dikkati çekmektedir.
Literatürde bulunan, 35-45 yaş arasındakilerle
60 yaş ve üzerindeki alkol bağımlılarının
karşılaştırıldığı bir çalışmada deliryum tremens
tablosunun gelişme sıklığı açısından yaş grupları
arasında anlamlı bir fark bulunmazken; ileri
yaş grubunda yoksunluk döneminde deliryumun
daha uzun süre devam etme eğiliminin yanı sıra
akut yoksunluğun bulunmadığı dönemlere de sarkabildiğinin
belirtildiği görülmüştür (6). Hastanın
kliniğe ilk geldiği dönemde mevcut olan yönelim
bozukluğu, tuhaf davranış ve saçma konuşmaları,
hezeyan ve geceleri olan halusinasyonları alkol yoksunluğu deliryumunu düşündürmekle beraber
öykü dikkate alındığında bu tanı tüm belirtileri
açıklamaya yetmemektedir.
Uzamış yoksunluk sendromu adı verilen,
Amerikan Psikiyatri Birliği’nin “Mental Bozuklukların
Tanısal ve Sayımsal El Kitabı IV-TR” (DSM-IVTR)
(7) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün “Uluslararası
Hastalık Sınıflaması-10” (ICD-10) (8) gibi ruhsal
bozukluk sınıflandırmalarında tanımlanmamakla
birlikte olgu örneklerinde ve literatürde geniş öl-
çüde anlatım bulan tablonun bu noktada değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bu sendromun DSMIV’e
dahil edilip edilmemesi konusunda yapılan
çalışmalardan metodolojik sınırlılıklar nedeniyle
net bir sonuç elde edilemediği belirtilmiştir (9).
Bununla birlikte alkol bağımlılarında uzamış yoksunluk
belirtilerine oldukça sık rastlanmasının
önemli bir sonucu olarak bu belirtilerin yarattığı
ruhsal gerginliğin alkol alımı ile düzeleceğini dü-
şünen hastalarda alkol kullanımına geri dönüşler
yaşanabilir. Literatürde özellikle alkol yoksunluk
sendromunun altında yatan nörobiyolojik mekanizmaların
araştırıldığı çok sayıda çalışma göze
çarpmaktadır. Uzun süreli alkol yoksunluğunda
görülen durumlardan biri, duygudurum bozukluklarına
ya da olumsuz duygulanıma yol açabilen,
haftalar, hatta yıllar boyu sürebildiği belirtilen
anksiyetedir. Laboratuar hayvanlarında alkol
yoksunluğundan haftalar sonra bile gözlemlenebilen
strese karşı artan davranışsal anksiyete yanıtlarının
altında yatan sebeplerden birinin kortikotropin
salıcı hormon (CRH) aktivasyonu olduğu
belirtilmiştir (10,11). Atriyal natriüretik peptidin
(ANP) CRH, kortikotropin ve kortizolün etkilerini
baskılayarak duygulanım ve anksiyete belirtilerini
etkilediği bilinmektedir. Yapılan bir araştırmanın
sonucunda ANP plazma düzeylerindeki bir dü-
zensizliğin alkol arama davranışı ve anksiyete gibi
uzamış yoksunluk belirtilerinden sorumlu olabileceği
öne sürülmektedir (12). Alkol bağımlılarında
yoksunluğun erken ve geç dönemlerinde plazma
β-endorfin (β-EP), adrenokortikotropik hormon
(ACTH) ve kortizol düzeylerinin karşılaştırıldığı
bir çalışmada, erken ve geç yoksunluk dönemlerinde
plasma β-EP ve ACTH düzeylerinin sağlıklı
kontrollere göre düşük bulunduğu belirtilmiştir.
Bununla birlikte kortizol düzeyleri erken yoksunluk
döneminde kontrol grubuna göre artmış
olup, yoksunluk süresi ilerledikçe normale dönme
eğilimi göstermiştir. (13). Bir diğer çalışmada
uzamış yoksunluk sendromunda görülen anksiyete
artışından, stria terminalisteki hücrelerden
noradrenalin salınımındaki değişikliklerin sorumlu
olabileceği öne sürülmüştür (14). Yoksunluk
döneminde plazma serotonin ve noradrenalin
düzeylerinin değerlendirildiği bir araştırmada ise,
noradrenalin düzeylerinin yoksunluğun erken
dönemlerinde kontrol grubuna göre yüksek olarak
bulunurken, yoksunluk süresi uzadıkça kontrol
grubunun değerlerine yaklaştığı belirtilmiştir.
Bununla birlikte yoksunluk döneminde serotonin
düzeylerinde görülen azalmanın olasılıkla daha
uzun sürdüğü kabul edilmektedir (15). Tedaviye
yönelik yapılan deneysel çalışmalarda, sıçanlarda
l-arginin’in etanol yoksunluk belirtilerini azalttığı
görülmüş (16), yoksunluğun erken dönemlerinde
tedavide benzodiyazepin ve gama aminobutirik
asit kullanımının yoksunluğun ileriki dönemlerinde
görülen anksiyete davranışlarını azalttığı belirtilmiştir
(17).
Hastanın 1998 yılından beri unutkanlık yakınması
mevcuttur. Ancak hastada alkol alınan ve
alınmayan dönemlerin aralarında kesin sınırların
bulunmayışı, almadığı dönemlerde yaşanan deliryum
tremens dahil yoğun yoksunluk belirtileri,
değerlendirmeyi güçleştirmektedir. Yatışının baş-
langıcında belirgin olan konfobulasyonları takipte
azalmış ancak yakın bellek zayıflığı devam etmiş-
tir. Bununla birlikte hastanın muayene bulguları
alkol kullanımının yol açtığı kalıcı demans tanı kriterlerinin
tamamını karşılamamaktadır. Alkol ba-
ğımlılarında beslenme bozuklukları ve tiamin eksikliği
sonucunda gelişen bir durum olarak değerlendirilen
Wernicke ensefalopatisinde göz hareketlerinde
paraliziler, ataksi ve konfüzyonun yanı
sıra otonomik belirtiler, konsantrasyon güçlüğü,
yönelim bozukluğu, huzursuzluk ve hafif bellek
kusurları görülebilir (2,4,5). Hastamızda göz hareketlerinde
bir sorun olmamasının yanı sıra, genel
olarak bu hastalarda kendiliğinden konuşmanın
azalması izlenirken hastamızın konuşmasının neredeyse
basınçlı bir halde olması bu klinik tablo
ile uyumlu olmayan yönleridir (2,5). Ancak tanıda
bu belirtilerin tümünün bulunması gerekmemekte,
bu kadar uzun süreli ve ağır alkol kullanımı
olan hastada Wernicke ensefalopatisi gelişme
olasılığının yükseldiğine dikkat edilmelidir. Hastanın
genel durumu bozulduğunda her defasında
hastaneye başvurup tedavi alması ile belirtiler
yatışmakta ancak alkol kullanımına devam etmesi
ile bir sonraki alkol alımında tekrar aynı belirtiler
ortaya çıkmaktadır. Wernicke sendromunun tedavi
ile geri döndürülebilir bir durum olmasına
karşın DSM-IV tanı kılavuzunda alkol kullanımının
yol açtığı kalıcı amnestik bozukluk tanısına denk
düşmekte olan Korsakof sendromu’nda iyileşme
%20-25 gibi bir oranda geçekleşmekte, tedavi
uzun zaman alabilmektedir. (2,4,18,19). İzlem süresince hastanın belirtilerinin büyük kısmında
yatışma olmakla birlikte, bellek kusurları kısmen
azalmış fakat özellikle yakın bellekteki bozukluk
devam etmiştir. Hastanın öyküsünde alkolü her
bırakma girişiminin ardından psikotik belirtilerin
de eşlik ettiği benzer davranış ve kişilik değişiklikleri
yaşaması, kronik bir süreç olan Korsakof psikozundan
uzaklaştırmakta ve uzamış yoksunluk
sendromunu düşündürmektedir.
Hastanın çekilen kraniyel MRG’sindeki serebellar
atrofi görünümü alkole bağlı serebellar dejenerasyonu
akla getirmektedir. Uzun süreli alkol
kullanımına bağlı bir diğer komplikasyon olarak
anılan serebellar dejenerasyon, yürüme ve ayakta
durma sırasında dengesizlikler, ataksik yürüyüş ve
hafif derecede nistagmusla kendini gösteren bir
tablo olup, vermisin ön üst purkinje hücrelerinde
ve granüler tabakada alkole bağlı gelişen hasarla
ortaya çıktığı düşünülmektedir (4,18,20).Yürüyüş
bozukluğunun son üç yıl içinde ortaya çıkması,
yavaş seyirli bir süreç olabileceğini göstermektedir.
Alkol bağımlılarında travmalara sık rastlandığı
bilinmektedir. Özellikle yönelim bozukluğu, şaş-
kınlık, denge kaybı gibi belirtiler kafa travma ya
da travmalarını takip eden subaraknoid kanama,
hematom ve normal basınçlı hidrosefali gibi tabloları
akla getirmelidir (2,3,5). Mental durum, yü-
rüme ve denge bozukluğu bulunan hastada yine
kranial MRG’de travmaya ikincil gelişebilecek ve
bu belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilecek
bir görünüme rastlanmamasıyla travmada uzakla-
şılmıştır.
Alkol bağımlılığı ve diğer psikiyatrik rahatsızlıklar
arasında karmaşık bir ilişki vardır. Öyle ki,
belirli bazı önemli psikiyatrik sendromlar alkol
kullanımına ve beraberinde gelişebilen tiamin eksikliğine
bağlı olarak ortaya çıkmakta iken, bazı
durumlar ise hastaları kendini tedavi amacıyla
alkol kullanımına yönlendirebilmektedir (21). İlk
bakışta düşünce yapısı, akışı, içeriği, algı bozuklukları
ve artmış psikomotor aktivitesi ile hasta
psikotik reaksiyon ya da manik atağı düşündürebilir.
Ancak öykünün derinleştirilmesi ile belirtilerin
ortaya çıkma şekli değerlendirildiğinde her
iki tanıdan da uzaklaşılmaktadır. Hastanın özellikle
alkol bırakma dönemlerinde yaşadığı psikotik
belirtiler, alkol kullanımının yol açtığı psikotik
bozukluk tablosunu düşündürmekle birlikte, bu
tür psikotik belirtilerin uzamış yoksunluk sendromunun
bir parçası olarak görülebileceği de akılda
tutulmalıdır (2,5).
Sonuç olarak hastanın öyküsü ve izlemi süresince
devam eden belirtiler düşünüldüğünde hastada
alkol bağımlılığına ek olarak, uzamış yoksunluk
sendromu ve serebellar dejenerasyon geliştiği
ve alkol alımını kestiği dönemlerde de yoksunlu-
ğa bağlı deliryum tablosunun ortaya çıktığı düşü-
nülmektedir. Uzamış yoksunluk sendromu tanısı
DSM-IV ve ICD-10’da bu şekilde yer almamakla
birlikte, DSM-IV’te bulunan “başka türlü adlandı-
rılamayan alkolle ilişkili bozukluklar” ve ICD-10’da
F10.8 kodu ile belirtilen “alkol kullanımına bağlı
başka ruhsal ve davranışsal bozukluklar” kategorileri
içinde değerlendirilebileceği düşünülmektedir.
Olgu özellikle uzun süreli alkol kullanımı
bulunan orta yaş üzeri hastalarda alkol kullanımı-
nın yol açtığı bozuklukların pek çoğunun bir arda
bulunabileceği ve uzamış yoksunluk belirtilerinin
alkol kullanımının yol açtığı bozukluk belirtileri ile
bir arada bulunduğunda klinik tablonun oldukça
karışık görünümler sergileyebileceğini göstermesi
açısından önem taşımaktadır. Alkolün tam olarak
kesilmesi ve uygun bir tedavi ile yaşam kalitelerinde
artış sağlanabileceğini göstermesi olgunun
bir başka önemli yanıdır.
KAYNAKLAR
1- Eşel E. Alkol yoksunluğunun nörobiyolojisi:
ödül ve strese cevap sistemlerindeki
değişiklikler. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni
2005;15: 31-44.
2- Coşkunol H, Çelikkol A. Alkol kullanım
bozuklukları ve tedavisi. 2. Baskı, İzmir: Ege
Psikiyatri Sürekli Yayınları, Cilt I, 1996: 157-
206.
3- Gallant D. Alcohol. Galanter M, Klebor HD.
Textbook of Substance Abuse Treatment.
American Psychiatry Press, 1998; 151-164.
4- Martin PR, Singleton CK, Hiller-Sturmhofel S.
The role of thiamine deficiency in alcoholic
brain disease. Alcohol Res Health 2003; 27:
134-142.
5- Schuckit MA. Alcohol-related disorders.
Sadock BJ, Sadock VA. Comprehensive
Textbook of Psychiatry. 7. baskı. Philadelphia:
Lippincott Williams & Wilkins. Volume I. 2000;
953-971.
6- Kasahara H, Karasawa A, Ariyasu T, ve ark.
Alcohol dementia and alcohol delirium in
aged alcoholics. Psychiatry Clin Neurosci
1996; 50: 115-123.
7- Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Mental
Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı,
dördüncü baskı (DSM-IV) (Çev.ed.: E Köroğlu)
Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1995.
8- Dünya Sağlık Örgütü (1992) ICD-10 Ruhsal ve
Davranışsal Bozukluklar Sınıflandırılması (Çev.
ed.: MO Öztürk, B Uluğ, Çev.: F Çuhadaroğlu,
İ Kaplan, G Özgen, MO Öztürk, M Rezaki, B
Uluğ). Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği
Yayını, Ankara 1993.
9- Satel SL, Kosten TR, Schuckit MA, Fischman
MW. Should protracted withdrawal from
drugs be included in DSM-IV? Am J Psychiatry
1993; 150: 695-704.
10- Valdez GR, Zorrilla EP, Roberts AJ, Koob GF.
Antagonism of corticotropin-releasing factor
attenuates the enhanced responsiveness to
stress observed during protracted ethanol
abstinence. Alcohol 2003; 29: 55-60.
11- Valdez GR, Roberts AJ, Chan K, ve ark.
Increased ethanol self-administration and
anxiety-like behavior during acute ethanol
withdrawal and protracted abstinence:
regulation by corticotropin-releasing factor.
Alcohol Clin Exp Res 2002; 26:1494-1501.
12- Kiefer F, Andersohn F, Jahn H, ve ark.
Involvement of plasma atrial natriuretic
peptide in protracted alcohol withdrawal.
Acta Psychiatr Scand 2002;105: 65-70.
13- Eşel E, Sofuoğlu S, Aslan SS, ve ark. Plasma
levels of beta-endorphin, adrenocorticotrtopic
hormone and cortisol during early and late
alcohol withdrawal. Alcohol & Alcoholism
2001; 36: 572-576.
14- Yüksel N. Ruhsal Hastalıklar. 2. Baskı. Ankara:
Çizgi Tıp Yayınevi San. ve Tic. Ltd. Şti. 2000:
496-560.
15- Patkar AA; Gopalakrishnan R, Naik CP, ve
ark. Changes in plasma noradrenaline and
serotonin levels and craving during alcohol
withdrawal. Alcohol & Alcoholism 2003; 38:
224-231.
16- Uzbay İT, Erden BF. Attenuation of ethanol
withdrawal signs by high doses of L-arginine
in rats. Alcohol Alcohol. 2003; 38: 213-218.
17- Knapp DJ, Overstreet DH, Breese GR.
Modulation of ethanol withdrawal-induced
anxiety-like behavior during later withdrawals
by treatment of early withdrawals with
benzodiazepine/gamma-aminobutyric acid
ligands. Alcohol Clin Exp Res. 2005, 29: 553-
563.
18- Martin PR, Singleton CK, Hiller-Sturmhofel
S. The role of thiamine deficiency in
alcoholic brain disease. Alcohol Res Health
2003;27(2):134-142.
19- Homewood J, Bond NW. Thiamin deficiency
and Korsakoff’s syndrome: failure to find
memory impairments following nonalcoholic
Wernicke’s encephalopathy. Alcohol 1999;
19:75-84.
20- Arıkan Z. Kronik alkol kullanımına bağlı
gelişen nörolojik komplikasyonlar. Işık E.
Organik Psikiyatri. 1. baskı. Ankara: Tayf
Matbaası, 1999: 433-456.
21- Farrel M, Howes S, Bebbington P ve ark.
Nicotine, alcohol and drug dependence, and
psychiatric comorbidity--results of a national
household survey., Int Rev Psychiatry
2003;15:50-56.
Serap Erdoğan1
, Nurdan Eren1
, Zehra Arıkan2
1 Araş. Gör. Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri A.D.
2 Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri A.D.
Yazışma Adresi / Address reprint requests to: Araş. Gör. Dr. Serap Erdoğan, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD, 06500 Beşevler – Ankara – TURKEY
Elektronik Posta Adresi / E-mail address: mirageser@yahoo.com
Telefon / Phone: +90 (312) 202 54 19 1 Kasım 2005’te alınmış, 3 Mayıs 2006’da kabul edilmiştir. / Received November 1, 2005; accepted for publication May 3, 2006.
Bağımlılık Dergisi, 2006, Cilt: 7, Sayı: 2, s:98-103 / Journal of Dependence,
2006, Vol: 7, N.: 2, pp.98-103
0 Yorumlar