Prof. Bahri Savcı
Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde doğdu. İstanbul Erkek Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Aynı fakülteye öğretim üyesi olarak girdi ve 1945 yılında profesör oldu.
Kurucu Meclis’te Üniversite Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) ve aynı mecliste 1961 Anayasası'nı hazırlayan komisyonda bulundu. 9 Mart 1971 cuntacılarının hazırladıkları Devrim Konseyi ve Bakanlar Kurulu listesi içerisinde ismi bulunduğu iddia edildi. 12 Mart döneminde tutuklandı. 1983 yılında 1402 Sayılı Sıkıyönetim Yasası'na dayanılarak öğretim üyeliğinden uzaklaştırıldı. Ayrıca Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kurucu üyelerindendir.
YASALARIN-ANAYASA'NIN DA ÜSTÜNDE
Herkesin bildiği bir gerçek vardır: Anayasa en üstün bir hukuk düzenlemesidir. İnsanları -Toplumları- Devletlerini- hükümetlerini, hep anayasa kuralları yönetir; Anayasaya uygun, Anayasa ile uyumlu öteki hukuk düzenlemeleri yürütür. Bütün politik ve de sosyo-ekonomik ve kültürel tutumların eksenini, yönünü, bu anayasara gösterir, belirtir.
Bir de "ulus üstü hukuk" denen bir olgu vardır. Burada benim söz etmek istediğim, o değildir. Benim söylemek istediğim, onun yüksek değeri ve gücü değildir. Çünkü, bu konu, tartışmalıdır: Ulus üstü hukuk, ona imzasını koyarak katılmış ve uygulanması için yükümlülük altına girmiş olan ülkenin, yasalarına, özellikle anayasalarına, eşit midir, üstün müdür konusu, hukukçular, yargı içtihadında irdelenmektedir. Ben, ondan değil bir anlamda onu da kapsayan bir kurumdan söz etmek istiyorum: Her şeyin üstünde olan "Sosyal Pakt"dan...
Hemen belirteyim: İlk anda, bu terim, "Anayasa"yı deyimler gibi gözükür. Çünkü, anayasa, ülkenin dinamiklerinin konsensüsü ile-varılmış, uygulanması zorunlu bir uyuşmadır, bir kabuldür.
* Bu yazı, bibliyografya için kaleme alınmıştır.
Fakat hukuk düzenlemeleri alanına, çağdaş bir algı ile yaklaşır isek, diyebiliriz ki, dememiz gerekir ki, çağdaş yaşamın her alanındaki tutum ve davranışlara, içeriğini, biçimini-üslubunu veren çok üst "değerler-kurumlar-kurallar" vardır. Bunlar yazılı anayasayı da etkiler. Belirler ulus üstü hukuk da asıl gücünü, uygulama olanağını, işte bu üst değerler- kurumlar-kurallarla uyuşum içindeliğinden alır.
Bu Sosyal Pakt, ülkenin tarihinin, türlü kaynakların verilerinin birikiminden oluşur. Bu ürün, toplumun, sosyal gelişiminin ilerleme yönünün bir verisi olarak, toplumu bağlar. Bu bir eksendir, onun üzerindeki birikimlere ters gidilirse, sosyal gelişim duraksar, sapar. Sosyal Pakt, ülkenin geçmişinden, dünyanın birleşik kanılarından ve kurumlarından kaynaklanmıştır. Geçmişten gelip, şimdiyi kapsar, geleceklere doğru da yönlenir.
Onun için, iyi bir anayasa, sosyal gelişim yönünün değerlerini-kurumlarım eksiksiz içeren: Onlara ileriye doğru gitme istidatlarını da veren bir üst üründür: Bunlar geçmişten gelerek, şimdide biriken umutları-dilekleri, gelecekteki özlemleri vurguladığı, işaret ettiği için üstün bir nitelik kazanmış olurlar.
İşte Sosyal Pakt böyle bir cevherdir.
Öğrneğin XVII inci yüz yılın başlarında Avrupadaki dinsel baskılardan kaçarak vicdansal ve dünyasal serbestliklere kavuşmak için "Bakar çiçeği (May Flavour)" adındaki gemi ile muhacir olarak Amerika'ya doğru yola çıkan protestanlar, bu kıtada uyacakları kuralları saptamak üzere gemilerinin güvertesinde, kendilerini bağlayıcı bir akit bir yükümlülük belgesi kabul etmişlerdi.
İşte bu belge kafalarındaki-vicdanlarındaki özgürlük ku- rumunu 1 geçerliliğe kavuşturan bir belge olarak, kendilerinin Sosyal Pakt'ı olmuştur.
Bizim 1800'lerin başlarındaki "sened-i ittifak" imiz, Anadolu ve Rumeli Ayanı ile, Padişahin kendisini, hatta, ancak moral olarak bağlayıcılığı, ama, bir yaşam zorunluluğu oluşuyla, zamanının entellhvensiyosımn bir sosoyal paktıdır: Onların, özlem ve istemlerini yansıtan niteliğiyle...
Gene bizim, 1961 tarihli bir belgemiz var: O, adındaki "61 Anayasası"lığın dışında, ikiyüz yıldan beri, çağdaşlığa yönelmiş bir toplumun sosyal gelişim yönünün değerlerini-kurumların- mekanizmalarını içeren bir "Sosyal Pakt"tır. Bundan dolayı da, Türk insanlarını, kurumlarını bağlar. Onu resmen, ortadan kaldırmış olaslar da onun ilkeleri, kurumlan vicdan ve kafalardaki istem ve özlemleri ile... Ne tekim Türk aydınlanmasının, Mustafa Kemal devrimlerinin ilkelerinin kimileri de resmen yürürlükte olmadıkları halde, vicdanları ve bilinçleri bağlamalarını sürdürmektedir.
Şimdi daha aydınlık bir algı ile kavranabilir ki Sosyal Pakt temelde ülkelerin geçmişlerinden gelip, şimdisinden geçerken, geleceğe doğru olan sosyal gelişme doğrultusunu gösteren, niteliği ile, anayasalara'da üstün değerleri -kurumları-kuralları- mekanizmaları içerir ve anayasalar, kendi güçlerini, buna gösterdikleri uyum gücünden alırlar: 61'in olumlu değeri, Türklerin Sosyal Pakt'ına koşutluğundan, 82'nin olumsuz niteliği de, aynı Sosyal Pakt'la tersliğinden kaynaklanır. Yani, bizde de, bizim içinde geçerli bir "Sosyal Pakt" vardır: Bu ta- rihimizdeki-şimdimizdeki-geleceğimizdeki "Sosyal gelişim yönümüzü" gösteren bir ışıklar, ilkeler demeti ve de sürecidir. Anayasalarımız yazsa da, hatta saptırsa da, biz, bu, ışıkları- ilkeleri-tarihsel değer ve kurumlan, bu ebedi, süreç içinde arayıp bulabiliriz. Onlara uygunluk gösterince de, gerçek gelişim değişmelerine kavuşuruz; onlara ters gidince de, durağanlığa uğrar, hatta gericiliğe düşeriz.
Anayasalarımızı da belirleyen "Sosyal Pakt'ımızın öğeleri nelerdir ve tarihimiz içinde nasıl oluşmuşlardır?
Bu, derin bir algı konusudur. Bir kuş bakışı ve hızlı bir uçuş ile konuya göz atarsak ilk planda neler görürüz?
Osmanlı, kuruluşundan beri, hep Batı karşısında kalmıştır. Bu Batı, ateşli silahları, zamanların teknolojisine göre geliştirdikçe sosyal yapısını, kentlerde (burgularda) yeni dinamik öğelerle yaygınlaştırdıkça; üstelik geri kalmış dünya bölgelerini sömürerek zenginleştikçe; Osmanlıyı aşmaya, ona egemen olmaya başlamıştır.
Osmanlı aydınları ve devlet adamlarından kimileri de, Osmanlıyı Batının egemenliğinden-sömürüsünden kurtarıcı yolları aramaya başlamıştır.
Bu arayış ince-uzun bir süreç oluşturmuştur. Onun verileri de "Sosyal Pakt"ımızın, kesin olarak kendisine uyulması gereken öğelerini meydana getirmiştir: Geriye dönüştürülmesi olanaksız veriler olarak...
I. EGEMENLİĞİN YERYÜZÜLÜĞÜ: Çağdaş "Sosyal Pakt"ımızın ilk öğesi egemenliği, semaviliğe değil, yeryüzü dinamiklerine bağlamanın kural oluşudur. 1807 sened-i ittifak'ı ile, Padişah iktidarı, yalnızca uluhiyet'den gelen bir güç olmaktan soyutlanmış; bir yeryüzü olgusu niteliği kazanmıştır. Padişah gücü artık, ayanın kılıçlarına dayalıdır. Hüküm varlığı oradan gelmektedir.
II. EGEMENLİĞİN İNSAN HAKLARIYLA BAĞIMLILIĞI: 1839 Tanzimat'ı ile, Padişah Devleti'nin kimi insan haklarıyla bağlı ve görevli kılınması kuralı Sosyal Pakt'ımızın bir öğesi olmuştur. İnsan Hakları, artık, tanrının ve dolayısıyla Padişahın bir lutfu olmaktan, Padişahı istediği zaman, isteyeceği kadar vereceği ve geri alabileceği bir atıfet olmaktan çıkarmıştır: Devletin de yasalarında uyması gereken bir üst kurum olmuştur.
III. EGEMENLİĞİN ORTAKLIĞA UĞRAMASI: 1876 Genç Osmanlıları, Padişahın insan haklarıyla çevrilmiş egemenliğine, bu kez, bir de halk ortaklığı getirmişlerdir: Bu zaten yeryüzülüğüyle bağlanmış olan merkezsel semavi egemenlik gücüne, bir başka yeryüzü öğesi olan "Halk Ortaklığı "dır: Meşrutiyet biçiminde olarak...
IV. EGEMENLİKTE HALK ORTAKLIĞI PAYININ ARTMASI: 1908 Genç Türkleri ve ittihad ve terakki'cileri egemenlikteki halk payını çoğaltmışlardır: Padişahınkileri azaltarak, çok partili seçim ve siyasal yaşam içinde, genel istenci öne almışlardır. (Burada bir parti sultasının doğuşu, ayrı bir siyasal yaşam olgusudur.)
V. BİR 'TÜRK AYDINLANMASI" İÇİNDE ULUS EGE- MENLİĞİ EKSENİNDE, DEMOKRASİYE AÇILIM: 1919 ve ötesinde yeni bir oluşum görülür. Halkı da içine alan bir karma Entellijensiya, ortaklığı kaldırıp, egemenliği, bütünüyle ulusa mal etmiştir; siyasal yaşamı da demokrasi kurum-kural-ilkeleri eksenine oturtma dönemini açmıştır. Artık bu semavi değerlerin değil, US-bilim-bilimsel mantık-bilimsel deneyim ile belirlenen demokratik değerlerin-kurumların-kuralların etnik ve estetiklerin tarihsel deneyimlerin verileri egemendir.
Bunun içerdiği kuralları ve bunların da kaynaklarını bir özet sıralamada gösterebiliriz ki bunlar, 1960 devriminin doğurduğu 1961 Anayasasının içerikleri ve dayanakları "Sosyal Pakt"ımızm da öğeleri olmuştur:
A."SOSYAL PAKT'ımızın, ÇAĞDAŞ
DEMOKRASİLERDEN GELEN DEĞERLERİ,
KURUMLARI, İLKELERİ
1. ULUSAL EGEMENLİK İLKESİ: Ulusal egemenlik kendisine rakip, üstün, benzer, ortak bir başka güç bulunmadan buyurma gücüdür. Bölünmez, parçalanmaz, paylaşılmaz. Bir bölümü ya da tümü ile, bir başkasına, bir hanedana, bir zümreye, bir koruyucu devlete, bir bölgeye Ferağ ve devir edilemez, bir cevherdir. Birdir ve bütünüyle ulusundur.
2. TEMSİLİ HÜKÜMET İLKESİ: Bu, ulusun kendi tekelindeki ve tasarrufundaki duyurma gücünü, seçimden ve yasadan çıkan temsilciler eliyle kullanmasıdır: Seçimden gelmek üzere parlamento ve hükümet, yasadan gelmek üzere de yargı...
3. KUVVETLER AYRIMI İLKESİ: Ulus egemenliğinin üç yetki alanının ayrı organlar eliyle kullanılmasıdır, bu da... Bu yol ile "erk"lerden ve onu kullananlardan birinin ötekilere üstün olması ve böylece birden ötekilere üstün olması ve böylece bir dengenin sağlanmasj elde edilmiş olur.
4. PARLAMENTARİZM İLKESİ: Bu, böylece kurulacak düzen ve dengenin, parlamenter sistem içinde sağlanması şemasıdır. Bunda yasama ve yürütme erkleri ve organları birbirleri üzerinde, yapılarının özelliklerine göre karşılıklı etkinliklerde bulunurlar: böylece birbirlerini, hem dengeler, hem de birbirleriyle bir işbirliğinde bütünleşmiş olurlar.
5. KONSENSÜS İLKESİ: Türkiye Osmanlıdan beri izlenen bir süreç ile, demokrasiye yönelmişti. Demokrasi iktidarı- Muhalefeti, sosyo-politik-ekonomik ve kültürel sivil toplum dinamikleriyle, bir ulusal egemenlik uygulamasıdır. Onda artık salt ve soyut bir "çoğunluk istencinin hükümranlığı" yoktur. Atatürkün deyim ve algısı ile, kesintisiz çalışacak olan bir "meclis" ve onun içinde sürekli bir "meşveret" ile politika üretme vardır.
Bu algı geliştirilerek, şu çağdaş demokrasi anlayışına varılmıştır: Demokrasinin toplumu, çoğulcudur. Bu çoğulun dinamikleri ulusal egemenliğin politikalarının inşasına katılırlar.
"Karar" klasik demokrasinin gereği, gene çoğunluğundur: Fakat çoğunluğun yeğlemesi, bütün öteki sosyal-politik- kültürel dinamiklerin bir genel meşverette beliren ge- reksinimlerinin-istemlerinin-özlemlerinin çoğunlukça "özümsenmesi" ile alınır. Bu süreçde ideolojinin kesin ve katı belirmesi yoktur; türlü türlü yeğlemelerin özgür bir "tefahhus (derin bir düşün ameliyesi) içinde birbirleriyle telahuku (bütünleşmesi, eklenmesi) sonucunda varılan bir rıza, bir kabul, uzlaşma vardır. Yani karar Mustafa Kemal'in "meşveret"i içinde varılan bir özümsemeden ibaret olur.
İşte bu konsensüs de, anayasaların üstünde bir zorunluluk olarak, sosyal pakt'ın bir öğesi, bir duyurusu olur.
B. SOSYAL PAKT'ımızın, KENDİ İLERLEME YÖNÜMÜZDEN GELEN İLKELERİ
I. TOPLUMU, DEVLETİ İLE ULUSÇULUK İLKESİ: Osmanlı türlü etnik ve dinsel grupları bir Osmanlılık düşünü üzerinde bütünlemeye kavuşturmak istemiştir. Özündeki hoş görü ile yönetimsel aygıtlanmasında izlediği sistem etnik bağlnazlıklardan uzak bir devlet yapısı meydana getirmiştir. Ulusal birimlerin bağımsızlığı akımı önünde bu Osmanlılık akımı yetersiz kalınca, Osmanlı bir başka ülküye sığınmak zorunda kalmıştır: İslamlık ilkesi. Bu aslında eşyanın doğasına da uygun idi: Genelde, toplum, ve özelde devlet islamsal bir karekterde idi: Hilal'i, salib'e karşı hem korumak hem de geliştirmek; "Fıtrat'ı İslam" üzere bir yaşam uslubu içinde yaşamak...
Fakat islamsallığm temel ekseni olan "kavm'inecib"deki Os- manlıdan kapma ve "tefrika" güdüsü, bu akımı da verimsiz kılmıştır. Ve o zaman Orta-Asyadan gelen etnik cevhere, ve orası ile bütünleşme ülküsüne dayalı bir akım ortaya çıkmıştır. Turan Türkçülüğü...
Bu da tutmayınca hepsinin yerini, bu kez gerçekçi-bilimsel- eşyanın doğasına uygun olarak, tarihteki, şimdideki geleceğe sarkmadaki birleşik zorunlulukları ve özlemleri içeren bir kanı aldı: Misak'ı Milli sınırları içindeki farklılıkları bir mozayik panonun uyumluluğu içinde bütünleştirmeci ulusçuluk. (Milliyetçilik)... O ulusçuluk ki, kendi yazgısını, kendinin çözmesi; kendi ulusal güçlerini herşeyin yapıcısı kılması; kendi istencini, egemen kılması nitelikleriyle, hem yeni bir üründe hem de evrensel bir kavrayıştır, toplumu insanı...
Ve de, gene bu nitelikleri-nitelemi ile Türk toplumunu, emperyalizmi; enternasyonalizm içinde erimekten korur. Böylece topluma bir kişilik kazandırır, hem kendisini "Beyi" hem de dünyasallığın "onurlu" eşiti olarak... Bu Türkiyenin Batıya yönelik "sosyal ilerleme doğrultusu"ndan gelen bir "kendini koruma ve geliştirme" ilkesidir.
II. HER YÖNDEN YERYÜZÜ İNSANLIĞIN- TOPLUMSALLIĞI DEĞERLERİ İLE LAİKLİK İLKESİ:
Çağdaşlıkta, uhreviyet-semavilik-öteki dünya dışındaki bütün yeryüzü ilişkileri, us'dan bilimden, bilimsel mantık ve deneyimden gelen yeryüzü değerleri, kurumlan, kuralları ile kavranır, yönetilir. Uhreviyet-semavilik birey vicdanına bırakılmıştır. Orada da sonsuz bir özgürlüğe sahiptir. Bu dünyalığın yeryüzülüğün bütün ilişkileri de, yeryüzü kurallarına, kurumlarına bırakılmıştır. Orada da Us'un, bilimin, tarihsel gelişim deneyimleriyle oluşan olumlu birikimlerin ser- besliği vardır. Bir yandan vicdanlardaki saf metafizik inançlar, siyasal gücün-iktidarın ve devletin karışmasından azadedir; öte yandan da, toplumun, toplum içindeki öteki bölümler, dinin siyasallaşmasının tahakkümünden azade kılınmıştır. Tarihsel gelişim yönümüz, Türkiye ye Batının değerlerini-kurumlarını- yaşam uslubunu getirmiştir, getirmektedir. Semaviliğe vic- dansal özgürlüğünü tanıyarak, yeryüzü ilişkilerini yeryüzülüğe tanıyarak, yeryüzü ilişkilerini yeryüzülüğe bağlamayı öngörmüştür, öngörmektedir. m.
III. "SOSYAL PAKT'ımızın, ÇAĞDAŞ DEMOKRASİNİN VE YEREL KOŞULLARIN İÇİNDEN SIZDIRIP BENİMSEDİĞİ İLKELER
Bizim "Sosyal Pakt"ımızın ilkeleri, aslında, demokrasiden sızan ilkelerdir. Fakat bunlardan kimileri, özellikle toplumsal zorunluklarımız arasındadır: İnsan Haklarının çağdaş algısı-sosyallik farklılıklar konseri gibi ilkeler.
A. İNSAN HAKLARININ ÇAĞDAŞ ALGISI: Buna göre, İnsan Haklan, herşeyden önce, doğrudan ulhiyetin, bir hanedanın, -bir sosyal grubun- bir siyasal ideolojinin, lütfen yapılan bağışı değildir. Onlardan bir hak olarak, resmen is- tenemeyecek olan, verilmesi, ve derecesi ancak onlarca saptanan, istendiği zaman da geri alınabilecek olan bir ikram da değildir. Bu yüzden, ancak onlar tarafından düzenlenip, kimilerini bundan yoksun kılmak olanaksızdır. Onlar tarafından geri almak da, hiç söz konusu olamaz. İnsan Hakları insanın yeryüzündeki insanlığından doğar. O insanın bizatihi "insan" oluşu olgusundan sızan fiziksel-entellektüe., moral olanaklar, müsadeler, ayrıcalıklardır. Devletten resmen istenir. Devlet de onu yerine getirmek zorundadır. Devleti onun dayanağı olan "Ulusal Egemenliği" onu kullanan bütün organları, bağlar sınırlar. Devlet her şeyi yapabilir, ama İnsan Haklarını bozamaz. Yani devlete "İnsan Hakları Doktirini"nin yap dediklerini yapmak ve de yapma dediklerini de yapmamak zorundadır. Anayasalar yazsa da, yazmasa da, çağdaş devlet ve ona gidiş kanalını gösteren bizim sosyal pakt'ımız, devleti, onun milli egemenliğini, çağdaş demokrasinin bu çağdaş ilkesi ile bağlar: Çünkü demokrasinin çağdaş ilkesi, budur: Toplumu- ulusal egemenliği bütün organları ile devleti bağlaması.
B. SOSYALLİK İLKESİ: Bir bakımdan, İnsan Hakları Doktirini ile ilgili olmak üzere, bizim toplumsal koşullarımız ve zorunluluklarımız, "Sosyallik ilkesi"ni de, Sosyal Pakt'ımızın içine sokmuştur. Anayasalar yazsa da, yazmasa da, kimi sosyal kesitler sıcak baksada bakmasa da sosyallik ilkesi, yaşamaktadır; özel programı üstünde bir ilke olarak bütün siyasal dinamiklere de kendini zorlamaktadır.
Evet Türkiye, demokrasiye doğru açılıyor. Bu bireyin- ailenin-mesleğin-sosyal katmanın devlet ve başkaları karşısında toz mesabesinde kalmayıp, korunmasıdır, Geliştirilmesidir.
Yani demokrasi, bireyin-ailenin-mesleğin-sosyal katmanın, içinde bulunduğu bütün ekonomik-sosyal-siyasal-kültürel gelişimlere açılması , ulaşması yöntemidir. İstediği kadar tutucu (muhafazacı) istediği kadar Liberal olsun devlete adamları, organları, bizzat kendisi olarak çağdaş devlet, ekonomik-sosyal- kültürel açılardan zayıf olan bireyleri, aileleri, meslekleıi, sosyal katmanları bu zayıflıklardan arındırıp demokrasinin birer onurlu öğesi kılma işlevindedir. Bizim toplumsal sosyal Pakt'ımız, İnsan Hakları doktirinini ve onunla bağlantılı "sosyalliği" yerli toplumsal koşullarımızdan çıkan zorunluluklar saymaktadır.
Anayasalar yazsa'da yazmasada her türlü hükümet, iktidar, bunları bütün ideolojik içeriklerin üstünde, çağdaş açık toplum algısı içinde özümsemek zorundadır.
C. FARKLILIKLAR KONSERİ YARATMA İLKESİ: Çağdaş demokrasi, farklılıklardan bir konser yaratma becerisidir. Bunda, ülkedeki bütün farklılıklar bir bütünlük gösterirler ve böylece demokrasi bir "konsensüs demokrasisi" çizgilerini kazanır.
Bizim sosyal pakt'ımızda, konsensüs demokrasisi yöntemleriyle, ülkenin sosyo-kiiltürel yapısı içindeki, ayrı renklerden, aynı fonolitelerden, ayrı niteliklerden ve ayrı öğelerden bin senfoni oluşturmayı içerir ve buyurur. Onda, vicdansal inançlar, hurafelerden, hurafeci doğmalardan arınıp, özgürlük kazanmıştır. Onda etnik yeterlilik dışında olmak üzere çağdaş yaşam ve kültürün birliğine ulaşmayı deyimleyen bir ulusçuluk bütünlüğü aranır ve güdülür. Onda Ekonomik-sosyal-kültürel zayıflıklar dolayısı ile bir bölgenin içine düştüğü "kapalı ve kilitli bir toplum"luluktan kurtularak, ülkenin her yeri ile eşit bir statü kazanılır. Onda bir hukuk düzeni içinde, siyasaya eşit katılınır. Ve gene onda, yararlanmalar ve yükümlülük yüklenmeler konusunda da verim değerini öne alan bir sosyal eşitlik vardır, işte o böyle bir konserdir.
Ve "Sosyal Pakt"ımız bunun gereklerini Anayasa yazsa da yazmasa da yasa üstü bir buyra ile zorunlu kılar. Çünkü demokrasi yararlar-yükümlülükler, serbestlikler ve riayetler konseridir. Geliştikçe, karşımıza yeni renkler-tonaliteler çıkan bir konser.
***
Prof. Bahi SAVCI
0 Yorumlar