Türkiye'de Gençlik Sorunlarının Psikolojik Boyutu


Özet

     Gençlik, bütün sosyolojik kurumların üzerinde durduğu ve ilgi alanı oluşturduğu populasyon ölçeğidir. Gençlik, nüfus hareketleri içinde demografik açıdan oluşan sorunların odak noktasına çekilerek; enerjilerinin saplantı biçimine dönüştürülmesi ve ideolojik çerçeve içine alınması, yani yıkıcı ve bölücü yasadışı faaliyetlere ve illegal örgütlere katılma eğilimi göstermesi yerine, yepyeni oluş ve olgulara yönelik entegre sevgi ve üretim süreçlerine yönlendirilebilmesi bu kesimin psikolojik sorun olmaktan ziyade, gençlik sorunlarının psikolojik boyutu önem taşımaktadır. Ruhsal açıdan sosyalizasyon süreci dışında kalındığı takdirde; gençlik, yüksek idealler yerine, insanlara karışmaktan hoşlanmayan, çaresizlik içindeki ruhsal yapılarıyla kırıcılık, agresiflik, şiddet ve vahşet gibi görüntüler geliştirmekte siyasal ve sosyal entegrasyon, patolojik mantık kurgularıyla çağın hastalığı biçimine dönüşebilmektedir. Oysa, gençlik gibi tüm ulusa ait enerji yüklü önemli bir kaynağın daima korunması ve temiz tutulması gerekmektedir. İşte çağımızın bu hastalığı siyasal yabancılaşma, psikolojik yalnızlaşma ve sosyolojik şiddet örüntülerini içermektedir. Bu paradigmalardan bakıldığında; Türkiye’de gençlik sorunlarının analizi büyük önem taşımaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Muğla Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Suavi TUNCAY 
Muğla Üniversitesi SBE Dergisi Güz 2000 Cilt:1 Sayı:1 

Giriş

     İnsan topluluklarını oluşturan bireylerin ayırt edici niteliklerini özerk bir bilim olan demografi incelemektedir. Demografik olayların  sayısal yönü çağımızda her zamankinden  daha çok önem taşımaktadır. Örneğin nüfus sayısının -nüfusun yaş ve cinsiyete, medeni duruma (evlilik oranları) doğum ve ölüm gibi- nicel yapısının, niteliksel değişikliklerini incelemek, biyolojik, iktisadi, sosyal ve kültürel unsurların analizini konu edinen nitel demografi ile mümkün olabilmektedir.1  

     Bu bağlamda demografinin konusunu nüfus ve yaşamsal olaylar oluşturmaktadır. Konumuz açısından bizi asıl ilgilendiren, nüfus incelemelerini içeren uygulamalara yönelik demografik incelemeler ile demografik olaylarla iktisadi ve sosyal olaylar arasındaki ilişkileri inceleyen İktisadi ve Sosyal  Demografi konularıdır.2 Belirli bölge /arazi üzerinde belirli bir zaman diliminde yaşayan fertlerin kitlesel  miktarı, yaş, cinsiyet, medeni durum, doğum yeri, din, ana dil, okur-yazarlık eğitim derecesi, sakatlık vb. çeşitli niteliklerin  (statik demografi) bilinmesi, alınacak olan sosyal, siyasal, ekonomik kararların isabetlik payını da arttıracaktır. Diğer yandan, gerek sayısal, gerekse nitelikler açısından oluşabilecek, doğum, ölüm, evlenme, boşanma ve göç olayları vb. gibi değişikliklerin (dinamik  demografi) yaşamsal olaylar olarak önemi bu kararların bilimsel yönünü de açığa çıkarabilecektir.

     Demografi (Nüfus biliminin ) ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yaşam ile çok sıkı bir ilişkisi ve etkileşim boyutu vardır. Ancak, bütünüyle sosyal olay ve olgularda olduğu gibi; bu ilişki ve etkileşimin odak noktasında insan vardır. İşte bundan dolayıdır ki insanın davranışlarının, tepkilerinin temelinde yatan nedenlerin açığa çıkartılması gerekmektedir.


GENÇLİKLE İLGİLİ SOSYO PSİKOLOJİK ÖRÜNTÜLER 


     Gençlik gibi, insanın en dinamik, en ütopik  en romantik, en korkusuz, belki de en verimli döneminin incelenmesi; onun enerjik yapısından yararlanılması; adeta insanlık adına borçtur. Bu bağlamda gençlik, bütün sosyolojik kurumların (Eğitim, Aile, Din, Ekonomi, Siyaset ) üzerinde durduğu ve ilgi alanı oluşturduğu popülasyon ölçeğidir.

dipnot

1 Meydan Larousse, cilt: 5, s.152
2 Koray BAŞOL, Demografi, Anadolu Matbaası, 1995, İzmir, s.2-3, Özer SERPER, Türkiye Demografisi, Filiz Kitabevi, 1978, İstanbul, s.2 

     Gençliğin, nüfus hareketleri içinde demografik açıdan oluşan (göç ve benzeri) sorunların içine çekilerek; aynı zamanda marjinal ve yasadışı  sektörlerin etkisi 3 ile bir kısım öğrencinin üniversiteye gelmeden önce çevresi ve geldiği okullar itibariyle çeşitli ideolojilerle şartlandırılmış olması 4 kısacası, enerjilerinin saplantı biçimine dönüştürülmesi ve ideolojik çerçeve içine alınması mümkündür. Öğrencilerimizin yıkıcı ve bölücü  yasadışı faaliyetlere ve illegal örgütlere katılma eğilimi göstermesi tek boyutlu bir olgu değildir. Gençlerimizin yepyeni oluş ve olgulara yönelik (bilgi teknolojisinin dostluğa ve dayanışmaya dönüştürülmesi)  entegre sevgi ve üretim süreçlerine yönlendirilebilmesi ve bu kesimin psikolojik sorun olmaktan ziyade, gençlik sorunlarının psikolojik boyutu önem taşımaktadır.

     Ruhsal açıdan sosyalizasyon (toplumsallaşma) süreci dışında kalındığı taktirde; gençlik yüksek idealler yerine, insanlara karışmaktan hoşlanmayan, çaresizlik içindeki psikolojik-ruhsal yapılarıyla kırıcılık, agresiflik, şiddet ve vahşet gibi örüntüler geliştirmekte siyasal ve sosyal entegrasyon patolojik mantık kurgularıyla çağın hastalığı biçimine dönüşebilmektedir.

     İşte çağımızın bu hastalığı siyasal yabancılaşma psikolojik yalnızlaşma ve sosyolojik şiddet örüntülerini içermektedir. Bu paradigmalardan bakıldığında; Türkiye'de Gençlik sorunlarının analizi büyük bir önem taşımaktadır.

     Bir ülkenin insan kaynaklarının yetiştirilmesi ve yeteneklerinin açığa çıkartılmasını sağlayan ana kurumların başında eğitim kurumları  gelmekte; bu kurumların performansının ölçümü okullaşma oranı yanında yetiştirdiği insan gücüyle belirlenmektedir.  

     Aile, din, eğitim, iktisat ve siyaset kurumlarının  sistematik  bir biçimde işlevselliklerinin arttırılması; birbirleri arasında kurulan ilişki ve etkileşim boyutlarının ulusal hedefler ve çağdaş dünya ölçeğinde örtüştürülmesi; eğitim kurumlarının pozitif katkılarıyla mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda toplumun tüm katmanlarının, algısal ürün bazında kavramsal birlikteliği eğitim süreçleriyle ilgili olup; kollektif davranış reflekslerini de içermektedir.

     Konu bu açılardan ele alındığında insana yapılan yatırımın en önemli yatırım olduğu gerçeğini açığa çıkarmaktadır. Bunun içindir ki, insanın eğitimi doğuşundan ölümüne kadar bir süreci kapsamakta ve bir fonksiyonlar zinciri biçiminde gelişmektedir. Verimli ve başarılı hedeflere uygun bir eğitim sürecinden söz edebilmek için; hazırlık dönemi, planlama ve uygulama boyutlarının ayrı test edilebilmesi ön koşul olarak karşımıza çıkmaktadır. 

dipnot                                             

3 Hüseyin FİLİZ, Cumhurbaşkanlığının “Üniversite sorunları”, Raporu, 26 Mart, 2000, Ankara, s.117
4 Sıddık YARMAN, Cumhurbaşkanlığının “Üniversite sorunları”, Raporu, 26 Mart, 2000, Ankara, s.137  

     Bütün  bunlar için gereksinim duyulan araç-gereç, materyal ve bilgi teknolojisi yanında; motivasyonu yüksek, araştırma ve yönlendirme rollerini üstlenen eğitim-akademik kadro ile hedef kitle kabul edilen çocuk -gencin bu sürece katılımı ve fonksiyonelliğinin arttırılması gerekmektedir.  

     Çocuğun dünyaya gelmesiyle ailede başlayan, ilk öğretimden lise ve üniversiteye kadar uzanan bu eğitim süreci zincirinin son halkası olan üniversiteler  en dinamik kurumlar olduğundan; her zaman kamu oyunda tartışılan  konuşulan kurumlar olma  özelliğini de taşımışlardır.

     Üniversitelerin yapı ve işleyişi yönünden homojenlik içinde bulunabilmesinin önkoşulu "sürekli bir model oluşturulabilme" olgusunda yatmaktadır. Ancak bu durumda bir "üniversite geleneği" gerçekleştirilebilir. Daha açık bir ifade ile "üniversiter zihniyet"in oluşması ve geleneğin kurulabilmesi için; asgari müştereklerde birleşilmiş olması gerekmektedir.5

     Oluşturulması öngörülen sürekli bir modelin içinde; geleceğimizi emanet edeceğimiz üniversite gençliği; üniversitelerimizin ilk ayağı ve en önemli kaynağı durumundadır. Zira, bilim adamlarımız başta, gerek siyasal ve gerekse bürokratik kadrolarımız bu kaynaktan beslenmektedir. Öğrenci denince aklımıza ilk gelen gençlik olduğundan bu kaynağın daima korunması ve temiz tutulması gerekmektedir. İşte bundan dolayıdır ki "öğrenci yada gençlik hareketleri" tek boyutlu ele alınamaz, bu durum başta üniversitelerimizi büyük bir sorumluluk altına almaktadır.

     Çocuklarımıza yani gençlerimize nasıl davranacağımız, onları topluma nasıl hazırlayacağımız ve onlara nasıl sorumluluk vereceğimiz onlardan önce bizleri ilgilendirir. Gerek idari yönden gerekse felsefe olarak bu sınırsız kaynağın, enerjiye dönüştürülecek potansiyeli çok iyi değerlendirilmelidir.

     Öğrencilerimizin, bize göre olumsuz olarak algıladığımız ve yorumladığımız davranışlarının ve tepkilerinin altında yatan nedenleri bütün bilim adamları ve üniversitelerimiz sebep-sonuç ilişkisi içinde analiz etmeli, irdeledikleri bu önemli konu üzerinde alternatif çözüm önerileri geliştirmelidir.

     Bu bağlamda, l967-1980 yılları arasında kamu oyunda geniş taraftar bulan adeta zihinsel süreçlerimizde çözümsüzlüğü pekiştiren-yada körükleyen "anarşi ile birlikte anılmak" düşüncesi ve algılama boyutu mutlaka ortadan kaldırılmalı; gençlerimiz hiç de layık olmadıkları bu "zihinsel patolojik algılamalardan kurtarılarak; olumlu bir kaynak oldukları yönünde toplumsal bilinç düzeyi oluşturulmalı; gençlerimiz de bu yönde motive edilmelidir.

dipnot              

 5 Ramazan DEMİR, Üniversitenin Bugünü ve Yarını, Palme Yayıncılık, 2.baskı, s.2



 GENÇLİK VE EĞİTİM PSİKOLOJİSİNİN ÖRTÜŞTÜRÜLMESİ  

     Eğitim bir noktada insan yetiştirme sanatıdır. Bunu üstlenen de aynı zamanda sanatçıdır. Ancak burada kurgulanan filmin hayal ya da ütopyadan bir farkı vardır. Gerçek bir yaşam öyküsünün örüntüleri söz konusudur. Onun için yönetmen ve oyuncular bilimsel verileri kullanmak durumundadır. Bilimsel veriler ders içeriklerinde temalandırılır .

     Gençlik davranış modellerine atfedilecek program bütünlüğü içinde eğitim ve öğretim görmek durumundadır. Bir diğer husus ise teorik bilgilerin pratiğe dönüştürülmesi ve beklentilere yanıt vermesi sorunudur. Çünkü, “eğitim, edinilen bilgilerin hayata uygulanması sanatının kazanılmasıdır” 6

     Bu bağlamda  gençliğin tanımlanması ve bu kaynağa ait bilgi ve bulguların toplanarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Gençlik, çocukluk  ile yetişkinlik arasında bir geçiş dönemini kapsayan; 12-15 yaş grupları arasındaki ergenlik gelişmesi ve ilk gençlik dönemi olarak devam eden biyolojik olarak genç denilen 15-25 yaş dilimindeki insanlardan oluşmaktadır.7 Ancak gençliği sadece belli yaşlar arasında kalan bir kitle olarak belirtemeyiz. Gençliği anlamak, tanımlamak  ve gençlik sorunları ile ilgili çözümlemeler üretmek; bu tanımlamalara yeni, biyolojik referansların dışında bakmamızı  gerekli kılmaktadır.

     Sinanoğlu ve Turan'a göre genç; "toplumsal olarak kimlik edinme sürecini yaşayan ve henüz toplumsal rolü belirlenme aşamasındaki bireydir”8 Bu tanım bizim için oldukça önemlidir. Zira, hem sosyolojik  hem de psikolojik açılardan konumuzu daha geniş açılardan değerlendirebilmemize  olanak vermektedir. Bir diğer tanım da konumuzun önemini desteklemektedir. "Gençlik çağı ergenlikle erişkin arasında yer alan cinsel olgunlaşma ve bedensel gelişme dönemidir. Ruhsal bakımından çalkantılı, duygusal, iniş çıkışları çok, davranışların çelişkili olduğu bir çağdır"9 Bu tanımda görüldüğü gibi, yaş sınırlandırılmasının dışında, duyguların ve davranışların belirleyici olduğuna dikkat çekiliyor. 

dipnot                                                                       

6 A.N. Whitehead, Aktaran; M. Tınaz TİTİZ, Ezbersiz Eğitim “Yol Haritası”, Beyaz Yayınları, 1998, İstanbul, s.1
7 İlkay KASATURA, Gençlik ve Bağımlılık, Evrim Yayınevi, 1998, İstanbul, s.27 ; Atalay YÖRÜKOĞLU, Öğrenciler, Öğretim Üyeleri, Anne ve Babalar Yönünden Gençliğin Eğitimi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1999, Ankara, s.244
8  S.O. SİNANOĞLU, R. TURAN, Bilim İdeoloji ve Gençlik, Kasem Ltd. Şti. 1997,İstanbul, s.8 

     Bazı psikologlar (Holl l904, Freud l936, Ericson l968) tarafından  kabul gördüğü gibi, "gençlik; bocalama ve fırtınalar içinde geçen bir dönemdir" denilerek; insan ömrünün tümü içinde en önemli, hareketli ve enerjik bir dönemi olduğu belirtilmektedir.10

     Toplumda kategorik bir ayırımı ifade eden gençlik, belki de en çok öğrenci statüsüyle karşımıza  çıkmakta; bundan dolayı önemini belirginleştirmektedir. Aslında işçi, esnaf, köylü ve öğrenci gibi  birçok öğeyi içinde taşıyan gençlik terimi; aynı zamanda kendine özgü sorunlar içermekte, bunlara da aile yapıları, çevre ve eğitim düzeylerinden kaynaklanan yetişme ve yetiştirilme biçim ve tarzları etki etmektedir.

     Bu bağlamda sorunlara baktığımızda; gençliğin aynı zamanda sosyal, ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal sistemden kaynaklanan kaygıları ve beklentileri olduğunu söyleyebiliriz. Zira ekonomik yetersizliklerin içinde bulunan, anne ve baba sevgisinden mahrum, hatta bölünmüş aile içinde yetişen eğitimini alamayan gençlerimizin ortak sorunları, öğrenci olabilme şansını yakalamış gençlik içinde de kabul görmektedir.  

     Sosyal devlet anlayışı bir yandan bu ortak sorunlara çözüm ararken; diğer yandan kalkınmanın temeli saydığımız  üniversite gençliğine kaynak ve olanaklar aramak zorunda kalmaktadır.

     Görüldüğü gibi gençlik üzerine söylenebilecek sorunların boyutları o kadar çok ki, bunları bu çalışmada ortaya koyabilmek; sınırlarımızı oldukça zorlamamızı gerektirmektedir.

     Bundan dolayıdır ki, bu sorunları kategorik olarak ayırmak; ve sadece devletin katkısıyla çözümler üretmek oldukça zordur. Zira, çocuklarımızın eğitimi öncelikle aile içinde yani onların sıcak ilgi gösterildiği ortamda başlamakta; bu süreç okullarımızda devam etmektedir. Ancak gençliğin yetiştirilmesinde sadece okul  ve aile kurumu eğitimi yetmemekte; onun çevresiyle birlikte eğitimi ve yaygın sosyalleştirilme sürecini içermektedir. Örneğin; köy, mahalle, sokak gibi mekanlar  ile kendiliğinden oluşan arkadaş grupları, kitap, gazete, televizyon, dergi gibi araçlar  iletişim ve etkileşim boyutunu etkileyerek belli bir noktada eğitimlerine katkıda bulunmaktadır.11  

dipnot                                                                    

 9  Atalay YÖRÜKOĞLU, a.g.e, s. 13 
10 KASATURA, a.g.e, s.29 
11 Maurice DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi, çev: Şirin TEKELİ, 5.baskı, Varlık Yayınları, 1998, İstanbul, s.101

     Zig Ziglar, “Olumsuz Bir Dünyada Olumlu Çocuklar Yetiştirmek” adlı eserinde; çocukla-gençle kurulması gerekli ilişkinin önemine değinmekte; motivasyonda kullanılan dilin seçimi ve etkileşim boyutunda önemli bir rolünün olduğunu ileri sürmektedir.12 Bu nedenle başta aile, okul, medya ve tüm  sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Konuya bu açıdan bakıldığında gençliğin yetiştirilmesi ve toplumsallaştırılması  sürecinde aile-okul-öğrenci işbirliğini  sağlayabilecek  önceliklerin belirlenmesi gerekmektedir.

     Diğer bir deyişle Gençlik heyecanının duygularının, beklentilerinin neler olduğunun bilinmesi, onun yani gencin psikolojisinin bilinmesiyle mümkündür. O halde okulun  yani eğitimin psikolojik temelleri ayrı bir önem taşımakta; gençlik psikolojisiyle örtüştürülmesi gerekmektedir.



GENÇLİK PSİKOLOJİSİ VE GELİŞİM SÜRECİ 

     Yavuzer, çocuğun ilk altı yılında, bedensel, zihinsel ve sosyal gelişimi ile ilgili olarak; üniversite, lise ve ilköğretimden önceki dönemin önemine değinmiş; kişiliğin oluşumu yönünden ilk 72 ayda çocuğun "kendisine uyarıcı bir çevre sunan, sevgi gösteren ve sağlıklı gelişimini sağlayan anne-babaya ihtiyaç duyduğunu" belirtmiştir.13  

     Gençlik psikolojisine geçmeden önce 0-6 yaş grubunun çocuk gelişimini hızla yönlendiren kritik yıllar olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü, Freud ve psikanalistlere göre, "bu erken gelişim yıllarında temeli atılan beden gelişimi, psiko-sosyal gelişim ve kişilik yapısının, ileri yaşlarda yön değiştirmekten çok aynı yönde gelişme şansı daha yüksektir. Çocuk gelişiminin kendisine özgü dinamikleri olduğu, her gelişim evresinin büyük oranda daha önceki evreler tarafından belirlendiği bir gerçektir. Araştırmalar, çocukluk yıllarında kazanılan davranışların yetişkinlikte, bireyin kişilik yapısını tavır, alışkanlık, inanç ve değer yargılarını büyük ölçüde biçimlendirdiğini ortaya koymaktadır"14  İşte , anlatılan nedenlerdendir ki insanın tanınması başlı başına geniş kapsamlı bir alanı ilgilendirmektedir. Kısaca insan davranışlarının oluşum süreçlerini, nedenlerini inceleyen psikoloji,15 eğitim bilimlerinde vazgeçilmez bir yer işgal etmekte  hatta, eğitim psikolojisinin onun bir dalı olduğu da ifade edilmektedir. Daha geniş bir yelpazeden bakıldığında eğitim psikolojisi davranış bilimlerinin önemli bir üyesi olduğu; psikoloji ve dallarıyla ilgili bütün davranış bilimi bulgularından aynı şekilde yararlandığı görülmektedir. 

dipnot                                                          

12 Zig ZİGLAR, Olumsuz Bir Dünyada Olumlu Çocuklar Yetiştirmek, Beyaz Yayınları, 1998, İstanbul, s. 95 
13 Haluk YAVUZER, Ana- Baba ve Çocuk, Remzi Kitabevi, 12.basım, 1999, İstanbul, s.9 
14 Haluk YAVUZER, a.g.e, s.9 
15 Suavi TUNCAY, Davranış Bilimleri ve Siyaset Psikolojisi Ders Notları, 1998, Ders Notları, Muğla 

     Diğer yandan 1970’lerden sonra temeli Moles tarafından atılan mikro psikoloji alanı gündeme gelmiş günümüzde önemi giderek artmaktadır. Mikro- Psikoloji “bireyin bilinçli algı eşiğinin altında yer almakla birlikte onun hayatının akışını etkileyen bir takım psikolojik olgular bütününe göndermektedir. Daha açıkçası, mikro- psikoloji günlük hayatla ilgili olan, fakat bilincimiz tarafından boşaltılmış, önemi azaltılmış veya silinmiş olan küçük psikolojik olguları incelemektedir”.16 

     Eğitilmekte olan insanın yani örgün ve yaygın eğitimin içinde olan öğrencilerin davranışları eğitim psikolojisinin çalışma alanına girmekte; öğrencinin öğretim basamaklarında  nasıl geliştiği ,nasıl öğrendiği, sağlıklı gelişmesi ve etkili öğrenmesi için neler yapılması gerektiği gibi konular üzerinde durmaktadır.17 Mikro- psikoloji üzerinde durmamızın nedeni öğrencinin davranışlarının altında yatan, onun hayatının akışını etkileyen bir takım psikolojik olgular ve toplumsal faktörlerden etkilenmesidir. Kısacası içinde yaşadığı günlük hayatın veya gündelikliğin bireysel açıdan; kültür, birlikte yaşadığı aile ve aile dışı çevrenin  toplumsal değişkenleri de toplumsal açıdan gençlik psikolojisi ve gelişim sürecini olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir. 

     Gençlik psikolojisi bireyin kendi davranışlarını ilgilendirdiği düşünülse de yani psikoloji insan davranışına ilişkin bulguları kapsasa da; eğitimin davranışsal sorunlarıyla ilgili olmadığı söylenemez. Çünkü okullar, okul dışındaki öteki sistemlerden daha değişik çevresi olan sistemlerdir. “Bu sistemlere giren öğrencilerin okulun kültürüne, iklimine, koşullarına göre davranmaları ” 18 beklenmektedir.

     İşte sorun, bu boyutuyla gençliğin psikolojik algılama yada zihinsel sürecindeki motiflerin psikolojik boyutunda yatmakta; gencin uyumu yada uyumsuzluğu, başarısı yada başarısızlığı, yeteneği yada yeteneksizliği, mutluluğu yada mutsuzluğu, sağlığı ya da hastalığı vb. çelişkilerini, yanılgılarını yada üzüntülerini yani bunlara bağlı gelişen davranış örüntülerini karşımıza çıkarmaktadır     

dipnot                                                      

16 Nuri BİLGİN, A.A.Moles ve Mikro- Psikoloji, Psikoloji Seminer, E.Ü. Ed. Fak Yayını, 1995, s.158
17 İ.Ethem BAŞARAN,Eğitim Psikolojisi, (Eğitimin Psikolojik Temelleri),Gül Yayınevi,5.Baskı, 1996, Ankara, s.14 
18 BAŞARAN, a.g.e. ,s.15

     Bu bağlamda gençliği doğrudan ilgilendiren “kendini gerçekleştirme, benliğin bütün yönleriyle bütünleşip gelişmesi yani oluş ve beliriş veya yapma yönelimi” olgusu psikolojinin gençlikle ilgili önemli sorunlarından birisi olarak karşımıza gelmektedir. Yapma yönelimi, bir şeyler yapma, daha iyisini başarma, rekabet etme gibi özellikleri kapsamakta; bu olguya bireyselleşme, toplumun gelişme düzeyi -burada eğitim düzeyi, aile, çevrenin önemi gibi pek çok sosyo-psikolojik etmen girmektedir. Aslında "yönelimin en ayırt edici özelliği; başarıya yönelik eylemde bulunma ve eylemde bulunan bireyin algıladığı19 dış standartlarla uyum kurma çabasıdır.”20  

     Görüldüğü gibi değer ve değer yönelimlerine uygun geliştirilen tutumlar,"toplumun ve kültürün bireydeki yansıması olan psikolojik temsilleri oluşturan asıl öğelerdir" ve bunlar bireylerin toplum içerisindeki kendilerini konumlama, kendilerine sosyal kimlik oluşturma tarzlarını belirlemektedir.21 Bu olguyu üniversite gençliği üzerinde değerlendirdiğimizde; üniversite öğrencisinin elde ettiği konum doğrudan onların geleceklerini ilgilendiren beklentilerine uygun değer yönelimlerine ait rollerini içermektedir. Kluckhohn ve Stdodtbeck değer yönelimlerini bilişsel, duygusal ve yön verici olmak üzere analitik olarak ayırt edilebilen üç öğenin bağlamsal ilişkisinden kaynaklanan değerlendirici süreçlerin karmaşık, ancak kesinlikle örüntülü (sıra düzenli) ilkeler olarak tanımlamışlardır.“Değerlendirici süreçlerin bu üç öğesi insan eylem ve düşüncelerinin sürekli akışına yön ve düzen vererek insanların sorunlarına çözüm bulmalarını” sağlamaktadırlar.22

     Statülerine ait rollerin, sosyal kimlik oluşturma sürecinde engellenmesi yada öyle algılanması sonucu öğrencinin psikolojik olarak olumsuz etkilenmesine ortam hazırlanmakta; en azından eylemsel tepkilere yönelmese de stres dediğimiz depresyonist bulguları artırmakta, motivasyonunu düşürmekle onu zihnen rahatsız etmektedir. “Gerek sosyal çevreden gelen etkenler gerekse bireyin kendi duygu ve düşünceleri, arzu ve istekleri bireyin denge mekanizmalarını zaman zaman bozmaktadır.23 

dipnot                                                      

19 Bireyin algılama süreçlerini içeren daha geniş ve kapsamlı bilgi için bkz. Alpaslan USAL, Zeynep       KUŞLUVAN, Davranış Bilimleri, Barış Yayınları, 3.Baskı, İzmir, 2000 
20 Ünsal YETİM, “Değer ve Değer Yönelimleri Kavramlarına Toplu Bakış”, Psikoloji Seminer, Sayı:10, E.Ü.Ed.Fak. Yayınları, İzmir, 1993, s.40-41 
21 YETİM, a.g.e.,s.27 
22 a.g.e. ,s.32 
23 Nasır NİRAY, “Polislik Mesleği ve Stres Yönetimi”, Muğla Emniyet Müdürlüğü Konferans      Notları, Muğla, Nisan 2000 

     Bildiğimiz gibi stres, psikolojik, sosyal kültürel yada fizik ajanların organizmada oluşturduğu değişikliktir. Stresin ağır olması yada uzun sürmesi halinde kişinin fizik ve ruhsal sağlığına zarar verdiği gözlenmiştir.24     

     Diğer yandan yaşam olaylarının-burada eğitimden ve okuldan beklenen doyum ve stresin şiddeti, bunların oluşturduğu değişikliğe uyum yapma güçlüğü algılama25 ile orantılı  olduğu düşünülürse; öğrencinin çözemediği, zorlandığı sorunların giderek  birikmesi, onun daha yoğun bir stres yaşamasına ortam hazırlayacaktır. İşte bu noktadan itibaren öğrenci çok daha farklı belki de hiç beklenmeyen davranışlar gösterebilecektir. Stresin şiddeti arttıkça bireyin sübjektif rahatsızlık duygusunun da artacağı varsayılırsa; tepkilerin sağlıklı kabul edilenlere göre farklılıklar gösterebileceği, genellikle de olumsuzluk içereceği açıktır.

     İşte bu nedenle, sosyal desteklerin-burada eğitim kurumları ve Mediko- Sosyal hizmetler - stres etkeninin yaratabileceği değişikliği azaltarak öğrenci sağlığını olumlu biçimde etkilemesi de mümkündür.26 Zira gençlik insan yaşamının en hareketli dönemi olduğundan, orta ve ileri yaştaki insanlara oranla daha çok olay ve sorunla karşılaşabilirler. Bu nedenle üniversite sağlık kurumlarının ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik servislerinin fonksiyonel biçime getirilmesi kaçınılmazdır.

     Diğer önemli bir konu da ülkemizde oldukça az değinilen buna karşın geniş etkileri görülen "Duygusal İstismar" ve ruh sağlığı ilişkisidir. Psikoloji, tıp ve hukuk alanını ilgilendiren ve 1970 'li yıllardan sonra literatüründe artışlar gösteren bu konu aslında doğrudan aileleri olduğu kadar  eğitim kurumlarını da ilgilendirmektedir. Duygusal istismar, çocuk ve gençlere yöneltilen her türlü kötü muamelenin, davranışın merkezinde yer alan, oldukça yaygın  ve önemli zararlı sonuçları olabilen bir olgudur.27 

dipnot                                                      

24 Oya SORİAS, “Hasta ve Sağlıklı Öğrencilerde Yaşam Stresi Sosyal Destek ve Ruhsal Hastalık İlişkisinin İncelenmesi”, Psikoloji Seminer, E.Ü.Ed.Fak.Yayını, Sayı:9, İzmir, 1992, s. 33-34 
25 Stres ve psikolojik özellikler için bkz. Acor- Zuhal BALTAŞ, Stres, Remzi Kitabevi, 12. Baskı, İstanbul 1992, s.32-42, Alfred ADLER, İnsan Tabiatını Tanıma, Türkiye İş Bankası  Kültür Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 1998, s.153 
26 SORİAS, a.g.e. , s.35 27 Şeyda KOZCU, “Duygusal İstismar: Duygusal İstismar ve Genel Ruh Sağlığı İlişkisini İnceleyen Bir araştırma”, Psikoloji Seminer, E.Ü.Ed.Fak. Yayını, Sayı:9, İzmir, 1992, s.85

     Amerikan Psikoloji Birliği (APA) tarafından "çocukların psikolojik olarak kötüye kullanılmaları" öncelikli bir konu olarak belirlenmiştir. Günümüz psikologlarının ortak görüşü, duygusal istismar konusunun gerek çocuk-genç gerekse yetişkinlerin ruh sağlığı açısından önemli olduğu kabul edilmektedir. Çünkü,  duygusal istismarın diğer istismar türlerinin ayrılmaz bir parçası olduğu ileri sürülmektedir.28 Bizi bu konu ile ilgilenmeye iten neden, bu kavramın cinsel ve fiziksel istismarının önemli sonuçları olduğu kadar ana-baba, çevre yada formel yapılar taşıyan kurum ve kuruluşlarda  çocuklara ve gence karşı oluşması muhtemel olumsuz davranış boyutlarının, ne yazık ki günümüzde giderek arttığının gözlenmesidir.

     Bu olgu sonucu genç üzerinde oluşacak özsaygı ve insanlar arası ilişki becerisinin önlenmesi yada cezalandırılması, psikolojik benliğin yara alması, çocuğun-gencin doğal performans sınırları içinde gelişiminin zedelenmesi gibi kavramları içerdiği biçimindeki betimlemelere ilave olarak; reddetme, cezalandırıcı ve tutarsız disiplin, alay etme, iftira etme, çocuk-gençten gerçekçi ve doğru olmayan beklentilerde bulunmak gibi kapsamlı ana-baba-öğretmen davranışları daha özgül tanımlama çabalarına girişilmiştir.

     Garbarino, duygusal istismarı ana ve baba ile çocukta oluşan sonuçları itibariyle ele alarak önemli saptamalarda bulunmuştur. Ona göre "çocuğun-gencin bakımı ve eğitimi ile yükümlü kişilerin, toplumsal değerler ve uzmanların bilimsel görüşleri açısından çocuğa-gence zarar verici olarak nitelendirilen bazı davranışlarda  bulunarak diğer bazı davranışlarda bulunmayarak çocuğa-gence zarar vermeleri"dir.29

     l983 yılında düzenlenen “Uluslararası Çocuk ve Gençlerin Psikolojik İstismarı” konferansında da aynı konulara değinilmiş daha kapsamlı bir tanım geliştirilmiştir; “Duygusal istismar çocuk ve gençlerin psikolojik olarak kötüye kullanılması, yapılan veya yapılması ihmal edilen, toplumsal ve bilimsel ölçütlere göre psikolojik açıdan zarar verici oldukları saptanan davranışlardır”. Bu davranışlar yaş, statü, bilgi ve pozisyon gibi özellikleri ile çocuk veya gencin üzerinde güç sahibi olan kişi yada kişiler tarafından gerçekleştirilir. Bu tür davranışlar çocuğun davranışsal, bilişsel, duygusal veya fiziksel işleyişine derhal yada gelecekte hasar verirler".30 Burada dikkat çeken hususun, çocuk ve gence yöneltilen kötü muamele hem çeşitli eylemleri (istismar) hem de eylemsizlikleri (ihmal ) kapsadığı; çocuğa ve gence birey tarafından yöneltilebileceği gibi bireyler topluluğu yani arkadaşlar, öğretmenler,  kurumlar ve kültür tarafından  da yöneltilebileceğidir.     

dipnot                                      

28 KOZCU, a.g.e., s.85 
29 a.g.e. , s.87 
30 Hart Germain ve Brassard, Aktaran: KOZCU, a.g.e. , s.88 


     Bu olgu sonucunda çocuk ve gençte oluşabilecek zararların önemine değinen araştırmacılar, depresyon, kaygı, içedönüklük ve saldırganlık gibi sonuçlara gelişimsel açıdan dikkat çekmektedirler. Bu bağlamda çocuk ve gençlerin üzerinde meydana gelebilecek sonuçların dökümü içinde hırsızlık ve yalan söyleme gibi antisosyal davranışlar, içe dönüklük, saldırganlık, intihar ve intihar girişimleri gibi semptomlar önemli bir yer tutmaktadır.

     Hart, Germain ve Brassard (l987), klinik vakalar ve ampirik araştırma sonuçlarında daha uzun bir saptamalar listesi bulmuşlardır; iştahsızlık, yalan söyleme  ve çalma, olumsuz benlik kavramı, duygusal dengesizlik ve uyumsuzluk, bağımlılık, başarısızlık, güvensizlik, depresyon, içe dönüklük, saldırganlık, intihar ve cinayet.31

     Sonuç olarak, duygusal istismarın boyutunu, çocuk yada gencin "neyi nasıl algıladığı" şeklinde zihinsel süreçleri belirlemekte; çocuk-ana-baba ilişkisinin ötesinde, sosyal, ekonomik, kültürel ve eğitim sistemlerinin göz önünde bulundurulması bir zorunluluk olarak görülmektedir.

     Zeytinoğlu (l988) tarafından Türk uzmanlardan istenen raporlarda; duygusal istismar kapsamına alınan davranışların bazıları; "çocuğun-gencin aşağılanması, ilgisiz ve sevgisiz bırakılması, kişiliğini geliştirme olanaklarının tanınmaması, ailenin çocuktan üstün okul başarısı, sınav kazanma, meslek seçimi ve evlenme gibi beklentiler" içinde olması şeklinde belirtilmiştir.32

     Kişiliğin biyolojik-kalıtım boyutu ile duygusal boyutunu inceleyen Ankay; duygu biçimlerini korku, öfke ve düşmanlık, sevgi, cinsiyet, cinsel saptamalar biçiminde ele almaktadır. Bizce korkunun karşılığı coşku da bunlara eklenmesi gereken bir duygu biçimidir. Örneğin; sportif yarışmalarda olduğu gibi.  Davranışlarımızın nedenlerini açıklayan önemli etkenlerden birisi de güdülenme- motivasyon olmaktadır.33 İç ve dış uyarıcıların etkisiyle organizmanın davranışta bulunması güdülenme anlamına gelmektedir.

     Türk gençliğinin davranışlarına hangi güdüler-dürtüler etki etmektedir? Cevaplanması gereken bir soru da budur. Örneğin fizyolojik güdüler (açlık, susuzluk gibi) birincil güdüler olup, ikincil güdüler ise daha çok psiko-sosyal (yarışma, saygınlık gibi) güdülerdir. Maslow, fizyolojik güdülerden psiko-sosyal olanlara doğru gidildikçe öneminin azaldığını belirtmektedir.                                                      

dipnot                                       

31 KOZCU, a.g.e. , s.89-90 
32 a.g.e., s.98 
33 Aydın ANKAY, Ruhsağlığı ve Davranış Bozuklukları, Turhan Kitabevi, 2.Baskı, Ankara, 1998, s.64 

     Çünkü fizyolojik güdüler (açlık, susuzluk, cinsiyet gibi) doyum sağlandıktan sonra psiko-sosyal (güven, sevgi, saygı, zihinsel ve estetik ihtiyaçlar, kendini gerçekleştirme gibi) güdüler önem kazanmaktadır.34

     Her güdü yatışmak ve doyum sağlamak amacına yöneliktir. Bunun için güdülenmiş bir davranış amacına ulaşamadığında giderek şiddeti artmaktadır. Freud, iki temel güdüden yani sevgi  ve yok etme-öldürme güdülerinden söz etmiş; bunların amacına ulaşamaması halinde çatışma, kaygı, savunma mekanizmaları, nevroz yada psikozların oluşabileceğini belirtmiştir.

     Toplumsal grupların temel gereksinimlerinden ilki grubun-toplumun korunması, ikincisi de çeşitli normlar-kurallar yolu ile bireylerin denetlenmesidir.

     Yukarıdan beri saydığınız psiko-sosyal sorunların oluşması için belli bir ortam bulunması ve bunların çözümsüzlüğü, bireylerin gerek bedensel gerekse ruhsal yapılarında  değişikliğe neden olur. İşte bu durumlarda birey yalnızlığa, yabancılaşmaya yada tam tersi şiddet, terör ve anarşik olaylara doğru sürüklenebilir. Bireylerin hoşnut olmadığı  çevresinden, onu saran kurum-burada okul- ve ilişkilerden kopması, olgusu yaşanır işte bu yabancılaşma olgusunu, bireyin içine düştüğü yalnızlık, kurumsal düzeneklerin bireye yabancılaşması sonucunda da anomi-kuralsızlık olgusunu gündeme getirmektedir.35

     İnsanı doğrudan ilgilendiren ancak gençlik üzerinde etkisi daha yoğun görünen ruh sağlığı yani insanın psikolojik yapısı Dünya Sağlık Örgütü  (WHO) tarafından “kişinin kendisiyle ve çevresiyle uyum içinde olmasıdır" şeklinde açıklanmaktadır. Bu tanımlama aslında toplumların nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu da vurgulamaktadır. Çünkü,"çağdaş insan güdülerini yitirmenin, başka değişle doğaya  ve insana yabancılaşmanın ve doğadan  uzaklaşmanın bedelini ödemekte, bu bedel, davranış bozuklukları"36 olmakta ve buna bağlı olarak sosyal ve siyasal problemler ortaya çıkmaktadır.

     Beden ve ruhtan oluşan insanın zihinsel süreçleri algılama motiflerine uygun olarak refleksif davranışlara komutlar vermektedir. Bu bağlamda kurulan iletişim ve etkileşim dil ve sembollerle tanımlanmakta; psikolojik denge toplumsal süreçlere uyumu ve uyumsuzluğu pekiştirmektedir.37 

dipnot                                                        

34 Daha geniş bilgi için bkz.Feyzullah EROĞLU, Davranış Bilimleri, Beta Bas.Yay. A:Ş., 4.Baskı, İstanbul, 1998
35 ANKAY, a.g.e. , s.67
36 a.g.e., s.11 37 Bkz. Suavi TUNCAY, Sanat, Kültür ve İletişimin sosyal Dokunun Oluşumuna Katkısı, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:124, Şubat, 2000, İstanbul
37 Bkz. Suavi TUNCAY, Sanat, Kültür ve İletişimin sosyal Dokunun Oluşumuna Katkısı, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:124, Şubat, 2000, İstanbul 

     Bu bağlamda olumlu bir ruh sağlığının genel nitelikleri hangi kriterler olmalıdır sorusu önemlidir."Gerçekçi bir algılama ve mücadele  gücü (haz ilkesinden uzaklaşma), kendini  olduğu gibi kabul etme (normal bir dilek düzeyi), güvenlik duygusu, alma ve verme arasında denge kurma, yanılgılarını tekrarlamama (antisosyal tipler buna uymazlar), sevgi ve saldırganlığını olumlu alanlara yöneltmedir.38  

     Görülüyor ki haz olma kötü alışkanlıklar–içki, kumar, uyuşturucu  gibi- hakkında bireyin zararlı ve kötü kabul edilen tutum ve davranışları öncelikle ayırt edebilecek ve bunlarla mücadeleyi benimseyecektir. Yani haz alma içinde olmayacaktır. Birey kendi yeteneklerini ve sosyal pozisyonunu olduğu gibi kabul edecek ve kendi koşullarına uygun, gerçekçi bir istek ve dilek olgusunu benimseyecektir. Güvenlik duygusu zedelenmeyecektir. Toplumda kurulabilecek her türlü ilişki düzeyinde denge kuracak, tek yanlı bir iletişim ve etkileşimi benimsemeyecektir. Şayet bir yanılgıya düşerse bunu tekrarlamayacak, bunlardan uzaklaşmanın yol ve yöntemlerini arayacaktır. Sevgi yada saldırgan duygu ve yönelimlerinden arınabilmek için boş zamanlarını olumlu etkinliklere doğru yöneltecektir. Aksine kişisel alan daralıyorsa; öfke, şiddet gibi olgular artacak, kısıtlama yada engelleme ortaya çıktığında bireyin iç dünyasındaki barış kaybolacak, kin ve düşmanlığa yönelik bir eğilime dönüşebilecektir.39

     Bu açıdan boş zamanların değerlendirilmesi sosyolojisi büyük önem taşımakta insana uyumun nasıl kazanılacağı hususunda bilgiler verilmektedir.40 Bu etkinlikler, çeşitli  oyunlar, danslar, müzik, sanat  ve kültürel etkinlikler ile sportif faaliyetleri kapsamakta; eğitim kurumlarının boş zaman eğitimi bakımından da çeşitli işlevleri bulunmaktadır.41 Kısacası, toplum hayatından gerilimi ve şiddeti aşağılana çekebilmenin yolu, bir bakıma, oyunun, eğlencenin, şenliğin toplum yaşamındaki payını arttırmaktan geçmektedir.42

     Türkçe’mizde güzel bir atasözü vardır; “Sahipsiz kuzuyu kurt kapar”. Bu açıdan, çocuk ve gençlerimiz asla sahipsiz kalmamalıdır. Zira gencin tehdit edildiğine yönelik algılamaları ve sorun boyutlarının yol açtığı "tepkisel şiddet çoğu zaman gerçeklikten değil, insan-genç zihninin bulandırılmasından doğar; siyasal ve dinsel önderler düşman tarafından tehdit edildiklerine inandırılarak yandaşlarında-gençlerde tepkisel düşmanlıktan doğar, öznel bir karşı koyma duygusu yaratırlar".

dipnot                                                     

37 Bkz. Suavi TUNCAY, Sanat, Kültür ve İletişimin sosyal Dokunun Oluşumuna Katkısı, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:124, Şubat, 2000, İstanbul
38 ANKAY, a.g.e. , s.11
39 Özcan KÖKNEL, Politika Kulvarı BRT Televizyonu, Ankara, 04 Ocak 2000
40 Bkz. MahmutTEZCAN, Boş Zamanların Değerlendirilmesi Sosyolojisi, Atilla Kitabevi, Ankara, 1994
41 TUNCAY, a.g.m., s.211-213
42 M.Mukadder YAKUPOĞLU, Ahlak ve Şiddet, Göçebe Yayınları, İstanbul, 1997, s.37

     Diğer bir ifadeyle "bu tür kandırılma insanların-gençlerin kendi başlarına bağımsız olarak düşünüp algılayamamalarından, halkın-gencin çoğunluğunun duygusal bakımdan siyasal yada dinsel önderlerine bağımlı olmalarından doğar. Bu tür bir bağımlılık olduğu sürece, güç kullanarak ve kandırma yoluyla sunulan her şey gerçek olarak kabul edilecek "öç alma ve sorunlardan kaçma isteği, yaratıcı insanda görülen üretme ve başarma isteğine adeta ağır basacaktır.43

     Gençlerimizin büyük ölçüde kandırılmış ve böylece düş kırıklığına uğramış olma olasılığı yada zihinsel süreçlerinde böyle bir algılama süreci, onu yaşamdan nefret edebilecek konuma getirebilir. Öğrencinin adalete, düzene ve kurumlara olan güveni sarsıldığında; inanacak ve güvenecek bir kimsenin  de kalmadığı yolundaki yanılsamaları belki de şiddetin, anarşinin  eylemsel kucağına  itmese de onu kötü alışkanlıklarının pençesine düşürebilecektir. Yıkıcılığın asıl kaynağının umutsuzluk olduğu ve nefrete yol açabileceği asla unutulmamalıdır. Bu bağlamda inanç yitirilmesinin de güçsüzlüğe yol açarak zayıflık, kaygı, yetersizlik  gibi nedenlerle insanın dengesinin bozulması ve insanın eyleme geçebilme  yetisiyle onarmaya çalışması düşüncesiyle yok etme gücüne dönüştürebilmesidir. Yani güçsüzlükten doğan güçsüzlüğü ödünleyen bir ödünleyici şiddet türüne yönelebilmesidir. Çünkü yaratamayan insanın yok edeceği ileri sürülmektedir.44 Şiddetin ilgi çekici bir tanımı bu olgunun kapsamını ve boyutlarını açıkça göstermektedir. Şiddet olgusu, “dersini çalışmayan yada yaramazlık yapan öğrenciye yönelen ters bir bakıştan, kan ve ölüm kusan silahı elinde tutan ele kadar, çeşitli boyutları ile şiddeti bir cezalandırma aracı-illegal örgütlerin tek yanlı infaz eylemi-kin nefret, öç alma duygularını tatmin yolu” olarak tanımlanmaktadır.45

     Kısacası, "Şiddetin algılanmasındaki bu farklılık toplumlardaki değer yargılarının ve ölçütlerinin çeşitliliğini vurgulamaktadır" bu açılardan bakıldığında,"teröristler devleti halktan kopuk olarak kabul ederler ve başta bulunanın yok edilmesiyle onun da kendiliğinden dağılacağını varsayarlar".46 Ulusal yurttaşlık bilincinin yitirildiği durumlarda, öç alma isteği yoğunlaşarak yani, şiddet ve terör eylemlerine dönüşerek; devletin kurum ve kuruluşlarını da tehdit ederek toplumsal barışı ortadan kaldırmaya yönelirler.

dipnot                                                     

43 Erich FROMM, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Payel Yayınları, çev. Salman, Y. , İçten, N. 6.Baskı, İstanbul, s.19-21
44 FROMM, A.G.E., S.23-24
45 Özcan ÖZAL, “Medya ve Şiddet”, Yeni Türkiye, Sayı 11, Ankara, 1998
46 Yves MİCHAUD, Şiddet, Cep Üniversitesi, İletişim Yayınları, , (Yeni Yüzyıl ) çev. Cem     Muhtaroğlu, Tarihsiz. 


ÜNİVERSİTE SORUNLARI VE GENÇLİK  

     Devlet, başta güvenlik, düzenleyici ve denetleyici karar ve kurallarıyla sosyal hayatımızı şekillendirmekte; tüm vatandaşlarına insan olabilme niteliklerini kazanabilmesinde görevler üstlenmektedir. Bu görevlerini çeşitli kurumları aracılığı ile yürütmekte; ve çeşitli yatırımlar  yapmaktadır. Eğitim kurumlarımızda her türlü eksikliğe yada yetersizliğe rağmen önemli bir rol üstlenmekte; gençlerimize gelecekleri ile ilgili beklentilerine cevap vermeye çalışmaktadır.

     Yukarıda değinildiği gibi, öğrencinin içine düştüğü sıkıntı ve bunalımların kaynağı aynı zamanda çok yönlü bir araştırmayı gerektirmekte; onların sosyopsikolojik sorunları büyük önem taşımaktadır.

     Cumhurbaşkanlığının "Üniversite Sorunları" başlıklı raporunda (Mart 2000, Ankara) Türkiye’de tüm üniversite rektörlerinin ele aldığı sorunlar oldukça dikkat çekicidir. Rektörlerimiz tarafından yapılan değerlendirmelerde Türk  Üniversitelerinde okuyan gençlerin karşı karşıya bulunduğu sorunlar aşağıdaki başlıklar altında ele alınmıştır:

     a) Yurt ve Burs meselesi 
     b) Yemek-içmek ve giyinmek 
     c) Üniversite,Sanayi, Çevre, Tarım işbirliği 
     d) Öğrencinin psikolojik sorunları 
     e) Yabancı dilde eğitim  
     f)  Açık Öğretim   
     g)  Kültürel ve sportif hizmetler 

     Hızla artan nüfusla birlikte gelen sorunların başında, toplam nüfusun içinde eğitime düşen yatırım oranı ve bunun içinde  üniversitelere düşen pay gelmektedir. Aslında dünyanın karşı karşıya geldiği ekonomik, sosyal, kültürel  ve siyasal sorunlarının temelinde yine hızla artan nüfus gelmektedir. Bozulan gelir dağılımı, hızla artan çevre sorunları, işgücü ve istihdam sorunları, kentleşme, gecekondulaşma ve göç sorunları; kısacası ekonomik ve sosyal karakterli tüm sorunların temelinde yine demografik meseleler yatmaktadır. Örneğin, kentlere göç eden nüfusun içinde 15-24 yaş grubunun egemen oluşu, göç olgusunun tüm aile çapında düşünülmesini gerektirmektedir.47  Bu bağlamda ele alınan sosyopsikolojik nedenler; kentlerin çekici özellikleri kentlerin özgür havası, büyük bir grubun üyesi olma, büyük kentin bir üyesi olabilmenin bireye  verdiği gurur vb. gibi etkenler ülkelerin altından kalkamayacağı sorun boyutlarına da neden olmaktadır. Göç, yerleşik bir düzenden ayrılarak yeniden yerleşik bir düzene geçebilmek için girişilen eylemdir. Konuyu böyle bir yaklaşımdan değerlendirdiğimizde; üniversite öğrencilerinin  de en az dört yıl ve üstü bir zaman süreci içinde; yerleşik bir düzenden, yarı yerleşik bir düzene geçtiklerini söyleyebiliriz. Psikolojik olarak kalıcılık öğesini tam taşımayan, öğrenim sürelerince genellikle evlerinden ve anne -babalarından ayrı olan bu gençlerin yalnız başlarına çözmek zorunda olacakları kitap, sınav, materyal  başta barınma, yeme-içme ve harç gibi sınırsız sorunları olabilecektir.
     İşte  bu noktada l960-l980 yılları arasında gelişen olaylarla ilgili değerlendirmeyi tekrar gözden geçirmemiz gerekecektir. "Anadolu'nun çeşitli kırsal kesimlerinden Ankara, İstanbul, İzmir,  Adana gibi büyük kentlere henüz gelmiş, dünya görüşü belli olmayan, saf temiz dimağların böyle bir ortamda karşılaşacakları tehlikelerin boyutlarını tahmin etmek güç değildir .Okuma isteği, aileye, ülkeye karşı olan sorumluluğu bir taraftan, duygulara, mideye ve gençlik zevklerine hitabeden anarşi amaçlı merkezlerin vaatleri, telkinleri ve bunların psikolojik etkileri bir taraftan olmak üzere, bu gençlik adeta bir "kuşatma" içine alındı.48 Yirmi yıllık  zaman dilimi içinde belki sorunların bir kısmı çözülerek; daha iyi  koşullarda bir eğitim  gerçekleştirilmek istenmektedir. Ancak yukarıda sözünü ettiğimiz saptamadan bu günde dünde  olduğu gibi etkilenmemek mümkün  mü? Hele ulusal boyutlarda algılanan standartların küresel bir olguya dönüşmesi ile hızla artan iletişim ve bilgi teknolojisi neredeyse bilgi ötesi bir topluma doğru insanı ve üretim faktörlerini hazırlarken çevresel etkileşim ve davranış reflekslerinden söz etmemek mümkün mü ?

     İşte bütün bu etkileşimlerin pozitif bir enerjiye dönüştürülmesi ve gençliğin yaşamak ve karşılaşmak  durumunda olan psikolojik sorun boyutlarının (Çevreye, kente ve okula uyum sorunu, gelecek kaygısı, aileye karşı maddi bağımlılık,  kendine ve okula güven  sorunu, gelecek sorunu, sosyal etkinliklerin eksikliği, ders geçme endişesi, sevgi ve dostluk sorunu, kaygı ve stres, duygusal istismar, aile içi ilişkilerin verdiği endişe, maddi sıkıntılar, kalacak yer sorunu, okulun imajını algılayamamak vb.) çözümlenebilmesi için, üniversitelerimize ve destek kurumlarına gereksinim vardır ve önemli görevler düşmektedir. 

dipnot                                                         

 47 Emre KONGAR, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye gerçeği, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999, s.398
48 DEMİR, a.g.e., s.3

     Günümüzde hızla gelişen sorunların çözümü için ileri ülkelerde yer alan "Psikolojik Danışma ve Rehberlik" hizmetlerinin  ülkemizde de anlaşılması ve kavranması  aynı zamanda işlevsel biçime getirilmesi kaçınılmazdır. Rehberliğin türlü etkinlikleri ve servisleri ile aslında daha geniş bir kavram olduğu; “psikolojik danışmanın ise rehberlik çalışmaları içinde çok önemli ve vazgeçilmez bir hizmet alanı oluşturduğu” belirtilmelidir.49 Bu bağlamda rehberlik ve psikolojik danışma uygulamaları eğitimde sürdürülmekte; eğitim sürecinin diğer boyutları arasındaki ilişkileri de kapsamaktadır. Disiplinler arası bir çalışma alanı olan rehberlik, insan davranışlarını konu alan davranış bilimleri ile yakından ilgilidir. Bu nedenle psikolojik danışma ve rehberlik alanında yapılan araştırmalar, uygulamaları doğrudan etkilemektedir.

     Çeşitli bilim adamları tarafından yapılan rehberlik ile ilgili tanımlar bu çalışma alanının önemini ortaya koyabilmek için; yeterli ipuçlarını vermektedir.50 Buna göre rehberlik;

     1- “Rehberlik seçimler ve uyum yapmada, problem çözmede bir kişinin ötekine verdiği yardımdır” (Jones, l963, s.8).

     2- “Rehberlik problem çözebilmesi, bağımsız hale gelebilmesi ve içinde yaşadığı toplumun sorumlu bir üyesi olabilmesi için bireye verilen yardım sürecidir” (Glanz, l964, s.5).
     3- “Rehberlik, demokratik ortam içinde bireyin kapasite  ve yeteneklerini en uygun biçimde geliştirmeyi  amaçlayan ve uzman kişilerce verilen ve tüm eğitim programının bir parçası olarak sunulan hizmetler” (Mortensen ve Schmuller, l966, s.3).

     4- “Rehberlik kendini anlaması ev, okul ve topluma en iyi uyum yaparken kendi kendini yönetebilmesi için bireylere yardım etme sürecidir” (Miller, l968, s.7).

     5- “Rehberlik kendini ve kendi dünyasını anlaması için bireye yardım etme sürecidir” (Shertzer ve Stone, l971, s.40). 

dipnot                                                      

49 Muharrem KEPÇEOĞLU, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Kadıoğlu Matbaası, 7.Baskı, Ankara, 1993, s.4
50 KEPÇEOĞLU, a.g.e., s.7 

     6- “Rehberlik, ferdin en verimli bir şekilde gelişmesi ve tatminkâr intibaklar sağlamasında gerekli olan tercihleri, yorumları, planları  yapmasına ve kararları vermesine yarayacak bilgi ve hünerleri kazanması ve bu tercih ve kararları yürütmesi için ferde yapılan sistemli ve profesyonel yardımdır” (Tan, l975, s.13).

     7- “En geniş anlamda rehberlik bir insanın başka bir insana ya da gruba, o insanın ya da grubun en iyi bir biçimde yaşaması ,insanların kendilerini gerçekleştirmelerine en elverişli yolları bulabilmeleri için yapılan yardımlardır” (Baymur, l975, s.6).

     8- “Rehberlik, bireyin yeterlilikleri ve yetenekleriyle en üst düzeyde gelişerek gereksinimlerini doyurmasında, benliğine uygun rol  kavramları geliştirerek çevresindeki durumlarla ilişkisinde uyum sağlaması için gerekli problem çözme, karar verme, bilgi ve becerisini kazanmasında; benlik kavramı ile bağdaşan doğal ve toplumsal "gerçeği" içinde bir öğrenen olarak anlamlı ve mutlu bir yaşam sürdürmesinde, bireye profesyonel kimselerce yapılan bilimsel ve sistematik yardım sürecidir” (Özoğlu, l977, s.50-51).  

     Bu denli geniş kapsam içinde tanımlanan rehberlik hizmetleri ile psikologların oldukça geniş çalışma alanları  bulunmaktadır. Başlıcalarını sayacak olursak;

     a- Ana ve çocuk sağlığı kurumlarında , 
     b- Okul öncesi kurumlarda  
     c- Okullarda 
     d- Psikiyatri servislerinde  
     e- Sosyal hizmetlerde  
     f- İşçi Bulma Kurumlarında  
     g- İşletmelerde  
     h- Suçlu bakımında psikologlar çalışmaktadır.

     Günümüzde giderek önemi artan ve İsveç’te en yoğun biçimde hayata geçirilen "Koruyucu Sağlık Davranışı" toplumların sağlığını korumak için yapılandırdığı, yaygınlaşmış bilgi ve davranışların tümü olarak kabul edilmektedir.51  

dipnot                                                     

51 O.DEMİRHİNDİ,Z. BALTAŞ, A. ŞİNASİ, “ Koruyucu Sağlık Davranışı Üzerine Bir     Değerlendirme”, 5. Ulusal Psikoloji Kong. E.Ü.Ed.Fak. Yayınları, İzmir, 1990, s.65 

     Gençlerimizin öncelikle ruhsal açıdan hastalık risklerinin düşürülmesi, buna bağlı gelişebilecek yada oluşabilecek olumsuz, yıkıcı, eylem ve davranışlarının ortadan kaldırılabilmesi için; sevgi ve şefkat  ortamı yanında, onların kontrol ve yönlendirilmesi, sorunlarının büyük boyutlara ulaşmadan çözüme kavuşturulabilmesi "sosyal destek kurumlarının düzenlenecek programlarına öncülük edecek bilgilerin toplanması, bir tür durum değerlendirilmesinin gerçekleştirilmesiyle" olarak  kazanacak; üniversite yönetimi hocasıyla, idari  personeliyle, ailenin yakın desteğiyle öğrencileri de içine alan sıcak bir yuva ve geleceğe yönelik beklentilerinin gerçekleştiği bir  çağdaş eğitim düzeyine bu yöndeki tercihiyle kavuşabilecektir. 



SONUÇ VE ÖNERİLER 


     l997 Nüfus Tespiti sonuçlarına göre, genç nüfus grubunu oluşturan 15-24 yaş grubu toplam nüfus, 12.799.000 ve ülke nüfusu içerisindeki payı ise % 20.4 tür. 2000 yılında 13.124.000 nüfusun içerisindeki payı ise % 20 olacağı ( % 48.9 genç kadın nüfusu, % 51.1 ise genç erkek nüfusu ) tahmin edilmektedir (DPT, l9962000, s.195). 1998-1999 öğretim yılı yüksek öğretim öğrenci sayısı; Örgün  (lisans ve önlisans) öğretim:869.000, Açık öğretim: 493.000 olmak üzere toplam 1.362.000’dir (DPT, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.206).  İstatiksel verilerden de anlaşılacağı üzere, yüksek öğrenim de okuyan gençler, toplumdaki bireylerin öğretim düzeylerine göre oluşturulacak piramidin tepesinde çok küçük, ama seçkin bir grubu oluşturmaktadır. İşte bu nedenlerle yarınımızı emanet edeceğimiz aynı zamanda "ülkemizin geleceği ve sürekliliği için bu seçkin grubun çok iyi yetiştirilmesi, sorunlarına eğilinmesi büyük önem taşımaktadır".52 Aksi halde gençlerimizin tecrübesizlik, bilgisizlik, karamsarlık, güvensizlik, ilgisizlik ve hepsinden önemlisi sevgisizlik sonucunda; kötü emeller güdenler ve kendilerine bir araç arayanlar tarafından  kullanabilmelerine ortam hazırlanabilecektir. Zira şiddetin üç önemli boyutunda akli olmayan ve çoğunlukla öldürme tarzına yönelik güç patlaması psikolojik  açıdan ele alınmaktadır. Komşusunun milliyet ve hürriyetine yönelik saldırı etik açıdan; iktidarı  ele geçirmek veya yasal olamayan gayeler için iktidara-düzene ve devlete ihanet etmek ve bu amaçla gücün kullanılması da siyasi açıdan ele alınmaktadır.53 Gençlerimiz birer oyuncak ve araç olmayıp, psikolojik yapıları güçlendirilerek korunması ve kollanması gereken en kıymetli varlıklarımızdır. Onları suç saikine yöneltebilecek ortamlardan arındırmamız  ise hepimizin en doğal ve en kutsal birer görevi olmalıdır.                                               

dipnot       

52 Ethem ÖZGÜVEN, “Turtlarda Kalan Üniversite Öğrencilerinin Sağlık ve psikolojik Sorunları”, 5. Ulusal Psikoloji Kong. E.Ü.Ed.Fak. Yayınları, İzmir, 1990, s.47
53 Orhan TÜRKDOĞAN, Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği, Timaş Yayınları, İstanbul, 1996, s.145146 


     Demokrasi ve Eğitim adlı yapıtın yazarı John DEWEY eğitim felsefesinin önemine değinerek, ‘amaçlar ve sonuçlar birbirine benzerler.. Amaçtan ancak kurallara bağlanmış ve düzenlenmiş faaliyetlerde; bir sürecin ilerleyen mükemmelliği söz konusu olduğu zaman konuşulabilir" 54 biçiminde önemli bir görüş ileri sürmektedir. Kısacası amaç, demokratik bir ortamda olgun insan ve üretken insan ise sonuca ulaşmak, amaca uygun çağdaş, demokratik, patalojik sorunu olmayan bireylerin gerçekleştireceği toplumsal ve siyasal dayanışma ve entegrasyonla söz konusu olabilecektir. Zira, anarşi ve teröre dayalı şiddet ögesinin, demokrasiler içinde kesinlikle yeri yoktur. Demokrasi kavramı bir anlamda, iktidar mücadelesinden şiddeti yok etmek için kurulmuş bir mekanizmayı ifade etmektedir.55

     Scherkenbach'ın belirttiği gibi "yönetim, çalışanları-burada öğrencileri masraf kapısı değil değerli bir yatırım aracı olduklarını anladığı zaman, eğitimin ve yeniden eğitimin gerekliliğini kavrayacaktır".

     Üniversite öğrencilerinin sosyal yaşantıları ile ilgili sorunları, aslında hepimizin ortak çözümler araması gereken ülke yönetimini ve ekonomisini ilgilendiren ortak sorunlarımızdır. Bunları üniversitelerin en yüksek temsilcisi durumunda bulunan sayın Rektörlerimiz; Yurt ve Burs sorunları, Kültür hizmetleri, Spor hizmetleri, Üniversite, sanayi, çevre ve tarım işbirliği, yabancı dille eğitim ve psikolojik sorunlar gibi içeriklerle almışlar, oldukça önemli tespitlerde  bulunmuşlardır.  

     Kalkınmanın ölçütü sayılan yüksek öğrenim yapan gençlerimizin ülkemiz nüfusunun % 35-50 oranına varabilmesi hedeflenmekte; üniversite öncesi eğitim sisteminin sorunları üzerinde durulmaktadır."İlk ve orta öğretimde uygulanan eğitim sistemi, genelde ezberci test türü sınavların cevaplarını bulmaya alıştırılmış, içerikli düşünemeyen, düşüncesini sözlü ve yazılı ifade edemeyen ve kitap okumayı sevmeyen öğrencilerimizin yetişmesine yol açmaktadır. Üniversitelere geldiğinde büyük bir boşluğa düştüğünü sanan bu öğrencilerin, eksikliklerini giderecek ve problemlerini ne şekilde ve kimlere duyurabileceklerini bilmemeleri 56 ve bu yönde bir mekanizmanın üniversitelerde bulunmaması başarısızlığın ve olumsuz eylemlere yönelme eğilimlerinin önemli nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.57 

dipnot                                                    

54 John DEWEY, Demokrasi ve Eğitim, E.Ü.Ed.Fak. Yayınları:81, İzmir, 1996, s.112-113
55 Emre KONGAR, Demokrasi ve Kültür, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993, s.14
56 Üstün ERGÜDEN, Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları”Raporu, 26 Mart 2000, Ankara,      s.62
57 N. Tahsin DURLU, a.g.r., s.182 

     Diğer yandan  istedikleri üniversite ve alanlara giremeyen öğrenciler düş kırıklığı ve motivasyon eksikliği bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.58 Üniversite öğrencilerinin başarısını ve motivasyonunu doğrudan etkileyen maddiekonomik ve sosyal psikolojik karakterli  sorunlar çözüm beklemektedir. Öğrenciler toplumun değişik bölgelerinden ve kültürlerinden gelmekte, kız-erkek ilişkileri, dinsel inanç ve eğilimleri ve çevre baskısı gibi hususlar ruhsal yapılarında gerilim yaratarak başarı ve motivasyonlarını etkilemektedir.59 Taner, üniversite öğrencilerinin sorunlarını net olarak şu şekilde sıralamaktadır; “barınma, burslar ve krediler, sosyal, kültürel ve sportif etkinlikler için altyapı yetersizliği, ders araçlarının eksikliği ve yetmezliği ve ulaşım türünden fiziksel nitelik taşıyan gruplar içinde sıralanabileceği gibi, “çevre ile iletişim kurma, varlığını algılama ve duyurma” temelli psikolojik alanlarda gözlemlenebilir.60

     Üniversitelerin en temel görevlerinin başında bilim üretmek ve teknolojiyi geliştirmek gelmektedir. Üretilen bilimin öncelikle öğrencileriyle ki her alanda  katılımlarının arttırılması ve bilginin kaynağına ulaşmalarının sağlanabilmesi önkoşuldur. Ülke insanıyla ve nihayet dünya ile küreselleşme olgusuna ilişkin olarak paylaşılması değişim dinamikleri açısından amaçlara uygun örgütlendirilmesi kaçınılmazdır. Zira bilim  öncelikle kişisel üretim-çıkarım olup, sonuçta evrensel karakter taşımaktadır, yani bilim tüm insanlığın ortak malı olmaktadır. Onun için öncelikle bilimin dili ulusun gereksinimlerine ve düşünce sistematiğine uygun şekillenmeli; kuram ve modellere dayalı geliştirilen dinamik düşünce ve çıkarımlar evrenselleştirilmelidir. Fığlalı, “Türk üniversitelerinde eğitim dili Türkçe olmalıdır” derken; İdiman ise “bir ülkenin kendi kültürünü geliştirmenin en önemli öğesi dili ve bu dile dayalı yazılı ve sözlü edebiyatı” olduğunu belirterek, Türkçe’ye “bilim dili kimliği kazandırabilmek için çalışmalar yapılmasını” gerekli görmektedirler.61

     Bu bağlamda üniversite gençliğinin ailesi ki onlara çocuğun doğumundan itibaren büyük sorumluluklar düştüğünden, çocuklarına aynı  duyarlılık ve istekle, ekonomik ve psikolojik yönden destek olmalı, bu ilgi ve yardımı ailesinden bulamayan gençlerimize bulunduğu kurumun-okulun destek verebilmesi sağlanmalıdır. 

dipnot                                                       

57 N. Tahsin DURLU, a.g.r., s.182 58 Seha TİNİÇ, a.g.r. , s.188 
59 Oral PEKTAŞ, a.g.r., s193 
60 Taner TUNA, a.g.r. , s.65 
61 Ethem Ruhi FIĞLALI, a.g.r., s.213; Fethi İDİMAN, a.g.r. , s.88 

     Sonuç olarak kalitesi yüksek, ülkemize insan ve teknoloji yönünden katkıda bulunabilecek üniversitelerimizin kapısına ilk adım atan gençlerimizin karşılaşabilecekleri sorunları çözebilecek birimlerin oluşturulması, kötü ve art niyetli kişi ve kuruluşlara fırsatlar verilmeden, bir aile sıcaklığına dönüştürülerek öğrencilerin çağdaş düzeyde yetiştirilebilmesi sevgi ve ilgiden geçmekte, başta öğretim üyelerine   ailelerine, yöneticilere ve öğrencilere büyük görevler düşmektedir.

     Bütün bunların gerçekleşebilmesi, öğrenci ve gençliğin maddi, sosyal, kültürel ve psikolojik sorunlarına yönelik çözüm alternatiflerinin bulunabilmesi için; makro bir planın da dikkate alınması gereği unutulmamalıdır.62  

     Bu bağlamda genç kuşaklarla iletişim ve etkileşime yönelik, doğru anlama ve algılamaları içeren bir köprünün kurulabilmesi kaçınılmazdır. Bir ulusun gerek içte gerekse dışta her türlü olay ve olguya karşı hazırlanabilmesi, yani demokratik, çağdaş kalkınmış bir ülke olarak ve evrensel değerlere bağlı insanlık ailesine katılabilmesi için Atatürk’ün gösterdiği köprünün temellerinde “dil, inanç ve tarih birliği” yatmakta 63 ülke gençliğinin bu yüksek ideallere uygun motivasyonunu artırmak gerekmektedir. Makalemizi bütün insanlığa ait olan bir yemek tarifi ile bitirmek istiyorum. Burada;64

Yemeğin Adı       :İNSANLIK Malzemeler        :
Bir Ölçü              : Günaydın     
İki Ölçü              : İyi Günler     
Birazcık             : İlgi     
Bir Tutam          :Anlayış     
Normal Ölçüde : Nezaket     
Yeterli Ölçüde  : Gülümseme     
Bir Tatlı Kaşığı : Tolerans 
    

dipnot                                                     

62 Ferruh KORKUT, a.gr. , s.132 
63 Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye Cumhuriyetinin İlanının Onuncu Yılında Meclis Kürsüsünde Yaptığı Konuşma, 29 Ekim 1933  
64 Sağlık Zinciri Dergisinden Aktaran YÜCEL, s. 26, Okullar Yayınevi, İzmir, 2000 

Hazırlanışı : Malzemeyi iç dünyanıza alın.. yıkamanıza gerek yoktur. Tertemizdir. Gönül teknenizde yavaşça karıştırın. Kokusu her yanınıza sinince, içine duygu şerbeti katın. Karışımı hayat tabağının üzerine yavaşça boşaltın. Üzerini sevgi marmeladı ile süsleyin. Birkaç parça gökkuşağının renginden serpiştirin. Gün boyunca afiyetle yiyin. Sadece kendiniz yemeyin. Herkese verin... 


KAYNAKÇA

ADLER, Alfred; İnsan Tabiatını Tanıma, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,4. Baskı, İstanbul,1998 

ANKAY, AYDIN; Ruh Sağlığı ve Davranış Bozuklukları, Turhan Kitabevi, 2.Baskı, Ankara,1998

ATATÜRK M. Kemal ;Türkiye Cumhuriyetinin Onuncu Yılında Meclis Kürsüsünde Yaptığı Konuşma, 29 Ekim 1933

BAŞARAN, İ. Ethem;Türkiye Eğitim Sistemi, Ankara,1996

BAŞARAN,İ .Ethem; Eğitim Psikolojisi, (Eğitimin Psikolojik Temelleri), Gül Yayınevi, 5.Baskı, Ankara, 1996

BAŞOL, Koray; Demografi, Anadolu Matbaası, İzmir, 1995

DEMİR, Ramazan;Üniversitenin Bugünü ve Yarını, Palme Yayıncılık, 2.Baskı Ankara, 1996

DEMİRHİNDİ, O ;“Koruyucu Sağlık Davranışı Üzerine Bir Değerlendirme”, 5.  Ulusal PsikolojiKong. E.Ü.Ed.Fak. Yayınları, İzmir

DEWEY, John; Demokrasi ve Eğitim, E.Ü.Ed.Fak.Yayınları:81, İzmir DPT, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 1996

DURLU, Tahsin Nuri; Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları”, Raporu, 26 Mart, Ankara, 2000

DUVERGER, Maurice ; Siyaset  Sosyolojisi, çev: Şirin Tekeli, 5. Baskı Varlık Yayınları, İstanbul, 1998

ERGÜDER, Üstün; Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları”, Raporu, 26 Mart, Ankara, 2000

EROĞLU, Feyzullah;Davranış Bilimleri, Beta Bas. Yay. A.Ş., 4.Baskı, İstanbul, 1998 

FIĞLALI, Ethem Ruhi ; “Cumhurbaşkanlığının Üniversite Sorunları Raporu”, 26 Mart, Ankara, 2000

FİLİZ, Hüseyin; Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları Raporu”, 26 Mart, Ankara, 2000

FROMM, Erich; Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Payel Yayınları, çev: Salman, Y., İçten, N. 6.Baskı, İstanbul, 1994

İDİMAN, Fethi;Cumhurbaşkanlığının“Üniversite Sorunları”,Raporu, 26 Mart, Ankara, 2000

KASATURA, İlkay; Gençlik ve Bağımlılık, Evrim Yayınevi, İstanbul, 1998

KEPÇEOĞLU, Muharrem; Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Kadıoğlu Matbaası, 7.Baskı, Ankara, 1993

KONGAR, Emre; Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999
KONGAR, Emre; Demokrasi ve Kültür, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993

KORKUT, Ferruh; Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları”, Raporu, 26 Mart, Ankara, 2000

KOZCU, Şeyda ; “Duygusal Đstismar: Duygusal İstismar ve Genel Ruh Sağlığı İlişkisini İnceleyen Bir Araştırma”, Psikoloji Seminer, E.Ü. Ed.Fak. Yayını, Sayı:9, İzmir 1992

KÖKNEL, Özcan; Politika Kulvarı, BRT Televizyonu, Ankara, 4 Ocak 2000 Meydan Larousse, cilt: 5

MİCHAUD, Yves ; Şiddet, Cep Üniversitesi, İletişim Yayınları, çev; Cem Muhtaroğlu, Yeni Yüzyıl Kitaplığı

NİRAY, Nasır ; Polislik Mesleği ve Stres Yönetimi, Muğla Emniyet Müdürlüğü Konferans Notları, Muğla, Nisan 2000

ÖZAL, Özcan; “Medya ve Şiddet”, Yeni Türkiye, Sayı 11, Ankara, 1998

ÖZGÜVEN, Ethem; “Yurtlarda Kalan Üniversite Öğrencilerinin Sağlık ve Psikolojik Sorunları”, 5. Ulusal Psikoloji Kongresi, E.Ü.Ed.Fak. Yayınları, İzmir, 1990

PEKTAŞ, Oral; Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları”, Raporu, 26 Mart, Ankara, 2000 


SERPER, Özer; Türkiye Demografisi, Filiz Kitabevi, İstanbul

SİNANOĞLU, S.O.-TURAN,R. (1997); Bilim İdeoloji ve Gençlik, Kasem Ltd. Şti. Đstanbul, 1978

SORİAS, Oya  ; “Hasta ve Sağlıklı Öğrencilerde Yaşam Stresi Destek ve Ruhsal Hastalık İlişkisinin   İncelenmesi”,   Psikoloji Seminer, E.Ü.Ed.Fak. Yayını, sayı:9, İzmir, 1992

TEZCAN, Mahmut; Boş Zamanların Değerlendirilmesi Sosyolojisi, Atilla  Kitabevi, Ankara, 1994  

TİNİÇ, Seha; Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları”, Raporu, 26 Mart, Ankara, 2000

TİTİZ, M. Tınaz; Ezbersiz Eğitim “ Yol  Haritası”, Beyaz Yayınları, İstanbul, 1998

TUNA, Taner; Cumhurbaşkanlığının “Üniversite Sorunları”, Raporu, 26 Mart, Ankara, 2000

TUNCAY, Suavi; Şiddet Olgusunun Hukuksal Boyutları, Muğla Üniversitesi Konferansı, 1999

TUNCAY, Suavi; Sanat, Kültür ve İletişimin Sosyal Dokunun Oluşumuna Katkısı, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:124, Şubat, İstanbul 2000

TUNCAY, Suavi; Davranış Bilimleri ve Siyaset Psikolojisi Ders Notları, Muğla, 1998 TÜRKDOĞAN, Orhan; Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği, Timaş Yayınları, İstanbul, 1996

USAL A.-KUŞLUVANZ; Davranış Bilimleri, Barış Yayınları, 3. Baskı, İzmir 2000

YAKUPOĞLU, M.Mukadder 1997; Ahlak ve Şiddet, Göçebe Yayınları, İstanbul, 1997

YARMAN, Sıddık; “Cumhurbaşkanlığının Üniversite Sorunları Raporu”, 26 Mart 2000, Ankara

YAVUZER, Haluk; Ana- Baba ve Çocuk, Remzi Kitabevi, 12.Basım, İstanbul, 1999 
YETİM, Ünsal; “Değer ve Değer Yönelimleri Kavramlarına Toplu Bakış” Psikoloji Seminer, Sayı:10, E.Ü.Ed.Fak. Yayınları, İzmir, 1993

YÖRÜKOĞLU, Atalay; Öğrenciler, Öğretim Üyeleri, Anne ve Babalar Yönünden Gençliğin Eğitimi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1987 YÜCEL Dergisi; Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulu, Okullar Yayınevi İzmir, 2000

ZİG, Ziglar; Olumsuz Bir Dünyada Olumlu Çocuklar Yetiştirmek, Beyaz Yayınları, İstanbul, 1998 


Murat Apay

Yorum Gönder

0 Yorumlar