Ses gelene kadar kraldı!



Âlim Şerif Onaran’ın 1994’te yayımlanan ‘Sessiz Sinema Tarihi’nin yeni baskısı, bugünün her türlü teknolojiyi sömürerek varlığını korumaya çalışan sinema sanatının ilk adımlarını layıkıyla yansıtıyor. 

Önceki haftalarda gene bu sayfalarda tanıttığımız Sinemaya Giriş adlı kitabıyla, ‘sinemasever’ olma yolunda atılacak adımların tarifini yapan ‘unutulmaz sinema âşığı’ Prof. Dr. Âlim Şerif Onaran’ın, ilk baskısı 1994 yılında Kitle Yayınları tarafından yapılan bir başka kılavuz kitabı var önümüzde: Sessiz Sinema Tarihi. Sinemaya Giriş’te yedinci sanata alabildiğine geniş bir perspektiften bakan ve ‘özel’e pek inmeyen Onaran, bu kez belli bir döneme eğildiğinden daha ‘öze dönük’ bir çabaya girişme şansına da kavuşuyor, ayrıntılandırıyor bakışını.

“Gözlerimiz kusursuz olsaydı, sinema olmazdı” diyerek başlayan ve yedinci sanatın ortaya çıkışını anlatan ‘Sinemanın İcadı’ adlı kısa bir bölümle açılan kitap, sinema sanatının sesle kurduğu ilişkiden önce yaşadığı gelişimi gözler önüne seriyor. Temelde görüntüyle beslenen bir sanat dalı olduğundan, sinemayı ‘en saf’ haliyle anlamanın da bir yolu bu.

Onaran, beş bölüme ayırdığı kitabının ilk dört bölümünde sessiz sinemanın ayak seslerini adım adım takip ederken, ayrıntılı bir profil çizmeyi de başarıyor. ‘Sinemanın İlk Yılları’ adlı ilk bölümde, bugünkü sinema anlayışının köklerine iniyor ve ‘teknik bir gelişme’ olarak ortaya çıkan yedinci sanatı yaratanlara saygılarını sunuyor. Emile Reynaud, Edward Maybridge, Thomas Edison, Lumière’ler, Georges Méliès, Pathé’ler ve Ferdinand Zecca gibi öncü isimlerin yaptıklarına ilgisini yöneltirken, son iki ara başlıkta Brighton Okulu’nun sinema tarihindeki yerini ve Edwin Surrey Porter’ın ‘kurgu prensibi’ni mercek altına alıyor. Özellikle Porter’a ait bölümün son derece önemli olduğunun altını çizelim.

Kitabın ikinci bölümü, ‘Birinci Dünya Savaşı Öncesi Dönemi, 1908-1914’ adını taşıyor. Onaran, artık iyiden iyiye olgunlaşan ve hikâye anlatmaya başlayan sinemanın hızlı gelişimine dikkat çekiyor burada. Özellikle Avrupalı sinemacıların hamlelerine yoğunlaşan yazar, Fransız ‘Film d’Art’ının önderliğinde çeşitlenen sinemasal zenginliği öne çıkarıyor. Hâlâ bir ‘fuar eğlencesi’ olan sinemanın, Film d’Art Kurumu’nun devreye girmesiyle bir sanat formu haline gelişinin altını çiziyor. Ardından İtalya, Danimarka, Almanya, İsveç, Rusya, İspanya, İngiltere gibi ülkelerin yedinci sanatla kurdukları ilişkiyi deşifre eden Âlim Şerif Onaran, araya ‘ilk tarihsel gerçekçi film’ olan ‘Cabiria’nın hikâyesini de sokuyor. ‘Devinimli resimlerin ustası’ Émile Cohl’a ve ‘güldürü filminin yaratıcısı’ Max Linder’e ayırdığı ara başlıklar da dönemi tarif eden büyük resmin tamamlanmasını sağlıyor, ki bu iki ismin sinema tarihini belirleyen işlevler üstlendikleri aşikâr.

‘Sinema Yeni Bir Sanata Dönüşme Yolunda’ adlı üçüncü bölüme geçtiğimizde, Amerikan sineması başta olmak üzere ulusal gelişim çabalarının yedinci sanatı hangi koşullarda biçimlendirdiğine tanık oluyoruz. Edison-Biograph tekeline karşı verilen mücadelelerden başlayarak çeşitlenen sinema bayrağını devralma çabalarını öne çıkaran Onaran, David Wark Griffith’e ve eserlerine ayrı/geniş bir parantez açıyor. Amerikan Güldürü Okulu’nun kurucusu Mack Sennett’in ‘kaçıp kovalamaca’ya dayalı güldürü tarzını ortaya koyup, özellikle Charlie Chaplin’le birlikte büyük başarılar yakalaması da bu bölümde önemli bir yer tutuyor. İsveç, Danimarka, Fransa, İtalya, Rusya ve özellikle de Almanya sinemasının kazandırdığı ‘yeni soluk’ ise okuduğumuz sayfalara siniyor. Sonraki yıllarda Amerikan semalarında uçacak olan birçok Avrupalı sinemacının yaratıcı hamleleri de bu bölümde karşımıza çıkıyor.

Altın Çağ
Âlim Şerif Onaran’ın kitabındaki en geniş yeri tutan dördüncü bölüm, ‘Sessiz Sinemanın Altın Çağı, 1918-1927’ adını taşıyor. Aslında iki aşamada gerçekleşen, ‘Sinemanın Sanata Dönüşüm Dönemi, 1918-1924’ ve ‘Sessiz Sinemanın Altın Çağı, 1924-1927’ olarak adlandırılan, ancak iç içe geçmişliği nedeniyle tek parça olarak değerlendirilen bu zaman dilimi, yedinci sanatın emekleme döneminin geçip gittiğini, ‘yeni bir çağ’ın başladığını müjdeler nitelikte. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte ivmelenen bu çağ, kapsadığı 10 yılın içini fazlasıyla doldururken, bugüne yol göstericilik yapan birçok ismi de önümüze getiriyor.

Amerikan sinemasıyla açılan bu bölüm, ‘sinemayı sanat yapanlar’ın çığır açıcı eserlerine göz atmamızı sağlıyor. King Vidor, John Ford, Joseph von Sternberg gibi ustalar önünde saygıyla eğilen Onaran, ‘star sistemi’nin ortaya çıkışını da önemli bir kilometre taşı olarak görüyor ve özellikle korku filmlerinin ilk büyük oyuncusu Lon Chaney’nin üzerinden anlatıyor bu sistemi. Avrupalı yönetmen ve oyuncuların Amerikan sinemasına transfer oluşlarının bu ülke sinemasını yaptığı katkıyı es geçmeyen yazar, bunlardan da Erich von Stroheim üzerinde duruyor daha çok. Güldürü türünün de altın çağını yaşadığı bu dönem, sinema tarihinin en büyük güldürü ustalarını da yıldızlaştırıyor. Charlie Chaplin, Buster Keaton, Harold Lloyd, Harry Langdon, Larry Semon gibi komedyenlerin başarısı, doğal olarak ABD sınırlarını aşıyor ve dünyanın dört bir köşesinde hayranlıkla takip ediliyorlar.

‘Belgesel Filmin Babası’ Robert J. Flaherty’nin yarattığı heyecanı da sayfalara taşıyan Âlim Şerif Onaran, ardından Fransız sinemasının bu dönemdeki önemli isimlerine yer açıyor. Bu bölümdeki en çarpıcı ara başlıksa Sovyet sinemasına ayrılmış durumda. Ekim Devrimi’yle ayrı bir önem kazanan sinema, bu ülkenin atardamarlarından biri haline dönüşüyor ve bir yandan propaganda amaçlı kullanılırken, öte yandan sanatsal gelişimin de öncü araçlarından biri oluyor. Dziga Vertov, Vsevolod Pudovkin ve Sergei Eisenstein gibi yedinci sanatı ‘anlamlandıran’ isimlerin çabalarını öne çıkaran yazar, ardından Almanya’nın ortaya koyduğu en önemli akım olan ‘Alman Dışavurumculuğu’na dikiyor gözünü. İngiliz, İspanyol ve Japon sinemalarına da kısaca bakıp geçen Onaran, böylece sessiz sinemayı derli toplu biçimde sayfalara yansıtmayı başarıyor.

Kitabın beşinci ve son bölümü olan birkaç sayfalık ‘Sessiz Sinemanın Batışı’ ise, adından da anlaşılacağı gibi, ‘ses’in gelişiyle dibe vuran ve giderek silinen sessiz sinemanın o dönemdeki durumunu kısaca veriyor bizlere.
Âlim Şerif Onaran’ın Sessiz Sinema Tarihi, bugünün her türlü teknolojiyi sömürerek varlığını korumaya çalışan sinema sanatının ilk adımlarını layıkıyla yansıtan bir kitap. Sinemaya Giriş gibi gene öncelikle sinema öğrencilerine ve sinefillere sesleniyor, ‘bilgi’yi elinin tersiyle itmeyecek kitleyi arıyor. 


SESSİZ SİNEMA TARİHİ 
Âlim Şerif Onaran
Agora Kitaplığı
2012, 321 sayfa, 25 TL 


Kaynak: Kitap Radikal Murat Özer

Yorum Gönder

0 Yorumlar