Bu derin ve gizemli konuya sözlük anlamı ile başlayarak biraz da olsa kolaylaştırmak istiyorum.
Rezonans; birbiri ile aynı ya da çok benzer frekanslarda titreşime sahip olan olguların (kişi, olay, materyal, doğa, spiritüellik kısaca varolan her şeyin) fizik kanunları çerçevesinde birbirleri ile yakın ilişkide olmaları.
Olup biten gizemli olayların, metaforların ve sembollerin hemen her birinin bilimsel açıklaması var.
Yoga yapanlar bilirler ki amaç sadece esnek bir vücuda sahip olmak değil, belirli bir rezonans yaratıp bunu devam ettirmektir. Başka bir değişle belirli frekanslarda titreşimler yaratıp benzer titreşimi çekerek yaşamı yönlendirebilmek.
Kulağa çok hoş geliyor değil mi?
Hayatı olmasını istediğimiz gibi yönetmek, rezonans kanununa uygun olarak yaratmak çok zor olmasa da belirli bir disiplin, yaşam şekli ve çalışma gerektiriyor.
Tıpkı bir radyo gibi; alıcı ve verici olmak. Hangi kanalı dinlemek istiyorsanız o kanala gelip o kanalın gönderdiği sinyale karşılık gelen sinyalleri almak.
Bu durumda ne istediğimizi, hayatta neyi kendimize çekmek istediğimizi çok iyi tanımlamamız gerekiyor. Tüm yönleriyle inceleyip, hazmedip o istediğimiz şey olmamız gerekiyor. Daha gerçekleşmeden istediğimiz olayı hali hazırda yaşıyormuş gibi yapmalıyız ki istediğimiz ile aynı frekansa gelelim.
Bilinç ve bilinçaltı başlı başına başka bir yazının konusu o yüzden burada bu konuya girmeyeceğim ancak zihnin gücünü hepimiz biliyoruz. Özellikle de bilinçaltının gücünü. Bilinçaltına giden yol da bilinçden geçiyor.
Diyelim ki mutlu olmak istiyorsunuz, (görece basit ama zor bir örnek olsun) o halde şu an mutluluk titreşimleri yaymaya başlamalısınız. Nasıl mı? En sevdiğiniz şeyleri yaparak. En sevdiğiniz yemeği yerken hissettiklerinizi yüzeye çıkararak, en sevdiğiniz tatil mekanında havayı içinize çektiğinizi hatırlayarak, ilk aşkınızın hissettirdiklerini hayal ederek, ya da hayal gücünüz daha da iyiyse ilerde olacak şeyin size hissettireceklerini tahayyül ederek.
Bilincinizi, düşüncelerinizi aktif olarak kullanıp, istediğiniz şeyi şuan yaşıyormuş gibi yaptığınızda bilinçaltı da buna inanır ve bununla ilgili titreşimleri yaymaya başlar. Yani istediğiniz şey olursunuz, titreşim boyutunda. Sonra da iş bu titreşimi istediğiniz şeyi size çekene kadar belirli bir seviyede tutmaya kalır.
Bir süre bunu yaptığınızda titreşim frekansınızın belirli ölçüde değiştiğini fark edeceksiniz. Daha mutlu, keyifli ve heyecanlı olduğunuzu hissedeceksiniz.
İşte mutluluk frekansını yakaladınız. Şimdi siz mutluluksunuz. Çünkü mutluluk da tutunacak bir beden arar. Kendi başına bir olgu değildir. Mutluluk “siz” iken diğer tüm mutluluklar size akar. Mıknatıs gibi çekilir. Bu frekansı ne kadar uzun tutarsanız size akış da bir o kadar farklı alanlardan gelmeye başlar. Çok eski dostlarınız sizi arar, hiç tanımadığınız insanlar size gülümser, bir anda kendinizi çok popüler hissedersiniz.
Çünkü herkes mutlu olmak ister, mutlu olmak için de mutlu olan insanlarla olmak ister.
Sanırım artık konunun biraz daha derinine inebiliriz.
Yanlızca istediğiniz ya da olmak istediğiniz ile aynı frekansta (tıpatıp aynı ya da oldukça benzer) titreşimler yaydığınızda kanun çalışmaya başlar.
Rezonans sırasında suptil bir enerji oluşur, gönderici ve gönderen arasında. Gelen enerji beraberinde kaynağının belirli özelliklerini de getirir (fiziki oluşumlar, enerji, hisler, bilgi, fikir vb.).
Esoterik spiritüel gelenekler gibi modern bilim de maddenin, statik, pasif değil, sürekli bir hareket içinde olduğunu söyler. Bu hareketin ritmleri atom, nükleer ve moleküeler yapılar tarafından belirlenir. Dolayısıyla hem bilim hem de spiritüel gelenekler evrenin dinamik ve sürekli bir hareket halinde olduğunu konusunda hem fikirler. Aynı şekilde doğa da statik değil dinamik bir denge içersindedir.
Taoistlerin bir değişi bu konuyu özetliyor; “Sessizlik içinde sessizlik gerçek sessizlik değildir. Herne zaman ki hareket içinde sakinlik olur, işte o zaman titreşim gökyüzünü deler ve dünya oluşur”.
Her şey titreşimden ibarettir. Atom sürekli titreşim halindedir, ve etrafımızdaki kendimiz dahil her şey atomlardan oluşur.
Tüm evren ve galaksiler bu küçük atomlardan oluşur. Ortak noktaları ise hareket halinde olmalarıdır. Her şeyin neden hareket halinde olduğunu modern bilim açıklayamıyor. Ancak nasıl hareket ettikleri hakkında Kuantum Fiziği çerçevesinde açıklamalar mevcut. Kuantum Fiziği dört ana gücün olduğunu (bunların hepsini kapsayan bir de beşinci gücün var olabileceği hipotezi de mevcut) açıklar.
Bu teori aslında doğu bilimi tarafından 5 prensip olarak; toprak, su, ateş, hava ve eter olarak açıklanmıştı, yıllar evvel. Fizik kanunlarına göre evrendeki bu güçler; zayıf-güçlü (atomları birlikte tutan), yerçekimi gücü (büyük maddelerin hareketi) ve elektromagnetik güç (ışık gibi). Tüm bu güçler dalgalar halinde hareket ederler.
Dolayısıyla dalgalar evrenin hareketini temsil ederler.
Her ne kadar karışık olduğunu düşünmüş olsak da göründüğü gibi aslında çok basit bir kanun.
Şimdi tekrar 5m’lik yörüngemize dönelim ki tüm bunlar bize elle tutulur olarak geri dönsün.
Ne istiyorsak o olmalıyız demiştim. Peki nasıl olucaz? Azim ve motivasyonu güçlü olanlar kendi başlarına biraz da plesibo efektini kullanarak eminim yol kat edebilirler, ancak ben biraz daha sağlam, kalıcı ve sonuçları büyüleyici bir teknik önermek istiyorum; Yoga.
Yoga ve rezonans temelden ilintililer. Asana (pozisyon), pranayama (nefes tekniği) ve meditasyon yaparak belirli kozmik enerjiler ile rezonans haline geçebiliriz.
Yoga bize yanlızca kendimizi tanıma yönünde yardım etmiyor, eksik olduğunu hissettiğimiz yönlerimizi geliştirmemize de aracı oluyor. Bu şekilde bir bütün olabiliyoruz.
Yoga nasıl işliyor, bilimsel olarak biraz da bunu inceleyelim. İlk öğrenilen her teknikte olduğu gibi burada da bir öğretmene ihtiyaç var, en azından ilk başlarda. Bunun nedenini biraz tahmin ediyorsunuzdur artık sanırım.
Yoga hocası (tabi doğru olanı), üzerinde hali hazırda evren ile rezone ettiği olguları zaten barıdırır. Size düşen de hocanız ile olup onun rezonansından faydalanmaktır. Kendi başınıza olup kozmik enerji titreşimlerini çekmeniz elbet mümkün ama bu biraz doğal kaynağına yakın bir yerden elinizle su içmek ile şişeden su içmek arasındaki fark gibi.
Belirli bir yoga pozisyonunu uyguladığınızda ilgili pozisyon ile rezone eden titreşimi yoga hocası tıpkı bir köprü gibi size iletilir. Kendi mikrokozmosu ile uyguladığı yoga asanasının titreşimine uygun olan makrokozmik titreşimi eşleştirir, rezone eder.
Siz meditatif halde iken bu rezonans, enerji, kozmik kaynaktan sizin mikrokozmosunuza akar. Yoga pozisyonu ne kadar meditatif ve efor sarf etmeden, zihinsel konsantrasyon ile uygulanırsa, ilgili enerji de o kadar çok akacaktır.
İşte bu yüzden ileri seviye yogiler bir pozisyonu saatlerce uygularlar.
Rezonans kanunu ışığında fikirler, duygular, enerjiler birbiri ile aynı titreşimde olduklarından uzakta olsalar da birbirlerini çekerler.
Özetlemek gerekirse iç dünyamızda yaşadıklarımız, hisler, düşünceler, duygular belirli titreşimler oluştururlar ve etrafımıza bu titreşime benzer olayları ve kişileri çekeriz. Uygun değillerse de çekmeyiz.
Birşeyin olmasını istiyorsak önce istediğimiz şey olmalıyız, sonuçta yaşam biz varsak var, yoksak yok…
Gülenay Pema Antep
0 Yorumlar