Özet
İnsanoğlu yaratılışı gereği ihtiyaçlarına mahkûm olan ve onları karşılamadan yaşayamayan bir varlıktır. Yeme, içme, uyuma, duyma, görme, dinleme, konuşma, anlatma, gülme bu ihtiyaçlardan bazılarıdır. İşte diğer tüm ihtiyaçları gibi anlatma, dinleme ve inanma ihtiyaçları da insanlığın tarihi itibariyle her zaman ve zeminde var olmuştur. İnsanoğlu bu ihtiyaçlarını gidermek için çağlara göre farklı araçlar ve yollarla çeşitli eylemlere başvurmuştur.
İşte bu çalışmada, halk edebiyatı ürünlerinden olan destan türünün çeşitli insan ihtiyaçlarını karşıladığı düşüncesinden yola çıkılarak bu edebi türün, “ikincil sözlü kültür” ortamı içerisinde teknolojik iletişim araçları vasıtasıyla yeniden kurgulanması ve sahnelenmesi hadisesi, Kurtlar Vadisi dizisi özelinde incelenerek gelenekle çağdaş değerlerin buluştuğu ortak nokta çeşitli sosyolojik verilerin okumaları ışığında yorumlanmıştır. Bu doğrultuda elde edilen veri ve değerlendirmeler Kurtlar Vadisi dizisi içerisinde destan türüne ait azımsanmayacak sayıda unsur ve motifin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Böylece Kurtlar Vadisi dizisinin, destan geleneği üzerine bina edilen, çağımızın ilgi, istek, ihtiyaç ve beklentilerine uydurulmuş modern destanı, geleneksel arketipin özelliklerini sergileyen Polat Alemdar’ın ise bu gelenek içerisinde olağanüstülükleriyle varlık bulan ideal insan modelinin yani alp tipinin temsilcisi olduğu görülmektedir. Çalışmada bu film-destan unsur ve motifleri ilişkisi incelenmiş, bu durumun sebepleri ve sonuçları diziye olan yoğun ilgiyle de ilişkilendirilerek farklı bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir.
İşte bu çalışmada, halk edebiyatı ürünlerinden olan destan türünün çeşitli insan ihtiyaçlarını karşıladığı düşüncesinden yola çıkılarak bu edebi türün, “ikincil sözlü kültür” ortamı içerisinde teknolojik iletişim araçları vasıtasıyla yeniden kurgulanması ve sahnelenmesi hadisesi, Kurtlar Vadisi dizisi özelinde incelenerek gelenekle çağdaş değerlerin buluştuğu ortak nokta çeşitli sosyolojik verilerin okumaları ışığında yorumlanmıştır. Bu doğrultuda elde edilen veri ve değerlendirmeler Kurtlar Vadisi dizisi içerisinde destan türüne ait azımsanmayacak sayıda unsur ve motifin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Böylece Kurtlar Vadisi dizisinin, destan geleneği üzerine bina edilen, çağımızın ilgi, istek, ihtiyaç ve beklentilerine uydurulmuş modern destanı, geleneksel arketipin özelliklerini sergileyen Polat Alemdar’ın ise bu gelenek içerisinde olağanüstülükleriyle varlık bulan ideal insan modelinin yani alp tipinin temsilcisi olduğu görülmektedir. Çalışmada bu film-destan unsur ve motifleri ilişkisi incelenmiş, bu durumun sebepleri ve sonuçları diziye olan yoğun ilgiyle de ilişkilendirilerek farklı bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir.
Dipnot
*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Okt. Erciyes Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Bölümü,
İnsan; ihtiyaçlarının pençesinde kıvranan, her çağda ve yaşta her gün yeni yeni ihtiyaç dehlizlerine yuvarlanan, ne kendine yetebilecek kadar özgür ne de başka/sı/ları/yla yaşayabilecek kadar bağımlı ve yetersiz bir varlıktır. Bu cümleden aslında insanın ihtiyaçlarına ne kadar da bağımlı bir varlık olduğu sonucu çıkar. Çünkü en basitinden bile olsa ihtiyaçları olmayan ve en asgarisinden de olsa ihtiyaçlarını gidermeden yaşayabilen bir insan düşünülemez.
Yeme, içme, uyuma, duyma, görme, dinleme, konuşma, anlatma, gülme, ağlama, sevme, sevilme, başarı kazanma, takdir edilme, övülme, inanma, ibadet etme, beğenme, beğenilme vs. bu ihtiyaçlardan bazılarıdır ve insanoğlu her türlü ihtiyacını karşılayabilmek için bir eyleme ihtiyaç duyar. İşte bu noktada Malinowski, eylemlerle ihtiyaçlar arasında bir bağ kurarak şöyle der: “İnsan kurumlarının ve bu kurumlar içindeki bütün kısmi eylemlerin, ilk yani biyolojik, ya da gelişmiş yani kültürel ihtiyaçlarla ilişkili olduğunu göstermek mümkündür. İşlev her zaman bir ihtiyacın doyurulmasını ifade eder; bu en basit yeme edimiyle başlar ve kutsal eyleme kadar gider.” (Malinowski 1992: 28.).
Yani Malinowski’ye göre eylemlerin işlevi bir ihtiyacı doyurmaktan geçer. Hangi zaman ve mekânda olursa olsun eylemler bir ihtiyaç için vuku bulur. Dolayısıyla günümüzden iki bin sene önce yaşayan bir insanla 2014 yılında Avrupa’nın merkezinde ya da Afrika’nın herhangi bir yerinde yaşayan bir insan, ihtiyaçlarını gidermek için çeşitli eylemlere girişir. Bu eylemler zamana ve zemine göre değişebilir; ancak temel bazı ihtiyaçlar hiçbir zaman ve zeminde değişmeyecektir. Bu değişmeyecek ihtiyaçlardan birkaçı ise anlatma, dinleme ve inanma ihtiyaçlarıdır. Ancak burada bu ihtiyaçlarını giderirken insanoğlunun bazı özellikleriyle de karşılaşılır. Buna göre insan gördüğünü, yaşadığını ve dinlediğini olağanüstü bir şekilde görmek istediği için ona uygun olarak anlatır; anlatılanların da gizemli, büyülü ve olağanüstü olanını dinlemeyi tercih eder. Şurası yadsınamaz bir gerçekliktir ki insan, büyülü ve doğaüstü olana hayrandır. Belki de bu olağanüstü ve büyülü olanı anlatma, dinleme ile ona inanma ihtiyacı nedeniyle efsaneler günümüzde memorata dönüşüp üretilmeye, kent efsaneleri de yaygın bir şekilde anlatılmaya devam etmektedir. Aynı zamanda Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi gibi fantastik ögelerle yüklü filmler bu kadar yoğun bir ilgiyle karşılanmaktadır. Yani insan, iki bin sene önce de insandı, günümüzde de aynı insandır ve bu ihtiyaçları hissederek zamanına ve mekânına göre belki farklı şekillerde ama aynı eksende gidermeye çalışır.
Bu bağlamda çalışmamızın amacı, modern zamanlar içerisinde yaşayıp teknolojik araçları içselleştirmiş şehirli toplumun; anlatma, dinleme ve inanma ihtiyaçlarını yeni yeni formlarda, kalıplarda elektronik dünyanın nimetleriyle de süsleyerek eski, bilindik türlerle ve aynı zamanda bir sürekliliği sağladığının farkında olmadan gidermesi durumunu, “Kurtlar Vadisi” dizisi özelinde incelemek, destan-dizi-sinema filmi ekseninde eski ile yeninin buluştuğu ortak noktaları, varsa bu serüvendeki değişim ve dönüşümleri tespit edip bu değişim ve dönüşümlerin nedenlerini, niçinlerini, nasıllarını çeşitli sosyolojik verilerin okumaları ışığında farklı katmanlarıyla ortaya koymaktır.
Görüldüğü gibi çalışmanın temelini, kültür içerisinde eski ile yeninin buluşma noktası ve bu noktada yaşanan değişim, dönüşüm ve süreklilik oluşturmaktadır. Burada karşımıza W. J. Ong’un “birincil ve ikincil sözlü kültür” şeklinde adlandırdığı insan yaşantısında meydana gelen değişimlerin sözlü kültür ve onun üretim ile tüketim bağlamlarında meydana getirdiği etkileri çıkmaktadır. O zaman nedir bu “birincil ve ikincil sözlü kültür”? Buna göre Ong “yazı ve matbaa kavramlarının varlığını bile bilmeyen, iletişimin yalnız konuşma dilinden oluştuğu kültürleri, ‘birincil sözlü kültür’ olarak nitelendir[ir.]” (Ong 2007: 23). Ong’un belirttiği birincil sözlü kültür çağı, ürünlerin sözlü olarak üretildiği, paylaşıldığı, nesilden nesile aktarıldığı bir çağdır ve bu dönemde yazılı metinler yoktur. Sözlü kültürün ikinci döneminde ise elektronik iletişim araçları, kişiler ve toplumlar arasındaki iletişimde önemli bir yer edinmiştir. Buna göre, “günümüz ileri teknolojisiyle yaşantımıza giren telefon, radyo, televizyon ve diğer elektronik araçların ‘sözlü’ nitelikleri, üretimi ve işlevi önce yazı ve metinden çıkıp sonra konuşma diline dönüştüğü için ‘ikincil sözlü kültür’ü oluşturur” (Ong 2007: 23-24). Böylece Ong, yazı ve matbaayla birlikte “birincil sözlü kültür” çağının yok olduğunu, teknolojik gelişmelerle “ikincil sözlü kültür” çağının başladığını belirtmektedir.
Bu tanımlama şu gerçekleri karşımıza çıkarmaktadır: Birincisi, toplumun geçmişten beri yaşadığı belli bir kültür vardır ve bu kültür önce sözlü ortamda yaratılmış ve yaşatılmıştır. İkincisi, teknolojik gelişmelerle birlikte bu yüz yüze, sözlü bir şekilde varlığını sürdüren kültür de değişime uğramış, söz dışında başka iletişim araçları da kültürün oluşturulmasına, yaratılmasına, yaşatılmasına ve yayılmasına olanak sağlamıştır. Üçüncüsü, insan ihtiyaçları devam ettiği için yeni dönemle birlikte bu ihtiyaçların giderilmesini sağlayacak araçlarda da değişim ve dönüşümler gerçekleşmiştir. Bunlar da mani, masal, efsane, destan gibi eski ürünlerin sinema filmi, televizyon dizisi, rock şarkısı, reklam filmi, çizgi film vs. gibi yepyeni formlarla, çağdaş araç-gereç ve değerlerle sentezlenip yeniden topluma sunulmasını beraberinde getirmiştir. Yani halka ait ürünlerde “birincil sözlü kültür”den “ikincil sözlü kültür” dönemine geçiş evresinde kendisini yenileyen bir süreklilik ve devamlılığın olduğu görülmektedir.
Yeme, içme, uyuma, duyma, görme, dinleme, konuşma, anlatma, gülme, ağlama, sevme, sevilme, başarı kazanma, takdir edilme, övülme, inanma, ibadet etme, beğenme, beğenilme vs. bu ihtiyaçlardan bazılarıdır ve insanoğlu her türlü ihtiyacını karşılayabilmek için bir eyleme ihtiyaç duyar. İşte bu noktada Malinowski, eylemlerle ihtiyaçlar arasında bir bağ kurarak şöyle der: “İnsan kurumlarının ve bu kurumlar içindeki bütün kısmi eylemlerin, ilk yani biyolojik, ya da gelişmiş yani kültürel ihtiyaçlarla ilişkili olduğunu göstermek mümkündür. İşlev her zaman bir ihtiyacın doyurulmasını ifade eder; bu en basit yeme edimiyle başlar ve kutsal eyleme kadar gider.” (Malinowski 1992: 28.).
Yani Malinowski’ye göre eylemlerin işlevi bir ihtiyacı doyurmaktan geçer. Hangi zaman ve mekânda olursa olsun eylemler bir ihtiyaç için vuku bulur. Dolayısıyla günümüzden iki bin sene önce yaşayan bir insanla 2014 yılında Avrupa’nın merkezinde ya da Afrika’nın herhangi bir yerinde yaşayan bir insan, ihtiyaçlarını gidermek için çeşitli eylemlere girişir. Bu eylemler zamana ve zemine göre değişebilir; ancak temel bazı ihtiyaçlar hiçbir zaman ve zeminde değişmeyecektir. Bu değişmeyecek ihtiyaçlardan birkaçı ise anlatma, dinleme ve inanma ihtiyaçlarıdır. Ancak burada bu ihtiyaçlarını giderirken insanoğlunun bazı özellikleriyle de karşılaşılır. Buna göre insan gördüğünü, yaşadığını ve dinlediğini olağanüstü bir şekilde görmek istediği için ona uygun olarak anlatır; anlatılanların da gizemli, büyülü ve olağanüstü olanını dinlemeyi tercih eder. Şurası yadsınamaz bir gerçekliktir ki insan, büyülü ve doğaüstü olana hayrandır. Belki de bu olağanüstü ve büyülü olanı anlatma, dinleme ile ona inanma ihtiyacı nedeniyle efsaneler günümüzde memorata dönüşüp üretilmeye, kent efsaneleri de yaygın bir şekilde anlatılmaya devam etmektedir. Aynı zamanda Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi gibi fantastik ögelerle yüklü filmler bu kadar yoğun bir ilgiyle karşılanmaktadır. Yani insan, iki bin sene önce de insandı, günümüzde de aynı insandır ve bu ihtiyaçları hissederek zamanına ve mekânına göre belki farklı şekillerde ama aynı eksende gidermeye çalışır.
Bu bağlamda çalışmamızın amacı, modern zamanlar içerisinde yaşayıp teknolojik araçları içselleştirmiş şehirli toplumun; anlatma, dinleme ve inanma ihtiyaçlarını yeni yeni formlarda, kalıplarda elektronik dünyanın nimetleriyle de süsleyerek eski, bilindik türlerle ve aynı zamanda bir sürekliliği sağladığının farkında olmadan gidermesi durumunu, “Kurtlar Vadisi” dizisi özelinde incelemek, destan-dizi-sinema filmi ekseninde eski ile yeninin buluştuğu ortak noktaları, varsa bu serüvendeki değişim ve dönüşümleri tespit edip bu değişim ve dönüşümlerin nedenlerini, niçinlerini, nasıllarını çeşitli sosyolojik verilerin okumaları ışığında farklı katmanlarıyla ortaya koymaktır.
Görüldüğü gibi çalışmanın temelini, kültür içerisinde eski ile yeninin buluşma noktası ve bu noktada yaşanan değişim, dönüşüm ve süreklilik oluşturmaktadır. Burada karşımıza W. J. Ong’un “birincil ve ikincil sözlü kültür” şeklinde adlandırdığı insan yaşantısında meydana gelen değişimlerin sözlü kültür ve onun üretim ile tüketim bağlamlarında meydana getirdiği etkileri çıkmaktadır. O zaman nedir bu “birincil ve ikincil sözlü kültür”? Buna göre Ong “yazı ve matbaa kavramlarının varlığını bile bilmeyen, iletişimin yalnız konuşma dilinden oluştuğu kültürleri, ‘birincil sözlü kültür’ olarak nitelendir[ir.]” (Ong 2007: 23). Ong’un belirttiği birincil sözlü kültür çağı, ürünlerin sözlü olarak üretildiği, paylaşıldığı, nesilden nesile aktarıldığı bir çağdır ve bu dönemde yazılı metinler yoktur. Sözlü kültürün ikinci döneminde ise elektronik iletişim araçları, kişiler ve toplumlar arasındaki iletişimde önemli bir yer edinmiştir. Buna göre, “günümüz ileri teknolojisiyle yaşantımıza giren telefon, radyo, televizyon ve diğer elektronik araçların ‘sözlü’ nitelikleri, üretimi ve işlevi önce yazı ve metinden çıkıp sonra konuşma diline dönüştüğü için ‘ikincil sözlü kültür’ü oluşturur” (Ong 2007: 23-24). Böylece Ong, yazı ve matbaayla birlikte “birincil sözlü kültür” çağının yok olduğunu, teknolojik gelişmelerle “ikincil sözlü kültür” çağının başladığını belirtmektedir.
Bu tanımlama şu gerçekleri karşımıza çıkarmaktadır: Birincisi, toplumun geçmişten beri yaşadığı belli bir kültür vardır ve bu kültür önce sözlü ortamda yaratılmış ve yaşatılmıştır. İkincisi, teknolojik gelişmelerle birlikte bu yüz yüze, sözlü bir şekilde varlığını sürdüren kültür de değişime uğramış, söz dışında başka iletişim araçları da kültürün oluşturulmasına, yaratılmasına, yaşatılmasına ve yayılmasına olanak sağlamıştır. Üçüncüsü, insan ihtiyaçları devam ettiği için yeni dönemle birlikte bu ihtiyaçların giderilmesini sağlayacak araçlarda da değişim ve dönüşümler gerçekleşmiştir. Bunlar da mani, masal, efsane, destan gibi eski ürünlerin sinema filmi, televizyon dizisi, rock şarkısı, reklam filmi, çizgi film vs. gibi yepyeni formlarla, çağdaş araç-gereç ve değerlerle sentezlenip yeniden topluma sunulmasını beraberinde getirmiştir. Yani halka ait ürünlerde “birincil sözlü kültür”den “ikincil sözlü kültür” dönemine geçiş evresinde kendisini yenileyen bir süreklilik ve devamlılığın olduğu görülmektedir.
Sözlü anlatım türlerinin sürekliliği konusunda Şeref BOYRAZ şunları dile getirmektedir: “Eski anlatım türlerindeki bazı unsurlar, özellikle de kimi motifler ya hepten korunarak ya da bazı değişim ve dönüşümler geçirerek yeni anlatım türlerinde, bazen bu yeni anlatım türlerinin temelini oluşturacak şekilde varlığını sürdürmektedir.” (Boyraz 2008: 106.). Böylece eski anlatım türlerinin ana hamuru oluşturduğu yeni anlatım türleri ortaya çıktığı gibi teknolojiyle birlikte zaman zaman yeni anlatım ve gösterim araçları (gazete, televizyon, radyo, sinema vs.) da ortaya çıkmıştır.
Böylece “İçerisinde geleneksel unsurları barındıran ya da geleneksel anlatım türlerimizle şu ya da bu derecede benzerliği veya organik bağı bulunan destanımsı veya halk hikâyesi benzeri diziler, ekranda bol bol arz-ı endam et[mektedir].” (Boyraz 2008: 114.). Aslında yapılan “Geçmişin versiyonlarını, geçmişi kendimize, onu temsil eden sözcüklerle ve imgelerle yeniden sunarak koru[maktır].” (Connerton 1999: 113). Çünkü bellek, geçmişten çökeltilmiş bir tortudur (Connerton 1999: 114). Buradaki bellekten kasıt ise toplumsal bellektir. Toplumun bin yıllar denizinden süzerek, damıtarak getirdiği bellek… “Bilinçdışı kolektif bellek” (Connerton 1999: 9) şeklinde tanımlanabilecek bu bellekte kodlanan geleneksel kültür, motif ve unsurlar şeması kendisini toplumların sanatsal üretimlerinde zaman zaman su yüzüne çıkarmaktadır.
İşte Kurtlar Vadisi adlı filmde de bu geleneksel unsur ve motifler evreninin dönüştürülmüş hâli izlenmektedir. Kurtlar Vadisi dizisi 97 bölüm hâlinde yayınlanmıştır, ardından “Kurtlar Vadisi Terör” adlı dizi bir bölüm yayınlandıktan sonra yayından kaldırılmıştır. “Kurtlar Vadisi Pusu” ise 2007 yılında gösterime girmiştir. Önceki dizilerin devamı niteliğinde olan “Kurtlar Vadisi Pusu”, 19 Ocak 2014 tarihi itibariyle 211 bölüm yayınlanmıştır. 2006'da “Kurtlar Vadisi Irak”, 2009’da “Kurtlar Vadisi Gladio” ve 2011 yılında da “Kurtlar Vadisi Filistin” adlı sinema filmleri izleyiciyle buluşmuştur.
Dizide, destan geleneğine ait çeşitli unsurlar görülmektedir. Bu durum, endüstrileşen ve kentlileşen toplumumuzun birincil sözlü kültür çağının çok uzağında kent hayatı içerisinde, yüzyıllardır görmeyi beklediği destancıdan ve dinlemeyi umduğu destandan yoksun kalmasına bağlanabilir. Çünkü sonuçta anlatma, dinleme ve inanma ihtiyaçları devam etmektedir ve dolayısıyla da bu ihtiyaçları gidermek için gerçekleştirilecek eylemler de devam edecektir. Bu nedenlerle Kurtlar Vadisi dizisi bu denli izlenilir olmuştur. Diziyle birlikte insanlar bir destan anlatıcısını dinliyor gibi her hafta aynı gün ve saatte ekran başına geçmektedir. Tıpkı birincil sözlü kültür çağında Dede Korkut’u dinliyor gibi… Ancak anlatım ortamı ve anlatıcı değişmiştir. Destanı Dede Korkut ya da ünlü bir “manasçı” (Kınacı 2006: 74) yerine film kareleri anlatmaya başlamış, anlatım ortamı ise ev içinde ya da sinema salonunda şekillenip gelenek unsurlarının pazarlandığı televizyon ekranı ve sinema perdesine dönüşmüştür.
Kurtlar Vadisi dizisi önce isminden başlayarak Türk destan geleneği açısından incelendiğinde izleyicilere “kurt motifi” üzerinden bazı çağrışımlar yaptığı görülmektedir. Zira “Türklerde kudret ve güçlülüğün bir timsali” (Ögel 2003: 50) olan kurt, “milli kült” (İnan 1987: 69) olarak “türeme, soyu yok olmaktan kurtarma ve kılavuzluk etme bağlamında Türk destanlarında yer alan” (Aslan 2010: 74) önemli motiflerden biridir. Böylece Türkler “kendilerine sembol olarak kurdu kabul etmiş[ler], bu hayvanın soyundan geldiklerine veya kurdun kendilerine bir yol gösterici oldu[ğuna] inanarak, kurda bir kutsallık atfetmişlerdir.” (Uzun 2007: 729). Bu bağlamda, dizinin önce ismiyle toplumsal şuuraltına seslenerek oradaki destanlar çağını hatırlatmaya çalıştığı düşünülebilir.
Diziye dikkatle bakıldığında ise başkahraman Polat Alemdar’ın Türk destanlarının başkahramanı “alp tipi”ne bazı bakımlardan uyduğu görülecektir. Türk toplumuna göre “Kağanlar, bizzat Tanrı tarafından gönderilmiştir ve onlar ulusu koruyup yücelterek kozmosun (‘töre’nin) devamlılığını sağlarlar.” (Aça 2000b: 10). O, varlığında tanrı kutunu taşımaktadır, Türk milletinin bozulmuş olan birliğini, beraberliğini sağlayacak ve Türk devletini kuracaktır. Alp tipi kendi varlığını milletinin varlığı için yok etmeye hazırdır. Kendi rahatını değil milletinin rahatını düşünür. Savaşları kendi hesabına değil devletin ve milletin yücelmesi için yapar. Türk devletini kurduktan sonra da düşmanlarının üzerine yürüyerek “bütün cihanın […] hâkimi olma[ya].” (Balkaya 2008: 153) çalışır. Bu, onun ülküsüdür.
Polat Alemdar da Oğuz Kağan gibi alpların misyonuyla tanrı tarafından değil fakat devlet tarafından görevlendirilerek dizideki yerini alır. Polat Alemdar, tanrı tarafından gönderilmemiştir. Ancak o, tanrının alp tipini görevlendirmesi gibi devlet tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ni mafyanın ve dış düşmanların tehlikelerinden korumak, devlet organları içine el atmış olan mafyayı ve çete artıklarını temizlemek için görevlendirilmiştir. Onun ülküsü devletin içinde bulunduğu durumdan dolayı cihan hâkimiyeti kurmak değildir; ancak devletin içine sızmış olan mafyayı çökertmek, dışarıdan gelen tehlikeleri önlemek ve devleti ayakta tutmaktır.
“Pek çok kahramanlık destanında destan kahramanının, ilin-obanın felaketler yaşadığı dönemlerde dünyaya gelme[si].”(Aça 2003: 68) gibi Polat Alemdar’ın da devletin ve milletin birçok tehlikeyle karşı karşıya olduğu karışık bir dönemde alp tipiyle benzer bir şekilde nizam ve intizamı sağlamak amacıyla ortaya çıkması dikkat çekicidir.
Polat Alemdar aynı zamanda kişilik, olağanüstü güç ve donanım bakımından da alp tipine çok benzemektedir. Alp; yenilmezdir, olağanüstü bir güce sahiptir. Düşmanları sayıca ne kadar çok ve güçlü olsa da alp, her zaman galip gelir. Düşmanlarına karşı mertçe savaşır, kalleşlik düşünmez; hatta düşmanlarını bile kendisi gibi mert zannettiği için başına türlü belalar gelir. Çok iyi bir lider, idareci ve kurucudur. Arkasından koca bir milleti sürükler. Toplumun önünde olan kişidir. Polat Alemdar ise Türk devleti içinde kurulmuş gizli bir istihbarat teşkilatının (Kamu Güvenliği Teşkilatı) iyi yetiştirilmiş bir ajanıdır. Her türlü silahı kullanmada ve dövüş sanatında uzmanlaşmıştır. Bütün zor durumlardan aldığı eğitim, aklı ve sağduyusu sayesinde kurtulmasını bilir. O, aynı zamanda alp gibi toplumun önündedir, bilgi ve kültür bakımlarından da kendisini geliştirmiş Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun olmuştur. Fransızca, İngilizce, Arapça, Kürtçe ve Rusça’yı çok iyi bilmektedir. Duyguları yerine mantığıyla hareket eder. Doğuştan idareci ve liderdir. Düşmanlarına karşı çok acımasız, masumlara karşı ise merhametli, koruyucu ve yardımseverdir. Destan kahramanı alp gibi savaşırken kalleşçe değil mertçe savaşır.
“Türk toplumunun han ya da beylerin Tanrı tarafından Cennet’ten gönderildiğine dair inancı, onların evlenecekleri kadınların da bizzat Tanrı tarafından gönderildiğine dair inancın ortaya çıkmasına neden olmuştur.” (Aça 2000b: 12). Dizide bu şekilde olağanüstü özelliklere sahip, tanrı tarafından gönderilmiş eş motifi yoktur; ancak aşk unsuru vardır. Fakat Kurtlar Vadisi filminde ne Altay, Tuva, Hakas gibi Türk topluluklarının destanlarında görülen alpın âşık olduğu kızın peşinden giderek pek çok mitolojik unsurla yüklü fantastik mücadeleler sonucunda evlenmesini anlatan “kahramanî (alplara mahsus) aşk ya da evlilik” (Aça 2000a: 18) ne de Oğuz Kağan Destanı’ndaki gibi oldukça silik bir aşk vardır. Polat, Elif’i çok sevmektedir; ancak hem kendisinin acılar içinde kıvranmasına hem de Elif’in bu acıyı iliklerine kadar hissetmesine rağmen kendi varlığını devleti ve milletine adayarak bu büyük aşktan vazgeçer ve sevgisini yüreğine gömer.
Diziyle destan arasındaki bir diğer benzerlik Türk destanlarında karşımıza sık sık çıkan kahramanın “kırk yoldaş”ı motifidir. Türk destanlarında alplara yardımcı olan arkadaşları, yoldaşları vardır. Bu yiğitler, savaşlarda kahramanımızın en yakın yardımcılarıdır. Hiçbir zaman kahramanın yanından ayrılmazlar. Çünkü kahramanın yalnız olduğunda düşmanları ona hemen saldırmaktadır. Mesela Manas Destanı’nda Manas’ın kırk çorası Manas’ın akrabaları Közkamanların verdiği yemeğe gitmezler, bunu fırsat bilen Közkamanlar da Manas’ı zehirlerler. İşte destanlardaki bu kırk yoldaşın yerini dizi filmde Memati, Erhan ve Abdülhey almıştır. Bu yiğitler her zaman Polat’ın yanında yer alırlar ve ona yardım ederler, bazen de onu ölümden kurtarırlar. Kendi hayatlarını Polat’ın hayatı için feda etmeye hazırdırlar. Onlar da Polat gibi gözü pek yiğitlerdir, hiçbir şeyden korkmazlar. Dövüş sanatını çok iyi bilen bu fedailer Polat’a hiçbir zaman ihanet etmezler. Destanlardaki kırk yiğidin alpla yiyip içmesi, beraber gezip tozması gibi Polat ve üç yiğide de her zaman ve her yerde beraberdir. Görüldüğü gibi işlev bakımından kırk yiğitle Memati, Erhan ve Abdülhey’in hiçbir farkı yoktur.
Kurtlar Vadisi dizisiyle destan arasında bilgin, aksakal, yardımcı tipi yönünden de benzerlik vardır. Türk destanlarında karşımıza bilgin kişi, danışman tipi olarak çıkan Oğuz Kağan Destanı’nda Ulug Türk, Manas Destanı’nda Bay Oğlu Bakay, Dede Korkut Destanları’nda Dede Korkut vd. alpın yardımcısı, zor durumlarda başvuracağı aksakal, tecrübeli kişi, devlet idaresinde yardımcı olan danışman ve akıl hocası statüsündedir. Bilgisi ve tecrübesiyle alp kişiliğini olgunlaştıran, bir anlamda öncesinde hayata, sonrasında devlet yönetimine hazırlayan ihtiyar tiptir. İşte bu aksakal yardımcı tipinin filmdeki karşılığı Amca kod adlı Aslan Akbey’dir. Zira Aslan Bey, Polat’ı (Efe Karahanlı) babası Mehmet Karahanlı’dan kaçırıp önce Çocuk Esirgeme Kurumuna yerleştirmiş, ardından manevi anne ve babası olan Nazife ve Ömer Candan’ın yanına verdirerek yetiştirilmesini sağlamıştır. Sonra da gizli yönlendirmeleri ve yardımlarıyla onun bilgi birikimi, kültür, milli duyarlılıklar ve cesaret anlamında yeterli olgunluğa erişmesini sağlamış, estetik ameliyatla yüzünü değiştirterek yeni bir hayata adım attırmıştır. Bu, Ali Candan’ın Polat Alemdar’a dönüşmesi yepyeni bir yüz, isim ve kimlikle yeniden doğuşu demektir. Artık o, “çağrı” (Campbell 2000: 66)sına uyarak “eşiği” aşmış tehlikeler ve tehditlerle dolu macerasına, “sonsuz yolculuğu”na hazır hale gelmiştir.
Aslan Bey, dizinin ilk bölümünden öldürüldüğü 55. bölüme kadarki kısımda Ali’nin Polat olmasını sağlayan, onu dövüşmek ve silah kullanmak da dâhil her anlamda yetiştiren, bilgisiyle donatan, stratejisini çizmesini sağlayan, hayat felsefesini şekillendiren hatta zor durumda kaldığında onu ölümden bile kurtaran kişidir. Bu anlamda dizinin destanî okumasında aksakal görevini üzerine alan karakterdir. Aynı zamanda Dede Korkut Hikâyeleri’nde kahramana ad verme işi bilgin kişi Dede Korkut’un göreviyse bu görevi dizede Ali’ye Polat ismini vererek yine Aslan Bey yapar. Polat isminin anlamının “Çelik” (Türkçe Sözlük 2005: 1617) olması da ismin gelişigüzel seçilmediğinin bir göstergesidir. Zira insan ismiyle müsemmadır. Polat, zorluklarla mücadele edebilmek için çelik gibi güçlü, kuvvetli olmalıdır, onun öyle olması istenmekte ve gerekmektedir.
Aslan Bey, Polat’a sadece çeşitli bilgileri öğretmekle kalmamış dizinin ilk bölümlerinde daha toy bir delikanlı olan, hırslarına yenik düşen Polat’ın aklını kullanarak hareket etmesini, sinirlerine, heyecanlarına yenilmemesini, kişiliğinin olgunlaşmasını da sağlamıştır. Böylece Şeyh Edebali’nin Osmancık’ı Osman Bey’e dönüştürmesi gibi Aslan Akbey de Mehmet Karahanlı’nın oğlu Efe’yi önce Ali Candan’a, ardından yenilmez bir kahraman olan Polat Alemdar’a dönüştürür.
Türk destan kahramanı alpın uçar gibi koşan, koşarken ayakları yere değmeyen, yeri geldiğinde alpı ölümden kurtaran, düşmanların atlarıyla savaşan, olağanüstü özelliklere (Çınar 2002) ve kahramanlık ahlâkına sahip (Bars 2008: 168) atına benzer bir şekilde Polat Alemdar da düşmanlarıyla çatışırken yaşadığı çağın en modern araçlarını kullanır. Polat’ın kimi zaman bir helikopter, kimi zaman bir cip, kimi zaman da çok hızlı gidebilen, döneminin en pahalı ve lüks araçlarını kullandığı görülür.
Dizide destan türünün özelliklerini çağrıştıran bir başka husus ise dizi kahramanının yeraltı güçleriyle savaşmasında karşımıza çıkar. Özellikle Güney ve Kuzey Sibirya Türklerine ait mitolojik dönemin etkilerinin yoğun bir şekilde görüldüğü destanlarda “bahadırların yer altına inerek Erlik ve onun adamlarıyla mücadele etmesi” (Aça 2003: 70)ne benzer bir şekilde Polat da mecazi anlamda yer altına inerek Türk devleti ve milletini yıkmaya çalışan, Erlik gibi kötülüğün ve karanlığın temsilcileri olan yer altı dünyasının yani mafyanın adamlarıyla mücadele eder.
Destan ile dizi film arasındaki bir başka benzerlik Deli Hikmet karakteri üzerinden kurulabilir. Film kahramanı Deli Hikmet “Doğruculuğu, açık sözlülüğü, mantığına uymayan şeylere anında karşı çıkışlarıyla ‘Deli’ namını hak etmiştir.”Kurtlar Vadisi Karakterleri Erişim tarihi: 02.01.2014). Haksızlığa, yolsuzluğa, yalancılığa tahammül edemez, insanların bu tür durumlar karşısında tepkisizliğine dayanamaz. Sert bir mizaca sahiptir, gözü karadır, karşısında kim olursa olsun sonunu düşünmeden, korkusuzca ve ani çıkışlarla tepkisini dile getirir. Deli Hikmet, bu gözü karalığı, korkusuzluğu ve sonunu düşünmeden sert çıkışları bakımlarından Dede Korkut Hikâyeleri’nde karşımıza çıkan Deli Dumrul, Deli Karçar, Deli Dündar, Deli Kara Budak gibi “Deli”lere benzemektedir. “Bu hikâyelerde ‘deli’ kelimesi kendi gücüne aşırı şekilde güvenen ve korkusuzca –bazen şuursuzca- hareket eden kahramanlara verilen bir unvan olarak karşımıza çıkmaktadır.” (Kocakaplan 2004: 24). Deli Hikmet onlar gibi savaşçı bir kimliğe sahip değildir, yiğitliğini onlar gibi kaba kuvvete dayanarak göstermez; ancak görüldüğü kadarıyla onlar gibi sert yaradılışlıdır. Bunun yanında duygularını ve düşüncelerini zarar görmek pahasına açıklamaktan korkmayan, cesur bir kimlik sergilemektedir. Dolayısıyla onun için destan geleneğindeki prototiplerinin silikleştirilmiş bir portresidir, denilebilir.
Bütün bu özellikleriyle Kurtlar Vadisi, hedef kitlenin değer ve kabullerine hitap etmektedir. Dizinin ve sinema filmlerinin izlenme oranları bunu ispatlayan bir gösterge olsa gerektir.
Sabah Gazetesi'nde (Erişim tarihi: 15.10.2013) adresinde yayınlanan “Kurtlar Vadisi Pusu 100 programı geride bıraktı” başlıklı haberde “atv'nin ilgiyle izlenen dizisi Kurtlar Vadisi Pusu, yine tüm Türkiye'yi ekrana kilitledi. 6 Ocak [2011] Perşembe akşamı yayınlanan bölümü ile Total'de birinciliği kimselere bırakmayan dizi, tüm kişilerde yüzde 16.97 izlenme oranı ve yüzde 37.95 izlenme payına ulaşarak en çok izlenen ilk 100 program arasında birinci oldu.” denilmektedir.
Güncel Durum (Erişim tarihi: 15.10.2013) adlı sitedeyse Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin 106. bölümü ve Kurtlar Vadisi Filistin filminin fragmanının izlenme oranının rekor üstüne rekor kırdığından bahsedilmektedir: “Milyonlar Kurtlar Vadisi’ne kilitlendi, dizi de fragmanlar da peş peşe reyting rekoru kırdı. Atv ekranlarında yayımlanan 106. bölümle reyting rekoru kıran, aynı bölümün fragmanı iki günde 2,5 milyon kişi tarafından izlenen Kurtlar Vadisi, bu kez de bütün dünyanın heyecanla beklediği Kurtlar Vadisi Filistin filminin fragmanıyla olay yarattı. Kurtlar Vadisi hayranları ve olay filmi merakla bekleyen milyonlar 28 Ocak 2011’de vizyona girecek ‘Kurtlar Vadisi Filistin’ filminin fragmanına hücum etti. Pana Filmin yapımcılığını üstlendiği aksiyon dolu, mesaj yüklü filmin fragmanı, internet üzerinden 7 milyon kişi tarafında izlendi.”.
Yine Kurtlar Vadisi Pusu'da (Erişim tarihi: 15.10.2013) adresinde yayınlanan bir haberde de dizinin tüm zamanların en iyi üç dizisinden biri olduğunu ortaya koyan bir araştırma sonucu verilmektedir: “Milliyet gazetesinin araştırmasına göre Kurtlar Vadisi, tüm zamanların en iyi dizileri arasından seçilen ilk üçte, devam eden tek dizi olarak yer aldı. İngiliz sinema dergisi Empire’ın ‘Tüm zamanların en iyi 50 televizyon dizisi’ listesinden esinlenen Milliyet Gazetesi’nin Cafe eki, tüm zamanların en iyi 20 Türk dizisini seçmek için bir araştırma yaptı. Araştırma sonuçlarına göre en iyi ilk 3 dizi tahtına, İkinci Bahar, Kurtlar Vadisi ve Süper Baba oturdu. Kurtlar Vadisi, tüm zamanların en iyi dizileri arasından seçilen ilk üçte, devam eden tek dizi olarak yer almış oldu.”
Böylece “İçerisinde geleneksel unsurları barındıran ya da geleneksel anlatım türlerimizle şu ya da bu derecede benzerliği veya organik bağı bulunan destanımsı veya halk hikâyesi benzeri diziler, ekranda bol bol arz-ı endam et[mektedir].” (Boyraz 2008: 114.). Aslında yapılan “Geçmişin versiyonlarını, geçmişi kendimize, onu temsil eden sözcüklerle ve imgelerle yeniden sunarak koru[maktır].” (Connerton 1999: 113). Çünkü bellek, geçmişten çökeltilmiş bir tortudur (Connerton 1999: 114). Buradaki bellekten kasıt ise toplumsal bellektir. Toplumun bin yıllar denizinden süzerek, damıtarak getirdiği bellek… “Bilinçdışı kolektif bellek” (Connerton 1999: 9) şeklinde tanımlanabilecek bu bellekte kodlanan geleneksel kültür, motif ve unsurlar şeması kendisini toplumların sanatsal üretimlerinde zaman zaman su yüzüne çıkarmaktadır.
İşte Kurtlar Vadisi adlı filmde de bu geleneksel unsur ve motifler evreninin dönüştürülmüş hâli izlenmektedir. Kurtlar Vadisi dizisi 97 bölüm hâlinde yayınlanmıştır, ardından “Kurtlar Vadisi Terör” adlı dizi bir bölüm yayınlandıktan sonra yayından kaldırılmıştır. “Kurtlar Vadisi Pusu” ise 2007 yılında gösterime girmiştir. Önceki dizilerin devamı niteliğinde olan “Kurtlar Vadisi Pusu”, 19 Ocak 2014 tarihi itibariyle 211 bölüm yayınlanmıştır. 2006'da “Kurtlar Vadisi Irak”, 2009’da “Kurtlar Vadisi Gladio” ve 2011 yılında da “Kurtlar Vadisi Filistin” adlı sinema filmleri izleyiciyle buluşmuştur.
Dizide, destan geleneğine ait çeşitli unsurlar görülmektedir. Bu durum, endüstrileşen ve kentlileşen toplumumuzun birincil sözlü kültür çağının çok uzağında kent hayatı içerisinde, yüzyıllardır görmeyi beklediği destancıdan ve dinlemeyi umduğu destandan yoksun kalmasına bağlanabilir. Çünkü sonuçta anlatma, dinleme ve inanma ihtiyaçları devam etmektedir ve dolayısıyla da bu ihtiyaçları gidermek için gerçekleştirilecek eylemler de devam edecektir. Bu nedenlerle Kurtlar Vadisi dizisi bu denli izlenilir olmuştur. Diziyle birlikte insanlar bir destan anlatıcısını dinliyor gibi her hafta aynı gün ve saatte ekran başına geçmektedir. Tıpkı birincil sözlü kültür çağında Dede Korkut’u dinliyor gibi… Ancak anlatım ortamı ve anlatıcı değişmiştir. Destanı Dede Korkut ya da ünlü bir “manasçı” (Kınacı 2006: 74) yerine film kareleri anlatmaya başlamış, anlatım ortamı ise ev içinde ya da sinema salonunda şekillenip gelenek unsurlarının pazarlandığı televizyon ekranı ve sinema perdesine dönüşmüştür.
Kurtlar Vadisi dizisi önce isminden başlayarak Türk destan geleneği açısından incelendiğinde izleyicilere “kurt motifi” üzerinden bazı çağrışımlar yaptığı görülmektedir. Zira “Türklerde kudret ve güçlülüğün bir timsali” (Ögel 2003: 50) olan kurt, “milli kült” (İnan 1987: 69) olarak “türeme, soyu yok olmaktan kurtarma ve kılavuzluk etme bağlamında Türk destanlarında yer alan” (Aslan 2010: 74) önemli motiflerden biridir. Böylece Türkler “kendilerine sembol olarak kurdu kabul etmiş[ler], bu hayvanın soyundan geldiklerine veya kurdun kendilerine bir yol gösterici oldu[ğuna] inanarak, kurda bir kutsallık atfetmişlerdir.” (Uzun 2007: 729). Bu bağlamda, dizinin önce ismiyle toplumsal şuuraltına seslenerek oradaki destanlar çağını hatırlatmaya çalıştığı düşünülebilir.
Diziye dikkatle bakıldığında ise başkahraman Polat Alemdar’ın Türk destanlarının başkahramanı “alp tipi”ne bazı bakımlardan uyduğu görülecektir. Türk toplumuna göre “Kağanlar, bizzat Tanrı tarafından gönderilmiştir ve onlar ulusu koruyup yücelterek kozmosun (‘töre’nin) devamlılığını sağlarlar.” (Aça 2000b: 10). O, varlığında tanrı kutunu taşımaktadır, Türk milletinin bozulmuş olan birliğini, beraberliğini sağlayacak ve Türk devletini kuracaktır. Alp tipi kendi varlığını milletinin varlığı için yok etmeye hazırdır. Kendi rahatını değil milletinin rahatını düşünür. Savaşları kendi hesabına değil devletin ve milletin yücelmesi için yapar. Türk devletini kurduktan sonra da düşmanlarının üzerine yürüyerek “bütün cihanın […] hâkimi olma[ya].” (Balkaya 2008: 153) çalışır. Bu, onun ülküsüdür.
Polat Alemdar da Oğuz Kağan gibi alpların misyonuyla tanrı tarafından değil fakat devlet tarafından görevlendirilerek dizideki yerini alır. Polat Alemdar, tanrı tarafından gönderilmemiştir. Ancak o, tanrının alp tipini görevlendirmesi gibi devlet tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ni mafyanın ve dış düşmanların tehlikelerinden korumak, devlet organları içine el atmış olan mafyayı ve çete artıklarını temizlemek için görevlendirilmiştir. Onun ülküsü devletin içinde bulunduğu durumdan dolayı cihan hâkimiyeti kurmak değildir; ancak devletin içine sızmış olan mafyayı çökertmek, dışarıdan gelen tehlikeleri önlemek ve devleti ayakta tutmaktır.
“Pek çok kahramanlık destanında destan kahramanının, ilin-obanın felaketler yaşadığı dönemlerde dünyaya gelme[si].”(Aça 2003: 68) gibi Polat Alemdar’ın da devletin ve milletin birçok tehlikeyle karşı karşıya olduğu karışık bir dönemde alp tipiyle benzer bir şekilde nizam ve intizamı sağlamak amacıyla ortaya çıkması dikkat çekicidir.
Polat Alemdar aynı zamanda kişilik, olağanüstü güç ve donanım bakımından da alp tipine çok benzemektedir. Alp; yenilmezdir, olağanüstü bir güce sahiptir. Düşmanları sayıca ne kadar çok ve güçlü olsa da alp, her zaman galip gelir. Düşmanlarına karşı mertçe savaşır, kalleşlik düşünmez; hatta düşmanlarını bile kendisi gibi mert zannettiği için başına türlü belalar gelir. Çok iyi bir lider, idareci ve kurucudur. Arkasından koca bir milleti sürükler. Toplumun önünde olan kişidir. Polat Alemdar ise Türk devleti içinde kurulmuş gizli bir istihbarat teşkilatının (Kamu Güvenliği Teşkilatı) iyi yetiştirilmiş bir ajanıdır. Her türlü silahı kullanmada ve dövüş sanatında uzmanlaşmıştır. Bütün zor durumlardan aldığı eğitim, aklı ve sağduyusu sayesinde kurtulmasını bilir. O, aynı zamanda alp gibi toplumun önündedir, bilgi ve kültür bakımlarından da kendisini geliştirmiş Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun olmuştur. Fransızca, İngilizce, Arapça, Kürtçe ve Rusça’yı çok iyi bilmektedir. Duyguları yerine mantığıyla hareket eder. Doğuştan idareci ve liderdir. Düşmanlarına karşı çok acımasız, masumlara karşı ise merhametli, koruyucu ve yardımseverdir. Destan kahramanı alp gibi savaşırken kalleşçe değil mertçe savaşır.
“Türk toplumunun han ya da beylerin Tanrı tarafından Cennet’ten gönderildiğine dair inancı, onların evlenecekleri kadınların da bizzat Tanrı tarafından gönderildiğine dair inancın ortaya çıkmasına neden olmuştur.” (Aça 2000b: 12). Dizide bu şekilde olağanüstü özelliklere sahip, tanrı tarafından gönderilmiş eş motifi yoktur; ancak aşk unsuru vardır. Fakat Kurtlar Vadisi filminde ne Altay, Tuva, Hakas gibi Türk topluluklarının destanlarında görülen alpın âşık olduğu kızın peşinden giderek pek çok mitolojik unsurla yüklü fantastik mücadeleler sonucunda evlenmesini anlatan “kahramanî (alplara mahsus) aşk ya da evlilik” (Aça 2000a: 18) ne de Oğuz Kağan Destanı’ndaki gibi oldukça silik bir aşk vardır. Polat, Elif’i çok sevmektedir; ancak hem kendisinin acılar içinde kıvranmasına hem de Elif’in bu acıyı iliklerine kadar hissetmesine rağmen kendi varlığını devleti ve milletine adayarak bu büyük aşktan vazgeçer ve sevgisini yüreğine gömer.
Diziyle destan arasındaki bir diğer benzerlik Türk destanlarında karşımıza sık sık çıkan kahramanın “kırk yoldaş”ı motifidir. Türk destanlarında alplara yardımcı olan arkadaşları, yoldaşları vardır. Bu yiğitler, savaşlarda kahramanımızın en yakın yardımcılarıdır. Hiçbir zaman kahramanın yanından ayrılmazlar. Çünkü kahramanın yalnız olduğunda düşmanları ona hemen saldırmaktadır. Mesela Manas Destanı’nda Manas’ın kırk çorası Manas’ın akrabaları Közkamanların verdiği yemeğe gitmezler, bunu fırsat bilen Közkamanlar da Manas’ı zehirlerler. İşte destanlardaki bu kırk yoldaşın yerini dizi filmde Memati, Erhan ve Abdülhey almıştır. Bu yiğitler her zaman Polat’ın yanında yer alırlar ve ona yardım ederler, bazen de onu ölümden kurtarırlar. Kendi hayatlarını Polat’ın hayatı için feda etmeye hazırdırlar. Onlar da Polat gibi gözü pek yiğitlerdir, hiçbir şeyden korkmazlar. Dövüş sanatını çok iyi bilen bu fedailer Polat’a hiçbir zaman ihanet etmezler. Destanlardaki kırk yiğidin alpla yiyip içmesi, beraber gezip tozması gibi Polat ve üç yiğide de her zaman ve her yerde beraberdir. Görüldüğü gibi işlev bakımından kırk yiğitle Memati, Erhan ve Abdülhey’in hiçbir farkı yoktur.
Kurtlar Vadisi dizisiyle destan arasında bilgin, aksakal, yardımcı tipi yönünden de benzerlik vardır. Türk destanlarında karşımıza bilgin kişi, danışman tipi olarak çıkan Oğuz Kağan Destanı’nda Ulug Türk, Manas Destanı’nda Bay Oğlu Bakay, Dede Korkut Destanları’nda Dede Korkut vd. alpın yardımcısı, zor durumlarda başvuracağı aksakal, tecrübeli kişi, devlet idaresinde yardımcı olan danışman ve akıl hocası statüsündedir. Bilgisi ve tecrübesiyle alp kişiliğini olgunlaştıran, bir anlamda öncesinde hayata, sonrasında devlet yönetimine hazırlayan ihtiyar tiptir. İşte bu aksakal yardımcı tipinin filmdeki karşılığı Amca kod adlı Aslan Akbey’dir. Zira Aslan Bey, Polat’ı (Efe Karahanlı) babası Mehmet Karahanlı’dan kaçırıp önce Çocuk Esirgeme Kurumuna yerleştirmiş, ardından manevi anne ve babası olan Nazife ve Ömer Candan’ın yanına verdirerek yetiştirilmesini sağlamıştır. Sonra da gizli yönlendirmeleri ve yardımlarıyla onun bilgi birikimi, kültür, milli duyarlılıklar ve cesaret anlamında yeterli olgunluğa erişmesini sağlamış, estetik ameliyatla yüzünü değiştirterek yeni bir hayata adım attırmıştır. Bu, Ali Candan’ın Polat Alemdar’a dönüşmesi yepyeni bir yüz, isim ve kimlikle yeniden doğuşu demektir. Artık o, “çağrı” (Campbell 2000: 66)sına uyarak “eşiği” aşmış tehlikeler ve tehditlerle dolu macerasına, “sonsuz yolculuğu”na hazır hale gelmiştir.
Aslan Bey, dizinin ilk bölümünden öldürüldüğü 55. bölüme kadarki kısımda Ali’nin Polat olmasını sağlayan, onu dövüşmek ve silah kullanmak da dâhil her anlamda yetiştiren, bilgisiyle donatan, stratejisini çizmesini sağlayan, hayat felsefesini şekillendiren hatta zor durumda kaldığında onu ölümden bile kurtaran kişidir. Bu anlamda dizinin destanî okumasında aksakal görevini üzerine alan karakterdir. Aynı zamanda Dede Korkut Hikâyeleri’nde kahramana ad verme işi bilgin kişi Dede Korkut’un göreviyse bu görevi dizede Ali’ye Polat ismini vererek yine Aslan Bey yapar. Polat isminin anlamının “Çelik” (Türkçe Sözlük 2005: 1617) olması da ismin gelişigüzel seçilmediğinin bir göstergesidir. Zira insan ismiyle müsemmadır. Polat, zorluklarla mücadele edebilmek için çelik gibi güçlü, kuvvetli olmalıdır, onun öyle olması istenmekte ve gerekmektedir.
Aslan Bey, Polat’a sadece çeşitli bilgileri öğretmekle kalmamış dizinin ilk bölümlerinde daha toy bir delikanlı olan, hırslarına yenik düşen Polat’ın aklını kullanarak hareket etmesini, sinirlerine, heyecanlarına yenilmemesini, kişiliğinin olgunlaşmasını da sağlamıştır. Böylece Şeyh Edebali’nin Osmancık’ı Osman Bey’e dönüştürmesi gibi Aslan Akbey de Mehmet Karahanlı’nın oğlu Efe’yi önce Ali Candan’a, ardından yenilmez bir kahraman olan Polat Alemdar’a dönüştürür.
Türk destan kahramanı alpın uçar gibi koşan, koşarken ayakları yere değmeyen, yeri geldiğinde alpı ölümden kurtaran, düşmanların atlarıyla savaşan, olağanüstü özelliklere (Çınar 2002) ve kahramanlık ahlâkına sahip (Bars 2008: 168) atına benzer bir şekilde Polat Alemdar da düşmanlarıyla çatışırken yaşadığı çağın en modern araçlarını kullanır. Polat’ın kimi zaman bir helikopter, kimi zaman bir cip, kimi zaman da çok hızlı gidebilen, döneminin en pahalı ve lüks araçlarını kullandığı görülür.
Dizide destan türünün özelliklerini çağrıştıran bir başka husus ise dizi kahramanının yeraltı güçleriyle savaşmasında karşımıza çıkar. Özellikle Güney ve Kuzey Sibirya Türklerine ait mitolojik dönemin etkilerinin yoğun bir şekilde görüldüğü destanlarda “bahadırların yer altına inerek Erlik ve onun adamlarıyla mücadele etmesi” (Aça 2003: 70)ne benzer bir şekilde Polat da mecazi anlamda yer altına inerek Türk devleti ve milletini yıkmaya çalışan, Erlik gibi kötülüğün ve karanlığın temsilcileri olan yer altı dünyasının yani mafyanın adamlarıyla mücadele eder.
Destan ile dizi film arasındaki bir başka benzerlik Deli Hikmet karakteri üzerinden kurulabilir. Film kahramanı Deli Hikmet “Doğruculuğu, açık sözlülüğü, mantığına uymayan şeylere anında karşı çıkışlarıyla ‘Deli’ namını hak etmiştir.”Kurtlar Vadisi Karakterleri Erişim tarihi: 02.01.2014). Haksızlığa, yolsuzluğa, yalancılığa tahammül edemez, insanların bu tür durumlar karşısında tepkisizliğine dayanamaz. Sert bir mizaca sahiptir, gözü karadır, karşısında kim olursa olsun sonunu düşünmeden, korkusuzca ve ani çıkışlarla tepkisini dile getirir. Deli Hikmet, bu gözü karalığı, korkusuzluğu ve sonunu düşünmeden sert çıkışları bakımlarından Dede Korkut Hikâyeleri’nde karşımıza çıkan Deli Dumrul, Deli Karçar, Deli Dündar, Deli Kara Budak gibi “Deli”lere benzemektedir. “Bu hikâyelerde ‘deli’ kelimesi kendi gücüne aşırı şekilde güvenen ve korkusuzca –bazen şuursuzca- hareket eden kahramanlara verilen bir unvan olarak karşımıza çıkmaktadır.” (Kocakaplan 2004: 24). Deli Hikmet onlar gibi savaşçı bir kimliğe sahip değildir, yiğitliğini onlar gibi kaba kuvvete dayanarak göstermez; ancak görüldüğü kadarıyla onlar gibi sert yaradılışlıdır. Bunun yanında duygularını ve düşüncelerini zarar görmek pahasına açıklamaktan korkmayan, cesur bir kimlik sergilemektedir. Dolayısıyla onun için destan geleneğindeki prototiplerinin silikleştirilmiş bir portresidir, denilebilir.
Bütün bu özellikleriyle Kurtlar Vadisi, hedef kitlenin değer ve kabullerine hitap etmektedir. Dizinin ve sinema filmlerinin izlenme oranları bunu ispatlayan bir gösterge olsa gerektir.
Sabah Gazetesi'nde (Erişim tarihi: 15.10.2013) adresinde yayınlanan “Kurtlar Vadisi Pusu 100 programı geride bıraktı” başlıklı haberde “atv'nin ilgiyle izlenen dizisi Kurtlar Vadisi Pusu, yine tüm Türkiye'yi ekrana kilitledi. 6 Ocak [2011] Perşembe akşamı yayınlanan bölümü ile Total'de birinciliği kimselere bırakmayan dizi, tüm kişilerde yüzde 16.97 izlenme oranı ve yüzde 37.95 izlenme payına ulaşarak en çok izlenen ilk 100 program arasında birinci oldu.” denilmektedir.
Güncel Durum (Erişim tarihi: 15.10.2013) adlı sitedeyse Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin 106. bölümü ve Kurtlar Vadisi Filistin filminin fragmanının izlenme oranının rekor üstüne rekor kırdığından bahsedilmektedir: “Milyonlar Kurtlar Vadisi’ne kilitlendi, dizi de fragmanlar da peş peşe reyting rekoru kırdı. Atv ekranlarında yayımlanan 106. bölümle reyting rekoru kıran, aynı bölümün fragmanı iki günde 2,5 milyon kişi tarafından izlenen Kurtlar Vadisi, bu kez de bütün dünyanın heyecanla beklediği Kurtlar Vadisi Filistin filminin fragmanıyla olay yarattı. Kurtlar Vadisi hayranları ve olay filmi merakla bekleyen milyonlar 28 Ocak 2011’de vizyona girecek ‘Kurtlar Vadisi Filistin’ filminin fragmanına hücum etti. Pana Filmin yapımcılığını üstlendiği aksiyon dolu, mesaj yüklü filmin fragmanı, internet üzerinden 7 milyon kişi tarafında izlendi.”.
Yine Kurtlar Vadisi Pusu'da (Erişim tarihi: 15.10.2013) adresinde yayınlanan bir haberde de dizinin tüm zamanların en iyi üç dizisinden biri olduğunu ortaya koyan bir araştırma sonucu verilmektedir: “Milliyet gazetesinin araştırmasına göre Kurtlar Vadisi, tüm zamanların en iyi dizileri arasından seçilen ilk üçte, devam eden tek dizi olarak yer aldı. İngiliz sinema dergisi Empire’ın ‘Tüm zamanların en iyi 50 televizyon dizisi’ listesinden esinlenen Milliyet Gazetesi’nin Cafe eki, tüm zamanların en iyi 20 Türk dizisini seçmek için bir araştırma yaptı. Araştırma sonuçlarına göre en iyi ilk 3 dizi tahtına, İkinci Bahar, Kurtlar Vadisi ve Süper Baba oturdu. Kurtlar Vadisi, tüm zamanların en iyi dizileri arasından seçilen ilk üçte, devam eden tek dizi olarak yer almış oldu.”
Frmtr de (Erişim tarihi: 21.08.2013) adlı sitede yer alan bir habere göre ise Kurtlar Vadisi Irak filmi Türk sinema filmleri arasında izleyici sayısı bakımından ikinci sırayı almıştır: 1. Recep İvedik (2008) 4.301.641, 2. Kurtlar Vadisi-Irak (2006) 4.256.567, 3. G.O.R.A (2004) 4.001.071.
Görüldüğü gibi izlenme oranları dizinin ve sinema filmlerinin halk tarafından çok beğenildiğini ve izlendiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu sonuç bir anlamda folklor ürünlerinin rahatlatma işleviyle açıklanabilir. Çünkü Türk halkı devletine, milletine gönülden bağlı, gerekirse bu uğurda canını vermeye hazır bir millettir. Filmde Türk devletine zarar vermeye, onu yıkmaya çalışan teröristlerin, bunun yanında uyuşturucu satıcıları gibi topluma zarar veren kötü niyetli kabadayıların, yeraltı dünyasına ait baronların Polat ve adamları tarafından cezalandırıldığı ya da tek tek ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Böylece toplum, bu sahneleri bir gurur tablosu halinde izlemekte, devletinin ve milletinin güvende olduğunu düşünmektedir. Aynı zamanda kötülerin cezalandırıldığını görerek rahatlamaktadır. Yine aynı şekilde dizinin sinema versiyonu Kurtlar Vadisi Irak filmiyle de toplum psikolojik olarak rahatlatılmıştır. Amerikan askerlerinin 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın Süleymaniye kentinde Türk askerlerinin başlarına çuval geçirmesi olayını konu olarak işleyen filmde Türk askerlerinin intikamı alınmıştır. Olayın sorumluları Polat Alemdar ve adamları tarafından cezalandırılmış, Amerikalı komutan Sam William Marshall ise bizzat Polat Alemdar tarafından öldürmüştür. Bu da Amerikan ordusuna karşı öç alma duygusunun kamçıladığı vicdanları az da olsa rahatlatmıştır.
Yine aynı şekilde 2011 yılı ocak ayında gösterime giren Kurtlar Vadisi Filistin adlı film ise Gazze’ye insani yardım malzemesi taşıyan Mavi Marmara adlı gemiye uluslararası sularda İsrail ordusunun saldırması ve dokuz Türk vatandaşını öldürmesi olayını konu edinmiştir. Filmde başkahraman Polat Alemdar ve adamları Filistin’e giderek öldürülen Türk vatandaşlarının intikamlarını almışlar, yine bizzat Polat, bu baskının askeri planlayıcısı ve yürütücüsü olan İsrailli komutan Moşe Ben Eliezer’i öldürerek Türk toplumunu psikolojik olarak rahatlatma vazifesini üzerine almıştır.
Böylece her kahramanlık mücadelesinden sonra Dedem Korkut’un gelip boy boylayıp soy soylarken onun çevresine toplanıp onu dinleyen, anlattığı kahramanlıklarla coşan, kahramanları yücelten, devletine güven duygusunu artıran, gururlanan Türk toplumu gibi ekran başındaki ya da sinema salonundaki izleyiciler de gururlanmakta, devlete ve millete olan güven duygularını güçlendirmekte, kahramanları Polat Alemdar’ın yüceltilmesine şahit olmaktadır.
Filmin bu kadar beğenilmesinin altında yatan bir başka nedense Türk milletinin yiğide ve yiğitliğe verdiği önem olmalıdır. Türk milleti tarihi boyunca düşmanlarının üstüne korkusuzca giden, kendi varlığı ile menfaatini değil, devletin ve milletin varlığı ile menfaatini düşünen, mazlumu ezen değil mazlumun yanında olan, gözünü budaktan esirgemeyen, cesur savaşçıların destanlarını söylemiş, bu destanları yüzyıllarca dilden dile gönülden gönüle aktarmıştır. Türk tarihi böyle kahramanların maceralarıyla doludur. İşte Kurtlar Vadisi dizi ve sinema filmlerinin çok beğenilme ve Polat Alemdar’ın çok sevilme nedenlerinden biri de bu olsa gerektir.
Kurtlar Vadisi’nin bu kadar çok beğenilmesinin bir başka nedeni de Türk toplumunun geçmiş yaşantılarından kaynaklanmaktadır. Türk milleti ne zaman zor bir duruma düşüp devleti yıkılma noktasına geldiyse işte o zamanlar devleti yıkılmaktan kurtaracak, milleti ayağa kaldıracak bir lider beklemiş, o liderin arkasından giderek birlik ve beraberliğini yeniden sağlamış, töresini ve nizamını yeniden kurmuştur. Polat Alemdar da bu nedenle Türk halkının gönlünde yatan, zor duruma düştüğünde kendisini kurtaracak kahraman konumuna yükselmiştir.
Bu durum aynı zamanda Polat Alemdar’ın özellikle genç kesim arasında model alınmasını da beraberinde getirmektedir. Uluslararası Politik ve Strateji Araştırmalar Merkezi'nin yaptığı ve wikipedia adresinde yayınlanan bir araştırmanın sonucuna göre genç kuşağın model aldığı kişi Polat Alemdar’dır. 17 ilde 2010 lise öğrencisi arasında yapılan ankette “Kendinize yetişkin olarak kimi örnek alırsınız” sorusunda Polat Alemdar birinci sıraya oturmuştur.
Dizinin beğenildiğini gösteren bir başka husus ise çocuklara verilen isimlerde görülmektedir. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye çapında 1998'de 88 çocuğa konulan “Polat” ismi, Kurtlar Vadisi’nin yayında olduğu 2004'te 1016 çocuğa verilmiştir. Kurtlar Vadisi’nin başka bir kahramanının adı olan ve “ölüm, ölüye ait herhangi bir şey” anlamına gelen “Memati” ismi 1999'da hiçbir çocuğa verilmezken, 2005'te 16 çocuk bu isimle nüfusa kaydedilmiştir (Forum Tayfa Erişim tarihi: 23.09.2013).
Tüm bu bilgi, veri ve yorumların ışığında sonuç olarak şunlar söylenebilir ki, insanların bir arada yaşamasını sağlayan, onlara aidiyet duygusu kazandırarak birlikteliklerini kuvvetlendiren amil; grup, toplum ya da millet halinde yaşamalarının kendilerine verdiği güven duygusu ve güçtür. Böylece topluluklar ve gruplar halinde yüzyıllarca birlikte yaşayan insanların ortak hafızaları da oluşur. “Gruplar[sa] bireylere, içine anıları bir yere yerleştirdikleri çerçeveler sunar ve anılar bir tür haritaya işaretleme yoluyla yerleştirilir. Düşünüp anımsadığımız şeyi, grubun sağladığı zihinsel uzamlar içine oturturuz.” (Connerton 1999: 61). Bu “zihinsel uzamlar” içinde gizlice yaşayan unsurlar yani geleneksel kodlar haritası, bize kim olduğumuzu söyler. İşte aynı zamanda kimliğimizi tanımlayan bu “unsurlara karşı duyulan gizli özlem ve bağlılık hatta bağımlılık, insanların genelde halkbilimini; özelde halk edebiyatı ürünlerini, farklı sentez ve tasarımlarla kullanmalarını beraberinde getirmektedir. Folklor birikimi, her milletin bilinçaltında var olduğundan dolayı, çağrışımlarla alıcıyı etkilemek ve ürünün gerekliliğine inandırmak, sonuca ulaşma anlamında yapılmış bilinçli tercihlerdir.” (Oğuz vd. 2004: 327). Aslında yapılan bu tercihler millet olma şuurunun diri tutulması bakımından da elzemdir. Çünkü milletler, geleneklerini ve halk kültürü unsurlarını çağın ihtiyaçlarıyla harmanlayıp yeniledikçe ve genç kuşaklara milli bir tarih şuuru kazandırıp bu değerleri öğrettikçe kendi özleriyle yaşamaya devam edecekler, o unsurları yenilemedikçe ya da unuttukça kimlik bunalımları yaşamaya ve sonuçta kaybolmaya mahkûm olacaklardır. Zira “Geleneğe sahip olmak için, önce ‘tarih şuuru’ geliştirmeye ihtiyaç vardır. Tarih şuuru, sadece ‘geçmişin’ geçmişliğini bilmek değil, fakat onun ‘hal’de de var olduğunu anlamak demektir.” (Eliot 1990: 2).
İşte bu bağlamda Kurtlar Vadisi dizisiyle birincil sözlü kültüre yani geleneğe ait bazı ögeler ikincil sözlü kültür çağı iletişim araçları içerisine yerleştirilmiştir. Dizide anlatılanlar Türk halkının duymayı beklediği olaylar, Polat Alemdar da yüzyıllardır bilinçdışı belleğinde taşıdığı ve görmeyi beklediği alp tipidir. Diziyle birlikte 2000’li yılların Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir alp tipi ve destan modeli de ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Kurtlar Vadisi, destan geleneği üzerine bina edilen, çağımızın ilgi, istek, ihtiyaç ve beklentilerine uydurulmuş modern destanı; Polat Alemdar karakteri de bu gelenek içerisinde olağanüstülükleriyle varlık bulan ideal insan modelinin yani alp tipinin temsilcisi, toplumsal bellekte yer etmiş olan Oğuz Kağan, Manas, Köroğlu ve diğerlerini günümüze taşıyan canlı örneğidir, denilebilir. Çünkü o hem geleneksel arketipin özelliklerine sahip bir kahraman hem de çağdaş değerlerle kendisini bütünleştirmiş, sentezlemiş bir yiğittir.
Görüldüğü gibi izlenme oranları dizinin ve sinema filmlerinin halk tarafından çok beğenildiğini ve izlendiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu sonuç bir anlamda folklor ürünlerinin rahatlatma işleviyle açıklanabilir. Çünkü Türk halkı devletine, milletine gönülden bağlı, gerekirse bu uğurda canını vermeye hazır bir millettir. Filmde Türk devletine zarar vermeye, onu yıkmaya çalışan teröristlerin, bunun yanında uyuşturucu satıcıları gibi topluma zarar veren kötü niyetli kabadayıların, yeraltı dünyasına ait baronların Polat ve adamları tarafından cezalandırıldığı ya da tek tek ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Böylece toplum, bu sahneleri bir gurur tablosu halinde izlemekte, devletinin ve milletinin güvende olduğunu düşünmektedir. Aynı zamanda kötülerin cezalandırıldığını görerek rahatlamaktadır. Yine aynı şekilde dizinin sinema versiyonu Kurtlar Vadisi Irak filmiyle de toplum psikolojik olarak rahatlatılmıştır. Amerikan askerlerinin 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın Süleymaniye kentinde Türk askerlerinin başlarına çuval geçirmesi olayını konu olarak işleyen filmde Türk askerlerinin intikamı alınmıştır. Olayın sorumluları Polat Alemdar ve adamları tarafından cezalandırılmış, Amerikalı komutan Sam William Marshall ise bizzat Polat Alemdar tarafından öldürmüştür. Bu da Amerikan ordusuna karşı öç alma duygusunun kamçıladığı vicdanları az da olsa rahatlatmıştır.
Yine aynı şekilde 2011 yılı ocak ayında gösterime giren Kurtlar Vadisi Filistin adlı film ise Gazze’ye insani yardım malzemesi taşıyan Mavi Marmara adlı gemiye uluslararası sularda İsrail ordusunun saldırması ve dokuz Türk vatandaşını öldürmesi olayını konu edinmiştir. Filmde başkahraman Polat Alemdar ve adamları Filistin’e giderek öldürülen Türk vatandaşlarının intikamlarını almışlar, yine bizzat Polat, bu baskının askeri planlayıcısı ve yürütücüsü olan İsrailli komutan Moşe Ben Eliezer’i öldürerek Türk toplumunu psikolojik olarak rahatlatma vazifesini üzerine almıştır.
Böylece her kahramanlık mücadelesinden sonra Dedem Korkut’un gelip boy boylayıp soy soylarken onun çevresine toplanıp onu dinleyen, anlattığı kahramanlıklarla coşan, kahramanları yücelten, devletine güven duygusunu artıran, gururlanan Türk toplumu gibi ekran başındaki ya da sinema salonundaki izleyiciler de gururlanmakta, devlete ve millete olan güven duygularını güçlendirmekte, kahramanları Polat Alemdar’ın yüceltilmesine şahit olmaktadır.
Filmin bu kadar beğenilmesinin altında yatan bir başka nedense Türk milletinin yiğide ve yiğitliğe verdiği önem olmalıdır. Türk milleti tarihi boyunca düşmanlarının üstüne korkusuzca giden, kendi varlığı ile menfaatini değil, devletin ve milletin varlığı ile menfaatini düşünen, mazlumu ezen değil mazlumun yanında olan, gözünü budaktan esirgemeyen, cesur savaşçıların destanlarını söylemiş, bu destanları yüzyıllarca dilden dile gönülden gönüle aktarmıştır. Türk tarihi böyle kahramanların maceralarıyla doludur. İşte Kurtlar Vadisi dizi ve sinema filmlerinin çok beğenilme ve Polat Alemdar’ın çok sevilme nedenlerinden biri de bu olsa gerektir.
Kurtlar Vadisi’nin bu kadar çok beğenilmesinin bir başka nedeni de Türk toplumunun geçmiş yaşantılarından kaynaklanmaktadır. Türk milleti ne zaman zor bir duruma düşüp devleti yıkılma noktasına geldiyse işte o zamanlar devleti yıkılmaktan kurtaracak, milleti ayağa kaldıracak bir lider beklemiş, o liderin arkasından giderek birlik ve beraberliğini yeniden sağlamış, töresini ve nizamını yeniden kurmuştur. Polat Alemdar da bu nedenle Türk halkının gönlünde yatan, zor duruma düştüğünde kendisini kurtaracak kahraman konumuna yükselmiştir.
Bu durum aynı zamanda Polat Alemdar’ın özellikle genç kesim arasında model alınmasını da beraberinde getirmektedir. Uluslararası Politik ve Strateji Araştırmalar Merkezi'nin yaptığı ve wikipedia adresinde yayınlanan bir araştırmanın sonucuna göre genç kuşağın model aldığı kişi Polat Alemdar’dır. 17 ilde 2010 lise öğrencisi arasında yapılan ankette “Kendinize yetişkin olarak kimi örnek alırsınız” sorusunda Polat Alemdar birinci sıraya oturmuştur.
Dizinin beğenildiğini gösteren bir başka husus ise çocuklara verilen isimlerde görülmektedir. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye çapında 1998'de 88 çocuğa konulan “Polat” ismi, Kurtlar Vadisi’nin yayında olduğu 2004'te 1016 çocuğa verilmiştir. Kurtlar Vadisi’nin başka bir kahramanının adı olan ve “ölüm, ölüye ait herhangi bir şey” anlamına gelen “Memati” ismi 1999'da hiçbir çocuğa verilmezken, 2005'te 16 çocuk bu isimle nüfusa kaydedilmiştir (Forum Tayfa Erişim tarihi: 23.09.2013).
Tüm bu bilgi, veri ve yorumların ışığında sonuç olarak şunlar söylenebilir ki, insanların bir arada yaşamasını sağlayan, onlara aidiyet duygusu kazandırarak birlikteliklerini kuvvetlendiren amil; grup, toplum ya da millet halinde yaşamalarının kendilerine verdiği güven duygusu ve güçtür. Böylece topluluklar ve gruplar halinde yüzyıllarca birlikte yaşayan insanların ortak hafızaları da oluşur. “Gruplar[sa] bireylere, içine anıları bir yere yerleştirdikleri çerçeveler sunar ve anılar bir tür haritaya işaretleme yoluyla yerleştirilir. Düşünüp anımsadığımız şeyi, grubun sağladığı zihinsel uzamlar içine oturturuz.” (Connerton 1999: 61). Bu “zihinsel uzamlar” içinde gizlice yaşayan unsurlar yani geleneksel kodlar haritası, bize kim olduğumuzu söyler. İşte aynı zamanda kimliğimizi tanımlayan bu “unsurlara karşı duyulan gizli özlem ve bağlılık hatta bağımlılık, insanların genelde halkbilimini; özelde halk edebiyatı ürünlerini, farklı sentez ve tasarımlarla kullanmalarını beraberinde getirmektedir. Folklor birikimi, her milletin bilinçaltında var olduğundan dolayı, çağrışımlarla alıcıyı etkilemek ve ürünün gerekliliğine inandırmak, sonuca ulaşma anlamında yapılmış bilinçli tercihlerdir.” (Oğuz vd. 2004: 327). Aslında yapılan bu tercihler millet olma şuurunun diri tutulması bakımından da elzemdir. Çünkü milletler, geleneklerini ve halk kültürü unsurlarını çağın ihtiyaçlarıyla harmanlayıp yeniledikçe ve genç kuşaklara milli bir tarih şuuru kazandırıp bu değerleri öğrettikçe kendi özleriyle yaşamaya devam edecekler, o unsurları yenilemedikçe ya da unuttukça kimlik bunalımları yaşamaya ve sonuçta kaybolmaya mahkûm olacaklardır. Zira “Geleneğe sahip olmak için, önce ‘tarih şuuru’ geliştirmeye ihtiyaç vardır. Tarih şuuru, sadece ‘geçmişin’ geçmişliğini bilmek değil, fakat onun ‘hal’de de var olduğunu anlamak demektir.” (Eliot 1990: 2).
İşte bu bağlamda Kurtlar Vadisi dizisiyle birincil sözlü kültüre yani geleneğe ait bazı ögeler ikincil sözlü kültür çağı iletişim araçları içerisine yerleştirilmiştir. Dizide anlatılanlar Türk halkının duymayı beklediği olaylar, Polat Alemdar da yüzyıllardır bilinçdışı belleğinde taşıdığı ve görmeyi beklediği alp tipidir. Diziyle birlikte 2000’li yılların Türk toplumunun ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir alp tipi ve destan modeli de ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Kurtlar Vadisi, destan geleneği üzerine bina edilen, çağımızın ilgi, istek, ihtiyaç ve beklentilerine uydurulmuş modern destanı; Polat Alemdar karakteri de bu gelenek içerisinde olağanüstülükleriyle varlık bulan ideal insan modelinin yani alp tipinin temsilcisi, toplumsal bellekte yer etmiş olan Oğuz Kağan, Manas, Köroğlu ve diğerlerini günümüze taşıyan canlı örneğidir, denilebilir. Çünkü o hem geleneksel arketipin özelliklerine sahip bir kahraman hem de çağdaş değerlerle kendisini bütünleştirmiş, sentezlemiş bir yiğittir.
Kaynakça
Erol AKSOY
Okt. Erciyes Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Bölümü, El-mek: erol@erciyes.edu.tr
AÇA, Mehmet (2000a), “Köne Epos (Arkaik Destan) Kavramı ve Türk Halk Hikâyelerindeki Âşıklara Mahsus Evlilik Konusunun Kaynaklarından Alplara Mahsus Evlilik”, Milli Folklor, S. 47, Güz, s. 11-21.
________ (2000b), “Türk Destancılık Geleneğine Bütüncül Yaklaşabilme ve Alp Kavramı Üzerine Bazı Yeni Yaklaşım Denemeleri”, Milli Folklor, S. 48, Kış, s. 5-17.
________ (2003), “Türk Kahramanlık Destanlarının Öksüz Yetim Bahadırları”, Milli Folklor, S. 58, Yaz, s. 67-75.
ASLAN, Namık (2010), “Kurt Motifinin Türk Menşe Efsanelerindeki Anlamı Üzerine”, Milli Folklor, S. 87, Bahar, s. 72-77.
BALKAYA, Adem (2008), “Oğuz Kağan Destanı’nda Mekân/The Place Of Oguz Kagan Epic”, TURKISH STUDIES-International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 3/2, Spring 2008,, DOI Number: . 150-163.
BARS, Mehmet Emin (2008), “Köroğlu Destanı’nda At, Kadın, Silah/Horse, Women, Weapon In The Epic Of Köroğlu”, TURKISH STUDIES-International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 3/2, Spring 2008, DOI Number: https://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.293, p. 164-178.
BOYRAZ, Şeref (2008), “Sözlü Anlatıların Sürekliliği Üzerine Düşünceler”, Folklor-Edebiyat. C. 14. S. 54. s. 105-117.
CAMPBELL, Joseph (2000), Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (Çev. Sabri Gürses), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
CONNERTON, Paul (1999), Toplumlar Nasıl Anımsar? (Çev. Alâeddin Şenel), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
ÇINAR, Ali Abbas (2002), “Türk Destanlarında Alp Tipi At”, Milli Folklor, S. 56, Kış, s. 153-157.
ELİOT, T. S. (1990), Edebiyat Üzerine Düşünceler (Çev. Sevim Kantarcıoğlu), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
İNAN, Abdülkadir (1987), Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
KINACI, Cemile (2006), “Manasçılık ve Kadın Manasçılar”, Milli Folklor, S. 70, Bahar, s. 74-78.
KOCAKAPLAN, İsa (2004), “Dede Korkut’un Delileri”, Milli Folklor, S. 64, Kış, s. 18-24.
MALİNOWSKİ, Bronislaw (1992), Bilimsel Bir Kültür Teorisi (Çev. Saadet Özkal), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
OĞUZ, M. Öcal vd. (2004), Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, İstanbul.
ONG, Walter J. (2007), Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi (Çev. Sema Postacıoğlu Banon), Metis Yayınları, İstanbul.
ÖGEL, Bahaeddin (2003), Türk Mitolojisi-Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Türkçe Sözlük (2005), TDK, Ankara.
________ (2000b), “Türk Destancılık Geleneğine Bütüncül Yaklaşabilme ve Alp Kavramı Üzerine Bazı Yeni Yaklaşım Denemeleri”, Milli Folklor, S. 48, Kış, s. 5-17.
________ (2003), “Türk Kahramanlık Destanlarının Öksüz Yetim Bahadırları”, Milli Folklor, S. 58, Yaz, s. 67-75.
ASLAN, Namık (2010), “Kurt Motifinin Türk Menşe Efsanelerindeki Anlamı Üzerine”, Milli Folklor, S. 87, Bahar, s. 72-77.
BALKAYA, Adem (2008), “Oğuz Kağan Destanı’nda Mekân/The Place Of Oguz Kagan Epic”, TURKISH STUDIES-International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 3/2, Spring 2008,, DOI Number: . 150-163.
BARS, Mehmet Emin (2008), “Köroğlu Destanı’nda At, Kadın, Silah/Horse, Women, Weapon In The Epic Of Köroğlu”, TURKISH STUDIES-International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 3/2, Spring 2008, DOI Number: https://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.293, p. 164-178.
BOYRAZ, Şeref (2008), “Sözlü Anlatıların Sürekliliği Üzerine Düşünceler”, Folklor-Edebiyat. C. 14. S. 54. s. 105-117.
CAMPBELL, Joseph (2000), Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (Çev. Sabri Gürses), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
CONNERTON, Paul (1999), Toplumlar Nasıl Anımsar? (Çev. Alâeddin Şenel), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
ÇINAR, Ali Abbas (2002), “Türk Destanlarında Alp Tipi At”, Milli Folklor, S. 56, Kış, s. 153-157.
ELİOT, T. S. (1990), Edebiyat Üzerine Düşünceler (Çev. Sevim Kantarcıoğlu), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
İNAN, Abdülkadir (1987), Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
KINACI, Cemile (2006), “Manasçılık ve Kadın Manasçılar”, Milli Folklor, S. 70, Bahar, s. 74-78.
KOCAKAPLAN, İsa (2004), “Dede Korkut’un Delileri”, Milli Folklor, S. 64, Kış, s. 18-24.
MALİNOWSKİ, Bronislaw (1992), Bilimsel Bir Kültür Teorisi (Çev. Saadet Özkal), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
OĞUZ, M. Öcal vd. (2004), Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, İstanbul.
ONG, Walter J. (2007), Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi (Çev. Sema Postacıoğlu Banon), Metis Yayınları, İstanbul.
ÖGEL, Bahaeddin (2003), Türk Mitolojisi-Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Türkçe Sözlük (2005), TDK, Ankara.
UZUN, Gülsine (2007), “Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Yaratılış ve Türeyiş Sembolizmi/Symbolism Of Creating And Springing Up In Cengiz Aytmatov’s Works”, TURKISH STUDIES-International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, (Osman Nedim Tuna Armağanı), Volume 2/2, Spring 2007, DOI Number:
0 Yorumlar