KURTARILMAMIŞ TÜRKLER



KURTARILMAMIŞ TÜRKLER 

  Türkiye dışında 60 milyon Türk, kurtarılmamış olarak yaşıyor. Osmanlı Türkleri’nin bölümleri olarak  yanı başımızda duran Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Batı Trakya, Rodos, Suriye ve Kerkük  Türkleri’nin dışında asıl büyük Türk kesimi İran, Afgan, Sovyetler ve Çin hâkimiyetinde tutsaktırlar. Bu  dört devlet kendi tabiiyetlerinde bulunan Türkler’e hiçbir hak tanımamakta, elde edilmiş bazı haklar  uzun fedakârlıklarla, büyük mücadeleyle sağlanmış bulunmaktadır.    

     İran’daki 13 milyon Türk, bu zayıf ve iptidaî imparatorluğun en büyük unsuru olduğu halde İran’da  Türkçe öğretim yapan okul yoktur. Açılması yasaktır. Birçok devlet dairelerinin duvarlarına yalnız  Farsça konuşulacağına dair levhalar asılmıştır. İran’ın 60.000 Ermeni’si için radyoda Ermenice yayın  yapılırken zengin kültürlü 13 milyon Türk için böyle bir şey düşünülmemektedir. Çünkü Farslar’ın  iddiasına göre İran’da Türkçe konuşanlar aslında Fars olup Moğollar İran’ı zapdettiği zaman bunları  zorla Türkçe konuşmaya mecbur etmiştir.    

     Bunun ne kadar gülünç bir iddia olduğu ortadadır. Aslında, Yedinci Asırdaki Arap istilâsından sonra  İran tamamen yok olmuş, Araplar, İran medeniyetini kökünden kazımış, hatta Arap kanı İran kanıyla  karışarak eski sarışın İran tipi ortadan kalkıp onun yerine bugünkü esmer, kara saçlı, Arapsı Acem tipi  çıkmıştır.    

     9 – 10. yüzyıllarda Arap Abbasi halifelerine bağlı olarak İran’ın bazı bölümlerinde kurulan yerli  hanedanlar ve bunların sonuncusu ve en büyüğü olan Büveyhliler, 11. yüzyıldaki Selçuklu fütuhatıyla  kaldırılmış, böylelikle İran’da dokuz asır süren Türk hâkimiyeti başlamıştır. “Moğollar’ın zorla Türkçe  konuşturdukları halk”, daha Moğollar tarih sahnesinde yokken kuzeyden Hazar ve Sibir, doğudan  Oğuz adıyla gelen bu Türkler’dir. Başlarındaki Çengiz Hanedanı Gök Türk soyundan olan ve Moğol’dan  çok, büyük çoğunlukla Türkler’den oluşmuş bulunan Gök Moğol devleti ise 13. asırda Azerbaycan ve  Anadolu’ya bir buçuk milyon Turanlı ile gelerek bu ülkelerin kesin sonuçlu olarak Türkleşmesini  sağlamıştır.    

     İşte şimdi, bir oldu bitti ile tekrar Fars hakimiyetine geçen İran’daki 13 milyon soydaşımız İran’ın en  zeki, cevvâl, çalışkan ve savaşçı unsuru olduğu halde insan haklarından mahrumdur. Onları düşünmek  ve onlar için bir şeyler yapmak hakkımız ve görevimizdir.     

     İran’dan çok geri, üstelik çok da yoksul olan Afganistan’ın kuzeyinde de 3 milyon Özbek ve Türkmen  vardır. Afganistan’ın bu kuzey bölgesi “Afgan Türkistan”ıdır. Komünist kıyıcılığından kaçarak  Afganistan’a geçen Özbek, Türkmen, pek az da Kırgız Türkü ile bugün 3 milyona varan bu Türkler,  ancak %5’i okur‐yazar olan iptidai Afganlılar’ın hakimiyeti altındadır. 25–30 yıl önce, hayvan  sürüleriyle birlikte Türkiye’ye göçmek isteyen on binlerce Türkmen’e Afgan hükümeti izin  vermemiştir. Bu Türklerin de Türkçe öğretim yapan okulları, radyodan Türkçe seslenen spikerleri  yoktur. Afganistan denen ülke tarihteki Türk Kuşanlar’ın, Ak Hunlar’ın, Gazneliler’in, Temirliler’in  ülkesidir. Afgan şehirleri bu eski Türkler’in medeniyet eserleriyle doludur. Bunları düşünmek ve onlar  için bir şeyler yapmak da hakkımız ve görevimizdir. 
   
     Sovyetler Birliği ise 40 milyon Türk’le en kalabalık Türk nüfusunu barındıran devlettir. Soyumuzun  anayurdu oradadır. En eski tarihî anıt ve hatıralarımız oradadır. Moskofların Türk gücünü kırmak için  ayrı alfabelerle ayrı millet haline getirmeye çalıştığı Kazak, Özbek, Tatar, Başkurt, Kırgız, Türkmen,  Çuvaş, Karakalpak, Azerî, Oyrat, Hakaslar ve daha küçük idarî bölgelerde yaşayan Yakut Balkar,  Karaçay, Nogay, Kumuk, Altaylı gibi Türkler hep oradadır. Hepsine ayrı tarihler uydurulan bu Türkler,  büyük maziden ve büyük devletten gelmenin verdiği kuvvetle Moskof baskısına başarıyla karşı  koymaktadır. Artık onların bilginleri ve her türlü uzmanları var. Direniyorlar.  

     Ruslar eski saldırganlıklarını kaybetmişlerdir. Yalnız Batı’dan değil, ülküdaşları olan Çin’den de  korkuyorlar. Komünizm iflâsa doğru gitmekte, Rus nüfusu yerinde sayarken Türkler çoğalmaktadır.  Karanlıklar arasından ümit şimşekleri çakmaktadır. Bu Türkler’i düşünmek de hakkımız ve  görevimizdir.  

     Dünyanın en kalabalık olan, belki 850 milyonluk, belki bir milyarlık Çin’deki Türkler ise daha mühim  bir tehlike ile karşı karşıyadır: Bu geniş topraklara Türkler’in birkaç katı Çinli yerleştirilmesi… Fakat  tabiat kuvvetleri Türkler’i korumakta, Çin Türkistan’ında Çinliler yaşayamamaktadır. Yaşayıp üreseler  bile, orada bir tek Türk kalmasa bile günün birinde o Kunlar ve Uygurlar diyarı onlardan yine alınıp  Türkleştirilecektir. İçinde Türk nüfusu kalmadı diye tarihî mirasları bırakacak değiliz. Bugün Kırım’da  da Türk yok ama Kırım bizimdir. Günün birinde mutlaka kurtarılacaktır.    

     O Türkler’i unutmayız. Unutamayız. Bir aile, nasıl gurbette veya uzakta olmakla bir ferdini unutmazsa,  bir millet de başka hakimiyetler altında yaşayan kardeşlerini öylece unutamaz. Bu sebeple nerede  olurlarsa olsunlar bütün Türkler’i düşünmek, onların acı ve sevinçlerine ortak olmak, iyiliklerini  istemek ve günün birinde bütün Türkler’in birleşeceklerini düşünerek bu uğurda çalışmak her Türk’ün  vazifesidir.  

     Türk milleti büyük bir millettir. Tarihteki fonksiyonu çok büyük olmuştur. Türk devleti birkaç defa  dünyanın ve tarihin en büyük devleti haline gelmiştir. Böyle bir milleti dünya birleşse bile ortadan  kaldıramaz. 20. yüzyıl Türkler’in bütün tarihlerinde görülmedik şekilde çoğaldıkları bir asırdır. Bu asır  Batı medeniyetinin ve komünizmin yıprandığı, çözüldüğü bir çağdır. Türk milletinin şahlanması için  yeniden büyük önderlere ihtiyaç vardır. 20. yüzyılın son çeyreğinde (1967–2000) elbette böyle bir  kılavuz önder çıkacaktır. Parti liderlerinden böyle bir önder çıkamaz. Partiler, tabiatları icabı,  birbirlerini yemekle meşguldür. Önder, partilerden değil, doğrudan doğruya milletin içinden çıkarak  yeni bir Bozkurt olacaktır. Tanrıkut Mete’nin, Çiçi Yabgu’nun, İstemi Kağan’ın, Kür Şad’ın, İlteriş Kutluğ  Kağan’ın, Kül Tegin’in, Bayançur Kağan’ın, Çağrı Bey’in, Oruç Reis’in ruhlarından işaret almış bir önder  yüksek ahlâk ve büyük erdemle bu kutlu işi başaracaktır.    

   Tutsak Türk Elleri ve onun Osman Batur gibi binlerce şehidi dururken, Zenci Lumumba’ya, Hoşiminh’e, Mao’ya destan düzenlere lânet olsun. Milletin büyük yarını ve övüncüyle uğraşmak dururken  işçi gündeliklerini hayatın en mühim meselesi haline getirmek isteyen solaklara lânet olsun. Türk  ırkının yüceliği ortada iken “Ben hilâli bir Çingene ile yükseltirim” diyen yobaz köpeği susturmayan  haysiyetsiz profesöre lânet olsun!    Türk’ün yıldırımı inecektir. 

      Tanrı’nın gazabı bunların üstüne inmezse daha müthiş olan Türk’ün yıldırımı inecektir.    
ÖTÜKEN, 1975, sayı.7
Atsız   

Yorum Gönder

0 Yorumlar