Öz
Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasından sonra cehennem olgusu da insanlık tarihindeki yerini almıştır. Bu iki kavram sadece dinî metinlerin değil, edebî metinlerin de önemli temalarından biri olmuştur.
Bu çalışmada iki farklı inanışa göre yazılmış iki farklı eserde anlatılan cehennem olgusu incelenmiştir. MS. 3. Yüzyılda, kayıp kitap Avesta’nın önemli bir açığını kapatmak üzere yazılmış olan Ardâvirâfnâme ve M.S. 14. yüzyılda Dante tarafından kaleme alınan ve bir başyapıt olma özelliğini günümüzde de koruyan, İlahi Komedya, bu çalışmada yapı, izlek, motif ve temaları açısından karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir.
Farklı tarihsel dönemlerde, farklı coğrafyalarda, farklı kültür dünyalarında ortaya çıkan bu iki eserin ortak yönleri evrensel kültürün bütünselliğini gösteren yakınlıklarla doludur. Her ikisi de insanın varoluşsal macerasını konu etmektedir. Ahiret inancı, dinlerin temel esasını teşkil ettiği gibi, varoluşsal düşünceye yön veren önemli bir tasavvurdur.
Bu iki kitap, evrensel kültürün en başat temalarından biri olan din kaynaklı öteki dünya tasavvurunu konu etmektedir.
Bu iki eserden en eski olan Ardâvirâfnâme’de cehennem azapları eylemler üzerinden yola çıkılarak anlatılmıştır. Mecusi dinine mensup olan fakat inandığı ile amel etmeyen, hatta açıkça yasaklanan fiilleri gerçekleştiren günahkâr ruhlar suçlarının derecesine göre çeşitli işkencelere maruz kalmaktadırlar. Bu eserin aksine Dante, eylemleri gerçek kişiler üzerinden ele almıştır. Hayattayken işledikleri günahları bilinen veya bir şekilde haklarında şaibe oluşmuş ünlü kişiler, fiillerine göre cehennemin çeşitli katmanlarında işkence görmektedirler.
Bu inceleme sonucunda edebî metinler arasındaki ilişkiler irdelenirken aynı zamanda kültürler arası geçişlerde görünür olmaktadır.
Cennet ve cehennem, tarih boyunca insan hayatının en önemli iki zıt olgusunu oluşturduğu için edebiyat dünyasını vazgeçilmez temaları arasında yerini almıştır. Bu çalışmada, iki farklı din ve kültüre ait iki eser üzerinden, cehennem tasavvuru irdelenmiş, karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Bu eserlerin ilki, MÖ 3. yüzyılda, İskender tarafından yakılarak yok edilen Avesta’nın önemli bir açığını kapatmak üzere yazılmış olan Ardâvirâfnâme; diğeri ise MS. 14. yüzyılda Dante tarafından kaleme alınan ve bir başyapıt olma özelliğini günümüzde de koruyan İlahi Komedya’dır. Her iki eserde de cehenneme yapılmış metafizik bir yolculuk söz konusudur.
Bu eserler yazılış sıraları dikkate alınmak suretiyle incelenmiştir, daha sonra benzer motifler ve temaları açısından karşılaştırılmışlardır.
ARDÂVİRÂFNÂME
İncelenen metinlerin ilki yazılış itibarıyla da en eski metin olan Ardâvîrâfnâmedir. Eser, Mecûsiliğin1 önde gelen mûbedlerinden biri olan Ardâvîrâf’ın efsanevi hayatı ve Mecusilik öğretisine destek veren metafizik tecrübeleri etrafında oluşmuştur. Kitaba konu olan Ardâvîrâf’ın kimliği ve yaşadığı çağ hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, elde edilen bilgiler doğrultusunda, MS. 3. Yüzyıl ile MS. 7. Yüzyıl arasında yaşamış olmasına kesin gözüyle bakılmaktadır ve yine bu konuda araştırma yapmış olan M.A. Barthélemy, E.W. West ve A. Christensen gibi İranologların bilgileri değerlendirildiğinde adının Nişâbûr, lakabının ise aziz manasına gelen Ardâvîrâf olduğu kuvvetle muhtemeldir (Yıldırım, 2011: 23).
Ardâvîrâfnâme 8800 kelime ve 101 bölümden oluşmaktadır. İlk üç bölümde kahramanın yolculuk için seçilmesi ve yine bu metafizik yolculuğun hazırlıkları anlatılır. İkinci ve üçüncü bölümleri içeren Cennet ve Araf, dördüncü bölümden başlayarak on beşinci bölümde sona erer. Eserin en uzun ve kapsamlı kısmı on altıncı bölümden başlayıp son bölüme kadar devam eden Cehennem’e ayrılmıştır (Yıldırım, 2011: 31-32).
Mezdiyesnâ din adamları ve mûbedler üst kurulu tarafından bu önemli metafizik yolculuk için seçilen Ardâvîrâf’ın yolculuğu, Zerdüştlerin üç büyük tapınağından biri olan, Âzerfernbağ ataşkedesinden başlamış, yedi gün sürmüş ve yine aynı yerde bitmiştir (Yıldırım, 2011: 19).
Kitabın kaleme alınma sebebi olarak, İskender’in İran kültürüne ve Mecusiliğe karşı giriştiği yıkım hareketinde bu inancın kutsal kitaplarının kaybolması ve bunun sonucunda din adamları arasında pek çok konuda ihtilaf oluşması sebebiyle dinin bozulması ve unutulmasından duyulan kaygı gösterilmektedir. Kaynakları arasında Avesta, Dinkerd, Vendîdât, Mînû-yi Hired, Dâstân-i Dînîk ve Pehlevi edebiyatına ait bazı edebî ve dinî kitaplar sayılabilir (Yıldırım, 2011: 18).
Ardâvirâfnâme, Mecusilerin dini yeniden ihdas etme çabalarından doğan bir eserdir. Boyutlar arası geçişi anlatan bir çeşit astral yolculuğu konu edinmektedir.
Eser, Doğu bilimcileri açısından dil, din ve tarih konusunda son derece dikkate değer olmasının ötesinde Sasaniler döneminden günümüze kadar gelmeyi başarabilmiş tek kitap olması yönünden de çok değerlidir. Ayrıca, yazıldığından beri çok sayıda edebî metni etkilemiş ve bazılarına doğrudan kaynaklık etmiştir. Metinden ilham alan eserlerden bazıları şunlardır: Ebüla’âla el-Ma’arrî’nin Risâletü’l-Gufrân, Senâ’î-yi Gaznevî’nin Seyru’l-ibâd ile’l-meâd, Ferîdüddin-i Attâr’ın Mantıku’t-tayr, Evhaduddîn-i Kirmânî’nin Misbâhu’l-ervâh, Dante’nin İlahi Komedya’sı.
Ardâvîrâf’a bu metafizik yolculuğunda Tanrının ulağı olarak da bilinen büyük meleklerden Surûş ve tanrı Âzer eşlik etmişlerdir. Yolculuğu boyunca kılavuzları, Ardâvîrâf’a gördüğü ve merak ettiği her konuda açıkça bilgi vermiş ve onu aydınlatmışlardır. Yedi gün süren bu yolculukta önce Çinvâd köprüsünden geçerek Cennet’e giden Ardâvîrâf, daha sonra Araf’ı görmüştür. Bu yolculuğun son durağı Cehennem’dir.
dipnot
1 Eski İran dinlerinden biri olan Mecusilik, Zerdüşt tarafından kurulup yayılmıştır. Zerdüşt’ün yaşadığı dönem ve kökeni hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. MÖ. 600 yıllarında yaşadığı tahmin edilmektedir. Farisî olduğu, ancak Azerbaycan’a geldiği ve Mecusiliği burada yaymakta zorluklarla karşılaşınca Belh şehrine giderek inancını burada daha geniş kitlelere kabul ettirdiği bilinmektedir. Bunda siyasî iradenin de rolü büyüktür. Mecusilik, Sasanilerin resmi diniydi ve hükümdarlarının İstahr Anahita Tapınağının hizmetçilerinden olduğu kanısı yaygındır. Bunun yanı sıra din adamları olan Mûbedler de Sasani devlet teşkilatının güçlü olması için önemli görevlerde bulunmuşlardır. Din ve devlet adamlarının birlikte çalışmaları aralarında güçlü bağlar oluşmasına neden olmuştur. Bu durum devletin son dönemlerine kadar devam etmiştir (Yıldırım; 2012, 140).
Bu dinin kurucusu ve peygamberi Zerdüşt hakkında çok az bilgi vardır ve bu bilgiler de bu dinin kutsal kitabı olan Avesta’dan edinilen bilgilerdir. Avesta’nın çok az bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. Bir Arap tarihçiye göre Avesta 12.000 öküz derisinin üzerine yazdırılmıştır. Pline’e göre ise Avesta’nın özeti 20 defa 100 bin beyitten oluşmaktadır. Bazı söylentilere göre ise Avesta’nın tam metni Persepolis’te kraliyet arşivinde korunmaktayken Büyük İskender’in emri ile tamamı ateşe atılarak yok edilmiştir (Yıldırım; 2012: 141). Hüsrev-i Nuşirvan MS. 6. Yüzyılda Avesta’yı Pehlevice’ye tercüme ettirmiştir. Eski dönemlerde 21 neskten oluşan Avesta’dan günümüze sadece 19. nesk olan “Frendidat” gelebilmiştir. Bu neskte dini törenlerde kullanılan ayet ve formüller bulunmaktadır. Diğer bölümleri farklı nedenlerle yok olmuştur (Ritter, 2011: 31).
2 Ardâvîrâfnâme’den etkilenen yazarlar arasında İtalyan yazar Dante’nin ismi de zikredilmişti. 1265 yılında Floransa’da dünyaya gelen Dante Alighieri politik görüşleri yüzünden sürgüne gönderilir ve 1321 de sürgünde bulunduğu Ravenna’da ölür. İlk İtalyan edebi avangardı “yediler grubu” şairlerinden biridir. Stilnovo denilen bu yeni akım Dante İlahi Komedya'da Araf'ta bahseder. Dante'nin İtalyan edebiyatına kazandırdıklarından biri de İtalyancanın edebiyat dili olmasını sağlamış olmasıdır. O zamana kadar edebiyat dili Latincedir ancak Dante bunu bir sorun olarak görmüş ve İlahi Komedya’yı halkın anlayabileceği şekilde, İtalyanca (Toscana lehçesi) yazmıştır. Bu nedenle de Dante İtalyan dilinin kurucusu sayılır. Sürgün hayatı Dante’nin büyük acılar çekmesine neden olmuştur. Şair bu acılarını İlahi Komedya’da dile getirir, 1307 de başlayıp 1321 de bitirdiği bu başyapıtıyla Dante’de değişmeye başlamış yerel olmaktan çıkıp evrenselleşmiştir. Sonunda her şeyi bırakır ve Tanrının tarafına geçer.
2 Ardâvîrâfnâme’den etkilenen yazarlar arasında İtalyan yazar Dante’nin ismi de zikredilmişti. 1265 yılında Floransa’da dünyaya gelen Dante Alighieri politik görüşleri yüzünden sürgüne gönderilir ve 1321 de sürgünde bulunduğu Ravenna’da ölür. İlk İtalyan edebi avangardı “yediler grubu” şairlerinden biridir. Stilnovo denilen bu yeni akım Dante İlahi Komedya'da Araf'ta bahseder. Dante'nin İtalyan edebiyatına kazandırdıklarından biri de İtalyancanın edebiyat dili olmasını sağlamış olmasıdır. O zamana kadar edebiyat dili Latincedir ancak Dante bunu bir sorun olarak görmüş ve İlahi Komedya’yı halkın anlayabileceği şekilde, İtalyanca (Toscana lehçesi) yazmıştır. Bu nedenle de Dante İtalyan dilinin kurucusu sayılır. Sürgün hayatı Dante’nin büyük acılar çekmesine neden olmuştur. Şair bu acılarını İlahi Komedya’da dile getirir, 1307 de başlayıp 1321 de bitirdiği bu başyapıtıyla Dante’de değişmeye başlamış yerel olmaktan çıkıp evrenselleşmiştir. Sonunda her şeyi bırakır ve Tanrının tarafına geçer.
İLAHİ KOMEDYA
Dante’nin2 bu başyapıtı üç bölümden ve 14.233 dizeden oluşmuştur. Her bir bölüm 33 cantodan meydana gelmiş, cehennemin girişinde bulunan 1 canto da eklendiğinde toplam 100 canto olmuştur. 3’lü dizelerden (terzina) oluşmuştur. Kafiye düzeni ilk kez Dante tarafından kullanılan terza rima (aba bcb cdc) şeklinde yazılmıştır (Teksoy, 1998).
Dante bu yolculuğa 1300 yılında 7 Nisanı 8 Nisana bağlayan gece çıkar ve yolculuk bir hafta sürer. Bu metafizik yolculuğun Cehennem ve Araf bölümlerinde, Dante’ye ustam dediği Vergilus eşlik eder. Cennet’teki rehberi genç yaşta ölen ilk ve unutulmaz aşkı Beatrice’dir, son bölüm olan göğün 10. katında ise yanında Aziz Bernard vardır.
Dante İlahi Komedya’yı 1307 yılında yazmaya başlamıştır. Ancak Cehennemin birinci cantosunda bu metafizik yolculuğa 1300 yılında çıktığını açıklar, çünkü bu yıl Dante, insan yaşamının en yüksek noktası olarak gördüğü 35 yaşındadır. Bu yılı özel kılan başka bir neden ise, 1300 yılında Papa Bonifazio VIII’in “jubile” yılına katılmak için Roma’ya gitmesidir. Bonifazio ilk kez bu yıl, günahları bağışlamıştır. Bundan sonra da sonu 00, 25 ve 75 ile biten yıllarda bu uygulama gelenek haline gelmiştir (Cehennem, I, 33).
Cehennem, 34 canto,4720 dizeden oluşmuştur. 1308 yılında tamamlandığı sanılan bu bölümde Dante, 112 ünlü ile karşılaşır. Cehennem Kudüs’ün altında Lucifer’in (şeytan) düşerken meydana getirdiği derin bir çukurdur. Koni şeklinde aşağıya doğru indikçe daralan dokuz daireden meydana gelmiştir (Bec, Livi, 2007).
Cehennem yolculuğuna başlamadan önce Dante ve rehberi cehennemin ilk nehri olan Akheron’u geçmek zorundadır. Günahkâr ruhları cehenneme taşıyan Kharon’un kayığına binmek zorunda kalmadan cehennemin ilk halkasını oluşturan Limbus’a gelirler. Bu kısımda Hıristiyanlıktan önce yaşamış olan ve vaftiz edilmeden ölen iyi insanlar vardır. Burada ödül de azap ta bulunmamaktadır. Bu halkadan sonra aşağıya doğru daralarak inen cehennemin asıl bölümleri gelmektedir. İkinci halkadan itibaren başlayan asıl cehennemin bu halkasında şehvet düşkünleri, üçüncü halkada oburlar, dördüncü halkada cimriler ve savurganlar, beşinci halkada öfkeli ruhlar azap görmektedir. Beşinci daireden sonra ağır cezalara çarptırılanların ebediyen kalacakları Dite kenti gelmektedir. Altıncı bölümde sapkınlar, yedinci bölümde başkalarına, Tanrı’ya ve kendilerine saldıranlar, sekizinci dairede kadın tellalları, din sömürücüleri, rüşvet yiyenler, hileciler, hırsızlar, ikiyüzlüler, bölücüler, simyacılar ve kalpazanlar işkence görürken dokuzuncu ve son halkada akrabalarına, vatanlarına, konuklarına ve kendilerine iyilik edenlere ihanet eden günahkârlar bulunmaktadır. Bu halkanın en dip kısmında ise Lucifer yarı beline kadar buza gömülmüş bir halde hem günahlarının bedelini ödemekte hem de kendisine uyup günah işleyen ruhlara işkence etmektedir (Teksoy, 1998: 20).
Eserlerde Tespit Edilen Ortak Motifler
Rüya: Her iki eserin de en önemli motifi hiç şüphesiz rüyadır. Hem Ardâvîrâf hem de Dante uykularında uzun bir metafizik yolculuğa çıkmışlardır. Rüya aynı zamanda her iki kitabın ilham kaynağıdır. Rüya ilk kez bu eserlerde karşımıza çıkmaz, daha önce de Homeros, Vergilius, Sens piskopusu Audrade ve Muhyiddin-i Arabî gibi farklı filozof ve düşünürler ile din adamlarının eserlerinde de ilham kaynağı olarak kullanılmıştır.
Rüya: Her iki eserin de en önemli motifi hiç şüphesiz rüyadır. Hem Ardâvîrâf hem de Dante uykularında uzun bir metafizik yolculuğa çıkmışlardır. Rüya aynı zamanda her iki kitabın ilham kaynağıdır. Rüya ilk kez bu eserlerde karşımıza çıkmaz, daha önce de Homeros, Vergilius, Sens piskopusu Audrade ve Muhyiddin-i Arabî gibi farklı filozof ve düşünürler ile din adamlarının eserlerinde de ilham kaynağı olarak kullanılmıştır.
Yedi Sayısı: Her iki eserde de metafizik yolculuk yedi gün sürmüştür. Yedi sayısı dinsel ve kültürel açıdan önemli bir misyona ve kutsallığa sahiptir. Tanrı’nın dünyayı altı günde yaratıp yedinci gün dinlenmesi, yedi ölümcül günah, yedi Uyurlar v.b. (…) Batı Avrupa’daki dinler tarihi açısından daha da önemli olan 7’nin çok etkili olmuş olan Mitras kültündeki rolüdür. Mitras, esasında İran güneş tanrısıdır, ama yaklaşık olarak ortak çağın başlangıcında, onunla bağlantılı olan kült gizemci bir din olmuştur.(…) Mitras gizemlerinde ustalar en sonunda, çırılçıplak ve bütün maddi sıfatlardan kurtulmuş, ruhsal dünyada yeniden doğmaya hazır olarak sekizinci kapıya, Işık Kapısı’na ulaşırlar(…) (Schimmel, 2011: 156).
7’nin bu rolü kadim Zerdüştçülükte de açıkça kabul edilmiştir. 6 Amesha Spentas, yani kılavuz ruh, adalet ve iyilik tanrısı Ahura Mazda’nın bütünlemesiyle bir yedili oluşturur. Arda Viraf Name adlı İran kitabında ruhun öte dünyaya yükselişi betimlenirken Viraf, hedefine ulaşmadan önce 7 gün yolculuk yapar (Schimmel, 2011: 159). Ardâvîrâf yedi din adamı arasından seçilmiştir, yedi kız kardeşi vardır (Yıldırım, 2011: 78-79).
Yuhanna’nın Vahyi’nde (sayı gizemciliğinin hazinesidir), muzaffer kuzunun 7 boynuzu vardır, 7 mühür açılır ve mektuplar 7 kiliseye gönderilir, en sonunda da korkunç Yargı Günü’ne girilirken 7 boru çalınır.
Ortaçağ yorumcuları da daha sonra 7 sayısının birçok önemli özelliğini keşfetmişlerdir. Mükemmellik sayısı olarak 7, Tanrı’nın dinlenme günüdür, ama aynı zamanda zamanın geçişine işaret eder, çünkü İsa’nın sekizinci günde dirilişiyle sonsuzluk başlamıştır. Kutsal Ruh’un 7 armağanı 7 ölümcül günahla dengelenmiştir.(…) “Yedi katlıdır karanlığı aydınlatan kutsal ruh” diyen Romalı kilise babası Tertullian, erken dönem Hıristiyanlıkta 7’nin önemini çok güzel ifade etmiştir (Schimmel, 2011: 148-155).
Yedi ana günah Araf’ta da karşımıza çıkar, Araf’ın kapısında bekleyen melek, Dante’nin alnına yedi P peccatum (günah) kelimesinin ilk harfini çizmiştir, bu yedi ana günah şunlardır; böbürlenme, kıskançlık, cimrilik, öfke, oburluk, şehvet, tembellik. Araf yukarıya doğru daralarak çıkan yedi kattan oluşmaktadır ve her bir katta bir günah silinmektedir (Araf, IX, 349). Yedi günlük bu metafizik yolculuktan sonra Dante de kendisini arınmış ve gerçek bilgiye ulaşmış olarak görmektedir.
Irmak: Kahramanlarımız cehennem yolculuğuna başlamadan önce bir ırmaktan geçmişlerdir, Ardâvîrâf’ın gördüğü ırmak, dünyada ölen yakınlarının arkasından çok ağlayanların gözyaşlarından oluşan taşkın bir ırmaktır. Ayrıca yine Ardâvîrâf’da günahkâr ruhların bazıları erimiş çinkodan bir nehirde azap görmektedir.
Dante’nin ırmağı ise daha önce Vergilius ve Homeros’un bahsettikleri Akheron, acılar ırmağıdır. Cehenneme gidecek günahkâr ruhlar bu ırmağın kenarında kendilerini oradan alıp gönderildikleri cehennem halkasına götürecek olan kayıkları beklemektedirler. Ayrıca cehennemin içinde ilerledikçe başka ırmaklarla da karşılaşırlar.
Dante’de de cehennemde bulunan Akheron, Styks, Phlegeton ırmaklarının kaynaklarını günahkâr ruhların gözyaşları oluşturmaktadır.
Rehber: Her iki eserde de öteki dünyaya yapılan bu kutsal yolculukta, yazarlara rehberlik yapıp hem yolculuklarını selametle tamamlamaları hem de gördükleri şeyler hakkında kendilerini aydınlatmaları için rehberler görevlendirilmiştir. Ardâvîrâf’ın rehberleri ulak melek olarak da adlandırılan Surûş ve tanrı Âzer’dir. Dante’nin rehberleri ise Cehennem ve Arafta Vergilius, cennette ise Beatrice’dir. Arş-ı Âlâya ise Aziz Bernard ile çıkmıştır.
Karanlık: Cehenneme başlangıcından itibaren koyu, neredeyse elle tutulur ürkütücü ve boğucu bir karanlık hâkimdir. Ve derinliklerine doğru inildikçe de daha da koyulaşmaktadır. “Karanlığı ifade edilemeyecek kadar yoğundu. Sanki karanlık elle tutulabilecek bir haldeydi. (…)” (Yıldırım, Ardâvîrâfnâme, 2011: 18/4, 102). “Karanlıktı, derindi içi, öyle bir sis vardı ki, dibine bakınca bir şey seçilmiyordu.” (Dante, Cehennem, 1998: IV/10, 54).
Soğuk ve pis koku: Cehenneme adım atıldığı andan itibaren ürpertici bir soğuk ve iğrenç kokular etrafı sarmaya başlar. Yolcular, cehennemde ilerledikçe tıpkı karanlık gibi soğuğun ve pis kokuların derecesi de artmaktadır. “Sonra öylesine şiddetli bir soğuk, sis, kuraklık ve kötü kokuların içerisinde kaldım ki, (…)(Yıldırım, Ardâvîrâfnâme;2011, 18/2, 102). “Öylesine keskin, tiksindirici ve insanı kendisinden geçirecek bir koku yayıyordu ki, insanın burnuna geldiğinde onu titretip kendinden geçirerek tepe taklak yere seriyordu (Yıldırım, Ardâvîrâfnâme, 2011: 18/4, 102). “Soğuğun etkisiyle yüzüm buz kesmişti, bir nasır gibi duyarlığı yitmişti,” (Dante; Cehennem, 1998: XXXIII/100, 274).
Canavarlar, hayvanlar ve haşerat: Her iki eserde de cehennemde günahkârlara reva görülen bazı cezaların infazında korkutucu hayvanlar kullanılmaktadır. Yılanlar, yırtıcı hayvanlar, yaratık, engerek yılanı, dev hayvanlar, kurtlar, akrep, dev yaratıklar, karınca, sinek, boynuzlu hayvanlar, köpekler.
Zebaniler: Ardâvîrâf’ın cehenneminde zebaniler dev gibi yaratıklar, canavarlar, iri hayvanlar olarak tanımlanırken, Dante, bu görevi, özellikle Yunan mitolojisinde kötülükleri ve korkunçlukları ile ünlenmiş dev gibi acımasız yaratıklara vermiştir, bunların bazılarının isimleri şöyledir; Minotauros, Kentorlar, Kharon, Kerberos, Geryon, Üç başlı dev Cacus v.b.
Şeytan: Şeytan, Ardâvîrâf’da Ehrimen; Dante’de Lucifer isimleriyle anılmaktadır ve her iki eserde de cehennemin en son halkasında ve en derin noktada bulunmaktadır. Şeytan burada hem azap çekmekte hem de kendisine tapan günahkâr ruhlara işkence etmektedir.
Genel ortamlar: Her iki eserde de cehennem, bazen yakıcı alevler ve ateşle kuşatılmış bir mekân olarak tasvir edilirken bazen de kar, buz, yağmur ve dondurucu soğukların esip kavurduğu bir yere dönüşür. Kan, irin ve her türlü insan dışkısından oluşan pis ve iğrenç kokulu yerler, balçık ve koyu pis kokulu çamurdan meydana gelmiş bataklıklar mevcuttur. Karanlık ormanlarda, zift ve katran içinde kaynatılarak işkence edilen ruhları böylesi bir dekor kuşatır.
Cehennem, iki eserde de yön olarak kuzeyde yer almaktadır. Dante bu yeri iyice belirginleştirerek kuzey yarım kürenin ortasında yer alan Kudüs’ü adres olarak vermektedir.
Cehennem, iki bölgeye ayrılmış durumdadır, birincide daha hafif cezalar söz konusuyken, ikinci bölgede azap dayanılamayacak kadar şiddetlidir. Bu bölgede bulunan ruhlar için kurtuluş ümidi yoktur, sonsuza dek cehennemde kalacak olan ağır cezaya çarptırılmış günahkâr ruhlar buraya hapsedilmişlerdir. Ardâvîrâf’da bu ikinci cehennemi birincisinden ayıran ve Mezdiyesna inanırlarına göre dünyanın merkezinde yer alan dağa Çekâ Dâitî ismi verilirken (Yıldırım, Ardâvîrâfnâme, 118, 53). Dante’de ise beşinci daire ile altıncı daireyi birbirlerinden ayıran ve ağır cezalara çarptırılmış olan günahkâr ruhların bulunduğu, yine dünyanın merkezi olarak kabul edilen Dite ülkesi gelmektedir (Dante, Cehennem, XI, 64).
Ardâvîrâfnâme’de kahramanımız Mezdiyesna, din adamları tarafından seçilerek özel bir ayinle Âzerfernbağ ateşkedesinden planlı bir şekilde bu metafizik yolculuğa çıkmıştır. Eserin giriş bölümünde bu seçim, yolculuğun nedeni ve yapılan dinsel tören ayrıntılarıyla anlatılmıştır (Yıldırım, 2011: 75-81).
Oysa Dante birinci Cantoda uykusunun geldiğini ve kendisini bir anda karanlık bir ormanda bulduğunu yazar. Birinde planlı, diğerinde tesadüfi bir astral yolculuk söz konusudur. Her ikisini de rehberleri karşılar. Ve böylece yolculukları başlar.
Vîrâf öncelikle Çinvâd köprüsünden geçerek Hemîstekân yani Araf’a götürülür, oradan Yıldızlar ülkesi olarak da anılan cennete ve son olarak da cehenneme götürülür. Dante’nin yolculuğu ise bunun tam tersidir, önce cehenneme götürülür, sonra Araf’a ve son olarak da Cennete gider. Vîrâf’ın rehberliğini yapan Ahura Mazda’nın ulak meleği kutsal Surûş ve tanrı Âzer yolculuğun başlangıcından sonuna kadar yanından ayrılmazlar. Dante’ye cehennem ve Araf’ta Latin ozan Vergilius rehberlik yapar, cennete çıkması yasak olduğundan bu bölüme geldiğinde onu Beatrice’ye teslim ederek ayrılır, cenneti Beatrice ile gezen Dante, onuncu daireye geldiğinde Beatrice’den ayrılır ve Tanrı’yı seyrederken kendisine Aziz Bernard eşlik eder.
Cehennemde azap gören ruhların dünyada işledikleri günahların bazıları, her iki eserde de ortaktır, bazı günahlar ise ait oldukları inancın getirdiği yasaklarla alakalı olduğundan farklılık göstermektedir. Ortak günahların bazıları şu şekilde kategorize edilebilir: Haddinden fazla mal biriktirmek ve bunu paylaşmamak, açgözlü olmak. Aşırı hırs sahibi olmak, şehvet düşkünlüğü, cimrilik ve savurganlık, sapkınlık, eşcinsellik, insanlara, kendilerine ve Tanrı’ya saldırıda bulunmak, saygısızlık etmek. Kadın tellallığı yapmak, rüşvet yemek, hile yapmak, hırsızlık yapmak, ikiyüzlülük, bölücülük yapmak, konuklarına ihanet etmek, tembellik.
Sadece ait oldukları dinler ile ilgili günahlardan bahsetmek gerekirse, öncelikle Ardâvîrâfnâme’de geçenler: Ölülerin arkasından çok ağlamak, saçını başını yolmak; âdet halinde cinsel ilişkiye girmek, ateşe ve suya yaklaşmak; kutsal ve iyi insanları öldürmek; yeme ve içme esnasında konuşmak; bir ayağına ayakkabı giyip diğerine giymemek; ayakta idrar yapmak; gıybet ederek insanlar arasına ayrılık tohumları saçmak; atık maddeleri kutsal ve temiz ateşin üzerine atmak, ateşi teninden değersiz görmek ve temizlenmeden yaklaşmak; ölmüş bir bedeni tek başına taşımak ve özellikle de insanların faydalandığı, bir tür kutsallık atfedilen hayvanlara kötü davranmak, onları aç bırakmak; çocuklara karşı işlenen günahlar, annenin onlar emzirmemesi, babanın terk etmesi ve yine düşük yapmak. Behram ateşini söndürmek vs. Vîrâf eserinde sadece günahkâr ruhlar, günahkâr bir adam, günahkâr bir kadın gibi belirsiz şahısların eylemleri üzerinden günahları sıralamıştır. Ve yine cehennemde azap veren dev gibi yaratıklar, yılanlar, kurtlar canavarlar cezalandırıcı rolde olmalarına karşılık asıl cezayı bu ruhlar kendilerine vermektedirler.
İlahi Komedya’da durum biraz daha farklıdır. Öncelikle 1. Dairede azap görmeyen, kendilerine işkence edilmeyen ama Araf ya da cennete de gidemeyen, dünyadayken iyi ve dürüst olan insanların ruhları bulunmaktadır. Bu ruhların tek günahı Hıristiyanlıktan önce dünyaya geldikleri için vaftiz edilmeden ölmeleridir. Vergilius, Homeros, Ovidus, Lucanus, Elektra, Hektor, bunlardan bazılarıdır. Ayrıca Müslüman olup insanlığa hizmet etmiş olan Salahaddin Eyyubî, İbni Sina, İbni Rüşt’de bu halkadadır (Dante, Cehennem IV, 60-61). Anlaşılacağı gibi Dante günahları, eylemler üzerinden değil, gerçekte var olmuş ünlü kişiler üzerinden vermiştir. Cehennemde azap çekenlerin büyük bir bölümünü din adamları ve soylular oluşturmaktadır. Dante’nin cehenneminde zebani olarak Yunan mitolojisinden alıntılanan canavarlar, devler vardır. Bu acımasız zebanilerin yanı sıra cehennemde, günahkâr ruhlar birbirlerine işkence etmektedirler. Bu eserde geçen kişileri ve verilen cezaları anlatmanın yolu ancak her bir cantoyu mısra mısra okuyup açıklamakla yapılabilir. Dante İlahi komedya’sında İlkçağ ile Hıristiyan dünyasına eşit haklar vermekte, bununla beraber ikisini daima paralel yürütmektedir. Tıpkı Ortaçağın ilk zamanlarında Tevrat ve İncil’deki öykü ve kişilerden, zihinlerde tipler ve örnekler yaratılmış olması gibi, Dante de genel olarak aynı olayın Hıristiyan örneğini bir pagan örnekle birleştiriyordu (Burckhardt, 2010, 240). Bu eserde mitolojik kahramanlar ve antik Yunan tarihinde adları günümüze kadar gelmiş kişiler resmi geçit yapmaktadırlar.
Bu çalışmada, MÖ. 3. Yüzyılda, imha edilmiş olan Avesta’nın önemli bir açığını kapatmak üzere MS. 3. Yüzyılda yazılmış olan Ardâvirâfnâme ve MS. 14. yüzyılda Dante tarafından kaleme alınan, İlahi Komedya, izlek, motif ve temaları açısından karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Farklı tarihsel dönemlerde, farklı coğrafyalarda, farklı kültür dünyalarında ortaya çıkan bu iki eserin ortak yönleri evrensel kültürün bütünselliğini gösteren yakınlıklarla doludur. Her ikisi de insanın varoluşsal macerasını konu etmektedir. Ahret inancı, dinlerin temel esasını teşkil ettiği gibi, varoluşsal düşünceye yön veren önemli bir tasavvurdur. Her iki eserde de mevcut bir metinler arası ve kültürlerarası geçişten söz etmek yanlış olmaz.
sonuç
Kaynakça
Bec, Christian-Livi , François, (2007). İtalyan Edebiyat Tarihi, Dost, Ankara.
Burckhardt, Jacob, (2010). İtalya’da Rönesans Kültürü, [Çev. Bekir Sıtkı BAYKAL], Okuyan, İstanbul.
Dante, Alighieri, (1998). İlahi Komedya, [Çev.Rekin TEKSOY], Oğlak, İstanbul.
Darmesteter, James, (2012). Avesta, [Çev.Fahriye ADSAY&İbrahim BİNGÖL], Berdan, İstanbul.
Graves, Robert, (2010). Yunan Mitleri, [ Çev. Uğur AKPUR], Say, İstanbul.
Grimal, Pierre, (2012). Mitoloji sözlüğü, [Çev. Sevgi TAMGÜÇ], Kabalcı, İstanbul.
Ritter, Hellmut, (2011). Doğu Mitolojisinin Edebiyata Etkisi, Ayrıntı,İstanbul.
Schımmel, Annemarie, (2011). Sayıların Gizemi, [çev. Mustafa Küpüşoğlu], Kabalcı, İstanbul.
Yıldırım, Nimet, (2008). Fars Mitolojisi, Kabalcı, İstanbul.
Yıldırım, Nimet, (2011). Ardâvîrâfnâme, Pinhan, İstanbul.
Yıldırım, Nimet, (2012). İran Mitolojisi, Pinhan, İstanbul.
0 Yorumlar