Devletin Örgütlenmesi ve İnkılaplar. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanılıp, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Mustafa Kemal ilk iş olarak savaş sırasında kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini birleştirerek, Cumhuriyet Halk Fırkası’na (Partisi) dönüştürdü ve fırkanın genel başkanlığını üstlendi. Ulusal mücadele anlayışını sivil bir ortamda sürdürecek olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin amacı ülkeyi modernleştirmek, model olarak benimsenen batı sistemini, kurumlarını ve yaşam tarzını hayata geçirmekti.
29 Ekim 1923 tarihinde inkılapların en önemlisi kabul edilen, Cumhuriyet ilan edildi. Ulusal Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal, oybirliğiyle Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. O da İsmet Paşa’yı (İnönü) Başbakan olarak atadı. Ancak bu gelişmeler, ilk Meclis’teki bir kısım milletvekilini rahatsız etmiş; hilafetten kaynaklanan kurum ve kadroların yeni yönetim ile çelişmesi ihtimali köklü bir dönüşümün gerekliliğini ortaya çıkarmıştı. TBMM, Cumhuriyet’in ilanından dört ay sonra, hilafeti kaldırarak, Osmanlı hanedanı mensuplarının ülke dışına çıkarılmasına karar verdi (3 Mart 1924).
Modern bir devlet ve toplum yapısının oluşturulması için, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, bireylerin inanç ve vicdan özgürlüklerinin sağlanması gerekiyordu. Bu nedenle de bir hilafet kurumu olan Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılarak, Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı ve Evkaf Müdürlüğü kuruldu. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile din okulları düzenine son verilerek, tüm okullar ve eğitim işleri Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde birleştirildi. Adli Teşkilat Yasası ile şeriat mahkemeleri yerini laik mahkemelere bıraktı. 25 Kasım 1925 tarihinde çıkartılan Şapka Kanunu ile sarık ve fes giyilmesi yasaklandı ve “şapka” milli başlık oldu. 26 Kasım 1925 tarihinde uluslararası saat ve takvim düzenleri kabul edildi. 30 Kasım 1925 tarihinde tekke, zaviye ve türbeler kapatılarak tarikat unvanları kaldırıldı. 17 Şubat 1926 tarihinde Osmanlı hukukunun temel taşları olan Mecelle ve Şer’i Hukuk yerine “Türk Medeni Kanunu” kabul edildi. Buna paralel olarak Borçlar, Ceza ve Ticaret Kanunları da çağdaş esaslar doğrultusunda yeniden düzenlendi.
Çok eşliliğin yasaklanması ve boşanmalar konusunda sadece mahkemelerin yetkili kılınması, kadın hakları konusunda atılan ilk önemli adımları oluşturdu. Kadınlar birçok Avrupa ülkesinden önce; 1930 yılında belediyeler, 1933 yılında köy ihtiyar heyetleri, 1934 yılında ise TBMM için seçme ve seçilme hakkı elde ettiler.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yeni bir Türk alfabesi hazırlandı ve Latin harflerinin kullanılmasını öngören yasa 1 Kasım 1928 tarihinde TBMM’de kabul edildi. 1931 yılında ağırlık ve uzunluk ölçüleri değiştirildi. Metre ve kilo sistemlerinin kabulü ile ticari ve ekonomik işlemler kolaylaştırıldı, ülke genelinde standart bir ölçü düzeni kuruldu.
21 Haziran 1934 tarihinde Soyadı Kanunu’nun çıkarılmasıyla, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadı verildi.
“Devletin dini İslamdır.” hükmü 1928 tarihinde yapılan değişiklikle anayasadan çıkartıldı. 1937 yılında ise Türkiye’nin laik bir devlet olduğu, Anayasa hükmü haline getirildi. 1925 yılında Türk Tarih Kurumu, 1932 yılında ise Türk Dil Kurumu kuruldu.
Atatürk Döneminde İç ve Dış Politika. Atatürk, inkılapları halkın tümüne benimsetmek kararındaydı. Fakat devleti kuran inkılapçı CHP içerisinde bile bir süre sonra muhalif sesler yükselmeye başladı. Gerçekleştirilen inkılapların Türkiye’nin sosyal ve siyasal yapısına uymadığını düşünen ve aralarında Rauf Orbay, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy gibi Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yöneten bir grup komutanın da bulunduğu muhalifler, Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ederek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Partinin başkanlığına Kazım Karabekir getirildi. Güneydoğu Anadolu’da gerici Şeyh Said İsyanı’nın çıkması üzerine hükümet, 3 Haziran 1925 tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattı.
Çok partili sisteme geçmek Atatürk’ün idealiydi. Bu nedenle eski başbakanlardan olan Fethi Okyar’a Serbest Fırka’yı kurdurdu. İsmet İnönü’ye muhalif olan Fethi Okyar’ın liderliğindeki parti, halktan büyük ilgi görmeye ve beklenmedik şekilde gelişmeye başladı. Okyar’ın İzmir gezisi sırasında üzücü olayların meydana gelmesi nedeniyle parti, 17 Kasım 1930 tarihinde kendini feshetti.
Cumhuriyetin ilk yıllarının özelliği, Milli Misak’a ve barışa dayalı dış politika izlenmesiydi. Başarılı bir diplomasi ile İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın ulusal savunma sistemi içinde yer alması sağlanmış (Montreaux Antlaşması, 1936), Balkan (1934) ve Sadabad Paktları ile bütün komşu ülkelere karşı izlenen dostluk politikaları yaygınlaştırılmıştı.
Hatay, Atatürk’ün uğraştığı son dış politika sorunu oldu. Dinamizmi, güçlü sezgileri, güç dengelerini doğru hesap edebilmesi, iç ve dış koşulları doğru değerlendirmesiyle bilinen Atatürk, 10 Kasım 1938 tarihinde vefat ettiğinde; Hatay sorununu da çözüme kavuşturmuş ve Batı Modeli doğrultusunda büyük adımlar atmış; geriye, kurumları çağdaşlaşmış ve inkılapları yürekten benimsemiş bir ülke bırakmıştı.
İnönü Devri ve Bunalımlı Savaş Yılları. Atatürk’ün ölümünden sonra ikinci cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye’yi 1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tutmayı başardı. 23 Ağustos 1939 tarihinde Sovyet-Alman Antlaşması imzalandığında, bu beraberliğin Türkiye aleyhine sonuçlar doğurabileceğini düşünen İnönü, Fransa ve İngiltere ile antlaşma yaparak Türkiye’nin ekonomik yardım almasını sağladı (13 Ekim 1939). Sovyetler Birliği ile bu ülkenin Türkiye’ye saldırmayacağı güvencesini alan bir antlaşma imzaladı (25 Mart 1941). Almanya ile de Sovyetler Birliği’ne saldırmasından birkaç gün önce saldırmazlık antlaşması yapan İnönü’nün bu denge politikası savaş boyunca devam etti.
Savaşın bitmesine kısa bir süre kala ABD, İngiltere ve SSCB’nin yanında yer alarak Almanya ve Japonya’ya savaş ilan eden Türkiye, 24 Ocak 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler bildirisini imzaladı ve 5 Mart 1945 tarihinde San Francisco Konferansı’na davet edilerek, Birleşmiş Milletler kurucu üyeleri arasında yer aldı.
Çok Partili Döneme Geçiş. Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Celal Bayar ve Adnan Menderes; tarihe “Dörtlü Takrir” olarak geçen ünlü önergelerini CHP Meclis Grubu’na vererek, içtüzüğün ve bazı yasaların değiştirilmesini istemişlerdi. İsteklerinin geri çevrilmesi üzerine Bayar, CHP’den ve milletvekilliğinden istifa etti. Menderes, Köprülü ve Koraltan ise parti disiplinine uymadıkları gerekçesiyle CHP’den ihraç edildiler. “Dörtlü Takrir”e imza koyanlar, 7 Ocak 1946 günü, Demokrat Parti’yi kurduklarını açıkladılar. Demokrasinin ve liberal ekonomi anlayışının öncülüğünü yapan DP, beklenenden daha hızlı şekilde gelişti ve 1946 seçimlerinde Meclis’e girmeyi, 1950 seçimlerinde ise tek başına iktidara gelmeyi başardı. 1954 seçimlerinde oylarını artırarak iktidarını daha da perçinleyen DP, 1957 seçimlerinde oy kaybına uğramasına rağmen 27 Mayıs 1960’a kadar iktidarını sürdürdü.
CHP iktidarı döneminde benimsenmeye başlanan Amerika ile yakın iş birliği, DP iktidarı döneminde dış politikaya yeni boyutlar getirdi. Missouri gemisinin İstanbul’u ziyareti, Truman Doktrini ve Marshall Planı’nın uygulamaya konması ile Amerika’dan ilk ekonomik ve askeri yardımların gelmeye başlaması, İsmet İnönü’nün bu doğrultuda attığı temelleri sağlamlaştırmıştı. Türkiye, DP iktidarı döneminde Kore Savaşı’na katıldı ve Kuzey Atlantik Paktı Örgütü’ne (NATO) üye oldu (1952).
1954 seçimlerinden sonra ekonomi ile birlikte halkın ve sivil-asker bürokratların duru-mu da bozulmaya başlamıştı. Halktaki hoşnutsuzluk karşı-sında muhalefet ve basının da eleştirileri sertleşmişti. İktidar ise bu eğilime karşı bazı sert önlemler almaya yönelmişti. Anamuhalefet partisi lideri İnönü’nün yurt gezilerinde karşılaştığı engeller, basını kontrol altında tutmak için başvurulan yöntemler ve Meclis’te kurulan “Tahkikat Komisyonu” tansiyonu iyice yükseltmiş, rejim tartışmalarına yol açmıştı.
27 Mayıs Hareketi ve Ara Dönem. Silahlı Kuvvetler’in çeşitli kademelerindeki bir grup subay, 27 Mayıs 1960 sabahı planlı bir şekilde harekete geçerek, on yıllık DP iktidarını devirdi ve yönetime el koydu. Yayınlanan ilk bildiride, hareketin hiçbir kişiye ve zümreye karşı yapılmadığı, NATO’ya ve CENTO’ya bağlı kalınacağı ve en kısa zamanda seçimlerle yönetimin sivillere devredileceği bildirildi. İhtilalci subaylar tarafından “Milli Birlik Komitesi” (MBK) adında bir komite kuruldu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel; Devlet, Hükümet ve Milli Birlik Komitesi Başkanlığı görevlerini üstlendi. MBK yasama görevini üstlenirken, 17 Haziran 1960’ta çoğu sivillerden oluşan bir hükümet göreve başladı.
Ancak, MBK üyelerinin bir bölümü bir an önce seçimlerin yapılmasını isterken, diğer bölümü gerekli reformlar gerçekleştirildikten sonra seçimlere gidilmesinden yanaydı. İkinci gruptakiler 13 Kasım 1960 tarihinde tasfiye edilerek yurt dışında çeşitli görevlere atandılar.
Kurucu Meclis, 5 Ocak 1961 tarihinde toplandı. Kurucu Meclis’in son şeklini verdiği Anayasa, 9 Temmuz 1961 tarihinde yapılan referandumla kabul edilerek yürürlüğe girdi. 1961 Anayasası’nın getirdiği en önemli yenilik; parlamentonun, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olmak üzere iki kanattan oluşmasıydı. MBK, 15 Ekim 1961 tarihinde yapılan seçimlerle iktidarı sivillere teslim etti. Anayasa gereği MBK’nın 22 üyesi “Tabii Senatör” olarak parlamentoya girerken, Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı seçildi.
Devrik Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu üyeleri, milletvekilleri ve bazı bürokratlar 27 Mayıs 1960 sabahı Harp Okulu’nda gözetim altına alınmışlardı. Yassıada’da kurulan “Yüksek Adalet Divanı”, “Anayasa'yı ihlal” ile suçladığı DP iktidar mensuplarından 15’ine idam cezası verdi. Bunlardan 12’si MBK tarafından müebbet hapse çevrildi. DP iktidarının Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan ise 16-17 Eylül 1961’de İmralı Adası’nda idam edildiler. Diğer tutukluların tümü 1964 yılına kadar çeşitli af girişimleriyle serbest bırakıldılar.
Hareketli Yıllar ve AP Dönemi. 14 Ekim 1961’de yapılan ilk seçimlerde, emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın liderliğindeki Adalet Partisi ile ihtilal hükümetinin Maliye Bakanlığını yapan Ekrem Alican’ın liderliğindeki Yeni Türkiye Partisi, DP’nin 1957 yılında aldığı toplam oylardan daha fazlasını elde etmişti. CHP’nin oyları ise % 41’den % 37’ye gerilemişti.
Seçimlerden sonra CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün başkanlığında kurulan CHP-AP koalisyon hükümeti, sivil rejime dönüşü kolaylaştırmakla birlikte iç uyumsuzluklar nedeniyle uzun ömürlü olamadı. Onu, yine İnönü’nün başkanlığında kurulan 2. ve 3. koalisyonlarla, Suat Hayri Ürgüplü’nün başkanlığında kurulan koalisyon hükümeti izledi.
Ragıp Gümüşpala’nın 1964’te ölümüyle boşalan AP Genel Başkanlığı’na, Devlet Su İşleri eski Genel Müdürü Süleyman Demirel seçildi. AP, 1965 seçimlerinde oyların % 53’ünü alarak tek başına iktidara geldi. Bu seçimlerin bir özelliği de Türkiye’de ilk kez bir sosyalist partinin, Türkiye İşçi Partisinin seçimlere katılması ve 15 milletvekilliği kazanmasıydı.
12 Mart ve Ara Rejim. 1968 yılında başlayan öğrenci eylemleri, tüm Avrupa’yı olduğu kadar Türkiye’yi de etkilemiş, masum öğrenci istekleri giderek siyasi ve ideolojik bir içerik kazanmış ve kanlı bir teröre dönüşmüştü. Bu terörü durdurmak gerekçesiyle komutanlar 12 Mart 1971’de muhtıra verdiler.
Yeni ara rejimin ilk hükümeti, CHP’den istifa eden Prof. Nihat Erim tarafından kuruldu. Sıkıyönetim ilan edildi ve bazı özgürlükler kısıtlandı.
1. ve 2. Erim hükümetlerinin sert önlemlerine rağmen terörün tırmanışa geçmesi önlenemeyince yerini Ferit Melen’in kurduğu hükümete bıraktı. Onu izleyen Naim Talu hükümeti ise bir çeşit demokrasiye geçiş sürecini başlattı. 1973 yılında TBMM’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini 12 Martçıların adayı Faruk Gürler kaybetti; AP ve CHP’nin ortak adayı emekli Oramiral Fahri Korutürk kazandı.
Bu arada, İsmet İnönü; CHP Genel Başkanlığı’ndan, üyeliğinden ve milletvekilliğinden istifa etti. Hemen toplanan kurultayda Ecevit, Genel Başkan seçildi.
Ecevit Hükümetleri ve “MC” Dönemleri. 1973 yılında yapılan seçimler, 12 Mart rejiminin hukuki olarak sonunu getirmişti. Seçimlerde hiçbir partinin tek başına iktidara gelememesi yeni bir koalisyonlar dönemini başlattı. Seçimlerde en yüksek oyu alan CHP, görüşlerinde İslami motifleri öne çıkaran Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon hükümeti kurdu. Bu ilginç uzlaşma olumlu sonuçlar doğurdu ise de dünyadaki konjonktürel gelişmeler Türkiye’ye, dolayısıyla hükümete de yansıdı. Dünyadaki petrol bunalımının ardından Türkiye’yi yıllarca uğraştıracak olan Kıbrıs sorunu gündeme geldi. Nikos Sampson’un 1974 Haziranı'nda Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı ENOSİS’ci bir darbe yapmasına seyirci kalmayan Türkiye, anlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullanarak Ada’ya askeri müdahalede bulunmak zorunda kaldı. Bu müdahaleye batı olumsuz tavır alırken, ABD Türkiye’ye ekonomik ambargo ilan etti. Kıbrıs sonrası izlenecek dış politika konusunda anlaşmazlık belirince, CHP-MSP koalisyonu dağıldı (Kasım 1974). Başbakanlık görevi verilen Kontenjan Senatörü Sadi Irmak’ın kurduğu hükümet ise TBMM’den güvenoyu alamadı.
Yeni katılanlarla milletvekili sayısını artıran AP; MSP, MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ve CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi) ile bir araya gelerek çoğunluğu sağladı. Yeni hükümeti kurma görevi Süleyman Demirel’e verildi. Demirel 1977 seçimlerine kadar işbaşında kalacak olan “Milliyetçi Cephe” (MC) hükümetini kurdu (Mart 1975).
1977 seçimlerinde hiçbir parti tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu sağlayamayınca, Süleyman Demirel bu kez CGP’nin alınmadığı 2. MC hükümetini oluşturdu (Temmuz 1977). 1974 yılında başlayan ekonomik bunalım ve terör derinleşerek devam ediyordu.
Süleyman Demirel’in başkanlığındaki 2. MC hükümeti, Aralık 1977 tarihinde CHP’nin gensorusu ile düşürüldü. CHP lideri Bülent Ecevit; 11 bağımsız milletvekili, DP ve CGP’nin desteğiyle yeni bir hükümet kurdu. Fakat ne ekonomik darboğazdan çıkılabildi ne de terörün tırmanışı durdurulabildi. 1979 sonbaharında yapılan Cumhuriyet Senatosu kısmi yenileme seçimlerinde CHP ağır bir yenilgiye uğrayınca, Başbakan Ecevit görevden çekildi. AP lideri Demirel bu kez MSP ve MHP tarafından dışarıdan desteklenen AP Azınlık Hükümeti’ni kurdu (25 Kasım 1979). AP azınlık hükümeti’nin ülkeyi ekonomik darboğazdan
çıkarmak için aldığı 24 Ocak Kararları kısa sürede olumlu sonuç verdi, ama terör olaylarının önüne geçilemedi. Terörün yoğun olduğu illerde sıkıyönetim ilan edildi. Öte yandan 1980 yılının ilk aylarında görev süresi dolan Fahri Korutürk’ün yerine yeni cumhurbaşkanı bir türlü seçilemiyordu.
12 Eylül Ara Rejimi (1980-1983). 12 Eylül 1980 sabahı, Türkiye’de yeni bir askeri müdahale gerçekleştirildi. Ordu, emir komuta zinciri içinde yönetime el koymuştu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi, TBMM’yi ve hükümeti feshetti. Tüm ülkede sıkıyönetim ilan edildi. AP, CHP, MSP ve MHP liderleri gözetim altına alındı. MGK, müdahaleden sonra yasama ve yürütme yetkilerini üstlenerek, konseyin başkanı olan Kenan Evren’i Devlet Başkanlığına getirdi. Yeni hükümet, emekli Oramiral Bülent Ulusu’nun başkanlığında kuruldu. AP azınlık hükümetinin Başbakanlık Müsteşarı ve 24 Ocak Kararları'nın mimarı Turgut Özal da hükümette Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığına getirildi.
Ekonomik istikrar programı bu dönemde aynen sürdürüldü. NATO Başkomutanı’nın adıyla anılan “Rogers Planı”nın MGK tarafından kabulü ve ülkenin uzun süredir izlediği politikaya aykırı olarak Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine izin verilmesi dış politikadaki en önemli gelişmelerdi.
Haziran 1981’de, MGK ve Danışma Meclisinden (DM) oluşacak bir “Kurucu Meclis” yapılanması kararı alındı. Danışma Meclisi üyelerinin açıklandığı gün, daha önce etkinlikleri yasaklanmış olan tüm siyasi partiler MGK tarafından kapatıldı ve bunların mal varlıklarına el kondu.
DM Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan yeni anayasa 7 Kasım 1982 tarihinde halkoyuna sunuldu ve % 91.2 “evet” oyu ile kabul edildi. Yeni anayasanın kabulü ile Kenan Evren “Cumhurbaşkanı” sıfatını aldı. Siyasi Partiler Yasası 24 Nisan 1983 tarihinde yürürlüğe girdi ve yeni siyasi partilerin kurulması için siyasi faaliyetler kademeli olarak serbest bırakıldı.
6 Kasım 1983 tarihinde yapılan genel seçimlere ANAP (Anavatan Partisi), MDP (Milliyetçi Demokrasi Partisi) ve HP (Halkçı Parti) katıldı. Oyların % 45.1’ini alan ANAP tek başına iktidar oldu.
24 Kasım 1983 tarihinde toplanan TBMM’nin başkanlık divanının oluşmasıyla MGK’nın görevi sona erdi. MGK’nın dört üyesi “Cumhurbaşkanlığı Konseyi” üyesi olarak göreve baş-ladı. Konsey üyelerinin görev süresi de Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile birlikte tamamlanmış olacaktı.
1. ve 2. Özal hükümetleri. 6 Kasım 1983 seçimlerinde tek başına iktidara gelen ANAP, 1987 seçimlerinde de iktidarda kalmayı başardı. Özal Hükümetleri döneminin en önemli özelliği, Özal’ın deyimiyle, gerçekleştirilen “büyük transformasyon” oldu. Üst üste yapılan cesur ve kararlı reformlarla ekonomi yön ve kabuk değiştirdi. Ekonomideki iyileşme büyüme hızına da olumlu yansıdı.
Avrupa ülkeleriyle ilişkiler iyileştirildi. Türkiye ile ilişkilerini askıya almış olan Avrupa Konseyi Danışma Meclisi, Türk parlamenterlerin bu kurula katılmasını Mayıs 1984’te kabul
etti. Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesine izin verildikten sonra, ABD ile canlanan ilişkilerdeki düzelme devam etti. Irak-İran savaşında izlenen tarafsız politika, her iki ülke ile ticareti olumlu yönde etkiledi.
Bu dönemde iç politikadaki en önemli gelişme ise, 6 Eylül 1986 tarihinde yapılan halk oylaması ile siyasi yasakların kaldırılmasıydı. Bülent Ecevit DSP’de, Süleyman Demirel DYP’de, Alparslan Türkeş MÇP’de (Milliyetçi Çalışma Partisi), Necmettin Erbakan RP’de (Refah Partisi) genel başkanlığa getirildi.
ANAP, 1987’de yapılan erken genel seçimlerde yine tek başına iktidara geldi. SHP % 24.75 ve DYP % 19.15 oranında oy aldı. Kenan Evren’in görev süresinin dolmasıyla sekizinci Cumhurbaşkanı seçilen Turgut Özal, 9 Kasım 1989 tarihinde Evren’den görevi devraldı. Başbakanlığa atadığı Yıldırım Akbulut, Kasım 1989 tarihinde toplanan ANAP Olağanüstü Büyük Kongresi’nde genel başkan seçildi.
ANAP’taki Değişim ve Koalisyonlar Dönemi. ANAP Genel Başkanlığına Haziran 1991 tarihinde Yıldırım Akbulut’un yerine Mesut Yılmaz seçildi. Yılmaz’ın başkanlı-ğında kurulan yeni hükümetin ilk icraatı ise erken seçim kararı almak oldu. 21 Ekim 1991 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde DYP aldığı % 27.03 oy oranıyla birinci parti oldu. Onu ANAP, SHP, RP ve DSP izledi. 20 Kasım 1991 tarihinde Süleyman Demirel’in başkanlığında DYP-SHP koalisyon hükümeti kuruldu. Ekonomik büyümeyi canlandırmakta ve ücretlilerin reel gelirlerini artırmakta bir ölçüde başarılı olan hükümet, demokratikleşme alanında da bazı adımlar attı.
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasıyla bağımsız-lıklarını elde eden Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri ile çok yönlü ilişkiler kuruldu. Böylece Türkiye için bir “bölge devleti” olma yolunda yeni ufuklar açıldı. Haziran 1992 tarihinde bir zirve toplantısıyla kurumlaştırılan, Kafkasya ve Balkanlar dahil bütün Karadeniz havzasını içine alan “Karadeniz Ekonomik İş Birliği”, Türkiye’nin bu bölgedeki önemini daha da artırdı. Ayrıca Türkiye, Bosna-Hersek ve Somali konularında da aktif bir rol oynadı.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993 tarihinde beklenmedik şekilde vefat etmesi iç politikadaki dengeleri ciddi şekilde etkiledi. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. Demirel’in boşalttığı DYP Genel Başkanlığına ise 13 Haziran 1993 tarihinde yapılan olağanüstü büyük kongrede Tansu Çiller getirildi. Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olan Çiller’in kurduğu DYP-SHP koalisyon hükümeti, 25 Haziran 1993 tarihinden 25 Aralık 1995 seçimlerine kadar görevde kaldı.
Sosyal ve Siyasal Gerilim. RP, 1995 seçimlerinde % 21 oy oranıyla birinci parti oldu. Ancak, 5 Mart 1996’da Mesut Yılmaz’ın başkanlığında “Anayol” olarak adlandırılan ANAP-DYP koalisyon hükümeti kuruldu. Bu hükümet sa-dece dört ay görevde kalabildi. RP’nin hükümet hakkındaki gensorusunu, DYP’nin destekleyeceğini açıklaması üzerine Yılmaz, 6 Haziran 1996 tarihinde istifa etti. Cumhurbaşkanı bu kez RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ı hükümeti kurmakla görevlendirdi. Erbakan’ın kurduğu ve “Refahyol” olarak adlandırılan RP-DYP koalisyon hükümetinde DYP Genel Başkanı Çiller, Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendi. Bu dönemde yoğunlaşan irtica tartışmaları sosyal ve siyasal gerilimin doğmasına neden oldu.
Milli Güvenlik Kurulu 28 Şubat 1997 tarihli toplantısında, irticanın tırmanmakta olduğu uyarısını yapınca yeni bir süreç başladı. Bu gerilimli süreçte Erbakan, başbakanlık görevini hükümet ortağına devretmek amacıyla 18 Haziran 1997 tarihinde istifa etti. Cumhurbaşkanı Demirel ise 19 Haziran 1997 tarihinde hükümeti kurmakla Çiller’in yerine Yılmaz’ı görevlendirdi. Yılmaz’ın kurduğu ve kamuoyunda “Anasol-D” olarak bilinen ANAP-DSP-DTP (Demokrat Türkiye Partisi) koalisyon hükümeti, 12 Temmuz 1997 tarihinde TBMM’den güvenoyu aldı. Bu dönemde, erken seçimlerin genel ve yerel seçimlerin birleştirilerek 18 Nisan 1999 tarihinde yapılması kararlaştırıldı. Hükümet, muhalefetin gensoru önergesiyle 25 Kasım 1998 tarihinde düşürüldü. Ecevit tarafından 17 Ocak 1999 tarihinde kurulan DSP azınlık hükümeti, Meclis’ten güvenoyu alarak 18 Nisan seçimlerine kadar görevde kaldı. Seçim sonucunda DSP, MHP, FP (Fazilet Partisi), ANAP ve DYP parlamentoda temsil edilme hakkı kazanırken; CHP % 10’luk ülke barajını aşamayarak parla-mento dışında kaldı. DSP oylarını büyük oranda artırırken, MHP de en fazla oy alan ikinci parti oldu. Merkez sağdaki ANAP ve DYP ise büyük oy kaybına uğradı. Ocak 1998 tarihinde kapatılan RP’nin bağımsız kalan milletvekillerinin katılımıyla kurulan Fazilet Partisi de eski oy oranını koruyamadı.
DSP Genel Başkanı Ecevit, 28 Mayıs 1999 tarihinde DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetini kurdu. Yeni hükümet göreve başlar başlamaz Devlet Güvenlik Mahkemelerinin sivilleştirilmesi, Bankalar Kanunu, “Uluslararası Tahkim”i öngören anayasa değişikliği, sosyal güvenlik reformu gibi önemli konularda yeni yasaların çıkmasını sağladı. 16 Mayıs 2000 tarihinde görev süresi dolan Süleyman Demirel’in yerine, Meclis’te temsil edilen beş partinin genel başkanlarının katıldığı bir teklifle aday gösterilen Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, üçüncü turda 330 oyla Türkiye’nin onuncu Cumhurbaşkanı seçildi.
Önce Kriz, Sonra İstikrar. Türkiye, Şubat 2001 tarihinde Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizine girdi ve ekonomik dengeler birdenbire altüst oldu. Hükümet, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığına getirdi. IMF ve Dünya Bankasından büyük ölçekli krediler sağlandı. Bankalar Yasası yeniden düzenlendi. Bu arada, TBMM tarafından anayasanın birçok maddesinde değişiklik yapılarak AB standartlarına uyum konusunda önemli adımlar atıldı. Savaş ve terör suçları dışında idam cezası kaldırıldı.
TBMM’de, DSP-MHP ve ANAP’tan oluşan koalisyon hüküme-tinin önerisiyle, 3 Kasım 2002 tarihinde erken genel se-çimlerin yapılması kararlaştırıldı. Seçimlerde sadece AK Parti (% 34.28) ve CHP (% 19.39) oy ile parlamentoya girebildi. AK Parti Meclis’teki 550 sandalyeden 363’ünü elde ederek tek başına iktidara gelirken, CHP ana muhalefet partisi oldu. Seçimlerden önceki koalisyon hükümetini oluşturan DSP, MHP ve ANAP ile ana muhalefet partisi olan DYP, % 10’luk ülke barajını aşamayarak parlamento dışında kaldılar.
AK Parti Dönemi. Seçimlerden sonra, AK Parti Kayseri Milletvekili Abdullah Gül tarafından 58. Hükümet kuruldu. Bu dönemde AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa ülkelerinin başbakanlarıyla bir araya gelerek, Türkiye’nin AB’ye alınması için yoğun çalışmalar yaptı ve 14 AB ülkesinde çeşitli temaslarda bulundu. Bu dönemin en önemli siyasi olayları ise; AB Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye’nin tam üyeliğe ilişkin görüşmeleriyle ilgili tarihin Aralık 2004 olarak belirlenmesine karar verilmesi ile hükümetin, Irak Savaşı nedeniyle istediği “Türkiye’de yabancı asker bulundurma ve yabancı ülkelere asker gönderme” yetkisinin TBMM tarafından reddedilmesi oldu.
AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçilme yeterliliği önündeki engel kalktıktan ve Siirt’teki ara seçimde milletvekili seçildikten sonra, Başbakanlık görevini Abdullah Gül’den devralarak 59. Hükümeti kurdu (Mart 2003).
Bu dönemde uygulanan politikalarla ekonomide istikrar sağlandı. Hedeflenen düzeyde bir büyüme hızı yakalandı ve enflasyon düşürüldü.
Aynı dönemde ihracatta rekor düzeyde rakamlara ulaşıldı. Turizmde ise hem altyapı çalışmalarında hem de ülkeye gelen turist sayısında ciddi gelişmeler görüldü. Enerji, tarım, sağlık, eğitim ve çalışma hayatında sosyal destek projeleri ve iyileştirme çalışmaları yürütüldü.
Dış politikanın ana eksenini ise; AB, Kıbrıs, Irak ve uluslararası terör oluşturdu. AB ve Kıbrıs konularında önemli kazanımlar elde edildi.
Kıbrıs konusunda New York’ta başlayıp Ada’da devam eden ve referandumla sonuçlanan süreç, Türkiye’nin bu sorundaki 30 yıllık imajını değiştirdi. Türkiye’nin barışı engelleyen değil, isteyen taraf olduğu anlaşıldı. Bu yeni durum AB sürecine de olumlu yansıdı.
59. Hükümet, bir önceki hükümetin kaldığı yerden devam ederek, AB ile ilişkilerini aynı canlılıkla sürdürdü. AB’ye uyum süreci çerçevesinde Türkiye’nin kendi ihtiyaçlarını da göz önünde bulunduran yasal ve yapısal reformlara devam edildi. TBMM tarafından çok sayıda yasanın görüşülerek kabul edilmesinin ardından 28 Mart 2004 tarihinde yerel seçimler yapıldı..
Yerel seçimlerde AK Parti % 42.09 oy oranıyla, 12 Büyükşehir ve 46 ilde belediye başkanlıkları kazandı. CHP oyların % 18.37’sini alırken, MHP de % 10’luk barajı aşan üçüncü parti oldu.
Bu süreç içerisinde, AK Parti’den TBMM’ye giren ve hükümette de Kültür ve Turizm Bakanlığı görevini üstlenen Erkan Mumcu, bakanlıktan ve partisinden istifa ederek Anavatan Partisi Genel Başkanlığına seçildikten sonra, diğer partilerden istifa eden milletvekillerinin partisine katılmasıyla TBMM’de “Grup” kuran üçüncü parti oldu. Elazığ ilinden bağımsız olarak parlamentoya giren Mehmet Ağar’ın Doğruyol Partisi Genel Başkanlığına seçilmesi, CHP’den parlamentoya giren Yaşar Nuri Öztürk’ün partisinden istifa ederek Halkın Yükselişi Partisini kurması ve partilerinden istifa eden bazı milletvekillerinin SHP'ye (Sosyal Demokrat Halk Partisi) katılımı sonucunda TBMM’de temsil edilen siyasi parti sayısı da altıya yükseldi.
17 Aralık 2004 tarihli AB zirvesinde alınan karar çerçevesinde Türkiye, AB ile tam üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde başlamıştır. Müzakerelerin ilk aşaması, yaklaşık 120 bin sayfadan oluşan ve 35 ana başlık altında toplanmış AB Müktesebatı’nın (AB Hukuk Sistemi) teker teker ele alınarak görüşüldüğü tarama sürecidir. Böylece Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde çok önemli bir dönüm noktası daha geride bırakılmış oldu.
0 Yorumlar