Sudan’ın batısındaki Darfur’da 2003’te alevlenen fitne ateşi tüm acımasızlığıyla yanmaya devam ederken çaresizlik içindeki kabile reisleri bir an evvel barış yolunda ciddi adım atma derdindeler. 2013 yılı Mayıs ayının son iki haftası içinde Çad ve Ortaafrika sınırına yakın Um Dukhun kasabası ve çevresindeki köylerde yaşayan Miseriya ve Salamat kabileleri arasındaki çatışmalarda çok sayıda genç insan öldü. Aslında 2013 yılı Şubat ayında yaşanan kriz ile birlikte 2005 yılından bu tarafa görülmeyen boyutta büyük bir göç dalgası yaşanmış kendi insanlarından 50.000, aslen Çadlı olup geçmiş yıllarda Sudan’a sığınanlardan da 25.000 kadar insan yaşadıkları yerleri terk edip hep birlikte Çad’a geçmişlerdi. Her üç ülkenin ortak sınırını oluşturan ve Çad tarafında kalan Tissi kasabası adeta dünyanın en büyük mülteci kamplarından birisine dönüşmüştü. Kendi nüfusu 10.000 civarında iken bir anda 100.000 civarında insanın kasabanın etrafında dolaştığı ve her an kabileler arasında tutuşacak bir kıvılcım ile patlamaya hazır bir mekân oluvermişti. 2013 yılında Darfur kabileleri arasındaki çatışmalarda her iki taraftan 200 kadar kişi ölürken 500 kadar kişinin de yaralandığı kulaktan kulağa dolaşıyordu. Kıtanın bu bölgesinin tek muktedir devleti olan Çad elinden geleni yapıp kendisine sığınan Darfurluların çocuk, kadın ve yaşlılarına sınırlarını 2003-2005 yıllarında olduğu gibi sonuna kadar açmış, silahsız olan herkesi kabul etmişti. Ancak insanların yine de kamplara kadar silah soktukları da resmi kanallardan olmasa da bazı çevrelerce ifade ediliyordu.
Böylesine hassas bir bölgede Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Uluslararası Göçmen Ofisi, UNICEF, Dünya Gıda Programı, Fransız Sınır Tanımayan Doktorları ve Çad resmi kurumları her şeyden önce emniyetin, asayişin sağlanması ve tüm insani faaliyetlerin huzur içinde yapılması için gayret ediyorlardı. Çad resmi makamlarından sonra Tissi kamplarına ilk geniş çaplı insani yardımı Türkiye Diyanet Vakfı, TİKA, İHH, Cansuyu ve Bisegder-Gönüllüler isimli beş kuruluşumuz yapmış ve halen burada bu yardımlar 20 gündür muhtaçlara peyderpey dağıtılmaktadır. Türkiye 2013 yılının en dramatik şartlarının yaşandığı bu bölgedeki mültecilere ve göçmenlere T.C. Encemine Büyükelçiği’nin rehberliğinde ve Mülteciler Yüksek Komiserliği ile Çad resmi organlarının desteğiyle istenen yerlere şimdilik ihtiyaca cevap verebilecek yardımları gönderen ilk ülke oldu.
Darfur’un orta bölgesinde son iki haftadır Miseriya ve Salamat kabileleri bereket mevsimi olan yağmur aylarının başladığı bugünlerde bölgede tarım yaparak vakitlerini geçirecek yerde hayatı kendilerine yine zehir ettiler. Türk yardım kuruluşlarının Tissi’de bulunduğu günlerde onlara yardım eden gençlerin de aralarında bulunduğu birçok insan maalesef bu son çatışmalarda öldü. Yeniden binlerce sivil Çad tarafına ve diğer komşu şehirlere kaçmaya başladı. Geçen hafta Salı günü olayların yeniden parlamasına sebep olan olay Salamat mensubu bir kişinin Miseriya kabilesi mensuplarınca herhangi bir yaralanma olmasa da mallarına el konulması üzerine hareketlendi. Miseriya kabilesine mensup bir gencin bu olayın ardından Salamat kabilesinin silahlı adamlarınca öldürülmesi üzerine gerginlik tırmanışa geçti. Bir anda iki taraftan 4000 kişi büyük bir çatışma ortamına girdi. 200 civarında Darfurlunun bu çatışmalarda öldüğü tahmin ediliyor. Miseriya mensupları Um Dukhun’un doğu mahallesinde yaşayan Salamat mensuplarının evlerini yaktılar. Son üç ay içinde Um Dukhun ile çevresindeki köylerde yaşayan nüfusun %40’dan fazlası mekanlarını terk edip Çad’a göçtüler.
Güney Darfur’da ise Beni Halva ile Gemir kabileleri arasında çıkan çatışmalarda 64 kişi öldü ve 1200 ev yakılarak kullanılamaz hale geldi. Beni Halba kabilesi önderlerinden birisine göre yaşadıkları çatışmanın temel sebebi kendilerine ait toprakları korumaktan ibarettir. Asıl sebep ise hayvanlarını beslemeye yeterli imkâna sahip olmadıkları için mevcut sınırlı su kaynaklarının paylaşımı kavgasıdır. Taraflar ya kabile savaşlarında ya da susuzluktan ölmeye mahkum olmuşlar. Bunu da doğal şartlar, iklim koşulları ve kabilelerin vahşi tabiatı ile açıklamak çok kolaycılık olur. Asıl sebep 19 ve 20. yüzyıllarda kurulan sistemlerde aranmalıdır.
2013 yılının ilk beş ayında 300.000 Darfurlu yerlerini terk etmek zorunda kaldı. Bu rakam son iki yılda yaşanan göç dalgasından daha fazla idi. 2003 yılında başlayan göçlerle birlikte zaten 1.4 milyon Darfurlu köylerini, kasabalarını terk ederek Darfur’un farklı bölgelerindeki kamplara yerleşmişti. Bunlara şimdi 300.000 kişi daha ilave oldu. Böylece Sudan’ın bu bölgesi 2013 yılına büyük bir sıkıntı ile girmiş oldu.
Orta Darfur bölgesinde yaşayan ve Zalinje (Zalingei) isimli merkez şehrinde bulunan Miseriya kabilesi reisi Yakup Muhammed Ali Çad-Sudan sınırının ikiye ayırdığı Um Dukhun şehrinin kenar mahallelerinde bomba ve silah sesleri işittiklerini belirtiyordu. Ayrıca Abga Rajil kasabasına saldırıldığını ve üç çatışmada 17 Miseriya mensubunun öldüğünü, Bergdai, Tab Naira ve Magal bölgelerinde çatışmaların devam ettiğini bildirmişti. Aslen Çadlı oldukları iddia edilen Salamat kabilesinin Miseriya’ya saldırılarında daha ziyade merkezi hükümet birlikleri ile birlikte hareket ettikleri ve onlardan askeri malzeme aldıkları iddia edilse de bunu bizzat Hartum tarafı reddetmektedir. Kabileler arası yaşanan kavgada kontrolü sağlamada yetersiz kaldığını kabullenmekle birlikte güvenlik güçlerini sadece ortamı yatıştırmak için kullandığını ifade etmektedir. Güney Darfur bölgesinde yaşayan et-Tâyşa kabilesi de Miseriya’nın saflarında Orta ve Güney bölgelerinde Salamat’a karşı mücadele etmektedirler. Oysaki bu kabile 2003 sonrası çatışmalarda merkezi hükümet yanlısı Cenncavidlerin safında Miseriya’yı güçsüzleştirmek için çarpışmıştı, şimdi onların safında Çadlı olduklarını iddia ettikleri Salamat’a karşı mücadele etmektedir. Özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi arananlar listesinde adı olan Güney Darfurlu Merkezi Güçler Komutanı Ali Küşeyb de artık Miseriya ile hareket etmektedir.
3 Haziran 2013 günü Miseriya ve Salamat kabilelerinin önderleri bir araya gelerek bu kardeş kavgasına son verecek görüşmelere başladılar. Doğu Darfur Valisi Abdülhamid Musa Kaşa bu görüşmelerin barış için önemli bir adım olduğuna inanıyor. Tuğgeneral rütbesinde emekli bir asker olan Salamat önderi Muhammed Beşir Musa ise barış için ne gerekiyorsa yapacaklarını, her iki tarafın girişimiyle bölgede yeni bir tarihi sayfa açarak savaşın bittiğini ve barışın hâkim olduğunu tüm halka ilan edeceklerini belirtmektedir. Hiçbir tarafın içinden her ne sebeple olursa olsun diğerine saldırma duygusu geçmeyeceğini ve barış için ne gerekiyorsa buna istekli olduklarının altını çiziyor. Ancak şer odakları rahat durmayacak ve Darfur’da barışa en ciddi şekilde yaklaşıldığı bir dönemde huzuru bozacak yeni adımları devreye sokabilirler. Bu sebeple tüm İslam ülkelerinin İslam İşbirliği Teşkilatı nezdinde bir an evvel sadece barışa taraf olarak bir milyonun üzerinde insanın hayvandan daha kötü bir hayat yaşamaması için kabileler arasında işbirliğini güçlendirecek girişimlere başlamaları gerekmektedir. Bunun yolu ise adına uygun “işbirliği” için olmazsa olmaz adımları atmaktır, yani bölgeye barışı kuvvetlendirecek heyetler gönderilmelidir.
Darfur barışı Somali ile kıyas edildiğinde çok daha rahat elde edilebilecek bir seviyededir. Bu konuda her iki tarafı ikna edecek güçlerin devreye girmesi gerekmektedir. Asıl mesele barışın sağlanmasından sonra başlayacaktır. Çad’daki ve Darfur içindeki kamplarda 10 yıldır her türlü insani haklardan mahrum yetişen yeni neslin kaybettiği yılları bir an evvel telafi edip kazanmaları için eğitim, sağlık ve yerel şartlarda asgari geçim şartlarına kavuşmalarıyla mümkün olacaktır.
Yıllarca batılı medya mensupları Sudan devletine karşı tavırlarını Darfur’daki insanlık dramının gerçek sebepleri yerine bunların Afrika asıllı oldukları için dışlandıkları ve Arap asıllı merkezi idare tarafından her türlü kötü muameleye tutuldukları şeklinde duyurdu. Oysaki Darfur’da hayat asırlar boyunca çok basitti, kendileri için içme suyu ve hayvanlarını sulayacakları su birikintileri, bunları otlatacakları meralara sahip olmaktan ibaretti. Modern çağın aşırı hırsı Darfur’da daha fazla hayvanın çoğalmasını, su kaynaklarının yetersiz kalmasını beraberinde getirdi. Yılın en az beş ayı yağan yağmurların coğrafi olarak uygun olan yerlere barajlar yapılarak tutulması, mümkün olmayan yerlere de buralardan borularla taşınarak, hatta yer altı su kaynaklarının yılarca önce Libya’da Muammer Kaddafi’nin yaptığı gibi tespit edilerek yapay nehirlerle taşınmasıyla Darfur’daki asıl sıkıntı çözülecektir. Hepsi de Müslüman olan Sudan halkı arasında Arap ve Afrikalılar şeklindeki ayırım etnik değil, tamamen yeterli su ve mera bulunamamasıyla alakalıdır. Şayet önümüzdeki birkaç yıl bu mesele halledilmezse Darfur’da daha çok kabile savaşı yaşanacak ve insanlar hayvanları ile beraber aç susuz oradan oraya sürükleneceklerdir.
Türkiye tarafından Darfur’da 2013 yılının barış yılı ilan edilmesi için girişimler bir an evvel başlatılmalıdır. Doha’da yapılan her türlü görüşmenin bölgede tepkiyle karşılandığına dair ciddi endişeler var. Güney Darfur’un merkezi Nyala’ya TİKA tarafından inşa edilen modern hastane bu anlamda oldukça kıymetli bir değer ifade etmektedir. Ancak bu hastane kadar kıymetli olacak en büyük destek bu bölgeye yapılacak birkaç baraj olacaktır. Eğer Darfurlular içme suyuna ve hayvanlarını sulamak için barajlara sahip olurlarsa onlara yeniden hayat verilmiş olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından başlatılacak Ramazan faaliyetlerinde Afrika’nın bu kanayan yarasının bir an evvel düzelmesi için Somali, Myanmar ve Mali’ye yapılan insani yardım örneklerinde olduğu gibi büyük bir coşkuya dönüştürülebilir. Hazırlıkları şimdiden yapılacak yardım kampanyaları ile Darfurlu mülteci konumundaki Müslümanların Ramazan ayını açlığa son vererek, huzur içinde geçirmeleri sağlanabilir. Üstelik bu durum bir zarurettir ve insani bir reflekstir. Artık lüks iftar sofraları kuranlar bir kere daha düşünsün. Milyonlarca Suriyeli, Myanmarlı, Malili ve Darfurlu Müslüman aç susuz oruç tutarken, tıka basa yiyecek tüketerek din kardeşliği hassasiyeti göstermek ne kadar inandırıcıdır?
Prof. Dr., T.C. Çad Büyükelçisi. 1835-1912 Yılları Arasında Osmanlı İdaresi ile Senusiye'nin Münasebetleri konulu yüksek lisansını veFransızca Konuşulan Afrika'da Modern Arapça - İslam Eğitiminin Gelişmesi, Mali Cumhuriyeti Medreseleri, 1980-1994 Yılları arasında Başkent Bamako'nun Konumu konulu doktorasını bitirdikten sonra bir süre İSAM'da araştırmacı olarak görev yaptı. Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Kavas, aynı zamanda Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği'nin (ORDAF) Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyor.
0 Yorumlar