Kadın Hayatlarını Yazmak: Oto/Biyografi, Yaşam Anlatıları, Mitler ve Tarih Yazımı Uluslararası Sempozyum Bildiri Kitabı
SYLVIA PLATH’IN SMITH COLLEGE YILLARI: YALNIZLIK DOLAMBACI
Duygu DİNÇER
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü.
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı.
e‐mail: duygudincerr@gmail.com
Giriş
Yirminci yüzyılın en yetenekli kadın şair ve yazarlarından biri olan Sylvia Plath, 11 Şubat 1963 yılındaki intiharının ardından gerek modern şiir dünyasında büyük yankı uyandıran Ariel şiirleri ve sanatsal üslubu gerekse dikkatleri üstüne çeken trajik yaşam öyküsü ile etkilerini günümüze kadar sürdürmüş ve pek çok çalışmaya esin kaynağı olmuştur.1 Erken yaştaki ölümünün ardından, geride The Colossus isimli şiir kitabını, Victoria Lucas takma adıyla yayımlattığı Sırça Fanus isimli romanını ve çeşitli dergilerde yayınlanmış birçok kısa öykü ve şiirini bırakmıştır.2 Ona asıl şöhretini kazandıran Ariel şiirleri ise Plath’ın ölümünden sonra eşi Ted Hughes tarafından kitaplaştırılmıştır. Tüm bu eserlerinin yanı sıra Plath’ın ardında, 1950 Eylül’ünde Smith College’taki eğitim hayatıyla başlayıp Şubat 1963 yılındaki intiharına kadar süren günce kayıtları3 ve 696 mektup kalmıştır.4 Plath’ın günce ve mektupları, yazın dünyasında en az profesyonel olarak kaleme aldığı eserler kadar ilgi uyandırmış, böylece güncesine yazdığı “elyazmalarını bastırarak kendisini gerçekleştireceği düşüncesi”5 hayalden hakikate dönüşmüştür.
Mayıs 1950’de Amerika Birleşik Devletleri’nin en prestijli kadın yüksekokullarından biri olan Smith College’tan kabul alan Plath, dönemin başarılı romancılarından biri sayılan ve Smith mezunu olan Olive Higgens Prouty’den burs alarak öğrenimine başlamıştır. Bu başlangıçla birlikte ilk kez evinden ve ailesinden uzun soluklu olarak ayrı kalan Plath, Northampton’daki Haven House’a yerleşerek6 kendi yalnızlık labirentinin dolambaçlı yollarında ilerlemeye başlamıştır. Plath’ın yaşamının bu dönemini, neredeyse her gün annesine yazmış olduğu mektuplar ve iç dünyasında yaşadığı sorgulamaları aktardığı günce kayıtları aracılığıyla takip etmek mümkündür. Bu kayıtlarda yazarın yaşadığı yalnızlık duygusunun kurduğu arkadaşlıklar, ailesiyle arasında olan kuvvetli bağlar, okulda kazandığı başarılar ve sanatsal çalışmalar sayesinde zaman zaman hafiflediği gözlense de yaşamının ilerleyen dönemlerinde de benliğinin yalnızlığın değişen yüzleriyle buluşmaya devam ettiği görülmektedir.
Sıla hasreti ve yalnızlık duygusuyla tanışma
1950 yılının Eylül ayında Smith College’a burslu olarak kabul edilmiş olmanın7 ve “bir Smith kızı”8 olmanın gururunu yaşayan Plath, her ne kadar mutlu ve heyecanlı bir başlangıç yapmış olsa da kısa bir süre sonra pek çok üniversite öğrencisiyle ortak kaderi paylaşarak sıla hasretiyle tanışmıştır. Yapılan birçok araştırma, üniversite için evden ayrılan gençlerde sıla hasreti ve depresif belirtilerin ortaya çıktığını göstermiştir.9 Sıla hasreti, bireylerin güçlü bir sosyal ağı arkalarında bırakarak yeni bir çevreye uyum sağlamaya çalıştıkları dönemlerde yaşadıkları gerginlik, yalnızlık, rahatsızlık, sıkıntı, sürekli ev hakkında düşünme ya da keder gibi psikolojik tepkileri içermektedir. Üniversite yılları pek çok öğrenci için evden ilk kez uzun süreli olarak ayrı kalınan dönemdir. Öğrenim nedeniyle ortaya çıkan bu doğal ayrılık süreci, rutin düzenden ve aşina olunan şeylerden ani bir uzaklaşmaya yol açtığı için bireyselliği yüksek olan gençler açısından bile zorlayıcı olabilmektedir.10 Gençler evlerinden ve özellikle de başta ebeveynleri olmak üzere kendileri için önem taşıyan bağlanma figürlerinden uzak kaldıklarında11 yoğun bir sıla hasreti yaşayabilmektedirler. Plath’ın güncelerinde sıla hasreti ile ilgili ilk kayıtların Şükran Günü tatilinin hemen ardından yazıldığı görülmektedir:
Sanırım, yalnızlığın ne demek olduğunu biliyorum şimdi. En azından anlık yalnızlığın. İnsanın kendisinin belli belirsiz özünden geliyor –kan hastalığı gibi bedenin her yanına yayılıyor, öyle ki insan matrisi, bulaşma noktasının yerini belirleyemiyor. Şükran Günü tatilinden sonra Haven House’a, odama döndüm gene. Sıla özlemi, şu anda bana egemen olan hastalıklı duyguya verdikleri ad. Odamda, iki dünya arasında yalnızım.12
Yukarıdaki satırlar Plath’ın hissettiği sıla hasretine yalnızlık duygusunun da eşlik ettiğini göstermektedir. Bu satırları destekler nitelikte, 27 Kasım 1950’de Şükran Günü’nün hemen ardından annesine gönderdiği mektupta Plath’ın “...yalnızlık dalgalarının ne zaman vurduğunu anlayamadım ama sanıyorum ki odama girdiğimde oldu –bomboş ve anlamsızdı. Evde yalnızca üç dört kız vardı... Tanrım, kendimi yalnız hissettim!”13 satırlarını yazdığı görülmektedir.
Bununla beraber Plath’ın 20 Haziran 1951 tarihinde annesine yazmış olduğu mektuptaki “...tüm insanlıkla bağlarımın koptuğunu hissediyorum. Son bir haftanın nasıl geçtiğini bile bilmiyorum. Canım başımı omzuna koymak ve sıla hasreti içinde ağlamak istiyor”14 satırlarının da yalnızlık duygusuyla iç içe geçmiş bir sıla hasretine işaret ettiği görülmektedir. Yazları farklı işlerde çalışan Plath, yukarıdaki mektubunun tarihinden ve içeriğinden anlaşılacağı üzere, üniversitedeki ilk yılının ardından daha evde ailesiyle özlem gideremeden yine yeni bir işe başlamıştır. Bu durumun, hissettiği sıla hasreti ve yalnızlık duygusunu daha da pekiştirdiği gözlenmektedir. Ayrıca bahsi geçen satırlar Plath’ın hem bağlanma figürü olan annesinin varlığını fiziksel olarak yakınında hissetmeye duyduğu ihtiyaca hem de diğer insanlarla kurduğu ilişkilerden kendini çekecek yoğunlukta bir yalnızlık duygusu yaşadığına dair ipuçları vermektedir.
Sıla hasreti yalnızca sevilen kimselere değil bireyin önceki çevresinde aşina olduğu ve o anda eksikliğini hissettiği öğelere duyduğu özlem duygusunu da içermektedir. Özellikle ev, kişinin kendi mahrem alanı olarak, bu özlemin yöneltildiği ilk öğelerden biridir. Yapılan araştırmalar sıla hasretinin eve bağlı olmayla yakından ilişkili olduğunu göstermiştir.15 Güncelerinde yer alan “...ama gene de, evde benim varlığımla dolu bir odam var, biliyorum”16 satırlarından da anlaşıldığı üzere, Plath yalnızca ailesine değil evine, alıştığı ve ait olduğu çevreye de özlem duymakta, henüz kendisini ait hissetmediği yeni evinde varlığının tam anlamıyla kabul edildiğini duyumsamamaktadır. Froust’tan yaptığı “Ev gittiğin zaman seni içeri almak zorunda oldukları yerdir!”17 alıntısı da Plath’ın “evinin daima onu kabule hazır bir şekilde beklediğine duyduğu inancı” temsil etmektedir. Dolayısıyla Plath için özlemduyulan ev, koşulsuz kabul edildiği tek yerdir.
Yukarıdaki günce kayıtları ve mektup alıntıları, Plath’ın evden ilk uzun süreli uzak kalışının ve bunun yol açtığı sıla hasretinin, yalnızlık duygusunun gelişimine zemin hazırladığını göstermektedir. Çalışmanın sonraki kısmında Plath’ın yaşadığı bu yalnızlık duygusu mercek altına alınarak hem değişkenlik gösteren doğası hem de kişilerarası ilişkilerdeki yansımaları ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Yalnızlık duygusu ve beslendiği kaynaklar
Smith College yılları Plath’a yalnızca iyi bir eğitimin, üstün başarı ve bursların değil, sadece kızların yaşadığı ve daha önce hiç deneyimlemediği bir arkadaşlık dünyasının da kapılarını açmıştır. Plath, 27 Eylül 1950 tarihinde, yani okulun ilk günlerinden birinde, annesine gönderdiği mektupta “Kızlar benim için yepyeni bir dünya. Onlar hakkında bilgi edinmek ilginç olmalı. Şu işe bak, benim yaşlarımdaki 48 kızla aynı evde yaşıyorum – Amma da güzel! Sınıfımda da 600 kız var”18 ve hemen ertesi günkü 28 Eylül 1950 tarihli mektubunda ise “bütün ev hayal edebilecek en sıcak insanlardan oluşuyor”19 satırlarını yazarken bu yeni dünyayla tanışmanın kendisi için ne kadar ilgi çekici, farklı ve heyecan verici bir deneyim olduğunu dile getirmiştir. Bununla beraber Plath’ın yalnızlık duygusunun beslendiği en temel kaynaklardan birinin de yine bu yeni dünyada kurması gereken kişilerarası ilişkiler olduğu görülmektedir. Plath’ın yalnızlık dalgalarının benliğini şiddetli bir biçimde sarstığını belirttiği Şükran Günü’nün ardından yazdığı satırların devamına bakıldığında hissettiği yalnızlık duygusunun derinlikli olmayan kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan bir tatminsizlikle ilgili olduğu gözlenmektedir:20
...en çok da, odamda, bu evdeki kızların hiçbirini tanımadığım gerçeğinin bilincine varıyorum her zamankinden çok. Evet, onları yüzeyde görüyorum, ara sıra dedikodu ediyorum onlarla, üstelik dostça (davranıyorum), ama gene de hiçbirini gerçek anlamda tanımıyorum –onları hangi düşüncelerinin devinime geçirdiğini, yönettiğini de bilmiyorum. Sınıfımdaki kızlardan olabildiğince uzağım. Yakınlaşmak istediğimi duyumsadıklarım, alışkanlığın zoruyla, nerdeyse hiç konuşmuyorlar benimle.
Yukarıdaki satırlar Plath’ın yaşadığı yalıtıma işaret etmektedir. Yalom tarafından belirtildiği üzere bireyin deneyimleyebileceği yalıtım türlerinden biri, kişilerarası yalıtımdır. Kişilerarası yalıtım, “bireyin kendisini başkalarından soyutlayarak yalnızlığa yönelişi olarak karakterize olmakta; coğrafi nedenlerden sosyal beceri eksikliğine, kültürel faktörlerden doyurucu kişilerarası ilişkiler kurmaya engel olan kişilik özelliklerine kadar pek çok nedenden ötürü ortaya çıkabilmektedir.”21 Üniversitedeki ilk aylarda, öğrenim gördükleri okulda daha önceden tanıdıkları arkadaşları bulunmaması halinde öğrencilerin derinlikli ilişkiler kurmaları zaman alabilmektedir. Günce ve mektuplarından takip edildiği üzere Plath’ın da Smith College yıllarında benzer bir süreçten geçtiği ve yaşadığı yalnızlık duygusunun birçok farklı kaynaktan beslendiği görülmektedir. Özellikle Smith College’ın başarı odaklı ve rekabete dayalı okul kültürünün, Plath’ın kişilik özelliklerinin, narsisistik eğilimlerinin, sosyal beceri ve bir gruba aidiyet eksikliğinin öncelikli tetikleyiciler arasında yer aldığı gözlenmektedir. Şekil 1’de yer alan bu koşullara ve özelliklere aşağıda biraz daha detaylı olarak değinilmeye çalışılmıştır.
Şekil 1: Plath’ın Yalnızlığını ve Yaratıcılığını Yordayan Etmenler
Smith College’ın başarı odaklı ve rekabete dayalı okul ortamı: Plath, Smith College’ın bir parçası olmaktan daima gurur duymuş, üniversite yılları boyunca okulunun güzide öğrencilerinden biri olmuştur. Bununla beraber okulda uygulanan ağır müfredat nedeniyle Smith College yılları onun için son derece stresli geçmiştir. Plath’ın “koşullama merkezi”22 olarak adlandırdığı okul, onu, “ülkenin dört bir yanından gelen kızlarla yarışmak durumunda”23 bırakmıştır. Yoğun ve disiplinli bir çalışma düzenine sahip olan Plath24, okul yaşamı boyunca sosyal hayatını ikinci sıraya koymuştur. Hafta sonu gezilerine ya da partilere katılmayı çok istese de sıkı çalışma temposu onu sosyal aktivitelere katılmaktan alıkoymuştur.25 Plath’ın böylesine sıkı bir çalışma disiplinini takip etmesinde bursunu kaybetmekten duyduğu korku kadar başarıya duyduğu tutku da etkili olmuştur. Yaşadığı “başarısızlık korkusu”nda26 şüphesiz ki babasının ölümünün ardından yaşadıkları maddi sıkıntılar da etkilidir. Yayımlanan eserlerinden kazandığı ödüller Plath için hem kendi başarısının bir göstergesi hem de annesinin üstlendiği masrafları hafifletmenin bir yoludur.27
Kişilik özellikleri: Plath’ın doyurucu kişilerarası ilişkiler kurmasını engelleyen, dolayısıyla yalnızlık duygusunu kuvvetlendiren etkenlerden bir diğeri kişilik özellikleridir. Günceleri ve mektupları incelendiğinde Plath’ın yaşamında sosyotropik ve otonomik kişilik eğilimlerinin etkilerini gözlemlemek mümkündür. Psikoloji literatüründe sosyotropik bireylerin yaşamlarında yakınlık, bağımlılık ve aidiyet ihtiyacını; otonomik bireylerin ise hedeflerin başarılmasını ve bireysel otonomiyi ön planda tuttuğu yönünde bulgular yer almaktadır. Sosyotropik eğilimleri yüksek bireyler kişilerarası ilişkilerde yaşadıkları kayıp ya da aksaklıklar karşısında; otonomik eğilimleri yüksek bireyler ise ulaşmak istedikleri hedeflere yönelik başarısızlıklar ya da başarmak istedikleri konularda yaşadıkları aksilikler karşısında daha fazla yara almakta ve depresif belirtiler sergilemektedirler.28 Plath’ın da akademik başarıları önceleyen, başarısızlıklar karşısında depresif belirtiler sergileyen bir yapıda olduğunu, dolayısıyla üniversite yıllarında otonomik yönlerinin ağır bastığını söylemek mümkündür. Harvard’daki yaratıcı yazarlık dersine kabul edilmediğini öğrenmesinin ardından yaşadığı yoğun depresyon da bunun delillerinden biridir. Benzer şekilde okul başarısından ödün vermemek için davet edildiği partileri ya da çıkma tekliflerini reddedişi de otonomik eğilimlerinin ön planda olduğunu desteklemektedir. Ancak şüphesiz ki günce ve mektuplarında Plath’ın diğer insanlarla yakınlık kurma, bağlanma ve bir gruba ait olma ihtiyacının da zaman zaman su yüzüne çıkarak benliğini sardığı, dolayısıyla sosyotropik eğilimlerinin de yaşamında varlığını hissettirdiği gözlenmektedir.
Plath’ın kişilerarası doyurucu ilişkiler kurmasını engelleyen bir diğer kişilik özelliği içedönüklüğüdür. Günce kayıtları incelendiğinde Plath’ın kişiliğinin içedönük bir yapı sergilediği, bu özelliğinin bir yandan yaratıcılığına zemin hazırlarken diğer yandan akranlarıyla olan ilişkilerinde zorluk yaşamasına neden olduğu görülmektedir: 29
...yazma isteğim de, küçükken, Mary Poppins’le Winnie‐the‐Pooh’ın peri masalı dünyasında yetiştirilmiş olmamdan kaynaklanan bir içedönüklük eğiliminden gelmiyor muydu? Bu beni okul arkadaşlarımın çoğundan ayrı düşürmemiş miydi? [Ve] hep A alışım, hayhuy içindekilerden ‘farklı oluşum’ –nasıl olduğundan pek emin değilim, ama, sürüye döndüğünde orasında burasında insan eli değmişliği olan hayvan gibi, ‘farklı.’
Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta Plath’ın duygusal dengesidir; zira günce ve mektupları incelendiğinde duygusal dengesinin son derece kırılgan olduğu ve sık sık değişkenlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar dergilere gönderdiği çalışmalarının reddedilmesini tolere etmekte görece başarılı olsa da Harvard’daki yaratıcı yazarlık dersinden kabul alamaması neticesinde yaşadığı büyük hayal kırıklığı ve buhran dolu günlerin30 Plath’ın intihar teşebbüsünün zeminini oluşturan etkenler arasında ön sıralarda yer aldığı bilinmektedir. Böyle durumlarda Plath, iç dünyasının kapılarını adeta tüm dünyaya kapatmaktadır.31
Plath’ın yakın ve doyum sağlayan sosyal ilişkiler kurmasının önündeki engellerden bir diğeri kimseyi beğenmemesine, kendisini farklı görmesine ve etrafındaki insanlara sürekli eleştirel bir gözle bakmasına neden olan narsisistik eğilimleridir. Bu özelliği Plath’ı arkadaş ilişkilerinde çok seçici davranmaya, yüksek kriterler belirlemeye sevk etmiş ve yalnızlık duygusunu pekiştirmiştir:32
Onları derinden sevebilmem –arkadaş olarak değerlendirebilmem‐ için birini beğenmem gerekir”. Ann ile böyleydi: zekâsına, araba kullanışına, canlı imgelemine –onu, o yapan her şeye‐ değer veriyordum. Onun bana dayandığı gibi dayanabiliyordum ona. İkimiz birlikte her şeyi göğüsleyebilirdik –ancak tam da her şeyi değil, öyle olsaydı geri gelirdi.
Yukarıdaki satırlar bir yandan Plath’ın narsistik eğilimlerine diğer yandan sevdiği ve arkadaş olmaya değer bulduğu biri ile ilişkisinin kopması karşısında yaşadığı terk edilmişlik duygusuna işaret etmektedir. Oysa burada bahsettiği arkadaşı, ailevi nedenlerden dolayı okuldan ayrılmıştır, başka bir deyişle Plath ile uzak kalmalarının nedeni kendi kişisel seçimi değildir.33
Günce kayıtlarında Plath’ın ergenlik döneminde ilgi çekme ve beğenilme ihtiyacının da arkadaş ilişkilerini sekteye uğratacak kadar yoğunlaşabildiği görülmektedir:34
...bendeki o eski, insanların benden kaçtıkları, beni bıraktıkları, beni yalnızlığa zorladıkları korkusunun izi değil mi? Bilinçaltımda hesaplanmış bir düzenek, arkadaşımın, erkek olsun, kadın olsun, ilgisini çekme, onu tutma, alıkoyma düzeneği değil mi? (Nancy Calson’un Winthrop’ta başka bir kızla birlikte beni Scouts’dan eve kadar geçirişini anımsıyorum. Onlara bir öykü anlatmaya başladığım zaman kıkırdaşarak kaçarlardı hep. Anlamazdım bunu. Şaşkın soluk soluğa arkalarından koşardım. Sonra, benim uzun, donuk abuk sabukluklarımı dinlemek zorunda kalmamak için kaçmayı tasarladıklarını öğrendim.) Ölçülülüğü geliştireceğim. İlgi çekmek için insanların üstüne atılan geveze bir züppe olmayacağım artık. Umarsızca beğenilmek istiyorum.
Sosyal beceri eksikliği: Yukarıdaki satırlar Plath’ın yalnızca ilgi çekme ihtiyacına değil sosyal beceri eksikliğine de işaret etmektedir. Görüldüğü üzere ergenlikten yetişkinliğe geçmekte olduğu evrede nasıl daha etkili iletişim kuracağını bilmiyor olması Plath’ın arkadaşlarıyla iletişim kurarken bir takım güçlükler yaşamasına yol açmıştır. Günce kayıtları Plath’ın Smith College yıllarında bir gruba katılma, arkadaşlığı sürdürme, gruptan ayrılma, yalnızlık ve hayal kırıklığı ile başa çıkma, bir konuşmaya uygun şekilde dâhil olma vb. ileri sosyal beceriler35 konusunda zaman zaman zorlandığını ortaya koymaktadır.
Ait olma ihtiyacı: Plath’ın yakın ve doyum sağlayan sosyal ilişkiler kurmasının önündeki engellerden bir diğeri aidiyet eksikliğidir. Bu yönü sosyal beceri eksikliği ile de iç içedir. Aşağıdaki satırlardan anlaşılacağı üzere Plath zaman zaman kişilerarası ilişkilerde farklılıkları nedeniyle “ayrı”lık yaşadığını hissetmekte ve kendini bir grubun parçası olarak görememektedir:36
Kısıtlanmışlıklarımın somut bir simgesi olarak bir kıyıya atıldığım, başkalarından ayrıldığım düşüncesi bir saplantı bende. İstemini öne sürmeye, başkalarıyla iletişim kurmaya yanaşmayan, ama her zaman kabul edilmediğine, bir yana itildiğine inanan bir kimse hakkında simgesel bir alegori yazmak isterdim. Umutsuzca belli bir grubun bir parçası olma çabasıyla kayak yaparken bacağını kırıyor...
Yukarıda bahsedilen tüm etmenlerin Plath’ın yalnızlık duygusunun oluşumuna zemin hazırladığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber Plath’ın deneyimlediği yalnızlığın, “varoluşsal yalnızlık”a dönük bir yüzü olduğu da gözlenmektedir. Varoluşsal yalnızlık, “başkalarıyla kurulan doyurucu ilişkilerin sağladığı bütünlük hissine rağmen bireylerin kendileriyle başkaları arasında kapatılamayan bir uçurum olduğunu hissetmesi halinde yaşadığı yalnızlık duygusudur.”37 Plath’ın güncelerinde bu duygunun da izlerini sürmek mümkündür:38
Tanrım, ama yaşam yalnızlıktan başka nedir ki, tüm uyuşturuculara, hiçbir amacı olmayan ‘partilerin’ yaygaracı neşesine karşın. Sonunda, içinizi açabileceğinizi duyumsadığınız birini bulunca da, ağzınızdan çıkan sözleri işitince donakalacaksınız – içinizdeki küçük, kasılmış karanlıkta öylesine uzun zaman kapalı kalmaktan öylesine paslı, öylesine çirkin, öylesine anlamsız, güçsüz ki. Evet, sevinç var, gerçekleştirmeler var, arkadaşlık var –ama ruhun, kendi kendinin yıldırıcı bilincindeki ruhun yalnızlığı korkunç egemen.
Yukarıdaki alıntılarından anlaşılacağı üzere Plath’ın, etrafını çevreleyen insanlara rağmen bilincinde olduğu bir yalnızlık duygusu yaşadığı ve çevresindeki insanlarla arasında derin bir uçurum duyumsadığı anlaşılmaktadır. Çalışmanın ilk kısmında yapılan alıntıda Plath’ın yalnızlığı bir “kan hastalığı”39 metaforu ile açıklaması da varoluşsal yalnızlık sorgulamalarının bir yansıması olarak görülebilir. Zira hatırlanacağı üzere, bu kan hastalığı Plath’a göre kişinin kendi özünden gelmekte ve bütün benliğini sarmaktadır.
Öte yandan Plath gibi başarılı ve yeni deneyimlere açıklığı son derece yüksek olan bir yazarın çoğu zaman, yalnızlığın yıkıcı taraflarını yaratıcılığı ve üretkenliğiyle tolere etmeye çalıştığı gözlenmektedir.40 Zira yalnızlığının ve tek başınalığının Plath’ın birçok şiir ve öykü yazmasına imkân verdiği ve bu yolla sanatsal başarılara imza atması için zemin hazırladığı düşünülmektedir.
Sonuç
Bu çalışmada Sylvia Plath’ın Smith College yıllarında deneyimlediği yalnızlık duygusu, ölümünün ardından basılan günce ve mektupları ışığında incelenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda Plath’ın evden en uzun süreli uzak kalışı ile ‐üniversite eğitimine başlayışıyla‐ birlikte yalnızlık duygusuyaşadığı görülmüştür. Ailesini ve alıştığı çevreyi geride bırakmak Plath’a depresyon, yalnızlık ve sılahasretinin kapılarını açmıştır. Yaşadığı yalnızlık duygusunda kişilik özelliklerinin, narsistik eğilimlerinin,sosyal beceri eksikliğinin, bir gruba ait hissetmeyişinin ve Smith College’ın rekabete ve ağır müfredata dayalı okul ortamının da etkili olduğu düşünülmektedir. Babasını kaybettikten sonra annesinin kazandığı gelir ile geçinen, öğrenimini (tıpkı kareşi Warren gibi) burslu sürdüren, tatillerde ailebütçesine katkıda bulunmak (aynı zamanda yazacağı şiir ve öyküler için malzeme toplamak) amacıyla çalışan Plath için başarılı olmak ve disiplinli bir çalışma alışkanlığına uygun hareket etmek bir bakıma yaşamındaki tek çıkış yoludur. Bu nedenle öğrenim hayatı boyunca Plath’ın önceliği akademik başarıları ve kendini gerçekleştirmesini sağlayacağına inandığı yaratıcı yazarlığı olmuştur ve bu bağlamda hem başarılı olma hem de yazma isteği yalnızlık duygusunu etkin bir şekilde beslemiştir. Dolayısıyla Plath’ın Smith College yıllarının ve bu yıllarda yaşadığı tüm deneyim ve duygusal çalkantıların aslında dünyaca ünlü bir yazarın kendini inşa etme sürecine hizmet ettiği söylenebilir.
Notlar
1 Fatmagül Berktay, Kadın Olmak Yaşamak Yazmak, (İstanbul: Pencere Yayınları, 1998), 22.
2 Peter. K. Steinberg, Great Writers: Sylvia Plath (USA: Chelsea House Publisher, 2004), X, 1‐3.
3 Sylvia Plath esasında 1950’den çok daha önce, küçük bir kız çocuğu olduğu yaşlardan itibaren günce tutmaya başlamıştır. Ancak basılmış günceleri arasında bunlar yer almamaktadır.
4 Sylvia Plath, Letters Home (Ed. Aurelia Plath) (London: Faber & Faber Limited, 1999), 3.
5 Sylvia Plath, Bütün Günceleri (Yay. Haz. Ted Hughes & Frances McCullough) (Çev. Şadan Karadeniz), (İstanbul: Oğlak Yayıncılık, 1998), 53.
6 Steinberg, Great Writers: Sylvia Plath, 22‐24.
7 Age, 22.
8 Sylvia Plath, Letters Home, 46‐48.
9 Richard Beck, Cathy Taylor and Marla Robbins, “Missing Home: Sociotropy and Autonomy and Their Relationship to Psychological Distress and Homesickness in College Freshmen,” Anxiety, Stress, &Sooabeh Bassak Nejad, Sahar Park, and Yadolah Zarghar, “Efectiveness of Social skills Training in Homesickness, Social Intelligence and Interpersonal Sensitivity in Female University Students Resident inDormitory,” International Journal of Psychology and Behavioral Research 2(3) (2013): 168‐175.Coping,16(2) (2003):155‐167. &
10 Gregory S. Longo, “Homesickness in College Students: The Moderating Effect of Religiousness on the Relationships between Homesickness and maladjustment” (MA thesis, Virginia Polytechnic Institute and State University, 2010).
11 Christopher A. Thurber ve Edward A. Walton, “Homesickness and Adjustment in University Students.”Journal of American College Health 60(5) (2012): 1.
12 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 35.
13 Sylvia Plath, Letters Home, 60.
14 Age, 70.
15 Longo, “Homesickness in College Students: The Moderating Effect of Religiousness on the Relationships between Homesickness and maladjustment”
16 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 35.17 Age, 70.
18 Sylvia Plath, Letters Home, 46.
19 Age, 46.
20 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 94.
21 Irvin Yalom, Varoluşçu Psikoterapi (İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2001), 556‐557.
22 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 35.
23 Age, 43.
24 Yusuf Eradam, Benden Önce Tufan: Sylvia Plath ve Şiiri, (Ankara: İmge Yayınevi, 1997), s.16.
25 Sylvia Plath, Letters Home, 81‐82.
26 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 36.
27 Sylvia Plath, Letters Home, 65, 87.
28 Richard Beck, Cathy Taylor and Marla Robbins, “Missing Home: Sociotropy and Autonomy and TheirRelationship to Psychological Distress and Homesickness in College Freshmen,”156.
29 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 38.
30 Sylvia Plath, Letters Home,123‐126.
31 Age, 123‐126.
32 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 37.
33 Age, 37.
34 Age, 80.
35 Hasan Bacanlı, Sosyal Beceri Eğitimi, (Ankara: Asal Yayınları, 2008), 59.
36 Age, 95.
37 Irvin Yalom, Varoluşçu Psikoterapi, 559‐560.
38 Sylvia Plath, Bütün Günceleri, 36.
39 Age, 35.
40 Eveline Teppers, Theo A. Klimstra, Carolien van Damme, Koen Luyckx, Janne Vanhalst and Luc Goossens, “Personality Traits, Loneliness, and Attitudes toward Aloneness in Adolescence,” Journal of Social and Personal Relationships 30 (2013): 1058.
Kaynakça
- Bacanlı, Hasan. Sosyal Beceri Eğitimi, (Ankara: Asal Yayınları, 2008), 59.
- Bassak Nejad, Sooabeh, Park, Sahar and Zarghar, Yadolah. “Efectiveness of Social skills Training inHomesickness, Social Intelligence and Interpersonal Sensitivity in Female University Students Resident inDormitory,” International Journal of Psychology and Behavioral Research 2(3) (2013): 168‐175.
- Beck, Richard, Taylor, Cathy, & Robbins, Marla. “Missing Home: Sociotropy and Autonomy and Their Relationship to Psychological Distress and Homesickness in College Freshmen.” Anxiety, Stress, & Coping 16(2) (2003):155‐167.
- Berktay, Fatmagül. Kadın Olmak Yaşamak Yazmak, İstanbul: Pencere Yayınları, 1998.
- Eradam, Yusuf. Benden Önce Tufan: Sylvia Plath ve Şiiri, Ankara: İmge Yayınevi, 1997.
- Longo, Gregory S., Homesickness in College Students: The Moderating Effect of Religiousness on theRelationships between Homesickness and maladjustment.” MA thesis, Virginia Polytechnic Institute and State University, 2010.
- Plath, Sylvia. Letters Home (Ed. Aurelia Plath), London: Faber & Faber Limited, 1999.
- Plath, Sylvia. Bütün Günceleri (Yay. Haz. Ted Hughes & Frances McCullough) (Çev. Şadan Karadeniz), İstanbul: Oğlak Yayıncılık, 1998.
- Steinberg, Peter. K. Great Writers: Sylvia Plath. USA: Chelsea House Publisher, 2004.
- Teppers, Eveline, Klimstra, Theo A., Damme, Carolien van, Luyckx, Koen, Vanhalst, Janne and Goossens,
- Luc. “Personality Traits, Loneliness, and Attitudes toward Aloneness in Adolescence.” Journal of Social and Personal Relationships 30 (2013): 1045‐1063
- Thurber, Christopher A., ve Walton, Edward A. “Homesickness and Adjustment in University Students,”
- Journal of American College Health 60(5) (2012): 1‐5.
- Yalom, Irvin. Varoluşçu Psikoterapi. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2001.
0 Yorumlar