Türk Ceza Hukukunda Uzlaşma (CMK m.253 Uzlaştırma)

T.C. KOCAELİ ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ



TÜRK CEZA HUKUKUNDA UZLAŞMA


Engin PARLAK
Yüksek Lisans Tezi


Yrd. Doç. Dr. İSA DÖNER
Tez Danışmanı 

Prof Dr. M. Emin ARTUK 
Doç. Dr. N. İlker ÇOLAK


KOCAELİ
2006





ÖZET

Uzlaşma, mağdur eksenli ceza adalet mekanizmasının bir sonucu olarak 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile hukukumuzda yerini almıştır.

Yüksek lisans niteliğindeki bilimsel çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. 
  • İlk bölümde uzlaşma müessesesinin hukuki niteliğini, tarihsel gelişimini, getiriliş nedenlerini, karşılaştırmalı hukukta yerini ve ceza muhakemesi hukuku ilkeleri karşısındaki durumunu ele aldık.
  • İkinci bölümde kanunlarımızda düzenleniş şekillerini, uygulanma biçimlerini ele alarak, uygulamada meydana gelecek muhtemel problemler ile çözüm önerilerimizi ortaya koyduk.
  • Üçüncü ve son bölümde ise uzlaşmanın hukuki sonuçları ve sonrasında muhakemenin işleyişi üzerinde durduk.


GİRİŞ

Ceza muhakemesi, kişilerin ceza hukukunun yasaklayıcı kurallar karşısındaki davranışlarının bir değerlendirilmesidir1. Bu değerlendirmeler hiç şüphe yok ki ülkelerin bağımsız mahkemeleri tarafından yapılacaktır. Adalete ulaşmak ve hukuki barışı tesis etmek amacını güden mahkemelerin ağır iş yükü olduğu ve davaların belli bir süre devam ettiğini söylemek mümkündür. Başta bu gecikme olmak üzere daha birçok saik, ceza hukuku sistemlerini, suç işleyenleri cezalandırma dışında farklı çözüm yollarına sevk etmektedir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri olarak adlandırılan bu yöntemler özel hukuk alanında kullanılmakla birlikte son yıllarda kamu hukuku alanında da kullanılmaya başlanmıştır.

Alternatif uyuşmazlık çözümü (alternative dispute resolution, ADR), tarafsız bir üçüncü kişinin, mevcut bir uyuşmazlığın çözümü konusunda taraflara yardımcı olmak ve katkıda bulunmak amacıyla katıldığı, uyuşmazlıkların çözümü için görev yapan devlet mahkemelerince yürütülen dava yolunun yanında seçimlik bir yoldur2. Konumuz olan “uzlaşma” ya da özel hukukta daha çok kullanılan ismiyle “arabuluculuk”, bahsetmiş olduğumuz bu çözüm yöntemlerinden birisidir.

Uzlaşma müessesesi, özellikle 21. yüzyıl ceza adalet istemlerinde mağdura karşı gösterilen duyarlılığın bir sonucudur. Adaletin gerçekleşmesinde uzlaşmayı yardımcı kabul eden yeni ceza sistemi, fail tarafından, suçtan ortaya çıkan zararının giderilmesi suretiyle barışın tesisini sağlamayı amaçlamaktadır. Zira bu sisteme göre, suça karşı salt ceza yaptırımı yeterli değildir. Zararın giderilmesi ile birlikte fail ile mağdur arasında ve dolayısıyla toplum arasında sağlanacak barış, adaletin temel amacını oluşturmaktadır. Fail suçtan ötürü duyduğu pişmanlığı mağdurun zararını karşılayarak göstermekle ceza hukukunun genel önleme amacı ile birlikte özel önleme amacı da sağlanmış olacaktır. Müessese aslında Anglo-Sakson hukukunun bir ürünü olmakla birlikte 21. yüzyıl adalet sistemlerinde görülen değişimle birlikte 1980’li yılların ortalarında Kıta Avrupadsı Hukukunda da benimsenmiş ve Avrupa Konseyince alınmış bazı tavsiye kararlarında da kendisini göstermiştir.

Uzlaşma yöntemi, ilk defa 1999 yılında çalışmalarına başlanan, 2001 yılında tasarı haline getirilen, 4.12.2004 tarihinde kabul edilen, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Usul Kanunu’nun 253- 255. maddeleri ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73/8 maddesi ile ceza hukukumuza kazandırılmıştır. Ceza hukukumuzda uzlaşma, şikâyete tabi olan suçlarda, asıl olarak soruşturma aşamasında istisnai olarak da kovuşturma aşamasında fail ile mağdur arasındaki uyuşmazlığın anlaşma yoluyla sonlandırılmasına dayanmaktadır. Soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının teklifi ile başlayacak uzlaşma usulü tarafların anlaşması ve zararın giderilmesi halinde, kamu davası açılmasına yer olmadığı kararı ile sona erecektir. Kovuşturma aşamasında uzlaşmanın gerçekleşmesi durumunda ise söz konusu olaydan ilişiğini kesecektir.

Burada, ülkemizde henüz ilk defa uygulanmaya başlanan yeni müesseseyi incelemeye çalıştık. 
  • Çalışmamızın ilk bölümünde müessesenin; hukuki niteliğini ve özel hukukta uygulama alanı bulan tahkim, sulh; ceza hukukunda ise önödeme, etkin pişmanlık gibi müesseselerle farkını ve benzerliklerini; müessesenin, ceza hukukunda ilk çağlardan bugüne gösterdiği gelişimi, müessesenin getiriliş nedenlerini, karşılaştırmalı hukuktaki yerini son olarak da ceza muhakemesi ilkeleri karşısındaki durumunu inceledik.
  • İkinci bölümde ise; ilk olarak uzlaşma müessesesinin Ceza ve Ceza Muhakemesi Kanunlarındaki düzenlenmesini, bu kapsamdaki suçları; ceza kanunlarımızca öngörülen şartlarını ve bu çerçevede özellikle şikâyet müessesesi karşısındaki durumunu, müessesenin uygulanış şeklini ortaya koymaya çalıştık.
  • Üçüncü ve son bölümde ise uzlaşmanın sona erme şekline göre ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ele aldık.



BİRİNCİ BÖLÜM
TANIM- HUKUKİ NİTELİK- TARİHSEL GELİŞİM – İSLAM HUKUKU- KARŞILAŞTIRMALI HUKUK- CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUİLKELERİ


I. UZLAŞMA MÜESSESESİ VE GELİŞİMİ

1. TANIM

Uzlaştırmanın Latince karşılığı olan conciliation sözcüğü “düşüncede birleşme” veya “bir araya getirme” anlamındaki “conciliare” sözcüğünden türemiştir. Uzlaşma, kelime anlamı itibariyle, uzlaşmak durumunu, uyuşmayı3, ortaya çıkan uyuşmazlıkların barış içinde çözümlenmesini, sulhu4 karşılayıp düşünce veya çıkar ayrılığını karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşılıklı anlaşmak ve mutabık kalmak anlamına gelir5. Ayrıca uzlaşma kavramı anlaşma, uyuşma, pazarlık, pazarlıklı adalet kavramları ile örtüşmektedir6. Uzlaştırma ve arabuluculuk kavramlarının uygulamada eş anlamlı olarak kullanıldığı da gözlenmektedir7. Genel olarak, yargı konusu olabilecek bir uyuşmazlığın yargılama sujelerinin işbirliği yapması suretiyle belirli bir sonuca ulaştırılmasını da ifade etmektedir8. Ceza hukukunda ise, cezai bir uyuşmazlığın, mahkeme dışında, fakat “adil” ve mağdurun zararının giderilmesini sağlayacak bir biçimde halledilmesi anlamına gelmektedir9. Son olarak uzlaşma; failin, mağdurla zararını gidermek suretiyle karşılıklı olarak anlaşması sonucunda, cezalandırılma riskinden kurtulması ve uyuşmazlığın sona erdirilmesidir.


2. UZLAŞMA MÜESSESESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

A. GENEL OLARAK

Uzlaşma ile ilgili kanuni düzenlemeler 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Yaptırımlar” başlıklı üçüncü kısmının “Dava ve Cezanın Düşürülmesi” bölümünde ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Özel Yargılama Usulleri” başlıklı ikinci kısmında “Uzlaşma ve Müsadere” başlığı altında yer almaktadır.

Görüldüğü üzere uzlaşma müessesesi hem maddi ceza normlarını ihtiva eden Türk Ceza Kanunu’nda ve ceza muhakemesi normlarını ihtiva eden Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu cihetle uzlaşma müessesesinin ceza hukuku sistematiği içerisindeki yeri ve niteliği tartışma konusu olmaktadır. Ancak dikkat edilmelidir ki TCK’ da konuyu düzenleyen yalnızca bir madde bulunmasına mukabil CMK’ da üç madde bulunmaktadır. Ayrıca mer’i CMK’ ya esas alınan tasarının hükümet gerekçesinde uzlaşmanın aslında bir muhakeme hukuku müessesesi olduğu ifade edilmiştir. Bu itibarla cezanın ve davanın düşürülmesi üzerindeki tesirleri itibariyle TCK’ da düzenlenmesi gereken uzlaşma, niteliği itibariyle bir muhakeme hukuku müessesesidir.

Alternatif uyuşmazlık yöntemleri günümüzde medeni hukuk ve idare hukuku alanında daha çok başvurulan araçlardır. Bu nedenle uzlaşma müessesesinin ceza hukukuna özel hukuktan yansıdığı da savunulmaktadır10. Bu görüşe göre ceza hukukunda yer alan uzlaşma, ceza davalarının, devletle davalı (ya da sanık) arasındaki bir mesele olarak değil, ihtilaflı taraflar arasında görüşülmesi gereken davalar olarak görerek, cezai meseleleri medeni hukuk meselelerine dönüştürmüştür11. Bu düşünceye temel alınan, uzlaşma görüşmelerinin başarıya ulaşması neticesinde düzenlenecek olan uzlaşma tutanağıdır. İleride değineceğimiz gibi uzlaşma tutanağı, karşılıklı irade beyanlarının açıklandığı, failin belirli bir edimi yerine getirmeyi taahhüt ettiği özel hukuk anlamında bir sözleşme12 yani bir nevi “agriment”tir13. Ancak muhakeme süjeleri olan hâkim ve savcının gözetim görevi uzlaştırma görüşmeleri süresince devam etmektedir. Soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında hâkim gözetim vazifelerini kullanarak uzlaşmanın ceza hukuk sistematiği dışına çıkmasını engellemektedir. Bu itibarla uzlaşmanın bir özel hukuk müessesesi olarak nitelendirilmesi isabetli değildir.

Uzlaşma Ceza Hukukunun “onarıcı adalet anlayışı” ile yakından ilgilidir. Onarıcı ceza adaleti yaklaşımı, suç failinin yol açtığı kayıplar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Suç işlenmesi neticesinde ortaya çıkan zararın giderilmesi ve tarafların tatmin edilmesi amaçlanmaktadır. Bu anlayış içerisinde mağdur eksenli bir ceza adalet mekanizması vardır. Bu yaklaşımın temel amacı mağdurun uğradığı zararın giderilmesi, toplumsal barışa ve güvenliğe katkı sağlanmasıdır. Onarıcı adalet yaklaşımında temel beklenti, suçu işleyen kişinin davranışlarının sonucunu anlaması, davranışlarının yanlış olduğunu kabul etmesi ve yaptığı yanlış davranışın olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak için gerekenleri yapmaya hazır olmasıdır14. Bu bağlamda uzlaşma bizi ceza teorisinin özel amacı olan mağdurun tatmini ve genel amacı olan adalet ve hukuki barışın tesisine götürür. Adalet ve hukuki barışın tesisi, yalnız mağdura yönelik fiile bir misilleme ile değil 15 -ki bu misilleme sadece medeni hukukta olduğu gibi mağdura verilen zararın tazmini anlamına gelmez16- mağdurun faille barışmasının sağlanarak failin yaptığı yanlışın farkına varmasıyla kendisiyle yüzleşmesiyle de mümkündür. Zira anlaşarak ulaşılan adalet daha iyi bir adalettir17. Suçunu ikrar eden fail, pişmanlığının bir ifadesi olarak, mağdurun uğradığı maddi ve manevi zararı gidermekle toplumla bir sulha varır ve toplumdaki eski statüsüne yeniden kavuşur.


B. TAHKİM

Hukukumuzda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 516 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümlenmesini özel kişilere bırakmalarına ve uyuşmazlığın bu özel kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasına tahkim denir18. Tahkim, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden (ADR) dir.

Ancak bugün için tahkimi, alternatif uyuşmazlık çözümü dışında değerlendirme eğilimi giderek artmaktadır. Buna rağmen, alternatif uyuşmazlık çözümü hakkında yapılan çeşitli çalışmalarda halen tahkim, devlet yargısının bir alternatifi ve bir alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemi olarak tasnife tabi tutulduğu ve bazı alternatif çözüm yöntemleri ile birlikte kullanıldığı da gerçektir. Ancak tahkimin kimi temel özellikleri, bugün için gelişmekte olan alternatif uyuşmazlık çözümünün temel özellikleri ve niteliğine ters düşmektedir. Örneğin, tahkimde, tarafların çözüm yöntemlerine katılımları, devlet yargısının tahkime müdahalesi, tahkim kararlarının kesin hüküm teşkil etmesi gibi özellikler alternatif uyuşmazlık çözümüne göre farklılık arz etmektedir19.

Tahkim yöntemi tanımından da anlaşılacağı gibi üçüncü bir kişinin uyuşmazlığı sona erdirmesi için karar vermesini gerektiren bir yoldur. Bu nedenle tabii hâkim ilkesinden bir sapma vardır. Tahkim yönteminde hakem olarak adlandırılan üçüncü kişinin vereceği karar tarafları bağlayıcı niteliktedir. Uzlaşma yönteminde ise üçüncü kişi hakem niteliğinden çok uyuşmazlığa düşmüş olan tarafları bir anlaşmayı müzakere edebilmeleri amacıyla bir araya getiren, tarafların uzlaşmasını veya birbirlerini anlamalarını sağlamak için taraflar arasındaki iletişimi kolaylaştıran20 bağlayıcı karar alma yetkisine sahip olmayan bir üçüncü kişidir. Diğer bir anlatımla uzlaşma hüküm vermeye dayalı bir yöntem olmadığından şekli bir tahkikat yapılamaz, iddia ve savunmalar dinlenemez, deliller ikame edilemez uzlaştırmacının suç konusu vakıa hakkındaki düşünceleri sadece tavsiye niteliğindedir.

Hakem kararlarına karşı kanun yollarına başvurma imkânı vardır. Kararı beğenmeyen taraf temyiz, karar düzeltme, yargılamanın iadesi yollarına başvurabilir. Uzlaşmada ise ortaya çıkan sonuç tarafların ortak iradesi neticesinde oluştuğundan taraflar herhangi bir kanun yoluna başvurma gereği duymayabileceklerdir.

Tahkim tarafların daha çok ticari uyuşmazlıklara başvurduğu bir yol olmakla birlikte devletin cezalandırma yetkisinden vazgeçme gibi bir netice doğuracağından ceza hukukunda uygulanması mümkün olmayan bir müessesedir. Ancak uzlaşma özel hukukta tek başına başvurulan bir yöntem olmakla tahkim ile birlikte uygulanabilir niteliktedir.


C. SULH

Hukukumuzda, Hukuku Muhakemeleri Kanunu’nun 63, 151, 213, 513, 515; İcra İflas Kanunu’nun 38, 226; Medeni Kanunu’nun 429/1, 462/8; Borçlar Kanunu’nun 191, 388; Ticaret Kanunu’nun 165, 219, 310; Avukatlık Kanunu’nun 35/a; Harçlar Kanunu’nun 22; Kadastro Kanunu’nun 74, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7; Vergi Usul Kanunu’nun 324. maddelerinde düzenlenmiştir. Sulh, kelime anlamı olarak iki tarafın karşılıklı istekleriyle, var olan bir çekişmeyi ortadan kaldırmaları veya çekişmenin ortaya çıkmasına engel olmaları21, sulh olmak ise uzlaşmak anlamına gelir22 . Hukuk sisteminde ise görülmekte olan bir davanın taraflarının, karşılıklı anlaşmaları ile dava konusu uyuşmazlığa son vermeleridir23. Sonuç olarak sulh, hukuki uyuşmazlığın taraflarının, karşılıklı rıza ve fedakârlıkla uyuşmazlığa son vermek gayesiyle yapmış oldukları bir sözleşmedir24.

Sulh’un bir yönü itibari ile uzlaşmanın özel hukuk alanındaki karşılığı olduğunu söyleyebiliriz. Zira sulh, medeni usul hukuku dâhilinde düzenlenmiş bir müessesedir. Görülmekte olan bir dava esnasında mahkeme önünde ya da mahkeme dışında tarafların haklarından kısmi feragat ve kısmi kabulde bulunarak anlaşmaları ve davayı bitirmeleridir. Uzlaşma ileride değineceğimiz gibi soruşturma ya da kovuşturmayı bitirme amacını güder. Uzlaşma görüşmelerinde amaç mağdurun zararının karşılanması için tarafların bir anlaşmaya varmalarıdır. Görüşmelerde şüpheli, suçu işlediğini ikrar eder ve zararın tamamını veya büyük bir kısmını karşılama konusunda mağdurla bir anlaşmaya varmaya çalışır. Mağdur zararın tamamının giderilmesini isteyebileceği gibi sadece bir kısmının giderilmesini kabul ederek kalan kısımdan feragat edebilir. Sulh sözleşmesi şarta bağlı olarak yapılabilir25. Böyle bir durumda dava sona erer. Uzlaşmada ise zarar giderilmeden soruşturma ya da kovuşturma son bulmaz, zararın giderilmesi beklenir. Zararın tamamının veya üzerinde anlaşılan kısmın giderildiği tespit edildiği zaman soruşturma ya da kovuşturma sona erdirilir.


D. ÖNÖDEME

Hukukumuzda, YTCK’ nın 73. maddesinde düzenlenmiştir. Önödeme yalnız para cezasını veya çok kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaları gerektiren suçlarda ve özellikle kabahatlerde, kendisine suç isnad edilen kimsenin mahkûm olabileceği para cezasının aşağı veya yukarı sınırını veya kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın aşağı haddine tekabül eden para cezasını ödeyerek aleyhine kamu davası açılmaması ve bazı hallerde de dava açılmışsa, bunun düşmesi sonucunu doğuran ve bugün mukayeseli hukukta çok geniş ölçüde uygulanan bir müessesedir26.

Önödeme müessesesinin hukuki niteliği konusunda çeşitli teoriler vardır. Bir teoriye göre önödeme, ceza hukuku prensipleri ile bağdaşmaz bu nedenle idari müessesedir27. Bir diğer teoriye göre idarenin ceza kararnameleri niteliğindedir28. Cezasız yargılama hukuku müessesesi olduğunu kabul eden teori 29ile birlikte devletin bazı hafif suçlar için faile kendisi ile anlaşmayı empoze ederek yargılamadan vazgeçmesini, dolayısıyla kamu davasını ortadan kaldıran bir müessese olduğunu30 da kabul eden teoriler vardır.

Önödeme müessesesi, şüphelinin suç teşkil eden fiili neticesinde cezalandırılma ihtimalinden kurtulmak amacı ile belirli bir para ceza ödemesi sonucunu doğururken uzlaşmada şüpheli aynı saikle mağdurun zararını karşılamakta ve bu daha çok para ile yapılmaktadır. Uzlaşmada ödenecek olan meblağı mağdur sanık/şüpheli ile anlaşarak belirlerken önödemede ise devlet şüpheli/sanık ile böyle bir pazarlığa girmemektedir.

Önödemede uzlaşmada olduğu gibi fail para cezasını ödediğinde soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilirken kovuşturma aşamasında düşme kararı verilir.


E. ETKİN PİŞMANLIK

Etkin pişmanlık diğer bir adıyla faal nedamet, bir kimsenin suç işledikten sonra pişmanlık duyarak sonucu önlemeye çalışmasıdır31. Yeni Ceza Kanunumuzda vücut dokunulmazlığına, malvarlığına karşı işlenen suçlarla birlikte suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçlarında kabul edilen etkinlik pişmanlık, uzlaşma ile benzerlikler taşımaktadır. Etkin pişmanlık, failin suçu işlemesinden sonra doğacak muhtemel zararı önlemesini gerektirir. Uzlaşmada ise şüpheli/sanığın suçun işlenmesinden sonra doğmuş olan zararı tamamen ya da kısmen ortadan kaldırır. Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması sonucunda sanığın cezasında indirime gidilebileceği gibi ceza verilmeyebilir ve denetimli serbestlik tedbiri hükmolunabilir. Uzlaşma neticesinde tarafların anlaşması sonucu doğarsa sanık cezalandırılmaz. Suç öncesi ve suç sonrası doğan mağduriyeti gidermeyi hedefleyen iki müesseseun işlenmiş bir suç için aynı anda uygulanmasının, suç politikası için sakıncalı olduğu kanaatindeyiz. Aynı saikle ceza verilmesinin öngörüldüğü iki müessesedan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabildiği durumlarda uzlaşma hükümlerinin uygulanmaması gerektiği kanısındayız


3. TARİHSEL GELİŞİM

İnsanoğlu var olduğu günden bugüne varlığını tek başına sürdürmenin maddi ve manevi külfetlerine katlanamamış ve topluluk halinde yaşamak zorunluluğuna boyun eğmiştir. Toplu halde yaşamın doğal sonucu olarak da savunma ihtiyacı hissetmiştir. Savunma refleksi ise topluluk içinde birtakım davranış kuralları ve müeyyideleri beraberinde getirmiştir. Bahsettiğimiz müeyyidelerin ilki “öç alma” müessesesidir. Lakin öç alma esası bazı sakıncaları da beraberinde getirmiştir. Zira bir aile ya da klan mensubuna yapılan saldırı, suç ve cezanın şahsiliği ilkesi henüz kurumsallaşmadığından aidiyet gereği yine o aile ya da klana yapılmış sayılıyor, bunun neticesinde aile ve klan çatışmaları kaçınılmaz oluyordu. Dolayısıyla öç alma müessesesinin savaşı devamlı kılışı ve barışı kurmadaki yetersizliği, ilkel ceza hukukunda uzlaşma denen bir müessese doğurdu. Görüldüğü üzere, öç alma ve uzlaşma ilkel ceza hukukunun birbirini takip eden iki aşaması olmuştur32.

Eski Yunan Hukukunda, başlangıçta cezai müeyyidelerin temeli kısasa dayanmaktaydı. Bu esas zamanla terk edilerek “uzlaşma bedeli” esası getirildi. Uzlaşma bedeli yasalarda düzenlenmiştir. Daha sonraları Yunan hukukunun suçun karşılığı olarak intikama ve cebir kullanmaya yer vermemeye çalıştığı görülür33.

Roma Hukukunda suçlar iki gruba ayrılmıştı ilk gurup suçlar kamu düzenini ilgilendiren suçlardı ve bu suçların müeyyidesi idam cezasıydı. Kişilere ve mallara karşı işlenen kamu düzenini bozmayan suçların yaptırımı ise mağdurun zararının giderilmesine yönelik mali cezalardı

İkinci grup suçlarda esas itibariyle kısas geçerliydi. Ne var ki kısasın uygulanabilmesi “uzlaşma bedeli” yoluyla mağdurun memnun edilmesi bakımından, mutlak bir uzlaşmayı gerekli kılmaktaydı34. Uzlaşma bedeli konusunda bir anlaşmaya varılamaması halinde kısas hükümlerine başvurulması kaçınılmaz olmaktaydı. On İki Levha Kanununda da bu yönde bir hükme rastlanmaktadır. Uzlaşma–kısas uygulaması, 19. yy kadar uygulanmış bir yöntemdir.

Ortaçağda derebeyliklerin bunun sonucunda feodal devletlerin kurulması mülkilik prensibinin önem kazanmasıyla toplumsal ve ekonomik yapıda köklü değişikliklere neden olmuştur. Bu gelişmeler uzlaşma müesseseunu zayıflatmıştır. Zira Roma hukukunda bahsetmiş olduğumuz uzlaşma bedeli bu dönemde ödenemez hale gelmiştir.

Kral uzlaşma bedelini kamu için değil, bizatihi, ihlal edilmiş olan kendi hakkı için talep etmekteydi. Tarafların, mahkeme dışında dostça uzlaşmaları mümkün bulunsa da, bu ödeme, kısmen de olsa, zorunlu idi. Böyle bir sistem faile, durumu elverişli ise, cezayı para ile ortadan kaldırabilme imkânı veriyordu35.

Uzlaşma Uzak Doğuda çok yaygındır. Çin’de uzlaşmanın kökleri Konfüçyüs felsefesine uzanmaktadır ve uzlaşma toplumsal düzenin sağlanmasını amaçlar. Hukukun ana fikri Batı anlayışından temelde farklılaşır. Çin’in sosyal düzen kuralları Li ve Fa’nın ilklerine göre tanzim edilmiştir. Değerler hiyerarşisinde Fa’nın üzerinde yer alan Li’nin Konfüçyüs anlayışı, düzgün davranışı ve iyi terbiyeyi, en üst hedef olarak evrensel ahengi içinde barındırmaktadır. Fa’ya göre resmi hukuk sistemi devlet tarafından empoze edilmiştir ve Batı hukukunun kavramlarına daha çok uymaktadır; bununla birlikte mukayese edilmeye değecek bir önem taşımamaktadır. Anlaşmazlıklar geleneksel olarak Jang’ın ince (usta) sanatıyla (uzlaşma sanatı, the art compromise) çözülür. Buna göre, kişisel haklar için ısrar edilmesi, toplumsal uyuma ciddi bir şekilde zarar verme olarak görülür ve dava düşüncesi tam bir skandaldır. Toplumun menfaatleri için her birey dava aşamasına gelecek bir anlaşmazlıktan sakınmaya çalışmalı ve kazanan ya da kaybeden bir kişinin bulunmadığı uzlaşmaya dayalı bir usulü tercih etmelidir. Bu gelenek, uzlaşma komitelerinin, medeni hukuk sisteminin omurgasını teşkil ettiği Çin Halk Cumhuriyetinde çok yaygındır. Geleneksel Çin’de olduğu kadar günümüzün modern Çin hukuk sisteminde de uyuşmazlık çözümünde önemli bir rol oynayan uzlaşma, hem Çin’deki yabancı ticari işletmelerin sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda bağımsız bir çözüm yolu olarak, hem de dava ya da tahkim yoluyla birleşik olarak uygulanmaktadır36.

21. yy’a gelindiğinde ceza adaleti sisteminde anlayış değişikliğine gidilmiştir. CMK’ nın 253–255. maddelerinin hükümet tasarısındaki gerekçeleri bu anlayış değişikliğini doğrular niteliktedir:


Suç mağdurlarına karşı ceza adalet sisteminde onların yararlarını korumak amacı güden bir duyarlılığın gittikçe güçlenerek ortaya çıktığı görülüyor. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bugüne kadar mağdurlara karşı gösterilen özel dikkat sadece bazı adam öldürme, terör ve örgütlü suçlarda ve cezaların ertelenmesi gibi bazı müesseseler yönünden söz konusu olabiliyordu. Oysa bugün Batı ülkelerinde özel kanunlarla suç mağdurlarına veya ailelerine devletin tazminat ödemesi bile öngörülmektedir. 21. yüzyıl adalet sisteminde, ceza adaleti yerine getirilirken, mağdurun tatmin edilmesi de ön plana çıkarılmış bulunmaktadır: Sistem uyarınca suça karşı sadece ceza yaptırımı yeterli değildir; zararın giderilmesi ve onarım en başta gelen amaç sayılmalıdır.

Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler tarafından yapılan çalışmalar suçtan doğan mağduriyetin giderilmesi amacını gütmekle uzlaşma müessesesinin gerekliliğini de ortaya koymuştur.

Avrupa Konseyi çerçevesindeki ilk çalışma, 1977 tarihli A vrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin “Suç Mağdurlarına Tazminat Ödenmesi Hakkındaki 27 Sayılı Tavsiye Kararı”dır. Buna göre 
Suçtan zarar görenin herhangi bir şekilde tazminat alamaması halinde, Devlet, a) Bir suç sonucu bedenen ciddi olarak yaralanan kişiye, b) Böyle bir suç dolayısıyla ölen şahsın bakmakla yükümlü olduğu kimselere, tazminat ödenmesine katkıda bulunmalıdır. Bedensel yaralanmaya yol açan suçlarla ilgili olarak kasten işlenen şiddet suçları dolayısıyla, sanık hakkında kamu adına takibat yapılmasa dahi, mağdur en azından tazminat kapsamına alınmalıdır”. İşte, temel ilkelere yer veren bu tavsiye kararına dayanarak yapılan çalışmalar, “Şiddet Suçları Mağdurlarının Zararlarının Tazmin Edilmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi”ni doğurmuştur37.
Avrupa Konseyi, 24 Kasım 1983 yılında adı geçen sözleşmeyi kabul etmiştir. Türkiye ise, 24 Nisan 1985 yılında sözleşmeye imza koymuş ancak, TBMM tarafından kabul edilmediği için iç hukuk metni haline gelmemiştir38.

Sözleşmenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 
“Konseye üye ülkeler arasında daha sıkı işbirliği sağlamak, hakkaniyet ve sosyal dayanışma nedenleriyle kasten işlenen şiddet suçu mağdurlarının kişilik durumları ile ve vücut ya da sağlıkları (ruhsal-bedensel) veyahut ta böyle suçların akabinde ölen mağdurların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin durumuyla ilgilenmek, bu tür suçların işlendiği ülke üzerindeki devlet tarafından bir zarar rejimi kurmak, özellikle failin meçhul olduğu veya ödeme gücünün bulunmadığı hallerde, bu alanda asgari normlar kurmak”39.
28 Haziran 1985 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin “Ceza Muhakemesi Hukukunda Mağdurun Hukuki Durumunun İyileştirilmesine İlişkin 11 Sayılı Tavsiye Kararı”, Avrupa Konseyi’ne üye devletlere bazı kurallarda birleşmeyi önermektedir.

Tavsiye kararına göre, konumuzu ilgilendiren yönüyle mağdur, muhakemenin tüm safhaları hakkında tam ve eksiksiz bir şekilde bilgilendirilmelidir. Buna göre mağdura, duruşma tarihi ve yeri, tazminat alabilme imkânları ve muhakemenin sonucu hakkında bilgi verilmelidir. Bir ceza mahkemesinin, suçlunun mağdura tazminat ödemesi konusunda karar verebilmesi mümkün olabilmelidir. Bu bağlamda, böyle bir olasılığı engelleyen mevcut sınırlamalar ve teknik sorunlar aşılmalıdır. Mevzuat, tazminata bizatihi bir ceza ya da cezaya ek olarak verilecek ceza niteliğinde bir yaptırım olarak verilmelidir. Mağdurun, suç nedeniyle uğradığı tüm zararlar ve kayıplara ilişkin gerekli tüm bilgiler, cezanın verilmesi sırasında gerekebileceği için, mahkemeye sunulmalıdır. Bunun için, mağdurun tazminat ihtiyacı ve suçlu tarafından ödenen tazminat veya suçlunun bu yönde gösterdiği samimi gayret göz önünde bulundurulmalıdır40.

26 Ağustos- 6 Eylül 1985 tarihleri arasında gerçekleştirilen ve “Suçların Önlenmesi ve Suçluların Tedavisini” konu alan Birleşmiş Milletler 7. Kongresi bir deklarasyonla kapanmıştır. Buna “Mağdurların Magna Carta’sı” da denir. Adı geçen deklarasyon mağdurun dört temel hakkına dikkat çeker:
  1. Ceza muhakemesinde adil işlem hakkı,
  2. Meydana gelen zararlı durumun eski hale iadesi hakkı, 
  3. Meydana gelen zararın tazmini hakkı,
  4. Yardım ve uygun tedavi hakkı.
Buradaki tazminden maksat, mağduriyetin fail giderilmesidir. Birleşmiş Milletler Deklarasyonu, burada, üye devletlere, diğer geleneksel yaptırımların kullanılması yanında, eski halin iadesi olanağını araştırma yükümlülüğü vermektedir. Ceza muhakemesinin amacı, mağduriyetin giderilmesi olmalıdır. Bu mağduriyet sadece maddi değil, manevi zararları da içerir. Tazmin hakkı ise, mağdura kamusal, özel, devlete ait ve yerel fonlardan finansal olarak yardım edilmesini içerir. Ayrıca deklarasyon, mağdura saygı ve şefkatle davranılması gerektiğini vurgular. Mağdura, ceza muhakemesi süresince hukuki yardım ve diğer koruma sunulmalı; muhakemenin akışı hakkında bilgi verilmelidir. Tüm bu söylenenler, mağdura adil olarak davranmak bakımından büyük anlama sahiptir. Yine BM. 7. Kongresinde mağdurun ceza muhakemesine aktif olarak katılması hususunda eksiklikler olduğu hususu da tartışılmıştır41.

17 Eylül 1987 tarihli “Mağdura Yardım Edilmesi ve Mağduriyetin Önlenmesi” Hakkındaki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 21 Sayılı Kararı’na göre, üye devletler, Anayasal hükümlerinin ışığı altında mevzuatlarını gözden geçirmelidirler. Özellikle küçük cürümler hakkında mümkün olabilecek yargı dışı çözüm yollarını geliştirerek ceza hukukundaki yetkili mercilerin yargı dışı çözüm tarafından yollarını kullanabilmeleri amacıyla, şu ilkeleri temel alarak gerekli düzenlemeleri yapmalıdırlar42:

Yetkili mercilerin suçluya yargı dışı çözüm yollarını önerebilecekleri koşullar kanunlarda açıklanmalı ve özellikle: 
a) Devlete veya bir kamu kurumuna ya da hayır amaçlı bir kuruma bir miktar paranın ödenmesi 
b) Mala verilen zararların tazmini veya suçun işlenmesi suretiyle iktisap edilen değerlerin iadesi 
c) Çözüme ulaşma olarak veya çözümün bir parçası olarak, suçun mağdurunun kabulü halinde uygun bir tazminatın ödenmesi seçenekleri açıkça belirtilmelidir.
Bu çeşit bir öneride bulunabilecek mercilerin yetkileri ve bu öneriye konu olacak suçların tasnifi yapılmalıdır. Yetkili mercii, suçla itham edilen kişinin muhtemel itirazları üzerine, onun lehine olarak öneriyi tekrar gözden geçirerek değiştirebilmelidir.

Yetkili merciler hangi hallerde yargı dışı çözüm yollarına başvuracaklarını açıkça izah etmeli ve hukukun önünde eşitliğin mümkün olduğu kadar sağlanabilmesi için, yargı dışı çözüme gidilmesi durumunda ödenecek olan para miktarını gösteren tarifeleri ve tüzükleri hazırlamalıdırlar.

Suçla itham edilen kişi, yargı dışı çözüme gitme önerisini kabul etmek istemezse, suçu reddetme hususunda tamamen özgür olmalıdır.

Yargı dışı çözüm yolunun, suçla itham edilen kişi tarafından kabul edilmesi ve bu yolun koşullarının o kişice yerine getirilmesi üzerine, soruşturmanın kesin olarak terk edilmesi hakkı tanınmalıdır.

Yetkili merciler, yargı dışı çözüm yollarını tatbiki konusundaki yetkilerini nasıl kullandıklarını yıllık bir rapor halinde yayınlayarak, suçla itham edilen kişilerin kimliklerini teşhir etmeden göstermelidir.

26–29 Kasım 1990 tarihleri arasında Strasbourg’ta düzenlenen “Yeni Sosyal Stratejiler ve Ceza Adalet Sistemi” konulu 19. Avrupa Konseyi Kriminoloji Kongresi’nde benimsenen sonuç ve tavsiyeler arasında, suçtan doğan mağduriyetin giderilmesine ilişkin hususların da bulunduğu görülür. Buna göre “ceza adaleti sistemine iş akışını sınırlamak üzere hukuki ve yapısal tedbirler kadar, ihtilafları halledici cezai olmayan vasıta ve tedbirlere de başvurulmalıdır”. Bu bağlamda sisteme iş akışını durdurabilme fırsatları (örneğin mağdurun muvafakati ile kolluğa takibatı sona erdirmek için takdir yetkisinin) verilmesi daha sıkça, daha kolaylıkla başvurulabilen türden olmalıdır. Ceza hukuku uygulamasına yönelik alternatifler, insani değer ve normları yansıtmalıdır. Tecrübeler çoğu davada mağdura yapılan yardım ve ceza niteliği taşımayan “uzlaşma”nın, mağdurun ihtiyaçlarını daha iyi tatmin ettiğini göstermiştir. Bu hallerde, ceza hukukunun müdahalesi gereksiz görülür. Mağdurun zararını gidermesi için neler yapabileceği, ne tür seçeneklerin bulunduğu duyurulmalı, öncelikle mağdurun manevi gereksinimleri giderilmelidir. Suç vasıtasıyla doğan ihtilafları çözümleyecek ceza niteliğinde bulunmayan olanaklar yaratılmalıdır. Bu olanaklar, gayri resmi usuller biçiminde olacağından ve bunlar da belli riskleri beraberinde getireceğinden mağdur ve sanık/veya mahkûmun haklarını koruyucu şekilde formüle edilmeli, saydam olmalı, zorlama ve baskı en alt düzeye çekilmelidir43.

R (99) 19 NO’LU TAVSİYE KARARI

Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu tarafından “Ceza Konularında Arabuluculuk” ile ilgili alınan 15 Eylül 1999 tarihli R (99) 19 no’lu tavsiye kararı, üye devletlerin uzlaşma yoluna başvurmasını ve bu yolu etkinleştirmeyi amaçlamaktadır.

Bakanlar Kurulu Avrupa Konseyi Tüzüğünün 15.b maddesi hükümlerine göre;
Üye ülkelerde aracılığın ceza konularında kullanılmasının geleneksel ceza davalarını tamamlayıcı veya alternatif esnek, kapsamlı, problem çözücü ve katılımcı bir seçenek olarak gelişmesini dikkate alarak;

Kurban ile suçlunun ve taraf olarak etkilenebilecek diğer kişilerin ve hatta toplumun ceza davalarına aktif olarak kişisel katılımlarını genişletme ihtiyacını dikkate alarak;

Kurbanların başlarına gelen olayın sonuçları ile ilgili olarak seslerinin daha güçlü olması, suçlu ile ilişki kurmaları, tazminat ve özür almaları konusundaki kanuni haklarını tanıyarak;

Suçluların sorumluluk duygusunun teşvik edilmesinin önemini dikkate alarak ve suçluların rehabilitasyon ve entegrasyonlarını daha da arttıracak değişiklikler yapmak için onlara pratik olanaklar sunarak;

Aracılığın suçu önleme ve ele almada ve bununla ilgili ihtilafları çözmede birey ve toplumun önemli rolünün anlaşılmasına katkıda bulunacağı ve dolayısıyla daha yapıcı ve daha az zorlayıcı kararları teşvik edeceği düşünülerek;

Aracılığın davranış ve eğitim açısından özel beceriler gerektirdiği anlaşılarak;

Ceza davalarında aracılık konusunda sivil toplum örgütlerinin ve yerel toplumların yapabileceği önemli katkı ile kamu ve özel kesim çalışmalarını birleştirme ve koordine etme ihtiyacı göz önüne alınarak;

İnsan Hakları ve Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması Konvansiyonuşartları dikkate alınarak;

Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Konvansiyonu ile ceza kanun ve usulü çerçevesinde kurbanın yeri hakkındaki R (85) 11 sayılı tavsiye, ceza hukukunun basitleştirilmesi ile ilgili R (87) 18 sayılı tavsiye, kurbanlara yardım edilmesi ve suçun engellenmesi hakkında R (87) 21sayılı tavsiye, genç suçlulara karşı sosyal tepki hakkında R (88) 16 sayılı tavsiye, toplumsal müeyyide ve önlemler hakkında R (95) 12 sayılı tavsiye ve aile aracılığı hakkında R (98) 1 sayılı tavsiye akılda tutularak;
Üye ülke hükümetlerinin ceza konularında aracılık müessesesini geliştirirken bu tavsiyelerin ekinde yer alan ilkeleri dikkate almalarını ve bu metni mümkün olduğu kadar çok yere sirküle etmelerini tavsiye etmektedirler.

R (99) 19 SAYILI TAVSİYE KARARINA EK

- Tanım

Bu ilkeler kurban ve suçlunun, serbestçe kabul ettikleri takdirde, tarafsız bir üçüncü şahıs aracılığı ile suçtan doğan konuların çözümlenmesine aktif olarak katılabildikleri işlemlere uygulanır.

- Genel İlkeler

Ceza davalarında aracılık eğer taraflar serbestçe kabul ederlerse yapılacaktır. Taraflar aracılık sırasında bu onaylarını herhangi bir zamanda geri alabilmelidirler.
  • Aracılık görüşmeleri gizli olup taraflar kabul etmedikçe sonradan kullanılamaz.
  • Ceza davalarındaki aracılık genel olarak bulunabilen bir hizmet olmalıdır.
  • Ceza davalarında aracılık ceza davalarının her aşamasında mümkün olmalıdır.
  • Aracılık hizmetlerine ceza hukuk sistemi içinde yeterli muhtariyet verilmelidir

- Hukuki Esaslar

Kanunlar ceza davalarında aracılığı kolaylaştırmalıdır.

Ceza davalarında aracılık müessesesinin kullanılmasını tanımlayan ilkeler olmalıdır. Bu ilkeler özellikle davaların aracılık müessesesine iletilmesi ve aracılık sonrası davaların takibine ilişkin hüküm ve şartları içermelidir.

Aracılık müessesesine temel koruyucu öğeler uygulanmalıdır. Özellikle tarafların gerekli olduğunda hukuki yardım alma ve çeviri yaptırma hakları olmalıdır. Ayrıca reşit olmayanların ebeveynlerinden yardım alma hakları bulunmalıdır.

- Aracılık İle İlgili Olarak Ceza Hukukunun İşlemesi

  • Ceza davasının aracılık müessesesine havalesi kararı ile aracılık işlemlerinin sonuçlarının değerlendirilmesi ceza mahkemelerine münhasırdır.
  • Aracılık hakkında karar vermeden önce taraflara hakları, aracılık işleminin özelliği ve kararların olası sonuçları hakkında açık ve eksiksiz bilgi verilmelidir.
  • Kurban ve suçlu aracılığı kabul etmeleri için adil olmayan usullerle zorlanmamalıdır.
  • Reşit olmayanların davalara katılmalarına ilişkin özel kural ve hukuki haklar ceza davalarında aracılık müessesine katılmalarında da uygulanmalıdır.
  • Eğer katılan taraflardan herhangi birisi bu işlemin manasını anlayacak durumda değilse aracılık yapılmamalıdır.
  • Bir davaya ilişkin temel olaylar aracılığın bir esası olarak taraflarca teyit edilmelidir. Aracılık müteakip davalarda suçun kabulünün bir kanıtı olarak kullanılmalıdır.
  • Tarafların yaşı, olgunluğu veya zihinsel kapasitesi gibi faktörlere ilişkin hususlar dava aracılık müessesesine havale edilmeden önce dikkate alınmalıdır.
  • Bir davanın aracılık müessesesine havale edilmesi kararı ile birlikte, ceza mahkemeleri ve yetkili makamlarına aracılık işlemi hakkında bilgi verilmesi için yeterli zaman süresi tanınmalıdır.
  • Aracılık sonucu yapılan anlaşmalara dayalı olarak ortaya çıkan beraatlar mahkeme kararları gibi aynı statüye sahip olacaktır ve aynı gerçeklerle muhakeme yapılmasını engellemelidir (nen bis in idem)
  • Taraflar arasında bir anlaşma olmazsa ve yapılan anlaşma uygulanmazsa, bir dava tekrar ceza mahkemesine intikal ettiğinde, uygulanacak işlemler hakkında vakit kaybetmeden bir karar alınacaktır.

- Aracılık Hizmetlerinin Yürütülmesi

- Standartlar

  • Aracılık hizmetleri bilinen standartlara göre idare olunacaktır.
  • Aracılık hizmetlilerinin görevi ifa ederken yeteri kadar muhtariyeti olmalıdır. Uzmanlık ve etik kurallar, aracıların seçim prosedürleri, eğitim ve değerlendirmeleri dikkate alınmalıdır.

Aracılık hizmetleri yetkili bir makam tarafından izlenmelidir.

- Aracıların Özellikleri Ve Eğitimleri

  • Aracılar toplumun her kesiminden seçilmeli ve genel olarak yerel kültür ve toplum hakkında iyi bilgi sahibi olmalıdırlar.
  • Aracılar, aracılık hizmeti vermeden önce temel eğitim ve hizmet içi eğitim almalıdırlar. Eğitimleri, ihtilafları çözme becerisi, kurban ve suçlu ile birlikte çalışabilme ve ceza hukuku temel bilgileri dikkate alınarak yüksek derecede uzmanlık elde etme amaçlı olmalıdır.

- Vakıaların Ele Alınması

  • Aracılık başlamadan önce aracıya davaya ilişkin tüm ayrıntılar bildirilmeli ve yetkili ceza hukuku makamları tarafından gereli belgeler temin edilmelidir.
  • Aracılık hizmeti davaya ilişkin gerekçelere ve tarafların ihtiyaç ve isteklerine dayalı olarak tarafsız bir şekilde yürütülmelidir. Aracı her zaman tarafların vakarına saygı göstermeli ve tarafların birbirlerine saygılı davranmalarını sağlamalıdır.
  • Aracı aracılık hizmeti için güvenli ve rahat bir ortam yaratmaktan sorumludur. Aracı tarafların kolayca etkilenebileceğini göz önüne alarak hassas davranmalıdır.
  • Aracılık hizmeti etkin bir şekilde ancak tarafların tahammül edebilecekleri bir hızda yürütülmelidir.
  • Aracılık hizmeti bir kamera ile yapılmalıdır.
  • Gizlilik ilkesine rağmen, aracı aracılık sırasında ortaya çıkabilecek ciddi bir olası suç hakkındaki bilgileri ilgili makamlara veya ilgili kişilere aktarmalıdır.

- Aracılığın Sonuçları

  • Taraflar gönüllü olarak mutabakata varmalıdır. Anlaşmalar sadece makul ve ölçülü taahhütler içermelidir.
  • Aracı yapılan işlemler ve aracılık işleminin sonuçları hakkında ceza hukuku makamlarına rapor verilmelidir. Aracının raporunda yapılan aracılık görüşmelerinin içeriği ile aracılık sırasında tarafların davranışları hakkındaki görüşler açıklanmamalıdır.

- Aracılık Hizmetinin Sürekli Geliştirilmesi

  • Karşılıklı mutabakat ve görüş birliği sağlamak için ceza hukuku makamları ile aracılık hizmetleri arasında sürekli istişare sağlanmalıdır.
  • Üye ülkeler ceza davalarındaki aracılık hakkında araştırma ve değerlendirme yapmalıdır.
Görüldüğü gibi tavsiye kararında uzlaşma müessesesi ayrıntılı olarak düzenlenmiş ve Avrupa Konseyine üye olan devletlerin ceza hukuku sistematiklerini, uzlaşmayı kabul edecek şekilde değiştirmeleri tavsiye edilmiştir. Daha sonra uzlaşma Avrupa Birliği müktesebatına alınmış ve uyuşmazlıkların mahkeme dışında çözüme kavuşturulması temel bir prensip haline getirilmiştir.

Son olarak 7–8 Nisan 2005 yılında Helsinki’de düzenlenen Avrupa Konseyi 26. Adalet Bakanları toplantısında uzlaşma müessesesinden bir başlık altında söz edilmiştir:

Ceza hukukunda uzlaşma ve diğer farklı çözümleri bütünüyle ele alan eski hale getirme (tazmin) olarak adlandırılan bu tanımda alternatiflerle desteklenmek gibi bir yanlış anlaşılma söz konusudur. Bu yüzden ceza hukukunda uyuşmazlığın çözümüne etkisi hususunda bir metot olarak uzlaşma, sistematik olarak saptırılmakta ve konunun esasından uzaklaşılmaktadır. Her durumda olmasa da tazmin bazı ülkelerde uygulama alanı bulmakta, uzlaşma ise son tahlilde yeni yeni yaygın olarak kullanılmaktadır. Uzlaşma müessesesi daha ziyade ceza hukukunda yeni bir bakış açısı olarak önerilmekle birlikte cezalandırma sorunu olarak da ele alınmalıdır. Mağdur genellikle bu tür ıslahla tatmin olur ve geleneksel metotlara paralel gelişmeler bu tür tatmin yolu tercih edilir.

Mağdurla-sanık arasındaki uzlaşmanın bir faydası da her iki taraf açısından geniş ölçüde katlanılabilir (kabul edilebilir) olmasıdır. Yine de bu tür bir yaklaşım bütün uyuşmazlıklar için kabul edilmeyebilir. Açıkça anlaşılacağı gibi ceza hukuku sistematiğinde geleneksel tedbirlerin yerini alabilecek bir yöntem (sistem) değildir. Fakat böyle bir netice diğer tedbirlerin bütünleyici bir unsuru sayılarak ceza kontrolünün pozitif bir yönü olarak ele alınabilir.

Toplumda uzlaşma müessesesinden beklenen pek çok görev vardır. Bir ölçüde alternatif ceza müeyyidesi olarak görülebilir. Bazı ülkelerde suçları azaltmak amacıyla uzlaşma ön şart olarak kabul edilebilir. Sanıklar için hem gönüllülük hem de zorunluluk olarak infaz programlarında yer alabilir. Bu genişkapsamlı alternatif çözümler bir dereceye kadar karşılaştırmalı çalışmalarla değişikşekillerde elde edilen tecrübeleri paylaşmayı hedefleyebilir. Avrupa düzeyinde yapılan böyle bir çalışmayla mağdurla-sanık arasındaki uzlaşma müessesesi üzerinde geniş bir ortak anlayış oluşturulabilir. Bu aşamada karşılaşılacak asıl zorluk tecrübeli uzlaştırmacıların yetersizliğidir. Konusunda uzman ve deneyimli uzlaştırmacıların azlığı ve uygulamadaki yetersizliktir. Bu tür uygulamacı eksikliğinin yanı sıra sorunun diğer bir yönü de acil öncelikler arasında yer almamasıdır.

Sorunlardan bir başkası ise toplumsal olarak karşılık bulmamasıdır. Bu yüzden de;
  • Halk uzlaşma kültürü ve avantajları konusunda bilgilendirilmelidir.
  • Ciddi suçlarda uzlaşmanın uygulanamayacağı yasal cezalandırmanın yerini almayacağı konusunda polis ve müşteki bilgilendirilmelidir.
  • Uzlaşmanın ceza hukuku sistematiğinde alternatif çözüm metodu olarak çok zor yer bulmakta ve mağdur uzlaşma konusunda isteksiz olmaktadır.
  • Ceza hukukunda tazminin zorluğu ve etkili bir metod olarak uygulama eksikliği olmaktadır. Tazmin hukukunun ve faydalarının topluma anlatılması ve toplumun bilinçlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Bu tür zorlukların yanı sıra problemin bir diğer tarafı da yetersiz delillerin tazmin hukukunda suç oranlarına ve özellikle de suç türlerine etkisidir. Tazmin müessesesine ülkelerde geniş ölçüde uygulama alanı bulurken uzlaşma müessesesine daha az başvurulmaktadır44.

Tüm bu çalışmaların nihayetinde ceza ve ceza muhakemesi kanunlarımızda Avrupa Birliğine uyum sürecinde alternatif çözüm yollarından biri olan uzlaşma müessesesi yerini almıştır. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253, 254 ve 255’inci maddeleri ile Türk Ceza Sisteminde “Uzlaşma” müessesesi yerini almıştır.


4. UZLAŞMA MÜESSESESİNİN GETİRİLİŞ NEDENLERİ

A. Mahkemelerin Ağır İş Yükü

Uzlaşma yöntemine müracaat etmenin ilk ve asıl sebebi mahkemelerin ağır iş yükü ile karşı karşıya olmalarıdır. Adliyelerin kapasitelerinin üstünde çalışmakta oldukları her türlü tartışmadan varestedir.

Nüfusun artması, teknolojinin gün geçtikçe ilerlemesi, ekonomik ve sosyal yaşamın spesifik bir hal alması yeni tür suçların ortaya çıkması suçların artmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Özellikle teknoloji ve çevre suçlarının ortaya çıkması ile birlikte soruşturma ve kovuşturma organlarının kapasitelerinin üstünde bir iş yükü ile karşılaşma sonucunu doğurmuştur.

Bu iş yüküne paralel olarak adli personel ve teknik donanım artışı sağlanamadığı için, adliyenin iş yükü daha fazla artmakta, dava süreleri uzamaktadır. Bunun sonucunda ceza hukukunun gereği gibi uygulanamaması bir yandan hukuka olan güveni sarsmakta, diğer yandan hukuki barışı tehlikeye sokabilmektedir45.

B. Kanuni Hakların Kötüye Kullanımı

Yargılama hukukunun taraflara tanıdığı haklar, özellikle sanığın dava zamanaşımından yararlanması yolu ile kötüye kullanılabilmektedir. İspat hukukuna yönelik kanuni düzenlemelerden bu amaç için yararlanılmaktadır. Örneğin : Bir suç için yurt dışında bulunan bir tanığın dinlenmesinin zaruri olduğunu savunan müdafiinin bu talebi doğrultusunda işlem yapmak zorunda kalan mahkeme uzun bürokratik yazışmalardan sonra tanığın ifadesine ulaşabilecektir. Bu arada geçen süre sanığı dava zamanaşımına biraz daha yaklaştıracak sanık cezalandırılamadan dava düşebilecektir. Bununla birlikte bilirkişi ya da hâkimin reddi de, yargılamayı uzatmak için başvurulan yollar olarak kullanılabilmektedir. Hâkimin reddedildiği bir durumda CMK 27. maddesi gereğince reddi istenen hâkimin mensup bulunduğu mahkemece bir karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye katılamaz. Bu nedenle mahkeme teşekkül edemezse, bu hususta karar verilmesi başka bir mahkemeye aittir. Kararı verecek mahkemenin değerlendirme süreci karar verildikten sonra yenilenecek usuli işlemler yine sanığın lehine bir sürenin işlemesine hizmet edecektir.

C. Suçun İspatındaki Güçlükler

Şeffaflıktan kısmen de olsa uzak iş ilişkilerine dayanan günümüz ekonomik yaşamının karmaşıklığı, sürekli olarak yer değiştirebilme imkânlarının artması, suçluların sempatizanları arasında rahatlıkla saklanabilmeleri gibi hususlar suçluluğun ispatını daha da zorlaştırmaktadır46.

Bu suçlardan ilk akla gelenler bilişim suçları, uluslar arası ekonomik suçlar ve uyuşturucu madde kaçakçılığı suçlarıdır. Gerçekten bu suçların incelenmesi kapsamlıdır. Zira tek bir yerde değil birden çok yerde hatta ülkede işlenirler. Bu durumda uluslar arası bir araştırma yapmak gereksinimi hâsıl olur. İşte ispat hukukundaki bu güçlükler ceza muhakemesinde uzlaşmayı teşvik etmektedir.

D. Zaman Ve Masraflardan Tasarruf

Uzlaşma, tarafları yargılama yolundan çok kısa bir sürede çözüme kavuşturur. Yargılama aşamasında olduğu gibi taraflar ispat yükümlülüğü içerisinde bulunmadıklarından tanık dinleme, hakimin reddi, bilirkişi raporu usullerine başvurmayacak böylece çok kısa bir zaman diliminde sonuca ulaşacaklardır.

Uzlaşma ayrıca tarafların masraflardan tasarruf etmesini de sağlar. Bu yolu tercih eden taraflar vekalet ücreti ödemekten kurtulurlar. Uzlaşma giderleri, arabulucunun ücreti ile idari masraflardan oluşur ve yargılama giderlerine oranla daha cüz’idir47.

E. Diğer Nedenler

Yukarıda bahsedilenler dışında, tarafları uzlaşmaya teşvik eden birçok nedenden söz edilebilir.

Bunlardan birisi günümüzde adalet sisteminde görülen anlayış değişikliğidir. 21. yüzyıl adalet sistemi, ceza adaleti yerine getirilirken, mağdurun tatmin edilmesini de ön plana çıkarmıştır48. Kamusal otoritenin giderek azalmasına, şeffaflaşmasına paralel olarak, kamusallık vasfı ağır basan ceza muhakemesinde de, mağdurun daha fazla ön plana çıkması, tarafların iradelerinin daha fazla belirleyici olması ve karşılıklı iletişime dayalı bir muhakeme anlayışı telaffuz edilmeye başlanmıştır49. Mağdurun ceza muhakemesi içerisinde daha aktif hale getirilmesi ile birlikte mağduru isteği doğrultusunda tatmin edici bir ceza adaleti sağlanmış olacaktır.

Kişilere karşı işlenen suçlarda, taraflar dava sonrası kişisel ilişkilerinin devam etmesini isteyebilirler. Zira fail sadece cezadan kurtulma saikini değil, mağdurla olan barışını da kurtarmak isteyebilir. Uzlaşma neticesinde fail mağdurun zararlarını karşılar ve sadece toplumla olan barışını değil mağdur tarafla olan ilişkilerini sürdürebilme şansını yakalar.

Toplum nezdinde itibarı olan fail, soruşturma ve kovuşturması gizlilik niteliği taşımayan eyleminin yargılama aşamasının aleniliği ilkesi gereğince başkaları tarafından bilinmesini istemeyebilir. Bu nedenle uzlaşma yolunu tercih edebilir.

Taraflardan biri için, dava sonunda verilecek mahkeme hükmünün hasımlı etkisinden sakınmak en iyi seçenek olabilir. Uzlaşma, bir hükmün neden olduğu daimi etkiden ve gelecekteki benzer davalara emsal teşkil edecek içeriğinden korunulmasını sağlar50. Ayrıca mağdur kendi tatmin yolunu kendi seçeceği için daha kolay benimseyeceği bir sonuca ulaşır.


II. İSLAM HUKUKUNDA UZLAŞMA

Uzlaşma, İslam Hukuku’nda sulh olarak anılmaktadır. Sulh İslam hukuku’nda iyi, güzel bir iş, bir akit olarak kabul edilmekteydi. Bunu belirtmek üzere bir hadisten alınan “Essulhü Seyyidülahkam” yani “sulh hükümlerin en üstünüdür” sözü eski hukukta adeta bir darbımesel haline gelmiş ve bu suretle sulh övülmüş, teşvik edilmiştir51.

İslam hukuku’nda uzlaşma yapılması gereken hukuki anlaşmazlık bir mal veya bir katlden veya yaralamadan doğan bir haktan ibaret olabilir; bununla beraber bir hakk Allah’tan, mesela hırsızlık veya ırza geçme için hadd cezasından, asla bu şekilde kurtulunamaz. Uzlaşmanın mevzuu şikâyetten vazgeçme de olabilir. Sulh şu hallerde hükümsüz olabilir: Tarafların isteği, sulh gayesi verilmiş olan şeyin kusurlarından dolayı iadesi, sulhun yapıldığı anda henüz mechül olan haller onda hukuki bir itilafın mevcut olmayacağını gösterdiği vakit52.


III. KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA UZLAŞMA

1. AMERİKAN HUKUKUNDA

Amerika Birleşik Devletlerinde uzlaşma müessesesinin kökleri 20. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Söz konusu müessese ilk defa bugünkü anlamından biraz daha farklı bir şekilde 1938 yılında Federal Hukuk Usulü Kanunu’nun 16. maddesinde yer alan duruşma öncesi müzakere usulü ile pozitif hukuk düzenlemesi olarak karşımıza çıkmaktadır53. Bugün alternatif uyuşmazlık çözümü (alternative dispute resolution, ADR) yolları sayesinde, ihtilafların %90’ı muhakeme öncesinde çözülmektedir54. Geleneksel jüri sisteminin yarattığı gecikme ve maliyetler ve mahkemeye gelen vakıaların sayıca artması ve karmaşıklaşması nedeniyle Amerikan Hukuk Sistemi, uyuşmazlıkların çözümünde alternatif yöntemler geliştirmiştir55. Anaokulundan 12. Sınıfa kadar arabuluculuk, eğitimin içine girmiştir. Öğretmen nezaretinde, federal bütçeden desteklenen bir öğrenci vasıtasıyla sınıftaki öğrenciler arası ihtilafları çözmede, şiddet eğilimini azaltmada ve çocuk ceza yargılamasındanşiddet eylemine bulaşmış çocukları rehabilite etmede arabuluculuktan yararlanılır56. İlk olarak 1947’de Amerika Birleşik Devletleri Kongresi işle ilgili çatışmalarda uzlaştırmayı kullanmıştır. Çok sayıda eyalet 1960’lar ve 1970’lerde hukuk davalarında anlaşmayı çözmek için uzlaşmayı kullanmaya başlamıştır57. Amerikan Yüksek Mahkemesi 1970 ve 1971 yıllarında verdiği ve 1975 yılındaki ilk yasal düzenlemenin dayanağını oluşturan Brady ve Santobello davaları ile ilgili kararlarda, normatif mülahazalardan çok; işin hızla sonuçlandırılması, muhakemenin, özellikle tutukluluk süresinin kısaltılması gibi, hem sanık hem devlet lehine birtakım avantajlar ve zorunluluklardan hareketle uzlaşma müessesesini tanımıştır58.

30.1.1998’e gelindiğinde “Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Kanunu” yürürlüğe sokulmuştur59.

Birçok Kıta Avrupası muhakeme sisteminden farklı olarak ABD’de, genellikle, isnad ceza muhakemesinin başlangıcında ortaya konur. Kovuşturma makamı ki bu pratikte genellikle polistir, suç haberini alır almaz, belli bir sanık hakkında yeterli şüpheye ulaşmak için ön araştırmalara başlar. Şüphenin belli bir kişi üzerinde somutlaşmaya başlamasıyla birlikte o kişinin yakalanması ve özel itham safhası söz konusu olur. Yakalama üzerine sanık derhal hâkim önüne çıkarılır ve o anda davacı,-genellikle polistir veya bazen de suçtan zarar görendir-, isnadı belirtmek zorundadır. Burada genellikle en ağırından isnadda bulunur ve bu aşamada mahkemeler isnadın savcılar tarafından ciddi bir biçimde kontrol edilmiş olmasını pek aramamaktadırlar60. Bu aşamada taraflar uzlaşırlarsa dava açılmamaktadır. Buna “pliebargining” yani “dava pazarlığı”, “iddia pazarlığı” denilmektedir61.

Bir yandan geçici bir isnadın oldukça erken bir aşamada ortaya konması, diğer yandan da bu isnadın farklı aşamalarda kontrolü ve muhakemenin çeşitli safhalarında değiştirilebilir olması, iddia ve savunma tarafları arasında uzlaşmayı teşvik edici ideal bir ortam oluşturmaktadır62.

“Charge bargaining” yani “suçlama pazarlığı63 uygulamasında savcı isnad edeceği suçu kesin olarak belirler, sanık da ikrarda bulunup bulunmayacağına karar verir. Burada cezanın türü-miktarı belirsizdir. Bu uygulamada hakim çok fazla kısıtlanmamakta ve cezanın belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Savcı ancak isteyebileceği en üst ceza sınırını telaffuz edebilmektedir64. Sanık burada artık ikrarı ile bağlıdır ve kanun yoluna da gidemez, zira birçok eyalette böyle bir durumda cezayı denetlettirebilme imkânı tanınmamaktadır65.

“Sentence bargaining” yani “hüküm pazarlığı66 uygulamasında ise sadece isnad değil, ceza da uzlaşmanın konusu olmaktadır. Bu uygulama ancak ceza belirlemesi sırasında hâkimin de uzlaşmaya katılmasıyla ya da hâkimin ceza tayini yetkisinden vazgeçerek tarafların ortak öneri haline getirdikleri cezayı kabul etmesiyle gerçekleşebilir. ABD’de “sentence bargaining” in her iki şekli de uygulanmaktadır67. Savcının taahhüdüne uymaması halinde ikrarın geçersizliği kabul edilmektedir. “Sentence bargaining” in karma bir uygulamasına Federal Yüksek Mahkemedeki yargılamada rastlanmaktadır. Burada hâkim uzlaşmada yer almamakta, taraflar uzlaştıkları cezayı aleni duruşmada hâkimin muvafakatine sunmaktadırlar. Önerilen cezanın hâkim tarafından uygun bulunmaması halinde sanık uzlaşma önerisini geri alarak duruşma talep edebilmektedir68.

Uzlaşma görüşmelerinde sadece isnadın kapsamı ve/veya ceza miktarı değil, duruma göre, tutuklamanın derhal sona erdirilmesi, özel bir infaz şekli, şartlı salıverilme, sanığın yakınlarının veya arkadaşlarının kovuşturulmaması gibi hususlar da gündeme gelebilmektedir69.

2. ALMAN HUKUKUNDA

Alman Ceza Hukuku fail-mağdur arasında arabuluculuğun hukuki temelleri bakımından birden çok hukuk esasları, hükümleri içermekte ve failin neden olduğu zararların giderilmesi bakımından yapılması gerekli işlemleri de belirlemektedir. Söz konusu hukuk temelleri önce 1990 yılında çıkarılan ve çocuk mahkemeleri hakkındaki kanunu değiştiren bir kanun tarafından genişletilmiştir. 1994 suçlulukla mücadele ve 1999 arabuluculuğu ceza usulünde kuran kanunlar, usul hukukunda gerekli değişiklikleri gerçekleştirmiştir.

12.1.1994’te Alman Ceza Kanununa “Fail ve Mağdur Arasında Arabuluculuk”, “Verilen Zararın Tazmini” başlıklı 46(a) maddesi eklenmiştir. Madde şu şekildedir:
“Fail;
Uzlaşmak için samimi bir çaba harcayarak, işlemiş olduğu suçun neticelerini tamamen veya büyük ölçüde tazmin ederse ya da tazmin etmek için ciddi olarak gayret ederse,
Çok fazla kişisel çaba gösterilmesinin ya da bazı fedakârlıklar yapılmasının gerekli olduğu durumlarda, mevcut zararı tamamen veya büyük ölçüde giderirse,
Mahkeme 49. maddenin 1. paragrafına dayanarak cezayı hafifletebilir ya da bir yıla kadar olan hapis cezalarında veya üç yüz altmış günlük çalışma ücretine kadar para cezalarında ceza vermekten imtina edebilir”70.
21 yaşından büyük olan bütün şüpheliler hakkında uygulanması olanaklı genel ceza usulüne göre, bazı koşullarla 18 ile 21 yaşları arasında bulunanlar bakımından yapılacak olan arabuluculuk ceza usul kanununun 153. Maddesi gereğince dosyanın kesin olarak takipsizlik kararıyla kapatılmasına olanak vermektedir. Bu hüküm savcılığın, mahkemenin kabulü ile, fail tarafından işlenen suçun az vahim olduğu ve ceza kovuşturması yapmak yönünden de kamu yararı bulunmadığı hallerde savcılığın kovuşturma yapmaktan vazgeçebilmesi olanağını sağlamaktadır. Az vahim suçlarda mahkemenin kabulü de gerekli değildir. Usul kanununun 153. Maddesi fail ve mağdur arasında, başarılmış bir arabuluculuktan sonra, doğal olarak kovuşturma yapmak bakımından hiçbir kamusal yarar bulunmadığından, dosyanın kapatılması ve takipsizlik kararı verilmesini ön görmektedir. Bu gibi hallerde kamu davası açılmışsa, mahkeme şüpheli ve savcının uygun görüşü ile dosyayı kapatabilir71.

Arabuluculuğun gerçekleştirilmesi Almanya’da arabuluculuk hizmetlerine havale edilmekte, belirlenen arabulucu, genel olarak önce şüpheli ile temasa geçmekte, ona usul hakkında bilgi vermekte ve bu konuda işbirliği yapmaya hazır olup olmadığını saptamaktadır. Durum uygun ise arabulucu o zaman mağdurla temasa geçmekte, ona usul hakkında bilgi vermekte ve bu konuda işbirliği yapmaya hazır olup olmadığını sormaktadır. Uygulamada mağdurlara göre faillerin bu işleme katılmaya çok daha yatkın bulundukları saptanmakta şüphelilerden onda dokuzunun ve mağdurlardan beşte dördünün genel olarak işbirliği yapmaya hazır oldukları görülmektedir. Saldırganlık suretiyle hırsızlık hallerinde olduğu gibi ağır suçlar söz konusu bulunduğunda, mağdurların sayısı daha az olmakta fakat genel olarak %50’yi aşmaktadır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre şüpheliler başlıca saik olarak, ceza usulünde daha iyi yer işgal etme arzusunu ifade etmişlerdir72.


3. FRANSIZ HUKUKUNDA

Uzlaşma, Fransız Ceza Usul Kanununda 23 Haziran 1999 tarihinde 1328 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle73 41/1. maddede düzenlenmiştir. Madde şuşekildedir;
  • Mağdurun uğradığı zararı tazmin etmeye, suçtan kaynaklanan uyuşmazlığa son vermeye ya da failin tekrar topluma kazandırılmasına yardımcı olmaya ilişkin böyle bir tedbirin yerinde görülmesi halinde, kamu davasına ilişkin kararın öncesinde, Cumhuriyet Savcısı doğrudan doğruya veya adli kolluğun bir görevlisi, yetkilendirilen birisi veya Cumhuriyet Savcılığı uzlaştırmacısı aracılığıyla;
  • Kanundan kaynaklanan yükümlülüklerin fail nezdinde hatırlatılmasına girişilme(adli tevbih),
  • Mesleki, sosyal veya sağlıkla ilgili bir kuruluşa failin yönlendirilmesi; bu önlem masrafları fail tarafından karşılanmak üzere bir staj veya bir hizmette formasyon tamamlanması ya da bir mesleki sosyal veya sağlık kuruluşunda bulunmaktan ibarettir ve özellikle de karayolundaki motorlu bir aracın kullanımı sebebiyle suç işlenmesi durumunda vatandaşlık stajı yaptırılır ki bu önlem, masrafları faile karşılattırılarak yol güvenliği hassasiyetine yönelik bir staj görmekten ibarettir;
  • Kanun ya da düzenleyici işlemler karşısında failin durumunu hukuka uygun hale getirmesinin talep edilmesi;
  • Belirtilen hususlardan kaynaklanan zararın tazmininin failden talep edilebilmesi;
  • Tarafların uzlaşmasıyla mağdurla fail arasında uzlaşma fonksiyonunun başlatılması; istenir.
Fail, mağdurun zarar ve çıkarlarını tazmin etme yükümlülüğü altında ise bu husus tutanak uyarınca Medeni Yargılama Usulü Kanununda öngörülen kurallara uygun bir şekilde para cezasının ödenmesi yöntemi izlenerek tahsili talep edilebilir.

Failin tutum ve davranışı sonucunda önlem uygulanamamış ise Cumhuriyet Savcısı yeni durumlar hariç iddianameyi hazırlar veya takibatın devamını sağlar74.

Madde metninden anlaşıldığı üzere kamu davası (Le Code de procédure pénale) açılmasına karar vermeden önce Cumhuriyet Savcısı, tarafların rıza göstermeleri halinde arabuluculuğa (La médiaiton) başvurabilir. Bunun için arabuluculuk sayesinde, verilen zarar tazmin edilebilmeli, suçun ortaya çıkardığı huzursuzluğa son verilebilmeli veya failin yeniden topluma kazandırılması mümkün olmalıdır. Hafif cezayı gerektiren basit suçlarda başvurulan arabuluculukta tarafların özür dilemesi, verilen zararın tazmin edilmesi, sanığa savcı tarafından adli tevbihte bulunulması, sanığa bazı kamu hizmetlerinde çalıştırılması veya düşük bir para cezasının ödenmesi suretiyle ihtilaf arabuluculukla çözülebilmektedir. Ancak, ceza arabuluculuğunun mutlaka mahkemece yürütülmesi şart olmayıp polis, savcılık teşkilatı, suçlunun meşruten tahliye edildiği dönemde suçluyu gözlemleyen kuruluşveya bağımsız bir topluluk temelli kuruluş tarafından yürütülmesi de mümkündür75.

Fransa’da vatandaşlara hak ve sorumluluklarının anlatılması ve hukuki uyuşmazlık halinde hangi mercilere ne şekilde başvuracakları konusunda hukuki yardımda bulunulması amacıyla, basit uyuşmazlık ve suçların anlaşma yoluyla çözümünü sağlamak üzere 18.12.1998 yılında bir yasa kabul edilmiştir. Bu çerçevede Bölgesel Adli Yardım ve Başvuru Konseyleri (Les Conseils Departementaux de I’Acces au Droit-CDAD) oluşturulmuş ve bu konseyler bünyesinde “Adalet ve Hukuk Evleri” kurulmuştur.

Adalet ve hukuk evleri üç bölümden oluşmaktadır: 
  1. Hukuki Danışmanlık Bölümü
  2. Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Bölümü 
  3. Cezai Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Bölümü
Konumuzu ilgilendiren cezai uyuşmazlıklarda arabuluculuk bölümünde, hafif cezayı gerektiren basit suçlar için adli mercileri meşgul etmemek ve vatandaşların küçük olaylar için adliyelerde zaman kaybetmeleri ve taraflar arasındaki çatışmaların büyümesinin önlenmesi için, bu tür olayların adli mercilere gitmeden barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi amaçlanmıştır76.

Ayrıca uzlaşmanın sağlanamadığı veya suçun niteliği açısından adli merciler önüne götürülmesinin zorunlu olduğu olaylarda devlet temsilcisi, olayın mağduruna hukuki danışmanlık yapabilir ve/veya onu mağdurlara yardımla görevli bir kuruluş olan “Paris Aide aux Victimes- PAV”a yönlendirebilir77.


4. İTALYAN HUKUKUNDA

İtalyan Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nun 444 vd maddelerine göre, “normal” muhakeme sadece, anlaşılarak sonuçlandırılamayacak önemli ve karmaşık uyuşmazlıklarda söz konusu olmakta, diğer uyuşmazlıklar uzlaşma yoluyla çözülebilmektedir 78.

Üç yıla kadar hürriyeti bağlayıcı suçlarda, sanık ve savcının anlaşması suretiyle isnad belirlenebilmektedir (patteggiamento). Uzlaşma tarafların önceden görüşmeleri üzerine olabileceği gibi, daha sonra diğer tarafın muvafakati şartıyla, savcı veya sanık tarafından yapılan bir talep biçiminde de gerçekleşebilir79.

Uzlaşmaya göre, para cezası ya da tecil edilmek üzere hapis cezası talep edilebilmektedir. Talep edilecek ceza hürriyeti bağlayıcı ceza ise, iki yılı aşmaması gerekmektedir. Zira uzlaşma ancak üç yıla kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda mümkündür ve uzlaşma halinde cezada indirim oranı en fazla 1/3 olabilmektedir. Ayrıca para cezasına hükmedilebilir ve bu durum uyuşmazlığın uzlaşma sınırı içinde kalmasını etkilememektedir80.


5. İNGİLİZ HUKUKUNDA

İngiltere’de uyuşmazlıkların önemli bir bölümü uzlaşma yoluyla sonuçlandırılmaktadır. ABD uygulamasından farklı olarak, İngiltere’de iddia tarafı ceza konusunda bir görüş bildirmemektedir. Bu nedenle cezaya ilişkin taahhütlerin bir önemi yoktur ve uzlaşmanın tarafları da bu konuyu hiç konuşmazlar. Mahkemeler uzlaşılan uyuşmazlıklarda somut cezadan genellikle 1/3 veya 1⁄4 civarında bir indirim yapmaktadırlar. Sanığa avukatı tarafından sadece bu bilginin verilmesi yeterli sayılmaktadır81.

“Charge bargaining”, suçlama pazarlığı uygulamasında ilk olarak polisle sanık arasında bir görüşme yapılmaktadır. Polis, suçu kabulü karşılığında; sorguya son verme, ithamın bir kısmından vazgeçme, tutuklama hususunda olumlu yaklaşım gibi değişik imkânları sanığa sunabilmektedir. Polis özellikle aydınlatılmasında güçlük çektiği suçlarda bu yolu sıkça kullanmaktadır. Uzlaşmanın sonucunda, gerçekten işlenmiş suçtan değil, daha hafif “herhangi bir” suçtan dava açılmaktadır. Bu durum iki taraf için de cazip olmaktadır; zira polis suçları aydınlatma oranını sayısal olarak yükseltmekte, sanık ise çok hafif bir yaptırım ile karşı karşıya kalmaktadır82 .

Dava açıldıktan sonra isnadın sınırlandırılması yolu ancak, iddia makamının delillerinin tahmin ettiğinden daha yetersiz olduğu hallerde gündeme gelmektedir. Böyle bir durumda savcı, sanığın isnadın kalan kısımlarını kabul etmesi halinde, ispatında zorluk olan kısımları iddiadan çıkarabilmektedir. Ancak sonradan yapılacak böyle bir isnad değişikliği için hâkimin muvafakati gerekmektedir83.


6. İSPANYOL HUKUKUNDA

1982 yılında uzlaşma İspanya’da iki basamaklı olarak düzenlenmişti; önsoruşturmada (İs CMUK m.655) ve son soruşturmada duruşmanın hemen başlangıcında (İs CMUK m.689/2) altı yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı ceza gerektirmeyen suçlarda sanık suçlamayı kabul ettiğini açıklarsa, duruşma yapmadan hüküm verilmekte idi. Ancak 1998 değişikliğiyle birlikte bu hüküm pratikteki önemini yitirmiştir. Zira artık kısaltılmış muhakeme imkânı getirilmiş ve oniki yıla kadar cezayı gerektiren suçlarda seri muhakeme kabul edilmiştir (İs CMUK m.779 vd.)84. Böylece, altı yıla kadar cezayı gerektiren suçlarda, isnad edilen en yüksek ceza üzerinde uyuşma sağlanması halinde hâkim, duruşma yapmaksızın hüküm vermek zorundadır. Buna karşılık altı yıldan fazla ve oniki yıldan az ceza gerektiren suçlarda hâkim uzlaşma talebini kabul ederek ceza miktarını kendisi serbestçe tayin edebilir85.

Uzlaşmanın bir şekli olan sınırlı uzlaşmada, savunma makamının tek taraflı olarak, hepsi aynı anda ikame edilebilen kamu davası, şahsi dava ve suç işlendiğini öğrenen her vatandaş tarafından açılabilen halk davasında (Popularklage) talep edilen cezalardan en ağırını kabul ettiğini açıklamasıyla dava sona ermektedir. Sanık burada bir ikrarda bulunmamakta, sadece, talep edilenlerden en yüksek cezayı kabul ettiğini açıklamaktadır (İs CMUK m.791/3 ve 793/3–1). Bu nedenle, sanığın cezayı kabul etmiş olması, aynı zamanda onun suçluluğu kabullendiği şeklinde anlaşılmamaktadır86. Ancak savcıların pratikte çoğunlukla üst sınırdan ceza önermeleri yüzünden sanıklar uzlaşma yerine duruşmayı tercih etmekte, buna karşılık zorunlu müdafiler, kendi açılarından rahat ve sorunsuz bir biçimde muhakemeyi sona erdirme yolu olduğu için, daha çok uzlaşmayı tercih eder görünmektedirler87.


IV. CEZA MUHAKEMESİ İLKELERİ VE UZLAŞMA

1. GENEL OLARAK

Ceza hukuku, genel bir tanımlamaya göre, ceza müeyyidesinin uygulanmasını gerektiren hukuki ihlallerin, sapmaların nelerden ibaret olduğunu, bu ihlallere ve ihlalleri gerçekleştirenlere yani suçluya karşı Devletin tepkisini belirten kuralları ve esasları gösteren hukuk dalıdır88. Ceza, toplumun öç alma içgüdüsünün89 dışavurumu olduğu gibi suçlunun ıslah edilmesi topluma kazandırılması amacını da güder.

Ceza Muhakemesi Hukuku, bir suçun işlenip işlenmediği; işlenmişse, bunun kim tarafından işlenmiş olduğu ve müeyyidesinin ne olacağı sorununa çözüm getirmek amacıyla, kural olarak, Ceza Muhakemesi Kanunları’na göre gerçekleştirilen iddia, savunma ve yargılama niteliğindeki bir dizi faaliyete ceza muhakemesi, bununla ilgilenen hukuk dalına da Ceza Muhakemesi Hukuku denir90. Ceza Muhakemesinin amacı, insan hakları, hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinin daima göz önünde bulundurularak maddi gerçeğin araştırılıp bulunması91 fail, suçlu ise cezalandırılması masum ise beraat ettirilmesidir. Ceza Muhakemesi gerçeği araştırırken, sanığı, mağduru, yargılamaya katılan diğer kişileri (tanık, bilirkişi) ve toplumu koruyucu tedbirleri almak ve uygulamak zorundadır92. Bunun için insan hak ve özgürlüklerine azami derecede riayet edilmeli ceza muhakemesi ilkelerine uygun davranılmalıdır. Uzlaşma, bir ceza muhakemesi müessesesi olduğundan bahisle, bu ilkelere ve uzlaşma ile ilişkilendirilmesine değinmekte fayda görüyoruz.


2. BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ HÂKİM İLKESİ

Bağımsızlık, kimseden emir almamak; tarafsızlık ise, iddia ve savunma makamları bakımından objektif davranmak, birini veya diğerini kayırmamak demektir93. Ceza muhakemesinde, çatışan çıkarlar arasında denge sağlamak94, ancak hâkimin adil bir hükme varmasıyla gerçekleşebilir95. Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı İHEB’ in 10. İHAS’ ın 6. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 138. maddesinde hâkim tarafsızlığından şu şekilde bahsedilmiştir: 
“Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Hukuk devletinde, bireylerin gönül rahatlığıyla mahkemelere başvurmalarının sağlanması hâkimlerin tarafsız ve bağımsız olması ile mümkündür. Karar verecek hâkim, ön yargıdan uzak; kişisel değer yargılarından arınıp yargılamaya başlamalıdır.

Uzlaşma müessesesi, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkesi ile bağdaşır yada çelişir bir durumda değildir. Zira uzlaşma görüşmeleri yargılama aşaması dışında bir üçüncü kişinin huzurunda yapılmaktadır. Uzlaştırmacı olarak adlandırılabilecek üçüncü kişi daha önce de bahsettiğimiz gibi hüküm verme konumunda olmayıp tarafları zararın karşılanması hususunda anlaşmaya yönlendirmektedir. Kovuşturma aşamasında hâkimin suç vasfının değişmesi ve şikâyete bağlı bir suç haline gelmesi durumunda taraflara uzlaşma teklifini götürmek zorundadır. Uzlaşma görüşmelerinin başarıya ulaşması ve mağdurun zararının karşılanması halinde hâkim davanın düşmesi kararını vermelidir. Hâkimin tarafsızlığı konusu, uzlaşma görüşmelerinin olumsuz sonuçlanması durumunda gündeme gelmektedir. Uzlaşma görüşmelerine geçilmesi için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253/1. maddesi gereğince sanığın suçtan dolayı sorumluluğu kabul etmesi gerekmektedir. Ayrıca uzlaşma görüşmeleri sırasında sanık suçluluğu ve olaylarla ilgili ikrarlarda bulunabilecektir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253/6. maddesi sanığın aleyhine olay ve ikrarlarının davada aleyhine kullanılamayacağından söz etmiş olsa da hâkimin etkilenmesi riski doğmuş olacaktır. Ancak hâkim, sanığın, uzlaşma teklifini, sorumluluğu haksız yere cezalandırılma riskini ortadan kaldırmak amacı ile kabul ettiğini düşünmeli ve buşekilde yargılamaya devam etmelidir. Bununla birlikte hâkim uzlaştırma teklifinde bulunurken ikrar ve uzlaşmanın sonuçlarından sanığa bilgi vermelidir96.

Uzlaştırmacının görevi “quasi judicial” yani bir nevi hâkimlik97 olarak ta nitelendirilmektedir. Uzlaştırma görevini yürütecek kişi her iki tarafa eşit uzaklıkta bulunmalıdır. Zira taraflı bir görüntü çizen uzlaştırmacı görüşmelerin başarısızlığı yada bir tarafın mağduriyetine neden olabilecektir.


3. MASUMİYET KARİNESİ

Masumiyet karinesi, İHEB’in 11. ve İHAS’ın 6/2. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 38/4. maddesi: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile masumiyet karinesini anayasal güvence altına almıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesindeki tanımlamalar masumiyet karinesine atıfta bulunmaktadır. Buna göre şüpheli, soruşturma evresinde, suç şüphesi altında olan kişiye (m. 2/1-a); sanık ise kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiye (m. 2/1-b) denmektedir. Görüldüğü üzere Ceza Muhakemesi Kanunu “suçlu” terimini kullanmamakla masumiyet karinesine uygun bir sistematik benimsemektedir.

Sanığın suçu kabul etmesi şartıyla uzlaşma görüşmelerine geçilmesi kuralı, masumiyet ilkesine açık bir biçimde aykırılık teşkil etmektedir. Zira uzlaşma görüşmelerinin temel sebebi mağdurun zararının giderilmesidir. Sanığın kusurluluğu üzerinde durulmamalıdır. Ceza alma riski ve yargılama aşamasında yıpranma ihtimali suçlu olmayan kimseyi uzlaşmayı kabule daha fazla sevk etmektedir. Beraat edebileceğini düşünen veya kendilerini suçlu görmeyen sanıkların önemli bir bölümünün uzlaşmayı kabul ettiği araştırmalarla sabittir98. Bu nedenle delil durumunun failin suçlu olduğunu açıkça ortaya koyduğu durumlar99 dışında kusurluluğun kabulü istenmemelidir.

Kanaatimizce kanunda yer alan “suçtan dolayı sorumluluğunu kabul” (md. 253/1) ifadesi yerine “uzlaşmayı kabul ” veya “mağdurun zararını karşılamayı kabul” ifadeleri kullanılabilir100.


4. ADİL YARGILANMA HAKKI

Adil yargılanma hakkı, kişileri, en önemlisi yaşama hakkı ve kişi özgürlüğü olan temel hak ve özgürlüklerin hukuka aykırı ve keyfi olarak kısıtlanmasından veya bunlardan yoksun bırakılmasından korunmayı ifade eden uluslar arası insan hakları hukukunun bir normudur101. Bu hak İHAS’IN 6. ve MSHUA’nın 14. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anayasa’da 3.10.2001 tarihinde 4709 sayılı yasayla yapılan 36. maddede değişiklikle adil yargılanma hakkı anayasal güvenceye kavuşmuştur: 
“Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Bununla birlikte CMK 160/2. maddesinde adil yargılanma hakkından bahsedilmektedir”.
Esasında adil yargılanma hakkı temel ceza muhakemesi ve insan hakları ilkelerinin bir kısmını kapsayıcı nitelik taşımaktadır. Keyfi tutuklama ve yakalama yasağı, tutuklama sebeplerini bilme hakkı, müdafi hakkı, işkence yasağı, mahkeme önünde eşitlik, adil duruşma hakkı, aleni duruşma hakkı gibi birtakım ilkeler adil yargılanma hakkı kapsamındadır.

Adil yargılanma hakkı yukarıda bahsettiğimiz bazı muhakeme ilkelerinden de anlaşılacağı gibi sadece kovuşturma aşamasını değil soruşturma aşamasında da geçerliliğini korumaktadır102. Zira “muhakeme” kavramı yargılamanın yapılmadığı soruşturma aşamasına da şamildir. Bu sebeple adil yargılanma hakkı ile savcılık aşamasında yapılan uzlaşmayı bağdaştırabilmekteyiz.

Uzlaşma, adil yargılanma hakkını ihlal eden bir müessese değildir103. Uzlaşmanın her aşamasında bağdaşır olması şartıyla adil yargılanma hakkı ilkeleri uygulanabilir. Örneğin: 
Savcılık aşamasında, şüphelinin uzlaşma teklifi amacıyla çağrılması ve bu çağrıya rağmen gelmemesi durumunda zorla getirilme kararı alınmaması gerektiği kanaatindeyiz. Şüphelinin uzlaşma teklifi amacıyla zorla getirilmesi, uzlaşma yönünde iradesini baskı altına alınacak ve hareket özgürlüğü geçici de olsa kısıtlanacaktır. Çağrıya rağmen gelmeyen şüphelinin teklifi kabul etmediği yönünde zımni iradesini var saymak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Tarafsız bir uzlaştırıcının seçilmesi, uzlaşmaması halinde sanığın cezalandırılacağı konusunda iradesinin baskı altına alınmaması gibi güvenceler uzlaşma aşamasında adil yargılanma hakkının sanığa tanınmasının mümkün olduğunun bir göstergesidir.

5. ALENİYET İLKESİ

Aleniyet, açıklık, kamuya ait olmaklık104 anlamı taşımakla muhakeme hukukunda, yargılamanın zorunlu süjeler dışında isteyen kimselerin de yargılamayı takip edebilme özgürlüğünü, bu özgürlüğünün tanınmasını ifade etmektedir. Bu ilke, yargı kararlarına güveni sağlamanın yanında, hâkimlerin daha sağduyulu karar vermesine, sanığın toplum önünde kendisine yöneltilen suçlamalardan kurtulabilmesine ve diğer insanları suç işlemekten alıkoyarak cezanın önleyici fonksiyonuna hizmet eder105. İlke İHEB’in 6/1. İHAS’ın 14/1. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 141/1 maddesi bu ilke ve sınırlarından şu şekilde söz etmiştir: 
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.” 
CMK’nın 182. maddesinde duruşmaların açıklığından bahsedilmiştir.

Uzlaşma müessesesinin aleniyet ilkesi ile çelişip çelişmediği hususunda fikir birliği mevcut değildir. Bir görüşe göre uzlaşmanın duruşma dışında gerçekleşmesi106 ve uzlaşma tutanaklarının açıklanmaması aleniyet ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Karşı görüşe göre ise, uzlaşma aleniyet ilkesi ile çelişmemektedir. Uzlaşmanın aleni bir biçimde olmaması ve daha sonra da kamuoyunun bilgilendirilmemesi aleniyetin ihlali sayılmaz. Aleniyet, yani kamu yoluyla kontrol sadece duruşmada sağlanmalıdır. Aleniyet kuralı, oturumda verilen araları ya da iki oturum günü arasındaki zamanı kapsamaz. Muhakemenin zorunlu bir parçası olmadığından, sağlanan bu uzlaşmanın daha sonra da kamuoyuna bildirilmesi gerekmez. Sadece bu uzlaşmaya dayanarak yapılan, örneğin sanığın ikrarı ya da mahkemenin ceza tayinine ilişkin açıklamaları gibi ceza muhakemesi işlemleri aleni duruşmaya aittirler. Uzlaşmanın gereğinin bu duruşmada yapılmış olması, aleniyet ilkesini sağlamak için yeterlidir107.

Kanaatimizce uzlaşma, her ne kadar aleniyet ilkesi ile çelişir görünse de bu ilkeye bir aykırılık teşkil etmemektedir. Uzlaşma görüşmeleri kamuya açık yapılmamakta görüşme tutanakları daha sonra imha edilmektedir. Ancak failin üstün bir hakkı için usulün bu yönde sağlanması zorunludur. Zira uzlaşmanın olumsuz neticelenmesi halinde, kamuya açıklanan görüşme tutanakları tarafsız hâkim ilkesini zedeleyebilecektir. Failin olaya ilişkin ikrarları hâkimde suçluluğu yönünde bir kanaat oluşmasına ve yargılamanın adil şekilde yapılmamasına sebep olacaktır. Bu yönüyle tarafsız hâkim ilkesi aleniyet ilkesine tercih edilmektedir. Ayrıca uzlaşmanın sağlanması halinde kamu davası açılmasına yer olmadığı veya davanın düşme kararı uzlaşmanın sağlanması ve zararın giderilmesi gerekçesi ile aleni birşekilde verilmektedir.


6. ADALET İLKESİ

Etik ve hukuki bir kavram olan adalet, herkesin fırsat eşitliğinin bulunması; herkesin kanun önünde eşit sayılması; herkese kişiliğini geliştirme olanağının verilmesi; buna engel olan maddi ve manevi engellerin ortadan kaldırılması; her türlü imtiyazın ve keyfiliğin reddedilmesi anlamına gelir108. Adaletin sağlanmasında ivedi hareket edilmesi toplumsal tepkinin ve öç alma içgüdüsünün tatmin edilmesi için önemlidir. Bu yüzden geciken adalet, adalet sayılmamaktadır. Bu yönüyle uzlaşma adalet ilkesi ile bağdaşır niteliktedir. Uzun yargılamalar sonucu mağdurun yıpranması ve sanığın beraat edemeyeceği yönündeki kuşkuları uzlaşma ile bertaraf edilmektedir.

Uzlaşma yönteminde delil ikamesinin önemli ölçüde azaltılması109, mağdurun tatmin edilmesi de adaletin sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Zira anlaşarak ulaşılan adalet daha iyi adalettir. Bu nedenle, uyuşmazlıklı yargılamadan uzlaşma suretiyle vazgeçme uzlaşmanın bir eksikliği değil, aksine olumlu bir yönüdür110. Failin pişmanlık duyması ve bu suretle toplumla barışı sağlanması onarıcı adaletin sağlanması anlamına gelmektedir.


7. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİ

Re’sen araştırma ilkesi, soruşturma ve kovuşturmanın devlet tarafından yapılmasını ifade etmektedir. CMK 160/1’de bu ilkeye değinilmektedir. Çalışmamızın tarihsel gelişim kısmında da belirtildiği üzere, ilkel ceza hukuku döneminde suçun öncelikle suçtan zarar göreni ve ailesini ilgilendirdiği kabul edilmekteydi. Ancak “Devlet”in ortaya çıkıp, güçlenmesiyle birlikte özel hukuk niteliği taşıyan ceza hukuku kamu hukuku karakteri kazanmaya başlamış, devletin suçla bozulan toplumsal barışı yeniden sağlamak hususundaki rolü, yavaş yavaş da olsa, giderek fazlalaşmıştır. İşte ilke, bu gelişimin bir sonucudur111. Bu ilke bakımından, suçları takip etmek ve cezalandırmak devlet için hem bir hak hem de bir görev olarak kabul edilmekte olup, devletin tekelindedir. İlkeye göre, devlet, suçları suçtan zarar görenin isteği ile bağlı olmaksızın savcı aracılığı ile takip eder, etmek zorundadır. Zira işlenmiş bir suç takip edilmezse bu, kamu yararına aykırıdır, kamuya zarar verir. Buradaki dava açmak zorunluluğunun kamu yararına aykırı olmasının sebebini şu anlayışta aramak gerekir: Devlet, dava açmak tekelini eline alır, vatandaşın yerine hareket eder ve bunu yapmaya mecbur olursa devletin kovuşturma yapmaması halinde bir boşluk ortaya çıkacaktır ve mağdur olan vatandaş zor duruma düşerek kendi hakkını bizzat almaya çalışacaktır. O halde bu zorunluluk devletin, vatandaş karşısında dava açmak tekeline sahip olmasının haklı görülebilmesinin bir sonucudur112.

Re’sen araştırma ilkesi, uzlaşma müessesesi karşısında soruşturma ve kovuşturma aşamasında farklılık göstermektedir. Soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı, ileride yeniden değineceğimiz gibi uzlaşma teklifini şüpheliye, iddianame hazırlama aşamasında teklif etmelidir. İddianame hazırlanması ise tüm delillerin toplanması, şüphelinin suçlu olduğu yönünde kuvvetli bir kanaat edinilmesinden sonra yapılmalıdır. Yani savcı tüm delilleri topladıktan sonra suçluluğuna kanaat getirirse şüpheliye uzlaşma teklifinde bulunacaktır. Bu yönüyle uzlaşma re’sen araştırma ilkesine bir engel teşkil etmemektedir. Kovuşturma aşamasında ise suç vasfının değişmesi ve şikâyete tabi bir suç şekline dönüşmesi halinde uzlaşma teklif edilmektedir. Bu durumda mahkeme tarafların uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde araştırmayı, uzlaşmanın gerçekleşememesine kadar ertelemektedir. Uzlaşmanın sağlanması halinde ise araştırma yapılamayacak uzlaşmaya istinaden düşme kararı verilecektir. Özetle kovuşturma aşamasında re’sen araştırma ilkesi geçerliliğini yitirmektedir.


8. MADDİ GERÇEĞİN ARAŞTIRILMASI İLKESİ

Ceza muhakemesinde medeni muhakemeden farklı olarak, devletin cezalandırılma hakkının doğmasının belirlenmesi amacıyla somut olayın esası araştırılır. CMK 160/2’de bu ilkeden bahsetmektedir. Uzlaşmada mahkeme işin esasına girmemekte, sanığın suçun sorumluluğunu kabul etmesi karşılığında maddi gerçeğe ulaşmaktan vazgeçmektedir. Böylece uzlaşma ile ceza kanunu da değersiz hale gelmektedir, zira sanık hiç işlemediği ya da işlediğinden farklı, üzerinde “uzlaşılmış” bir suçu kabul etmektedir113. Uzlaşma görüşmelerinde ise üzerinde uzlaşılan mağdurun zararı olması sebebiyle maddi gerçeğin üzerinde bu aşamada da durulmamaktadır. Uzlaşma bu nedenle maddi gerçeğin araştırılması ilkesi ile çelişir durumdadır.


9. KAMU DAVASININ MECBURİLİĞİ İLKESİ

Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden alt ilkeye “araştırma mecburiyeti” ilkesi; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden alt ilkeye “kamu davasını açma mecburiyeti” ilkesi ve nihayet, açılan kamu davasının, muhakeme sonuçlanıncaya kadar yürütülmesini ifade eden ilkeye de “kamu davasını yürütme mecburiyeti ilkesi” denmelidir114. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/2. maddesinde kamu davasının mecburiyeti ilkesi benimsenmiştir.

Uzlaşmanın bu ilkeyle çelişip çelişmediği hususunda Alman doktrininde iki görüş mevcuttur. Bir görüşe göre, ilke uzlaşma ile ihlal edilmektedir. Zira kovuşturma makamları, sanığın bir karşı edimde bulunması kaydıyla kovuşturma yapmaktan ve mahkûmiyet kararı vermekten vazgeçmektedirler115. Uzlaşmanın söz konusu ilkeye aykırı olmadığını savunan görüş ise, ceza muhakemesinde neye izin verildiğine değil, neyin yasak olduğuna bakmak gerektiğini, yani kanunen yasaklanmış olanın serbest olacağını, bu açıdan bakıldığında da uzlaşmanın açıkça yasaklanmadığını belirtmektedir116. Ceza hukukumuzun benimsediği kamu davasının mecburiliği karşısında uzlaşma sistemimize bir ihlal teşkil etmektedir. Ancak kanun koyucunun kamu yararı gerekçesiyle getirdiği bu istisnanın sistemin katı yapısının mahzurlarını gidermek bakımından yararlı bulunduğu da söylenebilmektedir117


10. HAK ARAMA HÜRRİYETİ

Hak arama hürriyeti İHAS’ın 6, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesinin 8 ve 10. maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde aynı adla yerini almıştır. Uzlaşma yönteminde yargılama yapılmamaktadır. Taraflar kendi iradeleriyle bu yöntemi seçmektedirler. Bu nedenle uzlaşma müessesesi bağımsız ve tarafsız mahkemeye erişim hakkına engel oluşturmamaktadır118.


11. DOĞRUDAN DOĞRUYALIK, SÖZLÜLÜK İLKESİ

CMK 217/1. maddesine göre: Hâkim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Buna göre ceza hukukumuzda doğrudan doğruyalık ve sözlülük ilkeleri mevcuttur. Uzlaşma yönteminde, hâkim uzlaşma görüşmelerine katılmamakta sadece tespitte bulunarak düşme kararı vermektedir. Bu yönüyle uzlaşma bu ilkeye aykırılık teşkil etmektedir.

Karşı görüşe göre, uzlaşma ile mahkeme kesin bir karara ulaşmadığı gibi, mahkemenin hüküm vermesini sağlayacak kanaat bizzat uzlaşmadan edinilmemekte, asıl olarak, delil ikamesi sonucunda yapılacak olan değerlendirmeden hareketle, yani duruşmada yapılan ikrara dayanılarak kanaate ulaşılmaktadır. Uzlaşma olmasa, mahkeme, bir ikrarı nasıl değerlendirecek ve kanaate ulaşacak idiyse, uzlaşma üzerine verilen ikrarda aynı şekilde değerlendirmede bulunmalı ve kanaate ulaşmalıdır119.


12. KUSUR SORUMLULUĞU İLKESİ

Ceza hukukumuz, kusur sorumluluğuna dayanmakta ve sanık kusuru oranında cezalandırılmaktadır. Uzlaşma ise bu ilkeden ayrıksı bir konumdadır. Zira uzlaşmada failin kusur oranı araştırılmamakta, işleyip işlemediği henüz sübuta ermemiş suça uygun olarak cezalandırılmamaktadır. Özel hukukta, tazminat sorumluluğuna benzeyen şekli ile fail, mağdurun zararını gidermekte ve mahkeme tarafından yargılanmaktan ve ceza almaktan imtina etmektedir.

Bu nedenle uzlaşma sonucu ortaya çıkan ceza daima yanlış cezadır120. Burada cezadan kastımız, mağdurun zararın karşılanması karşısında şüpheli/sanığın katlanmak zorunda olduğu maddi veya manevi külfettir. Gerçekten eğerşüpheli/sanık suçsuz ise uzlaşılan külfet çok ağır olacaktır.



İKİNCİ BÖLÜM
TÜRK CEZA MEVZUATINDA UZLAŞMA


I. TÜRK CEZA CEZA MUHAKEMESİ VE ÇOCUK KORUMA KANUNUNDA DÜZENLEME

1. GENEL OLARAK

Uzlaşma müessesesi hem maddi ceza normlarını ihtiva eden Türk Ceza Kanunu’nda ve ceza muhakemesi normlarını ihtiva eden Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu cihetle uzlaşma müessesesinin ceza hukuku sistematiği içerisindeki yeri ve niteliği tartışma konusu olmaktadır. Ancak dikkat edilmelidir ki TCK’ da konuyu düzenleyen yalnızca bir madde bulunmasına mukabil CMK’ da üç madde bulunmaktadır. Ayrıca mer’i CMK’ ya esas alınan tasarının hükümet gerekçesinde uzlaşmanın aslında bir muhakeme hukuku müessese olduğu ifade edilmiştir. Bu itibarla cezanın ve davanın düşürülmesi üzerindeki tesirleri itibariyle TCK’ da düzenlenmesi gereken uzlaşma, niteliği itibariyle bir muhakeme hukuku müessesesidir. Ayrıca zaman bakımından maddi hukuku ilgilendiren düzenlemelerden lehe olan düzenlemenin geçmişe yürürlülüğü söz konusu iken ceza muhakemesi hukukunda derhal uygulanırlık ilkesi geçerlidir.


2. 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU’NDAKİ DÜZENLEME

Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda uzlaşma, Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitabının Üçüncü Kısmının “Dava ve Cezanın Düşürülmesi” başlıklı Dördüncü Bölümünde yer alan 73. maddesinde:
(1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.
(3) Şikâyet hakkı olan birkaç kişiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı diğerlerinin hakları düşmez.
(4) Kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.
(5) İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikâyetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar.
(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.
(7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikâyetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açmaz.
(8) Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus
Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılamaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.
şeklinde hüküm altına alınmıştır


3. 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU’NDAKİ DÜZENLEME

Uzlaşma müessesesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Beşinci Kitabının İkinci Kısmının Birinci Bölümünde yer alan 253- 255. maddeleri arasında düzenlenmiştir. 253. maddedeki düzenleme,
(1) Cumhuriyet savcısı, yapılan soruşturmanın durumuna göre, kanunun uzlaşma yapılabilmesi olanağını verdiği hallerde, faili bu Kanunun öngördüğü usullere göre davet ederek suçtan dolayı sorumluluğu kabul edip etmediğini sorar.
(2) Fail, suçu ve ve fiilden doğmuş olan maddi ve manevi zararın tümünü veya bunun büyük bir kısmını ödemeyi veya zararları gidermeyi kabullendiğinde durum, mağdura veya varsa vekiline veya kanuni temsilcisine bildirilir.
(3) Mağdur, verilmiş olan zararın tümüyle veya büyük bir kısmı itibariyle giderildiğinde özgür iradesi ile uzlaşacağını bildirirse, soruşturma sürdürülmez.
(4) Cumhuriyet savcısı, fail ile mağdur arasında uzlaşma işlemlerini idare etmek tarafları bir araya getirerek bir sonuca ulaşmalarını sağlamak üzere, fail ve mağdurun bir avukat üzerinde anlaşamadıkları takdirde, bir veya birden fazla avukatın uzlaştırıcı olarak görevlendirilmesini barodan ister.
(5) Uzlaştırıcı, başvurunun yapıldığı tarihten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaşmayı sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bir defaya mahsus olmak üzere bu süreyi otuz gün daha uzatabilir. Uzlaştırma süresince zamanaşımı durur.
(6) Uzlaşma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma sırasında ileri sürülen bilgi, belge ve açıklamalar taraflarca izin verilmedikçe daha sonra açıklanamaz. Uzlaştırmanın başarısız olması nedeniyle daha sonra dava açılması halinde uzlaştırma sırasında failin bazı olayları ve suçu ikrar etmiş olması davada aleyhine delil olarak kullanılamaz.
(7) Uzlaştırıcı, yaptığı işlemleri ve uzlaşmayı sağlayıcı müdahalelerini belirten bir raporu on gün içinde ilgili Cumhuriyet savcısına sunar.
(8) Zarar, uzlaşmaya uygun olarak giderildiğinde ve uzlaştırma işleminin giderleri fail tarafından ödendiğinde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir121
şeklindedir.

Mahkeme tarafından uzlaştırmayı düzenleyen 254. madde:
(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tabi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253’üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaştırmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir122
şeklindedir.

Birden çok fail bulunması halinde uzlaşmayı düzenleyen 255. madde: 
  • Aralarında iştirak ilişkisi olsun veya olmasın birden çok kişi tarafından işlenen suçlarda, ancak uzlaşan kişi uzlaşmadan yararlanır123
şeklindedir.


4. 5395 SAYILI ÇOCUK KORUMA KANUNU’NDAKİ DÜZENLEME


5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun uzlaşmayı düzenleyen 24.
(1) Suça sürüklenen çocuklarla ilgili olarak uzlaşma, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan veya kasten işlenen ve alt sınırı iki yılı aşmayan hapis veya adli para cezasını gerektiren ya da taksirle işlenen suçlarda uygulanır.
(2) Suç tarihinde on beş yaşını doldurmayan çocuklar bakımından, birinci fıkrada öngörülen hapis cezasının alt sınırı üç yıl olarak uygulanır
şeklindedir.


II. UZLAŞMA KAPSAMINDAKİ SUÇLAR

Türk Ceza Kanunu ve özel kanunlarda şikâyete bağlı bulunan suçlar uzlaşma kapsamındadır. Aşağıda bu suçların listesini belirtmekle yetinip, çalışmamızın kapsamını aşacağından bu suçları tek tek incelemeyeceğiz.
  1. Kasten Yaralama Suçu ( TCK M. 86/2)
  2. Taksirle Yaralama Suçu (TCK M. 89)
  3. Cinsel Saldırı Suçu (TCK M.102)
  4. Reşit Olmayanla Cinsel İlişki Suçu (TCK M. 104)
  5. Cinsel Taciz Suçu (TCK M. 105)
  6. Tehdit Suçu ( TCK M. 106/1–2. Cümle)
  7. Konut ve İşyeri Dokunulmazlığını İhlal Suçu ( TCK M. 116)
  8. İş ve Çalışma Hürriyetini İhlal Suçu ( TCK M. 117)
  9. Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu (TCK M. 123)
  10. Hakaret Suçu ( TCK M. 125)
  11. Kişinin Hatırasına Hakaret Suçu (TCK M. 130)
  12. Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu ( TCK M. 132)
  13. Konuşmaları Dinleme ve Kayda Alma Suçu ( TCK M. 133)
  14. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu ( TCK M. 134)
  15. Hırsızlık Suçu ( Daha az cezayı gerektiren halleri) ( TCK M. 141)
  16. Alacağın Tahsili Maksadıyla Yağma Suçu ( TCK M. 150)
  17. Mala Zarar Verme Suçları ( TCK M. 151–153)
  18. Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu ( TCK M. 154)
  19. Güveni Kötüye Kullanma Suçu ( TCK M. 155)
  20. Bedelsiz Senedi Kullanma Suçu ( TCK M. 156)
  21. Dolandırıcılık Suçu ( Daha az cezayı gerektiren halleri) ( TCK M. 157)
  22. Alacağın Tahsili Maksadıyla Dolandırıcılık Suçu ( TCK M. 159)
  23. Kayıp veya Ele Geçen Eşyayı Tasarruf Suçu ( TCK M. 160)
  24. İflas Suçları ( TCK M. 161, 162)
  25. Karşılıksız Yararlanma Suçu ( TCK M. 163)
  26. Suç Eşyasını Satın Alma veya Kabul Etme Suçu (TCK M.165)
  27. Bilgi Vermeme Suçu ( TCK M.166)
  28. Aralarında Belirli Hısımlık İlişkisi Bulunan Kişiler Arasındaki Yağma ve Nitelikli Yağma Suçları Hariç Malvarlığına Karşıİşlenen Suçlar ( TCK M.167)
  29. Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu ( TCK M.209)
  30. Aile Hukuku Yükümlülüğünün İhlali Suçu ( TCK M.233)
  31. Sır Niteliğindeki Bilgi veya Belgeleri Açıklama Suçu ( TCK M.239)
  32. Zor Kullanmada Sınırın Aşılması Suçu ( TCK M.256)
  33. Yabancı Devlet Temsilcilerine Karşı İşlenen Suçlar ( TCK M.342)
  34. Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (M. 73/A)
  35. Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (M. 48/A)
  36. Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (M. 24/A )
  37. Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (M. 61/A)
  38. Ticari İşletme Rehni Kanunu (M. 12)
  39. İcra İflas Kanunu (M. 331, 332, 333/a, 334, 337/a, 338, 345/a,346, 347, 354)
  40. Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu
  41. Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ( Karşılıksız Çek) (M. 16)
  42. Zeytinciliğin Islahı ve Y abanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun (M. 14)
  43. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (M. 71, 72, 73, 80, 85, 86)
  44. Türk Ticaret Kanunu (M. )
  45. Sigorta Murakabe Kanunu
  46. Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahatçı Hakların Korunmasınaİlişkin Kanun


III. UZLAŞMANIN ŞARTLARI

1. ŞİKÂYETE BAĞLI BİR FİİL OLMASI

Ceza hukuku sistemimizde bazı suçların soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlanmıştır. Aslında suçların soruşturulmasının şikâyete bağlı tutulması, mahkeme dışı barış yollarının kullanılması anlamına gelmektedir124. Uzlaşma yoluna gidilmesinin temel şartı fiilin şikâyete bağlı bir suç teşkil etmesidir. Şikâyete tabi olmayan bir suç için uzlaşmaya gidilmesi kanuni düzenlemeye göre mümkün değildir. Sadece TCK’ da yer alan şikâyete tabi suçlar değil özel kanunlarda var olanşikâyete tabi suçlar için de uzlaşma hükümleri uygulanabilecektir. Zira TCK’ nın 5. maddesine göre Ceza Kanunu’nun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanmaktadır. Uzlaşma kapsamındaki suçlar sayıca az olsalar da işlenme oranlarının diğer suçlara oranla çok daha fazla olması uzlaşma müessesesinin gerekliliğini ortaya koymuş olmaktadır.

Bir eylemin şikâyete tabi bir suç teşkil ettiği değerlendirmesini soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı; kovuşturma aşamasında hâkim yapacaktır. Mağdurun, suçun niteliğinin re’sen soruşturulması gereken bir suç olduğu yönündeki düşüncesi, savcı ya da hâkimi bağlamayacaktır. Savcı ya da hâkim uzlaşma teklifinde bulunacak, bu düşüncede olmayan mağdur isterse uzlaşma teklifini reddedebilecektir.

Kanaatimizce uzlaşma için sadece şikâyete tabi suçların öngörülmesi müessesenin kapsamını ve beklenen neticeyi daraltmış durumdadır. Yalnız şikâyete bağlı suçlar yönünden değil, önce belirli bir sınıra kadar hürriyeti bağlayıcı cezalar için uygulanacak ve alanı genişlemesi daha yerinde olacaktır125.


2. MAĞDURUN GERÇEK VEYA ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİSİ OLMASI

TCK’ nın 73. maddesinde uzlaşma teklif edilecek suç mağdurunun gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle kamu tüzel kişiliğinin suç mağduru olması halinde suç şikâyete bağlı bir suç olsa da uzlaşma yapılamayacaktır. Bu nedenle örneğin şikâyete bağlı bulunan “Yabancı Devlet Bayrağına Hakaret” (TCK m. 341) suçu için uzlaşma yoluna başvurulamayacaktır.

Kamu hukuku tüzel kişileri, kamu otoritesine sahip, kamu görevi yapan tüzel kişilerdir. Kamu hukuku tüzel kişileri, kamu idareleri ve kamu kurumlarıdır.

Kamu idareleri kamu hizmeti görmek üzere örgütlenmiş tüzel kişilerdir. Kamu kurumları ise tüzel kişilik tanınmış kamu hizmetleri olarak belirtilmektedir. Kamu kurumunda, kamu hizmeti için tahsis olunan örgüt, personel ve mal topluluğu bir bütün olarak tüzel kişi biçiminde bütünleştirilmiştir126.


3. MAĞDURUN ŞİKÂYETÇİ OLMASI

Yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi uzlaşma yoluna sadece şikâyete tabi suçlarda başvurmak mümkündür. Şikâyetin yapısı itibariyle şikâyete tabi bir suçta soruşturma yapılabilmesi için mağdurun şikâyetçi olması zorunludur. Zira şikâyet bir dava şartıdır127 ve bu şart gerçekleşmeden soruşturma ve/veya kovuşturma yapılması mümkün değildir.

CMK’ nın 158/6. maddesine göre, yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunacaktır. Bu hüküm soruşturma aşamasında suçun re’sen takibi gereken bir suç olarak nitelendirilip; kovuşturma aşamasında suçun şikâyete tabi bir vasıfta olduğunun anlaşılması halinde uygulanacaktır. Yasa koyucu açıkça şikâyetten vazgeçmenin beyan edilmediği durumlarda şikâyetin varlığını yasal bir karine olarak kabul etmiş bulunmaktadır.


A. ŞİKÂYETİN HUKUKİ NİTELİĞİ

Takibi şikâyete bağlı bir fiilden zarar gören kişinin, süresi içinde, yazılı olarak, yetkili makamlardan, bu fiil hakkında kovuşturma (ve soruşturma) yapılmasını istemesine şikâyet denir128. Suçun soruşturulması şikâyet şartına bağlanmışsa, bu şart gerçekleşmeden savcılık soruşturma yapamayacak ve fail cezalandırılamayacaktır.

Şikâyete bağlı suçlar, mutlak-nispi olarak ikiye ayrılabilirler. Şikâyet olmaksızın kovuşturulmaları (soruşturulmaları) olanağı bulunmayan suçlar mutlak şikâyete bağlı suçlar olarak nitelendirilirler ve şikâyete tabi olarak düzenlenmiş olan suçların tamamına yakını bu şekilde düzenlenmiş suçlardan oluşur129. Buna karşı aslında re’sen takip edilebilen ancak bazı yakın akraba arasında işlenmesi münasebetiyle şikâyete bağlanmış olan suçlar ise nispi şikâyete bağlı suçlar olarak adlandırılmışlardır130.

Şikâyetin hukuki niteliği, doktrinde tartışmalıdır. Bir görüş şikâyeti maddi hukuka ait sayarken diğer bir görüş ceza muhakemesi müessesesi131 olarak kabul etmektedir. Bir diğer görüşe göre ise şikâyet müessesesinin içeriği maddi ceza hukukuna; şikâyet hakkının kullanılması, şekli usul hukukuna ilişkindir132.

Şikâyete bağlı suçların, belirlenmesi konusunda ise yine farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre, bu suçlarda zarar görenin mütemmim zarara uğramamasındaki faydanın, suçlunun cezalandırılmasındaki toplumsal faydadan üstün olmasıdır133. Diğer görüşe göre ise ulusal kamu düzeninin hiç ihlal edilmemiş veya mümkün derecede az ihlal edilmiş olması; kovuşturmanın (ve soruşturmanın) suçtan zarar görenin çıkarlarını suçtan daha fazla ihlal ihtimalinin varlığıdır134.


B. ŞİKÂYETİN ŞARTLARI

a. Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikâyete Bağlı Bir Suç Olması

Ceza hukukumuzda, kural olarak suçlar re’sen soruşturulmakla beraber istisnai hallerde suçların soruşturulması şikâyete bağlı tutulmuştur. Kanun koyucu şikâyete bağlı suçları açıkça belirtmek suretiyle göstermiştir. Bu suçlar aynı zamanda uzlaşma yoluna da gidilebilen suçlardır. Örneğin, taksirle yaralama suçu (TCK m. 89), hakaret suçu ( TCK m. 125), cinsel taciz suçu (TCK m. 105). Şikâyete bağlı olmayan suçlarda kovuşturma (soruşturma) ile yetkili makam kendiliğinden (re’sen) kamu davasını açabildiğinden, bu suçlardan zarar görenin bildirmesi de, şikâyet adı altında yapılmış olsa dahi, ihbar niteliğindedir135.

5237 sayılı TCK’ nın 73/1. maddesinin soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabi suçlarda şikâyet bulunmadıkça soruşturma dahi yapılamayacağını kabul etmiş olmasının sonucu olarak, bir suç şüphesinin varlığını öğrenen yetkili merciler, şikâyet koşulu gerçekleşmedikçe bu suçla ilgili hiçbir işlem yapamayacaktır136.


b. Şikâyete Hakkı Olanlar

Şikâyete hakkı olan kişi TCK’ nın 73. maddesinin ilk fıkrasında “yetkili kimse” terimi ile ifade olunmuştur. Aslında buradaki doğru ifade “şikâyet hakkına sahip” olan kimse olmalıdır137. Suçun bir tüzel kişiye işlenmesi halinde bu hakkı kullanmaya yetkili kimseden söz edilebilir.

Şikâyete hakkı olanlar suçtan zarar görmüş kimselerdir. Suçtan zarar gören kişi, suçtan doğrudan doğruya zarar gören başka bir deyişle suç ile hukuki yararı zedelenen kişidir138. Bu terimin lafzen yorumlanmaması ve suçun pasif süjesi anlamında alınması doğru olur. Çünkü suçtan yalnız bir “tehlike” halinin meydana gelmiş olması mümkündür. Tehlikeden başka bir zararın meydana gelmiş olması suçun mahiyeti gereği olabileceği gibi, teşebbüs halinde kalmış olmasından da ileri gelebilir. O halde zararın meydana gelmiş olması şart değildir139.

Suçtan zarar gören ferdin şikâyet hakkını, onun yerine sadece avukatı, vekil sıfatı ile kullanabilir (Av K 35). Kanuni temsilci ise temsil ettiği kişinin mümeyyiz olmaması veya 15 yaşını bitirmediği için mümeyyiz sayılmaması sebebi ile bizzat şikâyet edememesi halinde onun yerine şikâyet edebilir140. Ancak şikâyet kişiye “sıkı sıkıya bağlı haklardan” sayılması lazım geldiği141 görüşünün bir sonucu olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu vermiş olduğu bir kararında mümeyyiz küçüklerin de şikâyet hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir142.

Suçtan zarar görenlerin “birden fazla” iseler (müşterek mülkiyet hakkına sahip olanlar, müşterek mirasçılar gibi) her birinin şikâyet hakkı diğerlerininkinden ayrıdır ve haklarını diğerlerininkinden ayrı olarak kullanabilirler143. Ancak birden fazla kişinin suçtan zarar gören olduğu durumlarda şikâyete konu haklar açısından bir bağlantı bulunup bulunmadığının saptanması, hem o suçla ilgili soruşturmaya başlanması açısından hem de uzlaşma açısından önemli olacaktır. Şayet korunan haklar arasında bir bağlantı söz konusu ise suçtan zarar görenlerden sadece birisinin şikâyeti “eylem” açısından soruşturmaya geçilmesi için yeterlidir144. Bununla birlikte zincirleme suç hükümlerine tabi suçların soruşturulmasına başlanabilmesi için, her birisi bakımından şikâyet koşulunun gerçekleşmesi gereklidir145.

Şikâyet hakkına sahip olan kişinin ölümü ile bu hakkın mirasçılara intikal edemeyeceği, çünkü bunun kişiye bağlı bir hak olduğu görüşünde olan yazarlar çoğunluğu oluşturur146. Ancak Yeni TCK’ da bu duruma istisna tanıyan hükümler bulunmaktadır. Örneğin TCK 131/2 maddesine göre mağdur, şikâyet etmeden önce ölürse veya suç ölmüş kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunabilir.


c. Şikâyetin Bölünmezliği

Suç ortaklarından biri hakkında şikâyet edilmiş olmasının diğer ortaklar hakkında şikâyet edilmişçesine kovuşturmaya (soruşturmaya) başlanması halinde doktrinde “şikâyetin bölünmezliği” adı verilmektedir147. Bu şekilde iştirak halinde işlenen suçlarda mağdurun faillerden bir ya da birkaçının adını belirterek şikâyet etmiş olması halinde adını belirtmediği failler hakkında da soruşturmanın başlaması sonucu doğmuş olmaktadır. TCK 73/5. maddesinde bu durum şu şekilde ifade olunmuştur: 
İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikâyetten vazgeçme diğerlerini de kapsar”.

d. Şikâyetin Yapılacağı Makamlar

5271 sayılı CMK’ nın 158. maddesinin ilk fıkrasında ihbar ve şikâyetin yapılacağı makamların asli olarak Cumhuriyet Başsavcılıkları veya kolluk makamları olduğu belirtilmiştir. Aynı maddede, bu makamlar dışında şikâyetin yapılabileceği yetkili makamlar gösterilmiştir. Buna göre:
  • Valilik, kaymakamlık ya da mahkemeye yapılan ihbar ve şikâyet ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir ( CMK m. 158/2),
  • Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar ve şikâyette bulunulabilir ( CMK m. 158/3),
  • Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili müessese ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veşikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir ( CMK m. 158/4).


e. Şikâyetin Şekli

5271 sayılı CMK’ nın 158/5. maddesine göre şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir. Buna göre şikâyet yazılı şekilşartına tabidir. Bu nedenle şikâyet dilekçesinde şikâyetçinin imzası ya da parmak izi ve şikâyet tarihinin bulunması gerekmektedir.

Şikâyet, suç teşkil eden eylemden zarar görenin bu eylemden dolayı kamu davası açılmasına ve ceza muhakemesi yapılmasına muvafakat etmesi demek olduğuna göre “şikâyetçiyim”, “davacıyım”, “cezalandırılmasını isterim” gibi herhangi bir tabir kullanılabilir148.


f. Şikâyetin Süresi

TCK’ nın 73/1. maddesine göre şikâyet süresi altı aydır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında sürenin başlangıcının, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlayacağı belirtilmiştir. Fiilin ya da failin tek başına bilinmesi şikâyet süresinin başlaması için yeterli değildir. Ancak belirtmek gerekir ki failin bilinmesi şikâyet dilekçesinde gösterilmesi zorunluluğunu doğurmamaktadır149. İştirak halinde işlenen suçlarda yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi şikâyetin bölünmezliği kuralının bir sonucu olarak faillerden birinin bilinmesi ya da öğrenilmesi şikâyet süresinin başlaması için yeterlidir150. Failin adı bilinmese dahi kim olduğu öğrenilmişse bu koşulun gerçekleştiğinin ve şikâyet süresinin başlaması için yeterlidir151.

Şikâyete hakkı olanlar birden fazla ise her biri hakkında süre ayrıca dikkate alınmalıdır. Çünkü her hak sahibi, hakkını kendi başına kullanmaya yetkilidir. O halde şikâyete hakkı olanlardan birinin fiil ve failden haberdar olmasıyla işlemeye başlayacak olan süre yalnız o kimseye ait olan süredir. Henüz haberdar olmayan diğer hak sahiplerine işlemiş sürenin sirayeti söz konusu olamaz152.

Şikâyet süresi geçtikten sonra artık şikâyet hakkı kullanılamaz. Bu süreşikâyet hakkı için bir zamanaşımı süresi değildir, yalnız bir hak düşümü süresidir153.


C. ŞİKÂYETTEN VAZGEÇME VE FERAGAT

Şikâyetten vazgeçme, süresi geçmemiş ve henüz yapılmamış şikâyetin artık yapılmayacağının suçtan zarar gören kişi veya kanuni temsilcisi tarafından açıklanmasıdır154. TCK’ nın 73. maddesinin 4, 5, 6 ve 7. fıkralarında şikâyetten vazgeçme müessesesi düzenlenmiştir.

Kanunumuz sadece “şikâyetten vazgeçme” ifadesini kullanmıştır. Ancak doktrinde bu hakkın kullanım zamanına göre bir ayrıma gidilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bir görüşe göre, şikâyet hakkının doğmasından sonra, bu hakkın yasal süresi içerisinde kullanılmayacağının açıklanmasına “feragat”, kullanıldıktan sonra geri alınmasına ise vazgeçme denilmelidir155. Diğer bir görüşe göre ise şikâyet hakkının kullanılmayacağının açıklanması şeklindeki irade beyanı vazgeçme, kullanıldıktan sonra soruşturmaya veya kovuşturmaya devam edilmesinin istenmemesine ise “geri alma” olarak adlandırılmalıdır156. Biz çalışmamızda kanunumuzun şikâyet hakkının kullanılmasından sonra, soruşturma veya kovuşturmanın devam etmemesi yönündeki iradeyi vazgeçme olarak adlandırması nedeniyle, şikâyet hakkının doğmasından sonra ancak kullanılmasından önce bu hakkın kullanılmayacağını gösteren irade beyanını feragat olarak adlandıracağız.

Feragat, şikâyet hakkı doğduktan sonra sonuç doğuran bir irade beyanıdır. Buna karşı bir suç işlenmesine rıza göstermek feragat niteliğinde değildir. Böyle bir irade açıklamasının varlığı halinde konu “mağdurun rızası” hukuka uygunluk nedeni bağlamında değerlendirilip, bu hukuka uygunluk nedeninin koşulları varsa eylemin hukuka uygun olduğu ve dolayısıyla bir suç oluşturmadığı kabul edilecek; bunun doğal sonucu olarak da şikâyet hakkından söz edilmeyecektir157.

Şikâyetten vazgeçme iki taraflı bir işlemdir ve hüküm doğurması için sanığın kabulü gerekmektedir. Feragat ise tek taraflı bir hukuki işlemdir ve sanığın kabulü aranmaz158.

Şikâyetten vazgeçme hakkına, suçtan zarar görenin sahip olduğu TCK’ nın 73/4. maddesinde belirtilmiştir. Bu, şikâyet hakkına suçtan zarar görenin sahip olmasının doğal bir sonucudur. Şikâyet hakkına sahip olunması konusunda yukarıda belirtmiş olduğumuz hususlar vazgeçme konusunda da ayniyet göstermektedir. Ancak şikâyetten vazgeçme hakkını, bu konuda özel vekâletnameyi haiz vekil kullanabilir; bir vekilin şikâyet hakkını kullanmaya yetkili kılınması, şikâyetten vazgeçme hususunda da yetkili olduğunu belirlemez; bunun için vekaletnamede ayrıca hüküm bulunması gerekir159

Şikâyetten vazgeçme aksi görüşlere rağmen160 kanunumuzda süreyle sınırlandırılmıştır. TCK’ nın 73/4. maddesine göre şikâyetten vazgeçme hükmün kesinleşmesine kadar mümkündür.

Şikâyetten vazgeçmenin şekli konusunda kanunlarımızda bir kural bulunmamaktadır. Ancak bir görüşe göre vazgeçme, şikâyette belirtilen şekil kurallarına göre yapılmalıdır161. Şikâyetten, açık bir şekilde vazgeçilebileceği gibi yargısal olmayan bir şekilde örtülü olarak bu iradeyi belirten fiil ve hareketlerle de vazgeçilebilir. Ancak bu gibi fiil ve hareketler, tereddüde yer vermeyecek bir şekilde, mağdurun şikâyetinden vazgeçmek hususundaki kesin iradesini açığa vuracak nitelikte olmalıdır162.

TCK’ nın 73/5. maddesine göre iştirak halinde işlenmiş sanıklardan biri hakkındaki şikâyetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar. Şikâyetin bölünmezliği prensibinin gereği olan bu hüküm, kanun önünde eşitliğin bir sonucu olmakla birlikte şikâyetçiye faillerden bazılarını cezalandırmak, diğer bazılarını ise ödüllendirmek hakkını vermemektedir163.

Kanunumuz ceza muhakemesinin soruşturma evresi bakımından herhangi bir kısıtlama öngörmemişken, kovuşturma evresi bakımından şikâyetten vazgeçmeyi iki taraflı bir işlem olarak kabul etmiş ve kanunda aksi yazılı olmadıkça geçerliliğini “sanığın kabulüne” bağlı kılmıştır (TCK m. 73/6)164. Bu durumda soruşturma evresinde vazgeçme şüphelinin kabulüne bağlı olmadan tek taraflı irade beyanı ile hüküm doğururken; kovuşturma aşamasında sanığın kabulüne bağlıdır.

TCK’ nın 73/4. maddesinde vazgeçmenin, kovuşturma aşamasında doğuracağı sonuç belirtilmiş vazgeçmenin davayı düşüreceğinden bahsedilmiştir. Soruşturma evresinden ise bahsedilmemiştir. Soruşturma evresinde şikâyetten vazgeçme durumunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’ nın 73/7. maddesinde şahsi hakların muhafazası konusunda 765 sayılı TCK’ nın 111. maddesinde farklı bir sistem benimsenmiş, “kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikâyetten vazgeçmişolmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz” denmiştir. Eski TCK’ da şikâyetçinin şahsi haklarını ayrıca muhafaza etmesi şart koşulmuşken 5237 sayılı TCK’ da şahsi haklardan vazgeçmenin ayrıca açıklanmamış olması halinde bu hakların şikâyetçi tarafından saklı tutulduğunu kabul etmiştir.

Son olarak belirtmek gerekir ki vazgeçmeden vazgeçmek mümkün değildir165. Şikâyetinden vazgeçen şikâyetçinin aynı fiilden dolayı yeniden şikâyette bulunması mümkün değildir.


D. ŞİKÂYET VE UZLAŞMA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN SONUÇLARI

Kanımızca sadece şikâyete tabi suçların uzlaşma kapsamı alınması yeterli değildir. Uzlaşmanın ceza muhakemesi sistemimizde fonksiyon gören bir müessese olabilmesi için “korunan hukuksal değer” ve suç için öngörülen “cezanın türü ve miktarı kriterleri” dikkate alınmak suretiyle şikâyete tabi olmayan suçlarda da uzlaşma mümkün hale getirilmelidir166. Kastın unsurlarını oluşturan bilmeyi ve istemeyi167 içinde barındırmayan taksirli suçların da kapsama alınması, uzlaşma müessesesi ile bir çelişki oluşturmayacaktır. Zira uzlaşmada ulaşılmak istenen hedeflerden birisi fail ile mağdur ve toplum arasında bozulmuş olan barışın yeniden tesisidir. Suçu işleme kastı olmayan failin de mağdurla bozmak istemediği barışı tesis etmesi için kendisine bir şans tanınması yerinde olacaktır. Ayrıca şikâyetten vazgeçme müessesesi muhakemeyi sonlandırma yönünde şikâyete oranla daha genişbir olanak sağlamaktadır. Suçtan zarar gören TCK’ nın 73/4. maddesi gereğince şikâyete tabi suçlarda hüküm kesinleşinceye kadar cezanın infazına engel olmak; hükme kadar ise davanın düşmesini sağlamak olanağına sahiptir. Uygulamada zarar gören ile sanık kendi aralarında bir anlaşma olanağını her zaman aramakta168; bu olanağın bulunması durumunda da dava düşürülmektedir. Bunun yanında, suçtan zarar gören uzlaşma aşamasında ve hatta uzlaşma sağlanıp zararın giderilmesinden önce şikâyetinden vazgeçerek uzlaşmayı etkisiz hale getirebilir.

Kaldı ki uzlaşmanın uygulanması şikâyetten vazgeçmeyle kıyaslandığında daha zor ve masraflıdır. Şikâyetten vazgeçmede fail mağdura herhangi bir ödemede bulunmak zorunda olmadığı gibi, bir ödemede bulunacaksa bile büyük bir olasılıkla bu ödeme uzlaşmadakinden daha az olacaktır. Çünkü uzlaşmada suçtan zarar görenin maddi ve manevi zararın yanında uzlaşma işleminin giderleri de fail tarafından ödenmek zorundadır; buna karşı şikâyetten vazgeçmede failin bu tür ödemeleri yapması kanuni bir zorunluluk değildir169.

Zarar görenin birden çok kişi olması halinde her birinin ayrı ayrı şikâyet hakkı bulunduğundan uzlaşmanın sonuç doğurması için tüm mağdurlarla uzlaşılmalıdır. Uzlaşmanın tüm mağdurlarla sağlanamaması halinde sadece uzlaşan mağdurlar açısından hüküm doğuracak diğer mağdurlar açısından soruşturma ya da kovuşturmaya devam olunacaktır.

Son olarak şikâyete bağlı suçlar sadece TCK’ da düzenlenen suçlarla sınırlı değildir170. Şikâyete tabi olmak koşuluyla gerek TCK’ da öngörülmüş olan gerekse özel ceza kanunlarında düzenlenmiş olan bütün suçlarda uzlaşma mümkündür171.


4. ZARARIN GİDERİLMESİ KONUSUNDA UZLAŞILMASI

A. GENEL OLARAK

Mağdurların maruz kalmış oldukları zararların giderilmesi günümüzde daha fazla uygulanmakta ve ceza adaletinin bu suretle daha iyi bir şekilde gerçekleşeceğine inanılmaktadır. Gerçekten de mağdurun zararının giderilmesi cezanın ve tretmanın amaçlarına çok daha uygun bir yaptırımdır172.

Ceza hukukunda her suç ile korunan bir hukuki yarar vardır. Bu yararın ihlali, zarar olarak karşımıza çıkar. Hukuki yarar yoksa suçun unsurlarından biri eksik demektir. Bunun yanında ceza hukuku bakımından öyle bazı suç tipleri vardır ki, bir zararın ortaya çıkması gerekmez; bir zarar tehlikesinin bulunması yeterlidir. İşte bu noktada ceza hukukundaki zarar kavramı medeni hukuktaki zarar kavramından ayrılır. Zira medeni hukukta bir haksız fiilin sonucu olarak tazminata hükmedilmesi mutlak bir şekilde zararın varlığını gerektirirken, ceza hukukunda bazı suç tipleri bakımından cezaya hükmedilebilmesi için ceza ile korunan hukuki menfaatin ihlali tehlikesi, yani zarar tehlikesinin varlığı yeterlidir173.

Bu nedenle uzlaşmanın sağlanması için mağdurun zararının karşılanması koşul olarak getirilmiştir. TCK’ nın 253. maddesinin ikinci fıkrası uzlaşmaya varılması için mağdurun maddi ve manevi zararının karşılanmasını öngörmüştür.


B. MADDİ ZARAR

Maddi zarar borçlar hukukunda haksız fiil ilkelerine göre, haksız eylem sonucu kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi ifade eder. Haksız eylem ister malvarlığı, isterse şahıs varlığı değerlerine yönelik olsun, bunun sonucunda bir malvarlığı kaybı meydana gelmişse doğan zarar maddi zarardır174. Örneğin yaralama suçlarında (TCK m. 86, 89), mağdurun zararı, tedavi giderleri, çalışma gücünün kaybolması ya da azalması nedeniyle gelir kaybı olabilir. Bu zarar, bilirkişi tarafından tespit edilebilmektedir. Ancak uzlaşma sırasında tarafların bilirkişi talebi fikir birliği sağlanması halinde mümkün olabilecektir. Zira uzlaşma müzakeresinin amacı tarafların anlaşmasıdır ve bir tarafın talebi diğer tarafın kabulü ile mümkün olabilir.

Suçun işlenmesinde mağdurun da kusuru bulunabilir. Örneğin, neticenin daha ağır gerçekleşmesine mağdur sebep olmuş olabilir. İşte mağduriyetin giderilmesinin türü ve niteliği belirlenirken mağdurun bu kusuru göz önünde bulundurulmalıdır175. Meydana gelen bir olayda birden fazla kişi hem mağdur, hem de sanık olabilir. 
Örneğin, trafik kazasında TCK’ nın 86/1–2. maddesi kapsamında yaralanan her iki aracın sürücüsünün kusuru da bulunabilir. Bu durumda her ikisi hem mağdur hem sanık olacaktır. Kanunumuzda bu halde yapılacak işlemle ilgili açıklık yoktur. Kanaatimize göre bu durumda da uzlaşma hükümleri uygulanmalıdır. Her iki mağdur/sanık sorumluluğu kabul edip üzerine düşen maddi ve manevi zararı giderme hususunda iradelerini ortaya koyduklarında uzlaşma hükümleri uygulanıp sonuca göre karar verilmelidir176.
TCK’ nın 73/8 ve CMK 253/2. maddelerinde failin ödemeyi kabul etmesi gereken miktara ilişkin olarak, zararın “... büyük bir kısmını” ifadesi kullanılmıştır. CMK’ nın 253/3. madde ise aynı husus, “verilmiş olan zararın tümüyle veya büyük kısmı itibariyle giderildiğinde” cümlesi ile düzenlenmiştir. Kanunda kullanılan “büyük kısım” tabiri yoruma açıktır. Zararın büyük kısmının ne anlama geldiği konusunda farklı görüşler ileri sürülebilecektir. Bize göre bu konuda kesin bir oran belirlemek doğru olmayacaktır. İki ifade biçimiyle de kastedilen, “zararın önemli bir bölümü” olduğu söylenebilir177.


C. MANEVİ ZARAR

Manevi zarar, haksız eylem sonucu kişinin manevi cephesinde meydana gelen zararı ifade eder. Burada, kişinin duygu yaşamında uğradığı bir kayıp söz konusudur. Manevi zarar, genellikle haksız fiilin, kişinin şahıs varlığına yönelmesi durumunda doğar. Kişinin şahıs varlığı maddi ve manevi nitelikte olmayan kişisel değerlerden (varlıklardan) oluşur. Kişinin maddi kişisel değerlerini bedensel bütünlüğünü (cismani tamamiyeti) oluşturur. Maddi nitelikte olmayan kişisel değerlerini ise, kişinin şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim, özgürlükler gibi değerleri oluşturur178.

Manevi zarar kapsamında mağdurun uğramış olduğu psikolojik zararlardan bahsedilebilir. Psikolojik zararlar önce ve sonra meydana gelen psikolojik zararlar olarak ikiye ayrılabilir. İlk karşılaşılan psikolojik zarar olarak ani, beklenmeyen ağır zararın ruhsal olarak telafi edilmeye çalışılması dikkat çeker: Bu devrede mağdur olmak kabullenilemeyen bir durum olarak karşımıza çıkar. Mağdur, apati, depresyon ve resignasyon altındadır. Topluma olan güvenini ve kendisine olan saygısını yitirir; kendisini bir hiç olarak hisseder. Sürekli fantezi ve karabasanlar yaşar. Failin kendisini bir daha ve daha da ağır yaraladığını, hatta öldürdüğünü görür. Daha sonraki psikolojik zararlar ise psikolojik ve organik nevrozlar şeklinde ortaya çıkar: Uyku bozuklukları, iştahsızlık, hezeyanlar gibi. Bu dönemde kişi kendisini alçalmış hisseder. Yaşam biçimi değişir. Geceleri dışarı çıkamaz. Evde kapalı kalır. Arkadaşları, akrabaları ve komşularıyla görüşemez. Yabancılarla ilişki kurmaktan kaçınır. Suçluluk, utanma, korku ve öç duyguları gelişir. Baş ağrısı, mide kramplarından şikâyet eder179.


D. MAĞDURİYETİN GİDERİLME ŞEKLİ VE FAİLİN ÖDEME GÜCÜ SORUNU

Uygulamada maddi zararın giderilmesi bakımından birçok alternatif yöntem vardır. Uzlaşma görüşmelerinde taraflarca kararlaştırılan tazminat miktarının ödenmesi, suç işlenmesi nedeniyle elde edilen malın iadesi ya da iktisap edilen değerlerin iadesi suretiyle tazmin mümkündür. Maddi zararın manevi bir edimle giderilmesi de mümkündür180. Zira maddi durumu oldukça iyi olan mağdurun fail tarafından maddi olarak tatmin edilmesi mümkün olmayabilir. Örneğin her gün belirli saatler arasında kitap okuma, bir hayır kurumunda belirli süreyle ücretsiz çalışma, özür dileme gibi ekonomik ağırlığı olmayan bir edimle mağdurun tatmin edilmesi yoluna gidilebilir.

Manevi zararın karşılanması ise somut olaya göre değişkenlik gösterebilir. Medeni hukukta olduğu gibi manevi zararın karşılığı olarak bir miktar paranın ödenmesi kararlaştırılabilir. Bunun yanında manevi zarar karşılığı olarak maddi nitelikte olmayan bir edimin yerine getirilmesi mümkündür.

Mağduriyetin giderilmesi bakımından her şeyi ile mükemmel ilerleyen muhakeme, failin ödeme yeteneğine sahip olmaması nedeniyle bir anda sonuçsuz kalabilir. Böyle bir halde ceza hâkimi, yerine getirilmesi olanaksız ödeme yükümlülükleri yerine, klasik yaptırımları tercih edecektir. İşte bu noktada, özür dileme ya da kamuya yararlı veya mağdurun hizmetinde çalışma devreye girebilir ve mağduriyetin giderilmesi ile uyumlu bir şekilde kullanılabilir. Bu suretle, ekonomik açıdan zayıf olan faile bir imtiyaz tanınmış olur. Böyle bir halde, ilk planda devlet zararı fondan telafi eder, daha sonra faile rücu ederek fail çalışma suretiyle bunu devlete geri öder. Bununla birlikte, failin mağduriyetin giderilmesi yönündeki samimi çabası da hâkim tarafından değerlendirilecektir. Böylece, bir yandan mağdurun medeni hukuk yolunu kullanarak uzun ve zahmetli bir cebri icra işlemine başvurması engellenecektir. Bu iki yol ile zengin ve fakir mahkûmlar arasında doğabilecek eşitsizlikte giderilmiş ve hukuk devletine yakışır bir uygulama sağlanmış olacaktır181.


5. UZLAŞMANIN ÖZGÜR İRADEYE DAYANMASI

A. ŞÜPHELİ VEYA SANIĞIN SUÇU KABUL ETMESİ

Uzlaşma müzakerelerine geçilmesi için failin serbest iradesiyle suçu kabullenmesi gerekmektedir. TCK 73/1. ve CMK 253/2. maddelerinde kanun koyucu bu hususu vurgulamaktadır. Fail, Cumhuriyet savcısı ve hâkimin uzlaşma teklifini suçu kabullenmeden kabul ederse uzlaşma müessesesi işlemeye başlamayacaktır. Bu anlamda daha önce de belirttiğimiz gibi failin suçluluğu kabullenmesinin bir şart olarak öne sürülmesi masumiyet karinesine aykırılık teşkil edecektir.

Suçun kabullenmesinden kastın ikrar olduğu düşüncesindeyiz182. Uzlaşma müessesesinin gizlilik niteliği gereği CMK 253/6. maddesinde sanığın suçu ikrar etmesinin davada aleyhine delil olarak kullanılamayacağından söz edilmektedir. Kanaatimizce yasak kapsamının genişletilmesi ve daha sonra açılacak tüm soruşturma ve kovuşturmalarda da ikrarın delil olarak kullanılamayacağından madde metninde bahsedilmesi gerekirdi.

Yeni CMK’ da sanığın ikrarı hususunda eski CMUK’ta olduğu gibi ayrı bir düzenleme mevcut değildir. CMK 213. maddesinde sanığın hâkim ve mahkeme huzurunda yaptığı açıklamaları ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadelerin de duruşmada okunabilmesini kabul ederek, bu ifadelere delil olma değeri tanınmıştır183. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu ikrar yasak delil niteliğindedir ve daha sonra duruşmada kullanılamayacaktır.

Sanığın ikrarının yasak deliller kapsamında olması yargılamayı yapan ve huzurunda ikrarın yapıldığı hâkimin hüküm verirken psikolojik olarak etkilenmesine engel olamayacaktır. Zira daha önce yargılamayı beraatla sonlandırmayı düşünen hakim, failin bu ikrarı ile suçu kabul etmesi karşısında kafasında birtakım soru işaretleri ile hüküm kurmak zorunda kalacaktır.


B. MAĞDURUN UZLAŞMAYI KABUL ETMESİ

Failin, hâkim veya Cumhuriyet savcısının uzlaşma teklifini kabul etmesi üzerine bir sonraki aşamada mağdura bu teklif yöneltilecektir. Mağdur bu teklifi kabul ederse uzlaşma müzakerelerine başlanabilecektir.

Mağdurun uzlaşmayı kabul ettiğini ifade ederken, maksadını aşar bir biçimde “zararımı öderse şikâyetimden vazgeçerim” gibi sözleri, şikâyetten vazgeçme olarak değerlendirilemez. Zira şikâyetten vazgeçme şarta bağlanamaz. Bu tür ifadeler uzlaşma teklifinin ilke olarak kabul ettiğini gösterir184.


C. ÖZGÜR İRADENİN VARLIĞI

Cumhuriyet savcısı veya hâkimin uzlaşma tekliflerine karşılık fail ve mağdurun beyanları serbest iradelerine dayanmalıdır. Her iki tarafın iradelerini uzlaşma yönünde etkileyecek hukuka aykırı yöntemlere başvurulması halinde uzlaşma geçersiz sayılacaktır. Cumhuriyet savcısı ve hâkimin de uzlaşmanın serbest iradeye dayanıp dayanmadığını denetlemeleri gerekmektedir185. Cumhuriyet savcısı ve hakim taraflara uzlaşma teklifinde bulunurken, müessesenin mahiyetini, uzlaşmayı kabul veya reddetmelerinin hukuki sonuçlarını, uzlaşmanın sağlanması ya da sağlanamaması halinde gerçekleşecek olası sonuçları, yasal haklarını ve başvuru yollarını izah etmeli ve gerektiği ölçüde tarafları aydınlatmalıdırlar.


D. KÜÇÜK VE KISITLILAR

765 sayılı TCK’ nın 53. maddesine göre onbir yaşını doldurmamışçocukların kusur yeteneğine sahip olmadıkları karine olarak öngörülmüşken186 5237 sayılı TCK’ da bu sınır onikiye çekilmiştir. Yeni TCK’ nın 30. maddesi gereğince oniki yaşını doldurmamış çocuklar ile oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu çocuklar hakkında ceza kovuşturması yapılamaz; ancak; çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir. Yine TCK’ nın 32. maddesinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli ölçüde azalmış olan “akıl hastalarının” da cezai sorumluluklarının olmadığı kabul edilmiştir.

Yukarıda bahsi geçen cezalandırma olanağı bulunmayan kişilerin işledikleri suçlar bakımından uzlaşma mümkün olmayacaktır. Zira her ne kadar bu kişiler hakkında güvenlik tedbirleri uygulanacak ise de, uzlaşmanın konusu güvenlik tedbirlerinden kurtulmak değil, cezadan kurtulmaktır. Ayrıca, ayırtım gücü bulunmayan kişilerin suçu kabul için hukuki irade açıklamasında bulunmayacakları da açıktır. Bu nedenlerle, hastalığı veya yaşı nedeniyle temyiz gücü bulunmayan kişilerin işledikleri suçlarda uzlaşmaya başvurulamayacak187 ancak özel hukuk anlamında sorumluluklarından bahsedilebilecektir.

Fail ve mağdurun onbeş yaşını doldurmuş; onsekiz yaşını doldurmamış olması halinde Yargıtayımızın da benimsediği görüş doğrultusunda şahsa sıkı sıkıya bağlı şikâyet haklarını kullanabileceklerinden söz etmiştik. Ancak uzlaşmada taraflar özel hukuk anlamında borçlandırıcı bir işlem yapmaktadırlar ve Türk Medeni Kanunu’nun 16/1. maddesi uyarınca ayırt etme gücüne sahip olmak koşuluyla kısıtlanmış olanlar ve küçükler yasal temsilcilerinin izni olmadan kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Bu nedenle ayırtım gücü bulunan küçükler şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan suçu kabullenebilirken, uzlaşma iradesini açıklamak için yasal temsilcilerinin iznini almaları gerekmektedir. Cumhuriyet savcısı ya da hâkim onsekiz yaşını doldurmamış ayırtım gücüne sahip küçüğe uzlaşma teklifinde bulunurken yasal temsilcisini de çağırıp; teklifi ayrıca kendilerine de yönelterek zararın karşılanması konusunda olumlu beyanlarını almalıdırlar.


6. ZARARIN GİDERİLMESİ

Tarafların uzlaşmaları, karşılıklı edimler üzerinde anlaşmış olmalarına bağlıdır. Uzlaşmanın hukuki sonuçlarını doğurması için öncelikle fail, üzerinde anlaşmış olduğu edimi yerine getirmelidir. Uzlaşmaya bağlı olarak kovuşturmaya yer olmadığına ve davanın düşürülmesine dair kararların verilebilmesi için Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından, taahhüt edilen edimin yerine getirilmiş olmasının tespit edilmesi gerekmektedir.

Failin edimini yerine getirmemesi halinde soruşturma veya kovuşturmaya devam edilecektir. Kanaatimizce edim bir tazminat alacağı ise; soruşturma ve ya kovuşturmaya devam edilmesinin yanında uzlaşma tutanağı Avukatlık Kanunu 35/A maddesine göre İİK. 38. maddesi anlamında ilam niteliğinde sayılmalı188; mağdur, ilamlı icra hükümlerine göre alacağını tahsil yoluna gidebilmelidir. Zira bir borç ilişkisinin doğmasının bir sonucu olarak uzlaşma, özel hukuk ile de ilişkilidir.


7. UZLAŞMA VE ZARARIN GİDERİLMESİNİN BELİRLENMESİ

Uzlaşmanın ve zararın giderilmesinin hâkim tarafından tespit edilmesinin gerekliliğinden TCK’ nın 73/8. maddesinde bahsedilmişken CMK’ da bu konuya değinilmemiştir.

Uzlaşmanın, TCK ve CMK’ daki düzenlemelerinden hâkim ve Cumhuriyet savcısının gözetim ve denetimi altında yürütülmesi, uzlaşma şartlarının varlığını araştırmaları gerektiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle Cumhuriyet savcısı ve hâkim tarafların beyanlarının serbest iradeleriyle ortaya çıktığını, edimlerinin hukuka uygunluğunu denetlemelidirler.

Cumhuriyet savcısı ve hâkimin edimin gideriliş biçimini ve edim bir tazminat alacağı niteliğinde ise tazminatın miktarına ilişkin bir denetim yetkilerinin bulunup bulunmadığı konusu madde metinlerinde açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu konuda iki görüş mevcuttur:

İlk görüşe göre C. savcısı veya hâkim tazminat miktarını ve biçimini hukuka ve ahlaka uygun görmediğinde uzlaşmayı geçersiz sayabileceklerdir. Özellikle tazminat dışında ekonomik değeri olmayan, manevi bir edimle zararın giderilmesi tercih edildiğinde C. savcısı veya hâkim hukuka aykırılık unsuru ile karşılaştığında uzlaşmayı geçersiz kabul etmek zorundadır.

İkinci görüş olarak da, kanun koyucunun amacının mağdurun tatmin edilmesi olduğu ve bu nedenle de tazminin içeriğinin denetlenmemesi gerektiği ifade edilebilir. Bu görüşü destekleyen başka husus da şikâyetten vazgeçme müessesesidir. Uzlaşma gibi vazgeçmenin hukuki sonucu da kovuşturmama veya düşme kararı verilmesidir. Eğer uzlaşmaya C. savcısı veya hâkim müdahale edecek olursa, mağdurun tatmin edilmesi olanağı kaldırılmış ve çoğu kez adliye dışında çözülmesi yolu açılmış olur189. Bunun yanında uzlaşmanın, mafyalaşma ile karşı karşıya kalma gibi bir tehlikeden söz edilebilir. Mağdur ve fail kendi aralarında anlaşır ve mağdurşikâyetinden vazgeçerek uzlaşma ile aynı sonuca ulaşırlar.

Kanaatimizce hâkim ve C. savcısı uzlaşmanın, tarafların serbest iradelerinin bir sonucu olup olmadığı konusunda denetim yetkisine sahip olmalıdır. Özellikle mağdur, baskı ve tehdit altında uzlaşmak zorunda bırakılmış ise hâkim ve C. savcısı uzlaşmayı hukuka aykırılığı nedeniyle uzlaşmayı hükümsüz hale getirmelidirler190.

Uzlaşmanın saptanması hâkim ve C. savcısının ceza muhakemesinin genel hükümleri doğrultusunda hazırlayacakları tarafların imzalarının bulunduğu bir tutanakla sağlanacaktır.


IV. UZLAŞMANIN UYGULANMASI

1. CUMHURİYET SAVCISI TARAFINDAN UZLAŞTIRMA A. C.SAVCISININ SUÇUN NİTELİĞİNİ VE DELİLLERİ DEĞERLENDİRMESİ

C. savcısı, CMK’ nın 253/1. maddesi gereğince yapılan soruşturmanın durumuna göre, kanunun uzlaşma yapılabilme olanağı verdiği hallerde faili davet ederek suçtan dolayı sorumluluğu kabul edip etmediğini soracaktır. C. savcısı soruşturmanın durumunu değerlendirdikten sonra uzlaşma teklifinde bulunacaktır. Soruşturmanın durumu ibaresinden anlaşılan suçun, uzlaşmaya tabi bir suç olması veşüphelinin suçluluğu yönünde yeterli bir kanaatin oluşmasıdır.

Suçun, uzlaşmaya ve dolayısıyla şikâyete tabi bir suç olduğu, sadece mağdurun şikâyetine dayanılarak belirlenmemeli deliller yeterince toplandıktan sonra bu tespitte bulunulmalıdır. Suçun şikâyete tabi olduğunun anlaşılmasından sonra ilk tespit edilen şüpheliye uzlaşma teklif edilmemelidir. Uzlaşma teklifi bütün deliller toplandıktan sonra kamu davası açılabilecek hale gelindiğinde, yani şüphelinin o suçun faili olduğunun kuvvetli bir şekilde düşünülmeye başlandığında uzlaşma prosedürü başlayacaktır191. Başka bir anlatımla savcı tüm delilleri toplayacak, adeta hüküm verir gibi192 şüphelinin suçluluğuna karar verecek ve uzlaşma teklifinde bulunacaktır. İlk tespit edilen şüpheliye uzlaşma teklifinde bulunmanın sakıncası, başkasının işlediği suçun bir başkası tarafından üstlenmesinin önüne geçilmesidir193. Bu nedenle savcı soruşturmanın son aşamasında şüpheliyi ve suçun vasfını değerlendirmeli ve bu şekilde uzlaşma teklifinde bulunmalıdır.


B. TARAFLARIN UZLAŞMAYA DAVET EDİLMESİ

CMK ’nın 253. maddesinin 1. fıkrasında şüphelinin savcı tarafından, uzlaşmanın teklif edilmesi amacıyla davet edileceği hükmü yer almaktadır. C. savcısı şüpheliyi CMK’ nın 176. maddesi gereği çağrı kâğıdı ile çağıracak gelmediği halde zorla getirileceğini de ekleyecektir. Ancak uzlaşmanın niteliği gereği şüphelinin uzlaşmanın teklif edilmesi amacıyla çağrılacağının belirtilmesi ve şüphelinin gelmemesi halinde zorla getirilmesinin çağrı kağıdına eklenmemesi kanaatindeyiz. Zira zorla getirme kararı kişi özgürlüğünü geçici olarak kısıtlayan bir tedbirdir ve uzlaşmanın irade serbestîsi niteliği ile bağdaşmamaktadır. Zorla getirme ikazı yerine şüphelinin belirli bir süre içerisinde gelmemesi halinde “uzlaşma teklifini reddettiğinin kabul edileceği” yönünde şerh düşülmesi daha yerinde olacaktır.

C. savcısı davet üzerine gelen şüpheliye “suçtan dolayı sorumluluğunu” kabul edip etmediğini soracaktır. C. savcısı bu soruyu sormaktaki maksadının uzlaşma teklifinin ön şartını yerine getirmek olduğunu ve kabulü halinde; bu kabulün aleyhine delil olarak kullanılamayacağını, haklarını, yükümlülüklerini, uzlaşmanın seyrini şüpheliye anlatmalıdır.

Şüphelinin uzlaşmayı kabul etmemesi halinde C. savcısı, uzlaşmaya geçme imkânı kalmadığından soruşturmayı sürdürecek, kamu davası açacaktır. C. savcısı uzlaşmayı kabul etmeyen şüpheliyi ikna etme yoluna gitmemelidir. Şüpheliye açıklamaları, kanunun müsaade ettiği ölçüyle sınırlı kalmalıdır. Aksi halde uzlaşmanın kabulü yönünde şüpheli üzerinde baskı oluşturmuş olacaktır.

Şüphelinin, C. savcısının uzlaşma teklifini olumlu karşılaması sonucu; C. savcısı bu kez mağdura çağrı kâğıdı çıkararak uzlaşma konusunda beyanda bulunmasını isteyecektir. CMK’ nın 233 ve 235. maddelerinde suçun mağduru ileşikâyetçinin davet edilme usulü düzenlenmiştir. Şüphelinin C. savcısının huzuruna gelmesi zorunlu ise de mağdurun avukatı tarafından temsil edilebileceği söylenebilir. Ancak bu halde vekâletnamede uzlaşma konusunda avukata yetki verilmiş olmalıdır194.

Mağdur, uğramış olduğu zararın şüpheli tarafından giderilmesi halinde uzlaşacağını söylemesi halinde, uzlaşma teklifini kabul ettiği varsayılır ve soruşturmaya uzlaşmaya geçilmesi ile devam edilir. Kanaatimizce tarafların uzlaşmayı kabul etmesi ve uzlaşmaya geçilmesi halinde C. savcısı soruşturmaya devam edip delil toplayabilmelidir.

C. savcısı şüpheli gibi mağduru da uzlaşmanın hüküm ve sonuçları hakkında bilgilendirmeli; mağduru uzlaşmaya teşvik ve ikna edici beyanlardan kaçınmalıdır.


C. UZLAŞTIRICI OLMAKSIZIN UZLAŞMA

Aracısız uzlaşmadan kastedilen bir avukatın aracılığına gerek olmadan tarafların karşılıklı olarak anlaşmaları halidir. Taraflar avukatları aracılığı ile de anlaşabilirler. Bu durumda da aracısız uzlaşmadan söz edilecektir.

CMK’ nın 253/4. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı fail ile mağdur arasında uzlaşma işlemlerini idare etmek, tarafları bir araya getirerek bir sonuca ulaşmalarını sağlamak üzere, fail ile mağdurun bir avukat üzerinde anlaşamadıkları takdirde, bir veya birden fazla avukatın uzlaştırıcı olarak görevlendirmesini barodan isteyecektir. Kanun maddesinin ifade tarzından uzlaştırma işlemini her ne kadar sadece bir avukatın arabuluculuğu ile yapılacağı anlamı çıkmış olsa da uzlaştırma C. savcısı ve hâkim arabuluculuğu ile de yapılabilmelidir195. Zira CMK’ nın 253. maddesinin hükümet tasarısındaki gerekçesinde de bu husus, fail ile mağdur arasında meydana gelen çekişmeyi, hâkim ve Cumhuriyet savcısının ya da onların atayacakları bir uzlaştırmacının girişimleriyle çözmek ifadeleri ile açıklanmaktadır.

Her iki taraf ifade ya da uzlaşma teklifi nedeniyle C. savcısının huzurunda bulundukları esnada uzlaşma konusunda olumlu beyanda bulunabilir; müzakereye ihtiyaç duymadan anlaşabilirler. Bu durumda C. savcısı tarafların uzlaşma konusundaki anlaşma beyanlarını tutanağa bağlayabilir. Arabulucuya gerek olmadan uzlaşma, C. savcısı tarafından verilen sürede tarafların anlaşıp C. savcısının huzurunda tutanağa geçirilmesi suretiyle de yapılabilir. Bu durumda taraflara verilen süre kanunda belirtilen süreleri aşmamalıdır.

Uzlaşmanın sağlanmış olması halinde kararlaştırılan tazminat ya da mağduriyetin giderilmesi kanunda belirli bir süreyle sınırlandırılmış değildir. Bu nedenle tarafların üzerinde anlaştığı bir süre ya da vade varsa bu sürenin dolmasına kadar beklenecektir. Bu sürede zarar giderilmemiş ise soruşturmaya devam edilecek ve kamu davası açılacaktır.


D. UZLAŞTIRICI ARACILIĞI İLE UZLAŞMA

a. Uzlaştırıcının Atanması

CMK’ nın 253/4. maddesine göre uzlaşma işlemlerini idare etmek, tarafları bir araya getirerek bir sonuca ulaşmalarını sağlamak üzere bir uzlaştırıcının baro tarafından görevlendirileceğinden söz etmektedir. Söz konusu madde gereği uzlaştırıcı bir avukat olacaktır. Buna göre baronun bir uzlaştırıcı görevlendirmesi tarafların bir avukat üzerinde anlaşamadıkları takdirde olacaktır. Bu durumda taraflar baronun görevlendirmesinden önce uzlaştırıcıyı kendi iradeleri ile belirleme olanağına sahip olacaktırlar. Bir görüşe göre tarafların üzerinde anlaştıkları avukatın uzlaştırıcı olabilmesi için C. savcısının bir yazı ile bu kişiyi ayrıca görevlendirmelidir. C. savcısı tarafların üzerinde anlaştıkları avukatı uzlaştırıcı olarak kabul etmek zorunda olup, kendisi başka birisini görevlendiremez. Buna karşın, mevcut düzenlemeye göre uzlaştırıcı olarak görevlendirilen avukatın bu görevi kabul etme zorunluluğu bulunduğu söylenemez. Avukat bu görevi reddedebilir196.

Taraflar bir uzlaştırıcı üzerinde anlaşamazlarsa C. savcısı barodan uzlaştırıcı olarak bir avukatın görevlendirilmesini ister. Birden fazla avukatın görevlendirilmesini de isteyebilir. C. savcısı tarafların, avukatın objektif davranamayacağı konusundaki itirazlarını değerlendirerek başka bir avukatın görevlendirmesini isteyebilir.

Uzlaştırıcı olarak sadece hukuki bilgisi ve mesleki formasyon sahibi avukatlar dışında kimselerin de uzlaştırıcı olarak görevlendirilebilmesi kanaatindeyiz. Uzlaştırma sürecinde hukuk bilgisine sahip olmak dışında mağdur ve sanığın psikolojisini anlama ve sözü dinlenebilen bir niteliğe haiz olunması uzlaşmanın fonksiyonel olması için olmazsa olmaz bir şarttır. Bu nedenle psikolog ve pedagoglar ve toplumda sözü geçen saygınlığı olan kimselerin de uzlaşma sürecinde yer almaları gerekmektedir.


b. Uzlaştırma Müzakereleri

Uzlaştırma maddi hukuku ilgilendiren bir müessese olmakla esasen bir muhakeme hukuku müessesesidir. Bu nedenle uzlaştırıcı muhakeme işlevine katılmakla197 bu görüşe katılmamakla birlikte daha önce ifade ettiğimiz üzere bir nevi hâkimlik fonksiyonunu198 yerine getirmektedir. TCK’ nın 6/d maddesi gereğince avukatlar yargı görevi yapan kişiler olarak nitelendirilmektedirler. TCK’ nın 6/c maddesinde kamu görevlisi; “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlanmıştır. Bu anlamda uzlaşma faaliyetini yürütecek olan avukat kamu görevlisi olarak kabul edilecek, bu görevi nedeniyle işlediği suçlarda kamu görevlisi sıfatıyla yargılanacaktır.

Uzlaştırıcıya görevine başlarken uyuşmazlığın niteliği ve kapsamı hakkında bilgi verilmelidir. Uyuşmazlık hakkında bilgi sahibi olmayan uzlaştırıcı görevini sağlıklı biçimde yerine getiremeyecektir. Bu anlamda uzlaştırıcıya CMK 157. maddesi gereği soruşturmanın gizliliğinin izin verdiği ölçüde tarafların inceleyebilecekleri belgeleri, inceleme yetkisi verilmelidir.

Uzlaştırma görüşmeleri tarafsız bir ortamda yapılmalıdır. Uzlaştırıcı tarafları ve varsa vekillerini davet ederek uzlaşmanın usulü, zararın giderilme biçiminin ne olabileceği, uzlaştırmanın sonuçları konusunda tarafları bilgilendirecektir. Bilgilendirme sürecinde uzlaştırıcı faile, eyleminin niteliği ile ilgili bilgi verebilmeli ancak bu şüpheliyi uzlaşma yapmaya yönelik tehdit edici nitelikte olmamalıdır. Bununla birlikte uzlaştırıcı avukat tarafları uzlaştırırken şu noktalara dikkat etmelidir 199:
  • Uzlaştırıcı avukat, uyuşmazlıkta hâkim gibi hareket etmemelidir. Kararı taraflar verecektir.
  • Uzlaştırıcı avukat, uyuşmazlıkta savcı gibi de hareket etmemelidir. Uzlaştırıcı avukatın maddi gerçeği araştırma ve bulma yükümlülüğü yoktur. Uzlaştırıcı tarafların hakları üzerinde değil; çıkarları üzerinde yoğunlaşmalıdır.
  • Uzlaştırıcı avukat, avukat gibi de hareket etmemelidir. Uzlaştırıcı, “tarafsız üçüncü kişi” konumundadır.
  • Uzlaştırıcı avukat, tarafları sabırla dinlemeli ve onlara karar verebilmeleri için seçenekler oluşturabilmelidir.
  • Uzlaştırıcı avukat, uzlaştırma işinin bilgiden çok yetiye dayandığını bilmelidir.
  • Uzlaştırıcı avukat, uzlaştırma müzakerelerinin “gizli” olduğunu bilerek hareket etmelidir.
  • Uzlaştırıcı avukat, seçenek yaratma özelliğini kullanabilmelidir. Bu seçenekleri kendisinin göstermesi değil tarafların seçenekler olduğu yolunda düşünmelerini sağlayabilmek becerisi200 olarak görmek gerekir.
Bilgilendirme sürecinden sonra, uzlaştırıcı tarafları dinleyerek görüşlerini açıklamalarını sağlar. Bu aşamadan sonra, tarafların iddialarını ve karşı taraftan beklentilerini tespit eder. Anlaşmazlık uzlaşılan zararın giderilme biçimi veya tazminat miktarı olacağından uzlaştırıcı tarafları anlaşmaya ikna etmeye çalışmalıdır. Bu durumlarda uzlaştırıcının, bilirkişi ataması, tanık dinlemesi mümkün değildir. Ancak soruşturma dosyasında mevcut bulunan veya tarafların ibraz edeceği belgelerle yetinmeli her iki tarafı bu biçimde uzlaştırmalıdır.

Uzlaştırıcı avukat görevin kendisine tevdiinden itibaren otuz gün içerisinde uzlaşmayı sonuçlandırmak zorundadır. Sürenin yetersiz gelmesi halinde, uzlaştırıcının talebi üzerine süreyi otuz gün daha uzatabilir (CMK m. 235/5). Görüşmelerin nihayete ermesinden itibaren on gün içerisinde uzlaştırıcı uzlaşmaya ilişkin raporunu C. savcısına sunmalıdır. ( CMK m. 235/7). Bu süreçte zamanaşımı işlemeyecektir. Uzlaşma raporunda uzlaşma şekli, şüphelinin edimi, edimin süresi yer almalıdır.

Kanaatimizce uzlaşma için kanunda öngörülen süreler oldukça uzundur. Zira yeni ceza muhakemesi sisteminde amaç tüm delillerin soruşturma aşamasında toplanması ve yargılamanın bir veya birkaç duruşmada bitirilmesidir201. C. savcısı uzlaşma teklifini tüm delilleri topladıktan sonra; iddianamenin düzenlenmesinden hemen önce yapacak ise uzlaşma prosedürü yargılama sürecinden daha kısa bir zamanda tamamlanmalıdır. Daha önce de belirttiğimiz üzere uzlaşma müessesesinin getiriliş amaçlarından biri de çekişmenin kısa sürede sonlandırılmasının sağlanmasıdır.


c. Uzlaşmanın Sağlanması ve Zararın Giderilmesi

Uzlaşmanın olumlu sonuçlanması halinde, uzlaşmanın son aşamasına gelinmiş olacaktır. Uzlaşma aracısız olarak sağlanmış ise C. Savcısı veya hâkim bu durumu tutanakla tespit edeceklerdir. Bir uzlaştırıcı aracılığı ile gerçekleşmesi halinde ise; uzlaştırma faaliyetini yürüten avukat, anlaşma hükümlerini bir tutanağa bağlayarak tarafların imzalarını almalı ve kendisi de bu tutanağı imzalamalıdır. Tarafların anlaşmasından itibaren on gün içerisinde yapmış olduğu işlemleri içeren raporu C. savcısına sunar ( CMK m. 253/7). Bu süre uzlaşmanın sıhhatini etkileyen bir süre olmayıp202, uzlaştırıcının uyması gereken düzenleyici bir süredir.

CMK’ nın 253/8. maddesi uyarınca zarar uzlaşmaya uygun olarak giderildiğinde ve uzlaşma giderleri, fail tarafından ödendiğinde, C. savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verecektir. Bu nedenle C. savcısı tazminat vadelere bağlanmış olsa da zararın tamamen giderilmesini bekleyecektir.

Uzlaşmada öngörülen sürede zarar karşılanmamış ya da uzlaşma giderleri şüpheli tarafından karşılanmamış ise C. savcısı iddianameden hemen önce uzlaşma teklifinde bulunmuş olduğundan iddianameyi düzenleyecek ve kamu davasını açacaktır.


2. MAHKEME TARAFINDAN UZLAŞTIRMA

CMK’ nın 174/1-c maddesi uyarınca; “Önödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine mahkemece karar verilecektir”. Bu nedenle soruşturma aşamasında uzlaşma prosedürü uygulanmaksızın kovuşturma aşamasına geçilmeyecektir. Geçilmesi halinde ise uzlaşma teklifinin yapılması ve bu prosedürün işletilmesi üzerine iddianame iade edilecektir. Bu şekilde davanın açılması, eylemin takibi şikâyete bağlı olmadığı düşüncesinin varlığı halinde olacaktır. Bu durumda mahkeme iddianameyi iade edemeyecektir.

Bazı durumlarda suçun yargılama esnasında nitelik değiştirmesi mümkündür. Örneğin, kasıtlı olarak işlendiği iddia olunan bir yaralama suçunun taksirle işlendiği kanaatine varılabilir. Bu durumda mahkeme, yargılama sırasında suçun nitelik değiştirerek şikâyete tabi olduğu kanısına varır ise bu durumda uzlaştırma yoluna gidecektir.

Mahkemenin uzlaşma yoluna gitmesi gereken diğer bir durumda, C. savcısının uzlaşma prosedürünü işlettirmediği ve mahkemenin bu eksikliği gözden kaçırdığı hallerdir. Mahkeme iddianamenin incelenmesi sırasında eksikliği fark etmemesi durumunda iddianameyi kabul edecek ve yargılamada C. savcısının yapması gereken işlemi CMK’ nın 254/1. maddesi gereğince kendisi yerine getirecektir.

Yargılamanın başında mahkeme başkanı, CMK’ nın 191. maddesi uyarınca iddianamenin kabul edildiği kararını okur, sanığın açık kimliğini tespit eder, iddianameyi okuduktan sonra ise haklarını hatırlatır ve usulüne uygun olarak sanığın sorgusunu yapar. Bu aşamadan sonra uzlaşmanın hüküm ve sonuçları hakkında sanığı aydınlatır ve uzlaşma teklifinde bulunur. Sanığın uzlaşma teklifini reddetmesi halinde yargılamaya devam eder. Uzlaşma teklifinin kabulü halinde, bu kez mağdura aynı teklifi yöneltir. Mağdurun da teklifi olumlu karşılaması durumunda, soruşturma aşamasındaki prosedür izlenerek tarafların bir neticeye ulaşmaları beklenir.

Soruşturma aşamasında C. savcısının uzlaşma yoluna başvurması fakat uzlaştırma önerisinin kabul edilmemesi, müzakerelerin olumsuz sonuçlanması ya da mağduriyetin süresinde giderilmemesi sebebiyle uzlaşmanın gerçekleşmemesi halinde kovuşturma aşamasında uzlaştırma girişiminde bulunması mümkün olmayacaktır. Kanunumuz verilen şansı değerlendiremeyen taraflara birden fazla fırsat tanımamıştır. Taraflara ikinci bir uzlaşma olanağının sağlanması bazı sakıncaları da beraberinde getirecektir: Soruşturma aşamasında uzlaşma görüşmesi yapan fail veya mağdur bu durumu kötüye kullanabilir ve bu maksatla kovuşturma sürecini kesintiye uğratabilirler. Başka bir anlatımla, soruşturma aşamasında uzlaşamayan taraflar yargılama sırasında delillerin durumunu görüp lehlerine bir hükmün kurulmayacağı endişesiyle uzlaşmak isteyebilirler. Bu tür bir sonuç ise kanun koyucunun amacına aykırı olur. Çünkü uzlaştırma ile mağdurun tatmin edilmesi sağlanmak istenmekle birlikte bu sistem ile ulaşılmak istenen diğer maksatlar arasında yargının iş yükünü azaltmak, gereksiz zaman ve masraf harcanmasını da önlemek yatmaktadır. Hâlbuki sözü edilen pozisyonlarda, mahkemede uzlaşmanın mümkün olacağı kabul edilirse taraflar, hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında adli makamları meşgul edecek ve yargının otorite ve ağırlığının azalmasına neden olacaklardır203. Ancak tarafların yargılama aşamasında harici olarak uzlaşmaları mümkündür. Bu durumda mağdur şikâyetinden vazgeçecek, mahkeme davanın düşmesi kararı verecektir.


V. BİRDEN FAZLA FAİLİN BULUNMASI DURUMUNDA UZLAŞMA

CMK’nın 255. maddesi uyarınca: “Aralarında iştirak ilişkisi olsun veya olmasın birden çok kişi tarafından işlenen suçlarda, ancak uzlaşan kişi uzlaşmadan yararlanır”. Uzlaşmayan diğer faillerin bu suretle uzlaşmadan yararlanmaları mümkün olmayacak, onlara karşı soruşturma ve kovuşturmaya devam edilecektir. Şikâyetten vazgeçmenin sirayeti (CMK m. 73/4) uzlaşma da mümkün olmayacaktır. Uzlaşmaya dayalı olarak verilecek, kamu davasının açılmasına yer olmadığına dair karar ya da davanın düşme kararı diğer faillere sirayet etmeyecektir.

Faillerden biri ile uzlaşma müzakerelerinde bulunan mağdurun bu aşamada diğer faillere karşı şikâyetinden vazgeçmesi, CMK’ nın 255. maddesinin hükümet tasarısı gerekçesinin ikinci paragrafında belirtildiği üzere, uzlaşmaya çalışan faile sirayet etmeyecektir204. Ancak uzlaşmanın olumlu neticelenmemesi halinde, fail hakkında soruşturma veya kovuşturmaya devam olunacağından uzlaşmayan fail bakımından vazgeçmenin sirayetinden söz edilecektir.

Uzlaşan failin, meydana gelen zararın ne kadarından sorumlu olduğu, ne kadarını ödeyeceği konusunda açıklık yoktur. Kanaatimizce bu durumda fail özel hukuktaki haksız fiil sorumluluğuna uyarınca BK’ nın 50. maddesine göre müteselsil olarak sorumlu olmalı205 ve mağdurun uğramış olduğu zararın tamamını ya da anlaşmaya göre büyük bir kısmını gidermelidir.

Birlikte suç işleyenlerden birinin uzlaşması diğer faillerin devam eden yargılama sonunda beraat etmeleri durumunda, uzlaşan failin ödemiş olduğu tazminatı, sebepsiz iktisap hükümleri uyarınca geri alıp alamayacağı konusunda bir açıklık yoktur. Kanaatimizce, uzlaşan fail hakkında suçu işlemediğine dair kesin bir hüküm verilmediğinden, mağdurdan böyle bir talepte bulunulmamalıdır206.


VI. UZLAŞMANIN GİZLİLĞİ

CMK’ nın 253/6 maddesi uyarınca: “Uzlaşma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma sırasında ileri sürülen bilgi, belge ve açıklamalar taraflar izin vermedikçe daha sonra açıklanamaz. Uzlaşmanın başarısız olması nedeniyle daha sonra dava açılması halinde uzlaştırma sırasında failin bazı olayları veya suçu ikrar etmiş olması davada aleyhine delil olarak kullanılamaz”. Maddenin son cümlesinde yer alan delil yasakları, gizlilik kuralının bir sonucudur. Kanaatimizce gizlilik ilkesinin, sadece uzlaşmanın konusu olan davada değil failin eylemi nedeniyle daha sonra açılacak tüm davaları da kapsaması daha yerinde olacaktır.

Gizlilik kuralına uyması gereken uzlaşma müzakerelerini yürütecek olan uzlaştırıcıdır. Ancak sadece uzlaştırıcı değil, taraflar ve onların müdafi ve vekilleri de gizlilik kuralına uymalıdırlar. Uzlaştırma müzakerelerine üçüncü kişilerin katılmamaları gerekmektedir. Bu nedenle uzlaşma müzakerelerine bir şekilde katılan üçüncü kişilerin daha sonra dava ilgili tanıklıkta bulunmaları halinde tanıklıklarına itibar edilmemelidir.

Failin uzlaşma teklifi sırasında C. savcısı önünde bulunduğu ikrarlar da delil yasakları kapsamındadır. C. savcısı failin ikrarlarını, uzlaşmanın olumsuz neticelenmesi halinde iddianamesinde kullanamayacaktır. Ancak savcılık ve kollukta, ifade alma kapsamında yapılan ikrarlar iddianamede kullanılabileceği gibi hüküm verme aşamasında bu ikrarlara dayanılabilecektir.


VII. UZLAŞMA TUTANAĞININ NİTELİĞİ

Kanunumuzda uzlaşma tutanağından bahsedilmemektedir. Ancak uzlaşma müzakerelerinin sonuçlanması ile birlikte sonucun olumlu ya da olumsuz olmasına bakılmaksızın durumun bir tutanağa bağlanması gerekecektir. Uzlaşma tutanağı, uzlaştırıcı tarafından C. savcısı ve tarafların katılımı ile düzenlenecektir.

Uzlaşma tutanağı, bir görüşe göre karma nitelikli olup, hem bir usul hukuk işlemi hem de özel hukuk sözleşmesi niteliği taşır207. Daha önce de belirttiğimiz üzere uzlaşma tutanağı, Avukatlık Kanunu 35/A anlamında ilam niteliğindedir. Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:
Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalar da, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, Avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 38’inci maddesi anlamında ilam niteliğindedir. Bu hüküm ile birlikte, uzlaşma tutanağı, Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Kanunu Yönetmeliği’nin, uzlaştırma müzakereleri yan başlıklı 16. maddesi ile uzlaştırma tutanağının şekli yan başlıklı 17. maddesine göre düzenlenmelidir.
Yönetmeliğin uzlaştırma tutanağının şeklini düzenleyen 17. maddesine göre: Uzlaşma müzakereleri sonunda anlaşma sağlanması halinde uzlaşma konusu ve uzlaşma sonucunda alınan kararlar, müzakerelere katılan avukatlar ve anlaşmazlığın taraflarınca en az iki nüsha olarak tanzim olunacak bir tutanakla tespit edilir ve imza altına alınır.

Bu tutanağın şu hususları içermesi gerekir:
a) Müzakerelere katılan avukatların adı, soyadı, adres ve bağlı oldukları Baro sicil numaraları,
b) Tutanağın düzenlendiği yer ve tarih,
c) Tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin, tercüman, tanık, ve bilirkişilerin kimlik ve ikametgahları; alacaklı taraf yabancı ülkede oturuyorsa Türkiye’de göstereceği ikametgahı,
d) Taraflar arasındaki uyuşmazlığın kısa ve özlü bir şekilde anlatılması ve uzlaşmanın konusu,
e) Uzlaşma sonunda varılan anlaşma,
f) Uzlaşma müzakerelerine katılan tarafların ve avukatların imzaları.
Uzlaşma sonucu kısmında, uyuşmazlığın ne şekilde çözüldüğünün, uzlaşma giderlerinin, uzlaşma dava açıldıktan sonra yapılmışsa, yargılama harç ve giderlerinin paylaştırma şeklinin, tarafların talep sonuçlarından her biri hakkında verilen karar ile taraflara yüklenen borçların ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Bu şekilde düzenlenen tutanağının aslı, tutanağı düzenleyen Avukat ya da Avukatlarda kalır ve örneği taraflara verilir.

Yukarıda bahsedilen şekil unsurlarına uyulmadan düzenlenen uzlaşma tutanağının ilam niteliği İİK m. 38 anlamında, bir görüşe göre soruşturma ve kovuşturma aşamasında değişkenlik gösterecektir. Buna görüşe göre, icra edilebilirlik açısından ilam niteliğinde belgeler İİK m. 38 sayılanlarla özel kanunlarda ilam niteliğinde olacağı belirtilen belgelerden oluşmaktadır. Bu nedenle Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen uzlaşma tutanağının ilam niteliğinde olmadığı söylenebilecektir. Kovuşturma aşamasında ise; hakimin verdiği karar metninde uzlaşma tutanağının içeriğinden bahsetmesi mümkündür. Bu halde kararda belirtilen hususlar kesin hüküm teşkil edecek ve aynı zamanda da ilam niteliğinde olabilecektir208.



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 
UZLAŞMANIN SONUÇLARI UZLAŞMANIN OLUMLU SONUÇLANMASI SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMANIN VE ŞAHSİ HAK ALACAĞININ SONA ERMESİ


A. GENEL OLARAK

Uzlaşmanın olumlu sonuçlanması halinde fail, mağdurun zararını karşılamayı kabul etmekte ve taraflar anlaşmaya varmaktadırlar. Yapılan anlaşma doğrultusunda zararın kararlaştırılan biçimde giderilmesi halinde kamu davası açılmamakta veya açılan kamu davası düşürülmektedir. Böylece fail, cezalandırma riskinden kurtulmuş olmaktadır. Bundan başka, failin sebep olduğu zarardan dolayı ortaya çıkan şahsi hak alacağının sona ermesi de uzlaşma müessesesinin tabii ve zorunlu bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.


B. SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMANIN SONA ERMESİ

Zararın tamamının değil de büyük bir kısmının karşılanması halinde mağdur tarafın bu zararın giderilmesi için hukuk mahkemesinde tazminat davası açıp açamayacağı konusu kanunumuzda düzenlenmiş değildir. Kanaatimizce uzlaşmanın sağlanması ile uyuşmazlığın cezai sonuçlarıyla birlikte hukuki sonuçları da ortadan kalkmaktadır. Zira uzlaşmanın bir amacı da taraflar arasındaki uyuşmazlığın tamamen giderilmesidir. Bu doğrultuda taraflar uzlaşma müzakereleri ile birlikte mağduriyetin giderilme biçimini ayrıntılı olarak konuşmakta ve ortak bir düşüncede buluşmaktadırlar. Bu nedenle mağduriyetin anlaşmaya uygun biçimde giderilmesi halinde mağdurun, hukuk mahkemesinde açmış olduğu tazminat davası reddedilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu görüşü benimsemiş; vermiş olduğu bir kararda bu görüşünü şu şekilde ifade etmiştir: 
Fail ile mağdur arasında uzlaşma sağlandıktan sonra, zararın giderilmeyen bölümü için, icra takibi yapılamayacağı gibi, hukuk mahkemesinde de dava açılamaz209
Ancak uzlaşmanın sağlanması halinde failin eylemi neticesinde munzam bir zarar doğmuş ise mağdur bu zararın giderilmesi için hukuk mahkemesinde tazminat isteyebilmelidir.


C. ŞAHSİ HAK ALACAĞININ SONA ERMESİ

5237 sayılı TCK’nın 73/8. maddesinde uzlaşma sonucu davanın düşürüleceğinden söz edildikten sonra, 74/2. maddesinde: “Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için açılan şahsi hak davasını etkilemez.” denilmektedir. Kanaatimizce 74/2. maddesindeki hüküm genel olarak davanın düşürülmesi kararı ile ilgilidir. Uzlaşma nedeniyle davanın düşürülmesi kararı verilmesi halinde uzlaşma müessesesinin yasal sonucu olarak mağdur hukuk mahkemesinde dava açamaz ve daha önceden açtığı dava varsa, uzlaşma nedeniyle verilen kovuşturmama veya düşme kararı uyarınca davanın reddedilmesi gerekir. Esasında uzlaşma görüşmeleri sırasında bu konunun da açıklığa kavuşturulması ve uzlaşma metninde uzlaşma halinde şahsi hak alacağının kalmayacağının belirtilmesi210 veya kanunumuzda bu yönde bir hükmün bulunmasında yarar vardır.


2. KORUMA TEDBİRLERİ NEDENİYLE TAZMİNAT HAKKI

CMK’ nın 144/1-c maddesi uyarınca: “Genel af veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler; kanuna uygun olarak yakalanmış veya tutuklanmış iseler, bu nedenlerle tazminat isteyemeyeceklerdir”. Bu durumda uzlaşmanın sağlanması nedeniyle yargılaması yapılamamış ve suçsuzluğu yönünde kesin ve her türlü şüpheden arî olarak kanaat edinilememiş kimseler koruma tedbirleri neticesinde uğramış oldukları zararlar için tazminat isteyemeyeceklerdir.


3. ZAMANAŞIMI

CMK’ nın 253/5. maddesi uyarınca “uzlaştırma süresince zamanaşımı durur”. Uzlaştırmanın aşamaları, aynı maddede sürelerle sınırlandırılmıştır. Buna göre uzlaşmanın otuz gün içerisinde sonuçlandırılması gerekmektedir. İstem halinde otuz günlük ek süre verilebilmektedir. Ayrıca 253/7. madde uyarınca uzlaştırıcı on gün içerisinde uzlaştırma raporunu C. savcısı veya hâkime sunmak zorundadır. Buna göre toplam yetmiş günlük süre içerisinde uzlaştırma nihayete erecek ve bu sürede zamanaşımı duracaktır. Ancak 253/8. maddesine göre kovuşturmama veya düşme kararı verilmesi için zararın ve uzlaştırma giderlerinin fail tarafından karşılanması gerekmektedir. Bu nedenle zararın ve uzlaştırma giderlerinin fail tarafından giderilmesine kadar zamanaşımı durmalıdır. Örneğin, taraflar zararın iki sene boyunca taksitlendirmesini kararlaştırmışlarsa zamanaşımı, yetmiş günlük süreye ilave olarak iki sene boyunca duracaktır. Sonuç olarak zamanaşımı mağduriyetin ve giderlerin karşılanmasına kadar duracaktır. Zamanaşımının durma anı ise fail ve mağdurun uzlaştırmayı kabul ettiklerini beyan etmelerinden itibaren başlayacaktır. Fail, anlaşmaya uygun olarak zararı ve giderleri süresinde karşılamaz ise durmuşolan zamanaşımı, bu tarihten sonraki gün kaldığı yerden işlemeye devam edecektir.


4. GÜVENLİK TEDBİRLERİ

TCK’ da güvenlik tedbirleri 53–64. maddeler arasında düzenlenmiştir. Güvenlik tedbirleri hükümlerinin uzlaşma halinde uygulanıp uygulanmayacağı, tedbirlerin mahkûmiyet şartı aramasına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Zira uzlaşmanın sağlanması halinde fail cezalandırılmaktan kurtulmaktadır.

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma TCK’ nın 53. maddesinde düzenlenmiştir. Bu tedbir, mahkûmiyet koşuluna bağlandığından uzlaşma halinde uygulanmayacaktır. TCK’ nın 53 ve 55. maddelerinde düzenlenen eşya ve kazanç müsaderesi ile mahkûmiyet koşuluna bağlanmadığından bu tedbirler uygulanabilecektir. Akıl hastalarına, suç işleyen yabancılara ve tüzel kişilere uygulanacak güvenlik tedbirleri için mahkûmiyet koşulu arandığından uzlaşma halinde bu tedbirlere başvurulamayacaktır.

Kanunun ifadesi ile önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suç işlenmesi halinde, uygulanan tekerrür hükümleri uzlaşmada bir mahkûmiyetten söz edemeyeceğimiz için uygulanamayacaktır.


5. KANUN YOLLARI

TCK’ nın 73. maddesinde uzlaşma konusunda kanun yollarına başvurulması konusunda bir düzenleme yer almamaktadır. CMK’ nın öngördüğü başvuru yolları ile kanun yolları sistematiği için çözüm aramak uygun olur211. Bu halde soruşturma aşamasında sağlanan uzlaşma sonucu verilen kamu davası açılmasına yer olmadığa kararına karşı, CMK’ nın 173/1. maddesi uyarınca, suçtan zarar gören, kararın kendisine tebliğinden itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanlığına itiraz edebilecektir.

Uzlaşmanın kovuşturma aşamasında sağlanması üzerine verilen düşme kararları aleyhine, 5320 sayılı CMK Yürürlük ve Uygulanma Şekli Hakkındaki Kanunun 8/1. maddesi uyarınca, 1402 sayılı CMUK’ nın 305–326. maddeleri gereğince temyiz yoluna gidilebilecektir. Bölge Adliye Mahkemelerinin Kurulması ile birlikte; düşme kararlarına karşı 5271 sayılı CMK’ nın 272/1 maddesi uyarınca istinaf yoluna gidilecektir.


II. UZLAŞMANIN OLUMSUZ SONUÇLANMASI

1. SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMAYA DEVAM EDİLMESİ

Uzlaştırma teklifini taraflardan birinin kabul etmemesi veya uzlaştırma müzakereleri sonucunda tarafların anlaşamamaları halinde, soruşturma veya kovuşturmaya kalınan yerden devam olunacaktır. Daha önce belirttiğimiz üzere C. savcısı iddianame düzenleme aşamasında uzlaşma yoluna gideceğinden, uzlaşmanın sağlanamaması ile şüpheli hakkında iddianameyi düzenler ve kamu davasını açar. Kovuşturma aşamasında ise yargılamaya kaldığı yerden devam olunacaktır. Uzlaşmanın sağlanamaması ile duran zamanaşımı işlemeye başlayacaktır.


2. BİLGİ VE BELGELERİN ALEYHE KULLANILAMAMASI

Uzlaştırmanın olumsuz sonuçlanması durumunda CMK’ nın 253/6. maddesi gereğince, uzlaşma müzakereleri sırasında elde edilen bilgi ve belgeler taraflar aleyhine yargılamada kullanılamayacaktır. Yargılamayı yapan hâkimin bu bilgi ve belgelere dayanarak hüküm kurması mümkün olmayacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi uzlaşma aşamasında elde edilen bilgi ve belgelerin daha sonra açılması mümkün davalarda da kullanılmamalıdır.



SONUÇ


Türk Ceza Hukukunda yeni bir müessese olan uzlaşma, bir yandan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinde meydana gelen gelişmeler diğer yandan ceza hukuku sistemlerindeki felsefe değişiminin bir sonucudur. Müessese ceza muhakemesi hukukunda birçok yenilik ve kolaylık getirmektedir: Uzlaşma ile birlikte mahkemelerin iş yükü oldukça hafifleyecek, taraflar ispat yükümlülüğü altına girmeyecek, son yıllarda ortaya çıkan ispatı güç ekonomik ve teknolojik suçların ispat zorunluluğu ortadan kalkacak, mağdurun tatmin edilmesi ve failin pişmanlık göstermesi ile adalet sağlanarak toplumsal barış tesis edilecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihinden bu yana uzlaşma müessesesinden amaçlanan verime ulaşılamamıştır. Uzlaşmadan sağlanmak istenen faydaya ulaşılamamasında, müessesenin yeni ceza yasalarıyla beraber yürürlüğe girmesi, ceza yasalarının getirmiş olduğu başka yeni düzenlemelerin öncelik kazanmış olmasıdır. Bunun yanında muhakeme hukuku açısından öneme haiz bu müessesenin ülkemizde ilk defa uygulama alanı bulması ve yeterli alt yapıya sahip olmaması uygulanabilirliğini oldukça güçleştirmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda uzlaşma, yüzeysel düzenlenmekle birlikte hakkında bir yönetmelik henüz mevcut değildir.

Uzlaşmanın ayrıntılı düzenlenmemesi teori ve uygulamada birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunlardan ilki, sadece şikâyete tabi suçların uzlaşma kapsamına alınması ve cinsel suçların şikâyete tabi olması nedeniyle uzlaşma kapsamında yer almasıdır.

Kanımızca sadece şikâyete tabi suçların uzlaşma kapsamı alınması yeterli değildir. Uzlaşmanın ceza muhakemesi sistemimizde fonksiyon gören bir müessese olabilmesi için korunan hukuksal değer ve suç için öngörülen cezanın türü ve miktarı kriterleri dikkate alınmak suretiyle şikâyete tabi olmayan suçlarda da uzlaşma müessesesini mümkün hale getirilmelidir. Örneğin tehdit suçunun niteliksiz hali ( m.106/1), konut dokunulmazlığını ihlal ( m.116), kişisel verilerin kaydedilmesi ( m.135, 137), hakkı olmayan yere tecavüz ( m.154), kötü muamele ( m.232), aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali ( m.233) suçları her ne kadar şikâyete tabi değilseler de mağdurun tatmin edilmesi ile uzlaşılabilecek nitelikte suçlardır.

Cinsel suçların uzlaşma kapsamına alınması ise yerinde olmamıştır. Zira cinsel bir suçun mağduru ağır bir psikolojik zarara uğrar. Bu dönemde mağdur, apati, depresyon ve resignasyon altındadır. Topluma olan güvenini ve kendisine olan saygısını yitirir; kendisini bir hiç olarak hisseder. Sürekli fantezi ve karabasanlar yaşar. Failin kendisini bir daha ve daha da ağır yaraladığını, hatta öldürdüğünü görür. Daha sonraki dönemlerde kişi kendisini alçalmış hisseder. Yaşam biçimi değişir. Geceleri dışarı çıkamaz. Evde kapalı kalır. Arkadaşları, akrabaları ve komşularıyla görüşemez. Yabancılarla ilişki kurmaktan kaçınır. Suçluluk, utanma, korku ve öç duyguları gelişir. Baş ağrısı, mide kramplarından şikâyet eder. Uzlaşma sürecinde bu tür travmaları yaşaması muhakkak olan mağdurun, faille aynı ortamda uzlaşamayacağı da muhakkaktır. Bu nedenle cinsel suçların uzlaşma kapsamından çıkarılması yerinde olacaktır.

Etkin pişmanlık ve uzlaşma birbirine benzer iki müessesedir. Suç öncesi ve suç sonrası doğan mağduriyeti gidermeyi hedefleyen bu iki müessesenin işlenmiş bir suç için aynı anda uygulanmasının, suç politikası için sakıncalı olacaktır. Bu nedenle etkin pişmanlık ve uzlaşma hükümleri birlikte uygulanmamalıdır.

Uzlaşma daha önce de ifade ettiğimiz üzere muhakemeyi hızlandıracak yeni bir müessesedir. Bu bağlamda uzlaşmanın sağlanması hususunda agresif bir tavır içerisine girmek uzlaşmanın ruhuyla bağdaşmayacaktır. Soruşturma aşamasında uzlaşmaya davet edilen tarafların bu saikle zorla getirilmesi kabul edilecek bir uygulama olmayacaktır. Bunun yanında uzlaşma teklif edilecek tarafların adreslerinin belirlenememesi, yurt dışında olmaları gibi sebeplerle taraflara ulaşılamaması halinde, suçun zamanaşımı ve iddianamenin iadesi tehdidi ile karşılaşacak C. savcısına kamu davasının açmasına olanak sağlanmalı uzlaşma prosedürünün uygulanması hususunda ısrarcı olunmamalıdır. Bunun yerine çağrı kâğıdının tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde uzlaşma teklifi için başvurmayan tarafın zımni olarak teklifi reddettiği kabul edilmeli ve aramalara rağmen taraflara ulaşılamaması halinde soruşturma sonuçlandırılmalıdır.

CMK m. 253/1 uyarınca failin suçu kabul etmesi şartıyla uzlaşma görüşmelerine geçilmesi kuralı, masumiyet ilkesine açık bir biçimde aykırılık teşkil etmektedir. Zira uzlaşma müzakerelerinin temel sebebi mağdurun zararının giderilmesidir. Sanığın kusurluluğu üzerinde durulmamalıdır. Ceza alma riski ve yargılama aşamasında yıpranma ihtimali, suçlu olmayan kimseyi uzlaşmayı kabule daha fazla sevk etmektedir. Beraat edebileceğini düşünen veya kendilerini suçlu görmeyen faillerin önemli bir bölümünün uzlaşmayı kabul ettiği araştırmalarla sabittir. Bu nedenle delil durumunun failin suçlu olduğunu açıkça ortaya koyduğu durumlar dışında kusurluluğun kabulü istenmemelidir. Bunun yanında uzlaşmanın sağlanamaması halinde prosedür gereği suçu ikrar eden failin suçluluğu yönünde yargılamayı yapacak hakimin tarafsızlığı sorgulanabilecektir. Bu da tarafsız hâkim ilkesiyle çelişecektir. Bu nedenle uzlaşma müzakerelerine geçilmesi için ikrar ön şart olmaktan çıkarılmalıdır.

Suçun, uzlaşmaya ve dolayısıyla şikâyete tabi bir suç olduğu, sadece mağdurun şikâyetine dayanılarak belirlenmemeli deliller yeterince toplandıktan sonra bu tespitte bulunulmalıdır. Suçun şikâyete tabi olduğunun anlaşılmasından sonra ilk tespit edilen şüpheliye uzlaşma teklif edilmemelidir. Uzlaşma teklifi, bütün deliller toplandıktan sonra kamu davası açılabilecek hale gelindiğinde, yani şüphelinin o suçun faili olduğunun kuvvetli bir şekilde düşünülmeye başlandığında yapılmalıdır. Başka bir anlatımla savcı tüm delilleri toplamalı, adeta hüküm verir gibi şüphelinin suçluluğuna karar vermeli ve uzlaşma teklifinde bulunmalıdır. İlk tespit edilenşüpheliye uzlaşma teklifinde bulunmanın sakıncası, başkasının işlediği suçun bir başkası tarafından üstlenilmesidir. Bu nedenle C. savcısı soruşturmanın son aşamasında şüpheliyi ve suçun vasfını değerlendirmeli ve bu şekilde uzlaşma teklifinde bulunmalıdır.

Mağduriyetin giderilmesi bakımından her şeyi ile mükemmel ilerleyen muhakeme, failin ödeme yeteneğine sahip olmaması nedeniyle bir anda sonuçsuz kalabilir. Böyle bir halde ceza hâkimi, yerine getirilmesi olanaksız ödeme yükümlülükleri yerine, klasik yaptırımları tercih edecektir. İşte bu noktada, özür dileme ya da kamuya yararlı veya mağdurun hizmetinde çalışma devreye girebilir ve mağduriyetin giderilmesi ile uyumlu bir şekilde kullanılabilir. Bu suretle, ekonomik açıdan zayıf olan faile bir imtiyaz tanınmış olur. Böyle bir halde, ilk planda devlet zararı fondan telafi eder, daha sonra faile rücu ederek fail çalışma suretiyle bunu devlete geri öder. Bununla birlikte, failin mağduriyetin giderilmesi yönündeki samimi çabası da hâkim tarafından değerlendirilecektir. Böylece bir yandan mağdurun medeni hukuk yolunu kullanarak uzun ve zahmetli bir cebri icra işlemine başvurması engellenecektir. Bu iki yol ile zengin ve fakir mahkûmlar arasında doğabilecek eşitsizlikte giderilmiş ve hukuk devletine yakışır bir uygulama sağlanmış olacaktır

CMK’ nın 253/5. maddesinde uzlaşma için öngörülen süreler oldukça uzundur. Zira yeni ceza muhakemesi sisteminde amaç tüm delillerin soruşturma aşamasında toplanması ve yargılamanın bir veya birkaç duruşmada bitirilmesidir. C. savcısı uzlaşma teklifini tüm delilleri topladıktan sonra; iddianamenin düzenlenmesinden hemen önce yapacak ise uzlaşma prosedürü yargılama sürecinden daha kısa bir zamanda tamamlanmalıdır. Daha önce de belirttiğimiz üzere uzlaşma müessesesinin getiriliş amaçlarından biri de çekişmenin kısa sürede sonlandırılmasının sağlanmasıdır.

Uzlaşan failin, meydana gelen zararın ne kadarından sorumlu olduğu, ne kadarını ödeyeceği konusunda kanunda açıklık yoktur. Kanaatimizce bu durumda fail, özel hukukta haksız fiil sorumluluğuna uyarınca BK’ nın 50. maddesine göre müteselsil olarak sorumlu olmalı ve mağdurun uğramış olduğu zararın tamamını ya da anlaşmaya göre büyük bir kısmını gidermelidir.

Zararın tamamının değil de büyük bir kısmının karşılanması halinde mağdur tarafın bu zararın giderilmesi için hukuk mahkemesinde tazminat davası açıp açamayacağı konusu da kanunumuzda düzenlenmiş değildir. Kanaatimizce uzlaşmanın sağlanması ile uyuşmazlığın cezai sonuçlarıyla birlikte hukuki sonuçları da ortadan kalkmaktadır. Zira uzlaşmanın bir amacı da taraflar arasındaki uyuşmazlığın tamamen giderilmesidir. Bu doğrultuda taraflar uzlaşma müzakereleri ile birlikte mağduriyetin giderilme biçimini ayrıntılı olarak konuşmakta ve ortak bir düşüncede buluşmaktadırlar. Bu nedenle mağduriyetin anlaşmaya uygun biçimde giderilmesi halinde mağdur, hukuk mahkemesinde açmış olduğu tazminat davası reddedilmelidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu görüşü benimsemiş, vermişolduğu bir kararda bu görüşünü şu şekilde ifade etmiştir: Fail ile mağdur arasında uzlaşma sağlandıktan sonra, zararın giderilmeyen bölümü için, icra takibi yapılamayacağı gibi, hukuk mahkemesinde de dava açılamaz. Ancak uzlaşmanın sağlanması halinde failin eylemi neticesinde munzam bir zarar doğmuş ise mağdur bu zararın giderilmesi için hukuk mahkemesinde tazminat isteyebilmelidir. Uzlaşma prosedürünün sona ermesi, düşme ve kamu davasının açılmasına yer olmadığı kararın zararın giderilmesinden sonra verilecektir. Ancak zararın giderilmesi kanunumuzda bir süreyle sınırlandırılmış değildir. Bu nedenle taraflar zararın giderilmesi için oldukça uzun vadeler üzerinde anlaşmış olabilirler. Bu yüzden kanunumuzda zararın giderilmesi için bir üst sınır belirlenmelidir.

Uzlaştırıcı olarak sadece hukuki bilgisi ve mesleki formasyon sahibi avukatlar dışında kimselerin de uzlaştırıcı olarak görevlendirilebilmesi kanaatindeyiz. Uzlaştırma sürecinde hukuk bilgisine sahip olmak dışında mağdur ve sanığın psikolojisini anlama ve sözü dinlenebilecek ağırlığa sahip olma uzlaşmanın fonksiyonel olması için olmazsa olmaz bir şarttır. Bu nedenle psikolog ve pedagoglar ve toplumda sözü geçen, saygınlığı olan kimselerin de uzlaşma sürecinde yer almaları gerekmektedir.

Son olarak şunu belirtmek gerekir ki; uzlaşmanın daha fonksiyonel hale getirilmesinde tarafları teşvik edici kanuni düzenlemelerin yapılması gerekir. Örneğin denetimli serbestlik hükümleri uzlaşma müessesesinde kullanılabileceği gibi uzlaşmanın sağlanmasına rağmen kamu davası açılmasına yer olmadığı ve düşme kararları yerine, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve yargılamanın yapılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının verilmesi uzlaşmayı teşvik edici ve fonksiyonel hale getirecektir.


DİPNOTLAR

1 YURTCAN, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku 11. Baskı, İstanbul 2005,s.1.

2 BROWN, Marriott s.12; Stitt s.14; Spegel s.1; General Council of the Bar and the Law Society: Alternative dispute resolution and tha Ontario court experiment (ADRLJ 1995, Vol. 4, s.263-273), s.263. (Nakleden: ÖZBEK, Mustafa, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Ankara 2004, s.83).

3 Türk Dil Müessesesi Türkçe Sözlük, Ankara, 1998.

4 YILMAZ, Ejder, Hukuk Sözlüğü 5. Baskı, Ankara 1996, s.846.

5 Türk Dil Müesseseu Türkçe Sözlük, Ankara 1998.

6 ŞAHİN, Cumhur, Ceza Muhakemesinde Uzlaşma, Süleyman Arslan’a Armağan, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 6, Konya 1998, S.1-2, s.222.

7 ÖZBEK, M., a.g.e., s.105.

8 KAYMAZ, Seydi-GÖKCAN, Hasan Tahsin, Uzlaşma ve Önödeme, Ankara 2005, s.35.

9 YENİSEY, Feridun, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul 2005, s.247.

10 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e, s.72.

11 NEUBAUER, David N., America’s Courts and the Criminial Justice System, Newyork 1999, s.480, (Nakleden: ÖZBEK , M, a.g.e, s.286); MERMUT, Serdar, Türk Ceza Hukukunda Reform: Uzlaşma, Legal Hukuku Dergisi, S.17, s.1302.

12 ÖZBEK, M, a.g.e, s.219.

13 YENİSEY- MAZZO- READ, a.g.e, s.20.

14 SOYSAL, Tamer, Türk Ceza Hukukunda Uzlaşma, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma,İstanbul 2005, s.217.

15 RÖSSNER, Dieter, Mediation as a Basic Element Of Crime Control: Theoretical and Empirical Comments (Buffalo Criminial Law Review 1999, Vol.3, s.214); (Nakleden: ÖZBEK, Mustafa, Report On Alternative Dispute Resolution Within The Better Access To Justice Project, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul 2005, s.121).

16 ÖZBEK, M, Uzlaşma, Report On Alternative Dispute Resolution Within The Better Access To Justice Project, s.120.

17 ŞAHİN, a.g.m, s.244.

18 KURU, Baki- ARSLAN, Ramazan- YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2003, s.931.

19 ILDIR, a.g.e., s.60-61.

20 ÖZBEK, M, a.g.e, s.202.

21 YILMAZ, a.g.e, s.745.

22 ILDIR, a.g.e, s.162.

23 KURU- ARSLAN- YILMAZ, a.g.e, s.631.24 ILDIR, a.g.e, s.163.

25 KURU- ARSLAN- YILMAZ, a.g.e, s.632.

26 DÖNMEZER, Sulhi- ERMAN, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C: III, İstanbul, 1997, s.31

27 EREM, Faruk – DANIŞMAN, Ahmet- ARTUK, Mehmet Emin, Ceza Hukuku (Genel Hükümler), 14. Baskı, Ankara 1997, s.1024.

28 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.915.

29 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e, s.319.

30 SOYASLAN, Doğan, Ceza Hukuku (Genel Hükümler), Ankara 1998, s.661.

31 YILMAZ, a.g.e., s.252.

32 GARÇON, M., Ceza Hukuku, Menşeleri-Tekamülü-Halihazır Vaziyeti, Çev. Dönmezer/ŞensoyİFM 1944, C.X., S.1-2, s.649-678(Nakleden: ÖZBEK, Veli Özer, Suçtan Doğan Mağduriyetin Giderilmesi, Tarihsiz, s.58).

33 ÖZBEK, V.Ö, a.g.e., s.64-65.

34 KUNKEL, W., Romische Rechtsgechichte. Eine Einführung, 5. Aufl., Köln.Graz 1967, s.39 ( Nakleden: ÖZBEK, V. Ö., a.g.e., s.67).

35 ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.74.

36 MOSER, Michael J., People’s Republic of China, 1997, s.73-79 (Nakleden: ÖZBEK, a.g.e., s.228).

37 ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.110-111.

38 Anayasanın 90. maddesine göre “usulen göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir”. Bunun için, ilgili uluslararası sözleşmenin usulüne göre yürürlüğe girmesi için bu gereklidir.

39 ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.112.

40 ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.115.

41 ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.118-119.

42 ÖZBEK, Mustafa, Dünya Çapında Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler Ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, AÜHFD, 2002/2, s.151.

43 ÖZBEK, V.Ö., age, s.117.

44 26. Conference Of Europen Ministers Of Justice, Helsinki 7–8 April 2005, s.20-21

45 ŞAHİN, a.g.m., s.224.

46 ŞAHİN, a.g.m., s.224.

47 ÖZBEK, M., a.g.e., s.203-204.

48 BAYRAKTAR, Köksal, Genel Uzlaşma Üzerine, Güncel Hukuk Dergisi, Temmuz 2005, s.7.

49 ZStW 104 (1992), s.391 vd. (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.228).

50 ÖZBEK, M., a.g.e., s.205.

51 ÖNEN, Ergun, Medeni Yargılama Hukukunda Sulh, Ankara 1972, s.11.

52 İslam Ansiklopedisi, MEB Yayınları, C.II, İstanbul 1970, s.22.

53 ÖZBEK, M, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, s.238

54 ÖZBEK, M, Dünya Çapında Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler Ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, s.137.

55 MACUNCU, Muhsin, Amerikan Hukuk Sisteminde Anlaşmazlıkların Alternatif Çözümleri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul, 2005, s.62.

56 ÖZBEK, Mustafa, Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları Ve Temel Çözüm Türleri Nelerdir? ,Ankara Barosu Dergisi 1999/2-3, s.198.

57 YENİSEY, Feridun- MAZZO, Stephen- READ, Frank Tom, Uzlaşma, İstanbul 2005, s.52.

58 CRAMER, Peter, Absprachen im Strafprozess, München 1989, s.155 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.266).

59 ÖZBEK, M, a.g.e., s.294.

60 DİELMANN, Heinz J., “Guilty Plea “und”Plea Bargaining”im amerikanischen Strafverfahren- Möglichkeiten für den deutschen Strafprozess, Goldammer’s Archiv für Strafrecht (Ga), 1981, s.560 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.267).

61 YENİSEY- MAZZO- READ, a.g.e., s.57.

62 WEİGEND, Thomas, Absprachen in auslaendischen Strafverteidiger (StV), Freiburg i.Br., 1990, s.37, (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.267).

63 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.42.

64 WEİGEND, a.g.e., s.39, (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.268).

65 WEİGEND, a.g.e., s.73, (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.268).

66 KAYMAZ VE GÖKCAN, a.g.e, s.42.

67 WEİGEND, a.g.e., s.39, (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.268).

68 WEİGEND, a.g.e., s.40, (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.269).

69 DİELMANN, a.g.e., s.560 v.d. (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.269).

70 ÖZBEK, Mustafa, Çağdaş Ceza Adaleti Sistemlerinde Alternatif Çözüm Arayışları Ve Arabuluculuk Uygulamaları, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul 2005, s.130.

71 DÖLLİNG, Dieter, İşlenen Suç Nedeniyle Suç Failleri ve Mağdurları Arasında Arabuluculuk, Uzlaşma, İstanbul 2005, s.17-18, Çev. : DÖNMEZER, Sulhi.

72 DÖLLİNG, Dieter a.g.e, s.20-21.

73 ÇOLAK, Haluk, Yeni Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Cezai Uyuşmazlıkların Alternatif Çözüm Yolu Olarak; Uzlaşma, TBB Dergisi, S.63, Nisan 2006, s.139.

74 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e, s.38-39.

75 ÖZBEK, M, a.g.e, s.285.

76 HEKİMOĞLU, Fahrettin, Fransa’da Hukuki Danışmanlık Ve Arabuluculuk Uygulaması, Ankara Barosu Dergisi, 2002/2, s.38.

77 HEKİMOĞLU, a.g.m, s.38.

78 WEİGEND, a.g.e., s.103 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.284).

79 BUDDE, Robert, Vereinbarungen im italienischen Strafprozess nach altem und neuem Recht, Zeitschrift für die gesamte Strafrechtswissenschaft (ZStW) 102 (1990), s.211 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.285).

80 BUDDE, a.g.e., s.212 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.285-286).

81 WEİGEND, a.g.e., s.86 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.274).

82 TAYLOR, Peter, Aus auslaendischen Anwaltsblaettern- Plea Bargaining in England, AnwBl, s.145 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.275).

83 WEİGEND, a.g.e., s.87 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.275).

84 SENDRA, Vicente Gimeno, Absprachen im spanischen Srafverfahren, ZStW 104(1992), s.223 vd (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.279).

85 SENDRA, a.g.e., s.231 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., S.279).

86 SENDRA, a.g.e., s.224 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., S.279).

87 WEİGEND, a.g.e., s.87 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.275).

88 DÖNMEZER, Sulhi- ERMAN, Sahir, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, C. I, İstanbul 1997, s.6.

89 SYKES, Gresham M., Criminology, 1978, s.482 (Nakleden: DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.I, s.6).

90 ÖZTÜRK, Bahri- ERDEM, Mustafa R.-ÖZBEK, Veli Özer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, Ankara 2000, s.25.

91 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.29.

92 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.47.

93 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.136.

94 KESKİN, Serap, Yargıç Bağımsızlığı, Nurullah Kunter’e Armağan, İstanbul 1998, s.131.

95 CENTEL, Nur, Ceza Muhakemesi Hukukunda Hâkimin Tarafsızlığı, İstanbul 1996, s.6.

96 ŞAHİN, a.g.m., s.249.

97 YENİSEY- MAZZO- READ, a.g.e., s.15.

98 WEİGEND, a.g.e., s.69 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.250).

99 ŞAHİN, a.g.m., s.250.

100 Aynı görüş için: KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.54.

101 DURSUN, Selman, Adil Yargılanma Nedir?, Adil Yargılanma ve Ceza Hukuku, Ankara 2004 s.360.

102 DOĞRU, Osman, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları, C.1, s.345-346, (Nakleden: KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.48.).

103 KAYMAZ – GÖKCAN, a.g.e., s.48.

104 YILMAZ, a.g.e., s.53.

105 SEVÜK, Handan Yokuş, Adil Yargılanma Kapsamında Ceza Yargılamasında Aleniyet İlkesi, Çetin ÖZEK’e Armağan, İstanbul 2004, s.748.

106 WOLFSLAST, Gabriele, Absprachen im Strafprozess, Neue Zeitschrift für Strafrecht (NStZ), 1990, Ss. 415 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.247)

107 CRAMER, Peter, Absprachen im Strafprozess, Festschrift für Kurt Rebmann, München 1989, s.247 (Nakleden: Şahin, a.g.m., s.247)

108 ÖZTÜRK- ERDEM-ÖZBEK, a.g.e., s.129

109 ŞAHİN, a.g.m., 252

110 ŞAHİN, a.g.m., 252

111 ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.106

112 YÜCE, T. T., Alman-Türk Ceza Muhakemeleri Usulünün Prensipleri, AD.1960, S.9, s.639 (Nakleden: ÖZBEK, V.Ö., a.g.e., s.106)

113 ŞAHİN, a.g.m., s.248.

114 ÖZTÜRK- ERDEM-ÖZBEK, a.g.e., s.145.

115 KREMER, a.g.e., s.109 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s. 246).

116 KREMER, a.g.e., s.107 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s. 246).

117 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.60.

118 ILDIR, Gülgün, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Ankara, 2003, s.48; KAYMAZ - GÖKCAN, a.g.e., s.53.

119 CREMER, a.g.e., s.149 (Nakleden: ŞAHİN, a.g.m., s.251).

120 ŞAHİN, a.g.m., s.253.

121 Hükümet tasarısındaki madde:

Uzlaşma

Madde 265: Cumhuriyet savcısı, kanunun uzlaşma yapılabilmesi olanağını verdiği hallerde, faili bu Kanunun öngördüğü usullere göre davet ederek suçtan dolayı sorumluluğunu kabul edip etmediğini sorar.

Fail suçu ve fiilinden doğmuş olan maddi ve manevi zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemeyi veya zararları gidermeyi kabullendiğinde durum suçun mağduruna veya varsa yasal temsilcisine bildirilir.

Suçun mağduru, verilmiş olan zararın tümüyle veya bir kısmı itibariyle giderildiğinde özgür iradesi ile uzlaşacağını bildirirse soruşturma sürdürülemez. Bu halde soruşturma dosyası, zararın uzlaşmaya uygun olarak giderilmesine kadar muhafaza edilir.

Cumhuriyet savcısı, suç faili ile mağdur arasında uzlaşma işlemlerini idare etmek, tarafları bir araya getirerek bir sonuca ulaşmalarını sağlamak üzere bir veya birden fazla avukatı uzlaştırmacı olarak atayabilir.

Uzlaştırmacı, Cumhuriyet savcısına, yaptığı işlemleri ve uzlaşmayı sağlayıcı müdahalelerini belirten bir raporu on gün içinde sunar. Zarar uzlaşmaya uygun olarak giderildiğinde Cumhuriyet savcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir.

Uzlaştırma işleminin giderleri suç failince ödenmeden kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemez.

122 Hükümet tasarısındaki madde:

Hakim tarafından uzlaştırma maddesi:

Madde 266: Uzlaştırmaya tabi bir suçtan dolayı kamu davası açıldığında yukarıdaki madde hükümlerinin uygulanması suretiyle hakim tarafından da aynı işlemler yapılır ve uzlaşma görüşmelerinden olumlu sonuç alınarak tazminatın ödendiği veya zararın giderildiği saptandığında davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir. Yargılama ve uzlaştırma işlemlerinin giderlerinin tümü suç failince ödenmeden davanın ortadan kaldırılmasına karar verilemez.

123 Hükümet tasarısındaki madde:

Birden çok fail halinde uzlaşma

Madde 267: Suçta birden çok fail bulunduğunda, çabaları ile suçun neden olduğu zararları ortadan kaldıran maddi ve manevi tazminatı ödemiş bulunan suç failleri hakkında yukarıdaki hükümler uygulanır.

124 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.76.

125 BAYRAKTAR, Köksal, Türk Hukuk Uygulamasını Etkileyebilecek Bir Müessese: Uzlaşma, Haziran 2005, s.7.

126 OĞUZMAN, M. Kemal - SELİÇİ, Özer, Kişiler Hukuku Dersleri, İstanbul, 1982, s.106.

127 YILDIZ, Ali Kemal, Uzlaşma-Şikâyet İlişkisi, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul 2005, s.260.

128 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.58.

129 YILDIZ, a.g.m., s.261.

130 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.I, s.327.

131 KUNTER, Nurullah- YENİSEY, Feridun, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul 1998, s.80.

132 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.198.

133 KUNTER- YENİSEY, a.g.e., s.82.

134 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.199-200; DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.1, s.325.

135 KUNTER- YENİSEY, a.g.e., s.80.

136 YILDIZ, a.g.m., s.264

137 YILDIZ, a.g.m., s.264

138 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.288.

139 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.200-201

140 KUNTER- YENİSEY, a.g.e., s.84

141 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.201

142 İçt. Bir. Kar., 15.4.1942 gün ve 14/9 sayılı karar, (Yarg. Tev. İçt. Kar., C.2, 233), (Nakleden: EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.201)

143 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a.g.e., s.201.

144 YILDIZ, a.g.m., s.265.

145 İÇEL, Kayıhan, Suçların İçtimaı, İstanbul 1972, s.119-120, (Nakleden: Yıldız, a.g.m., s.266).

146 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.202.

147 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.203.

148 KUNTER- YENİSEY, a.g.e., s.83; ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.59.

149 YILDIZ, a.g.m., s.269.

150 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.207.

151 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a.g.e., s.207.

152 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.208.

153 EREM- DANIŞMAN- ARTUK, a..g.e., s.206; DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.I, s.332; ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.59.

154 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.59.

155 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.III, s.293.

156 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK, a.g.e., s.59; KUNTER- YENİSEY, a.g.e., s.88.

157 İÇEL, Kayıhan - SOKULLU AKINCI, Füsun – ÖZGENÇ, İzzet – SÖZÜER Adem,- MAHMUTOĞLU, Fatih- ÜNVER, Yener, İÇEL Suç Teorisi, s.320, (Nakleden: Yıldız, a.g.m., s271).

158 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.III, s.293.

159 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., CIII, s.302.

160 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.III, s.298.

161 YILDIZ, a.g.m., s.273.

162 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.3, s.306; KUNTER- YENİSEY, a.g.e., s.88.

163 DÖNMEZER- ERMAN, a.g.e., C.III, s.317.

164 YILDIZ, a.g.m., s.274.

165 ÖZTÜRK- ERDEM- ÖZBEK a.g.e., s.60.

166 YILDIZ, a.g.m., s.275.

167 EREM, DANIŞMAN- ARTUK, a.g.e., s.446.

168 YILDIZ, a.g.m., s.276.

169 YILDIZ, a.g.m., s.276.

170 NUHOĞLU, Ayşe, Uzlaşma, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul 2005, s.282

171 YILDIZ, a.g.m., s.278

172 SOKULLU AKINCI, R. Füsun, Adalet Reform ve Alternatif Ceza Yaptırımları, Nurullah KUNTER’e Armağan, İstanbul 1998, s.334

173 ÖZBEK, Veli Özer, CMK İzmir Şerhi, Ankara 2005, s.1022

174 KILIÇOĞLU, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2002, s.190.

175 ÖZBEK, V. Ö., a.g.e., s.1023-1024.

176 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.85.

177 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.85-86.

178 KILIÇOĞLU, a.g.e., s.191.

179 ÖZBEK, V. Ö., a.g.e., s.1023.

180 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.87.

181 ÖZBEK, V. Ö., a.g.e., s.1023.

182 YENİSEY- MAZZO- READ, a.g.e., s.19.

183 KUNTER, Nurullah- YENİSEY, Feridun, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku ( Özet Kitap), İstanbul 2005, s.234-235.

184 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.87.

185 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.88.

186 ARTUK, Mehmet Emin- GÖKCEN, Ahmet - YENİDÜNYA, Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Ankara 2002, s.547.

187 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.89.

188 A T ALA Y , İbrahim Orkun, Türk Hukukunda Alternatif Çözüm Y olu Olarak A vukatlık Kanunu 35/A Maddesi Anlamında Uzlaşma, Legal Hukuk Dergisi, S.20, 2004, s.2207; ÖZBEK, M, a.g.e., s.418; PEKCANITEZ, Hakan, Alternatif Uyuşmazlık Çözümleri, Hukuki Perspektifler Dergisi, Aralık 2005, s.13.

189 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.91.

190 Aynı görüş için: KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.92.

191 YENİSEY- MAZZA- READ, a.g.e., s.18.

192 ŞAHİN, Cumhur, Ceza Muhakemesi Kanunu- Gazi Şerhi, Ankara 2005, s.522.

193 YENİSEY- MAZZA- READ, a.g.e., s.19.

194 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.101.

195 YAŞAR, Osman, Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, Ankara, 2005, s.1127.

196 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.102.

197 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.104.

198 YENİSEY- MAZZO- READ, a.g.e., s.15.

199 SOYSAL, a.g.m., s.235.

200 ÇULHA, Rıfat, Uzlaşma, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul 2005, s.55.

201 ŞAHİN, a.g.e., s.522.

202 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.110.

203 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.113.

204 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.115.

205 KILIÇOĞLU, a.g.e., s.297.

206 Aynı görüş için: KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.114.

207 ÖZBEK, M, a.g.e., s.419.

208 SOYSAL, a.g.m., s.240.

209 ŞAHİN, a.g.e., s.811.

210 KAYMAZ- GÖKCAN, a.g.e., s.116.

211 YURTCAN, a.g.e., s.647.



KAYNAKÇA

  • ARTUK, Emin/ GÖKCEN, Ahmet / YENİDÜNYA, Caner,  Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Ankara, 2002.
  • ATALAY, İbrahim Orkun, Türk Hukukunda Alternatif Çözüm Yolu Olarak Avukatlık Kanunu 35/A Maddesi Anlamında Uzlaşma, Legal Hukuk Dergisi, S.20, 2004.
  • BAYRAKTAR, Köksal, Türk Hukuk Uygulamasını Etkileyebilecek Bir Müessese: Uzlaşma, Güncel Hukuk Dergisi, Haziran 2005. Genel Uzlaşma Üzerine, Güncel Hukuk Dergisi, Temmuz 2005.
  • CENTEL, Nur, Ceza Muhakemesi Hukukunda Hâkimin Tarafsızlığı, İstanbul, 1996.
  • ÇOLAK, Haluk, Yeni Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Cezai Uyuşmazlıkların Alternatif Çözüm Yolu Olarak; Uzlaşma, TBB Dergisi, S.63, Nisan 2006.
  • ÇULHA, Rıfat, Uzlaşma, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul, 2005.
  • DÖLLİNG, Dieter, İşlenen Suç Nedeniyle Suç Failleri ve Mağdurları Arasında Arabuluculuk, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, Çev. : Sulhi DÖNMEZER,İstanbul, 2005.
  • DÖNMEZER Sulhi/ ERMAN, Sahir, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, C. I, İstanbul, 1997. Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C: III, İstanbul, 1997.
  • DURSUN, Selman, Adil Yargılanma Nedir, Adil Yargılanma ve Ceza Hukuku, Ankara, 2004.
  • EREM, Faruk/ DANIŞMAN, Ahmet/ ARTUK, Mehmet Emin, Ceza Hukuku (Genel Hükümler), 14. Baskı, Ankara, 1997.
  • HEKİMOĞLU, Fahrettin,Fransa’da Hukuki Danışmanlık ve Arabuluculuk Uygulaması, Ankara Barosu Dergisi, 2002/2.
  • ILDIR, Gülgün, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Ankara, 2003. 
  • İslam Ansiklopedisi, MEB Yayınları, C. II, İstanbul, 1970.
  • KAYMAZ Seydi/ Hasan Tahsin GÖKCAN, Uzlaşma ve Önödeme, Ankara, 2005.
  • KESKİN, Serap, Yargıç Bağımsızlığı, Nurullah KUNTER’ e Armağan, İstanbul, 1998.
  • KILIÇOĞLU, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2002
  • KURU, Baki/ ARSLAN, Ramazan/ YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2003.
  • KUNTER, Nurullah/ YENİSEY, Feridun, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku ( Özet Kitap), İstanbul, 2005.
  • NUHOĞLU, Ayşe, Uzlaşma Bakımından Şikâyete Bağlı Suçlar, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma,İstanbul, 2005.
  • MACUNCU, Muhsin, Amerikan Hukuk Sisteminde Anlaşmazlıkların Alternatif Çözümleri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul, 2005.
  • MERMUT, Serdar, Türk Ceza Hukukunda Reform: Uzlaşma, Legal Hukuku Dergisi, S.17.
  • OĞUZMAN, M. Kemal/ SELİÇİ, Özer, Kişiler Hukuku Dersleri, İstanbul, 1982.
  • ÖNEN, Ergun, Medeni Yargılama Hukukunda Sulh, Ankara, 1972.
  • ÖZBEK, Mustafa, Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Ankara, 2004. Dünya Çapında Adalete Ulaşma Hareketiyle Ortaya Çıkan Gelişmeler Ve Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, AÜHFD, 2002/2. Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları Ve Temel Çözüm Türleri Nelerdir? Ankara Barosu Dergisi 1999/2–3. Çağdaş Ceza Adaleti Sistemlerinde Alternatif Çözüm Arayışları Ve Arabuluculuk Uygulamaları, Uzlaşma, İstanbul, 2005. Uzlaşma, Report On Alternative Dispute Resolution Within The Better Access To Justice Project, İstanbul, 2005.
  • ÖZBEK, Veli Özer, Suçtan Doğan Mağduriyetin Giderilmesi, Tarihsiz. CMK İzmir Şerhi, Ankara, 2005.
  • ÖZTÜRK, Bahri/ ÖZBEK, Veli Özer/ ERDEM, Mustafa Ruhan, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2000.
  • PEKCANITEZ, Hakan, Alternatif Uyuşmazlık Çözümleri, Hukuki Perspektifler Dergisi, Aralık 2005.
  • SOKULLU AKINCI, R. Füsun, Adalet Reform ve Alternatif Ceza Yaptırımları, Nurullah KUNTER’e Armağan, İstanbul, 1998.
  • SOYASLAN, Doğan,  Ceza Hukuku (Genel Hükümler), Ankara, 1998. 
  • SOYSAL, Tamer, Türk Ceza Hukukunda Uzlaşma, Uzlaşma, İstanbul, 2005.
  • ŞAHİN, Cumhur, Ceza Muhakemesinde Uzlaşma, Süleyman ARSLAN’a Armağan, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 6, 1998, S.1–2. Ceza Muhakemesi Kanunu- Gazi Şerhi, Ankara, 2005.
  • Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Ankara, 1998.
  • YAŞAR, Osman, Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, Ankara, 2005.
  • YENİSEY, Feridun, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul, 2005.
  • YENİSEY, Feridun/ MAZZO, Stephen, Frank/ READ, Tom, Uzlaşma, İstanbul, 2005.
  • YILDIZ, Ali Kemal, Uzlaşma-Şikâyet İlişkisi, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, İstanbul, 2005.
  • YILMAZ, Ejder, Hukuk Sözlüğü 5. Baskı, Ankara, 1996.
  • YOKUŞ SEVÜK, Handan, Adil Yargılanma Kapsamında Ceza Yargılamasında Aleniyet İlkesi, Çetin Özek’e Armağan, İstanbul, 2004.
  • YURTCAN Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku 11. Baskı, İstanbul, 2005.

26. Conference Of Europen Ministers Of Justice, Helsinki, 7–8 April 2005.


ÖZGEÇMİŞ

1978 yılında Mardin’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İskenderun’da tamamladı. Lisans öğrenimine 1995 yılında Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladı. Yüksek lisans öğrenimine ise 2002 yılında Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde başladı ve 2006 yılında tamamladı. Halen Cumhuriyet Savcılığı görevini yürütmektedir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar