İnsan Hakları ve Ceza Hukuku Bağlamında Zihin Kontrolü

Hakemli Makale CHD - Aralık 2019 - Y.: 14 - S.: 41 - s.: 723-774İ


İNSAN HAKLARI VE CEZA HUKUKU BAĞLAMINDA
ZİHİN KONTROLÜ

Av. Mehmet ÖGET
Avukat, İzmir Barosu,
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Hukuku, Doktora Öğrencisi,
E-posta: av.mehmetoget@gmail.com

Öz 

Zihin kontrolü, geçmişte bazı bireylerin maruz kaldığı, bu nedenle de davalar açarak, zararlarının tazminini talep ettikleri hala güncelliğini koruyan bir konudur. Fakat zihin kontrolü bir başka yönüyle yalnızca geçmişin konusu değil, teknolojinin gelişmesiyle birlikte geleceğin ve hatta günümüzün konusu haline gelmiştir. Zihin kontrolüne ilişkin teknolojik gelişmelerin suiistimale açık olması, tüm insanlığın sağlığını tehdit eden bir durumdur.


Yıllar sonra ortaya çıkan CIA belgeleri, çeşitli savaşlarda, askerlerin zihin kontrolüne maruz kalarak, iradi olarak, yapmak istedikleri eylemlerden farklı eylemler ortaya koyduklarını göstermiştir. CIA tarafından gerçekleştirilen bu eylemlerde LSD (Liserjik Asit Dietilamid) başta olmak üzere diğer halüsinojen, uyuşturucu ve uyarıcı maddeler kullanılarak, zihin kont- rolü eylemleri gerçekleştirilmiştir. Zihin kontrolüne maruz kalan bireyler, ancak yıllar sonra bu gerçeğin farkına varmışlar ve manevi zararlarının tela sini talep etmişlerdir.


Geçmişte yalnızca özel görevi bulunanlar, askerler ve Nazi deneylerinde kullanılan denekler üzerinde gerçekleştirilen zihin kontrolüne ilişkin proje ve deneyler, teknolojinin gelişmesiyle birlikte artık boyut ve yön değiştirmiştir. Bu bağlamda artık biyolojik ya da kimyasal silahlar, medya, sinema veya reklamlar dahi kullanılarak, bireylerin, gerçek iradeleri dışında eylemlerde bulunmaları sağlanabilmektedir.

Çalışmamızda, “zihin kontrolü” bağlamında, CIA ve Nazi deneylerine ilişkin somut durumlardan söz edilecek, geleceğe yönelik olarak zihin kontrolünün insanlığa etkileri üzerinde durulacak, zihin kontrolünün, ceza hukuku bağlamında hangi suçları oluşturduğu irdelenecek ve zihin kontrolünün, insan haklarına aykırılığı hususu değerlendirilecektir.


Giriş

Naziler Dönemi’nde ve CIA tarafından zihin kontrolü ile ilgili birtakım proje ve deneylerin yürütüldüğü, yıllar sonra ortaya çıkan belgelerle anlaşılabilmiştir. Bu bağlamda, zihin kontrolüne maruz kalan bireyler, ya yapmak istemedikleri eylemleri, zihinleri kontrol altında olduğu için gerçekleştirmişler ya da bu birey- lerin deneylerde kullanılmasıyla insan zihninin yapısal olarak nasıl işlediği ve deneylere nasıl tepki verdiği ölçülmeye çalışılmıştır.


İnsan zihninin kontrol altına alınması ve bireylerin, iradeleri dışında farklı eylemlere yöneltilmesi, ceza hukuku ve insan hakları anlamında birtakım ihlal ve sorumluluklar ortaya çıkarabilecek niteliktedir. Nitekim “zihin kontrolü” eylemini gerçekleştiren bir kişi, somut olayın özellikleri ve ifa ettiği görev dikkate alınarak, TCK’nın 84. maddesinde düzenlenen “intihara yönlendirme”, 86. maddesinde düzenlenen “kasten yaralama”, 90. maddesinde düzenlenen “insan üzerinde deney”, 94. maddesinde düzenlenen “işkence” veya 109. maddesinde düzenlenen “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçları nedeniyle cezai yönden sorumlu olabilecektir.

Öte yandan, kişiyi, özgür düşünme ve serbest eylemde bulunma yetisinden yoksun bırakan kişinin ceza sorumluluğu yanında insan hakları bakımından da sorumluluğu bulunacağı açıktır. Zihin kontrolüne ilişkin hiçbir eylem insan hakları ile bağdaşmamaktadır. Bu anlamda Türk Hukuku’nda Anayasa ve Uluslararası Sözleşmeler, bir zihin kontrolü eylemiyle ilgili olarak, “insan hakları ihlalini” açıkça göstermekle birlikte söz konusu ihlaller, hukuki yönden de maddi ve ma- nevi tazminat istemli bir davaya konu olabilecektir.

Bu çalışmada, ülkemizde zihin kontrolü ile ilgili yargıya intikal etmiş olay sayısı çok az olduğundan, özellikle uluslararası alandaki somut olgu ve davalardan yararlanılarak, “zihin kontrolü” nedeniyle cezai ve hukuki sorumluluğun oluşumu, zihin kontrolünün hangi suçları oluşturduğu ve insan hakları yönünden hukuka aykırılığı anlatılmaya çalışılacaktır.


1. Zihin Kontrolü

1.1. Zihin Kontrolü Kavramı ve Tarihçesi

Zihin kontrolü, “pek çok gelişmiş yöntemden yararlanarak, kişilerin, karakterlerini, kirlerini, yargılarını ve düşünce modellerini ve sistematiğini farklılaştırmayı hedefleyen bir teknik” olarak tanımlanabilir.1


1 Aksu, Serdar, Zihin Kontrolü, 1. Baskı, Ankara, 2016, Armada Yayınevi, s.7-8.

Zihin kontrol yöntemleri, psikolojik teknikleri kullanmayı son derece iyi bilen kültler, tarikatlar veya istihbarat örgütleri tarafından kullanılmaktadır. Zihin kontrolü, bir bireyin veya insan grubunun davranışını kontrol etme ya da değiştirme amacını gerçekleştirmek adına kişinin, bilgisi ve isteği dışında gerçekleştirilen tüm yöntemlere verilen genel bir ad niteliği taşımaktadır. Bu bağlamda, “psikolojik savaş” ise “zihin kontrol tekniklerini de içeren daha geniş bir kavram olup, “insanların beyninde ve toplumsal psikoloji üzerinde sürdürülen savaştır.” Psikolojik savaşın hedefi, gerçekte olmayan birtakım yanlış bilgileri, propaganda, zihin kontrolü, medyanın kontrolü, toplu telkin ve beyin yıkama ile “gerçekleşmiş gibi” göstermektir.2


2 İyiat, Bora, Zihin Kontrolü Psikolojik Savaşın Temel İlkeleri, 6. Baskı, Ankara, 2016, Kripto Yayı- nevi, s.206-207.

Zihin kontrolü” olgusu, anti-rasyonel etki olarak da açıklanabilir. Bu bakımdan zihin kontrolünün, bir konuyla ilgili düşünülüp düşünülmediği ve eylemde bulunulup bulunulmadığı ile ilgili yeterli bir sebep bulunmaksızın, bir şekilde rasyonel kapasiteyi ortadan kaldıran ve zayı atan bir durum olduğu söylenebilir.3

3 Kious, Brent, Brain Rays, Advertising, and Fancy Suits: The Ethics of Mind Control, Journal of Cognition and Neuroethics, Cilt: 2, Sayı: 1, s.193.


Başkalarını gizlice kontrol etmek için “bilimsel araştırmaların ve bilimin kullanılması”, 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu durum Sigmund Freud ile Alman zyolog ve psikolog Wilhelm Wundt’un çalışmalarıyla başlamıştır. Sigmund Freud’un psikanaliz üzerine çalışmalarının yanı sıra Wilhelm Wundt ise bugün adına “sosyal psikoloji” denilen, insan kitlelerini kontrol etme üzerine çalışmalar yapmaktaydı. Wundt, 1878 yılında Leipzig’te dünyanın ilk deneysel psikolojik laboratuarını kurmuştu. Bu kapsamda Wundt, tüm nüfusu kontrol etmek için teknikler geliştirmiştir. Wundt’un yanı sıra yine bu alanda ve bu amaçla çalışmalar yapan Rus Bilim İnsanı Ivan Pavlov ve Amerikalı Burrhus Frederic Skinner’ın çalışmaları sonucunda Sovyet psikologlar ve hipnoz uzmanları, 1930’larda denekleri kontrol etmek ve hipnotik emirler yaymak için radyoları kullanmışlar, 1950’lerde mikrodalga yayınları ile benzer deneyler gerçekleştirilmiş, 1970’lerde ise aynı deneyler, belli bir frekansta yayın yapan “Ağaçkakan Sinyali4 kullanılarak yapılmıştır.5

4 “Soğuk Savaşın son günlerinde, Sovyetler Birliği, NATO ve ABD balistik füzelerini dinlemek için erken uyarı tespit sistemi kurmuştur. Rus Ağaçkakanı olarak tanınan bu sistem, radyo alıcılarına engel olacak kadar güçlüydü.” https://interestingengineering.com/the-russian-woodpecker-the-soviet-signal-that-could-be- heard-on-the-radio (Erişim Tarihi: 07.02.2019)
5 Smith, Jerry, Kıyamet Silahı HAARP, 1. Baskı, İstanbul, 2007, Koridor Yayıncılık, ss. 185-187.


Zihin kontrolünün, bazı örgütlere üye toplama, bazı devletlerin, suçluların suçlarını itiraf ettirme, tüketici tercihlerini manipüle ettirme, psikolojik operasyon gerçekleştirme ve kamu görüşünü yönlendirme amacıyla gerçekleştirildiği, iddialar arasındadır. Bu amaçla gerçekleştirilen bazı gerçek çalışmalar da bulunmaktadır. Örneğin, MKULTRA, CIA’in zihin kontrol programının kod adıydı. Bu zihin kontrol programı 1950’lerde başlamış olup, 1960’lı yılların sonuna kadar devam etmiştir. Bu program kapsamında zihni kontrol edilen kişilere yalnızca ilaçlar verilmemiş, birtakım elektronik sinyaller yoluyla da zihin kontrolü yapılmıştır. Çalışmalar özellikle LSD6 denilen kimyasal maddenin, zihin kontrolü uygulanan kişilerin haberi olmaksızın, bu kişilere verilmesiyle gerçekleştirilmiştir.7

6 Liserjik Asit Dietilamid denilen LSD, geçmişte, duygu durum bozuklukları ve bağımlılıkla ilgili tedavilerde kullanıldığı gibi zihin kontrolünün etkisini arttırıcı olarak da keşfedilmiştir. Carhart-Harris, L. Robin / Kaelen, Mendel / Whalley, Matthew / Bolstridge, Mark / Feilding, Aman- da / Nutt, David J., LSD Enhances Suggestibility in Healthy Volunteers, Psychopharmacology, Cilt: 232, Sayı: 4, Şubat 2015, s.785.
7 Aksu, s.8.


1963 yılında, CIA müfettiş yardımcısı tarafından MKULTRA hakkında bir rapor yayınlanmıştır. Belge, ilk olarak halka açık olmasa da bazı sansürlenen bölümler dışında programın ana hatlarını ortaya koyuyordu. Orijinal belgede belirtildiği üzere; MKULTRAinsan davranışlarını kontrol etmek için gerçekleştirilecek gizli operasyonlarda kullanılabilecek nitelikte kimyasal, biyolojik ve radyolojik materyallerin araştırılması, geliştirilmesi” işlemlerini içeriyordu. Projeyle ilgili araştırmalar ve araştırma belgeleri konusunda verilen bilgiler son derece sınırlı tutulmuştur. Proje kapsamında 1955 yılında, sivillerin test edilmesi işlemlerine başlandı. Bu dönemde üniversiteler, hastaneler, devlet kurumları ile federal kurumlar ve diğer araştırma kuruluşları kendi aralarında araştırma yapmaya başlamışlardır. MKULTRA Projesi’nin gizli bir şekilde nanse edilmesi amacıyla CIA tarafından “CIA fonlarını gizlemek için” İnsan Ekolojisi Fonu olarak da bilinen İnsan Ekolojisinin Araştırılması Derneği kurulmuştur. Gizlilik içerisinde yürütülen çalışmalar, daha fazla akademik özgürlüğe ve güvenlik izni olmaksızın, daha fazla akademisyene, psikoloğa ve bilim insanına ulaşma imkanı vermiştir. Bu durum başkaca bireysel ve kurumsal destek olmaksızın, bu çalışmaların CIA tarafından tek başına yapılmasına da imkan tanımıştır. Çalışmalara katılanlar, bu çalışmaların, ulusal güvenliği arttırmak için gerçekleştirildiğinden tamamen habersizlerdi. Hekimler, farmakologlar, psikologlar ve psikiyatristler, araştırmalarının psikoloji alanındaki bilimsel bilgileri ilerletmek için kullanıldığına inanmaktaydılar. Fakat proje kapsamında yapılan çalışmalar, CIA tarafından zihin kontrol amacıyla kullanılmakta ve bu nedenle finanse edilmekteydi.8

8 Linville, Tani M., Project MKULTRA and the Search for Mind Control: Clandestine Use of LSD Within the CIA, History Capstone Research Papers, 2016, s.7, 8.
https://digitalcommons.cedarville.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1005&context=history_capsto- nes (Erişim Tarihi: 10.02.2019)


Zihin kontrolü, tarihte, fiziksel şiddet ve dini nedenler gibi birçok farklı yollarla denenmiştir. Naziler döneminde bu kapsamda zihin kontrolü ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Zihin kontrolünün temel kirlerinin kökeni, 1921 yılında İngiliz İstihbarat Servisi’nin araştırma merkezi olan Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü’nde ortaya çıkmıştır. Bu kirler, Almanlar tarafından geliştirilerek, Dachau’daki Nazi toplama kamplarında uygulanmıştır. Zihin kontrol operasyonları temel olarak, kendisini yeni dünya düzenini geliştirmeye adayan ve bu konuda eylemlerde bulunan CIA gibi kurumlar tarafından başlatılmıştır. ABD bu konuda yeni savaş silahları geliştiren, Dünya’nın ilk ordusudur. ABD’nin geliştirmeye çalıştığı silahlar arasında zihin kontrol silahı da bulunmaktaydı. ABD tarihinde 1950’den 1972’ye kadar ABD hükumeti tarafından bir kısmı Nazi bilim insanlarından oluşturulan BLUEBIRD, MKULTRA ve MKSEARCH gibi farklı zihin kontrol deney projeleri gerçekleştirilmiştir.9

9 Flores, David Salinas, The Secret Program of US Mind Control Weapons: Is It Developing in Latin America?, MedCrave International Physical Medicine & Rehabilitation Journal, Cilt: 3, Sayı: 2, 2018, s.136.

Amerikan Savunma Bakanlığı’nın 20 Eylül 1977 tarihli Bildirisi’nde incelenen belgeler neticesinde CIA tarafından yürütülen MKDELTA Projesi’nin; “Ekim 1952’de oluşturulduğu, biyokimyasalların gizli operasyonlarda kullanılma amacıyla bu projenin yürütüldüğü”, MKULTRA Projesi’nin; “MKDELTA’nın yerine gelen proje olduğu, Nisan 1953’te uygulanmaya başlandığı, 1966 yılından sonraki bir dönemde sona erdiği, bu projenin, çeşitli teknikler kullanılarak insan zihni ve davranışlarını kontrol etmeyi amaçladığı, uyuşturucu ve uyarıcıların, bu pro-je kapsamında kullanılan materyallerden yalnızca birisi olduğu”, MKNAOMI Projesi’nin; “1950’li yılların ortalarında başladığı, projenin amacının, şiddetli ve ölümcül materyalleri stoklamak ve bu malzemelerin yayılması için araçlar geliştirmek olduğu”, MKSEARCH Projesi’nin; “1965 yılında başladığı ve 1973 yılında sonlandırıldığı, projenin amacının bazı uyuşturucuların kullanılarak, insan davranışlarını istenilen şekilde yönlendirme yeteneğini geliştirmek olduğu”, MKCHICKWIT Projesi’nin; “MKSEARCH Projesi’nin bir parçası olduğu, projenin amacının Avrupa ve Asya’da yeni uyuşturucu gelişmelerini tespit etmek ve bilgi ile numune elde etmek olduğu”, MKOFTEN Projesi’nin; “MKSEARCH Projesi’nin bir parçası olduğu, proje amacının, bazı uyuşturucu maddelerin davranış ve toksikolojik etkilerini insan ve hayvanlar üzerinde denemek olduğu”, belirtilmiştir.10

10 Memorandum For The Secretary of Defense, 20.09.1977.
Bkz.http://www.jar2.com/Files/LULZSEC/06_Military_DoD_NASA_Misc_Projects/Memoran- dum_For_Sec_Defense_1977.pdf (Erişim Tarihi: 10.02.2019)
Project MKULTRA, The CIA’s Program of Research in Behavioral Modi cation, U.S. Govern- ment Printing Of ce, 1977, ss. 67-72. https://www.intelligence.senate.gov/sites/default/ les/ hearings/95mkultra.pdf (Erişim Tarihi 13.02.2019)


1950’lerin başında, soğuk savaş baskısı altında sorgulama ve davranışsal kontrolü artırabilmek adına yeni metotlar bulunmak üzere çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Böyle bir ortamda, Amerika tarafından MKULTRA adı verilen bir program kapsamında LSD’nin zihin kontrolü üzerindeki potansiyelinin keş ile ilgili çalışmalar yapılmıştır.11

11 Carhart-Harris / Kaelen / Whalley / Bolstridge / Feilding / Nutt, s.785.

LSD’yi, insan zihni ile ilgili keşiflerin başladığı bir dönemde, 1943 yılında Albert Hofmann bulmuştur. Fakat bu buluşun Amerika’ya kadar ulaşması 6 yıl almıştır. Hofmann ve yardımcıları 1947 yılında LSD ile ilgili çalışmalarını bir makale olarak yayınlamış olsalar bile ABD’de hiç kimse bu keşiften haberdar olmamıştı. 1949 yılında ünlü bir Viyanalı doktor olan Otto Kauders’in araştırma fonu için ABD’ye gitmesi ve Boston Ruh Hastalıkları Hastanesi’nde bir konferans vermesi üzerinde LSD dikkat çekmiştir. Bu buluş, Kauders’in sunumuyla, nöropsikiyatrist olan ve Hitler Almanyası’ndan göç eden Max Rinkel’in dikkatini çekmiş ve ivedilikle Sandoz firmasıyla iletişime geçmiştir. Sandoz firması bir İsviçre ilaç rması olup, aynı zamanda LSD’nin mucidi Hofmann’ın çalıştığı şirkettir. Kurulan iletişimin ardından Sandoz ile ABD arasında Atlantik kanalıyla LSD alışverişi gerçekleştirilmiştir.12

12 Marks, John, The Search For The Manchurian Candidate, Times Books, 1979, s.39.


Çavdar mahmuzundan elde edilen ergotamin isimli maddeden yapılan LSD, etken maddesi halüsinojen olan ayahuska bitkisinden yapılan dimethyltryptamine (DMT) ve bazı mantar türlerinden elde edilen maddelerden yapılan psilocybin gibi “klasik” halüsinojenler, zihin ve beyin üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak için benzersiz ve tartışmasız bir potansiyele sahiptir. Tüm klasik halüsinojenler, seratonin reseptörlerini uyararak, beyindeki nöronlar üzerinde etki yapmaktadır. Yapılan araştırmalarda, bir halüsinojen etkisiyle meydana getirilen bilinçteki karakteristik değişimlerin, beyin aktivitesindeki düşüş/azalma ile ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Söz konusu beyin aktivitesi düşüşü, talamus, singulat korteks ve medial prefrontal korteks gibi beyindeki önemli merkez yapılarda meydana gelmektedir. Belirtilen merkezler, beyinde bilgi entegrasyonu ve yönlendirme merkezi oldukları için halüsinojen etkisi ile “beynin bilgi entegrasyonu ve yönlendirme” merkezlerini kontrol etme imkanı bulunmaktadır.13

13 Carhart-Harris, L. Robin / Kaelen, Mendel / Nutt, David J., How Do Hallucinogens Work On Bra- in?, The Psychologist, Cilt: 27, Sayı: 9, Eylül 2014, s.662, 663.

Günümüzde halen istihbarat örgütlerinin ve istihbarat örgütleri adına çalışan bilim insanlarının, yıllarca insan zihnini kontrol etmek için çeşitli uyuşturucu ve uyarıcı madde kullandıklarına ilişkin iddialar mevcuttur. Bu maddelerin çoğu, nörotransmitterleri sistematik bir şekilde değiştiren halüsinojenler, amfetaminler ve türevleridir. LSD başta olmak üzere, esrar (THC), sodyum pentotal gibi birçok madde, zihin kontrolü için kullanılmıştır. THC’nin etkisinde bilinç dışına ait bastırılmış motifler, imajlar ortaya çıkmakta, güçlü halüsinojenler olan LSD, MDA (metilendioksiamfetamin), STP (dimetoksimetamfetamin), Meskalin, PCP (fensiklidin), Ibogain, algılanmakta olan her şeyin bozulmaya uğramasına, renklerin, seslerin ya da bilinç dışından gelen her türlü düşüncenin değişmesine yol açmaktadır. Sodyum pentotal ise kemo-hipnoz yapmakla birlikte bu madde insanları konuşturmak/sorgulamak için kullanılmıştır.14

14 İyiat, s.207.

Nazi bilim insanları da esir alınan ve toplama kampına atılan esirlerin hem bedenleri hem de zihinleri üzerinde tıbbi deneyler yapmışlardır. Söz konusu deneyler ilk etapta esirlerin sorgusu amacıyla yapılan psiko-kimyasal çalışmalardır. Naziler, hipnoz ve ilaçlarla sorgulama konusunda deneyler yaparak, insanları kontrol etme ve kendi iradeleri dışında konuşturmanın yollarını aramaktaydılar.15

15 İyiat, s.210-211.


İkinci Dünya Savaşı boyunca, Nazi Toplama Kampları’nda esir olarak tutulan kişilerin, aydınlatılmış onamlarına başvurulmaksızın, Nazi doktorları tarafından “denek” olarak kullanılmaları, araştırma etiği hususundaki tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Nazi döneminde tıp dünyası, insan üzerinde yapılan deneylerin en uç örneklerine tanıklık etmiştir. Nazi doktorlar tarafından gerçekleştirilen deneyler çoğu zaman Yahudiler olmak üzere, Nazilerin aşağı ırklar olarak kabul etmiş olduğu gruplar ve savaş esirleri üzerinde yapılmıştır. Bu dönemde yapılan deneylerin, tıbbi amaçları dışında ideolojik ve askeri amaçları da bulunmaktaydı. Nazi doktorlar bu bakımdan yapılan deneyleri askeri bir gereklilik olarak görmüşlerdir.16

16 Dinç, Gülten, Biyomedikal Araştırmalar ve Etik, Cerrahpaşa Tıp Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 4, 2007, s.167.

İkinci Dünya Savaşı’nda hem Hitler hem Amerikan ordusu “amphetamin” isimli uyarıcı kimyasalı kullanarak “askerlerin savaş gücünü arttırmayı” hedeflemişlerdir. Hatta Hitler’in milyonlarca psikoaktif madde kullanarak ordusunun hareket kabiliyetini çok hızlı hale getirdiği bilinmektedir.17


17 https://www.nevzattarhan.com/zihin-kontrolu.html (Erişim Tarihi: 14.02.2019)

Zihin kontrolü, yalnızca bireysel olarak ya da halüsinojen, uyuşturucu veya uyarıcı maddeler kullanılarak yapılmamaktadır. Bir ülkenin genelinde yapılan zihin kontrol çalışmaları o ülkenin örf, adet ve halkına yönelik olarak gerçekleştirilmektedir. Kitle zihin kontrolü olarak isimlendirilmesi gereken bu eylemdeki amaç, denek olarak kullanılan toplumun istenilen doğrultuda yönlendirilmesi, örf ve adetlerin yozlaştırılması ya da kitleyi kontrol etmek üzere eylemde bulunan kişilerin, toplumu kendi hede eri doğrultusunda hareket etmeye zorlamasıdır. Bu kapsamda görsel iletişim araçları, basın ve reklamlar da dahil olmak üzere çok sayıda materyalden yararlanılmaktadır. Söz konusu aracı materyaller kul- lanılarak, plan kapsamında istenilen olguyu, halkın düşüncelerine, beynine yer- leştirmek ve halkın kir üretme şeklini ve modelini bu yönde biçimlendirmektir. Bazı toplumsal gelenek, görenek, ahlak anlayışına uymayan veya bunlara ters durumları empoze eden bazı programların, dizilerin varlığı; tanıtım a şlerinden gazetelere, zihnimize yazılı ve görsel medya aracılığıyla yerleştirilmeye çalışan bazı ülkeleri, görüşleri öven yaklaşımlar bireyleri sürekli ve kasıtlı olarak etkile- meye yöneliktir.18

18 Ağırbaş, Volkan, Sosyal Medya Araç ve Ortamları ile Zihin Kontrolü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2012, s.4.

Zihin kontrolü ile ilgili genel olarak bilgi verdikten sonra kısaca zihin kontrol yöntemlerinden söz edilmesinin isabetli olacağı kanaatindeyiz. Nitekim bireylerin iradesi dışında gerçekleştirilen zihin kontrolünün hangi yöntemlerle gerçekleştirildiği, yöntemin şekli ve yol açtığı sonuçlar bakımından büyük önem arz etmektedir.


1.2. Zihin Kontrol Yöntemleri

Zihin kontrolü için birçok farklı teknik bulunmaktadır. Bazı zihin kontrol tekniklerinin etkinliği, uzun yıllar süren akademik çalışmalarla kanıtlanmış, bazı teknikler ise gizli çalışmalar kapsamında yürütüldüğünden, etkinlikleri ile ilgili net sonuçlar elde edilememiştir. Zihin kontrol tekniklerinden söz etmek gerekirse;19


Hipnoz, bireye uygulandığında, beden ve zihnin aynı anda uykuya geçtiği bir tekniktir. Bir insanın hipnoz edilerek, isteği dışında bir eyleme yöneltilmesi (cinayet işleme vb.) mümkündür. Hipnoz edilen birey, normal bilinciyle hatırlamadığı ve kontrolünü bir başkasının eline aldığı farklı ve telkine açık bir bilinç haline girmektedir.20 Eğer amaç hipnoz yoluyla kişinin zihnini kontrol etmekse, yanlış anılar yükleme, farklı bir ikincil kişilik oluşturma veya zaman kavramını bozma yolları ile de bu amacın gerçekleştirilmesi mümkündür.21

TDK Sözlüğü’ne göre; “doğaüstü olayları araştıran, telepati, gaipten haber alma, duyu dışı algılama vb. olayları inceleyen ruh bilimi22 olan parapsikoloji, duyular dışı idrak ve zihin faaliyeti becerisini içermektedir. Parapsikolojik olay, elektronik ve ses etkisiyle doğrudan doğruya güçlendirilerek, zihin kontrolünün etkisinin arttırılmasında bir teknik olarak kullanılmıştır.23

19 Aksu, s.18-25.
20 Dimdik Emeksiz, Pelin, Zihin Kontrol Yöntemleri, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 42, Şubat 2016, s.1095.
21 İyiat, s.218.
22 TDK “Büyük Türkçe Sözlük”, http://tdk.gov.tr (Erişim Tarihi: 14.02.2019)
23 Çorbacı, İsmail, Zihin Kontrolü, 1. Baskı, Ankara, Eylül 2015, Tutku Yayınevi, s.119; Aksu, s.18.


Kimyasal madde kullanımı, LSD ve benzeri uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanılmasına yönelik tekniktir. Bu kapsamda kimyasal madde olarak söz edilen maddeler daha çok halüsinojenlerdir. Bu maddelerin kişiye verilmesi halinde algılama yeteneği büyük ölçüde etkilenmekte, olmayan şeyler hayal edilebilmek- tedir. Genellikle, sorgulama sürecinde doğru cevapların zahmetsizce alınması için ve diğer zihin kontrol tekniklerinde yardımcı olarak kullanılmaktadır. Bu tip ilaçlar verilen kimse, gerçek ve hayali birbirine karıştırmakta, şiddetli tedirginlik ve şüphe altında yaşamını sürdürmektedir. Bu durumda kişinin dışarıdan gelecek telkin ile dahi kontrol altına alınması mümkün olmaktadır.24

24 Akcebe, Ömer Emre, Zihin Kontrolü ve İnsan, Akademya Dergisi, II. Dönem, Yıl: 1, Sayı: 2, Eylül- Aralık 2011, İstanbul, s.124, 125; Aksu, s.18.


Psiko-motor ilaçlar, insan zihninin kontrol edilmesinde hormonlardan yarar- lanılabileceği esasına dayanmaktadır. Örneğin psiko-motor gazların, düşmanın başlatacağı bir sıcak temas esnasında şehirlerin su ihtiyacını karşılayan barajlara karıştırılması halinde, buna maruz kalanların, gazların da etkisiyle kontrol altına alamadığı hareketler, saldırı halinde olan düşmanın işini kolaylaştıracaktır.25 Psikoterapik ya da duygudurum değiştiren ilaçlar olarak tanımlanan, ilaçlar çeşitli kategorilere ayrılmakla birlikte bu kategoriler içerisinde büyük/ağır sakinleştiriciler (antipsikotik ya da nöroleptik), antianksiyete ilaçları (küçük/hafif sakinleştiriciler), antidepresanlar, sakinleştiriciler ve “hipnotik” özellik taşıyan ilaçlar bulunmaktadır. Psikoterapik ilaçlardan hiçbirisi zihinsel hastalıkları tedavi etmemektedir, ancak belirtilen kategorilerde yer alan her ilacın ayrı bir işlevi bulunmakla birlikte her biri kullanımı ile ilgili farklı yan etki ve riskler ortaya çıkarmaktadır.26

25 Aksu, s.18, 23.
26 Gutheil, Thomas G. / Applebaum, Paul S., “Mind Control,” “Synthetic Sanity,” “Arti cial Competen- ce,” and Genuine Confusion: Legally Relevant Effects of Antipsychotic Medication, Hofstra Law Review, Cilt:. 12, Sayı: 1, 1983, s.83.


Seksüellik, bireylerde zevk duygusundan yararlanarak onları istismara da- yalı bir tekniktir. Bu yöntem, libidonun üst düzeyde kullanılarak, insandaki haz- ödüllendirme mekanizmalarını harekete geçirmektedir. Bu tekniğin uygulanması esnasında MDMA (methylenedioxy methamphetamine) ve MDA (metilendioksi- amfetamin) gibi ilaçların etkilerinden de yararlanılmaktadır.27

27 Dimdik Emeksiz, s.1091.


Sezgilerin kontrol edilmesi, davranış kontrolünde beynin, hareketler üzerinde hakimiyet kurmasıyla gerçekleştirilmektedir. Beyinsel faaliyetlerin hareketlerleetkilenmesi, kişinin bedensel faaliyetlerinin kontrol edilmesi halinde beyninin de kontrol edilebileceği esasına dayanmaktadır.28

28 Aksu, s.21-22.


Elektromanyetik kontrol, elektromanyetik titreşim yoluyla yeryüzünün herhangi bir noktasından yollanacak çekim gücüne sahip titreşimler aracılığıyla bireylerin zihin ve kirlerinin kontrolü esasına dayanmaktadır.29 Geçmişteki gibi “implanta” gerek duyulmaksızın, insan beynindeki algılama merkezine elektromanyetik dalgalar yoluyla doğrudan ve dışarıdan müdahale edilebildiği gibi, aynı zamanda insanın düşüncelerine de çeşitli “yazılımlar” vasıtasıyla müdahale edilebilmektedir. Telegram denilen cihazlar aracılığıyla hedef kimsenin, çeşitli kas ve dokularına dışarıdan müdahale edilerek, kas ve dokuların çalışmalarına etki edilebilmektedir.30

29 Dimdik Emeksiz, ss. 1097-1100; Aksu, s.22.
30 Akcebe, 125.


Mikroçipler, vücuda yerleştirilebilecek mikroçipler sayesinde ileride ortaya çıkabilecek muhtemel hastalıkların erken teşhis ve tedavisi sağlanabileceği gibi mikroçipler aracılığıyla duyu kontrolünün gerçekleştirilmesi de mümkündür.31

31 Aksu, s.23.


Eğitim, ülkelerin eğitim sistemleri veya eğitim faaliyetlerini yürüten kurumlar da zihin kontrolünde önemli rol oynamaktadır. Bir toplum mühendisliği kapsamında eğitim-öğretim kurumlarında, ileride toplumu oluşturacak olan bireyler üzerinde de zihin kontrolü faaliyetleri gerçekleştirilebilmektedir.32

32 Akcebe, s.113; Aksu, s.23.


Koşullandırma, Ivan Pavlov’un, köpeği üzerinde denediği üzere klasik koşullanma 33 kapsamında zihnin kontrol edilebileceğine ilişkin tekniktir. Nitekim Pavlov tarafından gerçekleştirilen bu deneyden anlaşılmaktadır ki, birbiriyle ilişkilendirilen uyarıcılar belli tepkilerin meydana gelmesi yönünde tepkisel olarak koşullandırılabilmektedir. Pavlov’un deneyinde zil sesi ile salya arasındaki ilişki, klasik şartlanmanın uyaran-tepki ilişkisi şeklinde açıklanmaktadır. Deneyin, zihin kontrolü kapsamında bireyde istenilen bir tepkinin ortaya çıkarılabilmesi yönünde bir pekiştirmenin sağlanmasında tekrarın önemini ortaya koymaktadır.34


33 “Köpeğe ilk olarak birkaç kez zil çalınır. Fakat köpek tepki vermez. Sonradan et verilir. Köpeğin salyaları akar. Sonra et ile birlikte zil çalınır. Daha sonra et verilmediği halde zil çalındığında kö-peğin ağzının suyunun aktığı görülür. Şartlı ya da şartlandırılmış refleks denilen olay da budur. Pavlov, bu davranışın, psikolojik etkinlikle özdeş olan yüksek düzeyde sinir etkinliğinin belirti-lerinden biri olduğunu öne sürer ve psikoloji alanında geçerli tek yaklaşımın deneysel yöntem olduğunu vurgular. 1903 yılında çalışmasının sonuçlarını yayınlayan Pavlov, bu alandaki çalışma-larından ötürü 1904 yılında Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü kazandı.” https://www.timeturk.com/ tr/2009/12/31/dunyayi-degistiren-bilimsel-deneyler.html (Erişim Tarihi: 15.02.2019)

34 Aksu, s.23.


Derin Beyin Stimülasyonu (Deep Brain Stimulation - DBS), psikiyatrik bozuklukların iyileştirilmesi için beyin ve sinir cerrahisi alanında geliştirilen, netice alınması en olası ve en hızlı yöntemlerden birisidir. Fakat beyin fonksiyonunun doğrudan stimülasyonla değişikliğe uğratılması (öznenin beynindeki harekete geçme veya eylem potansiyelinin bastırılması), 3 kriter gerçekleştiğinde artık zihin kontrolü gerçekleştirildiğinin kabulü gerekir. Bu kriterler; “sonuç kriteri, rıza kriteri ve amaç kriteridir.”
  1. Sonuç kriteri; “beyin fonksiyonlarındaki doğrudan değişikliğin, öznenin davranışları üzerinde de değişikliğe neden olması”, 
  2. Rıza kriteri; “davranış değişikliğine ilişkin işlemler neticesinde ortaya çıkacak söz konusu muhtemel değişimin, hastanın açıklamış olduğu rızasına aykırı bir şekilde olmaması”, 
  3. Amaç kriteri; “davranış değişikliğinin, kişinin ya da DBS’yi uygulayan sağlık personelinin amacı olması, uyarımın yan etkilerinin bir kaza ve ya istenmeyen sonuç olmayacağı” anlamına gelmektedir. 
Özetle, zihin kontrolünün varlığının kabulü için hastanın davranışını yönlendirme yeteneğinin, gözlemlenebilir bir şekilde değişmesi ve zihin kontrolünü uygulama amacı ile hareket edilmiş olmalıdır.35

35 Koivuniemi, Andrew / Otto, Kevin, When “Altering Brain Function” Becomes Mind Control, Fronti- ers in Systems Neuroscience, Cilt: 8, Ekim 2014, s.1, 2.

Zihin kontrolü birçok farklı yöntemle uygulanabilmektedir. Bu yöntemlerin bir kısmı, bireylerin, iradeleri dışında zihinlerinin kontrolünün eline geçirilip, sorgulanmaları esnasında istenilen bilgilerin alınması, bir kısmı da yine zihin kontrolünün gerçekleştirilip, bireyin, iradesi dışında birtakım eylemlerde kulla- nılması amacıyladır. Bu bakımdan zihin kontrolüne maruz kalan kişiye karşı işlenebilecek suçların, zihin kontrolü altındaki kişinin işleyeceği suçlardaki cezai sorumluluğunun ve zihin kontrol teknikleri kullanılarak, amaca uygun olarak zihin kontrolüne maruz kalan kişiden alınan verilerin hukuki delil niteliğinin de- ğerlendirilmesi gerekmektedir.


2. Zihin Kontrolünün Ceza Hukuku Boyutu

2.1. Zihin Kontrolü Uygulanan Kişiye Karşı İşlenebilecek Suçlar

Zihin kontrolünün amacı ve bu kapsamda uygulanan teknikler dikkate alındığında, zihin kontrolüne maruz kalan kişilerin Kanun’da düzenlenen birtakım suçlarda “mağdur” konumunda olabileceği görülmektedir. Bu bağlamda, üzerinde zihin kontrolü uygulanan kişi, bu uygulamalar sırasında ya da sonrasında ziksel ya da mental bir zarara uğramışsa “kasten yaralama”, işkenceye maruz kalmışsa, “işkence”, üzerinde deney gerçekleştirilmiş ise “insan üzerinde deney”, zihin kontrolü uygulandığı sırada bir yere gitmekten veya bir yerde kalmaktan alıkonulduğu için “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve bazı somut örneklerin de olduğu gibi intihar etmesi için zihin kontrol yöntemleri uygulanmışsa “intihara yönlendirme” suçunun mağduru olacaktır.

2.1.1. Zihin Kontrolü ve Kasten Yaralama Suçu

Kusurluluğun temel biçimi kast olmakla birlikte kast, Türk Ceza Kanunu’nun36 21. maddesinin 1. fıkrasında, “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.”şeklinde tanımlanmıştır.37 Öğretide hakim olan görüşe göre kast, “tipiklikte yer alan objektif unsurların failce bilinmesi ve istenmesi” veya “tipiklikteki objektif unsurların bilmeye dayalı olarak istenmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu durumda kast, ilin ceza kanunundaki soyut tasvirinde, yani tipiklikte yer alan objektif unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştirmektir.38


36 12.10.2004 Tarih ve 25611 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
37 Centel, Nur / Zafer, Hamide / Çakmut, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 10. Baskı, İstanbul, Eylül 2017, Beta Yayınları, s.363.
38 Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara, Eylül 2018, Seçkin Yayınları, (Genel Hükümler), s.252; Hafızoğulları, Zeki / Özen, Muharrem, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Ankara, Ekim 2018, US-A Yayıncılık, s.251, 253, 256; İçel, Kayıhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Baskı, İstanbul, Ka- sım 2018, Beta Yayınları, s.437, 438, 440; Toroslu, Nevzat / Toroslu, Haluk, Ceza Hukuku Genel Kısım, 24. Baskı, Ankara, 2018, Savaş Yayınevi, ss. 215-220.


Kasten yaralama suçu, TCK’nın özel hükümler kitabında, “kişilere karşı suçlara” ilişkin ikinci kısmın “vücut dokunulmazlığına karşı suçlar” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 86. maddesinde düzenlenmiştir. Kasten yaralama, “kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan eylemlerde bulunulması” neticesinde oluşan bir suçtur. Bu nedenle kasten yaralama suçu ile korunan hukuki değer, beden bütünlüğüdür.39

39 Yıldız, Ali Kemal, Kasten Yaralama Suçu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 14, Sayı: 28 2015/2, s.48, 51; Keskin Kiziroğlu, Serap, Kasten Yaralama Suçu, Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ya Armağan Cilt I, Ankara Üniversitesi Yayınları, 2015, s.639, 641.

Kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK’nın 86. maddesinin 2. fıkrasında, yaralama ili neticesinde oluşan zararın “basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması” halinde daha az ceza öngörülmüştür. 86. maddenin 3. fıkrasında ise kasten yaralama suçunun nitelikli hallerine yer verilerek, suçun, “üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya silahla” işlenmesi hallerinde suçun temel hali üzerinden verilecek olan cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiştir.

TCK’nın 87. maddesinde “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlığı altında yer alan düzenlemede ise kasten yaralama ilinin ağır sonuçlara yol açması bakımından daha fazla ceza verilmesini gerektiren “nitelikli hal” özelliği taşıyan düzenlemelere yer verilmiştir. TCK’nın 23. maddesinde yer alan düzenlemede, “Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.” denilerek, işleni- len suç neticesinde kastedilenden daha ağır bir neticenin ortaya çıkması halinde failin söz konusu neticeden sorumlu olabilmesi için asgari olarak taksir derecesinde hareket etme şartı aranmıştır.

Kasten yaralama suçunda olduğu gibi bazı suç tiplerinde, kişinin kastettiğinden daha ağır veya başka bir neticenin gerçekleşmesi halinde bu durum ayrıca yaptırıma tabi tutulmaktadır. Bu gibi hallerde fail, suçun temel şekli bakımından kasten hareket etmiş, ancak kastettiği suçtan veya bu suçun neticesinden daha ağır veya başka bir netice meydana gelmiştir. Ceza sorumluluğu açısından failin temel suça ilişkin ili ile meydana gelen ağır netice arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.40

40 Gökcen, Ahmet / Balcı, Murat, Kasten Yaralama Suçunun Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Halleri (Tck M. 87), Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi (MÜHFHAD), Cilt: 21, Sayı: 2, Ocak 2015, s.372, 373.

Kasten yaralama suçunu düzenleyen TCK 86 ve TCK 87 hükümleri, zihin kontrolü bağlamında incelendiğinde, zihin kontrolü uygulandığı esnada, zihin kontrolüne maruz kalan kişinin vücuduna acı verilmesi, bu kişinin sağlığının veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olacak sonuçların ortaya çıkması halinde “zihin kontrol mağduru” aynı zamanda kasten yaralama suçunun da mağduru olabilecektir. Zihin kontrolünü uygulayan kişi ise kasten yaralama suçunun faili olacaktır.

Ancak kişiye uygulanan zihin kontrolü neticesinde artık TCK 86. maddesinde düzenlenen “kasten yaralama suçunun basit hali” kapsamında bulunmayan bir netice ortaya çıkarsa, şöyle ki;


Zihin kontrol mağdurunun,
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması (TCK 87/1-a),
b) Konuşmasında sürekli zorluğa neden olunması (TCK 87/1-b),
c) Yüzünde sabit iz kalması (TCK 87/1-c),
d) Yaşamının tehlikeye sokulması (TCK 87/1-d),
e) Gebe olması ve çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olunması (TCK 87/1-e),
f) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesi (TCK 87/2-a),
g) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesi (TCK 87/2-b), 
h) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolması (TCK 87/2-c), 
ı) Yüzünün sürekli değişikliğine neden olunması (TCK 87/2-d),
i) Gebe olması ve çocuğunun düşmesi (TCK 87/2-e),
j) Vücudunda kemik kırılmasına veya çıkığına neden olunması (TCK 87/3)”,
hallerinde, TCK’nın 87. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen durumlarda verilecek ceza, temel ceza üzerinden verilecek cezaya oranla 1 kat, 2. fıkrada yer alan durumlarda 2 kat, 3. fıkrada yer alan durumlarda ise 2. fıkra üzerinden verilecek olan ceza yarım kat artırılacaktır.

Her ne kadar ülkemizde, zihin kontrolünün, kasten yaralamaya neden olduğuna ilişkin somut olaylara rastlanmamakta ise de özellikle Amerika’da, çok sayıda yargıya intikal eden zihin kontrolü vakası yaşanmış. Açılan davalarda yüksek miktarlarda tazminatlara hükmedilmiştir.


Amerika’daki somut örneklerden birisinde Franklin S&L isimli şirketin yöneticisi olan Lawrence E. King’e karşı “zihin kontrolü altında çocuk istismarı iddiası ile” mağdur olan Paul A. Bonacci tarafından dava açılmıştır. Davacının, “Aralık 1980 ve 1988 yılları arasında, davalı Lawrence E. King’in, davacıyı cinsel saldırıya maruz bıraktığı, satanist ritüellerde kullandığı, davacının cinsel taciz ve pornogra halkasında bulunan çocuklardan yalnızca birisi olduğu” iddiaları karşısında Nebraska Bölge Mahkemesi tarafından verilen 4:CV91-3037 sayılı kararda, “davacının olaylar nedeniyle acı çektiği, vücudunda yanıklar, kırık parmaklar, yüzüne ve başına aldığı darbeler, 8 yıllık süreçte yaşadıkları nedeniyle çoklu kişilik bozukluğu hastası olduğu, bu hastalıkları nedeniyle ordudaki işini bıraktığı, uykusuzluk çektiği, kötü rüyalar gördüğü, bir işle uğraşmasının çok zor olduğu, öldürülmekten korktuğu, geriye dönük olarak hatırladıklarının kendisini depresif hale getirdiği, çoklu kişilik bozukluğunun yanı sıra birçok rahatsızlığın, davalının eylemleri nedeniyle gerçekleştiği” belirtilerek, bu durum nedeniyle davacı lehine tazminata hükmedilmesi gerekli görülmüştür. Bu kapsamda, davacının 16 yaşından itibaren çekmiş olduğu acıya karşılık 800.000 USD (Amerikan Doları) ve cezai tazminat olarak da 200.000 USD tazminata hükmetmiştir.41

Nebraska Bölge Mahkemesi kararına konu olay benzeri bir olayın ülkemizde yaşanması halinde TCK’nın 103. maddesinde düzenlenen “çocuğun cinsel istismarı” suçunun yanı sıra konumuz özelinde mağdurun maruz kalmış olduğu zihin kontrolü neticesinde “duyularından veya organlarından birisinin işlevinin zayıflaması yada işlevini yitirmesi, iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa yakalanmış olması, vücudunda kemik kırılmasına neden olunmuş olması” halleri kasten yaralama suçunu oluşturacaktır. Nitekim olayda da mağdur çoklu kişilik bozukluğu hastası olup, aynı zamanda vücudunda kırık kemikler de bulunmaktadır.

41 Nebraska Bölge Mahkemesi’nin 4:CV91-3037 sayılı kararı,
“Almost certainly the defendant King has little remaining financial resources, but a fair judgment to compensate the plaintiff is necessary. For the sixteen years since the abuse of the plaintiff began I conclude that a fair compensation for the damages he has suffered is $800,000. A pu-nitive damage award also is justified, but the amount needs to be limited because of the small effect that such a judgment would have on the defendant King, given his financial condition and presence in prison. I deem the punitive damage award of $200,000 to be adequate.” http://show- case.netins.net/web/renegadesports/c2bc/Franklin%20Coverup/Mind%20Control%20Victim%20 Awarded%20$1%20Million.htm (Erişim Tarihi: 17.02.2019)
https://www.nytimes.com/1990/07/29/us/omaha-grand-jury-sees-hoax-in-lurid-tales.html (Erişim Tarihi: 17.02.2019)


Kanada’da yaşanan bir başka olayda ise Linda Macdonald, psikiyatrik hastalıkları bulunması nedeniyle tedavi olmak için 1963 yılında Montreal’de bulunan McGill Üniversitesi bünyesindeki Allan Memorial Institue isimli kuruma başvurmuştur. Linda Macdonald 5 ay sonra hastaneden çıkışı yapıldığında, 26 yaşında hafızasını tamamen kaybetmiş olmakla birlikte eşini ve çocuklarını dahi hatırlamamakta, okumayı, yazmayı ve yemek yapmayı unutmuş bir haldedir. Sonradan anlaşıldığı üzere Linda Macdonald, MKULTRA Projesi kapsamında Kanada Hükümeti ve CIA tarafından nanse edilen, üzerinde zihin kontrolü uygulanan mağdurlardan sadece birisidir. Bu deneyler, Allan Memorial Institute isimli kurumda psikiyatrist olan Dr. Ewen Cameron tarafından 1950-1965 yılları arasında yürütülmüştür. Bu deneylerde, Linda Macdonald’a çeşitli ilaçlar verilmiş, 86 gün boyunca uyuması sağlanmış, 100’den fazla elektroşoka maruz bırakılmış ve Dr. Ewen Cameron tarafından uygulanan “psychic driving” tekniği nedeniyle hafızası tamamen silinmiştir.42 Olayla ilgili olarak Amerikan hükümeti ilgililere 100.000 USD ödeneceğini, Kanada hükümeti ise hala yaşamakta olanlara 79.000 USD ödeneceğini belirtmiştir.43

42 Reuters Brainwashing Compensation By Canada, San Francisco Chronicles, November 20, 1992, http://www.maebrussell.com/Mind%20Control/Brainwashing%20Compensation%20By%20Cana- da%20.html (Erişim Tarihi: 18.02.2019)
43 https://www.nytimes.com/1992/11/19/world/canada-will-pay-50-s-test-victims.html (Erişim Tarihi: 18.02.2019)
https://sites.google.com/site/mcrais/macdonal (Erişim Tarihi 18.02.2019)

Zihin kontrolüne maruz kalan bir mağdurun, Linda Macdonald’ın yaşamış olduğu gibi hafıza kaybı ile karşılaşması halinde durumun TCK kapsamında değerlendirilmesi halinde Linda Macdonald’ın kasten yaralama suçunun mağduru olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim maruz bırakıldığı elektroşok nedeniyle acı çekmiş olan, zihin kontrol deneyleri neticesinde algılama yeteneği tamamen ortadan kalkan, hafızasını yitiren Linda Macdonald’a karşı kasten yaralama suçunun işlendiği açık olup, durumun ağırlığı nedeniyle TCK’nın 87. addesinin 2. fıkrasının “b” bendi kapsamında “duyularından veya organlarından birinin işlevi- nin yitirilmesi” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Somut örneklerden de görüldüğü üzere zihin kontrolüne maruz bırakılan kişiler, bu deneyler neticesinde çeşitli organlarında hasar veya duyu kaybı oluşması, organların işlevinin zayı aması veya işlevini kaybetmesi gibi durumlarla karşılaşabilmektedirler. Bu neticeler, ceza ve tazminat davalarına konu edilmesi halinde zihin kontrolünü gerçekleştiren kişiler “kasten yaralama” suçu nedeniyle sorumlu tutulabilirken, Amerika’da açılan tazminat davalarında “cezalandırıcı tazminat” ilkesi geçerli olduğundan, yüksek miktarda tazminata hükmedilebilmektedir.


2.1.2. Zihin Kontrolü ve İşkence Suçu

İşkence, şüpheli veya sanığın özgür iradesi ile hareket etmesini ortadan kaldırmaya yönelik her türlü psikolojik eylemi içermektedir. Öyle ki, şüpheli veya sanığın uzun süre tekrarlanan ve devam eden bedeni veya ruhi acılara maruz bırakılması halinde işkence mevcuttur. Sorgu ya da ifade alınması esnasında bedensel ve ziki müdahaleler, kötü davranma olarak nitelendirilmekle birlikte bu eylemlerin uzun süre devam etmesi halinde artık işkencenin varlığı kabul edilir.44

44 Şentürk, Candide, Ceza Muhakemesinde İfade ve Sorgu, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 19, Ağustos 2012, s.212.


Önceleri psikiyatr ve psikologlarca uygulanan teknik, kullanılan makineler, kimyasal araçlar (ilaçlar) ile diğer teknik araçların, şüpheli ya da sanığın sorgusunda da kullanılması, bu biodinamik sorgular sırasında ceza hukuku ve insan haklarını ilgilendiren birtakım sorunların da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sorgu esnasında kötü işlemler, cebir ve yorma eylemleri suç teşkil eden sorgu yöntemleri arasında değerlendirilmektedir.45

45 Cihan, Erol, Suç Teşkil Eden Sorgu Yöntemleri, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştır- maları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 7, 1971, s.77, 78.

İşkence suçu TCK’nın 94. maddesinde düzenlenmiş olup, düzenleme içeriğinde “bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisinin” cezalandırılması hükme bağlanmıştır. İşkence suçu, düzenlenmesi itibarıyla özgü suç olup, yalnızca “kamu görevlisi” tarafından işlenebilmektedir. Düzenlemede yalnızca “kamu görevlisi” deyimine yer verilip, kamu görevlileri arasında bir ayrıma gidilmediğinden, TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının “c” bendinde belirtildiği üzere “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişiler” bu suçun faili olabileceklerdir.

TCK’nın 94. maddesinin 2. fıkrasında, işkence suçunun “çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla” işlenmesi halleri ile 94. maddenin 3. fıkrasında “fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi” hali suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. TCK’nın “Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence” başlıklı 95. maddesinde ise TCK’nın 87. maddesindeki hükme benzer bir düzenlemeye yer verilerek, işkencenin mağdur üzerin- de ağır sonuçlara yol açması durumunda işkencenin temel hali üzerinden verile- cek olan cezanın artırılması gerektiği belirtilmiştir. Şöyle ki;

95. maddenin 1. fıkrasına göre; işkence illerinin, “duyu veya organlardan birisinin işlevinin sürekli zayı amasına, konuşmada sürekli zorluğa, yüzde sabit ize, yaşamı tehlikeye sokan bir duruma, gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına” neden olunması hallerinde verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiştir. 95. maddenin 2. fıkrasına göre ise işkence suçuna dair eylemlerin, “iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girilmesine, duyu veya organlardan birisinin işlevini yitirilmesine, konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, yüzde sürekli değişikliğe, gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine” neden olması halinde verilecek ceza bir kat artırılacaktır. Yine işkence suçunun vücutta kemik kırılmasına neden olması (TCK 95/3. maddesi) ve işkence sonucunda ölüm meydana gelmesi (TCK 95/4. maddesi) halleri de “neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence” kapsamında işkence suçu için daha ağır cezaya hükmedilecek haller arasında sayılmıştır.46

46 Koca, Mahmut / Üzülmez, İlhan, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Ankara, Eylül 2018, Adalet Yayınevi, s.295, 296; Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 13. Baskı, Ankara, Eylül 2018, Seçkin Yayınları, (Özel Hükümler), ss. 283-285; Taneri, Gökhan / Kamışlı, Gani, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 1. Baskı, Ankara, Ka- sım 2018, Seçkin Yayınları, ss. 265-267.


5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun47 145, 146, 147 ve 148. maddelerinde, ifade alma ve sorgu ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Ayrıca Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin48 23, 24, 25 ve 26. maddelerinde ise ifade almanın esasları ve usulü düzenlenmiştir. Söz konusu usul ve esasları içeren düzenlemeler, hakim, mahkeme, cumhuriyet savcısı, kolluk amir ve memurları dâhil olmak üzere sorguyu yapan tüm ilgililer açısından geçerlidir.49 Özellikle CMK’nın 148. maddesinde, 50 ifade alma ve sorguda başvurulmaması gereken, başvurulması durumunda suç teşkil eden yasak usullere yer verilmiştir. Yasak yöntemlerden anlaşılması gereken her tür “bedensel veya ruhsal” müdahaledir. Düzenlemeye göre; şüpheli veya sanığın özgür iradesi ile ifade vermesi gerektiği ilkesine aykırı bir şekilde “kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddet, hipnoz, narkoanaliz, yalan makinesi vb. araçları kullanma” eylemleri sorguda kullanılması yasak usullerdir.51

47 17.12.2004 Tarih ve 25673 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
48 01.06.2005 Tarih ve 25832 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
49 Arıcan, Mehmet, Ceza Muhakemesi Hukukunda İfade Alma ve Sorgu, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 1, 2009, s.46, 56, 57.
50 CMK’nın 148. maddesinin 1. fıkrası: “Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.” şeklindedir.
51 Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Baskı, Ankara, Eylül 2018, (Ceza Muhakemesi Hukuku) s.243, 244.

Ceza muhakemesinde suçun tespiti, suçluların yakalanması ve gereken cezanın verilmesindeki kamu yararına, kişisel yararın feda edilmemesi, iki yarar arasındaki dengenin sağlanması gerekliliği kabul gören bir esastır. İfade alma ve sorgu ile bir yandan temel insan hakları, diğer yandan da maddi gerçeğin ortaya çıkarılarak, suçluların cezalandırılması amaçlanmaktadır. Bu bakımdan kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayıcı bazı koruma tedbirlerinin alınması söz konusu olabilmektedir. Toplumsal çıkarların gözetilerek, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde sanığın/şüphelinin çıkarlarına, kanuna getirilen idari sınırlamalara, mesleki ve etik kurallara, “yasak sorgu/ifade yöntemleri” denilmektedir.52

52 Çiftçioğlu, Cengiz Topel, Ceza Muhakemesi Hukukunda İşkence Yasağı, Fasikül Hukuk Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 65, Nisan 2015, s.24.


İşkencenin iz bırakmayan uygulamalarından bazı yabancı yapıtlarda söz edilmekte, bazı maddelerin, özel kliniklerde “tedavi” adı altında ifadesi alınacak/ sorgulanacak kişiye verilmesi, bu ilacın dayanılmaz, feci ağrılar verdiği, tekrarlamak tehdidi ile itirafların alındığı ileri sürülmektedir.53

Öte yandan susma hakkı ve işkence, birbiriyle yakından ilgili olan iki kavramdır. Susma hakkının konusu, “özgür irade ile ifadenin verilmesini veya verilmemesini koruyan pasif bir faaliyet” iken; işkencenin konusu, “özgür iradeyi yok etmeyi amaçlayan aktif faaliyetlerdir”. Bu yüzden susma hakkı hem ceza hukuku ve hem de ceza usul hukuku bağlamında işkenceye karşı normatif olarak koruma altına alınmıştır. Çünkü, şüpheli ve sanığın beyanının özgür iradesine dayanması gerekmektedir.54

53 Erem, Faruk, İşkence, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, Mayıs 1988, (İşkence), s.199.
54 Kocaoğlu, Serhat Sinan, Susma Hakkı, Ankara Barosu Dergisi, Sayı: 1, 2011, s.43.

Konumuz özelinde zihin kontrolü de TCK 94. maddede düzenlenen işkence suçu ile CMK 148. maddede düzenlenen “yasak sorgu usulleri” bakımından özellikle incelenmesi gereken bir konudur. Nitekim şüphelinin/sanığın özgür iradesi dışında, söylemek istemediği bazı bilgilerin elde edilmesi amacıyla şüphelinin/ sanığın, zihin kontrolü altında ifade vermek zorunda bırakılmasının hem işkence suçunu oluşturduğu hem de zihin kontrolünün CMK 148. madde kapsamında yasak sorgu usullerinden birisi olması nedeniyle elde edilen bilgilerin, CMK’nın 217. maddesi gereğince hukuka aykırı delil niteliği taşıdığı kanaatindeyiz.

Zihin kontrolünün işkence suçunu oluşturduğuna dair gerek ülkemiz gerekse de Amerikan Hukuku’ndan örnekler mevcuttur.


Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin 2011/20 E. - 2011/123 K. sayılı dosyası ile “resmi belgede sahtecilik ve astlık üstlük münasebetlerini zedelemek” suçlarından yargılanan sanık A.B.’nin beraatine karar verilmiştir. Beraat kararı üzerine sanığın, hipnoz ve zihin kontrol yöntemlerinin de üzerinde denenerek, işkenceye maruz bırakıldığı iddiasıyla gerçekleştirmiş olduğu suç duyurusu neticesinde ilgililer hakkında soruşturma gerçekleştirilmiş, yapılan soruşturma neticesinde Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmış- tır. Mahkemenin 2011/270 E. - 2012/138 K. sayılı kararında, “Askeri Savcı olan sanık A.Z.Ü.’nün talebiyle nezarethaneye alınan şüphelilerin, istenildiği şekilde beyanda bulunmalarını sağlamak amacıyla mevzuatta belirtilen nezarethane ve gözaltına alınma şartlarına uygun olmayacak ve insan onuruyla bağdaşmayacak şekilde eylemlere maruz bırakılarak, ifadelerinin alınmış olduğu, geceleri iki saatten fazla süren sorgulamaya tabi tutulup, sorgulamaya yetkisiz sivil şahıslarla birlikte sanık G.D.’nin katılıp, sanık G.D.’nin hipnoza ilişkin bilgi ve yetisi bulunduğunu belirterek, telkinlerde bulunmak suretiyle müdahillerden kabul etmesi istenilen ifadeyi yazmalarını sağlamaya çalıştığı, katılan O.G.’de korku duyma, uykudan uyanma, kabus görme, geleceğinin kalmadığını düşünme gibi ruhsal etkilenme bulguları ile ruhsal travma tespit edilerek, sanıkların, katılanlar O.G., İ.D. ve A.B.’ye karşı işkence suçu işledikleri sabit görülmüş” sanık askeri savcı A.Z.Ü.’nün TCK 94. maddenin 1. fıkrası nedeniyle diğer sanık olan hipnoz ve zihin kontrolü konularında çalışmaları bulunan emekli subay G.D.’nin ise TCK’nın 94. maddesinin 4. fıkrası55 yollamasıyla yine TCK 94. maddenin 1. fıkrası gereğince “işkence suçundan” ayrı ayrı 3’er kez 2 yıl 6’şar ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Karar Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2012/29994 E. - 2012/38227 K. sayılı kararı ile düzeltilerek onanmış ve kesinleşmiştir.

Sanık askeri savcı ile işkence suçuna iştirak eden diğer sanığın cezalandırıldığı kararın kesinleşmesi üzerine yasak sorgu usulleri, hipnoz ve zihin kontrolü altında ifadesi alınan katılan, CMK’nın “Tazminat İstemi” başlıklı 141. maddesi gereğince tazminat davası açmıştır. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada 825 TL maddi ve 25.000 TL manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınarak, davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Davalı tarafından, Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı temyiz yoluna başvurulmuştur. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2014/4162 E. - 2014/19132 K. sayılı kararı56 ile Ağır Ceza Mahkemesi kararında hukuka aykırılık görülmemiş, kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

55 TCK’nın 94. maddesinin 4. fıkrası: “Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.” şeklindedir.
56 Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 30.09.2014 tarih ve 2014/4162 E. - 2014/19132 K. sayılı kararı,
“Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; işkence suçundan hapis cezasına mahkum edilen ve cezası kesinleşen sanık A.Z.Ü.’nün olay tarihinde Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi’nde askeri savcı olarak görev yaptığı ve Kayseri ilinde meydana gelen bir olaya ilişkin olarak mahallinde yürüttüğü soruşturmada, 07.03.2009 tarihinde davacıyı gözaltına aldırdığı, davacının önce Kocasinan ardından Melikgazi İlçe Jandarma Komutanlığı nezarethanelerinde tutulduğu, sanık A.Z.Ü. ve kimliği belirlenemeyen kişilerce sorgulandığı, sanık A.Z.Ü.’nün davacıyı isteği doğrultusunda ifade vermeye zorladığı, bunu temin etmek için çeşitli vaatlerde bulunduğu, istediği ifadeyi vermemesi halinde ise meslekten attıracağını söylediği, davacının istediği yönde ifade vermemesi üzerine bunu sağlamak amacıyla dosya kapsamındaki beyanına göre hipnoz ve zihin kontrolü konusunda çalışmaları olan emekli subay sanık G.D.’yi. tüm yol ve konaklama masrafları Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nca karşılanmak üzere İzmir’den çağırdığı, Kayseri’ye gelen sanık G.D.’nin davacının sorgulanmasına ilişkin hiç bir resmi görevi olmamasına rağmen geceleri sabaha kadar süren zaman dilimi içinde yakın mesafeden gözüne bakmasını isteyerek davacıya sorular sorduğu, ayakta tutarak ve uyutmayarak iradesini zayıflatmak suretiyle üzerine atılı suçu ikrara zorladığı, ... böylece davacının insan onuruyla bağdaşmayan bedensel ve özellikle ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açan davranışlara maruz kaldığı, bunun sonucunda davacı hakkında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun verdiği raporda, korku duyma, uykudan uyanma, kâbus görme, geleceğinin kalmadığını düşünme gibi ruhsal etkilenme bulgularının belirlenmesi ile ruhsal travmanın oluştuğu tespit edilen davacı hakkında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141. ve devamı maddelerine göre öngörülen manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına neden olan olayların cereyan tarzı, tutuklulukta geçirdiği süre, tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti...” https://www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi: 20.02.2019)
Bkz. Hipnoz ve Zihin Kontrol Mağduru O.G. tarafından açılan tazminat davasıyla ilgili olarak, Yar- gıtay 12. Ceza Dairesi’nin 28.01.2014 tarih ve 2013/14006 E. - 2014/1780 K. sayılı kararı, https:// www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi: 20.02.2019)
Bkz. Hipnoz ve Zihin Kontrol Mağduru İ.D. tarafından açılan tazminat davasıyla ilgili olarak, Yar- gıtay 12. Ceza Dairesi’nin 28.01.2014 tarih ve 2013/15352 E. - 2014/1781 K. sayılı kararı, https:// www.lexpera.com.tr (Erişim Tarihi: 20.02.2019)


8 davacı tarafından Amerika’da Columbia Bölge Mahkemesi’nde açılan davada ise davacıların kendileri ya da murisleri, psikolojik hastalıklarının tedavisini sağlamak amacıyla 1950’li yıllarda Kanada’da bulunan McGill Üniversitesi bünyesindeki Allan Memorial Institute isimli kuruma başvurmuştur. Bu kurumda görevli Dr. Ewen Cameron, bu hastaların haberi olmaksızın, CIA tarafından desteklenen MKULTRA Projesi kapsamında hastalar üzerinde zihin kontrol ve beyin yıkama deneyleri gerçekleştirmiştir. Dr. Cameron bu deneyleri gerçekleştirirken, hastalar üzerinde elektroşok, LSD, psişik dalış (psychic driving), kısmi duyusal izolasyon ve sürekli uyku tekniklerini kullanmıştır. Columbia Bölge Mahkemesi’ne sunulan “Plaintiffs’ Preliminary Pretrial Statement (duruşma öncesi, davacıların durumlarının belirtildiği evrak)” isimli belgenin 13. ve 14. sayfalarında 8 davacının (davacı asillerin ya da murislerinin) kendilerinden hiçbir şekilde rıza alınmaksızın, belirtilen tekniklerden en az birisinin kullanılarak, zihin kontrolüne maruz bırakıldığı belirtilmektedir.57 Dava neticesinde ABD Hükümeti, 8 davacıya toplam 750.000 USD tazminat ödemeye mahkum edilmiştir.58

57 Plaintiffs’ Preliminary Pretrial Statement, s.13, 14.
http://breggin.com/wp-content/uploads/2008/03/civilDOrlikowPretrialstatmnt.pdf (Erişim Tarihi: 21.02.2019)
58 http://www.chicagotribune.com/news/ct-xpm-1988-10-05-8802040759-story.html (Erişim Tarihi: 21.02.2019)

İşkence suçunun niteliği ve TCK’da düzenlenişi bakımından bir özgü suç olduğu görülmekle birlikte zihin kontrolünü uygulayan kişinin kamu görevlisi olmaması, fakat zihin kontrolü uygulayarak, mağdur kişinin “eziyet çekmesine yol açacak davranışlar gerçekleştirmesi” halinde eziyet suçunun oluşması da gündeme gelebilmektedir.

Eziyet suçu TCK’nın 96. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme, “Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklindedir. Eziyet suçunun maddi unsuru, “bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranış gerçekleştirmektir.” Suçun manevi unsuru ise kasttır. TCK’nın 96. maddesinin 2. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; eziyet suçunun, “çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı” ve “üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı” işlenmesi hallerinde eziyet suçunun nitelikli hali söz konusu olmakta, eziyet suçunun faili için daha ağır bir ceza öngörülmektedir.59

59 Koca / Üzülmez, s.299, 300; Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Özel Hükümler), ss. 288-291; Taneri / Gani, ss. 267-270.

Eziyet suçu ile korunan hukuki yarar, “kişinin zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı her türlü kötü muameleye tabi olmama hakkı” olup, kişinin onuru, maddi ve manevi varlığı koruma altına alınmıştır. Eziyet suçu ile kişinin maddi varlığı kapsamında vücut bütünlüğü, beden sağlığı korunurken, manevi varlığı bağlamında ise ruh sağlığı, şeref ve iç huzuru korunmaktadır.60

60 Yokuş Sevük, Handan, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Eziyet Suçu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt: 71, Sayı: 1, 2013, (Eziyet Suçu) s.1274; Koca / Üzülmez, s.300; Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Özel Hükümler), s.289; Taneri / Gani, s.268.

İşkence ve eziyet suçunun oluşması ve faillik yönünden birtakım farklılıklar bulunmaktadır. İşkence suçu özgü suç olması nedeniyle ancak kamu görevlisi ta- rafından işlenebilirken, eziyet suçunun faili herkes olabilmektedir. İşkence suçunun ihmali davranışla işlenmesi mümkün iken, eziyet suçunun ihmali davranışla işlenebileceğine ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Eylem bakımından işkence suçunda, “insan onuruyla bağdaşmayan, bedensel ve ruhsal yönden acı çektirme, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açan davranışların gerçekleştirilmesi” gerekirken, eziyet suçunda mağdurun “eziyet çekmesine yol açacak davranışların” gerçekleştirilmesi gerekmektedir. TCK’da işkence suçunun nitelikli halleri ile neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerine yer verilmişken, eziyet suçu bakımından 2 nitelikli hale yer verilmiş, neticesi sebebiyle ağırlaşmış hal düzenlenmemiştir.61

61 Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Özel Hükümler), s.292.

Kamu görevlisi olmayan bir kişi tarafından, zihin kontrolü yöntemlerinden herhangi birisinin kullanılarak, zihin kontrol mağdurunun eziyet çekmesine neden olunması halinde işkence suçunun oluşamayacağı, fakat zihin kontrolü uy- gulanması ile başka bir suç oluşmamışsa, eziyet suçunun oluşabileceği kanaatin- deyiz. Zihin kontrolünü uygulayan kamu görevlisi olmayan kişinin yalnızca bu eyleminin birden fazla suçu oluşturması halinde TCK’nın “fikri içtima” başlıklı 44. maddesi gereğince fail, daha ağır ceza gerektiren suç nedeniyle sorumlu olabilecektir.

2.1.3. Zihin Kontrolü ve İnsan Üzerinde Deney Suçu

TDK Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü’nde “deney”, “fizik, kimya, biyoloji gibi derslerin öğretiminde doğal olayların bağıntıları ve yasaları üzerinde bilgi edinmek; varsayım olarak benimsenen bilim yasalarının doğruluğunu göstermek; belli bir doğa olayını, etmenleri denetim altında tutarak, sınıf ya da deney odasında öğrencilere göstermek için yapılan planlı deneme ya da sınama işi” olarak, “deneme” ise “araştırmacının, deneklere yöntemi uyguladığı, verileri elde ettiği ve çıkan sonuçların değerlendirdiği ve bu üç elementi tasarım sırasında denetlediği bir çalışma” şeklinde tanımlanmıştır.62

62 TDK Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, http://tdk.gov.tr (Erişim Tarihi: 21.02.2019)


İnsan Üzerinde Deney” suçu, TCK’nın özel hükümler başlıklı ikinci kitabının, “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının, “Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar” başlıklı ikinci bölümü altında 90. maddede düzenlenmiştir. Düzenlemenin başlığı “insan üzerinde deney” şeklinde olup, ayrıca “deneme” ibaresine yer verilmemiştir. Fakat düzenlemede esasen iki ayrı suç tipine yer verilmiştir. Bunlardan ilki 90. maddenin 1. fıkrasında düzenlenen “insan üzerinde bilimsel deney yapma suçu” iken, diğeri ise 90. maddenin 4. fıkrasındaki “tedavi amaçlı deneme” suçudur.63

63 Bayındır, Sinan, İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Suçları (TCK m. 90), Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 24, Sayı: 1, Haziran 2018, s.78.

TCK 90. maddenin 1. fıkrasında “insan üzerinde bilimsel deney yapan kişinin cezalandırılacağına” yönelik bir düzenleme yer almaktadır. Düzenlemenin 2. fıkrasında ise insan üzerinde gerçekleştirilen rızaya dayalı bilimsel deneylerle ilgili cezai sorumluluğun ortaya çıkmaması için gerekli olan şartlar, bentle halinde sayılmıştır. Bu düzenlemeye göre;

a) Deneyle ilgili, yetkili kurul veya makamdan izin alınmış olması (TCK 90/2-a),
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması (TCK 90/2-b),
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması (TCK 90/2-c),
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması (TCK 90/2-d),
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması (TCK 90/2-e),
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması (TCK 90/2-f),
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması (TCK 90/2-g), 
hallerinde insan üzerinde rızaya dayalı bilimsel deneyi gerçekleştiren kişi cezai sorumluluktan kurtulacak ve “insan üzerinde deney” suçunun işlendiğinden söz edilemeyecektir.

Bilimsel deneyin çocuklar üzerinde yapılması halinde cezai yönden sorumlu olunmaması için TCK 90. maddenin 2. fıkrasında belirtilen şartların yanı sıra;

a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması (TCK 90/3-a),
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınması (TCK 90/3-b),
c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması (TCK 90/3-c) gerekmektedir.
TCK 90. maddede yer alan “insan üzerinde deney suçuna” ilişkin düzenlemede, “insan üzerinde” denilmiş olması nedeniyle suçun mağduru ancak gerçek kişiler ve hayattaki kişiler olabilir. Deney veya denemenin, insan cesedi veya cenin üzerinde yapılması halinde “insan üzerinde deney suçu” oluşmayacaktır. Otopsi sırasında yapılan deneyler de bu suçu oluşturmamaktadır. Fakat “insan üzerinde” ibaresinin lafzi anlamı dikkate alındığında, psikolojik nitelikli araştırmaların da, suçu oluşturduğu kanaatindeyiz.64

64 Hakeri, Hakan, Tıp Hukuku, 17. Baskı, Ankara, Eylül 2019, Seçkin Yayınları, (Tıp Hukuku), s.521.

Bir deneyin, deneye katılım gösteren hastayı iyileştirme amacına yönelik uygulanması halinde “tedavi amaçlı deneyden” söz edilmesi gerekirken, yalnızca “bilimsel amaçlı deneylerde”, deneğin sağlığının iyileştirilmesi amacı bulunmamaktadır.65 Tedavi amacı bulunmaması halinde “deney” söz konusu olabilecek iken, söz konusu eylemin bir hasta üzerinde yapılmasına rağmen tedavi amacının bulunmaması halinde eğer endikasyon şartı da gerçekleşmemiş ise tıbbi müdahalenin hukuk aykırılığının kabulü gerekeceğinden, deneye ilişkin il artık “kasten yaralama” suçunu oluşturacaktır.66

İnsan üzerinde deney suçunun maddi unsuru, bilimsel deneyin gerçekleştirilmesi ile tamamlanmaktadır. Bu bakımdan suçun oluşumu için ortaya bir zarar çıkması aranmamaktadır. Suç bu yönüyle bir soyut tehlike suçu niteliği taşımaktadır. Deney sırasında/deneyin sonunda üzerinde deney yapılan kişinin yaralanması ya da ölmesi halinde TCK 90. maddenin 5. fıkrasında göre somut olayın özellikleri dikkate alınarak, TCK’nın 81. maddesinde düzenlenen “kasten öldürme” veya 89. maddesinde düzenlenen “kasten yaralama” hükümleri uygulanacaktır.67

65 Güner, Uğur, İnsan Üzerinde Deney Suçu, Ceza Hukuku Dergisi, Sayı: 29, Aralık 2015, s.323.
66 Hakeri, Hakan, İnsan Üzerinde Deney-Deneme ve Ceza Sorumluluğu, II. Sağlık Hukuku Kurultayı 7-8 Kasım Ankara, Ankara Barosu Yayınları, 2009, (Deney-Deneme), s.318.
67 Akyürek, Güçlü, İnsan Üzerinde Deney Suçu (TCK m. 90) ve Klinik Araştırmalar Etik Kurulları, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, Aralık 2014, s.10.


İnsan üzerinde deney suçu ile ilgili genel bilgilerden söz edildikten sonra zihin kontrolü amacı ile gerçekleştirilen somut “insan üzerinde deney” illerinden söz etmek gerekmektedir.

Fransa’nın güneyinde yer alan Pont-Saint-Esprit isimli köyde yaşayanlar, 16 Ağustos 1951 tarihinde bir gün aniden halüsinasyonlar görmeye başlamışlar, bazıları bu durum nedeniyle akli melekelerini yitirerek, hayatlarının geri kalanını akıl hastanesinde geçirirken, 5 kişi ise yaşamını yitirmişti. Yıllar sonra yapılan araştırmanın ardından Pont-Saint-Esprit köyünde yaşanan bu trajedinin, CIA’in bir zihin kontrol deneyi nedeniyle ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Araştırmaya göre; köylülerin ekmeğine halüsinasyon ve histeriye yol açan LSD katılmıştı. Bu olay tarihe “lanetli ekmek (cursed bread/ le pain maudit)” olarak geçmiştir. CIA tarafından gerçekleştirilen bu deneyin amacı, ekmeklerine LSD adı verilen sentetik uyuşturucu madde karıştırılan köylülerin, LSD maddesini aldıktan sonra nasıl tepkiler verdiklerini gözlemlemekti. Gazeteci H.P. Albarelli tarafından yapılan araştırma neticesinde bu deneyin, ABD ordusunun Özel Operasyonlar Birimi tarafından yapıldığı ortaya çıkarılmıştır.68


CIA’in LSD ile gerçekleştirdiği zihin kontrol deneyine maruz kalan köylüler, LSD’den çok fazla etkilenmiş olmakla birlikte köylülerden birisi “yılanların onu yediğini düşündüğünü” söylemiş, birçok köylü “sürekli ejderha gördüğünü, ejderhanın kendilerine saldırdığını gördüklerini” belirtmiş, bir çocuk bıçakla büyükannesine saldırmış, bir diğeri “ben uçağım” diyerek, kendisini binanın ikinci katından aşağıya atmış, doktora koşan bir başka köylü ise “kalbinin çıktığını söyleyerek, yerine takılmasını” istemiştir. 5 ila 10 arasında kişinin öldüğü, 300 kişinin yaralandığı olayın gerçekleştiği 1951 yılında, olayın uyuşturucu etkisi yapan bir yaban mantarı nedeniyle gerçekleştiği açıklaması yapılmıştır.69

Fransa’da, Pont-Saint-Esprit isimli köyde yaşananların CIA’in bir deneyi kapsamında gerçekleştiğinin kabulü halinde “insan üzerinde deney” suçunun oluştuğunun kabulü gerekir. TCK’nın 90. maddesinin 1. fıkrasında belirtildiği üzere “insan üzerinde deney” suçu, “insan üzerinde bilimsel deney yapmak” eyleminin gerçekleştirilmesiyle oluşmaktadır. Olayda da köyde yaşayanların haberi olmaksızın, köylüler tarafından satın alınan ekmeklere LSD maddesi karıştırılmıştır. CIA’in söz konusu olaydaki amacı, “köylülerin, LSD alımı ile birlikte vereceği tepkileri ve sonuçlarını değerlendirmek” olduğundan, olayda insan üzerin- de deney yapıldığının ve bu nedenle de insan üzerinde deney suçunun oluştuğu kanaatindeyiz.

68 Aksu, s.232, 233.
69 Aksu, s.233.
http://www.radikal.com.tr/dunya/cia-bir-koyu-deney-icin-kullanmis-985425/ (Erişim Tarihi: 23.02.2019)
http://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/1951-pont-saint-esprit-lanetli-ekmek-olayi-1297 (Erişim Tarihi: 23.02.2019)
https://www.nytimes.com/2008/07/24/arts/24iht-blume.1.14718462.html (Erişim Tarihi: 23.02.2019)
https://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/france/7415082/French-bread-spiked-with- LSD-in-CIA-experiment.html (Erişim Tarihi: 23.02.2019)


Zihin kontrolüne ilişkin deneyler yapan tek kurum CIA olmamakla birlikte ABD Ordusu Haberalma Servisi’nin de zihin kontrol araştırma ve deneyleri yaptığına dair kanıtlar bulunmaktadır. Bu kapsamda özellikle ABD Ordusu Kimyasal Silahlar O si’nin yürüttüğü araştırmalar dikkat çekmektedir. Bu deneylere katılan denekler önce ziksel ve zihinsel kontrolden geçirilmişler, gönüllü deneklere haberleri olmadan, kendisi hakkında hazırlanmış dosyası üzerinde çok iyi çalışmış bir görevli atanmıştır. Görevliler, periyodik aralıklarda gönüllüler ile iletişim kurarak, bilgi toplamıştır. Gönüllülere ikram edilen tüm içeceklere belli miktarlarda LSD karıştırılmıştır. Görevliler ise günün ilerleyen saatlerinde LSD’nin de etkisiyle gönüllülerin daha mahrem bilgilerini ele geçirmeye çalışmışlardır. Görevliler gerek gördükleri takdirde gönüllülerin içkisine karıştırılan LSD dozunu artırmışlardır. Takip eden günlerin sabahında ise gönüllülerin LSD etkisindeki diyalogları, resmi ortamlarda yapılan görüşmelerle karşılaştırılmıştır. Bu deneyde de gönüllüler, asıl amacın farkına varmaksızın, LSD’nin deneklerin dışarıya bilgi vermesi konusunda oluşturduğu etki ölçülmeye çalışılıyordu.70

70 Aksu, s.122, 123.

ABD Ordusu Haberalma Servisi tarafından gönüllü deneklerin haberleri olmaksızın, LSD dozunun, kişiden bilgi alma üzerindeki etkisinin araştırıldığı deneyin de insan üzerinde deney suçunu oluşturduğu, insan haklarına aykırı bir uygulama olduğu ve etik bir uygulama olmadığı kanaatindeyiz.


Gerek CIA gerekse de ABD Ordusu Haberalma Servisi tarafından gerçekleştirilen deneylerdeki ortak nokta, her iki uygulamada da deneklerin, kendilerine LSD verildiğinden haberleri olmamaları ve asıl amacın LSD’nin insan üzerindeki etkisinin ölçülmeye çalışıldığının, LSD etkisi altındaki insanın iradesi dışında verdiği bilgilerin sınırının miktarının anlaşılmak istendiğinin bilinmemesidir. Bu nedenle her iki deneyde de insan üzerinde deney suçunun maddi ve manevi suçu oluşmuştur.


2.1.4. Zihin Kontrolü ve Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu

TCK’nın 109. maddesinin 1. fıkrası ile yaptırım altına alınan il, “mağduru bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” şeklinde belirtilmiştir. Düzenleme içeriğinde suçun konusunu oluştura kişi hürriyeti, “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak” serbestisi olarak somut hale getirilmiştir. Böylece kişinin bir yere kapatılması, bir yerde tutulması, bir yere götürülmesi veya bir yere gitmesine izin verilmemesi eylemlerinin tamamı “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçu kapsamında değerlendirilecektir.71

71 Koca / Üzülmez, s.443; Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Özel Hükümler), s.424, 425; Taneri / Kamışlı, s.475.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile korunan değer, “bireylerin kendi istek ve iradeleri ile hareket edebilme özgürlüğü ve hakkıdır.” Normal şartlar altında bireyler, bulundukları yerden bir başka yere gitme ya da bulundukları yerde kalma konusunda özgür iradeleri ile seçim hakkına sahiptirler. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile bu özgürlüğe müdahale edildiğinden, koruma altına alınmak istenen söz edilen özgürlüktür.72

72 Üzülmez, İlhan, Yeni Türk Ceza Kanununda Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu, Gazi Üni- versitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 1, 2, 2007, s.1186; Yenerer Çakmut, Özlem, Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu (TCK m. 109), Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 2, 2013, s.589.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun maddi unsuru, “bir kimseyi hukuka aykırı olarak, bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden, yoksun bırakmaktır.” Suçun manevi unsuru ise kasttır. Yani failin, mağduru bir yere gitmek ya da bir yerde kalmak özgürlüğünden yoksun bıraktığını bilmesi ve istemesi gerekmektedir.73 Bu bakımdan TCK’nın 109. maddesinde yer alan suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir. Nitekim suçun taksirli hali Kanun’da düzenlenmemiştir.

73 Yenerer Çakmut, s.590; Koca / Üzülmez, s.446, 448; Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Özel Hükümler), s.426, 427, 434; Taneri / Kamışlı, s.484, 485, 486.


TCK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen, “failin, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanması”, 3. fıkrasında düzenlenen “suçun silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi”, 4. fıkrasında yer alan “suçun, mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması”, 5. fıkrasında düzenlenen “suçun cinsel amaçla işlenmesi” halleri ise Kanun’da, suçun nitelikli halleri olarak düzenlenmiştir. Bu şartların oluşması halinde fail, Kanun’da düzenlendiği üzere; suçun gerektirdiği temel cezanın artırımlı hali üzerinden cezalandırılacaktır.74

74 Üzülmez, ss. 1192-1197; Yenerer Çakmut, ss. 593-598; Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 2, 2013, s.589; Koca / Üzülmez, ss. 454-459; Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Özel Hükümler), ss. 428-431; Taneri / Kamışlı, s.484.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile ilgili genel değerlendirme yapıldıktan sonra suçu, konu özelinde, zihin kontrolü bakımından değerlendirmek gerekirse, ikili bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Bunlardan ilki, zihin kontrolüne maruz bırakılan kişi üzerinde zihin kontrolü uygulanırken, “bir yere gitme ya da bir yerde kalma” özgürlüğünden yoksun bırakılması halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. İlk seçenekte, zihin kontrolüne maruz kalan kişinin “fiziksel olarak” bu suça maruz kalması gündeme gelmektedir.

İkinci seçenekte ise, kendisine zihin kontrolü uygulanan kişi ziksel olarak bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğüne sahip ise de üzerinde uygulanan deney veya kendisine verilen çeşitli maddeler (halüsinojen, uyuşturucu, uyarıcı vb.) nedeniyle mental olarak bir yere gitme ve bir yerde kalma özgürlüğünü kullanacak durumda değildir. Zihin kontrolünün amacının, bu eylemi gerçekleştirenin, zihin kontrolüne maruz bırakılan kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlamak olabileceği de dikkate alındığında, zihin kontrolü mağduru her ne kadar ziksel açıdan serbest ise de iradi olarak kendi istediğini gerçekleştirebilecek durumda değildir. Bu nedenle TCK’nın 109. maddesinde düzenlenen suçun, mağduru yalnızca ziksel olarak engelleme olarak değil de, mağdurun iradesinin kontrol altına alındığı hallerde, kişinin “mental” yönden hareket özgürlüğünün kısıtlanması şeklinde de işlenebileceği kanaatindeyiz.


2.1.5. Zihin Kontrolü ve İntihara Yönlendirme Suçu

İntihara yönlendirme suçu, TCK’nın özel hükümler kitabında, “kişilere karşı suçlara” ilişkin ikinci kısmın, “hayata karşı suçlar” başlıklı birinci bölümünde 84. maddede düzenlenmiştir. İntihar ve intihara teşebbüs, eski dönemlerde cezalandırılmasına rağmen günümüzde cezalandırılmayan eylemlerdir. Nitekim insan öldürme, bir kimsenin, başka birisinin yaşamına son vermesi iken, başkasını değil de kendisini öldüren veya öldürmeye teşebbüs eden kimse “kasten öldürme” suçunu işlemiş olmamaktadır.75


75 Koca, Mahmut, İntihara Yönlendirme Suçu (TCK m. 84), Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 12, Nisan 2010, s.20, 21; Özen, Mustafa, İntihara Yönlendirme Suçu, Ceza Hukuku Dergisi, Sayı: 16, Ağustos 2011, s.32, 33; Öntan, Yaprak, İntihara Yönlendirme Suçları, Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ya Armağan Cilt II, Ankara Üniversitesi Yayınları, 2015, s.845; Ersoy, Uğur, İntihara Yönlendirme Suçu, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı: 136, Mayıs 2018, s.92.

İntihara yönlendirme suçunun asıl ilini oluşturan intihar veya intihara teşebbüsün suç sayılmaması karşısında, intihara yönlendirme eyleminin bağımsız bir suç sayılması ve dolayısıyla bir cezayı gerektirmesinin nedeni, bir başka kişinin hayatına yöneltilen saldırının varlığından kaynaklanmaktadır.76

76 Artuk, Mehmet Emin, İntihar ve İntihara Yardım Suçu Üzerine Bir Deneme, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 1-2, Ocak 1994, s.137.

Suçla korunan hukuki değer, “yaşama hakkıdır.” İnsan hakkı, üzerinde hiç kimsenin tasarruf hakkına sahip olmadığı, vazgeçilmez bir hak olması nedeniyle ulusal ve uluslararası birçok hukuki düzenleme ve sözleşme ile koruma altına alınmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (madde 3-5), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (madde 2) gibi uluslararası belgenin yanı sıra Anayasa’nın 17. maddesinde de “yaşama hakkının dokunulmazlığı” güvence altına alınmıştır.77

77 Koca, s.25; Özen, s.36; Ersoy, ss. 92-94.

TCK 84. maddede yer alan düzenlemede, “başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişinin” cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Düzenlemeden yola çıkılarak, intihara yönlendirme suçunun maddi unsurunun,“intihara azmettirme, teşvik etme, kararı güçlendirme, yardım etme, intihara yardım etme” seçimlik hareketleri olduğu söylenebilir. Manevi unsur ise intihara yönlendirme suçu bakımından kasttır. Failin, intihar eden ya da intihara teşebbüs eden mağduru, intihara yönlendirme bilinç ve iradesi ile TCK 84. maddede belir- tilen seçimlik hareketlerden en az birisini gerçekleştirmesi gerekmektedir.78

78 Koca, s.26, 27, 35; Özen, s.36, 37; Öntan, s.851; Ersoy, ss. 111-116, 125.

TCK 84. maddenin 2. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; “intiharın gerçekleşmesi”, 3. fıkrasında “kişilerin alenen intihara teşvik edilmesi”, 4. fıkrasında “işlediği ilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişilerin intihara sevk edilmesi, cebir veya tehdit kullanılarak kişilerin intihara mecbur edilmesi”, intihara yönlendirme suçunun temel hali için öngörülen cezadan daha ağır bir yaptırım gerektirmekte, hatta 4. fıkrada düzenlenen “nitelikli halin” gerçekleşmesi durumunda fail, doğrudan “kasten öldürme” suçu nedeniyle cezalandırılmaktadır.79

79 Özen, ss. 37-42; Öntan, ss. 871-888.

Soğuk savaşın gerilimli dönemlerinde, ABD’de yaşanan bir ölüm vakası, tüm dikkatleri CIA ve onun uyguladığı iddia edilen zihin kontrolü deneylerinin üzerine çekmiştir. ABD’nin en kalabalık şehirlerinden birisi olan New York’ta bulunan Statler Otel’in penceresinden kimliği daha sonra belirlenen bir kişi düşmüştür. İntihar eden/intihara yönlendirilen 43 yaşındaki Frank Olson, ABD ordusu için çalışan bir biyolojik silah uzmanıydı. Fakat aslında Frank Olson CIA için çalışmaktaydı.80

80 İyiat, s.209, 210; Marks, ss. 55-63; Linville, s.15, 16.

Frank Olson’un ölümü, CIA’in LSD ile gerçekleştirdiği deneyler sonrasında olmuştur. 19 Kasım 1953’te, Olson’un bilgisi ve rızası dışında içkisine, CIA ajanı Dr. Robert Lashbrook ve CIA’de görevli bilim insanı Dr. Sidney Gottlieb tarafından LSD karıştırılmıştır. İçkisine LSD karıştırılan Olson’da kısa süre sonra paranoya ve şizofreni belirtileri görülmüştür. Olson’un kullanıldığı deney ile ilgili olarak hiçbir yetkili merciden izin alınmamıştır. Olson’a LSD’yi veren CIA çalışanlarından birisi olan Dr. Gottlieb’e göre, 19 Kasım 1953 akşamı yemekten sonra yapılan serviste Olson’un içkisine, Lashbrook tarafından LSD karıştırılmış, ikisi hariç tüm özel harekat dairesi katılımcılarına LSD verilmişti. Fakat bu katılımcılardan birisi içkiyi içmemiş, diğeri ise kalp rahatsızlığı bulunduğunu belirterek, içkiyi kabul etmemiştir.81

81 Çorbacı, s.45; Project MKULTRA, The CIA’s Program of Research in Behavioral Modi cation, U.S. Government Printing Of ce, 1977, ss. 74-79. https://www.intelligence.senate.gov/sites/defa- ult/ les/hearings/95mkultra.pdf (Erişim Tarihi 26.02.2019)

Olson, kendisine LSD verilmesinin ardından çeşitli paranoya ve sinir krizi şikayetleri nedeniyle sorun yaşamaktaydı. Bu şikayetleri nedeniyle Olson, tedavi edilmek üzere New York’ta bulunan Mt. Sinai Hastanesi’nde görevli olan ve aynı zamanda psikoterapik çalışmalarında CIA’e yardım eden Dr. Harold A. Abramson’a yönlendirilmiştir. Fakat Olson, 28 Kasım 1953 tarihinde tedavi için gitmiş olduğu New York’ta kaldığı Statler Otel’in 10. katındaki 1018A numaralı odasından atlayarak, gizemli bir şekilde intihar etmiş (intihara yönlendirilmişti).82

82 Frank Olson Plunged To His Death, https://frankolsonproject.org/timeline/ (Erişim Tarihi: 26.02.2019)

LSD kullanımı nedeniyle ortaya çıkan kazalara Prof. Rothland tarafından olumsuz yanıt verilmesine rağmen Zürih’teki Bleulara Kliniği’nde görevli Psiki- yatrist Dr. W.A. Stohl, aynı soruya, “Profesör Rothland’ın da bildiği bir olay olduğu, Cenova’da bir kadın doktorun belli miktar LSD alması sonrasında aniden depresif hareketler göstererek, 3 hafta sonra intihar ettiği” şeklinde yanıt vermiştir.83

83 Özkaya, Ömer, Zihin Kontrolü, İstanbul, 2011, Paradoks Yayınları, s.125; Çorbacı, s.48.

Frank Olson’un ölümüne ait kaza raporunda, “10. kattaki odasının camından, pencere kapalı olduğu halde kırıp geçmesiyle kendisini aşağıya bıraktığı” bildirilmiştir. Ayrıca Frank Olson’un ailesinin ölüm nedeniyle verilen yardımı alması ve ölüm nedenlerinin aile tarafından öğrenilmemesinin sağlanması için CIA tarafından önlemler alınmıştır.84

84 Çorbacı, s.50, 51.

Frank Olson’un eşi Alice, kızı Lisa, oğulları Nils ve Eric, 16 Temmuz 1975 tarihli “Bayan Olson ve 3 çocuğunun, Başkan ile görüşme planı” konulu davetiyesi ile ABD Başkanı Gerald Ford ile görüşmek üzere Beyaz Saray’a davet edilmişlerdir.85

85 “Memorandum For The President” Başlıklı, 16 Temmuz 1975 tarihli yazı için Bkz. Sayfa 14 http:// frankolsonproject.org/staging01/wp-content/uploads/2018/02/Olson_Family_Settlement.pdf (Eri- şim Tarihi: 26.02.2019)

21 Temmuz 1975’te gerçekleşen görüşmede, Alice Olson ve 3 çocuğu da bulunmuştur. Gazete kayıtlarında yer alan bilgilere göre Başkan Gerald Ford,“Amerikan Halkı’nın sempatisini ve Amerikan Hükümeti adına özür dilediğini”belirtmiştir. 1976 yılında, pazarlıkların ardından Amerikan Hükümeti ile Olson ailesi anlaşmış ve hükümete karşı tazminat ya da ceza davası için işlem yapılmaması karşılığında Beyaz Saray ve CIA tarafından aileye toplam 750.000 USD ödenmiştir.86 8 davacı tarafından Amerika’da Columbia Bölge Mahkemesi’nde açılan davada da “Plaintiffs’ Preliminary Pretrial Statement” isimli belgenin 3, 4 ve 23. sayfalarında Frank Olson olayının anlatıldığı ve ailesine ödenen tazminat miktarının emsal olarak gösterildiği görülmektedir.87

86 Who killed Frank Olson? https://www.theguardian.com/books/2001/apr/07/books.guardianrevi- ew4 (Erişim Tarihi: 26.02.2019) https://www.sabah.com.tr/yazarlar/okur_temsilcisi/2017/12/25/ kaynak-mi-onemlidir-haber-mi (Erişim Tarihi: 26.02.2019)
87 Plaintiffs’ Preliminary Pretrial Statement, s.3, 4, 23. http://breggin.com/wp-content/uploads/2008/03/civilDOrlikowPretrialstatmnt.pdf (Erişim Tarihi: 26.02.2019)


Frank Olson’un ölümü birçok gizemli durumu barındırsa da ölümün gerçekleştirdiği yıllarda CIA tarafından yürütülen MKULTRA vb. projeler, Frank Olson’un çalıştığı kurum ve statüsü, yapılan araştırmalar ve aileye, hiçbir hukuki işlemde bulunmaması karşılığında tazminat ödenmesi durumları, Olson’un intihar etmediği, fakat LSD verilerek intihara yönlendirildiği şüphesini güçlendirmektedir.

Konumuz özelinde LSD verilen bir bireyin, psikolojik olarak gösterdiği duygusal değişim neticesinde LSD’nin intihar için bir araç olarak kullanılabileceği durumu üzerinde durulacaktır. Psikiyatrist Dr. W.A. Stohl’un da belirtmiş olduğu üzere, LSD’nin intihar eğilimine neden olduğu bilimsel olarak ortaya çıkmıştır. Somut olayda, Olson’un maruz kaldığı zihin kontrol deneyi, kasten, doğrudan ya da dolaylı olarak intihar etmesine neden olmuştur. TCK’nın 84. maddesinde “intihara yönlendirme suçunun maddi unsuru olarak düzenlenen “başkasını intihara azmettirme, teşvik etme, başkasının intihar kararını kuvvetlendirme ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım etme” seçimlik hareketleri dikkate alındığında, Olson’un intihara azmettirildiği sonucuna varılmaktadır. Deney öncesinde hiçbir psikolojik sorunu bulunmayan Olson, kendisine LSD verilmesi sonrasında intihar ettiğinden, olay özelinde zihin kontrolü neticesinde intihara yönlendirme suçunun oluştuğu kanaatindeyiz.


Olayın tam olarak açıklığa kavuşturulamaması nedeniyle ikili bir değerlendirme yapılması yerinde olacaktır. Birinci seçenekte, CIA tarafından yapılan deney neticesinde, LSD’nin etkisi göz önünde bulundurularak, Frank Olson’un ölümü amaçlanmış ise intihara yönlendirme suçu “doğrudan kast” ile işlenmiş olacaktır. Diğer seçenekte ise Frank Olson, CIA tarafından rutin bir deneye tabi tutulmuş, fakat hesaba katılmamasına rağmen intihar olayı gerçekleşmiş ise bu durumda da suçun, TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiş olan “olası kast88 ile işlenmiş olacağının kabulü gerekir. Gerek ilk seçenek, gerekse de ikinci seçenek dikkate alındığında, TCK’nın 84. maddesinin 4. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; Frank Olson’un maruz kaldığı zihin kontrol deneyinin, “işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edici” nitelikte olması nedeniyle somut olayda zihin kontrolünü gerçekleştirenlerin “kasten öldürme” suçu nedeniyle sorumlu tutulmaları gerektiği kanaatindeyiz.

88 TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrası; “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşe-bileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.” şeklindedir.


2.2. Zihin Kontrolü Altında Suç İşleyen Kişinin Cezai Sorumluluğu

Zihin kontrolüne maruz kalan kişilerin, kasten yaralama, işkence, insan üzerinde deney, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve intihara yönlendirme suçunun mağduru olduklarını belirttikten sonra kendisine zihin kontrolü uygulanan kişiler tarafından işlenen suçlarda, iradesi dışında hareket ederek, suç işleyen kişinin cezai yönden sorumluluğunun, bir suçun faili olup olamayacağının da değerlendirilmesi gerekmektedir.

Faillik, suça neden olan hareketleri yapmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Müşterek faillik, “suçu işleme, suçun tanımında yazılı olan hareketi birden fazla kişi ile birlikte gerçekleştirmiş olmaktır.” Müşterek failler, suçu meydana getiren hareketleri birlikte yapan kişilerdir. Dolaylı faillik ise “başkasını bir suçun işlenmesinde araç olarak kullanma” durumudur.89 Azmettirme ile “ceza sorumluluğu olmayan bir kimseyi, bir suçta araç olarak kullanma hali” birbirine karıştırılmamalıdır. Ceza sorumluluğu olmayan bir kimseyi araç olarak kullanan kimse, azmettiren değil, suçu işleyen kimse sayılır.90


89 Centel / Zafer / Çakmut, ss. 499-503; Tongür, Ali Rıza, Yargıtay Kararları Doğrultusunda İştirak Türü Olarak Dolaylı Faillik ve Azmettirme, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 28, Ağustos 2015, s.229, 230; Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Genel Hükümler), ss. 521, 525; Hafızoğulları / Özen, s.347, 350; İçel, ss. 561-564; Toroslu, Nevzat / Toroslu, Haluk, s.350, 351.
90 Erem, Faruk, Suça İştirak, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, 1946, (İştirak), s.86.

Azmettirmede, azmettiren kişi ile asıl fail arasında, suçun işlenmesi yönünde ortak bir irade mevcuttur. Bu bakımdan azmettirilen kişi, aslında özgür iradesi ile hareket edebilen bir kişi olup, azmettiren, bu kişiye yalnızca suç işleme kararı aldırmaktadır. Dolaylı failliğin söz konusu olduğu durumlarda ise araç konumunda bulunan kişi özgür iradesi ile hareket etmemektedir. Dolaylı fail olan kişi suçun aracı konumunda olduğu hususunda bilgi sahibi olmamakta ya da bu kişinin iradesi bir dış etken ile sakatlanmaktadır. Dolaylı faillik ve azmettirme arasındaki bir diğer önemli fark ise bağlılık kuralı91 nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Azmettirme eyleminden söz edilebilmesi için bağlılık kuralı gereğince azmettirilen konumunda olan asıl failin kasten ve hukuka aykırı bir il işlemesi veya bu türden bir ilin icrasına başlaması gerekmektedir. Dolaylı failin cezalandırılması, bağlılık kuralı esasına göre olmadığından, araç olan asıl failin kasten ve hukuka aykırı bir il işlemesi gerekmemektedir.92


91 “Bağlılık Kuralı” başlıklı TCK’nın 40. maddesi; 
“(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.” şeklindedir.
92 Özkan, Halid, Ceza Hukukunda Azmettirme, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2013, s.208; Tongür, s.252.

Bağlılık kuralı ise suçun işlenmesine katkıda bulunan, fakat bu katkısı faillik niteliğine varmayan şeriklerin, işlenen ilden sorumluluğuna gidilmesini sağlamaktadır. Şeriklik hallerinde her ne kadar şerikin, suça konu bir il icra etmesi gerekli ise de, bu ilin yasal tanımındaki hukuka aykırılığı gerçekleştirebilecek nitelikte olmaması nedeniyle fail olmayan kişinin, suçun niteliği taşıyan fiil nedeniyle sorumluluğu bağlılık kuralıyla mümkündür. Bu anlamda bağlılık kuralı, fail tarafından işlenmiş ile katılmayı şart koşmakla birlikte şeriklerin sorumluluğunun, işlenen asıl il kapsamında olduğu sonucunu da ortaya çıkarmaktadır.93

93 Akbulut, Berrin, Bağlılık Kuralı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 1, 2010, s.177; Kaymaz, Seydi, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununa Göre İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Nitelikli Hallerin Diğer Suç Ortaklarına Geçişi Sorunu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 2, 2012, s.122; Ekici Şahin, Meral, İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Suça Etki Eden Nedenlerin Şeriklere Sirayeti, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 64, Sayı: 3, 2015, ss. 645-651.

Alkol veya uyuşturucu madde alma kastı ile hareket etmemesine rağmen bu maddeleri alma konusunda zorlanan kişi, iradesi dışında alkol ve uyuşturucu madde etkisi altında iken, işlemiş olduğu suç nedeniyle cezai yönden sorumlu tutulamamaktadır.94

 94 Turabi, Selami, Kusurluluk ve Kusurluluğu Etkileyen Haller, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı: 101, 2012, s.282.

Geçici nedenlerin algılama ve davranışları yönlendirebilme yeteneğine etki edebilmesi için bu nedenlerin meydana gelmesinde failin hiçbir kusurunun bulunmaması gerekmektedir. Aksi durumda kasten veya taksirli olarak, geçici bir nedenin meydana gelmesine neden olunmuşsa, bu kişi artık kusur yeteneği varmış gibi cezalandırılacaktır. Bu durum actio liberae in causa95 (sebebinde serbest hareketler) ilkesinin de bir sonucudur.96 Nitekim TCK’nın 34. maddesinin 1. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; “geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği ilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu ille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmemektedir.” Bu düzenlemenin istisnası, TCK’nın 34. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği üzere; “algılama ve kusur yeteneğinin, kişinin kendisi tarafından ortadan kaldırıldığında, gerçekleştirdiği eylemin bir suç oluşturması halinde cezalandırılması hususu” oluşturmaktadır.

95 Actio Liberae In Cause (A.L.I.C.) formülü, latince bir kavram olup bu kavramın, kelimeye sıkı bir şekilde bağlı kalınıp çevrildiği halde taşımış olduğu anlam ise, “failin algılama ve buna göre davranma yeteneğine sahip olmadığı bir haldeyken gerçekleştirmiş olduğu davranışıdır.” Toprak, Ufuk, Kasten veya Taksirle Kusur Yeteneğinin Ortadan Kaldırılmasının ya da Azaltılmasının Al- man Hukukuna Göre Ceza Sorumluluğuna Etkisi (Actio Libera In Causa Formülü), Türkiye Adalet Akademisi Dergisi (TAAD), Yıl: 3, Sayı: 10, Temmuz 2012, s.744.
“Actio Liberae In Causa ilkesine göre; kasten veya taksirli olarak arızi sebebin meydana gelmesi-ne neden olan, isnat kabiliyeti varmış gibi cezalandırılır.” Özbek / Doğan / Bacaksız / Tepe, (Genel Hükümler), s.375; Hafızoğulları / Özen, s.391; İçel, s.434, 435; Toroslu, Nevzat / Toroslu, Haluk, s.418.

96 Özmen, Erdi, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Geçici Nedenlerin ve Alkol veya Uyuşturucu Madde Alımının Kusur Yeteneğine Etkisi, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 19, Ağustos 2012, s.295.

Zihin kontrolüne maruz bırakılan bir kimsenin, bir suçun işlenmesi amacıyla bu işleme tabi tutulması ve zihin kontrolü altında iken, bu kişinin bir suçun faili olması durumunda cezai yönden sorumlu olup olamayacağının anlaşılabilmesi adına öncelikle bu kişinin kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir.

Kusur yeteneği, “doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan ayırabilme ve buna göre davranabilme kabiliyeti” olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu şartları sağlayabilen bir kişi kusurlu hareket edebilmekte, haksız olan kusurlu fiil nedeniyle bu kişi sorumlu tutulabilmektedir. O halde kusur yeteneğinin hukuki esası, “failin yaptığı hareketin anlamını kavrayabilmesi, bu bilinçle hareket edebilmesidir.”97

97 Özmen, s.285, 286.


Zihin kontrolü altındaki bir kişinin kusur yeteneği ortadan kalkmakta, bu kişinin artık özgür iradesi ile eylemde bulunabilmesi imkânsız hale gelmektedir. Bu durumda kusur yeteneği bulunmayan zihin kontrolü mağdurunun “bir suçun faili” olarak değerlendirilemeyeceği, fakat zihin kontrolünü uygulayarak, zihin kontrolü mağdurunu bir suç işlemeye yönelten kişinin cezai yönden sorumlu olacağı kanaatindeyiz. Bu aşamada, zihin kontrolü uygulayan kişinin TCK’nın 37. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği üzere “dolaylı fail” mi, yoksa TCK’nın 38. maddesinde yer alan “azmettiren” mi olarak değerlendirilmesi gerektiğine açıklık getirilmelidir.

Zihin kontrolünü uygulayan kişinin “azmettiren” olarak değerlendirilebilmesi için zihin kontrolünü gerçekleştiren ile zihin kontrolü mağdurunun, suç işleme konusunda aynı yönde iradeye sahip olması, azmettirilenin, iradesini sakatlayan bir durum bulunmaması gerekmektedir. Bu nedenle zihin kontrolünü uygulayan kişi ile zihin kontrolü altında suç işleyen kimse arasında azmettiren-azmettirilen ilişkisinin bulunmadığı kanaatindeyiz.

Zihin kontrolü altında suç işleyen kimsenin özgür iradesinin, halüsinojen, uyuşturucu ya da uyarıcı madde ile sakatlandığı dikkate alındığında, bu kişinin suç için araç olarak kullanıldığından haberdar olmaması nedeniyle zihin kont- rolünü uygulayarak, bu kişiyi suçta araç olarak kullanan kimsenin TCK’nın 37. maddesinin 2. fıkrası gereğince “dolaylı fail” olarak değerlendirilmesi ve “araç” olarak haberi olmaksızın, iradesi dışında suç işleyen kişiye ceza verilmemesi gerekmektedir.

Her ne kadar ülkemizde yargıya yansıyan bu tür olaylara sıklıkla rastlanmasa da diğer ülkelerde, bir kısmı komplo teorisi olarak nitelendirilse de özellikle ABD’de bu konuda somut örnekler bulunmaktadır.


1957 yılında Dr. Ewen Cameron, “psişik dalış” ismini verdiği yöntemle önce kişinin hafızasının silindiği, sonrasında ise kişiye yeni bir kimliğin verildiği ve yeni bir davranış için programlanabildiği şeklinde bir çalışması bulunduğunu açıklamıştır. Cameron’un, bu yöntemi açıklamasıyla birlikte hükümet ve CIA tarafından kendisine nansal destek verilmiştir. Cameron’un yöntemi 3 parçalı bir tekniği içeriyordu. Bu teknik ile hastanın geçmişindeki tüm davranış kalıpları silinebiliyordu. Hastaya, vücudunda hiçbir kasılma kalmayana kadar düzenli olarak belirli bir düzeyde elektroşok uygulanıyordu. Sonrasında ise kasete kaydedilen mesajlar, hastalara kask giydirilerek, Cameron tarafından hastalara iletiliyordu. Söz konusu psişik dalış tekniğiyle haftalar boyunca bu mesajları dinleyen hastalar, programın sonunda yeni bir davranışa programlanabiliyordu. Fakat CIA tarafından cevabı aranan soru, hipnoz veya zihin kontrolü altındaki bir kişiye suikast düzenlemesi emri verilip verilemeyeceğiydi. CIA adına bu tür operasyonları gerçekleştirebilecek yeterince profesyonel personel bulunmakta ise de, önemli olan kişinin tetiği çekmesi değil, tetiği çektiğini ve çekme amacını hatırlamamasıydı. Böylece failin sorgulanması halinde söyleyecek hiçbir şey de olmayacaktı.98

98 İyiat, s.214.

ABD Başkanı John F. Kennedy, 22 Kasım 1963 tarihinde yerel saatle 12.30’da, Demokrat Parti’nin, Texas’taki liberal ve muhafazakar hizipleri arasındaki sürtüşmeyi bitirmek için geldiği Dallas şehri merkezinde eşiyle birlikte üzeri açık bir arabanın içerisindeyken, araca doğru ateş açılmıştır. Kennedy, bir kez boğazından bir kez de başından vurulmuş, Parkland Hastanesi’ne götürülmüş ise de saat 13.00’da ölmüştür.99 Federal polis, olayın faili olan Lee Harvey Oswald’ı hemen yakalamış, fakat Oswald sorguya götürülürken, bir bar sahibi olan Jack Ruby tarafından vurularak öldürülmüştür.100

John F. Kennedy cinayetinin faili olan Lee Harwey Oswald’ın bir zihin kont- rolü operasyonuna maruz kaldığı düşünülmekle MKULTRA isimli zihin kontrol projesi kapsamında Kennedy’ye karşı bu eylemi gerçekleştirmek üzere hazırlan- dığı iddia edilmektedir.101


99 Fotoğraflarla Kronolojik Dünya Tarihi 1800-2016, Danışman: Taha Akyol, 2. Baskı, Hürriyet Kitap, İstanbul, Mart 2017, s.317.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41775738 (Erişim Tarihi: 28.02.2019)
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41748100 (Erişim Tarihi: 28.02.2019)
100 Dünya Tarihi, 6. Baskı, NTV Yayınları, İstanbul, Haziran 2014, s.522.
101 İyiat, s.208.

Bazı iddialara göre; 1968 yılında beyni yıkanmış zombi (zihin kontrolüne maruz kalmış) krine uyan bir suikast gerçekleşmiştir. 4 Haziran 1968 tarihinde California seçimlerinde oylama gecesi gece yarısı Senator Robert F. Kennedy, otelde zafer konuşması yapmakta iken, bir anda ateş açılmış ve olaydan 26 saat sonra R. F. Kennedy’nin öldüğü açıklanmıştı. R. F. Kennedy cinayetini işleyen kişi ise 24 yaşındaki Sirhan Bishara Sirhan’dı. Sirhan, suikasti gerçekleştirdikten sonra birçok kişi, onun transa yakın halde olduğunu fark etmiştir. Görgü tanıklarının aynı yöndeki ifadeleri, Sirhan’ın CIA tarafından zihin kontrolüne maruz bırakılarak, Kennedy’i öldürmek üzere gönderilen bir kurban olduğu yönün- de şüphe uyandırmaktaydı. Sirhan’ın avukatı William F. Pepper da bu konuda müvekkilinin, olayla ilgili hiçbir şey hatırlamadığını ve zihin kontrolüne maruz kalarak, olayda fail durumuna düşürüldüğünü belirtmişti. Gerek fail Sirhan’ın gerekse de avukatının iddiaları sıradan iddialar olmadığından, duruşma başlamadan önce Psikiyatrist Bernard Daimon, Sirhan’ı defalarca muayene etmiş ve Daimond, Sirhan’ın programlandığına ikna olmuştur. Sirhan, maruz kaldığı iddia edilen zihin kontrolü ve hipnoz nedeniyle mahkeme günü dahi ne olduğunu hatırlamıyordu. Nitekim Sirhan sürekli trans halinde “Kennedy ölmeli, göreve odaklan” gibi kelimeleri tekrar etmekteydi.102

102 İyiat, s.216.

John F. Kennedy ve kardeşi Robert F. Kennedy suikastlerinde, faillerin zihin kontrolü altında bu eylemleri gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri konusunda ulaşılan bir netice olmasa da zihin kontrol teknikleri ile bir kişinin iradesi dışında programlanması ve istemediği bir eylemde bulunması mümkündür. Bu bakımdan zihin kontrol mağdurları her ne kadar suikast gibi olaylarda kullanılmaları sonrasında olayın faili gibi gözükseler de aslında “araç” olarak kullanıldıklarından ve durumun vahametinden haberdar olmadıklarından, olayın faili değil, mağduru konumundadırlar.

Kore savaşı sırasında Çinliler tarafından, Amerikan askerleri üzerinde gerçekleştirilen zihin kontrolü deneyleri Mançurya Kobayları (Manchurian Candidate) olarak adlandırılmıştır. Söz konusu deneyler, aynı isimle lme de konu olmuştur.103 Söz konusu lmin 1962 ve 2004 yıllarında çekilmiş 2 ayrı versiyonu bulunmaktadır. Filmde, bir Amerikalı askerin, Amerikan Başkanı’na gerçekleştirilecek suikastte kullanılmak üzere zihninin kontrol edilmesi ve suikastin gerçek- leşmesi anlatılmaktadır. Bu bakımdan lm, zihin kontrol mağdurlarının, suikast gerçekleştirecek hale getirilerek, bir suçta “araç” olarak kullanılmaları nedeniyle konumuzla yakından ilgilidir.

103 Karakuş, Cahit, Beyin, Sınırsız Güç Davranış Analizi ve Kontrolü, 2013, s.28.
http://www.ichs.com.tr/yayin/Davranışların%20Uzaktan%20Yönlendirilmesi.pdf (Erişim Tarihi: 01.03.2019)


3. Zihin Kontrolünün İnsan Hakları Boyutu

3.1. Zihin Kontrolünün Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Bakımından Değerlendirilmesi

Zihin kontrol mağduruna karşı işlenen suçlar ile zihin kontrol mağdurunun “araç” olarak kullanıldığı suçlarda yaşanan mağduriyet, “ceza hukuku” bakımından yaptırım gerektirmekle birlikte “zihin kontrolü” yalnızca ceza hukuku bakımından ihlale neden olmamaktadır. Zihin kontrolünün gerçekleştirilmesi, kişiye, iradesi dışında eylemlerde bulunması amacıyla gerçekleştirilen sistematik bir iller bütününü içerdiğinden, kişilerin bu tür bir eyleme maruz bırakılması insan haklarına ve insan onuruna aykırı bir durumdur. Zihin kontrolünün, Türk Hukuku bakımından TCK’nın 90. maddesinde düzenlenen “insan üzerinde deney” ile TCK’nın 94. maddesinde düzenlenen “işkence” suçunu oluşturduğunu belirtmiştik. Belirtilen aynı nedenlerle; zihin kontrolü Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) nezdinde de “insan hakkı” ihlallerine neden olabilecek bir eylemdir.

AİHS’in “işkence yasağı” başlıklı 3. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”104 Demokratik toplumların en temel değerlerinden birisini temsil etmekte olan Sözleşme’nin 3. maddesi, yine Sözleşme’nin 15. maddesinin 2. fıkrası kapsamında, hakkında istisnaya izin verilmeyen hükümlerden birisi olarak düzenlenmiştir. Sözleşme’nin 3. maddesi, koşullara ve bu tür muameleye maruz kalan kişinin tutumuna bakılmaksızın, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele veya cezayı mutlak ifadelerle yasaklamaktadır.105 Sözleşme’nin 3. maddesinin amacı, bireyin beden bütünlüğünü ve insanlık onurunu korumaktır. Nitekim işkenceye maruz kalan kişinin beden bütünlüğünde ve ruh sağlığında ciddi zararlar meydana gelmektedir.106


104 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Türkçe Metin için Bkz. https://www.echr.coe.int/Documents/Convention_TUR.pdf (Erişim Tarihi: 02.03.2019)
105 Çor, Yaşar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Sözleşme Kapsamında İşkence Görmeme Hak- kına Bakış Açısı, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı: 75, 2008, s.69, 70; Yokuş Sevük, Handan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İşkence Bakımından Türkiye Kararlarının Değer- lendirilmesi, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 20, Aralık 2012, (İşkence Bakımından), s.8.
106 Bilge, Burak, Aihm İçtihatları Bağlamında Etkin Soruşturma Yükümlülüğü, İnönü Üniversitesi Hu- kuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, 2014, s.377.

İşkence teşkil eden iller, maddi nitelikte olabileceği gibi manevi, psikolojik nitelikteki saldırılarla da gerçekleştirilebilir.107 AİHM, “özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişiye, kesinlikle kendi davranışının gerekli kılmadığı bir ziksel güç kullanılmasının insan onurunu zedelediğini ve kural olarak Sözleşme’nin 3. maddesindeki “işkence yasağı” düzenlemesini ihlal ettiğini108 vurgulamaktadır.109

AİHS’in 3. maddesinde, işkence, insanlık dışı ve küçük düşürücü muamele/ ceza kavramlarına soyut olarak yer vermiş, oldukça geniş ve sınırları belirsiz olan bu kavramlar, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve sonrasında da AİHM kararları ile tanımlanarak, somutlaştırılmıştır.110

107 Bozbayındır, Ali Emrah, İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Yatay Etkisi, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 145, Eylül 2018, s.50.
108 Tomasi/Fransa Kararı (115. Paragraf), Başvuru No: 12850/87, Karar Tarihi: 27.08.1992, http:// hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-57796 (Erişim Tarihi: 03.03.2019)
109 Osmanoğlu, M. Kerem, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında İşkence Yasağı ve Polisin Zor Kullanma Yetkisi, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, Haziran 2011, s.303.
110 Çiftçioğlu, s.20.

AİHM’e göre, Sözleşme’nin 3. maddesinde yazılı tüm yasakların ihlal edilmiş sayılabilmesi için muamelenin “asgari yoğunluk eşiğini (de minimis kuralı)” aşmış olması gerekmektedir. Eğer bir muamele aşağılayıcı da olsa, insanlık dışı nitelik de taşısa belirli bir ağırlık taşımamaktaysa, 3. maddenin ihlalinden söz edilemeyecektir.111

111 Anayurt, Ömer, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında İşkence Kavramı, Gazi Üniversi- tesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 1-2, 2008, s.432.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında yer alan değerlendirmeler dikkate alındığında, bir eylemin AİHS’in 3. maddesinde yer alan “işkence yasağı” düzenlemesini ihlal ettiğinin kabul edilebilmesi için “kötü muamelenin asgari ağırlık düzeyine ulaşması” gerekmektedir.112Asgari ağırlık düzeyine ulaşma” ibaresi, her somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, özgürlüğü kısıtlanan kişinin ziksel ve zihinsel olarak, insan onurunu zedeleyen bir eyleme maruz kaldığı ölçünün takdiren belirlenmesini ifade etmektedir.


112 Kavaklıoğlu ve diğerleri/Türkiye Kararı (245. Paragraf), Başvuru No: 15397/02, Karar Tarihi: 06.10.2015,
“Her şeyden önce, bu altı başvuranın fiziksel acı yaşadığı ve niteliği ne olursa olsun, mağduru oldukla-rı müdahalenin Sözleşme’nin 3. maddesinin gerektirdiği asgari ağırlık eşiğine ulaştığı inkâr edilemez.”
http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-160411 (Erişim Tarihi: 06.03.2019)
Rahmi Şahin/Türkiye Kararı (17. Paragraf), Başvuru No: 39041/10, Karar Tarihi: 05.07.2016,
“Kötü muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebilmesi için asgari ağırlık düzeyine ulaşması gerekmektedir. Bu asgari düzey, özü itibarıyla göreceli olup, olayın tüm koşullarının değerlendirilmesiyle, yani muamelenin uygulandığı süre, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı hallerde de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenlere bağlı olarak belirlenir.” http://hudoc. echr.coe.int/tur?i=001-169345 (Erişim Tarihi: 06.03.2019)
Gäfgen/Almanya Kararı (88. Paragraf), Başvuru No: 22978/05, Karar Tarihi: 01.06.2010,
“Bir muamelenin Sözleşme’nin 3. maddesinin kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyi-ne ulaşması gerekir. Bu ağırlık düzeyinin değerlendirilmesi, muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı hallerde mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi, olayın içinde bulunduğu bütün koşullara bağlıdır.” http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-111106 (Erişim Tarihi: 06.03.2019)
N./Birleşik Krallık Kararı (29. Paragraf), Başvuru No: 26565/05, Karar Tarihi: 27.05.2008,
“Mahkeme’nin sabit içtihadına göre, 3. madde çerçevesine girmek için, bir kötü muamelenin, asgari ağırlık düzeyine ulaşması gerekmektedir. Bu eşiğin değerlendirilmesi görecelidir; bu de-ğerlendirme, davanın tüm verilerine bağlıdır, özellikle, muamelenin süresi ve fiziksel veya ruh-sal etkileri, bazen de, mağdurun cinsiyeti, yaşı veya sağlık durumu...” http://hudoc.echr.coe.int/ tur?i=001-116732 (Erişim Tarihi: 06.03.2019)
Labita/İtalya Kararı (120. Paragraf), Başvuru No: 26772/95, Karar Tarihi: 06.04.2000,
“Mahkeme, kötü muamelenin Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebilmesi için asgari bir ağır-lık düzeyine ulaşması gerektiğini hatırlatır. Bu asgari düzeyin değerlendirilmesi göreceli olup, muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı durumlarda mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi, olayın bütün koşullarına bağlıdır. Özgürlüğünden yoksun bırakılmış bir ki-şiye, kendi davranışının kesinlikle gerektirmediği fiziksel güç uygulanması, insan onurunu ze-deler ve bu eylem, kural olarak Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal eder.” http://hudoc.echr.coe.int/ tur?i=001-111100 (Erişim Tarihi: 07.03.2019)
M.S.S./Belçika ve Yunanistan Kararı (263. Paragraf), Başvuru No: 30696/09, Karar Tarihi: 21.01.2011,
“Mahkeme, böylesi yaşam koşullarının, başvurucunun içinde kaldığı uzun süreli belirsizlik ve du-rumunun iyileşme şansının bulunmaması haliyle birleşerek, Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamı-na girmesi için gerekli asgari ağırlığa ulaşmış olduğu kanaatindedir.” http://hudoc.echr.coe.int/ tur?i=001-111149 (Erişim Tarihi: 07.03.2019)


AİHS’in 3. maddesinde düzenlenen “işkence yasağına” ilişkin düzenleme ile Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan düzenleme birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Her iki düzenlemede de ön planda olan bireydir. Anayasa’nın 17. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” ile 2. fıkrasındaki “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” şeklindeki bu düzenlemeler işkence yasağını destekler niteliktedir. Nitekim gerek ziksel şiddete dayalı, gerekse de zihin kontrolü gibi bireyin psikolojik veya mental yönden işkenceye maruz bırakılması, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesini engellemekte, kişinin bu yönde hiçbir rızası olmaksızın, insan bazen sadece denek olarak kullanılmakta, bazı durumlarda ise zihin kontrolü yöntemleri ile insan beynine istenilen komutların verilmesi sağlanmaktadır.

Zihin kontrolünün bireyin rızası dışında gerçekleştirilmesi, bu eylemin, kişiyi istenildiği gibi yönlendirme amacına yönelik olması, zihin kontrolü neticesinde uzun vadede tela si güç zararların oluşması hususları birlikte değerlendirildiğinde, zihin kontrolünün, doğrudan hem ziksel hem de psikolojik bir işkence niteliği taşıdığı kanaatindeyiz. Bu nedenle bir kişiye zihin kontrolü uygulanması, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenmiş olan “kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı” ile AİHS’in 3. maddesinde düzenlenen “işkence yasağını” ihlal edici nitelikte olup, AİHM kararlarında işkencenin kriteri olarak belirtilen “asgari ağırlık düzeyinin” üzerinde etki ve ağırlığa sahiptir.


3.2. Zihin Kontrolünün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Bakımından Değerlendirilmesi

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilmiştir. Oylamaya katılan Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 48 devletin temsilcileri olumlu oy vermiştir. Olumlu oy veren ülkeler arasında Türkiye de bulunmaktadır.113

113 Aybay, Rona, Açıklamalı İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, 1. Baskı, Ankara, Aralık 2006, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, s.5.


İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden yaklaşık üç yıl sonra, 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insan hakları krinin tarihinde bir dönüm noktası olma niteliği taşımaktadır. Bağlayıcı olmamasına rağmen bildirgenin yayınlanmasının ardından insan hakları, “düşünce ve siyaset dünyasının merkezine” yerleşmiş, uluslararası ilişkilerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve küresel ahlâk normları haline gelmiştir.114

114 Birinci, Görkem, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Kısa Tarihi I: Milletler Cemiyeti’nden Birleş- miş Milletler’e, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, 2017, s.50.

AİHS içeriğinde yer alan düzenlemelerde olduğu gibi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de yalnızca “insan olmanın” getirdiği temel haklar düzenlenmiş, bu haklar Bildirge ile koruma altına alınmıştır.

Konumuz olan zihin kontrolü özelinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin özellikle 5. maddesi önem arz etmektedir. Söz konusu düzenleme, “Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.” şeklindedir.

Her ne kadar İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin, ülkeler nezdinde herhangi bir bağlayıcılığı olmasa da Bildirge’nin 5. maddesinde yer alan “işkence” ve “insanlık dışı” nitelendirmelerinin zihin kontrolü açısından geçerli olduğu kanaatindeyiz. Nitekim bir kişinin, rıza gösterse dahi zihin kontrolü uygulamaları neticesinde, bu uygulamanın neticesi ağır yöntemleri nedeniyle eskisinden çok farklı bir hale gelmesi, zihin kontrolünü gerçekleştiren tarafından her türlü kontrole açık olması, kişinin kontrol edilebilmesinin aynı zamanda bu durumun suiistimal edilmesini kolaylaştırması ve zihni kontrol edilen kişinin istenilen her türlü eylemde kullanılabilme olasılığının bulunması, açıkça işkence ve insanlık onuruna aykırı bir davranış olup, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 5. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.


Öte yandan yine BM Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1984 tarihli ve 39/46 sayılı Kararıyla kabul edilmiş olan “İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme” 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme’nin “işkencenin tanımı” 1. maddesinde, “Bu Sözleşmenin amacı bakımından “işkence”, bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye ziksel veya ruhsal olarak aşırı acı veya ıstırap veren her hangi bir fiildir.” şeklinde bir tanıma yer verilerek, işken- cenin unsurları açıklığa kavuşturulmuştur.

Sözleşme’de yer alan tanım dikkate alındığında, “itiraf almak, üçüncü kişi hakkında bilgi almak, kişiye fiziksel veya ruhsal acı veya ıstırap veren eylem”tanımlaması, amaç ve yöntem bakımından zihin kontrolü ile bağdaşmaktadır. Bu nedenle zihin kontrolü uygulamalarının “işkence” olarak nitelendirilmesi gerektiğinden, zihin kontrolünün, İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’yi de ihlal ettiği kanaatindeyiz.


3.3. Zihin Kontrolünün Biyotıp Sözleşmesi ve Diğer Uluslararası Düzenlemeler Bakımından Değerlendirilmesi

Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi”, “İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi” ya da “Oviedo Sözleşmesi” adlarıyla da bilinen, 4 Nisan 1997 tarihinde imzaya açılan ve Türk iç hukukunda ayrıca yasa olarak kabul edilip, 2004’te yürürlüğe giren Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, biyoetiğin başlıca konuları üzerine ilk uluslararası anlaşma olduğu için önemli bir metindir. Biyotıp Sözleş- mesi, hukuken bağlayıcı bir sözleşme olup, sözleşme hükümlerinin ihlali halinde yaptırımlar düzenlenmiştir. Sözleşmede, standartlara ve mesleki yükümlülüklere uygunluk, tıbbi müdahaleler için bilgilendirilmiş onam alımı, genetik bilimi ve insan genomuyla ilgili müdahaleler gibi konuların yanı sıra, beşinci bölümde bi- limsel araştırmalar ele alınmıştır.115

115 Ertin, Hakan / Temel, M. Kemal, İnsan Üzerindeki Deneyler ve İlgili Etik - Yasal Metinler, Anadolu Kliniği, Cilt: 21, Sayı: 3, Eylül 2016, s.228.


Biyotıp Sözleşmesi’nin 15. maddesinde, “biyoloji ve tıp alanındaki bilimsel araştırmaların, Sözleşme hükümlerine ve insan varlığının korunmasını güvence altına alan diğer yasal hükümlere bağlı kalmak kaydıyla gerçekleştirilebileceğini” düzenlemektedir.116 Sözleşme’nin 16. maddesinde117 ise üzerinde araştırma yapılan kişilerin koruma altına alınması amacıyla araştırmanın yapılabilmesi için birtakım şartlar düzenlenmiştir. Bu şartlar içerisinde; “araştırmayla karşılaştırılabilir nitelikte başka bir seçeneğin bulunmaması, maruz kalınabilecek tehlike ile bilimsel yarar arasında orantısızlık bulunmaması, araştırmanın, yetkili bir kurum tarafından bağımsız bir şekilde incelenmiş olması, üzerinde araştırma yapılacak kişinin bilgilendirilmiş olması (aydınlatılmış onam), bilgilendirmeni yazılı olması” gibi kriterler bulunmaktadır.118

116 Biyotıp Sözleşmesi’nin 15. maddesi: “Biyoloji ve tıp alanında bilimsel araştırma, bu Sözleşme hükümlerine ve insan varlığının korunmasını güvence altına alan diğer yasal hükümlere bağlı kalmak kaydıyla, serbestçe yapılabilir.” şeklindedir.
117 Biyotıp Sözleşmesi’nin 16. maddesi: “Bir kimse üzerinde araştırma, ancak aşağıdaki şartların tümünün yerine getirilmesi halinde yapılabilir:
i) insanlar üzerindeki araştırmayla karşılaştırılabilir etkinlikte başka bir seçeneğin bulunmaması;
ii) araştırmaya konu olan şahsın maruz kalabileceği tehlikelerin, araştırmanın beklenen yararlarıyla oransız olmaması;
iii) araştırma projesinin bilimsel değerinin, araştırma amacının öneminin değerlendirilmesi ve etik bakımdan kabul edilebilirliğinin çok disiplinli bir gözden geçirmeye tâbi tutulması dahil, yetkili bir kurum tarafından bağımsız bir şekilde incelenmeden sonra onaylanmış olması;
iv) üzerinde araştırma yapılan kişilerin, korunmaları için kanun tarafından öngörülen hakları ve güvenceleri hakkında bilgilendirilmiş olmaları;
v) 5. maddede öngörülmüş bulunan muvafakatin açıkça ve belirli bir şekilde verilmiş olması ve bunun belgelendirilmiş bulunması. Bu muvafakat her zaman serbestçe geri alınabilir.” şeklindedir.
118 Hakeri, (Deney-Deneme), ss. 309-312.


Aydınlatılmış onam, “kişinin onam (rıza) vereceği bir konuyla ilgili yeteri kadar bilgilendirilmesi ve söz konusu bilgilendirme sonunda kişinin onam vermiş olması” olarak tanımlamak mümkündür. Aydınlatılmış onam, tıp literatüründe ise “hastanın tıbbi girişim hakkında bilgilendirilmesi ve hastanın bu bilgilendirmeden sonra tıbbi girişimin yapılmasına karar ve onay vermesi” şeklinde tanımlanabilmektedir.119 Aydınlatılmış onam (informed consent), doktor ve hasta arasında üç unsuru bulunan sürekli bir bilgi paylaşımı sürecidir. Bu süreçte, hastalar, konuyla ilgili yeterli ve anlaşılabilir düzeyde bilgi almalı, karar verebilmeli ve durumu bir başkasına iletebilmeli, zorlayıcı etkiler olmadan gönüllü olarak hareket etmekte özgür olmalıdır.120

119 Kara, Mithat / Hızal, Abdullah / Hızal, Sevinç Arslan, Aydınlatılmış Onam, İzmir, 2009, İzmir Tabip Odası Yayınları, s.8.
120 Hoop, Jinger G. / DiPasquale, Tony / Hernandez, Juan M. / Weiss Roberts, Laura, Ethics and Culture in Mental Health Care, Ethıcs & Behavior, Cilt: 18, Sayı: 4, 2008, s.366.


Zihin kontrolü, bazı durumlarda, kontrol edilen kişinin haberi olmaksızın, bazı durumlarda ise üzerinde araştırma yapılmasını kabul eden kişinin rızasıyla uygulanmıştır/uygulanmaktadır. Her iki durumda da Biyotıp Sözleşmesi’ne açıkça aykırılık mevcuttur. Çünkü kişinin haberi olmaksızın veya bilgisi dahilinde gerçekleştirilen zihin kontrolünde, kişi hiçbir şekilde suiistimale uğradığından haberdar olmayıp, bu konuda bilgilendirilmemektedir. Aydınlatılmış onamda esas olan, “aleyhe ortaya çıkan durumun, önceden bilinmesi halinde bu girişime izin verilmeyeceği” olduğundan ve zihin kontrolü mağdurlarına, “bilimsel araştırma kapsamında olan ya da olmayan” durumlarda netice ile ilgili bilgilendirme yapılmadığından, zihin kontrolü, Biyotıp Sözleşmesi’nin esasları ile bağdaşmamaktadır. Bu bakımdan zihin kontrolü, Biyotıp Sözleşmesi düzenlemelerine aykırıdır.

Naziler döneminde zihin kontrol deneyleri de dahil olmak üzere esirler üzerinde deneyler nedeniyle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından insanlar üzerindeki Nazi deneylerinden hareketle ve insanlar üzerindeki deneylere dair etikolegal boşluğu doldurmak üzere Nürnberg Kodu (Nuremberg Code) oluşturulmuştur.121 İkinci Dünya Savaşı sırasında “bilimsel araştırma” adı altında yapılan deneyler, savaş sonrasında faillerle ilgili dava açılmasına neden olmuştur. 1946-1947 yılları arasında, Almanya’nın Nürnberg kentinde görülen davada, aralarında tıp doktorlarının da bulunduğu Nazi görevlileri, “insanlık suçu, savaş suçları ve dünya barışına karşı işlenen suçlar” nedeniyle yargılanmıştır. 23 davalıdan yedi tanesi ölüm cezası alırken, beş tanesi ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Bu davanın tıp etiği açısından önemi, mahkemeler esnasında kaleme alınmaya başlanan ve 1947 yılında yayımlanarak araştırma etiğinin en önemli kurallarından birisi haline gelen Nürnberg Kodu’nun ortaya çıkmış olmasıdır.122

121 Kasapçopur, Özgür, Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği, Cerrahpaşa Tıp Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 4, 2007, s.162; Ertin / Temel, s.225.
122 Ekmekci, Perihan Elif, Seçilmiş Vakalarla Araştırma Etiğinin Kısa Tarihçesi, Pamukkale Tıp Dergi- si, Cilt: 10, Sayı: 1, 2017, s.103.

Nürnberg Kodu, 10 temel ilkeden oluşmaktadır.123 Bu ilkeler içerisinde, “kişinin rızasının alınması zorunluluğu, deneyin, toplumun iyiliği için olması gerekliliği, deneyin gereksiz ziksel ve zihinsel acıya neden olmaması, deneyin ölüm veya sakatlığa neden olmaması, risk ve insan sağlığı arasındaki önemin gözetilmesi gerekliliği, yaralanma, engellilik, ölüm risklerine karşı yeterli bir tesisin geliştirilmesi, deneyin bilimsel olarak nitelikli ve yetkin kişiler tarafından yapılması, deneyin sürdürülmesinin mümkün olmadığı hallerde deneyin derhal sonlandırılması zorunluluğu, deneyi gerçekleştiren kişilerin, ölüm ve engellilik risklerine dair yeterli önlemleri alması” bulunmaktadır. Nurberg Mahkemesi’nin, deney ve deneme kavramlarına etkisi, insanlar üzerinde deneysel çalışmaların tüm boyut- larıyla ele alınıp tartışıldığı ilk mecra olması bakımından önem arz etmektedir.


123 “1. İnsan denek kesinlikle özgür iradesiyle onam vermelidir. Yani deneye katılan kişi; hukuken onam verme ehliyetine sahip olmalıdır, herhangi bir yaptırım, aldatmaca, yalan, tehdit ya da gizliden uygulanan başka bir kısıtlama ya da baskı unsuruna maruz kalmadığı, özgür seçimlerde bulunabileceği bir konumda olmalıdır ve konu hakkında, bilgilendirilmiş ve bilinçli bir karar verebileceği kadar bilgi edinmiş ve bunları anlamış olmalıdır. Bu şartlardan sonuncusu, deneğin [deneye katılmaktan yana,] olumlu kararını kabul etmeden önce ona; deneyin doğasını, süresini ve amacını, deneyin hangi yöntem ve araçlarla gerçekleştirileceğini, mantıken beklenebilecek tüm külfet ve tehlikeleri, ve de deneye katılmanın sağlığı ya da bedeni üzerindeki olası etkilerini bildirmiş olmayı gerektirir. [Denek tarafından verilen] onamın kalitesini saptama görevi ve sorum-luluğu; deneye önayak olan, deneyi yöneten ya da deneyde görev alan her birey için mevcuttur. Bu, cezalandırılmadan bir başkasına havale edilemeyebilecek bir görev ve sorumluluktur.
2. Deneyle elde edilecek sonuçlar; lüzumsuz ya da tesadüfi addedilemeyecek, başka yöntem ve çalışmalarla elde edilemeyecek ve toplumun yararına olacak türden sonuçlar olmalıdır.
3. Deney, hayvanlar üzerindeki çalışmalardan elde edilen bulgular ve deney konusu hastalığa ya da soruna dair daha önceden bilinenler göz önünde bulundurulduğunda bu deney ile elde edilebileceği düşünülen sonuçlar gerekçesiyle gerçekleştirilmelidir ve buna göre dizayn edilmelidir.
4. Deney, [deneklere yaşatılmasından] kaçınılabilecek tüm fiziksel ve zihinsel ızdırap ve hasarlardan kaçınılarak gerçekleştirilmelidir.
5. Deneyi yürüten doktorun aynı zamanda denek olduğu durumlar hariç, bir deneyin ölüm ya da sakatlığa yol açabileceğini düşünmek için ortada a priori bir neden varsa söz konusu deney gerçekleştirilmemelidir.
6. Bir deneyde girilecek riskin düzeyi, hiçbir zaman deney konusu sorunu çözmenin insanlık için önemine göre belirlenecek düzeyden fazla olmamalıdır.
7. Düşük yaralanma, sakatlık ve ölüm olasılıklarına karşı dahi denekleri korumak için gereğince hazırlanılmalı, bunun için gereken ortam ve ekipman sağlanmalıdır.
8. Deney yalnızca bilimsel açıdan yetkin kişilerce gerçekleştirilmelidir. Deneyi yürütecek ya da deneyde görev alacak kişilerin deneyin her aşamasında son derece becerikli ve dikkatli olmaları şart koşulmalıdır.
9. Deney sırasında insan denek fiziksel ya da zihinsel açıdan deneye devam edemeyeceği bir noktaya gelirse deneye son vermekte özgür olmalıdır.
10. Deneyin başındaki bilim adamı, kendisinden beklenen dürüstlüğü, becerikliliği ve titiz muha-kemeyi gösterirken deneye devam etmenin bir nedenle deneğin incinmesine, sakatlanmasına ya da ölmesine yol açacağını düşünecek olursa, deneyi sonlandırmaya hazır olmalıdır.”
Ertin / Temel, s.225; Linville, s.15.
İngilizce Metin için Bkz. https://history.nih.gov/research/downloads/nuremberg.pdf (Erişim Tarihi: 11.03.2019)

Yargılamalar neticesinde insan üzerinde deney yapılırken, uyulması gereken etik ilkelerin neler olduğu ortaya konulmuştur.124

124 Pazarcı, Ayşe Almula, Uluslararası Kaynaklar Çerçevesinde İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları, Ankara Barosu Yayınları, Sağlık Hukuku Digestası, Yıl: 2, Sayı: 2, 2012, s.32.

Zihin kontrolünün niteliği, sistemi ve teknikleri gereği Nürnberg Kodu’nda yer alan tüm ilkelere aykırı olduğu kanaatindeyiz. Nitekim zihin kontrolü, “mağdurun rızası dahilinde uygulanmamakta, zihin kontrolü sırasında ve sonrasında ziksel ve zihinsel acılar ve telafisi imkansız zararlar ortaya çıkabilmekte, fiziksel ve zihinsel risklerin bulunmasına rağmen zihin kontrolünü uygulayanlar tarafından uygulamadan vazgeçilmemekte, riskin düzeyi ve insanlık için önemi arasında büyük orantısızlık bulunmakta, sakatlık ve ölüm risklerine karşılık uygun yer ve ekipman sağlanmamakta, zihin kontrolü her durumda nitelikli ve yetkin kişiler tarafından uygulanmamaktadır.” Hal böyle olunca zihin kontrolü gibi bir uygulamanın, insan haklarına ve uluslararası sözleşmelere aykırılığının yanında Nürnberg Kodu’nda yer alan tüm ilkelere de aykırılığı açıktır. Nürnberg Kodu hazırlanırken, Naziler döneminde uygulanan deneylerdeki insan haklı ihlallerinin bertaraf edilmesi amacı taşındığı görülmektedir. Bu deneyler içerisinde zihin kontrolü deneylerinin de bulunması nedeniyle Nürnberg Kodu özellikle yapılan deneylerle ilgili insan hakkı ihlallerine ilişkin genel bir düzenleme niteliği taşımaktadır.

Nürnberg Kodu’nun ardından 1964 yılında, “insan üzerindeki klinik araştırmalarda uyulacak tıbbi ve etik standartları” bildirmek üzere, Dünya Tabipler Birliği (The World Medical Association) tarafından Helsinki Bildirgesi125 ilan edilmiştir. Helsinki Bildirgesi’nde, Nürnberg Kodu’nda yer alan düzenlemeler, daha gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmış, detaylandırılmış ve daha esnek hale getirilmiştir. Bildirge 1975, 1983, 1989, 1996, 2000, 2008 ve 2013’te olmak üzere, ilan tarihinden itibaren yedi kez revize edilmiştir.126

Helsinki Bildirgesi kapsamında; bilimsel araştırmalarda özellikle koruma altına alınan zorunluluk olarak belirtilen durumlar genel olarak;127

  • Araştırmanın, bilimsel kurallara uygun olarak insanlarda denenmeden önce laboratuar ve hayvan deneyleri ile sınanmış olması,
  • Araştırmanın, konuyla ilgili uzmanlığı olan kişilerce yürütülmesi,
  • Hedeflenen amaç ile deneğin karşılaşacağı riskin dengeli olması, deneğe gösterilecek özenin, bilime ve topluma gösterilecek özenden büyük olması,
  • Araştırmanın, deneğin gizliliğine saygı gösterilmesini ve bütünlüğünün korunması hakkını koruması gerektiği,
  • Araştırmacının, araştırmanın zararlarının, yararlarından fazla olduğunu fark ettiği anda araştırmayı sonlandırması gerektiği,
  • Araştırmanın yayınlanmasında doğru sonuçlar verilmesi gerektiği,
  • İnsanlar üzerinde yapılacak her araştırmanın bağımsız bir kurulun onayına sunulması gerektiği, şeklindedir.
125 Türkçe Metin için Bkz. http://www.journalagent.com/aot/Helsinki_Decleration_tur.pdf (Erişim Tari- hi: 11.03.2019)
İngilizce Metin için Bkz. https://www.wma.net/policies-post/wma-declaration-of-helsinki-ethical- principles-for-medical-research-involving-human-subjects/ (Erişim Tarihi: 11.03.2019)
126 Ertin / Temel, s.225.
127 Kasapçopur, s.163.

Helsinki Bildirgesi’nde yer alan düzenlemelerin, genel olarak bilimsel araştırmalarla ilgili Biyotıp Sözleşmesi ve Nürnberg Kodu’nda yer alan düzenlemelerle benzerlik gösterdiği, hatta bazı düzenlemelerin birebir aynı olduğu görülmektedir. Helsinki Bildirgesi’nde de “kişinin rızası, deneyin/girişimin yetkili kişilerce yapılması, deneyin riski ile yararı arasındaki denge” özellikle vurgula- nan konular arasındadır. Bu nedenle zihin kontrolünün, Helsinki Bildirgesi’nde düzenlenen kriterlere uygun olmadığı kanaatindeyiz.


Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin128 7. maddesinde “Hiç kimse işkenceye veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz. Ayrıca hiç kimse, serbest iradesi olmadan tıbbi veya bilimsel bir deneye tabi tutulamaz.” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.

128 http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/metin133.pdf (Erişim Tarihi: 12.03.2019)

Daha önce de belirtildiği üzere zihin kontrolünün, uygulandığı kişi üzerinde işkence niteliğinde olması, kişi üzerinde bıraktığı ziksel ve zihinsel hasarlar nedeniyle insanlık dışı ve onur kırıcı bir muamele olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 7. maddesine açıkça aykırıdır.

Biyotıp Sözleşmesi, Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Helsinki Bildirgesi ve Nürnberg Kodu’nun tüm hükümleri, insan üzerinde öncelikle rıza olmadan gerçekleştirilen insana ziksel ve zihinsel olarak zarar verebilecek işlemleri/tıbbi girişimleri yasaklamakta, tüm tıbbi girişim ve deneylerin, risk ve insanlığın yararı orantısının gözetilerek, kişinin rızasının alınarak, ziksel ve zihinsel zararların ortaya çıkmasının önlenerek, nitelikli sağlık personeli tarafından gerçekleştirilmesini zorunlu hale getirmektedir.

İçeriklerinde yer alan düzenlemeler dikkate alındığında, zihin kontrolüne ilişkin deney ve girişimlerin hiçbirisinin, uluslararası sözleşme ve düzenlemelere uygun olmaması nedeniyle zihin kontrolü, söz konusu düzenlemelerin tümüne aykırı, ceza ve tazminat yönünden sorumluluk gerektiren bir işlemdir.



Sonuç


Zihin kontrolü, somut vakalar nedeniyle özellikle soğuk savaş döneminde CIA tarafından ve Naziler döneminde ise esirler üzerinde uygulanmıştır. Zihin kontrolü, bazı durumlarda birtakım uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin insan üzerindeki etkisini görebilmek için deneysel amaçla kullanılırken, bazı olaylarda ise yine uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin zihin kontrol mağduruna verilmesiyle istenilen eylemleri mağdura yaptırabilmek için kullanılmıştır.

Belirtilen her iki durumda da zihin kontrol mağdurunun rızası alınmamış, deney veya insan davranışlarının yönlendirilmesiyle ilgili tıbbi ilaç alımına maruz kalan mağdurlar üzerinde oluşabilecek ziksel ve zihinsel zararlar dikkate alınmamıştır. Yine bu zararlar ile ilgili olarak mağdura bilgi de verilmemiştir. Zihin kontrolü, bu yönüyle üzerinde uygulandığı kişileri, hür iradeleriyle eylemde bulunmaktan alıkoyma gibi bir netice ortaya çıkardığından, ceza hukuku ve insan hakları bakımından ihlallere neden olmuştur.

Zihin kontrolü aslında yalnızca geçmişin bir konusu ya da sorunu değil, günümüzün ve hatta geleceğin bir sorunudur. Nitekim zihin kontrolü gibi güçlü bir silahın kötüye kullanılması halinde asıl fail tarafından yapılmak istenen eylem, zihin kontrol mağduruna yaptırılmakta, olay akışı dikkate alındığında, asıl failin olayla ilgili hiçbir sorumluluğu bulunmadığı görülmekte, gerçekleştirdiği eylemden haberdar olmasa dahi zihin kontrolü mağduru, cezai ve hukuki yönden sorumlu tutulabilmektedir. Zihin kontrolüne maruz kalındığının ispatı son derece güç olduğundan, Amerika’daki birçok örnekte, suikast eylemlerinde kullanılmak üzere zihin kontrolü uygulanan kişiler, ağır cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmış, zihin kontrolüne maruz kalmaları nedeniyle uğradıkları manevi zararın telafisini sağlamak amacıyla manevi tazminat davaları açan birçok kişi, bu durumu ispat edemediğinden davaların reddedilmesi neticesiyle karşılaşılmıştır.

Her ne kadar ispatı güç olsa dahi mağduriyetin ispatı halinde konumuz özelinde zihin kontrol mağdurları, kasten yaralama, işkence, insan üzerinde deney, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve intihara yönlendirme gibi suçların mağduru olabilmektedir. Elbette zihin kontrolüne maruz kalan kişiler yalnızca bu suçlar nedeniyle mağduriyet yaşamamaktadırlar. Kendi iradeleri dışında bir eylemde bulunmak üzere zihin kontrolüne maruz bırakılan kişiler, örneğin suikast gibi bir eylemde suçu işleyen fail konumunda olsalar da zihin kontrolünü gerçekleştiren ile suikast eyleminde öldürme ya da yaralama ilini işleyen arasında ortak bir irade bulunmamaktadır. Bu nedenle zihin kontrol mağduru, bu tip olaylarda “araç” konumunda olduğundan, doğrudan faillikten değil, dolaylık faillikten söz edilebilecektir. Bu gibi durumlarda fail, zihin kontrolünü uygulayarak, bu kişiyi “suikasti gerçekleştirebilecek hale getirendir.”

Belirtildiği üzere özellikle CIA ve Naziler tarafından gerçekleştirilen zihin kontrol eylemleri sonrasında bu durum açıkça insan haklarına ve insan onuruna aykırılık teşkil ettiğinden, Nürnberg Kodu ve devamında diğer Uluslararası Sözleşmelerde “insan üzerinde gerçekleştirilecek her türlü eylemde kişinin rızası, toplum yararı ile deneyin riskleri arasında dengenin sağlanması, üzerinde tıbbi girişim/deney/zihin kontrolü uygulanan kişinin ziksel ve zihinsel zarara uğratılmaması” gibi ilkeler ortaya çıkmıştır. Bu ilkeler ve yasal düzenlemelerin tümünün amacı, insan haklarına uygun bir ortam yaratılması, insan onuruna aykırı eylemlerden kaçınılması ve bu eylemlerin bir yaptırıma bağlanması gerekliliği nedeniyledir.

Geçmiş dönemlerde, örneklerden de görüldüğü üzere zihin kontrolü, çeşitli tekniklerle kişiler üzerinde münferiden uygulanmaktaydı. Fakat günümüzde zihin kontrolü boyut değiştirerek, yerini, medyanın, teknolojinin ve sosyal medyanın da etkisiyle kitle kontrolüne bırakmıştır. Bu durum çoğu zaman zihin kontrolü kadar tehlikeli neticelere yol açmasa da kişilerin kararlarını etkileyebilecek kadar güçlü bir etkiye sahiptir.

Gerek zihin kontrolü gerekse de kitle kontrolü, kişilerin hür iradesiyle eylemlerde bulunmasını engellediğinden, sağlık hukuku bakımından halen güncelliğini koruyan, çözüme kavuşturulması gereken bir konudur. Konunun çözüme kavuşturulamaması, zihin kontrolüne maruz kalındığının ispat edilememesi nedeniyle bazı durumlarda suçun faili olduğundan haberdar olmayan kişilerin haksız bir şekilde ceza ve tazminat sorumluluğu altında kalmasına, her durumda ise insan hakları ve etik bakımından ihlallere neden olabilecektir.




Kaynakça

  • Ağırbaş, Volkan, Sosyal Medya Araç ve Ortamları ile Zihin Kontrolü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2012.
  • Akbulut, Berrin, “Bağlılık Kuralı”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 1, 2010, ss.167-214.
  • Akcebe, Ömer Emre, “Zihin Kontrolü ve İnsan”, Akademya Dergisi, II. Dönem, Yıl: 1, Sayı: 2, Eylül-Aralık 2011, İstanbul, ss.121-126.
  • Aksu, Serdar,  Zihin Kontrolü, 1. Baskı, Ankara, 2016, Armada Yayınevi.
  • Akyürek, Güçlü, “İnsan Üzerinde Deney Suçu (TCK m.90) ve Klinik Araştırmalar Etik Kurulları”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, Aralık 2014, ss.8-16.
  • Anayurt, Ömer, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında İşkence Kavramı”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 1-2, 2008, ss.421-459.
  • Arıcan, Mehmet, “Ceza Muhakemesi Hukukunda İfade Alma ve Sorgu”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 1, 2009, ss.43-66.
  • Artuk, Mehmet Emin, “İntihar ve İntihara Yardım Suçu Üzerine Bir Deneme”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 1-2, Ocak 1994, ss.113-142.
  • Aybay, Rona, “Açıklamalı İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 1. Baskı, Aralık 2006.
  • Bayındır, Sinan, “İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Suçları (TCK m.90)”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 24, Sayı: 1, Haziran 2018, ss.77-121.
  • Bilge, Burak, “Aihm İçtihatları Bağlamında Etkin Soruşturma Yükümlülüğü”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, 2014, ss.367-406.
  • Birinci, Görkem, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Kısa Tarihi I: Milletler Cemiyeti’nden Birleşmiş Milletler’e”, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, 2017, ss.50-81.
  • Bozbayındır, Ali Emrah, “İşkence ve Kötü Muamele Yasağının Yatay Etkisi”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 145, Eylül 2018, ss.45-60.
  • Carhart-Harris, L. Robin / Kaelen, Mendel / Whalley, Matthew / Bolstridge, Mark /Feilding, Amanda / Nutt, David J., “LSD Enhances Suggestibility in Healthy Volunteers”, Psychopharmacology, Cilt: 232, Sayı: 4, Şubat 2015, ss.785-794.
  • Carhart-Harris, L. Robin / Kaelen, Mendel / Nutt, David J., “How Do Hallucinogens Work On Brain?”, The Psychologist, Cilt: 27 Sayı: 9, Eylül 2014, ss.662-665.
  • Centel, Nur / Zafer, Hamide / Çakmut, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 10. Baskı, İstanbul, Eylül 2017, Beta Yayınları.
  • Cihan, Erol, “Suç Teşkil Eden Sorgu Yöntemleri”, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 7, 1971, ss.77-88.
  • Çiftçioğlu, Cengiz Topel, “Ceza Muhakemesi Hukukunda İşkence Yasağı”, Fasikül Hukuk Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 65, Nisan 2015, ss.14-26.
  • Çor, Yaşar, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Sözleşme Kapsamında İşkence Görmeme Hakkına Bakış Açısı”, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı: 75, 2008, ss.63-93.
  • Çorbacı, İsmail, Zihin Kontrolü, 1. Baskı, Ankara, Eylül 2015, Tutku Yayınevi.Dimdik Emeksiz, Pelin, “Zihin Kontrol Yöntemleri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 42, Şubat 2016, ss.1088-1100.
  • Dinç, Gülten, “Biyomedikal Araştırmalar ve Etik”, Cerrahpaşa Tıp Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 4, 2007, ss.166-171.
  • Dünya Tarihi, 6. Baskı, NTV Yayınları, İstanbul, Haziran 2014.
  • Ekici Şahin, Meral, “İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Suça Etki Eden Nedenlerin Şeriklere Sirayeti”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 64, Sayı: 3, 2015, ss.637-686.
  • Ekmekci, Perihan Elif, “Seçilmiş Vakalarla Araştırma Etiğinin Kısa Tarihçesi”, Pamukkale Tıp Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1, 2017, ss.101-114.
  • Erem, Faruk, “İşkence”, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, Mayıs 1988, ss.197-207.
  • Erem, Faruk, “Suça İştirak”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, 1946, ss.62-107.
  • Ersoy, Uğur, “İntihara Yönlendirme Suçu”, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı: 136, Mayıs 2018, ss.75-140.
  • Ertin, Hakan / Temel, M. Kemal, “İnsan Üzerindeki Deneyler ve İlgili Etik - Yasal Metinler”, Anadolu Kliniği, Cilt: 21, Sayı: 3, Eylül 2016, ss.223-234.
  • Flores, David Salinas, “The Secret Program of US Mind Control Weapons: Is It Developing in Latin America?”, MedCrave International Physical Medicine & Rehabilitation Journal, Cilt: 3, Sayı: 2, 2018, ss.136-137.
  • Fotoğraflarla Kronolojik Dünya Tarihi 1800-2016, Danışman: Taha Akyol, 2. Baskı, Hürriyet Kitap, İstanbul, Mart 2017.
  • Gökcen, Ahmet / Balcı, Murat, “Kasten Yaralama Suçunun Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Halleri (TCK m.87)”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırma- ları Dergisi (MÜHFHAD), Cilt: 21, Sayı: 2, Ocak 2015, ss.369-411.
  • Gutheil, Thomas G. / Applebaum, Paul S., “Mind Control,” “Synthetic Sanity,” “Arti- cial Competence,” and Genuine Confusion: Legally Relevant Effects of Antipsycho- tic Medication”, Hofstra Law Review, Cilt:. 12, Sayı: 1, 1983, ss.77-120.
  • Güner, Uğur, “İnsan Üzerinde Deney Suçu”, Ceza Hukuku Dergisi, Sayı: 29, Aralık 2015, ss.319-344.
  • Hafızoğulları, Zeki / Özen, Muharrem, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Ankara, Ekim 2018, US-A Yayıncılık.
  • Hakeri, Hakan, “İnsan Üzerinde Deney-Deneme ve Ceza Sorumluluğu”, II. Sağlık Hukuku Kurultayı 7-8 Kasım Ankara, Ankara Barosu Yayınları, 2009, ss.299-327.
  • Hakeri, Hakan, Tıp Hukuku, 17. Baskı, Ankara, Eylül 2019, Seçkin Yayınları.
  • İnsan Hakları ve Ceza Hukuku Bağlamında Zihin Kontrolü 771 İçel, Kayıhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Baskı, İstanbul, Kasım 2018, Beta Yayınları.
  • İyiat, Bora, Zihin Kontrolü Psikolojik Savaşın Temel İlkeleri, 6. Baskı, Ankara, 2016, Kripto Yayınevi.
  • Hoop, Jinger G. / DiPasquale, Tony / Hernandez, Juan M. / Weiss Roberts, Laura, “Ethics and Culture in Mental Health Care”, Ethics & Behavior, Cilt: 18, Sayı: 4, 2008, ss.353-372.
  • Jerry, Smith, Kıyamet Silahı HAARP, 1. Baskı, İstanbul, 2007, Koridor Yayıncılık.Kara, Mithat / Hızal, Abdullah / Hızal, Sevinç Arslan, Aydınlatılmış Onam, İzmir, 2009, İzmir Tabip Odası Yayınları.
  • Karakuş, Cahit, “Beyin, Sınırsız Güç Davranış Analizi ve Kontrolü”, 2013. http://www. ichs.com.tr/yayin/Davranışların%20Uzaktan%20Yönlendirilmesi.pdf (Erişim Tarihi: 01.03.2019)
  • Kasapçopur, Özgür, “Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği”, Cerrahpaşa Tıp Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 4, 2007, ss.161-165.
  • Kaymaz, Seydi, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanununa Göre İştirak Halinde İşlenen Suçlarda Nitelikli Hallerin Diğer Suç Ortaklarına Geçişi Sorunu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 2, 2012, ss.117-167.
  • Kious, Brent, “Brain Rays, Advertising, and Fancy Suits: The Ethics of Mind Control” Journal of Cognition and Neuroethics, Cilt: 2, Sayı: 1, ss.191-210.
  • Keskin Kiziroğlu, Serap, “Kasten Yaralama Suçu”, Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ya Armağan Cilt I, Ankara Üniversitesi Yayınları, 2015, ss.639-686.
  • Koca, Mahmut, “İntihara Yönlendirme Suçu (TCK m.84)”, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 12, Nisan 2010, ss.19-40.
  • Koca, Mahmut / Üzülmez, İlhan, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Ankara, Eylül 2018, Adalet Yayınevi.
  • Kocaoğlu, Serhat Sinan, “Susma Hakkı”, Ankara Barosu Dergisi, Sayı: 1, 2011, ss.29- 58.
  • Koivuniemi, Andrew / Otto, Kevin, “When “Altering Brain Function” Becomes Mind Control”, Frontiers in Systems Neuroscience, Cilt: 8, Ekim 2014, ss.1-6.
  • Linville, Tani M., “Project MKULTRA and the Search for Mind Control: Clandestine Use of LSD Within the CIA”, History Capstone Research Papers, 2016, ss.1-31. https://digitalcommons.cedarville.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1005&context=hi story_capstones (Erişim Tarihi: 10.02.2019)
  • Marks, John, The Search for the Manchurian Candidate, Times Books, 1979.
  • Memorandum for the Secretary of Defense, 20.09.1977, http://www.jar2.com/Files/ LULZSEC/06_Military_DoD_NASA_Misc_Projects/Memorandum_For_Sec_De- fense_1977.pdf (Erişim Tarihi: 10.02.2019)
  • Osmanoğlu, M. Kerem, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında İşkence Yasağı ve Polisin Zor Kullanma Yetkisi”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, Haziran 2011, ss.287-314.
  • Öntan, Yaprak, “İntihara Yönlendirme Suçları”, Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ya Armağan Cilt II, Ankara Üniversitesi Yayınları, 2015, ss.845-898.
  • Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Baskı, Ankara, Eylül 2018, Seçkin Yayınları.
  • Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara, Eylül 2018, Seçkin Yayınları.
  • Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar / Tepe, İlker, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 13. Baskı, Ankara, Eylül 2018, Seçkin Yayınları.
  • Özen, Mustafa, “İntihara Yönlendirme Suçu”, Ceza Hukuku Dergisi, Sayı: 16, Ağustos 2011, ss.32-67.
  • Özkan, Halid, Ceza Hukukunda Azmettirme, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2013.
  • Özkaya, Ömer, “Zihin Kontrolü”, Paradoks Yayınları, İstanbul, 2011.
  • Özmen, Erdi, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Geçici Nedenlerin ve Alkol veya Uyuşturucu Madde Alımının Kusur Yeteneğine Etkisi”, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 19, Ağustos 2012, ss.279-308.
  • Pazarcı, Ayşe Almula, “Uluslararası Kaynaklar Çerçevesinde İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları”, Ankara Barosu Yayınları, Sağlık Hukuku Digestası, Yıl: 2, Sayı: 2, 2012, ss.30-58.
  • Project MKULTRA, The CIA’s Program of Research in Behavioral Modi cation, U.S. Government Printing Of ce, 1977, https://www.intelligence.senate.gov/sites/ default/ les/hearings/95mkultra.pdf (Erişim Tarihi 13.02.2019)
  • Şentürk, Candide, “Ceza Muhakemesinde İfade ve Sorgu”, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 19, Ağustos 2012, ss.173-233.
  • Taneri, Gökhan / Kamışlı, Gani, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 1. Baskı, Ankara, Kasım 2018, Seçkin Yayınları.
  • TDK “Büyük Türkçe Sözlük”, http://tdk.gov.tr (Erişim Tarihi: 14.02.2019)
  • TDK Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, http://tdk.gov.tr (Erişim Tarihi: 21.02.2019)
  • Tongür, Ali Rıza, “Yargıtay Kararları Doğrultusunda İştirak Türü Olarak Dolaylı Faillik ve Azmettirme”, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 28, Ağustos 2015, ss.223-259.
  • Toprak, Ufuk, “Kasten veya Taksirle Kusur Yeteneğinin Ortadan Kaldırılmasının ya da Azaltılmasının Alman Hukukuna Göre Ceza Sorumluluğuna Etkisi (Actio Libera In Causa Formülü)”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi (TAAD), Yıl: 3, Sayı: 10, Tem- muz 2012, ss.741-774.
  • Toroslu, Nevzat / Toroslu, Haluk, Ceza Hukuku Genel Kısım, 24. Baskı, Ankara, 2018, Savaş Yayınevi.
  • Turabi, Selami, “Kusurluluk ve Kusurluluğu Etkileyen Haller”, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı: 101, 2012, ss.267-292.
  • Üzülmez, İlhan, “Yeni Türk Ceza Kanununda Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 1, 2, 2007, ss.1183-1210.
  • Yenerer Çakmut, Özlem, “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu (TCK m.109)”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 2, 2013, ss.587-602.
  • Yıldız, Ali Kemal, “Kasten Yaralama Suçu”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilim- ler Dergisi, Yıl: 14, Sayı: 28, 2015/2, ss.47-96.
  • Yokuş Sevük, Handan, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İşkence Bakımından Türkiye Kararlarının Değerlendirilmesi”, Ceza Hukuku Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 20, Aralık 2012, ss.7-42.
  • Yokuş Sevük, Handan, “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Eziyet Suçu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt: 71, Sayı: 1, 2013, ss.1273-1290.

İnternet Kaynakları

https://interestingengineering.com/the-russian-woodpecker-the-soviet-signal-that-could- be-heard-on-the-radio

https://www.timeturk.com/tr/2009/12/31/dunyayi-degistiren-bilimsel-deneyler.html

http://showcase.netins.net/web/renegadesports/c2bc/Franklin%20Coverup/Mind%20 Control%20Victim%20Awarded%20$1%20Million.htm

https://www.nytimes.com/1990/07/29/us/omaha-grand-jury-sees-hoax-in-lurid-tales. html

http://www.maebrussell.com/Mind%20Control/Brainwashing%20Compensation%20 By%20Canada%20.html

https://www.nytimes.com/1992/11/19/world/canada-will-pay-50-s-test-victims.html

https://sites.google.com/site/mcrais/macdonal

https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/12-ceza-dairesi-e-2014-4162-k-2014- 19132-t-30-9-2014

https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/12-ceza-dairesi-e-2013-14006-k-2014- 1780-t-28-1-2014

https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/12-ceza-dairesi-e-2013-15352-k-2014- 1781-t-28-1-2014

http://breggin.com/wp-content/uploads/2008/03/civilDOrlikowPretrialstatmnt.pdf

http://www.chicagotribune.com/news/ct-xpm-1988-10-05-8802040759-story.html

http://www.radikal.com.tr/dunya/cia-bir-koyu-deney-icin-kullanmis-985425/

http://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/1951-pont-saint-esprit-lanetli-ekmek- olayi-1297

https://www.nytimes.com/2008/07/24/arts/24iht-blume.1.14718462.html

https://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/france/7415082/French-bread- spiked-with-LSD-in-CIA-experiment.html

https://frankolsonproject.org/timeline/

http://frankolsonproject.org/staging01/wp-content/uploads/2018/02/Olson_Family_Sett- lement.pdf

https://www.theguardian.com/books/2001/apr/07/books.guardianreview4

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/okur_temsilcisi/2017/12/25/kaynak-mi-onemlidir- haber-mi

http://breggin.com/wp-content/uploads/2008/03/civilDOrlikowPretrialstatmnt.pdf

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41775738

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41748100

https://www.echr.coe.int/Documents/Convention_TUR.pdf

https://history.nih.gov/research/downloads/nuremberg.pdf

http://www.journalagent.com/aot/Helsinki_Decleration_tur.pdf

https://www.wma.net/policies-post/wma-declaration-of-helsinki-ethical-principles-for- medical-research-involving-human-subjects/

http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/metin133.pdf https://www.nevzattarhan.com/zihin-kontrolu.html


AİHM Kararları

Tomasi/Fransa Kararı, Başvuru No: 12850/87, Karar Tarihi: 27.08.1992, http://hudoc. echr.coe.int/tur?i=001-57796

Kavaklıoğlu ve diğerleri/Türkiye Kararı, Başvuru No: 15397/02, Karar Tarihi: 06.10.2015, http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-160411

Rahmi Şahin/Türkiye Kararı, Başvuru No: 39041/10, Karar Tarihi: 05.07.2016, http:// hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-169345

Gäfgen/Almanya Kararı, Başvuru No: 22978/05, Karar Tarihi: 01.06.2010, http://hudoc. echr.coe.int/tur?i=001-111106

N./Birleşik Krallık Kararı, Başvuru No: 26565/05, Karar Tarihi: 27.05.2008, http://hu- doc.echr.coe.int/tur?i=001-116732

Labita/İtalya Kararı, Başvuru No: 26772/95, Karar Tarihi: 06.04.2000, http://hudoc.echr. coe.int/tur?i=001-111100

M.S.S./Belçika ve Yunanistan Kararı, Başvuru No: 30696/09, Karar Tarihi: 21.01.2011, http://hudoc.echr.coe.int/tur?i=001-111149


Yorum Gönder

0 Yorumlar