Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 74, Temmuz 2018
DADA, SÜRREALİZM VE BİLİNÇALTI
Öğr. Gör. Gülser AKTAN
Bursa Uludağ Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü
aktangulser@gmail.com
Öz
Bilinçaltı kavramı Freud’la tanınmıştır. Oysa Freud’dan önce birçok bilim adamı bilinçaltı kavramına değinmiştir. Bir tedavi yöntemi olarak psikanalizle bilinçaltını açığa çıkarma Freud’la sistemleştirilmiştir. Sanat alanında bilinçaltı kavramıyla bilinçli olarak ilgilenme Sürrealizm’de görülmektedir. Bilinçaltı kavramına sanat akımı olarak Sürrealizm sahip çıksa da aslında kendiliğindenlik, tesadüf ve düşünmeden yapılan sanatsal eylemleri felsefesinde barındıran Dada sanatçıları, psikoloji biliminin psikanalizde kullandığı tekniklerden kendiliğinden anlatım yöntemini kullanmışlardır. Bu çalışmada bilinçaltı kavramına Dada sanatçılarımı yoksa sürrealist sanatçılar mı realitede daha yaklaşabilmiştir sorusu ele alınmıştır. Kolektif bilinçaltı kavramını ortaya atan Jung’ı görsel sanatlarda Dada onaylamış görünmektedir. Sanat Zürih’te kolektif bilinçaltını ortaya koyarken planlı davranmamış ancak Sürrealizm’in sanatçıları Freud’dan haberdar bir şekilde bilinçli olarak bilinçaltıyla ilgilenmişlerdir. Savaşın toplumsal yıkıcılığı anındaki Dada ve savaş sonrasının sakin karmaşasındaki Sürrealizm’in bilinçaltıyla ilgisi görseller üzerinden karşılaştırmalı olarak ele alınarak, Dada’nın kullandığı yöntemler açısından Sürrealizm’den daha fazla bilinçaltını ortaya koyduğu sonucuna ulaşılmıştır.
GİRİŞ
Modern zamanın rasyonel aklına karşı çıkan, sanatını reddeden ve rasyonel aklın kurallarını yıkmak isteyen Dada sanatının mirasçısı Sürrealizm sanatıdır. Sürrealistler, modern akla, sanata getirdiğini düşündükleri kısıtlamalara karşı, S. Freud’un Psikanalizde kullandığı yöntemlerden faydalanarak karşı çıkmıştır.
Aklın kontrolündeki sanatsal üretimin, yeterince yaratıcılık taşımadığını düşünen sürrealistler, aklın kontrol dışı bırakıldığında asıl yaratıcılığın ortaya çıkacağı inancıyla S. Freud’un tekniklerini kendi sanatsal çalışmalarında kullanmışlardır. Özellikle psikanalizdeki otomotizm tekniği, otomatik yazı, otomatik resim şeklinde sürrealistlerce sanata uygulanmıştır. Bu amaçla öncelikle Sigmund Freud’un bilinçaltına ulaşmada kullandığı psikaniliz yöntemlerinden serbest çağrışım, rüya yorumu gibi teknikler açıklanmış ve Andre Breton’un bu teknikleri nasıl sanatsal üretim aracına çevirdiği belirtilmiştir.
Dada sanatçıları, bilinçaltını tepkisel olarak kendiliğinden ortaya koymuştur. Tıpkı sinir sistemi zayıflayan bir kişinin bilinçaltındakileri baskılayamaması ve kâbuslar görmesi gibi; Dada sanatçılarıda aklın, kuralların ve modernizmin getirdiği savaş yıllarının baskısı altında, bilinçaltlarından, kuralları reddeden tavırları kendiliğinden sergileyen sanatçılardır.
1.BİLİNÇALTI
Bilinçaltı denildiğinde ilk akla gelen isim Sigmud Freud olsa da konuyla ilgili daha önceden bilimsel çalışmalar yapılmıştır. 1868'de Karl Eduard von Hartmann bilinçaltıyla ilgili bilimsel çalışmasını yayınlamıştır ( Sutton, 2014: 43). Nevrozların kökeninde bilinçaltında kalmış faktörlerin rol oynadığını fark eden ve tedavi amaçlı, bilinçaltındaki bu faktörlere ulaşmaya çalışan Freud olmuştur. Bilinçaltını tanımlamada Freud;
Hekim bir çıkarım süreci vasıtasıyla, bilinç etkisinden bilinçdışı psişik sürece ulaşma hakkına sahip olmalıdır. Böylece görecektir ki, bilinç etkisi sadece bilinçdışı sürecinin uzak mesafeli bir psişik etkisidir. Yine görecektir ki, bilinçdışı süreç kendi kimliği altında bilinç düzeyine ermemiştir, ayrıca varlığı bilince herhangi bir şekilde belli etmeden, var olup etkide bulunmuştur (2017b: 421).
şeklinde açıklama getirir. Yaygın olarak bilinçaltı terimini kullanılmasına rağmen Freud’un açıklamasına bakıldığında genel olarak bilinçaltı olarak bahsedilen psişik alana Freud “bilinçdışı” terimini kullanmayı tercih etmiştir. Freud tarafından bilinçaltının; açığa çıkarılabilir bilinçdışı kısmı “bilinç öncesi” ve ulaşılması münkün olmayan kısım ise “bilinçdışı” olarak sınıflandırılmıştır.
Demek ki iki tane bilinçdışı vardır ve psikologlar bunları henüz ayırt etmemiştir. Psikoloji bakımından her ikisi de bilinçdışıdır. Ama bize göre bunların bir tanesi, yani bilinçdışı olarak adlandırdığımız, aynı zamanda bilinçli olma yeteneğinden de yoksundur. Oysa diğerine, yani bilinç öncesi olarak adlandırdığımıza bu tanımı uygun görmüştük, çünkü ona ait olan uyarımlar (bir takım kurallara tabi olsalar ve muhtemelen yeni bir sansürden geçseler dahi), bilinçdışı sistemini hiç dikkate almadan bilinç düzeyine erişebilirler (Freud, 2014b: 424).
Buna göre bilinç öncesi (bilinçaltı), bilinçdışı ile bilinç arasında bir yerdedir. Ve bilinçdışını oluşturan alan Freud’a göre psişik yani ruhsal durumu belirlemede daha fazla etki sahibidir.
“Bilinçdışı, bilincin küçük dairesini kuşatan daha geniş dairedir. Her bilinçli hususun, bilinçdışında bir aşaması vardır. Bilinçdışı bu aşamada kalıp, yine de psişik performansın tam değerini ortaya koyabilir. Bilinçdışı, asıl gerçek psişik husustur.” (Freud, 2014b: 421) .
Asıl psişik hususu belirleyen faktörler, bilinçdışı tarafından belirlendiğine göre Sürrealist sanatçıların yaratıcılığın asıl kaynağına ulaşma konusunda Freud’un tekniklerinden faydalanmaları anlamlı görünmektedir.
1.1. Bilinçaltına Ulaşma Teknikleri
Nevrozların tedavisinde 1880 yıllarında Liebault, Bernheim, Heidenhain ve Forel isimli tıp bilimcileri hipnoz tedavisini geliştirilmeye başlamıştır. Hipnoz denemeleri sonrası hasta davranışlarında değişiklikler gözlemlenince bilinçaltı psişik süreçlerin varlığı kabul edilmiştir (Freud,1981:199). Josef Breuer ve Freud, Breuer’un öncülüğünde birlikte çalıştıkları hipnozla tedavi bulgularına dayanarak bir teori geliştirmişler ve çalışmalarını 1895 te “İsteri Üzerine İncelemeler” adıyla kitap olarak yayınlamışlardır. Cathartic metod olarak adlandırılan hipnozla tedavi yöntemi psikanalizin öncü tekniğidir. Bu methodu Freud, Breuer’in kliniğinde çalışmayı bırak-tıktan sonra uyulamaya devam etmemiş ve kendi psikanaliz tekniğini geliştirmiştir (Freud,1981:203).
Psikanaliz, S. Freud’un insan ruhunun bilinmeyen ve günlük yaşamına etkide bulunan sorun, düşünce, duygu gibi durumları açığa çıkarmak amaçlı geliştirdiği bir tekniktir. Freud, Serbest Çağrışım ve Rüya Analizi tekniklerini geliştirerek bilinçaltındaki çözümlenmesi gereken sorunlara ulaşmaya çalışmıştır.
1.1.1. Serbest çağrışım
Freud, hipnozun hastaya sağladığı, bilinçaltına itilmiş etkileri tekrar hatırlayabilme özelliğine, başka bir yolla ulaşmaya çalışmıştır. Freud, hipnoz konusunda Breuer kadar başarılı olamayınca, bilincin kontrolünün saf dışı edilebileceği başka bir teknik geliştirmiştir. Bu tekni-ğin adı “Serbest Çağrışım” tekniğidir.
Hasta belli bir konuda konuşmaktan alıkonularak serbest çağrışım yolunu izlemeye, yani bilinçli bir amaç gözetmeksizin aklına ne gelirse söylemeye çağrıldı. Ancak burada hastanın, kendini algılamak yolunda çaba harcayarak ele geçirdiği bilgileri olduğu gibi hekime açıklama yükümlülüğünü benimsemesi, yeteri kadar önem taşımayıp konuyla ilgisi bulunmadıkları ya da kısaca düpedüz saçma şeyler oldukları nedeniyle, aklına gelenlerin kaldırılıp bir kenara atılmasını isteyen içindeki itirazlara boyun eğmemesi gerekmektedir (Freud, 2015: 44).
Serbest çağrışımla ortaya dökülen kelimeler arasından analist ipuçları toplayarak yorumlama yeteneği ile bilinçaltına itilmiş, gerçekleştirilememiş, bastırılmış iç tepinin ne olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır.
1.1.2. Rüya analizi
Rüya analiziyle tıpkı serbest çağrışım tekniğinde olduğu gibi insanın bastırılmış duyguları araştırılır. Rüyada bastırılmış duygu ve düşünceler, insanın kendi üzerindeki kontrolü zayıfladığı için belirginleşir. Freud, rüyada bilinçaltının ortaya çıkışının, zayıflayan kontrolle ilgisini şu cümlelerle belirtmiştir;
“ Bu doğrultuda rüyadaki psişik faaliyetin çok az olduğunu ve özel-likle üst düzey entelektüel performansın rüyada devre dışı bırakılmış olduğunu ya da en azından ağır hasara uğratılmış olduğunu kabul edersek, gerçeği bulmuş olduğumuzu varsayabiliriz” (2014: 75).
Fakat ortaya çıkan bastırılmış duygular çoğu kez şifrelenmiş, soyutlanmış saçma görünen kurgular içinde belirebilir. Tanımlanabilecek anlamda ortaya çıkmayan bu gizli anlamlar, rüya analizi ile çözümlenerek, kişi için ne anlama geldiği bulunmaya çalışılır.
Rüya oluşurken çelişkili durumları, aşırı zıtlıkları bile birleştirebilir ve olanaksız durumları olanaklı kılar. Rüyada otokontrolün olmayışı ahlaksal tutumları da kişinin gerçek eğilimine yakınlaştırır. Ahlak kuralları devre dışıdır. Freud, yöntemsizmiş gibi görünen, kontrolü zayıflamış aklın ruhuyla imgelerin rastgele birleşimler yaparak rüyayı meydana getirmesi gibi görünen şeyin tesadüf olmadığı, bu saçma görünen bileşimlerin kendi yasaları olduğunu ileri sürmüştür (2014: 81). Rüyanın bu kurgusu ve sembolik dili özellikle sürrealist ressamlara ilham kaynağı olmuştur.
1.1.2.1. Rüya konusunun kaynağı
Freud, rüyaların gündelik yaşamın bilinçaltında ya da bilinçte bıraktığı izlerin etkisiyle oluştuğunu söylemiştir. Rüya materyalinin kaynağının, gerçek yaşam olduğunu ve gerçek yaşamdan gelen verilerin rüyalarda soyutlanmış hallerinin belirdiğini ifade etmiştir (2017a: 18).
Freud, gündelik yaşam konularının rüyada yeniden ve çoğu kez gerçeküstü şekilde kurgulanmasının amacının tatmin edilmemiş duyguların tatmin alanı olduğunu belirtir. Freud, kendi gördüğü bir rüya üzerinden analiz yaptığında vardığı sonuç şudur:
“...rüyanın geçekten de bir anlam taşıdığını ve yazarların dediği gibi, ufalanmış bir beyin faaliyetinin ifadesi olmadığını bulmak mümkün. Yorumlama çalışması tamamlandığında, rüya arzuların tatmin edilmesi şek-linde tanımlanabiliyor” (2017a: 156).
Başka bir bölümde ise şöyle der;
“Rüya anlamsız değil. Saçma değil. Hayal gücü hazinemizin bir kısmı uyanırken, diğer bir kısmının uyuyor olmasını gerektirmez. Rüya tam değerli psişik bir olgu olup, üstelik bir arzunun yerine getirilmesi konu-mundadır” (2017a: 157).
Rüyadaki malzemenin her birinin sembolik bir dili olduğu için Freud, gündelik yaşamda oldukları gibi görünen kavramların, rüyada ironik, sembolik temsillerinin kaynağını sorgulamıştır.
Rüyanın günlük yaşamda dikkat etmediğimiz ve bilincimizde bulundurmadığımız bazı ayrıntı bilgilerin bilinir hale geldiği konumu da vardır. Örneğin önünden defalarca geçilen ama dikkat edilmeyen herhangi bir afişteki herhangi bir kelimenin rüyada görülüp, uyanıldığında onun ne olduğunun sorgulanması, sanki rüyadan gelen bir bilgiymiş gibi görünmesi durumları vardır. Oysa bu bilgiler rüyadan değil kişinin gerçek yaşamından gelen bilginin rüya ile farkına varılmasıdır (Freud, 2017a: 24-25).
Rüyanın özel bir seçiciliği vardır. Bu seçicilik bilinçaltından gelir. Gerçek yaşamda dik-kate almadığımız ayrıntıları bilinçaltı rüyada değerlendirir ve bilinir kılar “kolayca görülebildiği üzere, rüya hafızası günlük yaşantılar arasındaki önemsiz (ve bu nedenle dikkate alınmayan)hususlarla ilgili, tuhaf bir düşkünlüğe sahiptir (Freud, 2017a: 31).
Rüya kaynağı sadece günlük yaşamın deneyimleri değildir. Rüya kişinin bedeninden gelen fiziksel uyarımlar sonucu da şekillenebilir. “hem bedensel uyarımlar, hem de ruhsal uya-rımlar, rüyaların görülmesine sebep teşkil edebilirler” (Freud, 2017a: 34) . Buna örnek olarak, susuz uyumuş birinin rüyasında su içmesi gösterilebilir. Ancak rüyanın arzu tatmini sonucunu tuzlu yiyecek yediğinde rüyasında su içtiğini görüp uyandığında susuzluktan kavrulup gidip gerçekten su içerek susuzluğunu gidermesi, rüyanın su içme arzusunu gerçekten gideremediği konusuna vurgu yapar (Freud, 2017a: 159). Bu gibi örneklere dayanarak rüyanın arzulara dikkat çektiğini, gerçek tatminin ise gerçek yaşamda sağlanabileceği sonucuna ulaşılır.
Arzuya karşı koyma durumunda, arzu deforme edilerek yani şifrelenerek rüyada meydana gelir. Kişi kendisine karşı utanç, tiksinti vb. olumsuz duygularını direk gösteremez. Rüyada hoş olmayan onay görmeyen duygu ve istekler kamufle edilir (Freud, 2017: 180-181-182). Kamuflajı, sansürü, deformasyonu yapan şeye Freud 2. İktidar der ve rüyayı gören algılayan hatırlayan uyanık bilince ise 1. İktidar der. 2. İktidarın sansür uygulama yetkilerini açıklamaya çalışır. İşte bu 2. İktidarın yetenekleri Salvador Dali’nin eserlerini meydana getiren şey olmuş olur. Eğer Dali ve ya rüyalarına başvurarak rüyalarının resimlerini yaptığını idda eden sanatçı, rüyalarına yorum katmadan rüya imgelerini yansıtabildiği ölçüde 2. İktidarın fırçasına beden olmuş olur. “ikinci iktidarın yetkisi, bilinç kapısının açılmasıdır. Daha önce ikinci iktidardan geçiş izni almamış olan hiçbir şey, birinci sistemden bilince ulaşamaz. İkinci iktidar ise, yetkile-rini kullanmaksızın ve bilince ulaşmak isteyen hususa kendi hoşlandığı değişiklikleri uygula-maksızın, hiçbir şeyin geçmesine izin vermez” (Freud, 2017a: 183). Freud rüyanın yani arzu sahibinin 1. İktidar olduğunu, 1. İktidar olmazsa rüya olmayacağını ve 2. İktidarın ise arzu ile mücadele eden rolde olduğunu belirtir. Freud, rüyalar kâbus şeklinde dahi olsa, bir arzuyu tat-mine yönelik 2. İktidar tarafından deforme edilerek kurgulandığını açıklar (2017a: 185).
Rüyanın itiraf yönü de bulunmaktadır. Bu itirafta ruha kendisiyle barışmanın garip huzurunu verecektir. Bu huzur ise tiksinç korkunç görülen rüyalarla gerçekleşmektedir. Freud bu durumu birçok vaka analiziyle açıklamış ve şu sonuca varmıştır:
Her insanda öyle bazı arzular vardır ki, bunları başkalarına aktarmak istemez. Yine öyle arzular vardır ki, bunları kendisine de itiraf etmek istemez. Öte yandan bütün bu rüyaların keyifsizlik özelliğini, rüya deformasyonu gerçeğiyle aynı bağlama oturtmakta, kendimizi haklı görürüz. Ayrıca söz konusu rüyaların bu kadar deforme edilmiş olmalarını ve içlerindeki arzu tatmininin tanınmaz halde bulunmasını, rüyanın konusuna ya da rüyadan türeyen arzuya karşı bir tiksintinin, bir bastırma niyetinin varlığına dayandırıyoruz (2017a: 202).
Görülüyor ki tatmin edilmesi gereken tiksinç durumları bilinçatı da bilinçdışına itmeye ça-lışmaktadır. Bilinçdışından bilinçaltına bilinçaltından rüyaya kadar beliren konular bilinçte tanınmaz hale gelebilmektedir.
2. DADA
Freud bilinçaltının kişisel deneyimlerle ilgisini açığa çıkarmaya çalışmıştır. Jung ise kişisel bilinçaltına ek kolektif bir bilinçaltından söz eder. İsviçreli Carl Gustav Jung buna arketipsel kolektif hafıza teorisi der (Sutton, 2014: 44). Bu tanımlamalara dayanarak, Sürrealist sanatçılar kişisel bilinçaltından esinle, Dada ise kolektif bir bilinçaltının itkisiyle sanatsal eser üretirmiştir denilebilir.
1900'lerin başlarındaki sanat ahlakına, akademik sanat yasaları denilirse, Dada bu ahlakı saf dışı bırakmayı başarmıştır. Zürih ve New York’ta eşzamanlı ortaya çıkan ve geçerli sanat kurallarını, estetiğini ve mantığını hiçe sayan ve Avrupa’nın etkili sanat merkezlerine yayılan Dada tavrı, savaşa sebep tüm modern zaman faktörlerine, toplumun bilinçaltı öfkesini sanatla dışarı vurmuş görünmektedirler.
Dada sanatçıları toplumun duygusal yansıtıcıları olarak, savaşın insanlar üzerinde yarattığı travmayı sanatla dışavurmuşlardır. İnsanlığı toplu savaşa getiren her şeye olan tiksinti, nefret, öfke sanatta yıkıcılıkla kendini göstermiştir.
Dada sanatında herhangi bir kural gözetmeksizin yapılan eserler Psikoterapi amaçlı gelişti-rilmiş serbest çağrışım tekniğiyle benzerlik göstermektedir. Freud’un serbest çağrışım dediği teknik saçma dahi olsa akla gelen her şeyin düşünmeden ortaya konmasını istemektedir. Bu açıdan bakıldığında Dada sanatındaki saçma, absürt, akıldışını ortaya koyma, farkında olmadan, sanatçıların bilinçaltlarındaki sıkışmış duygularının dışavurumudur.
Burada Freud’un serbest çağrışım için ne kadar serbest olabileceği üzerine düşüncelerine başvurmak yerinde olur. Freud’a göre hasta, serbest çağrışımı başarsa bile var olduğu ortam gereği bilinçaltından gelenlere yine bir kamuflaj uygulamaktadır. Serbest çağrışımla ortaya dökülen duygu ve düşüncelerin bilinç altındakilerinin başka kılıktaki görümünleri olduğunu belirtir (2015:44). Sanatçıların bu anlamda seçtikleri malzemelerden, renklerden, sözcüklerden,davranışlardan uzmanı tarafından anlamlı sonuçlar çıkarılabilir. Dada dışavumları, toplumsal ruhun kendiliğinden iç dökümü şeklinde görülürse bu anlamlar sosyolojik açıdan incelenmeye değerdir.
Dada sanatçılarının derdi sürrealist sanatçı bilincindeki gibi özellikle bilinçaltına ulaşma ve bilinçaltının yaratıcılığını keşfetme olmamıştır. Onların amacı, modern zamanın mantığına ve kurallarına uymamaktır. Dadaistler toplumun ruhsal tepkisinin aktarıcılarıdır.
Onların dadacı resimler eşliğinde sergiledikleri müzik, şiir, gürültü ve sloganlardan oluşan gösterileri o kadar etkiliydi ki, gerek Voltaire Kabaresi’ni gerekse diğer mekanlarını polis zaman zaman basmıştı. Bir bakıma, kabile ayinlerinin modernleşmiş halleriydi bu gösteriler. Tıpkı kabile ayinleri gibi,modern ayinler de toplumun dirliği için yapılıyordu. Yalnız, birinciler hâlihazırdaki geleneklere dayanırken, ikinciler her türlü yerleşik geleneğe karşı çıkıyordu. Ne de olsa insanları uyarmak da bir çe-şit iyileştirme yöntemiydi (Yılmaz, 2013: 328).
Alıntıdan anlaşılacağı üzerine sanat yazarları durum tespitini başarılı bir şekilde yapmıştır. Sanatsal tavırlarının çıkışı ve şekli anlatılmış ama sanatlarının gizli anlamı Freud ve Jung’da saklı kalmıştır. Freud’un rüyalar yorumu kitabında açıkladığı rüyanın amacının doyurulmamış faktör-lerin tatmin ve belirteci olması, Dada tarzı sanatla benzer görülmektedir. Dada sorunu aktarmıştır.
Dadaistlerin çoğunlukla yıkıcı tavır içinde olmalarına karşın yapıcı tarzı olan Hans Arp’ın Dada hakkında yaptığı açıklama ortaya konan görüşü desteklemektedir.
Bizler, 1914 tarihli Dünya Savaşı’nın katliamından tiksindiğimiz için, Zürih’te kendimizi sanata ada-dık. Uzaklarda silahlar ateşlenirken tüm gücümüzle şarkı söyledik, resim yaptık, kolajlar yapıp şiirler yazdık. Çağın deliliğine çare olsun diye temellere dayanan bir sanatı, ve cennetle cehennem arasında yeniden bir denge kursun diye yeni bir nesneler düzeni arıyorduk (Hopkins, 2006: 25-26).
Görsel 1: Marcel Duchamp, Mona Lisa parodisi "LHOOQ" , 1919, Mona Lisa Röprodüksiyonlu kartpostal üzerine kalemle çizim, 19.7 x 12.4 cm.
Görsel 2: Marcel Duchamp, Pisuar, 1917- yeniden yapımı1964, Porselen, 36 x 48 x 61 cm.
Almanya’da Dada sanatçıları özellikle Berlin; Almanya’nın savaşta yenilmesi, ekonomik tazminatlar ve komünist muhalefetin eylemlerinin sertçe bastırılması gibi sebeplerden politik ve anarşist olmuştur (Hopkins, 2006: 30). Fransa’da Paris Dada’sı ise Almanya’daki kadar politik değil, Zürih’te ki kadarda yapıcı değildir. Daha çok geleneksel sanatın artık geçersiz olduğunu vurgulamakla ilgilenmiştir. Buna örnek olarak görsel 1’deki Duchamp’ın bıyık çizilmiş Mona Lisa’sı gösterilebilir. Duchamp, Mona Lisa baskılı bir kartpostal üzerine keçisakalı ve bıyık çizerek, Fransa’nın sanatın öncüsü olduğunun sembollerinden Mona Lisa tablosuyla dalga geçmiştir. Burjuva sanat beğenisinin büyük saygı duyduğu Mona Lisa tablosuna bu alaycı yaklaşım, şok etkisi yaratmıştır.
Duchamp, klasik sanat anlayışına, galericiliğe, daha doğrusu 1. Dünya savaşına sebepsistemin parçası olan sanat piyasasına alaycı bir anlayışla saldırmıştır. Bu alaycı, belkide aşağılayıcı saldırının diğer bir örneği görsel 2’deki Çeşme isimli eseridir. Heykel olarak sergiye yolladığı Çeşme isimli eser, bir pisuar’ın yan yatırarak farklı bir bakış açısıyla sunulduğu hazır yapım nesnedir. Sanat tarihçileri Çeşme için çok farklı yorumlar getirseler de onca hazır nesne arasından bir pisuarın seçimi bilinçaltının tercihi gibi görünmektedir. Sanat piyasasını, yerleşik sanat beğenisini hiçe sayarak keyfince seçtiği ve işlev olarak müstehcenliği çağrıştıran anlamıyla küfür gibidir.
Dada sanatçılarının seçtikleri nesne ya da isimler tesadüf gibi görünse de bilinçaltı bir seçime tabidirler. Yılmaz, Dada’nın “tesadüf” üzerine verdiği bir örnekte bilinçaltının seçimini destekler görünmektedir. “Merz’in Schwitters’in hoşuna gitmesi, belki de Fransızcadaki merde (bok) sözcüğünü çağrıştırdığı ve Almanca sözcüğün saygınlığıyla karşıtlık yarattığı içindi. Yine bu sözcük Merzchaf (atılmış koyun) ya da Schmerz (acı) gibi başka sözcük oyunlarını da akla getiriyordu” (Yılmaz, 2013:160). Schwitters örneği merzler için seçtiği malzemeler açısından tipiktir. Sanatçı atık malzemeleri toplamayı ve istiflemeyi seven biri olarak belirtilmiştir (Yıl- maz,2013:160). Schwitters’ın yaptığı merzlerin malzemelerini, atmaya uygun bulmadığı ya da saklanmaya değer gördüğü nesnelerden seçmesi, bilinçaltının seçimidir.
3. SÜRREALİZM
Genellikle Sürrealizm’in Dada’nın misarçısı olduğu söylenir. Ancak iki sanat akımı farklızaman ve koşullarda ortaya çıkmıştır. Dada 1. Dünya savaşı dönemi oluşmuş bir sanatsal tavırken Sürrealizm 2. Dünya savaşı öncesi, kısa süreli barış döneminde ortaya çıkmış ve daha yaşamla barışık bir tavır içindedir.
Sürrealizm’in kurucusu ve sözcüsü olan Andre Breton adeta bir meditasyon havasında yazma ilhamının gelmesini önermektedir. Bunun için bir formülü vardır.
“Kendinizi, zihninizin kendisi üzerinde yoğunlaşmasını olanaklı kılabilecek kadar uygun bir konuma yerleştirdikten sonra, yazma malzemelerinin size gelmesini sağlayın. Olabildiğince pasif veya alıcı bir ruh haline geçin ” (Breton, 2009:35).
Breton daha sonra Freud’un serbest Çağrışım tekniği yazı formuna uygulayıp otomatik yazı yazmanın nasıl olacağını anlamış ve Sürrealizm şemsiyesi altında toplanacak sanatçıların nasıl eser üreteceklerinin şablonunu vermiştir. Bu şablonu Sürrealizm’in tanımlamasında da belirtmiştir;
SÜRREALİZM, (isim). Kişinin, düşüncenin gerçek işleyişini sözel, yazılı ya da başka herhangi bir şekilde ifade etmeyi seçtiği katıksız ruhsal otomatizm. (felsefe, özdevim). Estetik veya ahlaki kaygılardan arınmış olarak, mantık tarafından uygulanan hiçbir kontrolün geçerli olmadığı, düşüncenin kendini ortaya koyduğu bir düzlem (2009: 30).
Sürrealizm 1. Dünya savaşının travmasını psikanalizle iyileştirmek istermişçesine kendini terapiye almış gibidir. Bilinçaltında aradıkları ise bireyseldir. Sanatçının kendi bilinçaltını yoklaması toplumsal gerçeklikten farklı gerçeklik ortaya koymuştur. Örneğin Salvador Dali’nin ve Rene Magritte’ın resimleri bu tespiti desteklemektedir.
Görsel 3 deki Magritte’nin Aşıklar II isimli eseri sembolik anlamlar taşımaktadır. Beyaz örtülerle kafaları sarılmış kim oldukları tanımlanamayan aşıklar belkide birbirlerinden gerçek kimliklerini saklayan ama onları bir araya getiren tutkular sayesinde öpüşmektedirler. Kadınınelbisesinin rengi kırmızı ve erkeğin ceketinin ise siyah renk oluşu sembolik bir anlama sahip görünmektedir. Resim realist bir uslupla yapılmıştır.
Görsel 3: Rene Magritte, 1928, Aşıklar II, Tuval Üzerine Yağlıboya
Görsel 4: Salvador Dali, 1929, Arzunun Kanakları, Ahşap üzerine yağlı boya ve baskılı kağıt.
22,2 x 34,9 cm
Görsel 4 deki Dali’nin eseri birçok sembolik anlam içermektedir. Yumurtamsı formlarda çakıl taşları üzerine yapıştırılmış aslan imajı ve karıncaların sardığı çakıl taşı en belirgin semboldür. Dali’nin, Paul Eluard'ın karısı Gala Eluard ile ilişkisinden duyduğu kaygıyla yapıldığı belirtilen (Metropolitan Museum of Art) çalışmanın uslubu realisttir. Realist uslupla ürkünçbir rüya havası verilmiştir.
SONUÇ
Sürrealistlerin kullandıkları, Freud’un bilinçaltı araştırma teknikleri rasyoneldir. Bu açıdan sürrealistler akılcı bir yolla çalışmışlardır. Oysa Dadaistler hiç düşünmeden çocuksu bir oyun havasında içlerinden geldiği gibi eser üretmişlerdir.
Sürrealistler bilinçaltından çıkacak konuların daha gerçekçi ve daha üstün yetenekle meydana geleceğini ummuş, sanat için üstün, gerçek sanat beklentisine girmiştir. Bu Dada ile tam karşıt bir amaçtır. Dada ise kasten bilerek sanatı yıkmak saygınlığını bozmak, modern zaman içindeki ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarmak istemiştir.
Sürrealist ressamlara bakıldığında teknik açıdan pekte gerçek dışı bir teknik kullanmadıkları görülür. Dali ve Magritte örneğinde görüldüğü gibi realist bir üslup kullanmakta sakınca görmemişlerdir.
Sürrealist şairler otomatik yazıyla, ressamlar otomatik çizimle ve düşlerinin imgeleriyle sanat üretmişlerdir. Dada sanatçıları ise gerçek dünyanın insan doğasını olumsuz etkileyen faktörleri görmüş ve buna tepki amaçlı eserler vermişlerdir. Dada sanatçıları, öfke, alaycılık, tedadüfi ve hiçlik gibi tavırlarıyla eser üretirken sonuç için kafa yormamışlardır. Ama sürrealistler bilinçaltına ulaşma için oldukça emek harcamışlardır.
Sürrealizm’in Dada’yla tipik zıtlığı Dada’nın popülerlik ya da estetik beklentisinde ol-mayışıdır. Aynı zamanda Sürrealizm bir önder (Breton) eşliğinde tanıtılmış ve estetik kaygı gütmüş bir akım olarak 2. Dünya savaşına kadar zirvede kalmıştır.
Tüm ortaya konan veriler üzerinden bakıldığında sürrealistlerin bilimsel bir araştırma yapar gibi metotlu bir şekilde, her sanatçının bilinçaltından eserler koymaya çabalamış olduklarını buna karşın Dada sanatçılarının eserlerinin bilinçaltından kendiliğinden fışkırdığı sonucuna varılır.
KAYNAKLAR
- Breton, A. (2009). Sürrealist manifestolar. İstanbul: Altıkırkbeş Yayın.
- Freud, S. (1981). Cinsiyet ve psikanaliz (S. Hilav, Çev.). (5. Bs.). İstanbul: Varlık Yayınları.
- Freud, S. (2014a). Rüya yorumları-I (A. Kanat, Çev.). (17. Bs.). İzmir: İlya Yayınevi.
- Freud, S. (2014b). Rüya yorumları-II (A. Kanat, Çev.). (17. Bs.). İzmir: İlya Yayınevi.
- Freud, S. (2015). Bilinçaltı (G. Birol, Çev.). Ankara: Yason Yayınları.
- Hopkins, D. (2006). Dada ve gerçeküstücülük (S. K. Angı, Çev.). Ankara: Dost Kitabevi.
- Sutton, A. (2014). Art and the unconscious. Lapland Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi,Finlandiya.
- Yılmaz, M. (2013). Modernden postmoderne sanat. (2. Bs.). Ankara: Ütopya Yayınevi.
- The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 74, Temmuz 2018, s. 545-554
GÖRSEL KAYNAKÇASI:
- Görsel 1: Unpacking Duchamp - UC Press E-Books Collection, 1982-2004 https://publishing.cdlib.org/ucpressebooks/view?docId=ft3w1005ft;chunk.id=d0e4106;doc.view=print Erişim: 02.06.2018
- Görsel 2: Tate, http://www.tate.org.uk/art/artworks/duchamp-fountain-t07573 Erişim:02.06.2018
- Görsel 3: https://www.renemagritte.org/the-lovers-2.jsp Erişim: 02.06.2018
- Gorse 4: Metropolitan Museum of Art, https://www.metmuseum.org/toah/works-of-art/1999.363.16/ Erişim: 02.06.2018
The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 74, Temmuz 2018, s. 545-554
0 Yorumlar