ATATÜRKÇÜLER NE(LER) YAPMALI ?

Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE) Atatürk’ün Doğumunun 125. Yılı ve Cumhuriyetimizin 83. Yılı Özel Sayısı

ATATÜRKÇÜLER NE(LER) YAPMALI?

M. Şener ERUYGUR

E. Orgeneral, ADD Genel Başkanı



9. Olağan Genel Kurul sonunda oluşan ADD Genel Yönetim Kurulu üyelerinin teveccühü ile 3 Temmuz 2006’dan itibaren ADD Genel Başkanlığı görevini üstlenmiş bulunuyorum.


Atatürkçü Düşünce Derneği, 19 Mayıs 1989 tarihinde, o günlerde, “Atatürk devrim ve ilkelerine karşı açık ya da kapalı saldırıların doruğa ulaştığı” saptaması yapılarak kurulmuş yüce amaçlı bir örgüttür. ADD’nin yeni Genel Başkanı olarak, kurucu Başkan Prof. Dr. Muammer Aksoy’u ve Onursal Başkan Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’yu rahmet ve minnetle anıyorum. Keza 50 Atatürkçü kurucu üyeyi aynı duygularla selamlıyor, aramızdan ayrılanlara rahmet diliyorum.

ADD’nin kuruluş nedenleri açıklanırken, “Atatürk devrimlerinin düşmanları planlı ve sinsi bir çalışma ile, devrim ve ilkeleri yok etmek çabası içindeler” yorumu yapılmıştır.

Atatürk’ün, Türkiye’nin ve Türk Ulusu’nun düşmanları bugün daha da azgınlaşmışlar, dış işbirlikçileri ile birlikte Atatürkçülüğü Türkiye’nin önünde bir engel, çağdışı bir düşünce gibi yorumlamaya başlamışlardır. Bu gerçek, derneğimizin kuruluş günlerinde yapılan saptamanın ne derece doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Bu durumda sızlanmayı bir yana bırakıp, 1989’dan 2006’ya geçen 17 yıl içinde karşıt güçlerin zemin kazanmalarında Atatürkçülerin uygulama yöntemlerinin payının olup olmadığı sorgulamasını yaparak kendimize çeki düzen vermeli, akılcı yeni önlem ve yöntemler geliştirmeliyiz.

Dernek tüzüğümüzde belirtildiği gibi, ADD üyeleri ve Atatürk Cumhuriyetine gönül verenler olarak, Atatürk devrim ve ilkelerinin, toplumsal sorunların çözümlenmesinde ışık tutucu niteliğine ve yaratıcı güce sahip olduğuna inanıyor ve Atatürkçü düşünce sisteminin günümüze ve geleceğimize gerçekten egemen olmasını istiyoruz.

Ancak, öz eleştiri bağlamında hemen kabul etmeliyiz ki Atatürkçülüğü sloganlar, arkasında koşulmayan, oluruna bırakılan, uğrunda ter dökülmeyen dilekler şeklinde algılamayı sürdürdükçe, gelecekte daha hüzünlü günleri ve olayları yaşamak zorunda olacağız. Şekilde kalan, törensel düzeyi aşamayan bağlılık beyanları Atatürkçülüğü korumak için yeterli olamamıştır. Yeterli olması da olanaklı değildir. Çünkü Atatürkçü düşünce sistemi, sahteciliği yadsımakta, özünde çok farklı anlamları, yüce değerleri saklamaktadır.

Atatürkçüler Ne(ler) Yapmalı?

Atatürkçülük, yurt, ulus sevgisi, özgüven, sorumluluk duygusu, cesaret ve kararlılık duygularının görkemli birlikteliğinin akıl ve bilim ışığında eyleme dönüşmüş şeklidir.

Yüce Atatürk’ün yaşamı yukarıdaki tanımın örnekleriyle doludur. O, yurduna ve ulusuna olan içten sevgisi, özgüveni, sorumluluk duygusu, cesareti ve tüm kararlılığı ile, 25 Nisan 1915’te her şeyi göze almış, çıkarma yerini saptayarak düşmana saldırmış ve Çanakkale Savaşı’nın ve tarihin yazgısını değiştirmiştir. Atatürkçü yaklaşım tarzında şekilci davranışlarla yetinmek, olayları kaderine bırakmak kolaycılığı yoktur. O olayların içine girerek yaşamış, sorumluluk üstlenmiş, başarılı olmayı istemiş, özgüveni ile başarılı olacağına inanmış, başarılı olmak için yapılması gerekli her şeyi yapmış ve bu nedenle başarılı olmuştur. Kurtuluş Savaşı o yüce nitelikler olmasa nasıl başarılabilirdi? Muzaffer Türk ordularının 9 Eylül 1922’de Đzmir’e giren kahramanlarının büyük çoğunluğu yalınayak, olanların çarıkları delik, karınları açtı; ancak zafer tutkusu ve inancı yüreklerini aydınlatmış, onları Kemal’in Askerleri, efsaneleşmiş kahramanlar yapmıştı.

Kurtuluş Savaşı’nda Kemal’in Askerleri yurtları, ulusları ve bağımsızlıkları için ölümü göze almışlar ve sorumluluklarının gereğini yapmışlardı. Bugün Atatürk’ün sevenleri, Atatürk’ün İzcileri aynı sorumluluk duygusunu Atatürk’ün yaptığı gibi eyleme dönüştürerek günün koşullarına uygun yeni çözümler üretmek ve kesinlikle başarılı olmak, başarılı olmak için bütün güçlerini ortaya koymak zorundadırlar.

Türk Ulusu’nun büyük çoğunluğu Atatürk sevgisi, Atatürk Cumhuriyeti’ne bağlılık duyguları ile doludur. Sorun, bu büyük gücü harekete geçirmek sorunudur. Yalnız “Atatürk düşünce sistemine bağlıyım”, “Atatürk’ü seviyorum, onun izcisiyim” demekle Atatürkçü olunmaz. Atatürkçü olmak Atatürk gibi davranmakla mümkündür. Asırlarca geri bırakılmış, açlığa, yoksulluğa, çaresizliğe itilmiş Türk Ulusu’nun sorumluluk duygusu yüksek, yüksek seciyeli sevenlerine gereksinimi vardır.

Bugünün Atatürkçüleri, üniversitelerimizle birlikte, uygulama alanına konulabilecek somut uygarlaşma projelerini geliştirmek zorundadır.

Eğitim sistemimiz 1924’de saptanan öğretim birliği hedefinden saptırılmış, ulusal niteliğinden uzaklaşmış, karanlık emellerin aracı haline dönüştürülmüştür. Atatürkçüler, Atatürk’ün İzcileri eğitim sistemini ulusal ve çağdaş nitelikleri ile yaşama geçirecek önerileri ortaya koymalı, sloganların, hayıflanmaların dar kalıbından kendilerini kurtarmalıdırlar. Yoksa Anayasal güvence orada durur ve ulusumuzun geleceği ve güvencesi olan gençliğimizin içinden geçtiği eğitim sistemi, bugün olduğu gibi gözümüzün önünde derin karanlıklara doğru yol alışını sürdürür.

Türkiye Coğrafyası Orta Asya’dan kopup, Akdeniz’e uzanan o görkemli konumuyla sinik, uyuşuk dünya görüşlerini ve bu görüşlere dayalı politikaları kabul edemez. Anadolu Coğrafyası bağımsız, kendine özgü çözümleri zorunlu kılmaktadır. Küçük, kısır beyinlerin değil, bilimsel, akılcı özgür düşüncelerin yarattığı dış politika çözümleri aranıp bulunmalıdır. Atatürkçüler ona layık görkemli yolları bulmak, üretmek zorundadırlar.

Siyaset yapış mantığımız, seçim ve siyasal partiler yasalarımız da halkımızın özlemleri ile uyumlu değildir. Ulusumuz daha çok demokrasi istemekte ancak kendisine giderek yozlaşan bir yaşam tarzı dayatılmaktadır. Demokrasi birkaç kişinin çıkarı için değil, ulusun tümünün aydınlık geleceği için çözümler üretmelidir. Aynı zamanda demokrasi çoğunluğun azınlığa tahakkümü değil fakat tahammülüdür. Demokrasinin özü budur. Atatürkçüler demokrasimizin gelişmesinin önündeki engelleri ortadan kaldıracak düşünsel araçları bulmalıdırlar.

Ulusumuzun sağlık sorunları vardır. Halkımız global ekonomik kuşatma altındadır. Uygulanan politikalar gereksinimleriyle uyuşmamaktadır, her geçen gün daha çok çaresizliğe, daha çok sıkıntıya itilmektedir. Gürbüz ve sağlıklı kuşakların yetiştirilmesine olanak sağlayacak özgün sağlık, sosyal ve ekonomik çözüm yöntemlerin bulunup, uygulanması üniversitelerimizin ve gerçek Atatürkçülerin öncelikli görevlerindendir.

Ulusumuzun dinsel inançları baskı altındadır. Onların temiz duyguları siyasal sömürü aracı olarak kullanılmakta, sahtekâr kişilerin tuzağına düşmektedirler. Atatürkçülük de bundan payını almaktadır. Onların aydınlatılması, özgür gelişimlerinin sağlanması, karanlık kişilerden kurtarılması, onlarla birlikte olacak, onlarla beraber çalışacak, onların derdini kendi derdi olarak belleyip, derman olacak gerçek Atatürkçüleri beklemektedir. Atatürkçü Düşünce Derneği; eğitimden sağlığa, tarımdan ticarete, sanattan, kültürel ilişkilere, akla gelebilecek her konu ve ayrıntıda çözümler geliştirmeli ve bunları halkın içinde, halkla birlikte yapmalıdır.

Gerçek dostlarını, sevenlerini yanında, dertlerinin içinde gören insanımız böylece kendisini bağlayan düşünce zincirlerini kırıp, Atatürk’ün aydınlık yolu doğrultusunda devleşip, şahlanacaktır. Kurtuluş destanı bu şahlanışın anlamlı bir örneğidir. İnsanımız böylece yeniden doğacaktır. Atatürkçü düşüncede çoğalacak bir ulusa Sevr’i hortlatacak, onu anımsatacak dayatmalarda bulunmak mümkün olabilir mi?

Yabancıların Türk Ulusunu hiçe sayan davranışları birlik olamamaktan, dayanışma ve özgüven noksanlığı yüzünden değil midir?

Anadolu, Türk Ulusunun dantel dantel işleyeceği bahçesidir. Bu bahçenin yeşermesine, canlanmasına, uygarlaşmasına, mutlu, sağlıklı insanlarla doluşmasına, ulusal birlik ve beraberlik içinde, dayanışma duygularının geliştirilmesine katkı sağlamadan, alın teri dökmeden Atatürkçü olunabilir, Atatürkçüyüm denilebilir mi?

Gerçekten Atatürkçü olmak için öncelikle kafalardaki zincirleri koparmak, özgür düşünebilmek, bağımsızlığı bir karakter olarak özümsemek, yaratıcı çözümler üretmek gerekir. Olayları uzaktan seyretmek, onları oluruna bırakmak Atatürkçülerin davranış şekli olamaz. Ülkemizin geleceğini yönlendirmede başarıyı, yabancı dayatmalara boyun eğmekte görenler, Kurtuluş Savaşı günlerinde olduğu gibi bugün de yanılmaktadırlar!

Sözün özeti; Atatürkçüler, akıl ve bilimin önderliğinde (üniversiteler ve tüm bilimsel kuruluşlarla çok yakın ve anlamlı işbirliği içinde), yurt ve ulus sevgisi ile (Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Ulusu’nun sonsuza dek yaşatılma görevinin kendisinde olduğu bilinci içinde), özgüven, cesaret ve sorumluluk duygusu içinde (başarıya kilitlenmiş, zorluklardan çekinmeyen ve Bana Ne? duygusundan arınmış, bu benim görevim diyebilen) kararlı kişilerle, özgün projeleri tek tek uygulamaya koyacaklar, çoğalacaklar ve kesinlikle başarılı olacaklardır. Atatürkçü Düşünce Derneği bu zor görevleri yapmak için vardır!




Yorum Gönder

0 Yorumlar