Büyük bir ihtiyatla bir tipoloji incelemesine girişiyorum. Çünkü öğrencinin sağlam temelinde aşağı yukarı aynı cins bir dokudan daha fazla şeye sahip olduğu yanlış bir fikir oluşabilir. "Suçlu", "sıkıntı nevrozu" veya "şizofreni" kelimelerini işitince böyle hareket ederse veya inanırsa, sadece kişisel araştırma olanağını kaybetmekle kalmaz, aynı zamanda tedavideki hasta ile sürekli anlaşamamazlıklara düşer. Ruhsal hayatıyla ilgili incelemelerde elde edebildiğim en mükemmel bilgiler, belki de tipolojiden yararlanmamda gösterdiğim özenle mümkün olmuştur. Bundan vazgeçemeyiz. Bu bir gerçektir. Çünkü tipoloji bir bütünlük görüşünü kazanmamıza, şu veya bu şekilde toplu bir teşhis koymamıza imkan verir. Buna karşılık tipoloji bize her özel vaka ve tedavisi hakkında pek az bir fikir verir. Her başarısızlıkta karşımızda arazların bulunduğunu daima hatırlamamız gerekir. Bu arazlar, bireyin çocukluğundan beri kazanamadığı sosyal duyguyu zorunlu kılan bir dış faktörün etkisidir. Ve üstünlük kompleksi yönünde düşünülmüş bir aşağılık duygusu tarafından geliştirilmiştir.
"Çetin" çocuklardan başlayalım. Tabiatıyla, uzun zamandan beri yerinde ve yeterli bir şekilde işbirliği yapmayan çocuktan söz açıyoruz. Bu çocuk sosyal duygudan yoksundur. Çoğu zaman, olağan durumlar için yeterli sosyal duygunun evde ve okulda alışılmamış bir çaba yüzünden yetersiz görüldüğünü kabul etmek gerekmektedir. Bu hale çok rastlanır ve bu halin belirtileri genel olarak iyi bilinmektedir. Bu hallerden hareket ederek, bireysel psikoloji araştırmalarının değerini takdir edebiliriz. Bu araştırmalar sayesinde karşılaştığımız güç hallere, daha iyi hazırlanmış oluruz. Her zamanki çevresinin dışında ayrı olarak ele alman bir kimsenin, deneysel testler veya grafoloji ile incelenmesi önemli yanlışlara yol açabilir. Bu durum bize, başkalarından tecrit edilmiş kimseye öğütler yağdırma ya da şu veya bu sınıflama sistemine onu sokma yetkisini veremez. Bu olaylar psikologun, her olayı doğru bir şekilde değerlendirmek için bütün mümkün sosyal koşullar ve eksiklikler hakkında bilgi edinmesi gerektiğini anlamamıza yardım eder. Psikologun topluluğun iyiliği olan ödevlerine, hayatın isteklerine ait bir görüşe, dünya anlayışına sahip olması istenebilir.
Birçok bakımlardan yararlı olan çetin çocuklar tasnifini yaptım. Tembel, gevşek, itaatkar, utangaç, sıkıntılı, yalancı ve benzer diğer çocuklar... Bunlar daha ziyade pasif çocuklardır.
Otoriter, sabırsız, heyecanlı, duygusal krizlere elverişli, gürültücü, zalim, övünen, kaçan, hırsız gibi daha ziyade aktif çocuklar... Her özel halde ortaya çıkan faaliyet derecesini tayin etmeye çalışma zorunluluğu vardır. Bu çok önemlidir. Çünkü, belirgin başarısızlık halinde çocukluktaki yetersiz faaliyet derecesi görünebilir. Cesaret dediğimiz doğru faaliyet derecesi, yeterli bir sosyal duyguya sahip çocuklarda bulunur. Sinir hastaları arasında pasif; suçlu çocuklar arasında da aktif çocuk oranının daha yüksek oluşu hayret uyandırmamalıdır. Görünüşte normal bir çocukta sonraları, görülen başarısızlık kanımızca yanlış bir gözlemde aranmalıdır. Elverişli dış şartların bazı hallerde çocukluğa ait bir kusuru meydana çıkarabileceğine inanıyorum. Fakat daha sert bir deneme bu kusuru hemen açığa vurur. Bütün hallerde hayatın karşımıza çıkardığı deneyimleri deneysel denemelere tercih ediyoruz. Çünkü orada hayatla münasebet ihmal edilmemektedir Mesela, idrarı tutamama, yemek yeme zorluğu, gece bağırmaları, sık nefes alma, sürekli öksürük, kabızlık, kekemelik, gibi hekimlik psikolojisine giren çocuk kusurları, çocukların hırpalanmaları hali bir yana bırakılırsa, hemen tamamıyla şımartılmış, bağımlı çocuklarda görülür. Bu arazlar çocuğun bağımsızlığa ve işbirliğine karşı yaptığı protesto şekilleridir ve çocuklar başkalarının yardımını istemektedirler. Çocukların kendini tatmin etmesi de sosyal yetersizliğini göstermektedir. Yalnız arazla uğraşmak ve sadece kusuru yok etmeye çalışmak yetmez. Ancak sosyal duyguyu güçlendirmek suretiyle başarı beklenebilir.
Bütün bunlar "evet"teki fazlalık, "fakat" daki aşırılık gibi pasif mahiyetteki zorlukların ve yanlışlıkların sinir hastalığını andıran bir özellik taşıdığını göstermektedir. Hayat problemleri karşısındaki gerileme sinir hastalığında, belirli ve ileri derecede üstünlük kompleksi olmadan da kendini gösterir. Hayat cephesinin arkasında daima bir saplanma, işbirliğinden uzaklaşma veya kuvvetli bir rahatlama arzusu, başarısızlık halinde mazeretler bulma isteği ortaya çıkar. Sürekli hayal kırıklıkları ve başarısızlık korkusu, sosyal problemlerin çözümünden uzak arazları devam ettirmek suretiyle kendini belli ederler. Bazen, sıkıntı nevrozunda olduğu gibi, hasta sürekli başkalarından memnun olmadığını gösteren küfürler savurur. Takip edilme manisinde hastada hayat düşmanlığı ve hayat problemlerinden uzak kalma arzusu daha iyi belli olur. Fikirler, duygular, yargılar ve düşünceler daima bir gerileme yönünü izler. Bu da sinir hastalığının soy ve çocukluk şekillerine dönüşü değil de, bir oluşturma işi olduğunu açıkça söylememize yol açmaktadır. İyileşmeye her türlü engelle karşı koyan, hayat stilinden meydana gelen ve insanın kendisine zorla kabul ettirdiği üstünlüğü hedef tutan dinamik kanun, bu yapıcı iştir. Yapma işi daima hayat stiliyle anlaşma halindedir. Hayat problemleri karşısındaki gerileme, tam olarak intiharda gerçekleşir. İntiharın ruhsal dokusunda faaliyet görülür. Fakat cesarete hiç rastlanmaz. Sadece yararlı işbirliğine karşı güçlü bir karşı koyma göze çarpar. İntihar etmek isteyen kimseye inen darbe, başkalarını esirgemez. Toplum ilerleme yolunda ki intihardan daima müteessir olur. Yersiz sosyal duyguyu sona erdiren faktörler hayatın üç büyük problemidir. Bunlar topluluk, meslek ve aşktır. Bütün hallerde intihara yol açan şey; takdir ve tahmin yetersizliğidir. Üç hayat probleminden birinin yaptığı korku veya zorluktur. Bazen de bu korkudan önce çöküntü veya melankoli safhası gelir. 1912'de bu ruh hastalığı hakkındaki araştırmalarımı bitirdim. İntihar teşebbüslerini ve bizzat intiharın başkalarına karşı düşmanca bir belirti olduğunu anladım. Bu belirti yetersiz bir sosyal duygudan meydana gelmektedir. Bireysel psikolojinin bu buluşu, akıl hastalığının daha iyi anlaşılmasına yol açtı. Ne yazık ki, çoğu zaman intiharla sona eren akıl hastalığında ümitsizlik, sosyal bakımdan yararlı işbirliğinin yerini alır. Akıl hastalığı bu yer değişmeyi temsil etmektedir. Yakın akrabaların veya başkalarının fedakarlığı karşısında, kurbanın maddî kayıpları, (mevkii kaybı), aşkla ilgili hayal kırıklıkları, gururunun kırılması, ümitsizliğin dinamik kanunla bağdaşmasını imkânsız hale getirebilir. Ruh süreçlerine karşı fazla ilgi gösteren kimse, hayatın kendisini başkalarından çok hayal kırıklığına uğrattığını görmekte zorluk çekmez. Çünkü bu kimseler, hayattan fazla şey beklerler. Hayat stillerine bakarak, çocukluklarında büyük bir çöküntü ile başkalarına cezalandırma amacını güden kendi kendini sakatlama eğilimine rastlayabileceğimizi haklı olarak düşünebiliriz.
Annesi tarafından fazla şımartılmış, ailesinin en küçük oğlu olan 17 yaşında bir genç, annesi seyahate çıkmak zorunda kaldığında ablasının yanında kalmıştı. Okulda çok zor problemlerle karşılaşan genç, akşam intihar etmiş ve şu mektubu bırakmıştı: "Yaptığım işi annemize söyleme. Annemin şimdiki adresi şudur... Dönüşünde ona hayattan hiç zevk almadığımı ve hergün mezarıma çiçek koymasını söyle."
İnsanın varlığına değil de başkalarına yönelen bir faaliyet şekli daha vardır. Bazı çocuklar çok erkenden başkalarını kendilerine düşman sayar. Bu ruh hali sıkı sıkıya bir yoksunluk duygusuna bağlıdır. Bu duygu kıskançlığa, ihtirasa ve seçilen kurbana tamamıyla egemen olma eğilimine yol açar. Sürekli faaliyette bulunur ve güçlü bir şekilde devam eder. Sosyal duygunun yetersizliği elde edilen avantajları frenler ve geciktirir. Duygusal haller, üstünlük rüyasının yaptığı ümitler boşa çıkınca, şiddetlenir. Bütün bunlar çoğu zaman saldırganlığa yol açar. Başarısızlık, toplulukta, okulda, müşterek hayatta belirginleştiği zaman aşağılık duygusu sürekli olur. Eğlenceye düşkün suçluların önemli bir kısmı zührevi hastalıklarından muztariptir. Bu da onların cinsel problemi gerektiği gibi çöze- memelerinin bir delilidir. Bunlar arkadaşlarını daima kendilerine benzeyenler arasından seçer. Bu suretle de dostluk duygularının zayıflığını belli ederler. Bu, insanların üstünlük kompleksi kurbanlarından daha üstün olduğu inancından meydana gelir. Bunlar davranışlarını doğru bir plana naklettikleri zaman kanunlar çiğneyebilirler, kendilerini kanunlara saygı göstermeye zorlayanlardan yüz çevirebilirler. Gerçekten, hiçbir zaman meydana çıkarılamayanlar bir yana bırakılırsa, zimmetlerinde kendilerine isnat edilenden daha fazla şeyler bulunmayan suçlu yoktur. Suçlu, saklanmasını bildiği takdirde meydana çıkarılamayacağı vehmiyle suç işler. Yakalanınca bazı küçük teferruatı ihmal ettiği için suçunun meydana çıkarıldığına tam olarak inanır.
"Doğuştan suçluluk" eskimiş bir görüştür. Suçun kaba-hatlilik duygusundan meydana geldiği hususundaki düşünceye ancak, ağır çocukluk, aşağılık duygusu, üstünlük kompleksi ve sosyal duygunun yetersizliği üzerinde duran görüşümüz unutulduğu zaman ulaşılır.
Şımartılmış veya şımartılmak isteyen çok sayıda suçlu vardır. Bunlar arasında çocukluklarında terkedilenler de bulunmaktadır.
Doktorluğum sırasında, uyuşturucu düşkünlerinin bu hastalığa tutulmasında çevrenin kandırma metodunun etkili olduğunu tespit ettim. Uyuşturucu kurbanı çözülmesi mümkün görünmeyen bir problemle karşılaştığı zaman tehlikeli sonuçlar verir. Daha önce belirttiğim gibi, özel bir tat alma faktörü ayyaşlıkta bir aşağılık duygusu veya utangaçlık, yalnız kalma eğilimi, aşırı derecede hassasiyet, sabırsızlık, heyecanlı-lık, sıkıntı, çöküntü, cinsel güçsüzlük gibi sinir arazlarıyla ortaya çıkan üstünlük duygusunu meydana getirir. Övünme, yıkıcı tenkit eğilimi, egemenlik arzusu, şeklindeki üstünlük duygusu kendini gösterir. Nihayet, aşırılığa kaçan sigara ihtiyacı ve ileri derecede kahve tiryakiliği çoğu zaman gevşek, kararsız bir ruh halini gösterir. Bir hile ile ağır, aşağılık duygusu geçici olarak bir yana bırakılır, ya da suç aksiyonunda olduğu gibi, güçlendirilmiş faaliyet şekline sokulabilir. Bütün başarısızlık hallerinde her başarısızlık aşılması mümkün olmayan bir kusurda aranmalıdır. Bu yüzden zehrin ilk sonucu, çoğu zaman kurbana bir rahatlama duygusu sağlamaktır.
26 yaşma kadar bir adam elverişli maddî şartlar içinde yaşamıştı. Kızkardeşinden 8 yaş küçüktü. Çok şımarık ve inatçı idi. Annesi ve kızkardeşi kendisini sık sık, bir bebek gibi, kolları arasına alıyordu. Bunu unutamıyordu. Dört yaşında iken iki gün için büyükannesinin yanma bırakıldı. Büyükanne kendisine karşı daha ciddi hareket ediyordu. Büyükannenin ilk müdahalesi karşısında evinin yolunu tutmak istemişti. Babası içki içiyordu. Bu da anneyi sinirlendiriyordu. Okulda ebeveynlerinin etkilerinden yararlanıyordu. Zamanla annesi kendisini eskisi kadar şımartmadığı için dört yaşında iken yaptığı gibi, o da sosyal hayata iyi intibak edemememişti. Toplantılarda, meslek hayatında, genç kızların yanında daima sıkıntılı bir çöküntü ve sinirlilik hali sergiliyordu. Bunun sonucunda, kendisini içkiye alıştıran kimselerle çok iyi anlaşıyordu. Annesi bunu ve özellikle, sarhoşluğunda polislerle çatıştığını öğrendiği zaman yanma gitmiş ve içkiden vazgeçmesi için doku-nakli bir şekilde yalvarmıştı. O içki ile kendisini avutmaya devam etti. Annesinin kendisiyle daha fazla ilgilenmesini ve onun tarafından şımartılmasını sağlamaya çalıştı.
24 yaşında bir öğrenci sürekli başağrısmdan şikayet ediyor, meydan korkusunu duyuyordu. Bundan bakaloryasını evinde vermesine izin verilmiş, bundan sonra durumu geniş ölçüde düzelmişti. Üniversite öğreniminin ilk yıllarında bir genç kıza aşık olmuş, bu kızla evlenmişti. Kısa bir zaman sonra tekrar başağrısına tutulmuştu. Aşırı derecede ihtirasa sahip ve şımartılmış olan bu adamın başağrılarmın sebebi karısından hiç memnun olmamasıdır. Davranışında, rüyalarında açık bir şekilde kendini belli etmesine rağmen hiçbir zaman tam olarak gösteremediği kıskançlığı da bu ağrılara neden olmuştur. Ailesinin ikinci çocuğu idi. Ağabeyi ile hiç anlaşamamıştı. Her zaman baş olmak istiyordu. Daha sonraları elverişli şartlar sayesinde yüksek bir mevkiye ulaştı. Ruh bakımından değil de zeka bakımından bu mevkinin adamı idi. Bu durumun yaptığı sürekli sinirlilik yüzünden morfine başvurdu. Birkaç defa iyileşti. Fakat yeniden bu merakın kurbanı oldu. Mânâsız kıskançlığı onun için daima tehlikeyi büyüten bir neden şeklinde kendini gösterdi. Durumundan pek emin olamadığı için intihar etti.
0 Yorumlar