ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNİN ÇAĞDAŞLAŞMA BOYUTUNDA YÖNETSEL VE TOPLUMSAL İLETİŞİM
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Haluk Yüksel
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Öğretim Üyesi.
İletişim, toplumların birarada bulunmalarını ve toplumun öğelerinin birbirleriyle ilişkisini sağlayan bir tür yapıştırıcı, "harç" görevini taşıyan bir olgudur. Türkiye Cumhuriyetini kuran ve işleyiş temellerini belirleyen Atatürk ilkelerinin hayata geçmesinin de en önemli aracı olarak karşımıza iletişim çıkmaktadır. Atatürk ilkelerinin iletişim yapılarının gerek kendi alt-sistemleri, gerekse başka toplumsal yapılarla kurdukları etkileşim ağı, onların işleyişlerinin ve gerçekleşmesinin temeli;olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka deyişle, iletişim olgusu Atatürk ilkelerinin de harcı niteliğini taşımaktadır.1
1 Geniş bilgi için BKZ: AHMET HALÛK YÜKSEL Atatürkçü Düşünce Sisteminde Kültürel İletişimin Modele Dayah Boyutlun, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Ya- yınları N o : 123, Eskişehir: 1987, s. 328-349.
Genellikle Atatürk ilkelerinin iletişim yapıları belli bir iletişim dizgesini izler. Bunun yanısıra, Atatürkçü Düşünce Sisteminin doğası gereği, kültür olgusu da iletişim sürecinde önemli rol oynar. Ayrıca, Atatürk ilkelerinin kendi iç iletişimlerinin yanısıra, Atatürkçü düşünce Sisteminin bütünsel yapısına paralel olarak bütün ilkelerin de, Atatürkçü kişilik özelliklerine .sahip Atatürkçü bir toplum yaratma hedefi temelinde birbirleriyle bağı ve iletişimi bulunmaktadır. Bir de, Türk toplumunun kendi öz değerlerinin formüle edilmiş şekli olarak nitelendirebileceğimiz Atatürk ilkeleri, toplumla doğal bir iletişim içerisindedir. Ancak temelde yapılması gereken bunun toplumsal bağlamda bilinç düzeyine çıkarılmasıdır.
Bu anlamda, Atatürkçü toplumsal iletişimin işleyişine bakmak gerekmektedir. ŞEKİL l'deki çizimde de görüldüğü gibi, Atatürkçü toplumsal iletişim sürecinde kaynak, Atatürk ve onun kişiliğinde Atatürkçü devlet anlayışı ve örgütlenmesidir. Bu kaynağın iletileri (messages) ise dış uyaranlar başığı altında topladığımız bir takım öğelerin üzerinde, onlardan etkilenerek biçimlenmektedirler. Bu öğelerden bazılarını; Türk ulusunun yüzlerce yılda biçimlenmiş kültürü, İslam dini, Atatürkçü Düşünce Sisteminin ortaya çıktığı dönemde varolan toplumsal yapı ile, bu yapının ilişkide bulunduğu çevre, toplumun kültürünün ortaya çıkardığı gelenekler, görenekler ile benzer toplumsal normlar, anılan düşünce sisteminin kurucusu olan Atatürk'ün yetişme biçimi, ortamı ve süreci ve ayrıca toplum için konulan çağdaşlaşma amacı ile buna benzer diğer uyaranlar, amaçlar ve ilkeler olarak sıralamamız mümkündür. Bu iletişim sürecinde kodlama Türkçe olarak ve toplumun bütün katmanlarının anlayacağı biçimde gerçekleştirilir. Oluk (channel) çok sayıdadır. Bunu açarsak, Atatürk tarafından oluk olarak; topladığı kongreler, TBMM, Söylev, çeşitli yer ve zamanlarda gerçekleştirdiği söylevler ve demeçler, telgraf, o dönemde çıkarılan gazete (Irade-i Milliye) vb. araçlar ve yöntemler kullanılmıştır. Bunların yanısıra, eğitim sistemi, kitle iletişim araçlarının hepsi, Atatürkçü toplumsal iletişim sürecinde etkin olarak kullanılır. Bu iletişim sürecinde iletişimin amacı; Türk toplumunu Atatürk ilkeleri doğrultusunda biçimlendirerek Atatürkçü kişilik özelliklerine2 sahip bireylerden oluşan bir ulus yaratmaktır. Bu bağlamda; bu iletişim sürecinde iletiler, Atatürkçü Düşünce Sistemi, ilkeler ve kişilik özellikleri çerçevesinde olarak (ya da tama yakın) gerçekleşecektir. Kod açımı gerçekleştirildikten sonra, iletiler yorumlanacak ve belli bir tepki ortaya çıkacaktır. Bu tepki, iki tür yansıma oluşturacaktır. Bu ise, Atatürkçü Düşünce Sistemindeki demokrasi anlayışı ile gerçekleşir. İkinci yansıma da, kaçınılmaz olarak, kaynağı etkileyen dış uyaranlar ya da öğeler sistemine olacaktır. Eğer, alman iletiler sonucunda oluşan tepki, değişme yönünde olursa, bu öğeler sistemine bu doğrultuda bir yansıma gelebilir ve bu öğelerin bazıları yapısal değişikliklere uğrayabilir. Bundan sonra düzenlenecek ve kodlanacak iletiler ise bu değişiklikler göz önüne alınarak düzenlenecektir. Bu bağlamda, Atatürkçü toplumsal iletişim sisteminde sürekli yansıma ile kaynağın çevreyle ve uyaranlarla etkileşimi büyük önem kazanmaktadır. Çünkü bu yolla, toplumsal yapıdaki değişim ve oluşumlar ile o sistemin dışındaki sistemlerde meydana gelen yenileşme ve değişimler hakkındaki bilgi sahibi olunabilir. Bu ise, Atatürkçü Düşünce Sisteminin değişen-gelişen toplumsal koşullara sürekli uyabilme anlayış ve yeteneği ile Türk toplumunu "çağdaş uygarlıklar düzeyine" ulaştırma hedefinin doğal gereğidir. Eğer, anılan sürekli yansıma ve çevreyle etkileşim, iletişim sürecinde yer almazsa, değişimlerin ve çağın gerisinde kalmak kaçınılmaz olacaktır.
2 Atatürkçü kişilik özellikleri konusunda ayrıntılı bilgi için Bkz: İNAL CEM AŞKUN "Yönetici Kişiliğinin Atatürk İlkeleri Temeline Göre Geliştirilmesi"-E.l. T.t.A. Dergisi,Cilt XVI, Sayı: 1, Eskişehir, Ocak, 1980, s. 22-30.
Atatürkçü Çağdaşlaşma Anlayışı
Atatürkçü Düşünce Sisteminin ve Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı temel ilkelerden birisi de "çağdaşlaşma"dır. Türkiye Cumhuriyetinin temeli olan bu kavramı çok kısaca ulusu ve ülkeyi çağdaş uygarlık ve kültür düzeyine çıkarmak olarak tanımlamak mümkündür.
Aslında Atatürkçü Düşünce Sistemi yapısı gereği çağdaştır ve gelişmelere açıktır. Atatürkçülük bir doktrin değil, gelişen ve değişen toplumsal şartlara tam olarak ayak uydurabilen bir politikalar bütü- nüdür. "Doktrin istemem, donar kalırız. Biz yürüyüş halindeyiz"3 sözü aslında bu yaklaşımı dile getirmektedir. Atatürkçülük, milleti çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmayı temel hedef olarak almıştır. Bilindiği gibi, uygarlıkta durağan bir yapı taşımaz. Aksine sürekli bir hareketlilik ve gelişme içindedir. Bu bağlamda Atatürkçülüğün anılan temel özelliği hayata en iyi uygunluk gösteren yapıyı taşımaktadır. Ancak, çağdaş uygarlık hedefinin milletin diğer hedeflerinden önemli bir nitelik farkı bulunduğunu da vurgulamak gerekmektedir. O da, yukarıda değinildiği gibi, bu hedefin sürekli hareket halinde olu- şudur. Başka deyişle, çağdaş uygarlık hedefi bir kez yakalandığında ona tam olarak ulaşılmış sayılmaz. Çünkü, eğer yakalanılan noktada kalınırsa, hedef yapısı gereği kısa sürede tekrar ileri gidecektir. Bu nedenle onu daima ve ısrarla izlemek gerekir. Öte yandan, böyle bir hedefi yakalayıp izlemenin ilk koşulu ise, herşeyden önce ulusun çağdaş uygarlıktan kopmasına neden olan engelleri ortadan kaldırmak ve yerlerine ilerlemeyi. hızlandıracak kurum ve yöntemleri koymaktır. Bu nedenle, Türk ulusunu çağdaş uygarlık hedefine doğru yöneltici ve bu doğrultuda ilerlemesini sağlayıcı iletişim devrimi (yazı dil, kıyafet devrimi vb.) önlemlerin alınmasını sağlamıştır. Atatürk böyle bir hedefe ulaşmanın, insan ömrü kadar bir zaman kesitine sığdırılamayacağını da görmüştür. Ancak, bu hedefin yakalanıp izlenmesi sürekli bir olay olduğu için, Türk milletinin gelecek kuşaklarına bu yolda izlenmesi gereken yöntemi ise; "Efendiler, bugüne kadar elde ettiğimiz başarı, bize ancak ilerleme ve uygarlığa doğru bir yol açmıştır. Yoksa, ilerleme ve uygarlığa henüz ulaşmış değiliz. Bize ve torunlarımıza düşen görev bu yol üzerinde hiç durmadan ilerlemektir"4 şeklinde belirtmiştir.
3 VEHBİ TANFER, "Atatürk-Atatürkçülük" Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Ankara, 1984, s. 198
4 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 1, s. 318.
Çağdaşlaşmak, çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşmak ve buna bağlı olarak da, çağdaş bir cumhuriyet kurma ve yerleştirme çabalarına bağlı olarak ortaya konan batılılaşma olgusunun beraberinde bazı sorunları getirdiği bilinmektedir. Özellikle ilk yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu dönemine bağlılıklarını sürdüren geleneksel anlayışın direnmeleri, yobaz dinciliğin yeni yönetim biçimine karşı koymaları ve diğer bazı kesimlerin girimleri, çağdaşlaşma ve çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşma açısından engel olarak ortaya çıkmıştır. Bu noktada ise, Atatürkçü Düşünce Sisteminin birleştirici ve sentezci yanı tekrar ön plana çıkmaktadır. Eski ile yeni, geleneksel ile gelişmecilik, yobazlık ile açık düşüncelilik bir potada eritilmiş, gerçekleştirilen devrimlerle de, Türkiye Cumhuriyeti pekişmiştir. Ancak, yine de ortaya birtakım sorunlar çıkmıştır. Çağdaşlaşmayı öykünmecilik olarak anlayanlar, batılılaşma olgusunu çok abartılı ele alıp topluma yabancılaşanlar, yenileşme çabalarının halka tam olarak ulaşmasını dolaylı da olsa engellemişlerdir. Ancak, tüm bunların Atatürk'ü, Atatürkçü çağdaşlaşma anlayışı ile Atatürkçü çağdaşlaşma anlayışının iletişim boyutu, ve işleyişini tam olarak yorumlanıp, hayata geçirilememesinden kaynaklandığı açıktır.
Atatürkçü Çağdaşlaşma Anlayışının İletişim Boyutu
Atatürkçü çağdaşlaşma anlayışına iletişim açısından sistem yaklaşımı ile baktığımızda, ana sistemin, alt sistemlere politikalar ve iletişim bağıyla bağlı olan toplum olduğu görülmektedir.5
5 Bkz: Şekil 2.
Alt sistemler topluluğun dışındaki ilk dairede hem çağdaşlaşmanın oluşma boyutunu hem niteliğini ve alanını gösteren düşüncede ve davranışta çağdaşlaşma alt-sistemleri yer almaktadır. Bu iki alt-sistem birbiriyle sıkı bir iletişim bağı içerisindedirler. Hatta ikisinin bir bütün olduğunu söylemek de mümkündür. Çünkü, bireylerin düşünce olarak çağdaş olup bunu davranışlarına yansıtmaması, genel anlamda bakıldığında bireydeki bir eksikliği gösterir. Aksi durumda da, dış görünüş olarak çağdaş birinin düşünce olarak çağdışı olmasında yapısal bir terslik bulunmaktadır. Ayrıca bilimsel olarak birinin varlığının diğerini getirmesi gerektiği de söylenebilir ve doğrusu her ikisinin bir arada bulunmasıdır. Bu tartışma aslında, çağdaşlaşırken sadece batının teknolojisini alıp, yaşama biçimini alıp-almama konusundan kaynağını almaktadır. Oysa, teknoloji ve yaşam biçimi bütündür. Aksi halde, Osmanlı İmparatorluğundaki biçimsel batılılaşma yanlışına düşülebilir. Kısacası, çağdaşlaşırken hem teknoloji, bir başka deyişle düşünüş hem de yaşam biçimi, kısacası deyişle davranışta bir bütün olarak çağdaşlaşma temel bir zorunluluktur.
Düşüncede çağdaşlaşmanın iletişim açısından uzantıları hem birey olarak hem de örgüt ve kurumlarda çağdaşlaşmayı getirirken, davranışdaki çağdaşlaşma ise, bireysel, örgütsel ve toplumsal ilişkiler açı- sından çağdaşlaşmayı gündeme getirecektir.
En sonunda, toplumsal hayatın alanlarında; hukukta, yönetimde, teknolojide, bilimde, eğitim ve öğretimde, ekonomide, uluslararası ilişkilerde ve diğer alanlarda çağdaşlaşmanın olması gerekir. Bu alt- sistemlerin herhangi birisinin çağdaşlaşma hareketi dışında kalışı, o alt-sistemin giderek toplumsal yapıyı bozucu hale gelmesine veya o alt-sistemin ortadan kalkarak yerine yeni ve çağdaşlığa ayak uydura- cak bir yapıya bırakmasına yol açar. Bunların yanısıra, toplumsal hayatın her alanında yeni öğelerin ortaya çıkması, toplumun kültürüne de yeni bazı kültürel iletilerin girmesine yol açar. Bu yeni iletiler inkılâpçılık ilkesinin yapısı gereği uyarlanır ve geleneksel bünye de zararlı etkiler yapmayacak hale getirilir. Toplumları geleneksiz düşünmek söz konusu olamayacağına göre, çağdaşlaşma konusunun kül- türel boyutu ayrr bir önem kazanmaktadır. Bu noktada, kültüre verebileceği zararlı etkilerden ötürü çağdaşlaşmaya ayak uydurmama, uzak kalma anlayışı yerine, eğitim ve öğretim ile akılcı ve gerçekçi bir yönetim politikası yoluyla dengeyi sağlamak, toplumsal gelişme açısından büyük önem taşır. Bu noktada kuşkusuz, Atatürkçü Düşünce Sistemi açısından yönetsel iletişim işleyişinin ele alınması gerekmektedir.
Yönetsel İletişime Atatürkçü Yaklaşımın Boyutları
Atatürkçü Düşünce Sistemi, Türk toplumuna yeni bir toplumsal model önermesiyle birlikte kuşkusuz yeni bir yönetim modeli ve devlet ile halk iletişiminde Osmanlı imparatorluğunda olduğundan farklı çağdaş bir yönetsel iletişim modeli önermesini de beraberinde getirmiştir. Yönetim olgusu, aslında başlıbaşına bir iletişim sürecidir. Belli bazı yönetsel kararların alınması için hazırlık yapılması, kararın alınması, uygulanması, sonuçlarının alınması ve bunların değerlendirilmesi ve yeni kararların bu değerlendirmeler ışığında alınması tamamen iletişim sürecinin işlemesi ile ilgilidir.
Devlet yönetimi olgusu söz konusu olduğunda konu daha da karmaşık hale gelir. Atatürkçü yönetim ve yönetsel iletişim konusunun iletişim yapısına baktığımızda ana-sistemin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu ve alt-sistemler topluluğuyla bağının politikalar ve iletişim sürecinin işlemesi yoluyla kurulduğunu görürüz6.
6 Bkz: Şekil 3.
Atatürkçü yönetim anlayışını belirleyen ve işlerlik kazandıran iki alt-sistem "demokrasi" ve "hukuk"tur. Atatürkçü Düşünce Sisteminin bütünselliği içerisinde halkın yönetime katılması ve halkın egemenliğinin sağlanması olguları yansımalarını hep demokrasi olgusunda bulurlar. Kaldı ki, demokrasi cumhuriyetçilik ilkesinin temellerinden de birisidir. Bu anlamda da Atatürkçü yönetim anlayışının en önemli alt-sistemlerinden birisi olması doğaldır.
Hukuk ise, tüm topluma işlerlik kazandıran; normlar ve yaptırımlar bütünü olarak bu yönetim anlayışında yerini almıştır. Türk hukuk sisteminde, hiç kimse ayrıcalıklı değildir ve mahkemeler bağımsızdır. Bu da Atatürkçü yaklaşımın bir yansımasıdır.
Bu iki alt-sistemin yönetim anlayışına verdiği iletiler Atatürkçü yönetimin niteliğini de belirler. Bu yönetim anlayışında buna bağlı olarak, yönetim karşısında da herkes eşittir. Ayrıca, demokrasi alt sistemi doğrultusunda aslında, halk egemenliği temeldir. Bunlara bağlı olarak Atatürkçü yönetsel iletişim özgürlük ve eşitlik ile sorumluluk ve denge alt - sistemleriyle güç kazanır.
Bu alt-sistemlerin ortaya çıkmasının maddi temelini de toplumsal duyarlık ve toplumsal ilişkilerdeki gelişmeler sağlayacaktır. Eğer özgürlük ve eşitlik alt-sistemini yaratacak bir toplumsal duyarlık gelişmemişse, bu durumda Atatürkçü yönetim anlayışının önemli öğesi olan demokrasi hayata geçemeyecektir.
Toplumdaki hukuk anlayışının o günün toplumsal şartlarım tam olarak karşılaması ve meydana gelen değişmeler karşısında da uygun bir yapı gösterebilmesi ile uygulamaya konulabilmesi o devletin çağdaş hukuk devleti olmasını sağlayıcı bir unsurdur. Bu unsurun işlemesi de ancak "çağdaş hukuk devleti" alt sisteminin diğer alt-sistemlerle gerekli iletişimin sağlanmasıyla söz konusu olacaktır.
Atatürkçü toplum anlayışı katı ve kesin kurallı "sınıf" anlayışını reddeder. Toplumda değişik ölçütlerle gruplanabilecek insan toplulukları bulunabilir. Ancak bu topluluklar ulusal çıkarlar için vardır ve topluluğun çıkarları her zaman ulusun çıkarlarının gerisinde olmalıdır. Ayrıca, en önemlisi toplumdaki anılan bu topluluklar arasında çatışma değil uyum olmalıdır. Bu uyum "düzenli toplumsal sınıf yapısını" ortaya çıkaracaktır ki, böylelikle çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşma mücadelesinde başarıya ulaşma şansı artacaktır. Ancak, anılan uyumun sağlanabilmesi tam bir iletişim problemidir. Eğer topluluklar arasında gerekli iletişim kurulamıyorsa, uyum ve ulusal çıkarlar için işbirliğinin sağlanabilmesi de imkansızlaşır. Çünkü, sorunların çözülebilmesinin ilk şartı sorunların ortaya konulması, bir başka deyişle başkalarına iletilmesidir. İletilen sorunlara çözümler bulunabilecek, böylelikle gereken uyum ve düzenli toplumsal yapı sağlanabilecektir.
Hukuk alt-sisteminin yönetim anlayışındaki yeri ve gerekli biçimdeki işleyişi, toplumdaki bireylerin haklarının korunması ve gerektiğinde geliştirilmesi alt-sisteminin de işleyişinin temelidir. Kaldı ki bu alt-sistem aym zamanda halkçılık ve ulusçuluk ilkesinden de güç alır.
Atatürkçü yönetim anlayışıyla, bu doğrultudaki yönetsel iletişimin en önemli hedefi yine bu sistemin bir alt-sistemi olarak değerlendirebileceğimiz "devingen, geniş tabanlı kamuoyu yaratma"dır. Bu, tüm toplumların en önemli problemidir. Çünkü, toplumsal ortam devingen (dinamik)dir. Her geçen gün toplumsal hayatta sürekli değişkenlikler meydana gelmektedir. Herhangi bir toplum bu değişmenin dışında kalamaz. Eğer kalırsa toplumda bir takım önemli problemler, hatta çözülmeler doğar. Bu esnekliğe ve gelişmeye açıklığa sahip olmayan birtakım toplumsal yapıların bugün içine düştükleri sorun da budur. Donmuş ve gelişmelere açık olmayan toplumların, olması kaçınılmaz değişiklikler karşısındaki bu durumlarını doğal karşılamak gerekir.
Oysa, Atatürkçü Düşünce Sistemi bu son alt-sistemi toplumsal hayatının bir parçası haline getirmekle bu sorunu aşmıştır. Toplumda, meydana gelecek değişmelere uyum gösterme yeteneğine sahip bir kamuoyunun yaratılması hedefi Atatürkçülüğün sağlamlığını gösteren bir olgudur. Ayrıca, bu durum devrimcilik (inkılâpçılık) ilkesinin de yansımasıyla toplumun ileriye dönüklüğünü de sağlayacaktır. Böylelikle toplumun sonsuzluğa uzanan bir çizgide varlığı da sağlanmış olacaktır.
Kısacası, Atatürkçü yönetim anlayışı, iletişim sürecinin iyi kullanılması ve özellikle alt-sistemler arasındaki iletişimin tam sağlanmasıyla birlikte, çağdaş, gelişmelere açık bir Atatürkçü toplum yaratmada önemli bir yere sahiptir. Bir toplumda, yönetim ve yönetsel iletişimin işleyişini sağlayan unsur toplumsal iletişimdir. Bu nedenle Atatürkçü toplumsal iletişimin yapısı ve işleyişinin tartışılması gerekmektedir.
Atatürkçü Toplumsal İletişim
Türkiye Cumhuriyetinin varlığındaki en önemli unsur, çağdaş bir biçimde yapılandırılan devletin yapısına uygun çağdaş biçimde işlev gören iletişimdir. Bilindiği gibi iletişim ve bu konudaki problemler ve kopukluklar Osmanlı devleti ve toplumun en önemli aksayan ve sonunda çözülmeye bile yol açan noktası idi. Bütünsel yaklaşımla toplumu düzenleyen Atatürk ilkelerinin gündeme getirilmesine paralel olarak yeni bir yönetim anlayışı geliştirilmiş, bunun en önemli unsuru olarak da her alanda açık, ulusal ve kesintisiz işleyen iletişim unsuru sisteme sokulmuştur.
Ulusal mücadelenin ilk başlarından itibaren toplumla yüzyüze iletişim kurmayı gerçekleştiren Atatürk'ün toplumsal iletişime önem verdiği bilinmektedir. Aslında toplanan kongreleri de bu açıdan değer- lendirmek gerekir. Örneğin Erzurum kongresinde bulunanların çoğunun meslekleri birbirinden farklıdır. Ayrıca kongrede yer alan bu kişilerin çoğu yörelerinin nüfuzlu kişileridir veya ordu kökenlidirler. Bunların yanısıra İstanbul'daki meclisin dağıtılması sonucunda Anadolu'ya geçen bazı eski milletvekilleri de kongreye katıldılar. Bu durumun iletişim açısından önemi, yöre halkının temsilcileri ile Türkiye'nin gelecekteki yöneticisinin durum değerlemesi ve amaçların belirlenmesi konularında yüz-yüze iletişim kurmalarıdır. Böyle bir olgunun ilk kez gerçekleşmesinin yanısıra, bu kongre gelecekteki yönetimin demokratik ve halka dayalı olacağının ilk belirtisi olması açısından da önemlidir. Ayrıca yörenin kanaat önderleri olarak nitelendirilelecek kişilerin kongrede yer alması, yöre halkının gözünde inanırlık ve güvenirliğin sağlanması açısından da önemli iletiler taşımaktaydı. Bu kongrenin yine iletişim açısından taşıdığı önemin bir başka boyutu da, Atatürk'ün artık bir lider olaıak ilk ortaya çıkmaya başladığı yer olmasıdır. Böylelikle süreç içerisinde tüm ulusun desteğini kazanarak gücünü ortaya koyacak olan Atatürk, o dönemdeki başıboşluk ve lider arayışı için ilk iletileri vermeye başlamıştır. Bunun yanısıra parçalanmaktan ve kaostan kurtulup ulusal bir devlet olmanın iletileri de halka ilk buradan verilir.
Sivas kongresinin de iletişim açısından boyutu benzer bir yapı taşır. Hedefler konur, kurtuluş savaşı için hazırlık ve uyanıklık sağlanır. Bildirilerle bütün yurt bunlardan haberdar edilir. Yine, halkın önde gelenleri kanalıyla önderle halk yüzyüze iletişim kurar. Bu yüzyüze iletişim çok büyük önem taşımaktadır. İnsanlar yapıları itibarı ile gördükleri şeylere inanma eğilimini taşırlar. Bilimsel anlamda sosyal- psikolojik bu öğeyi iyi kullanan Atatürk iletişim olgusunu kullanarak kitleleri kendi haklı yoluna çekmek ve inandırmak açısından da bu kongrelerden yararlanmıştır7.
7 Sivas kongresi hazırlıkları, katılanlar ve sonuçları hakkında geniş, ayrıntılı bilgi için bkz.: VEHBİ CEM AŞKUN, Sivas Kongresi, İnkılâp ve Aka Kitabevleri Koli. Şti. 2. Baskı, İstanbul, 1963, s. 1-53 ve 95—168. (Anılan bu eser, Sivas Kongresine hazırlık olarak değer-lendirilebilecek toplumsal koşulları, Erzurum Kongresini ve Sivas Kongresini ele alıp değerlendiren değerli bir çalışmadır. Konumuz bağlamında bakıldığında da, VEHBİ CEM AŞKUN'un bu çalışmasının çok önemli ipuçları verdiği görülebilir.
Atatürk, kongrenin hazırlıklarından başlayarak iletişime büyük önem vermiştir. Çektiği ilk telgraflarda, ulusa bu konuda bilgi verilmesini isteyerek, yeni yapılanmanın örneklerini vermiştir (A. g. k., s. 97). Kaldı ki, kongrenin kendisi de bir iletişim oluğudur, ancak yine de, başka yöntemler kullanarak Ulusal Kurtuluş düşüncelerini yaymaya büyük önem verilmektedir. Kongre açılmazdan az önce Sivas'a gelinmesine karşın Atatürk, kongre öncesinde gerekli ortamı yaratabilmek ve doğan bazı kuşkuları önleyebilmek için gerek şehrin yöneticileri, gerekse ileri gelenleriyle yoğun bir iletişim kurar (A.jj.k., s. 105-115). Bu arada, Erzurum kongresi karar ve sonuçları Sivas'ta büyük zorluklarla bastırılır ve dağıtılır (A.g.k., s. 90-94). Bu da yine, halkın hareket hareket hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayıcı bir iletişim olayıdır.
Atatürk, kongrenin başında, genel amaçlar ve araçlar konusunda bir konuşma yapar (A.g.k., s. 115-120). Kongreye, yurdun her tarafından, ululsun her kesiminden insanlar katılmıştı (A.g.k., s. 148-149). Böylelikle, halkın gelecekteki yöneticisi olan Atatürk, temcilciler yoluyla da olsa yüzyüze iletişim kurmayı yeğlemiştir. Ayrıca, bu delegelerin geri dönünce, kongreyi ve kararlarını kendi yöre halkına aktardıklarına şüphe yoktur. Böylelikle, kademeli de olsa Şekil 4'de görüldüğü gibi, Atanın iletileri halka ulaşmıştır. Atatürk'ün iletilerinin kodaçımını yorumlayan alıcı durumundaki halkın bu iletilere tepkisi olumlu olmuştur. Nitekim, bu iletilerin yansıması bütün halkın Ulusal Kurtuluş Savaşına katılması ile ortaya çıkmıştır.
Atatürkçü toplumsal iletişimin temelleri ve boyutlarını daha iyi anlayabilmek için bir de oluşan koşullar sonucunda açılan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinin sosyo-ekonomik yapısını ele almak gerekmektedir8. Öncelikle bu Meclis olağanüstü yetkilere sahip ve halkla iletişimin tam sağlanabilmesi için mümkün olduğu kadar halkın tüm kesimlerinin temsilinin sağlanacağı bir yapıda idi9. Bu meclisin sosyo- ekonomik yapısı şöyledir:
Kongrenin sonunda kurulan "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti" bir anlamda halka, örgütlü bir mücadelenin başladığı konusunda iletiler vermektir (A.g.k., s. 129). Yine kongrenin kararlarını da bu yönde değerlendirmek mümkündür.
8 Geniş bilgi için Bkz.: İHSAN GÜNEŞ, Birinci TBMM'nin Düşünsel Tapısı, T.C. Ana- dolu Üniversitesi Yayınları, No: 92, Eskişehir, 1985, s. 59-74.
9 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 1, s. 11-12.
Bu kongrenin'çalışmamız için en önemli noktası ise, Atatürk Devrimlerinin ilk gaze- tesi olan İrade-i Milliyenin yayınlanmasıdır. VEHBİ CEM AŞKUN'un anılan çalışmasında bu iletişim aracının amaçları konusunda şöyle denilmektedir: "Milli Kurtuluş Savaşımızda, Türk tarihine parlak ve şerefli bir hareket olarak geçen (Sivas Kongresi) nin fikirlerini ve kararlarını yayınlamak üzere Mustafa Kemal Paşa bir gaezete çıkarılmasına lüzum görmüşlerdi.... Mustafa Kemal Paşa, gazetenin adını (İrade-i Milliye) koydu" (A.g.k., s. 162). Bu olay bile başlıbaşma Atatürk'ün iletişime verdiği yaşamsal önemi ortaya kovmaktır. Başka deyişle dile getirirsek; Ulusal Kuftuluş Savaşının, ilke, amaç ve yöntemlerini anlatan ve bu bağlamda halka iletişim kuran araç ve yöntemlere gefeksinim vardı. Bu anlamda, Osmanlı Devletinde olduğunun tersine. Atatürk tarafından en başından başlayarak halkla, tam ve açık bir iletişimi ve Ulusal Kurtuluşu gerçekleştirebilmek amacıyla ,iletişim olgusunun bü- tün araç ve imkanlarından yararlanma yoluna gidilmiştir.)
Ayrıca, Sivas Kongresi konusunda geniş teknik bilgiler ve bu kongre yoluyla gerçek- leştirilen toplumsal iletişim konularında Bkz: MAHMUT GOLOĞLU, Sivas Kongresi,Ankara, 1969, s. 77-125.
İlk meclisin bu sosyo-ekonomik yapısı iletişime verilen önemi göstermesi açısından çok ilginçtir. Hemen hemen eksiksiz tüm toplum katmanları bu mecliste temsil edilmektedir. Böylelikle yeni yönetimin ilkeleri ve amaçları tüm halka iletilebilirken, aynı zamanda tüm halkın sorunları ile verilen iletilere olan yansıması (feed-back) kolaylıkla sağlanabilirdi. Kısacası meclis çağdaş bir fonksiyona sahipti. Bir başka deyişle meclis halkla yönetimin iletişim sürecinin gerçekleştiği ortamdır.
Bu genel iletişim ortamının yanısıra, geri kalmış bir toplumda kitleleri eyleme geçirmede din öğesinin önemli bir yer tuttuğunu bilen Atatürk, ulusal eyleme halk kitlelerinin katılımını sağlayabilmek için ulema sınıfından büyük ölçüde yararlanmıştır. Şeriye vekili tüm ulema kesimine yayınladığı genelgelerde halkın Büyük Millet Meclisi amaçları doğrultusunda aydınlatılmasını istemiştir. Oluşturulan "ir- şad heyetleri" ile halk ve askerlerle yeni yönetim doğrultusunda iletişim kurulması sağlanmıştır. Aslında, o dönemde Anadolu halkının çok büyük çoğunluğunun okuma yazma bilmemesi yönetim-halk iletişiminin büyük bölümünün sözlü olarak gerçekleştirilmesini sağlamıştır.
Bu dönemde, gazete ve dergilerin istenen içerikte çıkmayışı, yaygın dağıtımın olmayışı, halkın okuma-yazma oranının düşüklüğü, Atatürk ve arkadaşlarının yazılı iletişime verdikleri önemi azaltmamıştır. Bu konudaki en önemli girişim "Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi" adlı bir örgütün kurulmasıdır. Böyle bir örgütün kurulması ile;
1. Ulusun amaçları savaşının haklılığı dışarıya karşı daha iyi bir biçimde yansıtacağı,
2. Yurt içinde halkın düşüncesinin aynı noktada toplanarak ulusal gücün artırılacağı vurgulanmıştır.
Ayrıca kurulan Anadolu Ajansı, Hakimiyet-i Milliye gazeteleri de yazılı iletişimin sağlanması çabalarıdır.
Atatürk'ün toplumsal iletişim konusundaki ilkelerinin temelleri böyle atıldıktan sonra, daha önce iletişim yapılarını ele aldığımız ilkeler çerçevesinde Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürkçü Toplumsal İletişim sürdürülmüştür. Çünkü çağdaşlaşma hedef alınmıştı ve bu hedefe varmanın en etkin araçlarından birisi de her boyuttaki iletişimin varlığı ve işlerliği olarak kabul edilmişti.
Atatürkçü Toplumsal İletişime de sistem yaklaşımı ile baktığımızda ana-sistemin toplum olduğu görülmektedir.10
10 Bkz.: Şekil 5.
Ana-sistem alt-sistemler bütününe yine değişen toplumsal koşullara uygunluk göstermeyi sağlayacak politikalar ve iletişim süreci ile bağlanmıştır. Tüm sistemin yapısını belirleyen Atatürkçü Düşünce Sistemi ve amaçlar da; büyüme, kararlılık ve etkileşimdir.
Atatürkçü Toplumsal İletişim toplumsal yapılanmanın her boyutunda varlığını göstermektedir. Tek tek bireylerin birbirleriyle, bireylerin kümeleıle olan iletişimin yanısıra, kitle iletişimi de Atatürkçü anlamda düzenlenmelidir. Ayrıca bireylerin örgüt ve kurumlarla ya da örgüt ve kurumların bireylerle kurdukları iletişim de toplumsal iletişimin alt-sistemleridir. Bunların yanısıra yönetsel açıdan gerçekleşen ve yeni Türkiye Cumhuriyetinin, Osmanlı İmparatorluğundaki yönetsel iletişim eksikliğinin sonuçları nedeniyle vazgeçilmez öğesi durumundaki bir alt-sistemdir. Kısacası, bireyler, kümeler, örgütler ya da kurumlar yönetimle iletişim kurmak durumundadır ve bu iletişim amlan son şemadaki gibi bir süreklilik ve içiçelik göstermek durumundadır.
Toplumsal iletişimin niceliğini belirleyen öğeler de, gelenekleriyle ve çağdaş öğelerin bir sentezi olan toplumsal kültür ile, bir toplumu ve bireylerini diğerlerinden ayırıcı öğelerden birisi olan kişiliktir. Bir başka deyişle, Atatürkçü kişilik özellikleridir. Buradan çıkan sonuç, Atatürkçü toplumsal iletişimin, Türk toplumuna özgü ve ona uygun bir yapısı ve işleyiş biçiminin ollması gerektiğidir. Bir başka deyişle Türk toplumunda tam ve kesintisiz iletişimin sağlanabilmesi için, iletişim sürecindeki öğelerin uygun biçimde düzenlenmesi gerekir. Hangi boyutta olursa olsun, iletişim süreci gerçekleştirilirken iletiler, bağıntı çerçevesindeki öğelere düzenlenmeli, kullanılacak kanallar bilinen, inanılırlığı ve güvenirliği yüksek kanallar olmalıdır. Böylelikle kod- açımmın mümkün olduğu kadar tam yapılması sağlanabilir. Gürültü öğesi en aza indirilmeli ve yansımanın (feed-back) kaynağa ulaşması sağlanmalıdır. Yeni iletiler bu öge dikkate alınarak düzenlenmelidir. Kısacası, ŞEKİL 5'deki çizimde de görüldüğü gibi, kültür ve kişilik ölçüt alınarak amaçlar saptanmalı, iletişimin gerçekleştirilmesinde kullanılacak araçlar ve olanaklar uygun olarak seçilmelidir. Bundan sonra yine uygun bir yöntemle, yerine ve isteğe bağlı olarak duygular, inanç- lar, düşünceler ya da davranış öneri veya kalıpları aktarılır. Ancak, iletişimin gücünü, amaçlara ulaşma derecesini ve tepkilerini gösteren yansıma alt-sisteminin işlemesi de sağlanmalıdır.
Bunun dışında toplumsal iletişimin yeni gelişmelerle güçlenmesini ve iletişim olgusunun teorik bir temele oturtulmasını sağlamak iletişim bilimi alt-sisteminin görevidir. İletişim teknolojisi alt-sistemi, iletişim sürecinin gerçekleşmesini sağlayacak araçlarla ilgili bir alt-sistemdir.
İletişim, belli bazı özelliklere sahip bölgelere yönelik olarak gerçekleşebileceği gibi, tüm ulusa yönelik niteliğe sahip olarak ulusal boyutta da işlev görebilir. Bunun yanında, ülkenin dış ülkelerle ilişkilerini düzenlemek ve yeni gelişmelerin sağlanması bağlamında "uluslararası iletişim" alt-sistemi de Atatürkçü Toplumsal İletişim yapısı içerisinde yer alır.
İletişim bilimi ile teknolojisinin yenilikler karşısında geri kalmamaları araştırma ve geliştirme alt-sistemlerinin işlerliğine bağlıdır.
Dil, sanat, değerler ve din ile eğitim toplumsal iletişimin çeşitli yöntemlerle gerçekleşme alanlarıdır.
Toplumsal iletişimin en genel ve önemli hedefi de, toplumsal kalkınma ve sonunda çağdaşlaşmadır. Aslında çağdaşlaşma bir sistem olarak Türk toplumu ve Türkiye Cumhuriyetinin vazgeçilmez hedefidir. Toplumun "harcı" durumundaki iletişimin Atatürkçü anlamda düzenlenmesi toplumu bu hedefe ulaştırmanın en önemli aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu aracın da, tam, ulusal, ussal olarak işletilmesi de temel gereklerdir.
SONUÇ
Buraya kadar ele alınan noktalar ışığında konuya bakıldığında, toplumsal kültürün yapısı da devreye girmektedir. Çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşmak beraberinde çağdaş kültürel öğelerin de topluma gelmesi anlamını taşır. Çünkü, Atatürkçü Düşünce Sisteminin yaklaşımına göre uygarlıkla kültür ayrı şeyler değil; aksine birbirini bütünleyen ve içiçe olan olgulardır. Ancak gözardı edilmemesi gereken temel nokta olarak karşımıza, ulusun geleneksel kültür değerleri ile çağdaş kültürün belli bir sentez ve belli bir uyum yaratması mecburiyeti çıkmaktadır. Aksi halde önemli birtakım uyuşmazlıkların doğaması kaçınılmazdır. Bu nedenle geleneksel kültür ile çağdaş kültür, Atatürk ilkelerinden milliyetçilik ve inkılâpçılık ilkeleri çerçevesinde senteze ulaştırılmalıdır. Bu senteze ulaşma ise, gerek devletin gerek halkın bireysel ve örgütsel anlamdaki kültürel çalışmaları ile sağlanacaktır. Anılan senteze ulaşmanın belli bazı koşullan da söz konusudur. Bu koşulları ise şöyle sıralayabiliriz: Özgürlük ve yaratıcılık, özerklik, demokratik tutumlu olma, özendirme ve yayma çalışmaları, eğitim ve öğretim çalışmaları, bağımsız tutuma sahip olma ve en önemlisi de hem geleneksel toplumsal-kültürel değerleri ortaya çıkarıp koruma, hem yeni kültür öğelerinin yapısını öğrenme, hem de bunların sentezini yaparak sonuçlarım kestirmek için araştırma ve yöntem geliştirmedir. Bunların ve bağlı olarak çağdaşlaşmanın temelini ise, yönetsel ve toplumsal iletişimin Atatürkçü Düşünce Sistemi çerçevesinde düzenlenip işlev görmesi meydana getirir.
0 Yorumlar