Ordu İli Ulubey İlçesi Geleneksel Tedavi Yöntemleri


Ordu İli Ulubey İlçesi 
Geleneksel Tedavi Yöntemleri 

Mustafa EREN 
 Doktora Öğrencisi, Giresun Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Giresun, Türkiye.  E.posta: kutaymustafa@hotmail.com 


Özet 

Beylikler döneminden itibaren Türk Halkının yerleşmeye başladığı Ulubey, Ordu ilinin en eski ilçelerinden biri olmasının yanında, kültürel açıdan da zengin bir mirasa sahiptir. Bu mirasın önemli bir bölümünü de halk hekimliği dediğimiz geleneksel tedavi yöntemleri oluşturur. Halk hekimliği uygulamalarına yaygın olarak rastlanan Ulubey’de kırık çıkık başta olmak üzere, sarılık, basıklık, yılancık, ürfiye denilen hastalıklar ve geç konuşan, geç yürüyen bebeklere yapılan işlemler dikkat çeker. Bunların yanı sıra kırklama, cin çıkarma ve muska yazma uygulamaları ile Evliya ve Ocak olarak tabir edilen yerlerin de bulunduğu Ulubey’de bugün bu geleneklerin birçoğu yok olmaya yüz tutmuştur. Bu çalışmada Ulubey ilçesi ve ilçeye bağlı olan köylerin birçoğunda derlemeler yapılarak geleneksel tedavi yöntemleri ve bu tedavilerin yapıldığı Ocak, Evliya denen yerler tespit edilip yazıya geçirilmiştir. Derleme metodu olarak mülakat ve yönlendirilmiş mülakat yöntemlerinin kullanıldığı araştırmada halk hekimliği dediğimiz geleneksel tedavi yöntemlerinin aslında her birinin mantıklı birer açıklaması olduğu tespit edilmiştir. Gelin, damat ve çocuk basıklığında basıklıktan korunmak için yüksek bir yere çıkılması buna en güzel örnektir. Yüksekte bulunan kişi psikolojik olarak kendisini rahatlatmakta, karşısındakine ezilmemekte, dolayısıyla da basık olmamaktadır. Bu ve benzeri örnekler geleneksel tedavi yöntemlerinin halk yaşamında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Gelenek ve Göreneklerimiz bizi birbirimize bağlayarak kültürel kimliğimizi oluştururlar. Bunların gelecek nesillere aktarılması Halk bilimciler olarak hepimizin en temel görevidir. 

Giriş 

Ulubey ve yöresinde Türk hâkimiyeti kurulmadan önce Persler, Romalılar ve Bizanslıların yaşadıkları bazı kaynaklarda belirtilmektedir ancak  Ulubey’de birçok köy adının Türk boylarının adı olması (Kumanlar gibi) Türklerin buraya bilinenden çok daha önceki yıllarda geldiğini göstermektedir (Günay, 2016:17). Orta Karadeniz Bölgesini de içine alan bir bölgede kurulan ve başkenti Niksar olan Danişmendliler Beyliği (1080-1178) Ordu ve dolayısıyla Ulubey İlçesini de içine alan bir bölgeye hâkim olmuş ve buraları Türkleştirmiştir. Ardından Hacı Emiroğulları Beyliğinin etkisi altına giren bölge 1427 tarihinde Hacı Emiroğulları Beyliğinin, Osmanlılar tarafından ilhak edilmesiyle Osmanlı Devletinin hâkimiyeti altına girmiştir. Ulubey’le ilgili bilgiler çoğunlukla Trabzon Vilayeti Salnamelerinde yer almaktadır. Ulubey'in idari yapısı, 1 Nisan 1958 tarihinde ilçe hâine dönüştürülmüştür (Günay, 2016: 20). 

Ulubey, sahile yakınlığı dolayısıyla ve Gölköy-Mesudiye üzerinden Sivas bölgesiyle olan bağlantıyı sağlayan bir yerde kurulup geliştiği için, 550 yıldan beri bir bucak (nahiye) olma vasfını korumuştur (Çebi, 1995:8). 35 köy ve 6 mahallesiyle Ordu ilinin güneyine düşer. Ordu, Gölköy, Mesudiye, Sivas karayolunun üzerindedir ve Ordu merkeze 22 km. mesafededir. İlçe merkezinin rakımı 586 metre olsa da köylerde 1.600 metreye ulaşan dağlar vardır, yüzölçümü 304 km2'dir. En önemli geçim kaynağı fındık olan Ulubey’de Arıcılık da yapılmaktadır. 2015 yılındaki verilere göre İlçenin köyler dâhil toplam nüfusu 19.903’tür (Günay, 2016: 33-43).  

Ulubey ilçesi zengin doğal güzelliklere sahiptir. Kaya mezarları, sarp deredeki kemer köprüleri ile Şeyh Abdullah ve Salih Derviş ziyaretgâhları tarihsel ve kültürel zenginliklerini oluşturmakta, iç ve dış turizm açısından da önem arz etmektedir. İlçede üç tane çeşme, üç tane köprü ve köprü ayakları, bir tane kaya mezarı ve bir tane de mescit olmak üzere sekiz tane tescilli kültür varlığı bulunmaktadır 

Ordu ilinin en büyük ilçelerinden biri olan Ulubey Türk kültürüne ait birçok gelenek ve göreneklerin yanında geleneksel tedavi yöntemlerinin de hâlâ uygulandığı yörelerden bir tanesidir. Geleneksel tedavi yöntemleri olarak da bilinen halk hekimliği, hastalıklar ve sağlık hakkındaki inanç, tutum ve davranışlar şeklinde tanımlanabildiği gibi toplumların inanç, gelenek ve değer sistemleri ile ilgili tıbbi uygulamalar olarak da ifade edilir (Türkdoğan, 1991: 24). Boratav halk hekimliğini, halkın doktora gidemeyince ya da gitmek istemeyince hastalıklarını tanılama ve sağaltma amacıyla başvurduğu işlemlerin tümü olarak tanımlamaktadır (Boratav, 2013:10). 

Bu çalışmada geçmişin geleceğe aktarımında, millet olma bağının güçlenmesinde önemli rolü olan geleneklerden bir tanesi olan halk hekimliği uygulamaları derlenerek incelenmiştir. Ulubey halkının büyük çoğunluğu eskiden bir rahatsızlık geçirdiğinde doktora gitmeden önce atadan, dededen gördüğü halk hekimliği yöntemlerine başvurmaktaydı, hasta belli bir zaman bekleyip iyileşmezse ondan sonra doktora gidilmekteydi. Günümüzde bu uygulama azalsa da devam etmektedir. 


2. Yöntem 

Ulubey ilçesi ve köyleri ile ilçeye bağlı olmasa da ilçeyle kültürel olarak yakınlıkları olan köyler ele alınıp incelenmiştir. İlçe geneline bakıldığında halk hekimliği tedavi yöntemlerinden birbirine benzeyenler olduğu gibi aynı tedavi yönteminin köyler arasında ufak tefek farklılıklarının da olduğu görülür. Bazı tedavi yöntemleri sadece bir köyde var iken diğerlerinde yoktur. Bu çalışmada ilk önce hastalıklar gruplandırılmış, sonra da bu hastalıklara ait köylerden farklı uygulamalar tespit edilerek kaynak kişi belirterek yazıya geçirilmiştir. Aynı uygulama birden çok köyde hiç değişmeden devam ediyorsa sadece bir tanesi ele alınmıştır. Bazı hastalıklarda ve tedavilerde adı geçen kişilerin adları gizlenmiştir. 

Çalışmada farklı köylerden yaklaşık olarak yüz kırk kişiyle derleme ve mülakat yöntemleri kullanılarak görüşülmüş, bu kişilerin bilgileri dipnot olarak verilmiştir. Mülakat yöntemlerinden yönlendirilmiş mülakat soruları tekniği kullanılmıştır.  

3. Ulubey ve Yöresinde Halk Hekimliği  

Halk hekimliği, uluslararası eserlerde “folk medicine” olarak geçmekte, Türk halk biliminde ise “geleneksel tedavi yöntemleri veya geleneksel tıp”  olarak ifade edilmektedir. Halk Hekimliği; hastalıklar ve sağlık hakkındaki inanç, tutum ve davranışlar şeklinde tanımlanabildiği gibi, toplumların inanç, gelenek ve değer sistemleri ile ilgili tıbbi uygulamalar olarak, bazı antropologlar tarafından da “ev tedavisi” olarak ifade edilmektedir (Türkdoğan, 1991: 24).        

İnsanlar birçok nedene bağlı olarak hastane yerine halk hekimliği yöntemlerini tercih etmektedirler. Başta yıllar öncesinde şehre inmek için yol ve araçların olmayışı olmak üzere, ekonomik nedenler, şehre ulaşım zorluğu, çaresizlik, eğitimsizlik, dinî inançlar, insanların hastanelerdeki randevu ve ertelemelerden sıkılmaları olarak sıralanabilir. 

Boratav halk hekimliğini, halkın doktora gidemeyince ya da gitmek istemeyince hastalıklarını tanılama ve sağaltma amacıyla başvurduğu işlemlerin tümü olarak tanımlamakta ve konuyla ilgili olarak bir tasnifleme yapmaktadır. Bu tasnif büyüye dayalı uygulamalar, hem büyüye hem akla dayalı uygulamalar ve sadece akla dayalı uygulamalar olarak belirtilir. Büyüye dayalı uygulamalar yatırlara, ocaklara, kutlu yerlere, üfürükçüye gitmeyen büyü ve akla dayalı uygulamalarda ise büyünün yanı sıra akıl ve mantık da önemli rol oynar. Sadece akla dayanan uygulamalar da ise bir hastalık cerrahi müdahalelerle veya bitkilerden yapılan ilaçlarla tedavi edilir. İster büyüye, ister hem akla hem büyüye, isterse de sadece akla dayanan uygulamalar olsun, Boratav halk hekimliği uygulamalarının her birinde yapılan işlemlerin kutlu kişilerin güçlerine dayandığını belirtmektedir 
(Boratav, 2013:139-144). 

Orta Asya Türklerinde hastalıkların kötü ruhların bedeni ele geçirmesiyle oluştuğuna inanılıyordu ve hastaları tedavi eden kişilere kam, şaman, baksı adı veriliyordu. Günümüzde bu tedaviler ocak tabir edilen yerlerde ve hoca olarak tabir edilen kişiler tarafından yapılmaktadır.  

Ulubey yöresinde halk hekimliği dediğimiz geleneksel tedavi yöntemleri “İnsan Hastalıklarında Halk Hekimliği”, “Hayvan Hastalıklarında Halk Hekimliği”, “Halk Hekimliğinde Ocaklar, Evliyalar ve Şifalı Sular” olarak üç bölüme ayrılmaktadır. 

3.1. İnsan Hastalıklarında Halk Hekimliği  

3.1.1. Yeni Doğan Bebeğin Güzellik Bakımı 

Şahinkaya Köyünde bebeğin kırkı çıkana kadar son suyuna teri kokmasın diye tuz konur.2 Gölköy'e bağlı Güzelyurt’ta da yeni doğan çocuğa tuzlu suyla banyo yaptırırlarmış.3 Yine Gölköy'e bağlı Damarlı’da Kız çocukların vücudu güzel olsun diye bebek tahta beşiğe sırt üstü yatırılır, beşiğin yöreği (bebeği beşiğe bağlayan kolan, kalın ip) ile sıkıca bağlanırmış. İlerde teri kokmasın diye tuzlu suyla birkaç defa banyo yaptırılırmış. Kaşları çok olsun diye yeni doğan bebeğin kaşlarına kömür sürülürmüş.4 Şahinkaya Köyünde bebek doğduğunda yıkanmadan önce yay gibi güzel kaşları olsun diye kaşları kömürle çizilirmiş. Gözbebeğinin etrafı beyaz ve mavimsi olsun diye bebeğin gözüne limon damlatılırmış.5 

3.1.2.Yeni Doğan Bebeğin Kırklanması 

Yukarı Kızılen Köyünde kırkı çıkmayan çocuğu dışarı çıkarmazlarmış, doğduğu gün ve Cuma gün yıkamazlarmış. Kırkı dolan ve 41 günlük olan bebek için anne abdest alır, kırk kaşık suyu ayrı bir tasa koyar, bebeğe banyo yaptırırmış, banyodan sonra ayırdığı kırk kaşık suyu bebeğin başından aşağı dökermiş. Daha sonra bebeği kolanla tavandan aşağı asar kendi kırkını çıkarana kadar basılmasın diye yere bırakmazmış. Aynı işlemi anne kendisi için de yapar ve kırkından çıkarmış. Anne böylece bebeğini asılı olduğu yerden alır ikisinin de kırkı çıkmış olurmuş.6 

Çağlayan Köyünde bebek kırk günlük olunca, bebeğe banyo yaptırılır ve en sonunda başının üzerinden kırk kaşık su dökülerek kırkı çıkarılırmış.7 Kıranyağmur Köyünde yeni doğan çocuk gün aşırı yıkanır, çocuğun kırkıncı gününde de banyo yaptırılan çocuğun başından aşağı kırk kaşık su dökülürmüş. Aynı işlem anne için de yapılırmış.8 

Şahinkaya Köyünde bebeğin kırkı çıkmadan kırk karınca yuvasından toprak alınır, bebek kız ise ilerde kıllı olmasın diye vücuduna sürülür ve bir kese içinde çocuk ilerde karınca gibi bereketli olsun diye saklanırmış.9 

3.1.3. Bebeklerde ateş 

Gölköy ilçesine bağlı Damarlı’da ateşlenen bebek sirkeli su ile ovulurmuş. Ayrıca ağzı dualı kişilere okutulurmuş.10 Diğer köylerin birçoğunda da ateşlenen bebeğe soğuk uygulamalar yapılmakta veya hoca denilen kişilere götürülüp okutulmaktaymış. Eğer ateşi geçmezse doktora götürülüp tedavi ettirilmekteymiş. 

3.1.4. Konuşamayan Çocukların Tedavisi 

Yukarı Kızılen Köyünde Camiyannı evliya denen bir ağaç varmış, burada önceden bir mezar olduğuna inanılırmış. Basık, konuşamayan, kekeleyen çocuğu köyden belli bir kişi (ismi gizlenmiştir) oraya yatırır, okur ve bekletirmiş.11 Oradan kalkan çocuk iyi olurmuş. Sayaca’da geç konuşan çocuğu ahıra götürüp behniye bağlarlarmış, önüne de alaf atarlarmış. “Adamsan gonuş, İneksen ye.”12 derlermiş. Fındıklı Köyünde konuşması geciken bebeği ahıra bağlayıp karanlıkta korkması sağlanırmış. Böylece konuşacağına inanılırmış.13 Kıranyağmur’da geç konuşan veya konuşma kusuru olan çocuk ahıra bağlanarak ahırın kapısı kapatılırmış. Güzel konuşana kadar oradan alınmazmış. Genelde de faydalı olurmuş.14 

Ören Köyünde, konuşması geciken çocuk ahıra götürülür, oradaki ineklerden birinin ipi çocuğun boynuna bağlanır bir müddet sonra çözülür ve arkaya bakmadan eve götürülürmüş.15 Güzelyurt’ta geç konuşan çocuk karanlık bir odaya kapatılıp korkutulurmuş.16 Cevizlik’te ise türbe ve yatırlara götürülürmüş.17 
                                                          
2 Gamze Akbaş, Ordu Ulubey Şahinkaya Köyü, 1975 Doğumlu, Matematik Öğretmeni 
3 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
4 Selihan Çelenk, Ordu Gölköy Damarlı Köyü,1944 Doğumlu, Okur Yazar Değil. 
5 Gamze Akbaş, Ordu Ulubey Şahinkaya Köyü, 1975 Doğumlu, Matematik Öğretmeni 
6 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
7 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde Okuma Yazma Öğrenmiş. 
8 Gülçin Karadeniz, Ordu Ulubey Kıranyağmur Köyü, 1967 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
9 Gamze Akbaş, Ordu Ulubey Şahinkaya Köyü, 1975 Doğumlu, Matematik Öğretmeni 
10 Selihan Çelenk, Ordu Gölköy Damarlı Köyü,1944 Doğumlu, Okur Yazar Değil. 
11 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
12 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
13 Emrullah Aksu, Ordu Ulubey Fındıklı Köyü, 1942 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
14 Mehmet Bakar, Ordu Ulubey Kıran yağmur Köyü, 1969 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
15 Şahinder Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1974 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
16 Fedâkar Şen, Ordu Ulubey Cevizlik Köyü, 1971 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
17 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 

3.1.5. Yürüyemeyen Ya da Geç Yürüyen Çocukların Tedavisi 

Sayaca’da cuma günü camiden ilk çıkan kişi çocuğun ayağına bağlı olan ipi kesermiş.18 Kadıncık’ta yürüyemeyen ya da geç yürüyen çocuk için, Cuma günü camiden ilk çıkan kişi tarafından ayak bağı kesilirmiş. İlk önce çocuğun ayağı bir iple bağlanır, sonra caminin kapısına götürülür orada çocuk kucakta bekletilirmiş. Cumadan ilk çıkan kişinin eline bir bıçak verilir ve o ip kesilerek düğüm çözülürmüş.  Cumadan çıkan kişinin annesinin ilk çocuğu olması önemliymiş.19 Şahinkaya’da da çocuğun hızlı yürümesi ve hemen yürümesi için ayağı bağlı olan çocuğun ayağındaki ip Cuma namazından ilk çıkan kişiye kestirilirmiş.20 

Çağlayan’da geç yürüyen çocuğun ayakları birbirine bağlanır. Kapı eşiğinin üzerinde bu bağ kesilirmiş. Bu işlemi yaparken üç kere “kulhüvallahü ahad” duası okunurmuş.21 

Fındıklı’da geç yürüyen bebekler yaşlı ağaçların kökünden geçirilirmiş.22 Kıranyağmur’da Cuma günü, geç yürüyen çocuğun babası evden çıkarken önceden bacakları birbirine bağlanan çocuğun ayak bağını kesermiş. Bağı kestikten sonra baba hiç arkasına bakmadan gitmeliymiş. Arkasına dönüp bakarsa ayak bağı kesme işleminin faydası olmazmış.23 

Güzelyurt’ta geç yürüyen veya yürüyemeyen çocuğun ayakları birbirine bağlanır, Cuma günü camiden ilk çıkan kişiye bu bağ kestirilirmiş. Annenin çocuk kucağında camiden eve kadar hiç kimseyle konuşmaması gerekirmiş.24 

Kızılen’de yürüyemeyen çocukların ayağı bağlanır, Camiyannı belli bir kişiye (ismi gizlenmiştir) götürülür, o kişi okuyarak çocuğun ayağındaki ipi kesermiş, buna ayak bağı kesme denirmiş.25 

Ören Köyünde, yürüyemeyen çocuğun ayağına kırmızı ip bağlanır ve camiden ilk çıkan kişiye bu ip kestirilirmiş.26 

Kabadüz İlçesinin Derinçay Köyünde ise yürümesi geciken çocuğun ayak bağı annenin ilk çocuğu tarafından kesilirmiş.27 Özlü Köyünde yürüyemeyen veya geç yürüyen çocuğun ayağı bir iple bağlanır ve akrabadan olmayan birine bu ip kestirilirmiş.28 

3.1.6. Çocuklarda Basıklık ve Tedavisi 

Basıklık, çocuğun büyüyüp gelişememesi, çelimsiz kalması durumudur. Ulubey ve yöresinde basıklıkla ilgili şu inançlar vardır. 

Sayaca’da evde kundaklı (kırkı çıkmamış) bebek varsa, cenazeden gelen kişiler o eve girmezler. Eğer cenazeden gelen kişi o eve girecekse bütün ev halkı ayağa kalkar o gelen kişi oturmadan kimse oturmazmış. Gelen kişi seslenir cenazeden geliyorum kalkın der. Eğer böyle bir olay olursa cenazeden gelen kişi eve gelir ve bebek havaya kaldırılmazsa basık olurmuş. O bebeği basıklıktan kurtarmak için cenazesi olan ölen kişinin mezarından veya yeni ölen bir kişinin mezarından bir avuç toprak alınır bebeğin beşiğinin üzerinde gezdirirler ve geri gönderirlermiş. Toprak geri gönderilmezse ölünün üzerinin açık kalacağına inanılırmış. Diğer bir basıklık tedavisi de kuşbaşı et çiğ haldeyken suyun içine atılır karıştırılır ve çocuk o su ile banyo yaptırılırmış. 29 

Kadıncık’ta evde bebek varsa cenazeden gelen kişi o eve uğramazmış. Eğer gelirse çocuğu yükseğe kaldırırlar, cenazeden gelen kişi oturana kadar bebek yüksekte tutulurmuş.30 Oturak kalan, yürüyemeyen çocuklara basık denirmiş. 

Yukarı Kızılen Köyünde, Camiyannı belli bir kişi (ismi gizlenmiştir) basık kalan çocuklara kendi evinde mum dökermiş. Damarlı’da ıhlamur ağacı ocakmış burada bir kişi (ismi gizlenmiştir) ocakçıymış oraya getirilen çocuklara mum dökermiş. İlk önce tavada mumu eritir sonra basık olan çocuğun başının üzerinde gezdirerek sıcak mumu soğuk suya dökermiş. Ardından mumlu suyla çocuğu çimdirirmiş (banyo yaptırmak). Bu işlem farklı günlerde üç kez yapılırmış. Camiyannıda  Evliya denen bir ağaç varmış. Altında mezar olduğuna inanılan bu yere basık, konuşamayan, kekeleyen çocuğu Hoca yatırır okur ve bekletirmiş.31 Yine aynı köyde çocuklar basık olmasın diye 40’ı çıkmamış gelinler birbirlerine iğne alıp verirlermiş.32                                                           

18 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
19 Hatice Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1956 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
20 Gamze Akbaş, Ordu Ulubey Şahinkaya Köyü, 1975 Doğumlu, Matematik Öğretmeni 
21 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
22 Emrullah Aksu, Ordu Ulubey Fındıklı Köyü, 1942 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
23 Gülçin Karadeniz, Ordu Ulubey Kıranyağmur Köyü, 1967 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
24 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
25 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
26 Şahinder Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1974 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
27 Firdevs Karaarslan, Kabadüz Derinçay Köyü, 1965 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
28 İbrahim Akdi, Ordu Gölköy, Özlü Köyü, 1947 Doğumlu, İlkokul Terk 
29 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
30 Hatice Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1956 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
31 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
32 Ayşe Baybaba, Ordu Ulubey Çubuklu Köyü, 1951 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 

Ulubey’in Eymür Köyünde, bebeğin kırkı çıkana kadar eve et getirilmezmiş, eğer getirilirse çocuk basık olurmuş.33 Gölköy’ün Damarlı Köyünde de eğer evde kırkı çıkmamış çocuk varsa basık olmasın diye kırkı çıkana kadar eve et girmezmiş.34 

Ören Köyünde ise çocuk basık olmasın diye kırkı çıkana kadar yastığının altına bıçak ve iğne bırakılırmış.35 Ayrıca bebek kırk gün dışarı çıkarılmaz ve pencereye diken konulurmuş. Bunlara rağmen çocuk basık olduysa herhangi bir atın dizgininden geçirilirmiş.36 

Kıranyağmur Köyünde basık olan çocuk, su değirmenine götürülür ve değirmenin çarkından püsküren suya tutulurmuş. Yine geçmezse mum döktürülürmüş. Çocuk basık olmasın diye kırk gün eve hiç kimse alınmazmış.37  

Gölköy'e bağlı Güzelyurt Köyünde basık olan çocuk herhangi bir mezar üzerinde banyo yaptırılır, böylece basıklıktan kurtarılırmış.38 

Kabadüz ilçesinin Derinçay köyünde ise basık olan çocuk, bir parça çiğ etin üzerinde banyo yaptırılarak basıklıktan kurtarılırmış.39 Aynı işlem Ulubey Kıranyağmur köyünde de görülmektedir.40 

Gülyalı’ya bağlı Tepealtı Köyünde basık olan çocuğu tedavi ettirmek için ocakçı bir kadına gidilirmiş, o kadın çocuğun etrafında dolanıp üzerinden atlarmış.41  

3.1.7. Gelin, Damat basıklığı 

Ulubey’e bağlı Kadıncık Köyünde, kırk günü dolmamış (kırkı çıkmamış) bir gelinin bulunduğu eve başka bir kırklı gelin gelirse evin sahibi olan gelin basık olur, çocuğu olmaz, eşiyle aralarında sıkıntılar olurmuş. Böyle bir olay olmuş basılan gelinin yedi yıl çocuğu olmamış. Basıklık olmaması için evin sahibi olan gelin diğer gelin gelirken sandalye masa gibi yüksek bir yere çıkarılır, gelen gelin oturmadan oradan indirilmezmiş.42 

Ayrıca düğünlerde gelin alma sonrasında gelin damadın evine girerken damadı gelin basmasın diye yukarı (serendi ya da çatıya) çıkarırlarmış.43 Eğer damat yukarı çıkmazsa basık olur, gerekli işlemleri yapamazmış. 

3.1.8. Sarılık 

Sarılık, bebeklerde gözün beyaz olan kısmının ve bebeğin yüzünün sararmasıdır. Bu hastalıktan kurtulmak için Ulubey Ören Köyünde çocuğun başına sarı çember örterler ve yakasına altın yüzük takarlarmış.44  

Sayaca’da, dilin altından veya burnun alına yakın yerinden jiletle sarılık kesilirmiş. Korkunca geçtiğine inanılır ve geçermiş.45 

Kızılen’de sarılık olan çocuğun dilinin altından et kesilirmiş.46 Kızılen’e bağlı Koççukuru mahallesinde ise sarılık olan çocuğun iki kaşının arasının biraz altı kızgın eyiş (ucu düz soba küreği) ile yakılırmış.47 Perşembe Güzelyurt Köyünde, sarılıkta ebe gömeci kaynatıp içirirlermiş.48 Damarlı’da sarılık olan çocuğa camış yoğurdu yedirilirmiş.49 

Gölköy Güzelyurt’ta sarılık olan kişi camış yoğurdu yerse iyi gelirmiş, bir de sarılık olana sarı eşarp, sarı elbise giydirilirmiş.50 

Ayrıca diğer yerlerin bazılarında, sarılık olan kişi yaşlı ağaçların kökünden geçirilirmiş.51 Sarılık olan kişinin damağı bir miktar kesilip kan akıtılırmış,52 yayla çiçeği kaynatılıp suyu içirilirmiş.53 Sarımsak ve tuz dövülerek ezilir, daha sonra yoğurda katılarak yenirmiş.54 Bebek sarılık olmasın diye sarı giydirilirmiş. Sarılık olan bebeğe kendi idrarı içirilirmiş.55 
                                                          
33 Songül Pala, Ordu Ulubey Eymür Köyü, 1967 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
34 Ercan Çakır, Ordu Gölköy Damarlı, 1975 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
35 Şahinder Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1974 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
36 Nazife Özdemir, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1942 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
37 Aysel Karadeniz, Ordu Ulubey Kıranyağmur, 1954 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
38 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
39 Firdevs Karaarslan, Kabadüz Derinçay Köyü, 1965 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
40 Nazım Güven, Ordu Ulubey Kıranyağmur, 1949 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
41 Aydın Yılmaz, Ordu Gülyalı Tepealtı, 1937 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
42 Hatice Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1956 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
43 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
44 Şahinder Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1974 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
45 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
46 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
47 Yunus Güzel, Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1978 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Öğretmen 
48 Havva Baş, Perşembe Güzelyurt, 1957 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
49 Ercan Çakır, Ordu Gölköy Damarlı, 1975 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
50 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
51 Ömer Yıldız, Ordu Ulubey Yolbaşı Köyü, 1958 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
52 Hüseyin Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
53 Muhlis Kılıç, Ordu Ulubey Elmaçukuru Köyü, 1943 doğumlu, İlkokul Mezunu. 
54 Dürdane Bektaş, Ordu Ulubey Hocaoğlu Köyü, 1956 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
55 Akgül Öztürk, Ordu Kabadüz, 1940 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 

3.1.9. Kırık Çıkık 

Kıranyağmur’da kırık ve çıkıkla ilgili bir rahatsızlık olduğu zaman kırıkçı çıkıkçı denilen kişilere gidilirmiş. Kırık çıkıkçı kırılan bölgeyi sabunla yumuşatır, mısır unu ve sirkeyi karıştırarak hazırladığı malzemeyi beyaz bir çemberle kırık bölgesine sararmış.56 Güzelyurt’ta kırık çıkıkta kül keleği (külü ısıtıp havluyla sarma) yapıp sararlarmış.57 

Sayaca’da eskiden çobanlık yapan Teynelili Kırıkçı Kemal (merhum) denen birisi, koyunların vs. bacaklarını iyileştirirken insanların da kırık ve çıkıklarını tedavi etmeye başlamış.58 Kadıncık’ta kırık tahta sarılarak tedavi edilirmiş.59 Kabadüz Derinçay Köyünde kırık olan yere hartama tahtası sarılırmış.60 Çatak’ta (Ören) Bektaşi Hasan iğne yaparmış, birçok hastalığı tedavi edermiş. Yanık tedavisi yaparmış. Artık dişi kerpetenle çekermiş. Kırıkçı, çıkıkçıymış aynı zamanda. Civarda bulunan birçok köyden Hasan'ın yanına tedavi için gelirlermiş.61 

Durak Köyünde çıkık olan bölgeye kızartılmış yumurta sürülürmüş.62 Şekeroluk’ta ise kırık, kırıkçı denilen kişi (Oyumgürgeni Köyünden Kırıkçı Ahmet) tarafından elle düzeltilerek mumlu bezle sarılırmış.63 Özlü Köyünde, arı mumundan muşamba yapılır, kırılan yerin üzeri çubukla örtülür ve muşamba ile sarılır.64  

3.1.10. Siğil 

Sayaca’da belli kişiler tarafından okunuyormuş.65 Kadıncık’ta siğili kalemle çevirerek okurlarmış.66 Kızılen’de ocak denen yerde yaşayan kişiler kırk bir tane arpaya okuyormuş, sonra arpaları keserek kâğıda sarıp toprağa gömerlermiş.67 Çağlayan’da yedi kere “İhlas Suresi” okunur ve siğilin etrafı parmakla çevrilirmiş.68 Gülyalı Mustafalı Köyünde siğilin etrafında kalın tuz gezdirilir, bunu yaparken “Kulhü” okunurmuş.69 Fındıklı’da mezarı parmakla gösteren kişinin elinde siğil çıkacağına inanılırmış. Siğil olan yere tuz basıp sonra yıkarlarmış.70 Yolbaşı’nda siğili olan kişi gece dolunay çıktığı zaman, avucundaki tuza okutur, bunu da hiç arkasına bakmadan evine gelerek bir duvarın deliğine bırakırmış.71 

Durak Köyünde eskiden, mezarı parmakla gösteren kişinin elinde siğil çıkacağına inanılırmış. Siğil tedavisi için tuza okunur ve bu tuz sobaya atılırmış.72 Cevizlik’te Tütüncüoğullarından birisinin bahçesinde taşın üzerine biriken su siğile iyi gelirmiş. Bahçe sahibi bu suyu sene boyunca biriktirir. Gelen hastaların siğillerine sürermiş.73 Elma Çukuru Köyünde siğilin üzerine köyde yetişen siğil yaprağı denen bir ot koyulurmuş ve ağzı dualı birine okutulurmuş.74 Çubuklu’da siğilin etrafı atın kuyruğundan alınan bir kılla çevrilir, sıkıca bağlanır ve okunurmuş.75 Hocaoğlu’nda siğil ince iplikle dibinden bağlanır, kurur ve kendiliğinden düşermiş.76 Ören Köyünde ise siğil incir sütü sürülerek, soğan suyu ile sarımsağa batırılmış kızgın iğne ile meloğcan tikeniyle müdahale edilerek iyileştirilirmiş.77 Ayrıca incir dalı kırılarak oradan çıkan su siğilin üzerine sürülürmüş.78 

Şekeroluk’ta arpalar, siğilin etrafında dua okunarak döndürülür, sonunda arpalar ikiye bölünerek bir kâğıda sarılıp çürümesi için çorak bir yere gömülür, arpalar çürürse siğil de çürür, arpalar yeşerirse siğil de yeşerirmiş. Bu işlemi sadece belirli kişiler yaparmış.79 

Eymür Köyünde ay son dördün evresine girince siğil olan yer oraya tutulur ve geçermiş. Ayrıca ham incirin sütü sürülerek de tedavi edilirmiş.80 Gülyalı Tepealtı Köyünde ise belirli kişiler siğili tuz ile çevirerek okurlarmış. Okuma işlemi bitince tuzu suya atıp eritirlermiş.81 Özlü köyünde, sekiz tane arpa okunarak toprağa gömülür, siğilin üzerine olmamış incir sütü sürülür, söğüt yaprağı ile sarılırmış. Ayrıca mezarlıkta bulunan bir ağacın öz suyu da siğile faydalıymış.82  
                                                          
56 Aysel Karadeniz, Ordu Ulubey Kıranyağmur, 1954 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
57 Havva Baş, Perşembe Güzelyurt, 1957 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
58 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
59 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
60 Firdevs Karaarslan, Kabadüz Derinçay Köyü, 1965 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
61 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
62 Bahri Aydın, Ordu Ulubey Durak Köyü, 1937 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
63 Mehmet Doğan, Ordu Ulubey Şekeroluk Köyü, 1954 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
64 İbrahim Akdi, Ordu Gölköy, Özlü Köyü, 1947 Doğumlu, İlkokul Terk 
65 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
66 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
67 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
68 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
69 Emriye Günday, Gülyalı Mustafalı Köyü, 1949 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
70 Emrullah Aksu, Ordu Ulubey Fındıklı Köyü, 1942 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
71 Ömer Yıldız, Ordu Ulubey Yolbaşı Köyü, 1958 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
72 Bahri Aydın, Ordu Ulubey Durak Köyü, 1937 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
73 Fedâkar Şen, Ordu Ulubey Cevizlik Köyü, 1971 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
74 Muhlis Kılıç, Ordu Ulubey Elmaçukuru Köyü, 1943 doğumlu, İlkokul Mezunu. 
75 Niyazi Karaoğlan, Ordu Ulubey Çubuklu Köyü, 1947 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
76 Dürdane Bektaş, Ordu Ulubey Hocaoğlu Köyü, 1956 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
77 Abdurrahman Aksu, Ordu Ulubey Akpınar Köyü, 1944 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
78 Şahinder Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1974 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
79 Mehmet Doğan, Ordu Ulubey Şekeroluk Köyü, 1954 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
80 Songül Pala, Ordu Ulubey Eymür Köyü, 1967 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
81 Aydın Yılmaz, Ordu Gülyalı, Tepealtı Köyü, 1937 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
82 İbrahim Akdi, Ordu Gölköy, Özlü Köyü, 1947 Doğumlu, İlkokul Terk 

3.1.11. Yılancık (Yılancuk

Özellikle çocukların yüzünde ve saçının içinde çıkan yaralardır. Sayaca Köyünden birisinin annesinin sırtında çiban çıkmış, doktor ameliyatsız geçmez acil ameliyat yapmalıyım, demiş. O gün hastanede bulunan birisi, bu yılancık demiş. Köyde bilinen bir kadın, Yılancık taşı denilen, Kâbeden getirildiğine inanılan bir taşla yaranın üzerinde uygulama yapmış. İyileşmiş, izi dâhi kalmamış. Yara yılancıksa taş orada yapışıp kalıyormuş değilse düşüyormuş. Taşın üzerinde yılana benzeyen şekiller varmış.83 

Kızılen’de kömürle yılancık olan bölgeyi okuyarak çeviriyormuş.84 Çağlayan’da Mekke’den hacıların getirdiği yılancık taşı yaranın üzerine sürülür ve yara iyileşirmiş.85 Gölköy Güzelyurt’ta köyde yılancık ocağı denen bir yer varmış, hasta oraya götürülür yaranın üzerine yılancık taşı konurmuş.86 

Cevizlik Köyünde değirmen suyu ile yılancık tedavi edilirmiş.87 Çubuklu’da yılancık denilen sakat olan bölgeye kara renkli bir taş yedi defa sürülürmüş.88 Hocaoğlu’nda yılancık hastalığı olan yerin etrafı kömürle çizilerek çevrilir. Bu işlem yapılırken okunurmuş.89 Eymür’de yılancık olan bölgeye yılancık taşı sürülürmüş, bir de o bölge ölmüş yılanın dişi ile çevrilirmiş.90 

Ulubey Çatallı mahallesinden bir çocuğun bacakları sakat olmuş, doktorlar çare bulamamış. Tam fındık toplama zamanıymış, fındık toplayanlardan Gürgentepeli bir kadın ben bunun çaresini biliyorum demiş. Çocuğu mezarlığa götürmüş, mezarlıkta bulduğu tiken bitkisinden geniş bir halka yapmış. Bu halkanın içinden çocuğu okuyarak yedi defa geçirmiş. Çocuk bir hafta içinde iyileşmiş.91 Gülyalı’da ise Yılancık olan bölge, tavuğun götüne sürülürmüş böylece iyileşirmiş.92 

3.1.12. Pamukçuk 

Pamukçuk, bebeklerin ağzında oluşan beyaz renkli yaralardır. Ulubey Ören Köyünde, annenin saçının teli bebeğin ağzındaki pamukçuk yarasına sürülür ve böylece tedavi edilirmiş.93 Güzelyurt’ta da küçük çocuğun yarasına annenin saçından sürerlermiş ve böylece iyi olurmuş.94 

3.1.13. Göbek Düşmesi 

Sayaca’da belirli kişiler düşen göbeği çekermiş. Bu kişi hastayı sırt üstü yatırır, bir kaba su koyar, içine de iğne atarmış. Dua okuyarak kabın içindeki iğneye parmağını bastırırmış, iğne parmağına yapışırsa karın ağrısının nedeni göbek düşmesiymiş. Parmağını iğneyle beraber kaldırdıkça göbek de yerine gelirmiş. Bir kişinin göbeği çok düşüyorsa göbek okunan suya arpa veya buğday tanesi atılırmış. Oradan alınan arpa veya buğday ekilirse kişinin göbeği artık düşmezmiş.95 

Kadıncık’ta göbeği düşen kişi sırt üstü yatırılır, okunarak parmak üzerine konur, sonra parmak çevrilerek yukarı doğru çekilir ve böylece göbek yerine gelirmiş. Bazıları da bir kaba su koyar, içine de iğne atarmış, dua okuyarak kabın içindeki iğneye parmağını bastırırmış, parmağını iğneyle beraber kaldırdıkça göbek de yerine gelirmiş.96 

Çağlayan’da göbeği düşen kişinin göbeğine bir hamur parçası koyulur, üzerine de kibrit batırılırmış. Kibrit yakılarak üzerine hemen bardak kapatılırmış. Böylece göbek yerine gelir, karın ağrısı geçermiş.97 Ören’de göbeği düşen yâni karnı ağrıyan kişinin göbeği işaret parmağıyla döndürülerek çekilirmiş.98 Hocaoğlu’nda bir patates ortadan ikiye kesilir, bir parçası göbeğin üzerine konur. Patatese iki tane kibrit çöpü batırılıp yakılır. Ardından yanan kibrit ve patatesin üzerine hemen bardak konur, böylece göbek yerine gelirmiş.99 

Şekeroluk’ta ise bardağı sıcak suyun içinden alıp, göbeğin üzerine koyarlar. Bu şekilde sekiz bardakla göbeği çekerlermiş. Bu işlemi köyde belli bir kadın (ismi gizlenmiştir) yaparmış.100 

3.1.14. Karın Ağrısı 

Cevizlik’te ve birçok köyde ılık suya beş kaşık şeker atılır okunur ve içilirmiş.101 Gülyalı’da ise şekerli şerbet yapılıp hastaya içirilirmiş.102 Ayrıca karın ağrısı göbek düşmesiyle ilişkilendirildiği için birçok köyde yukarıda belirtilen göbek düşmesi ile ilgili uygulamalar yapılmaktadır. 
                                                          
83 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
84 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
85 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
86 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
87 Fedâkar Şen, Ordu Ulubey Cevizlik Köyü, 1971 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
88 Niyazi Karaoğlan, Ordu Ulubey Çubuklu Köyü, 1947 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
89 Dürdane Bektaş, Ordu Ulubey Hocaoğlu Köyü, 1956 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
90 Songül Pala, Ordu Ulubey Eymür Köyü, 1967 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
91 Nuh Turap, Ordu Ulubey Çatallı Mah. 1977 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Edebiyat Öğretmeni. 
92 Emriye Günday, Gülyalı Mustafalı Köyü, 1949 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
93 Şahinder Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1974 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
94 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
95 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
96 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
97 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
98 Hüseyin Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
99 Dürdane Bektaş, Ordu Ulubey Hocaoğlu Köyü, 1956 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
100 Mehmet Doğan, Ordu Ulubey Şekeroluk Köyü, 1954 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
101 Fedâkar Şen, Ordu Ulubey Cevizlik Köyü, 1971 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
102 Emriye Günday, Gülyalı Mustafalı Köyü, 1949 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 

3.1.15. Kulak ağrısı 

Kadıncık’ta kulağı ağrıyan çocuğun kulağına kız çocuğu emziren kadının sütü damlatılırmış.103 Çağlayan’da köyde taşların üzerinde biten yıldırım otu denen bir ot ezilir, otun suyu kulağa damlatılırmış. Aynı işlem anne sütü ile de yapılırmış.104 

Kıranyağmur’da ağrıyan kulağa, soğan ezilerek suyu damlatılırmış.105 Ören’de kulağı ağrıyan kişinin kulağına yıldırım otu denen otun suyu damlatılırmış.106 Cevizlik’te elma kesilip ezilir, suyu kulağa damlatılırmış.107 Elmaçukuru’nda kulağı ağrıyan kişinin kulağına elma çürüğünün suyu damlatılırmış.108 Aynı işlem Ören109 ve Akpınar Köyünde de yapılmaktaymış.110 Gülyalı’da ise kara pancar kelemi ezilir, suyu kulağın içine damlatılırmış.111 

3.1.16. Çıban 

Kızılen’de Pezük (pezik) yaprağı sarılırmış, bir gecede çıban yumuşar ve patlayarak iyi olurmuş.112 Kıranyağmur’da çıbanın üzerine Pezik yaprağı veya Tahin Helvası sararlarmış. Böylelikle çıban patlar iyi olurmuş.113 

3.1.17. Ürfiye 

Özellikle bebeklerin ve küçük çocukların başlarında çıkan yaraya ürfiye denmektedir. Kadıncık’tan birisi çocuğunu Tepeköy’e şifalı suya göndermiş, orada çocuğu yıkamışlar, gelirken de şişede su getirmişler, sürmüşler. Ürfiye hemen tedavi olmuş, iyileşmiş.114 Annesinin ilk çocuğu olan kişi ürfiye (Çocukların başında çıkan sakat, kavlak) kesebilirmiş. Çocuğu çayıra yatırırlarmış, jiletle çocuğun etrafını kazıyıp kurutup yakıyorlarmış. Böylece ürfiye iyi oluyormuş.115 

3.1.18. Boğmaca 

Sadece Yukarı Kızılen Köyünde görülen bu uygulamada, boğmaca olan bebek veya çocuk ceviz ağacının kökünden birkaç defa geçirilir ve üzerine süpürge ile su atılırmış. Bunun yanı sıra bir yandan da kelek denilen hayvanların boynuna takılan zil çalınırmış.116 

3.1.19. Yanık 

Kadıncık’ta yumurtayı bulayıp yanan yerin üzerine sürerlermiş.117 Kızılen’de yanan kişinin yanan bölgesine insan pisliği sararlarmış.118 Çağlayan’da yanık olan yere yumurtanın sarısı sarılırmış.119 Kıranyağmur’da yanan bölgeye zeytinyağı ile karıştırılan yumurtanın beyazı, tavuğun tüyüyle sürülürmüş.120 Yanan bölgeye diş macunu ve yoğurt sürerlermiş.121 Yolbaşı’nda yanık olan bölgeye yoğurt sürülürmüş.122 Ören’de yanan bölgeye soğuk su dökülürmüş.123 Durak Köyünde yanık olan bölgeye yurtdiyen otu diye bir otun ezilmiş şekli sürülürmüş.124 Çubuklu’da yanan bölgeye yoğurt sürülürmüş.125 Hocaoğlu’nda yanık olan bölgeye yumurta sarısı ve yoğurt sürülürmüş.126 

Delikkaya’da ise yanan bölgeye çam ağacı sakızı, yumurta sarısı, tereyağı ve mum karıştırılarak tavuk kanadıyla sürülürmüş.127 

103 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
104 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
105 Mehmet Bakar, Ordu Ulubey Kıran yağmur Köyü, 1969 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
106 Hüseyin Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
107 Fedâkar Şen, Ordu Ulubey Cevizlik Köyü, 1971 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
108 Muhlis Kılıç, Ordu Ulubey Elmaçukuru Köyü, 1943 doğumlu, İlkokul Mezunu. 
109 Nazife Özdemir, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1942 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
110 Abdurrahman Aksu, Ordu Ulubey Akpınar Köyü, 1944 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
111 Emriye Günday, Gülyalı Mustafalı Köyü, 1949 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
112 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
113 Gülçin Karadeniz, Ordu Ulubey Kıranyağmur Köyü, 1967 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
114 Hatice Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1956 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
115 Temel Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1958 Doğumlu, Yüksek Okul Mezunu. 
116 Hikmet Baki, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1972 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Avukat 
117 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
118 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
119 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
120 Aysel Karadeniz, Ordu Ulubey Kıranyağmur, 1954 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
121 Gülçin Karadeniz, Ordu Ulubey Kıranyağmur Köyü, 1967 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
122 Ömer Yıldız, Ordu Ulubey Yolbaşı Köyü, 1958 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
123 Hüseyin Aktaş, Ordu Ulubey Ören Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
124 Halil Şahan, Ordu Ulubey Durak Köyü, 1942 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
125 Niyazi Karaoğlan, Ordu Ulubey Çubuklu Köyü, 1947 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
126 Dürdane Bektaş, Ordu Ulubey Hocaoğlu Köyü, 1956 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
127 Mevlüt Aksu, Ordu Delikkaya Köyü, 1971 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 

3.2. Hayvan Hastalıklarında Halk Hekimliği 

3.2.1. Çon, Çon Kesme 

Çon, hayvanların hareketsiz kalması, vücut ısısının düşmesi ve hiçbir şey yememesi hâlidir. Ulubey’de çon tedavisi için çon kesme tabiri kullanılmakta ve köylerde benzer uygulamalar yapılmaktadır. Kızılen’de ineğin gözünden, sırtından, kuyruğunun altından veya kulağının ucundan keserek kan akıtırlarmış, bunu da belirli kişiler yaparmış.128                                                           

Çağlayan’da saman sıcak suyla karıştırılır ve hayvana yedirilirmiş. Hayvan eski battaniyeyle sarılırmış. Ayrıca sıcak patates verilir, yanına bir teneke konur ve içinde ateş yakılırmış.129 Sayaca’da köyde belli bir kişi (ismi gizlenmiştir) çon kesermiş. Kuyruğunun altından kesip kan akıtıyormuş.130 

Kadıncık’ta yerde hareketsiz yatan ölmek üzere olan bir ineği,  sırtından keserek çon almışlar. Çon alma kuyruğunun altından kesilerek de yapılırmış.131 Özlü Köyünde hasta hayvanın yanına bir teneke konur ve içinde ateş yakılır, aynı zamanda hayvanın da üzeri sıcak çulla örtülürmüş.132 Gülyalı’da ise felç olan hayvanın başından aşağı soğuk su dökülürmüş.133  

3.2.2. Kesme Kesme 

Gebe kalamayan ineklerin cinsel organından et parçası kesmeye kesme kesme denir. Kızılen’de belli bir kadın (ismi gizlenmiştir) kesme kesermiş. Yine gebe kalmazsa çiftleşme (tutma) işleminden sonra ineğin sırtını yere vururlar, cinsel organına ısırgan sürerlermiş.134 

3.3. Halk Hekimliğinde Nazar, Cin, Ocaklar, Evliyalar ve Şifalı Sular 

3.3.1. Nazar 

Kimi insanların bakışlarındaki zararlı güç, bir kişiye, bir hayvana veya cansız bir varlığa zarar verebilir, buna nazar denir. “Kem Göze uğramak” da nazar değmesi anlamındadır 
(Boratav, 2013:119). 

Sayaca Köyünde nazar okuyanlar vardır. Köyde kimin nazarının değdiği bilinir. Nazar değen inek kan sağılır, ciciği kör olur, tepinir. Nazarlanan hayvanın sütü yoğurdu kokar ve süt kesilir. Sayaca Köyünde:  
“Nazar insanı mezara,
Hayvanı kazana sokar.” derler. 
Mezarlıktan geçerken orada yatanların yarısının nazardan öldüğünü düşünmek gerekir. Nazar ota, samana, tuza ve kişinin kendisine okunur, üflenir. Nazar okurken okuyan kişi esner, bu okuyan kişiye bir şeyler vermek gerektiği anlamına gelir. Nazar okunan kişinin sağa sola sallanması istenir. İneklere nazar değmesin diye ham elma çubuğundan yapılmış kırmızı ipten yapılmış püsküllü kolye iki boynuz arasına asılır:  
“Boşuna bakma dostum, ham elma var.” denir. 
Sayaca’da nazar için muska (nuska) yazan ve okuyan kişiler varmış. Bir muskayı boyuna asmak için verirmiş, bir muskayı da bir bardak suyun içinde karıştırıp yazıların tamamen suya geçirilmesi ve ondan sonra içilmesi için verirmiş. Bazen de muska yakılarak çıkan dumanın koklanması istenirmiş.135  

Bazılarının gözü nazara sebep olur, bunlar da köyde bilinirmiş. Kızılen’de nazar ekmeğe, tuza okunurmuş. Okunan tuz ateşe atılırmış çatlarsa nazar gidermiş.136 

Fındıklı’da nazar değmesin diye eve sarımsak asılırmış.137 Çubuklu’da evi nazardan korumak için evin odalarına su serpilir, soba dumanı püskürtülürmüş.138 

3.3.2. Cin Çıkarma 

Yörede cin büyü ya da çalınma sonucu kişilere musallat olan ve hastalıklara neden olan varlık olarak bilinir. Çalınma bir cin tarafından ele geçirilmedir. Gece dışarıya küçük abdest bozan kişi cinlerin saldırısına uğrar. Kötü niyetli okuyucular da insana cin musallat edebilir. 

Sayaca’da köyden birisi koyunlarını bulup ahıra getirememiş ve o gece koyunlarını kurtlar yemesin diye, kurtların ağzını bağlatmak için cinci hocaya gitmiş. Cinci hocanın sayesinde o akşam kurtlar koyunları yiyememişler. Aynı şekilde tavuğu gece dışarıda kalanlar da cinci hocaya gidip tilkilerin ağzını bağlatırlar ve tavuklarının tilkiler tarafından yenmesini engellermiş.  

Köyden birisi eklem romatizması olmuş, doktorlar çare bulamamışlar. Hocaya götürmüşler: “Cin musallat olmuş buna, tedavi için cini olan başka birisi lazım, ikimizin cini bir araya gelirse anca tedavi edebiliriz.” demiş. Bir tane kız ismi söylemiş, getirmişler. Hocayla cin sahibi diğer kız bir araya gelerek hasta kızın cinini çıkarmışlar. Kız o gün iyileşmiş ve şu an sapasağlam hiçbir sıkıntısı yokmuş. Yine aynı köyden Fatsa’ya giden bir cinci hocanın köylünün gözü önünde, yoldan geçen bir kadını okuyarak soyunup giydirdiği söylenirmiş.139 

Korkudan dolayı kekeleyen birisi varmış, korku duası okumayla meşhur bir kadın okumuş ve anında kekemelik gitmiş. Bu kadının kızı bir rahatsızlık geçirmiş. Cinler ona senin annen korku duası okuyor, ondan hasta oldun demişler. Bu yüzden kızın annesi korku duası okumaktan vazgeçmiş.140 Sayaca’da Hoca denen birisi (ismi gizlenmiştir), cin çıkarırmış. Bağlanan birbirine yaklaşamayan oğlanı kızı birleştirirmiş.141  

Kızılen’de Hoca lakaplı birisi nuska ve cincilik yaparmış. Cinlenen kişi Hoca’ya götürülürmüş. Hoca, ocaklık zincirini tencerede suyla kaynatıp cinlenmiş (çalınmış) kişiyi bu suyla banyo yaptırırmış. Daha sonra bu zincir sudan çıkarılır, iki kişi birer ucundan tutar, cinlenen kişi zincirin içinden geçirilirmiş. Hoca istediği kişiye okuyormuş, şişiriyormuş sonra geri çözüyormuş. Kuranı Kerimi kötü bir yere gömdüğü ve ayetleri tersten okuduğu söylenirmiş.142                                                           

128 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
129 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
130 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
131 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
132 Arife Akdi, Ordu Gölköy Özlü Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
133 Emriye Günday, Gülyalı Mustafalı Köyü, 1949 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
134 Mehmet EREN, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1954 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
135 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
136 Mehmet EREN, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1954 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
137 Emrullah Aksu, Ordu Ulubey Fındıklı Köyü, 1942 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
138 Niyazi Karaoğlan, Ordu Ulubey Çubuklu Köyü, 1947 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
139 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
140 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
141 Hatice Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1956 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
142 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 

3.3.3. Muska (Nuska) 

Muska, Arapçada “yazılı şey” anlamına gelir. Hastalıkları sağaltma ya da düşmandan gelebilecek kötülükleri önlemek amacıyla üstte taşınan yazılı kâğıttır (Boratav, 2013:136). 

Sayaca’da muskayla ilgili şöyle bir hikâye anlatılır: “Adamın birinin dişi ağrıyormuş, oğlunu muskacıya göndermiş, oğlum git bir muska yazdır da dişimin ağrısı geçsin, demiş. Muskacı oğlana babana söyle ona muska yazarsam üç bağ otunu alırım, demiş. Oğlan babasına söylemiş, babası da olmaz veremem sen selam söyle falcıya yazsın, diye haber göndermiş.'' 

Muskacı bu duruma çok kızmış ve kâğıda bir şeyler yazarak muska haline getirip oğlana vermiş göndermiş. Muskayı alan adam boynuna takmış ve hemen iyileşmiş. Aradan birkaç gün geçince muskada ne yazdığını merak etmiş ve muskayı açmış. Muskada şöyle yazıyormuş:  
“Eşiğine beşiğine damak ettin üç bağ otuna
 Falcının köpeğinin bacağı girsin babanın g.tüne…”
Muska, birbirine kavuşamayan âşıkların başvurduğu bir yolmuş. Muska yazan hoca şu ayetleri şöyle okursan dileğin kabul olur, kıza kavuşursun dermiş. Kişi de muskacının dediğini yapar ve sevdiğine kavuşurmuş. Ayrıca muskacıların kendilerine has usul ve yöntemleri varmış, duayı okurken belli harflere geldiklerinde o harfleri bükerlermiş. Bu şekilde muska yazan bir hoca, bir kişinin ikinci eşi almak için kendisini kandırdığını ve muskayı yazarak o kişiye yardımcı olduğunu ancak daha sonra ikinci eşi olarak aldığını öğrenince pişman olduğunu anlatmaktaymış.143 

Bahadun’da (Sevdeş)  birisi (ismi gizlenmiştir) muska yazarmış, muskayı yazar, kişinin boynuna takar, bir de tabakta ezilip suyunun içilmesi için eline verirmiş.144 Şekeroluk Köyünde de Hoca denen birisi tarafından muska yapılırmış.145 Akoluk Köyünde bir kişi sevdiği kıza kavuşmak için muskacıya gider, sevdiği kıza muska yazdırır ve bu muskayı su değirmenin alt çarkına poşet içinde bağlarmış.146 Buradaki amaç kızın başını döndürüp aklını çelmek, dolayısıyla kendisini kabul etmesini sağlamakmış. 

143 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni. 
144 Hatice Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1956 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
145 Mehmet Doğan, Ordu Ulubey Şekeroluk Köyü, 1954 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
146 Selim Aksu, Ordu Ulubey Akoluk Köyü, 1940 Doğumlu, Okuma Yazması Yok 

3.3.4. Ocak 

Ocak belirli bir veya birkaç hastalığı iyileştirme gücünde olan, bu işin yöntemlerini bilen kişi ve kan bağı olan ailesini gösterir. Ocakçı kişiler çoğu zaman büyü ile tedavi yaparken bazen de ilaç saydıkları gereçleri kullanmaktadırlar (Artun, 2011:218). 

Bir ermişin soyundan gelmek yahut onun türbesinde görevli olmak ocak olmaya etkendir. Ocaklık babadan oğula, anneden kızına geçebileceği gibi el verme yöntemiyle başkasına da geçebilir (Boratav, 2013:129). 

3.3.4.1. Al Kesme Al Ocağı 

Al’ın özellikle lohusa kadınlara musallat olan bir varlık olduğuna inanılır, bu duruma da al basması adı verilir. Bu tehlikeli varlığı yakalayan kişi onu kendisine kul edebiliyormuş. Böylece de yakalayan kişi al ocağı sahibi oluyormuş (Boratav, 2013:20). 

Sayaca’da Aydınlar Sapağı, Dedeli Mahallesi Ellezoğulları mevkisinde Al Ocağı denen bir ev varmış. Hasta olan kişi götürülürmüş, o eve yüz üstü yatırılırmış. O evin kökünden gelen birisi veya onun çocuğu hasta kişinin üzerinden atlar ve al musallat olan kişiyi aldan kurtarırmış. Hastaya giderken de ocaklıktan bir miktar kül verilir, bu külün sürekli yanında bulundurulması istenirmiş. Bu ocaktaki birisinin cazıyı yakaladığına inanılırmış. Cazıyı (kedi veya başka bir şekilde gelebiliyormuş.) yakalayıp hamama atarsan sabah o cazı aslına döner ve insan hâlini alırmış, bu evin kökünden birisinin cazıyı yakaladığına inanılmaktaymış. Al denilen cazı genellikle yeni doğum yapanlara, hamile kadınlara ve bebeklere musallat olurmuş.147 

Kadıncık’ta bir çocuğu hastaneye götürmüşler. Hastanede bir kadın bu çocuğa al dokunuyor, çocuğu boğmaya çalışıyor demiş. Bucak mahallesinde bir alcı var, al atlıyor, götür demiş. Götürmüşler kadın, çocuğu yere yatırmış, okuyarak üzerinden atlamış, bir de al külü vermiş: “Sürekli çocuğun yanında bulundur. demiş. Çocuk hemen iyi olmuş, hastaneden taburcu olmuş.'' 148 

Şahinkaya Köyünde yeni doğum yapan annenin cebine al basmasın diye kırk gün boyunca sarımsak bırakılırmış. Bebeği al basmasın diye ise bebeğin yastığının altına bıçak ve sarımsak, anne ve bebeğin kaldığı odada baca varsa bacanın içine de bebeğin babasının atleti konurmuş.149 
                                                         
147 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
148 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
149 Gamze Akbaş, Ordu Ulubey Şahinkaya Köyü, 1975 Doğumlu, Matematik Öğretmeni 

3.3.4.2. Mum Dökme Ocağı 

Gölköy’e bağlı Damarlı’da Kızılen Damarlı arasındaki ıhlamur ağacı ocakmış.  Burada birisi (ismi gizlenmiştir) ocakçıymış, oraya getirilen çocuklara mum dökermiş. İlk önce tavada mumu eritir, sonra başının üzerinde gezdirerek sıcak mumu soğuk suya dökermiş. Ardından mumlu suyla çocuğu çimdirirmiş. Bu işlem farklı günlerde üç kez yapılırmış.150 Bu şekilde mum dökülen basık, geç yürüyen, geç konuşan vb. çocuklar iyileşirlermiş. 

3.3.4.3. Kurşun Dökme Ocağı 

Hemen hemen her köyde babadan oğula geçen ocak dediğimiz tedavi evleri bulunmaktadır. Bu ocaklarda genellikle çalınan (cinlenen) kişilere şifa için kurşun dökme işlemi yapılır. Çağlayan Köyünde kurşun bir kapta eritilerek hasta olan kişinin yanındaki soğuk suyun içine dökülürmüş. Kurşun suyun içinde donarak şekil alırmış, kurşunun aldığı şekle göre hastalığına yorum yapılır ve hastalığı donan kuşunla beraber iyileşirmiş.151 Hocaoğlu Köyünde tavada eritilen kurşunun ilk önce dumanı hastaya solutulur, ardından başına tülbent örtülü hâlde suya dökülen sıcak kurşundan çıkan duman hastaya solutulurmuş.152 

3.3.4.4. Yılancık Ocağı 

Gölköy Güzelyurt’ta köyde yılancık ocağı denen bir yer varmış, hasta oraya götürülür, yaranın üzerine yılancık taşı konurmuş.153 

3.3.5. Evliya (Yatır)  

Evliya olarak tabir edilen ve halkın çoğunlukla tedavi için gittikleri yerler vardır. Buralar bir evliyanın veya gerçekte yaşamış veya yaşadığına inanılan bir ulu kişinin makamı olduğuna inanılan mezar, ağaç, taş gibi yerlerdir (Boratav, 2013:142). 

Sayaca Köyünde Kurşunçalı’da Rosbene denilen bir yer varmış. Eskiden hasta olanların veya herhangi bir sıkıntısı olanların götürüldükleri bir yermiş. Bir kişiye seni Rosbene’ye götürelim diye sorulduğunda benim Rosbenelik bir durumum yok derse, o kişi aslında Rosbenelik’miş. 154 

Kadıncık’ta Muhtar Azmi’nin orası evliyaymış. Hasta olan kişiyi oraya götürüp bırakırlarmış. Hasta orada bir müddet beklermiş, uyurmuş. İyi olup gelirmiş. Dönerken de oradaki bulunan çalı çırpıya yamalık bağlarlarmış. Şıhlar Değirmeninde (Kadıncık Şelalesi’nin yukarısında) de evliya varmış, oraya gidip dua ederlermiş. Hastaları götürürlermiş.155 Şahincili Mezarlığında bir çam ağacı evliya olarak nitelendirilirmiş. Hasta olan, dersleri anlayamayan, kekeme olan çocukları çamın dibinde banyo yaptırırlarmış.156 

Yukarı Kızılen Köyü Camiyannı Mahallesinde Evliya denen bir ağaç varmış, dibinde mezar olduğu söyleniyormuş. Basık, konuşamayan, kekeleyen çocuklar oraya götürülür, belli bir kişi(ismi gizlenmiştir) çocuğu oraya yatırır okur ve bekletirmiş.157 Burada yatan çocuk ve hastalar şifa bulurlarmış. 

Yukarı Kızılen Köyü Sarı Sadık Evliyası, Tepeköy Mahallesi yol ayrımındaymış. Hasta olan çocuklar ve büyükler Sarı Sadık denen yerde taşın üzerine yatırılırmış. Gözü dönen bir çocuğu götürmüşler orda uyumuş ve iyi olmuş.158 

3.3.6. Şifalı Sular 

Kadıncık’ta Tepeköy denen yerde şifalı su varmış, suyun tadı ekşiymiş. Bütün hastalıklara faydalıymış.159 Ulubey’in Sayaca Köyünde, böbrek taşı düşürmek için su varmış, suyun olduğu yerler günümüzde kapanmış.160 


150 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
151 Cemal Bodur, Ordu Ulubey Çağlayan Köyü, 1939 Doğumlu, Askerde okuma Yazma Öğrenmiş. 
152 Dürdane Bektaş, Ordu Ulubey Hocaoğlu Köyü, 1956 Doğumlu, Okuma Yazma Yok. 
153 Hüsne Kaya, Ordu Gölköy Güzelyurt Köyü, 1958 Doğumlu, İlkokul Mezunu. 
154 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni 
155 Hatice Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1956 Doğumlu, Ortaokul Mezunu. 
156 Lütfiye Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1935 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
157 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
158 Ayşe Eren, Ordu Ulubey Yukarı Kızılen Köyü, 1950 Doğumlu, Okuma Yazması Yok. 
159 Temel Yılmaz, Ordu Ulubey Kadıncık Köyü, 1958 Doğumlu, Yüksek Okul Mezunu, Emekli. 
160 Alparslan Çalışkan, Ordu Ulubey Sayaca, 1976 Doğumlu, Üniversite Mezunu, Tarih Öğretmeni. 

4. Sonuç 

Ulubey, Ordu ilinin en eski ve zengin kültüre sahip ilçelerinden biridir. Beylikler döneminden itibaren Türk halkının yerleşmeye başladığını bildiğimiz Ulubey birçok kültürel hazineye sahiptir. Bu hazinenin önemli bir bölümünü de halk hekimliği dediğimiz geleneksel tedavi yöntemleri oluşturur. Halk hekimliği uygulamalarına yaygın olarak rastlanan Ulubey’de kırık çıkık başta olmak üzere, sarılık, basıklık, yılancık, ürfiye denilen hastalıklar ve geç konuşan, geç yürüyen bebeklere yapılan işlemler dikkat çeker. Bunların yanı sıra kırklama, cin çıkarma ve muska yazma uygulamaları ile evliya ve ocak tabir edilen yerlerin de bulunduğu Ulubey’de bugün bu geleneklerin birçoğu yok olmaya yüz tutmuştur.  
                                                          
Bu çalışmada Ulubey ilçesi ve köyleri ile ilçeye bağlı olmasa da ilçeyle kültürel olarak yakınlıkları olan köyler ele alınıp incelenerek birçok geleneksel tedavi yöntemi yazıya geçirilmiştir. Halk hekimliği dediğimiz geleneksel tedavi yöntemlerinin aslında her birinin mantıklı birer açıklaması olduğu görülmektedir. Gelin, damat ve çocuk basıklığında basıklıktan korunmak için yüksek bir yere çıkılması buna en güzel örnektir. Yüksekte bulunan kişi psikolojik olarak kendisini rahatlatmakta, karşısındakine ezilmemekte, dolayısıyla da basık olmamaktadır. Siğil tedavisi için kullanılan arpaların kolayca çürüyecek nemli bir yere kesilerek gömülmesi de arpanın çürümesiyle beraber siğilin yok olacağı inancındandır. Çünkü kesilen arpa yeşermez ve toprağın içinde çürür bu da hastaya iyileşmesi için psikolojik rahatlık verir. Çocuğun ve annenin kırklanmasında kırk kaşık su dökülmesi, kendisine bahşiş vermeyen muskacı hocanın muskaya karşısındakine dokunduran şeyler yazması, cin çıkarmada hastanın zincirden geçirilmesi, al kesmede alcının hastanın üzerinden atlayıp yanında taşıması için ocağın külünden vermesi gibi örnekler geleneksel tedavi yöntemlerinin halk yaşamında ne kadar önemli ve etkili olduğunu göstermektedir. 

İlçe geneline bakıldığında halk hekimliği tedavi yöntemlerinden sadece bir köye has olanlar ve birbirine benzeyenler olduğu gibi aynı tedavi yönteminin köyler arasında ufak tefek farklılıklarının da olduğu görülmektedir. Bu da Ulubey ve yöresinde yaşayanların aynı kültürün birer parçası olduğunu göstermektedir. Gelenek ve göreneklerimiz bizi birbirimize bağlayarak kültürel kimliğimizi oluştururlar. Bunların gelecek nesillere aktarılması halk bilimciler olarak hepimizin en temel görevidir. 

Kaynakça 

Artun, E. (2011). Türk Halk Bilimi. Adana: Karahan Kitabevi. 
Bayat, F. (2016). Mitolojiye Giriş. İstanbul: Ötüken Yay. 
Bayat, F. (2015). Türk Mitolojisi 1. İstanbul: Ötüken Yay.  
Bayat, F. (2016). Türk Mitolojisi 2. İstanbul: Ötüken Yay.  
Boratav, P. N. (2013). Yüz Soruda Türk Folkloru-İnanışlar, Töre ve Törenler, Oyunlar. Ankara: BilgeSu Yay.  
Boratav, P. N. (2013). Yüz Soruda Türk Halk Edebiyatı. Ankara: BilgeSu Yay.  
Çebi, S. (1995). Bütün yönleriyle Dünden Bugüne Ulubey. Ordu: Ulubey Bel. Başk. Yay. 
Demir, N. (2001). Ordu İli ve Yöresi Ağızları. Ankara: Türk Dil Kurumu Yay. 
Demir, N. (2006). Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları IX. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay. 
Elçin, Ş. (1997). Halk Edebiyatı Araştırmaları 1-2. Ankara: Akçağ Yay. 
Eren, Mustafa. (2014). Bir Köy Var Yukarda, Ankara:  Altınpost Yay. 
Güleç, H. (2011). Türk Halk Edebiyatı. Çanakkale: Kriter Yay.  
Günay, M. (2016). Bütün Yönleriyle Ulubey. İstanbul: Ofis Yay. 
Güzel, A. (2008). Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Akçağ Yay. Ankara: Akçağ Yay. 
Kafesoğlu, İ. (2016). Türk Milli Kültürü. İstanbul: Ötüken Yay. 
Köprülü, F. (2004). Edebiyat Araştırmaları 1-2, Ankara: Akçağ Yay. 
Köprülü, F. (2009). Türk Edebiyat Tarihi. Ankara: Akçağ Yay. 
Oğuz, M. Ö. (2006). Türk Halk Edebiyatı El Kitabı. Ankara: Grafiker Yay. 
Türkdoğan, O. (1991). Kültür ve Sağlık-Hastalık Sistemi. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları:2213, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi: 522, Araştırma ve İnceleme Dizisi: 17 
Yediyıldız, B. (1992). Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları 1. Ankara: TTK Yay.  
Yediyıldız, B. (2002). Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları 2. Ankara: TTK Yay. 
Yediyıldız, B. (1985). Ordu Kazası Sosyal Tarihi. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 

 Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 8(3), 651-663, Kasım 2018 


Yorum Gönder

0 Yorumlar