Büyük Satranç Tahtası

Zbigniew Brzezinski


BÜYÜK SATRANÇ TAHTASI 
 
 a. Giriş: 
 
 ABD eski güvenlik danışmanlarından Zbigniew BRZEZINSKI “Büyük Satranç Tahtası” isimli eserinde; 20 yy. sonlarında dünyanın tek süper gücü haline gelen ABD’nin, 21 yy. da da üstünlüğünü korumak için, “nasıl bir küresel strateji izlemesi gerektiği” sorusuna cevap aramaktadır. Önemli stratejik görüşler sunmakta ve dünya nüfusunun, doğal zenginliklerinin ve ekonomik aktivitelerinin yoğun olduğu, “Avrasya Kıtası” olarak nitelediği, Portekiz’den Bering Boğazı, Letonya’dan Malezya’ya kadar uzanan alanı, dört kritik bölgeye ayırıp inceleyerek (Avrupa, Rusya, Orta Asya ve Doğu Asya) Jeostratejik oyuncular ve jeopolitik eksenler adını verdiği ülkeler ile ABD’nin olması gereken ilişkilerini ve çeşitli senaryolara göre uygulanması gereken politikaları belirlemektedir. 
 
 Kitap, yedi bölümde; “Yeni Bir Tür Hegemonya” “Avrasya Satranç Tahtası”, “Demokratik Köprü Başı”, “Kara Delik”, “Avrasya Balkanları”, “Uzakdoğu Limanları” ve “Sonuç” başlıklarını içermektedir. 
 
 Amaç; ABD’nin çıkarlarını ve refahını tehdit edecek rakip bir süper gücün ortaya çıkmasını engelleyecek unsurları belirlemek, Avrupa, Asya ve Ortadoğu’daki fikir ayrılıklarını ve ilişkileri yönetme becerisinin ne şekilde sağlanması gerektiğini çeşitli alternatifleri tespit etmektedir. 
 
 Brzezinski, çeşitli güç boyutlarının (ticaret ve finansman, teknoloji, iletişim, bilgi) kullanılmasına ek olarak ABD’nin dış politikasının jeopolitik boyutla ilgilenmesini ve Avrasya’da etkisini politik hakim güç olarak istikrarlı kıtasal denge yaratarak kullanmasını istemektedir. 
 
 Amerika’nın politikasının temel amacının; yumuşak ve ileri görüşlü olarak, uzun vadeli akımları ve insanlığın temel menfaatlerini takip ederek işbirliği yanlısı bir küresel toplum oluşturmak ve aynı zamanda, Amerika’ya meydan okuyacak bir liderin ortaya çıkmamasının sağlanması olduğunu ifade eden Brzezinski, kitabın amacını da, kapsamlı ve bütünleşmiş bir Avrasya Jeostratejisi oluşturmak olarak belirtmektedir. 
 
 b. Gelişme: 
 
  (1)  Yeni Bir Hegemonya: 
 
  Hegemonya insanlık kadar eskidir. Ancak Amerika’nın bugünkü küresel üstünlüğü, ortaya çıkış hızı, küresel bakış açısı ve uygulama şekliyle diğerlerinden farklıdır. Tek bir yıl içerisinde Amerika uluslararası dinamik yardımıyla Batı yarımkürede göreceli olarak yalnız bir ülke konumundan, dünya çapında ilk ve gerçek bir güce dönüşmüştür. 
 
 Politik güç, ideolojik esneklik, ekonomik dinamizm ve kültürel çekicilik sonucunu belirleyen boyutlardır. Ulaşılan sonuç Amerikan ekonomisinin ve teknolojisinin daha dinamik olmasını karşın Sovyetler Birliği’nin giderek durgunlaşmasından ve ne ekonomik büyüme ne de askeri teknoloji konularında etkili bir şekilde rekabet edememesinden kaynaklanmıştır. 
 
 Halihazırda Amerika küresel gücün dört önemli üstünlüğünü elinde tutmaktadır. Askeri açıdan eşsiz bir küresel alana sahiptir. Ekonomik açıdan, Japonya ve Almanya (küresel gücün diğer özelliklerine sahip değildirler) bazı konularda Amerika’ya meydan okusa da Amerika küresel büyümenin lokomotifidir. Teknolojik açıdan yenilikçiliğin önemli alanlarında liderliği elinde tutmaktadır ve kültürel açıdan, özellikle dünya güçleri arasında rakipsiz bir çekiciliğe sahiptir. Tüm bunlar ABD’ye başka bir devletin sahip olamayacağı bir politik güç vermektedir. 
 
  (2)  Avrasya Satranç Tahtası: 
 
  Dünya nüfusunun % 75’i Avrasya’da yaşamaktadır. Girişimci ruhu ve yer altı zenginlikleri açısından da dünyanın en zengin bölgesini oluşturmaktadır. Avrasya Dünya GSMH’nın % 60 ve bilinen dünya enerji kaynaklarının ¾’ünü kapsamaktadır. 
 
 Avrasya aynı zamanda politik açıdan dünyanın en iddialı ve dinamik devletlerini bölgesinde barındıran bir konumdadır. ABD’den sonra, ekonomisi ve askeri silahlara en fazla para harcamam açısından en büyüt altı devlet bu bölgededir. Dünyanın bilinen ve tahmin edilen nükleer güçleri yine bu bölgededir. Bölgesel hegemonya ve global etki yaratmaya hevesli dünyanın en yoğun nüfuslu iki ülkesi de bu bölgededir. 
 

 Avrasya, Amerika’nın politik ve/veya ekonomik liderliğine potansiyel meydan okuyan yer görünümündedir. Amerika’nın şansı bu bölgenin çok büyük olması nedeniyle politik açıdan tehlike arz etmemesidir. Avrasya üzerinde küresel liderlik için mücadelenin devam ettiği bir satranç tahtası konumundadır. Amerika’nın küresel egemenliğinin boyutu çok büyük olmasına rağmen iç ve dış kısıtlamalardan dolayı fazla derin değildir. Avrasya’nın büyüklüğü ve çeşitliliği ve bazı devletlerin gücü, Amerika’nın bir takım olaylar üzerindeki kontrolünü ve etkinliğini kısıtlamaktadır. Bu büyük kıta, ekonomik ve politik açılardan üstün bir güce boyun eğemeyecek kadar büyük, kalabalık, değişik kültürler içeren ve geçmişten beri hırslı ve enerjik politik yapıla sahip devletlerden oluşmuştur. Bu durum Amerika’nın bu büyük satranc tahtasına çok dikkatli, seçici ve ihtiyatlı biçimde yayılmasında jeostratejik planlamanın önemini artırmaktadır. 
 
 Uluslararasında, gittikçe artan karşılıklı ekonomik dayanışma, ekonomik tehdidin politik açıdan istismar edilmesini daha az zorunlu kılmaktadır. Nitekim, manevra yeteneği, diplomasi, koalisyon oluşturma, işbirliği ve çok ihtiyatlı bir şekilde politik varlığını yayabilme, jeostratejik gücün Avrasya satranç tahtasında uygulanmasında, anahtar unsurlar olmuşlardır. 
 
 Avrasya’da Amerika’nın karşısına her an potansiyel bir rakip çıkabilir. Bu yüzden, Amerika’nın Avrasya’daki jeopolitik çıkarlarını uzun vadede yönetmek için gerekli stratejisini belirlemede, asıl oyunculara yoğunlaşmak ve yeri tayin etmek, çıkış noktası olmalıdır. 
 
 Brzezinski’ye göre; jeopolitik ilişkilerdeki mevcut durumu değiştirmek amacıyla, kendi ülke sınırlarının dışında da güçlerini tatbik edebilme veya bir etki yaratabilme kapasitesine ve ulusal isteğe sahip olan ülkeler,aktif jeostatejik oyunculardır. Bu ülkelere Amerika özel olarak dikkat etmelidir. 
 
 İkamet ettikleri hassas bölgeden ve jeostratejik oyuncuların davranışlarının doğurabileceği potansiyel durumların sonuçlarından güç ve önem alan ülkeler ise jeopolitik eksenlerdir. 
 
 Günümüz dünya koşullarında en azından beşer ülke Avrasya’nın yeni politik haritasında  jeostratejik oyuncu ve jeopolitik eksen olarak tanımlanabilir. Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan hem önemli hemde aktif oyunculardır. İngiltere, Japonya ve Endonezya her ne kadar  diğer önemli olsalar da jeostarejik oyuncu jeopolitik eksendirler. Türkiye ve İran sınırlı kabiliyetleri olmakla beraber jeeostratejik  oyuncu olarak da görülebilirler. 
 
 Bu iki ülkenin Rus gücünün ortadan kalkmasını fırsat bilerek, Hazar Denizi, Orta Asya bölgesinde belirli bir etki yaratmaya girişmiş olması, onların jeostratejik oyuncu olarak nitelendirilmelerine sebeptir. Ancak iki ülkenin de ciddi iç problemleri vardır ve bu nedenle güç dağılımında bölgesel kaymalar sağlamaları sınırlıdır. 
 
Esas olarak,
hem Türkiye hem de İran birinci derecede önemli jeopolitik eksenlerdir. Türkiye, Karadeniz Bölgesini dengelemekte, Karadeniz’den Akdeniz’i geçişi kontrol altında tutmakta, Rusya’yı Kafkaslar’da dengelemekte, irticaya karşı hala panzehir görevi görmekte ve NATO için güneyde bir güven kaynağı teşkil etmektedir. Türkiye’deki dengelerin bozulması, güney Balkanlarda şiddetin kontrolsüz bir biçimde artmasının yanı sıra, Rusya’nın Kafkaslar’da bağımsızlığını yeni kazanmış ülkeler üzerinde kontrolünü kolaylaştıracaktır. Azerbaycan’a karşı tutumundaki belirsizliğe rağmen İran da Orta Asya’daki yeni politik çeşitliliğe, karşı ortamı dengeleyerek destek vermektedir. Bağımsız bir ülke olmasının yanısıra, Basra Körfezi’nin doğu kısmına egemen olması, (Amerika’ya karşı son zamanlarda sürdürdüğü düşmanlıktan bağımsız olarak) İran’ın, körfez bölgesinde uzun vadede ters düşecek bir Rus tehdidine karşı, bariyer görevi görmesini sağlamaktadır. 
 
 Avrasya’daki başlıca oyuncular ve eksenlerin tesbiti, Amerika’nın büyük politika çıkmasını tanımlamak ve bu yöredeki muhtemel mücadeleleri tahmin etmek için yararlıdır. 
 
 Beş ana mesele sözkonusu olup bunlar; 
 
 - Amerika nasıl bir Avrupa tercih edip destek vermeli? 
 
 - Nasıl bir Rusya Amerika’nın menfaatinedir ve Amerika bunun için hangi oranda ne yapabilir? 
 
 - Orta Avrasya’da yeni Balkanlar’ın meydana gelme ihtimalleri nelerdir ve sonucunda doğabilecek riskleri en aza indirmek için Amerika ne yapmalıdır? 
 
 - Çin’in Uzak Doğu’da nasıl bir rol üstlenmesi teşvik edilmeli ve buna katılımın hem Amerika hem de Japonya için sonuçları melerdir? 
 
 - Hangi yeni Avrasya koalisyonları ihtimal dahilindedir? Hangisi Amerika’nın menfaatlerine ters düşebilir ve buna engel olmak için ne yapılması gereklidir? Sorularına cevap bulmaktır. 
 
 Avrupa konusundaki uzun vadeli Amerikan jeostratejisi açıkça Avrupa Birliği ve Avrupa’da gerçek anlamda ortaklık meselesine yönelmiş olmalıdır. Hakikaten birleşmiş ve de daha bağımsız bir Avrupa isteyen Amerika, Avrupa’nın politik ve ekonomik yönden entegrasyonunu sağlamak için gerçekten çaba gösteren Avrupa güçlerine ağırlık vermek zorunda kalacaktır. Böyle bir strateji, Amerika ve İngiltere arasındaki ilişkiler yönünden eskiden onaylanmış hususların çöpe atılması anlamına da gelecektir. 
 
 Birleşik bir Avrupa için geliştirilecek bir politika, Avrupa’nın coğrafi faaliyet alanı hususundaki oldukça hassas meselesine (fakat Avrupalılarla müştereken) yönelmek zorunda da olacaktır. Avrupa Birliği’nin doğu sınırı ile NATO’nun doğu ön hattı eş anlamlı olmalı mıdır? Birinci soru daha ziyade Avrupa ülkelerinin kararını gerektiren bir meseledir fakat Avrupa’nın bu konudaki kararı direkt olarak NATO kararını etkileyecektir. Buna rağmen ikincisi ABD’yi bağlar ve ABD’nin NATO’daki sözü,hala kesinliğini korumaktadır. Orta Avrupa milletlerinin hem AB’ye hem  de NATO’ya kabulü yönündeki gittikçe büyüyen konsensüs düşünülürse, bu sorunun uygulamadaki anlamı, dikkatleri Balkan Cumhuriyetleri’nin ve belki de Ukrayna’nın gelecekteki statüsüne çekmektedir. 
 
 ABD’nin karşılaştığı çıkmaz; hangi oranda Rusya’ya ekonomik yardım sağlanmalı? (Bu kaçınılmaz olarak Rusya’yı politik ve askeri anlamda güçlendirir) ve aynı zamanda, ne derece bağımsızlığını yeni kazınmış devletlere de savunma ve bağımsızlıklarını muhafaza konusunda yardımda bulunulmalı? Rusya aynı anda hem güçlü hem de demokratik bir ülke olabilir mi? Eğer tekrar güç kazanırsa, kaybettiği imparatorluk topraklarını tekrar elde etmenin yıllarını arar mı? Ve ondan sonda Rusya hem bir imparatorluk hem de demokratik olabilir mi? 
 
 Orta Asya’nın geniş ve Türk, İran eksenlerinin zarar görme ihtimalinden dolayı jeopolitik olarak son derece akışkan durumdaki ortamında, başka bir belirsizlik daha görülmektedir. Karadeniz’de Kırım’dan, direkt olarak Rusya’nın yeni güney sınırı boyunca doğuya, oradan Çin’in Xinjang eyaletine doğru, sonra aşağıya Hint Okyanusuna, batıya Kızıl Denize oradan kuzeye Akdeniz’in doğusuna ve tekrar Kırım’a ulaşan alanda 400 milyona yakın insan yaşamaktadır. Bu insanlar, hemen hemen hepsi dinsel ve de etnik yönden heterojen, uygulamada politik istikrarı olmayan 25 devlette ikamet etmektedir. Bu devletlerden bazıları nükleer silahlanma sürecinde olabilirler. 
 
 Çabuk alevlenebilir kin ve nefretle parçalanmış ve birbirine rakip güçlü komşu ülkelerle çevrelenmiş bu geniş bölge muhtemelen hem milletlerarası hem de uzun süren etnik ve dinsel şiddet için bir savaş alanı olabilir. Hindistan’ın tarafsız kalıp kalmaması ya isteklerini Pakistan’a empoze etmek için bazı avantajları kullanıp kullanmaması, bölgenin muhtemel ihtilaf alanını oldukça etkileyecektir. Türkiye ve İran’daki iç gerginlik, tahminen daha kötüye gideceği gibi bu ülkelerin patlamaya hazır olan bu bölgede oynayabilecekleri denge sağlayıcı rollerini aza indirebilir. Bu gibi gelişmeler sonrasında, yeni Orta Asya devletlerinin, uluslar arası topluluğa asimilasyonu güvenliği de etkiler. Bu şekilde hem Amerika hem de uluslar arası topluluk, en son eski Yugoslavya’da krize benzer bir zorlukla karşı karşıya bırakılabilir. 
 
 Jeopolitik meselenin bir diğer önemi de Çin’in süper bir güç olarak benimsenmesiyle ortaya çıkar. En cazip sonuç demokratikleşme ve serbest ekonomisi sürecinde olan bir Çin devletinin, Asya’nın daha büyük işbirliği içindeki bölgesel çatısında entegrasyonu olur. Fakat in demokratikleşme sürecine girmez ve de ekonomik ve askeri gücünü artırır ise, belki daha büyük bir Çin meydana gelebilir,komşularının istekleri ve hesapları ne olursa olsun, olacakları engellemek için herhangi bir çaba, Çin’le kuvvetli bir ihtilaf gerektirebilir. Böyle bir anlaşmazlık ise Amerika-Japonya ilişkilerinde gerginlik yaratabilir. Çünkü Japonya Amerika’nın Çin’i kontrol altına almak yönündeki kararını uygulamak isteyecektir ve bundan dolayı bu anlaşmazlık, Tokyo’nun Japonya’nın geleneksel rolünü yeniden tanımlamasıyla ihtilalci sonuçlar doğurabilir belki de Uzak Doğu’da Amerika’nın varlığını sona erdirebilir. 
 
 Bununla beraber, Çin’in Amerika ile uzlaşması kendisi içinde iyi sonuçlar doğurur. Çin’i  bölgenin bir gücü olarak kabul etmek, önemsiz bir sloganı onaylamak kadar basit bir mesele değildir. Herhangi bir bölgesel üstünlük için bir kuvvet oluşmak zorundadır. Amerika, Çin’in dünya ilişkilerinde işbirlikçi olmasını sağlayacak başarılı politikanın bir parçası olarak hangi büyüklükte, nereyi Çin’i etkileme alana olarak kabul etmelidir? Şu anda Çin’in politik yarıçapı dışında kalmış hangi bölgeler, tekrar oluşan Çin İmparatorluğunun topraklarına bırakılmak zorunda kalınabilir? 
 
 Bu bağlamda, Güney Kore’de Amerikan varlığını devam ettirmek özellikle önem kazanır. Amerika varlığı olmadan, Japonya askeri yönden kendine daha çok güvenmek zorunda kalacağı için, Amerikan-Japon askeri anlaşmasını şu anki haliyle tahayyül etmek çok zordur. Kore’yi tekrar birleştirmek yönündeki bir hareket, Amerika’nın Güney Kore’deki askeri varlığını muhtemelen temelinden sarsar. 
 
 Tahminen en tehlikeli senaryo, Çin, Rusya ve belki de İran koalisyonu yani, “anti hegemonyacı”, ideolojik olarak değil fakat birbirini tamamlayıcı şikayet zincirlerinden oluşmuş bir birleşme olur. Bu hem derece hem de alan bakımından, Çin-Sovyet bloğunun yarattığı ve bir zamanlar hayret uyandıran mücadeleyi hatırlatır. Fakat, bu sefer Çin lider, Rusya ise onun takipçisi olur. Çok uzat bir ihtimal ama böyle bir ihtimali tam tersine çevirmek, ABD’nin, doğuda, batıda ve aynı anda Avrasya’daki jeostratejik becerilerini sergilemesini gerektirir. 
 
 Amerika’nın Uzak Doğu’daki  pozisyonunun zayıflaması ve Japonya’nın dış dünyaya bakışında kökten değişiklikler olması durumunda, coğrafi olarak daha sınırlı fakat potansiyel olarak daha önemli bir mücadele Çin-Japonya anlaşmasını tabii kılar. Bu, son derece üretici iki insan gücünü bir araya getirir ve “Asya’lı olma” tarzını, Anti-Amerikan doktrini tezinde birleştirici olarak kullanabilir. Ancak, Çin ve Japonya’nın yakın zamandaki tarih tecrübeleri düşünüldüğünde ileride bu ülkelerin anlaşma yapabileceklerini şimdiden söylememize olanak tanımamaktadır  ve Uzak Doğu’ya ilişkin, uzağı iyi gören Amerikan politikası bu ihtimali ortadan kaldırabilmelidir. 
 
  (3)  Demokratik Köprü Başı: 
 
  Bu bölümde ayrıntılı olarak Avrupa kıtası irdelenmekte, Avrupa Birliği’ndeki gelişmeler ve muhtemel oluşumlar gözden geçirilmekte, NATO, ABD ve AB ilişkileri ve birbirleri arasında olması muhtemel senaryolar incelenmektedir. Amerika’nın başlıca hedefinin; Fransız-Alman ilişkisine dayalı bir Avrupa’yı nasıl inşaa edeceği olarak belirtilmektedir. Öyle bir Avrupa ki, ABD’ne bağlı kalan, özgürce yaşanabilecek, büyüyebilecek ve Amerikan küresel üstünlüğünün etkilerine fazlasıyla bağlı, işbirlikçi, demokratik uluslar arası sistemin faaliyet alanını genişletir,bir Avrupa olmalıdır. 
 
  (4)  Karadelik: 
 
  SSCB gibi karasal olarak dünyanın en geniş devletinin parçalanışı Avrasya’nın merkezinde kara bir delik yaratmıştır. Bu durum, çok büyük bir jeopolitik karmaşaya neden olmuş, Avrasya’nın merkezinde bir güç boşluğu yaratmıştır. Yeni devletlerde, bir güçsüzlük ve karmaşanın oluşmasının yanı sıra, Rusya içinde de eski Sovyet sosyo-ekonomik modelini yıkma girişimi ve onunla birlikte yaşanan politik karmaşa çok büyük bir sistem krizine yol açmıştır. Dünyanın iki süper gücünden biri olan Rusya, halen üretim yapan ancak giderek köhneleşen ve günün daha aşağıya düşen, konuma gelmiştir. Rusya’nın sosyal krizi nedeniyle jeopolitik boşluk büyümüştür. 
 
 Rusya’nın yalnızca iç durumu ve uluslar arası statüsü değil ayrıca jeopolitik durumu da kötü etkilenmiş, parçalanma sonucu hudutları küçülüp jeopolitik etkisi azalmıştır. Baltık ülkelerinin bağımsızlığı ile Baltık Denizi’ndeki hakları sınırlanmış, Rusya’yı çok rahatsız eden ve onun için çok önemli olan Ukrayna ile birlikte Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ın bağımsızlığı nedeniyle Karadeniz’deki etkinliği elden gitmiştir. Bir Rus gölü niteliğinde olan Hazar Denizi Havzasındaki gücü burada hak talep eden beş ülkeden biri durumuna inmiştir. Uzak Doğu’daki yeni bir jeopolitik durumla karşı karşıya kalmış, bugüne kadar Rusya’nın hep gerisinde kalan Çin’in, Rusya’dan daha gelişmiş, dinamik ve başarılı bir ülke olduğunu görmüştür. 
 
 Amerika’ya göre Rusya sonuç olarak, Avrupa ve Amerika yanında, akla yatkın yararları ve şartları kabul etme seçimini yapmalıdır. Bunlardan biri emperyal geçmişiyle ilişkisini kesmesi, diğeri genişleyen Avrupa’nın Amerika’yla olan politik ve güvenlik bağını kabul etmesidir. Özellikle Ukrayna’nın bağımsızlığını kesinlikle kabul etmesi gerekmektedir. 
 
  (5)  Avrasya Balkanları: 
 
  Avrupa’da “Balkanlar” sözcüğü etnik çelişkiler ve büyük güçlerin bölgesel rekabetini çağrıştırmaktadır. Avrasya’nın da bir “Balkanlar”ı bulunmaktadır ama bu Balkanlar çok daha geniş, daha kalabalık ve hatta dini ve etnik olarak daha heterojendir. Geniş coğrafyanın tam ortasında yer alan ve küresel istikrarsızlığın sınırlarını çizen bu bölge, Güneydoğu Avrupa ve Orta Asya’yı olduğu gibi, Güney Asya, Basra Körfezi Bölgesi ve Orta Doğu’nun da bazı kısımlarını içine almaktadır. 
 
Basra Körfezi ve Ortadoğu’da bulunan çoğu ülkelerde istikrarsızlık olmasına rağmen, Amerika burada tek nüfuz sahibi güçtür. Kendi politik varlıklarının istikrarsızlığı ile birlikte kendinden daha güçlü, komşu ülkelere bölgedeki hakimiyeti vermemekte kararlı ve bu ülkeleri davet eder bir şekilde hareket ederler. Bu bölgenin “Avrasya Balkanları” adını almasının ana nedene bu iki durumun, yani güç boşluğu ve güç elde etmenin var olmasından kaynaklanmaktadır. 
 
 Avrasya Balkanları jeopolitik olarak da çok büyük önem taşımaktadır. Dahası, bu bölge, Rusya, Türkiye, İran gibi ülkelerin güvenlik ve tarihi bakımdan ilgilerin çektiği gibi, Çin’in de politik çıkarlarına uygun düşmektedir. Bunun dışında Avrasya Balkanları müthiş bir ekonomik kaynaktır. 
 
 
 Bu kaynağa ulaşmak, milli çıkarları harekete geçirerek ortak ilgiyi motive edecek,tarihsel iddiaları gündeme getirecek, emperyalist düşünceleri hatırlatacak ve uluslar arası rekabeti hızlandıracaktır. Bu durum, bölgede bir güç boşluğu teşkil etmesinin yanında, birde kendi içerisinde istikrarsız olmasından dolayı daha da vahim olmaktadır. Bütün bu ülkeler ciddi iç sorunlar yaşamaktadırlar. Sınırları boyunca ya komşu ülkeler ile bir sınır kavgasındadırlar yada kendi topraklarında homojen değildirler. Bazıları ise çoktan bölgesel, etnik ve dini şiddetle boğuşmaktadırlar.  
 
 Avrasya Balkanları dokuz ülkeyi içine almaktadır. Rus’ların dışına iki potansiyel aday da bulunmaktadır. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan hepsi birer eski Sovyetler Birliği ülkesi olmasının yanında dokuzuncusu da Afganistan’dır. Bunlara ek olarak iki tane olabilirliği yüksek ülke vardır. Birisi Türkiye diğeri ise İran’dır. İkisi de politik ve ekonomik bakımdan imkanlı ve bölgedeki jeostratejik oyuncular durumunda olup, aktif olarak rekabetlerini yürütmektedirler. Aynı zamanda ikisi de etnik çelişkilere  sahne olan hassas bölgelerdir. İkisinden birisi, yada ikisi birden istikrarsız hale dönüştürülürse bölgenin içi sorunları kontrol edilemez hale gelir ve böylece Rusya’nın bölgesel hakimiyet çabaları da boşa çıkar. 
 
 Avrasya Balkanlarının istikrarsızlığını kötü bir yönde arttıran ve olayları daha da güçleştiren durum, bölgeye kültürel, dini, ekonomik ve tarihte yer almış imparatorluk açılarından ilgileri olan iki komşu ülke, İran ve Türkiye’nin kendi jeopolitik konumlarının istikrarsızlığa açık olmasıdır. Eğer bu iki ülke de istikrarsızlığa düşerse, büyük bir ihtimalle bütün bölge büyük bir karmaşaya itilecek etnik ve bölgesel çatışmalar kontrolden çıkıp, zaten hassas olan dengeler ciddi bir şekilde bozulacaktır. Buna bağlı olarak, İran ve Türkiye sadece jeostratejik öğeler değil, ayrıca dahili durumları da bölgenin kaderinde rol oynayan unsurlardır. Her ikisi de güçlü bölgesel emelleri ve tarihi önemlerinin farkında olan, orta büyüklükte ülkelerdir. Yine de iki ülkenin de gelecekteki jeopolitik konumları ve hatta ulusal bütünlükleri belirsizdir. 
 
 Eskiden bir imparatorluk olan Türkiye, yeniden kimliğini bulma sürecinde, üç ayrı yöne doğru çekilmektedir; modernistler ülkenin batıya dönük bir Avrupa ülkesi olmasını, İslamcılar güneye dönüp Orta Doğu ve Müslüman topluluğa dayanmasını ve tarihsel düşünceleri olan milliyetçiler doğuya dönüp Hazar Denizi Havzası’nın Türki halkını kapsayan ve Orta Asya’daki güçlü bir Türk devleti oluşmasını istiyorlar. Bu manzaraların her biri farklı stratejik eksenler ortaya koyar ve bunların arasındaki çatışmalar Kemalist devrimlerden beri ilk defa, Türkiye’nin bölgesel rolünde bir belirsizliğe sebebiyet vermektedir. 
 
 Bunların ötesinde,Türkiye’nin kendisi de en azından bölgelerin etnik karmaşasının bir kurbanı olabilir. 65 Milyonluk nüfusunun çoğunluğunun % 80’i Türk kökenli (Kafkas, Arnavut, Boşnak, Bulgar ve Arap’lar da dahil olmak üzere) yaklaşık % 20’si belki de daha fazlası Kürt’tür. Türkiye’nin doğu bölgesinde yoğunlaşmış olan Türkiye’li Kürtler, İran’lı ve Irak’lı Kürtler tarafından, artan bir şekilde bir ulusal bağımsızlık kavgasının içine çekilmişlerdir. Türkiye’nin genel yönetimini ilgilendiren herhangi bir iç huzursuzluk, şüphesiz Kürtlerin ayrı bir milli statü için, daha kanlı bir şekilde hareket etmelerine yol açacaktır.  
 
 Bugünün Avrasya Balkanlarındaki çekişme doğudan Rusya, Türkiye ve İran’ı kapsamaktadır. Hatta Çin bile sonunda önemli bir katılımcı olabilir. Bu çekişmeye uzaktan katılan ülkeler ise, Ukrayna, Pakistan, Hindistan ve Amerika’dır. 
 
 İran, Türkiye ve Rusya’nın rekabetlerin de; Rusya’nın jeopolitik hamlesi, doğrudan Azerbaycan ve Kazakistan’a yöneliktir. Türkiye’nin durumu, doğuda Orta Asya Hazar Denizi ve Azerbaycan’a yönelik olup, İran’ın durumu, kuzeyde Azerbaycan ve kuzeydoğuda Türkmenistan, Afganistan ve Tacikistan’a yöneliktir. Bu hedeflere çakışabilirlikler mevcuttur. 
 
 Bu noktada Çin’in rolü daha kısıtlıdır ve belirgindir. Çin batıda bir Rus İmparatorluğu yerine, nispeten bağımsız ülkeler topluluğunu tercih ettiğini belirtmektedir. En azından bu yeni ülkeler Rusya’ya karşı bir tampon görevini görürler. Uzun vadede, bölgedeki enerji kaynakları Pekin’in özel ilgili alanına girmektedir ve bunlara Moskova’nın kontrolüne maruz kalmadan doğrudan ulaşabilmek, Çin’in esas amacı olmalıdır. Bu durum Türkiye ve İran’ın isteklerini tamamlayacaktır. 
 
 Bu noktada Çin’in rolü daha kısıtlıdır ve belirgindir. Çin batıda bir Rus İmparatorluğu yerine nispeten bağımsız ülkeler topluluğunu tercih ettiği belirtmektedir. En azından bu yeni ülkeler Rusya’ya karşı bir tampon görevini görürler. Uzun vadede, bölgedeki enerji kaynakları Pekin’in özel ilgili alanına girmektedir ve bunlara Moskova’nın kontrolüne maruz kalmadan doğrudan ulaşabilmek, Çin’in esas amacı olmalıdır. Bu dunum Türkiye ve İran’ın isteklerini tamamlayacaktır. 
 
 Ukrayna için, ana konular ise, BDT’nin geleceği ve Ukrayna’nın Rusya’ya bağımlılığını azaltacak enerji kaynaklarına ulaşabilmesidir. Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan ile daha yakın ilişkiler kurulması Kiev için daha önemli bir hal almıştır. Bunu bağlı olarak Ukrayna Gürcistan’ın batıdaki Azeri petrol ihracatı hattı üzerinde olma çabalarını desteklemiştir. Ukrayna, aynı zamanda Rusya’nın Karadeniz’deki etkisini zayıflatmak için Türkiye ile işbirliği yapmış ve Türkiye’nin Orta Asya’dan Türk terminallerine doğrudan petrol akıtma çabalarını desteklemiştir. 
 
 Sonuç olarak, Orta Asya’nın geleceği çok daha kompleks şartlara bağlı olarak şekillenecektir. Bu bölgedeki devletlerin, Rusya, Türkiye, İran ve Çin’in kendi aralarındaki karmaşık çıkar çatışmaları ile belirlenen kaderleri, ayrıca Amerika’nın, Rusya’nın yeni devletlerin bağımsızlığına gösterdiği saygıya bağlı olarak, Rusya’yla ilişkisini hangi derecede sürdüreceğine de bağlıdır. Bu etkileşim gerçeği, iştirak eden jeostratejik oyunculardan herhangi birinin imparatorluğu veya monopolcü amaç edinmelerini engellemektedir. 
 
  (6)  Uzak Doğu Limanı : 
 
  Avrsaya için etkili bir Amerikan politikasının Uzakdoğu Limanına sahip olması gerekir. Bu ihtiyaç Amerika’nın dışarıda bırakılması veya kendisini Avrasya’dan çekmesi halinde karşılanmayacaktır. Japonya ile yakın bir ilişki, Amerika’nın küresel politikası için gereklidir; fakat Çin ile işbirliğine dayanan bir ilişki Amerika’nın Avrasya jeostratejisi için zorunludur. Uzakdoğu’da üç büyük güç, Amerika-Çin ve Japonya arasında süregelen iletişim, potansiyel olarak tehlikeli bir bilmece yaratmakta ve kesinlikle jeopolitik olarak oluşum değişmelerine neden olmaktadır. 
 
 Tahmin edilebilir gelecekte, çok önemli ve doğrudan ilişkili iki jeopolitik mesele Amerika’nın Avrasya’nın uzak doğusundaki rolünü belirleyecektir. 
 
 - Çin’in hakim bölgesel güç olarak ortaya çıkmasının ve küresel güç olma yönündeki arzularının pratik tanımı ve Amerika tarafından kabul edilebilir faaliyet alanı nedir? 
 
 - Japonya’nın kendisine küresel bir rol araması nedeniyle Amerika, kendi kontrolündeki Japonya’nın bu konumundaki uysallığında, kaçınılmaz azalmanın, bölgesel sonuçlarını nasıl idare edecektir? 
 
 Doğu Asya’nın jeopolitik sahnesi son zamanlarda değişen güç dengeleriyle belirlenmektedir. Büyüyen politik belirsizliğin yanında, sıra dışı bir ekonomik dinamizm yaşamaktadır. Asya ekonomik bir başarıdır ancak, insan gelişimi bu başarıyla paralel değildir. Ekonomik gelişmede Avrupa’yı geçmiş olmasına rağmen, bölgesel politik gelişmede eksik kalmıştır ve Avrupa’nın işbirliği içindeki  çok uluslu yapıya sahip değildir. Aksine, Asya bugün yeni uyanmıştır ve artan milliyetçiliğin dünyadaki en büyük beşiği konumundadır. Kısaca bugüne kadar bölgenin hızlı ekonomik gelişmesiyle barışçıl yönlere giden Doğu Asya, dinamik faaliyetlerle kaynamaktadır.  Bölgedeki güç dağılımı da dengesizdir. Çin nükleer techizat deposu ve büyük silahlı kuvvetleri ile hakim askeri güçtür. 
 
 Artmakta olan milliyetçilik, nüfus, refah, beklentiler ve çakışan güç arzularının yarattığı çabuk alevlenir, hassas ortamda Doğu Asya’nın jeopolitik sahnesinde gerçekten temel kaymalar olmaktadır. Bunlar: 
 
1. Çin gelişen ve potansiyel olarak hakim br güçtür. 
2. Amerika’nın güvenlik rolü giderek Japonya ile işbirliğine bağımlı hale gelmektedir. 
3. Japonya ısrarla kendine belirgin ve bağımsız bir politik rol araştırmaktadır. 
4. Rusya hakimiyetinden çıkan Orta Asya, uluslararası rekabetin hedefi olduğu için Rusya’nın rolü çok azalmıştır. 
5. Kore’nin bölünmesi bölgede giderek daha az kabul edilebilir bir hal almaktadır. 
 
 Amerika açısından,Çin’in gelecekteki gelişimi ve büyük güç olarak ortaya çıkışı büyük ölçüde Çin’in yönetici kesiminin birbiri ile bağlantılı iki soruna getireceği çözüme bağlıdır. Birincisi şu andaki yönetim kadrosunun gençleştirilmesi, gücün gençlere geçmesi diğeri ise, ülkenin ekonomik ve politik sistemleri arasındaki gerilimle başa çıkmaktır. Sonuçta Çin’in siyasi huzursuzluk evresinden kaçınabilmesi pek mümkün görünmemektedir. 
 
 Özet olarak 2020 yılında en iyi koşullarda bile Çin’in küresel güçte bir rakip olması olası görünmemektedir. Ancak Doğu Asya’da en büyük bölgesel güç olma yolunda ilerlemektedir. 
 
 Amerika ile Japonya arasındaki ilişkinin şekillenmesi Çin’in jeopolitik geleceğinde kritik bir boyuttur. Japonya, Amerika’nın Asya-Pasifik bölgesindeki politik ve askeri varlığının temeli, merkezi olarak, önemli bir küresel müttefiki ve güvenlik bakımından Amerika’nın idaresinde bir ülke olmuştur. Fakat Çin’in yükselişi, yakın Amerika-Japonya ilişkisinin, değişen bölgesel yapı içinde ne kadar devam edeceğini gündeme getirmektedir. 
 
 Japonya’nın şu andaki pozisyonu, bir yandan küresel saygı gören ekonomik bir güç merkezi, diğer yandan da Amerika’nın gücünün jeopolitik bir uzantısı durumudur. Japonya küresel statükodan tam olarak tatmin olmamaktadır. Fakat Çin’e göre daha çok boyun eğmektedir. 
 
 Ancak Çin’in bölgesel hakim güç olarak yükseldiği ve Japonya’nın gücendirildiği bir yerde Japonya bir güç olabilir mi? Japonya gerçek anlamda küresel bir güç olabilir mi? Amerika her halükarda Asya’da kalacak mı? Kalırsa şu anda Amerika-Japonya bağlantısına tanınan önceliğe ve Çin’in büyüyen etkisine tepki ne olacaktır? Bu sorular stratejik olarak bugün belirginleşmiştir ve Japonya’da gider yükselen tartışmalara neden olmaktadır. 
 
 Brzezinski’ye göre Japonya ekonomik gelişme ve dünya barışı koruyuculuğunda aktif katılımcılık yoluyla küresel liderlik statüsünü en iyi şekilde elde edebilir. Gerçek uluslar arası bir zorunluluk ve daha etkin kurumsallaştırılmış bir işbirliğini arttıran güç olarak Japonya, güvenli bir şekilde belirgin ve etkili bir küresel görev ortaya koyabilir. 
 
 Konuyu bağlamak gerekirse; Japonya gittikçe daha yoğunlaşan ve nüfuz edici bir küresel işbirliğinin kurulmasına Amerika’nın hayati ve en önde gelen ortağı olmalı; ama Çin’in bölgesel hakimiyetiyle yarışmak için hazırlanacak olan herhangi bir bölgesel ayarlamada Amerika’nın askeri güç ortağı olmamalıdır. Yani Japonya, dünya ilişkilerinin yeni gündemini oluşturma girişiminde Amerika’nın küresel ortağı olmalıdır. 
 
 c. Sonuç: 
 
Amerika’nın bütün Avrasya’yı kapsayan, uzun vadeli kapsamlı tam bir jeo-strateji oluşturup, uygulama zamanı gelmiştir. Bu ihtiyaç iki temel gerçekten doğmaktadır. 
 
 - Amerika şu anda tek küresel süper güçtür. 
 
 - Avrasya da kürenin merkezi arenasıdır. 
 
 Bu yüzden, Avrasya kıtasındaki güç dağılımına ne olacağı Amerika’nın küresel liderliği ve tarihi mirası bakımından çok büyük önem taşımaktadır. 
 
 Amerika’nın küresel liderliği alan ve karakteri bakımından tektir. Yeni bir çeşit hegemonyadır. Çoğulcudur, esnektir, geçirgendir. 
 
 Amerika’nın hem temel jeostratejik oyuncuları Avrasya satranç tahtasında nasıl yerleştireceği ve kullanacağı hem de Avrasya’nın jeopolitik anahtar öğelerini nasıl yöneteceği, Amerika’nın küresel liderliğinin dengesini ve süresini etkileyecek kritik konulardır. Avrupa’da anahtar oyuncular Fransa ve Almanya olmaya devam edecektir. 
 
 Avrasya’nın Uzak doğusunda Çin giderek merkeze gelmekte ve eğer Amerika-Çin jeostratejik konsensüsü başarılı bir şekilde sağlanamazsa Amerika’nın Asya kıtasında politik olarak ayağını basacağı sağlam bir yer olmayacaktır. Avrasya’nın ortasında genişleyen Avrupa ve bölgesel olarak yükselen Çin arasındaki bölge, en azından Rusya, imparatorluk sonrası kendini tanımlama iç mücadelesini çözene kadar, jeopolitik bir kara delik olarak kalacaktır. 
 
Rusya’nın güneyindeki bölge Avrasya’nın Balkanları etnik çatışma ve çok büyük güç savaşlarının kaynadığı bir kazan olma tehdidi altındadır. 
 
 Bu durumda, bir süre için birden fazla nesil boyunca Amerika’nın dünyanın önde gelen gücü statüsünde karşısına tek bir gücün çıkması mümkün görünmemektedir. Hiçbir ulus devletinin bir araya geldiğinde güçlü bir küresel politik etki yapan “güç”ün dört anahtar boyutuna (askeri, ekonomik, teknolojik, kültürel) sahip olan Amerika’yla kendini eşleştirmesi mümkün görünmemektedir. Eğer Amerika çok dikkatlice düşünür ve amaçsız bir sorumluluk almazsa Amerika’nın küresel liderliğinin görünen gelecekteki tek gerçek alternatifi, uluslar arası anarşi olacaktır. 
 
 Amerika’nın hegemonyasıyla şekillenen ve içinde “savaş tehdidi gündem dışında kalan” yeni ve kompleks uluslar arası düzen, dünyanın sadece demokratik, sosyo-politik sistemler ve çok dış yönlü fakat aynı zamanda Amerika hakimiyetindeki sistemlerle Amerika’nın gücünün sağlamlaştırıldığı bölgelerde sınırlı kalacak gibi görünmektedir. 
 
 Avrasya için jeostrateji konusunda özellikle ülkemizi ilgilendiren bölgelere şu şekilde değinilmektedir. Zamanla emperyal olmayan Rusya, emperyal olmamasına rağmen,bölgenin seçkin ekonomik ortağı olarak kabul edilecektir. 
 
 Sağlam ve bağımsız güney Kafkas ve Orta Asya’yı gerçekleştirmek iin, Amerika Türkiye’yi dışlamamalı ve uygun Amerikan-İran ilişkilerini geliştirmeyi araştırmalıdır. Kenidisine Avrupa’dan dışlanmış gibi hisseden ve Avrupa’ya katılmaya çalışan Türkiye daha islamik bir ülke olacaktır ve NATO ve batı ilişkilerinden çok laik Orta Asya ilişkisine önem verecektir. 
 
 Buna göre Amerika, Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na kabul edilmesi için Avrupa’da ağırlığını kullanmalıdır ve Türkiye’ye bir Avrupa ülkesi olarak davranmalıdır. Türk politikasının islamik yöne dönmesini engellemelidir. Hazar Denizi ve orta Asya’nın geleceğine yönelik olarak Amerika ile yapılacak düzenli görüşmeler, Türkiye’yi Amerika’nın stratejik ortağı yapacaktır. Amerika ayrıca Türkiye’nin Hazar Denizi enerji kaynağının Akdeniz’e aktarılmasını sağlayan Bakü Ceyhan boru hattı konusundaki isteklerin desteklemelidir. 
 
 Ayrıca, Amerika İran ile olan düşmanca ilişkilerin sürdürmek niyetinde değildir. Herhangi bir uzlaşma iki tarafında lehine olmalı, İran için hassas bölgesel konumun istikrara kavuşturulmasında karşılık stratejik menfaatlere dayanmalıdır. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar