YALAN SÖYLEME
KABİLİYETİ VE HAFIZA:
CİNSİYETLER ARASI KARŞILAŞTIRMA
Emrah AKÇAY[1]
“Düzenbazlık
ve ihanet, dürüst olacak kadar zekâsı olmayan ahmakların işidir.”
Benjamin Franklin
ÖZET
Yalan konusu ile ilgili literatürde
daha çok psikolojik araştırmaların öne çıktığı ve bu konuda yapılan
çalışmaların oldukça büyük bir bölümünün yalanı fark edebilme ya da tespit
edebilme (lie detection) üzerine yoğunlaştığı görülmektedir (Üretmen 2008:2). Yalan
tespiti ile öncelikli olarak yasaları uygulayanlar ile psikologlar
ilgilenmektedir. Dünya’da, psikoloji, sosyal psikoloji ve iletişim alanlarında
yalan hareketlerinin tespiti üzerinde on yıllardır sayısız çalışma yapıldığı
halde, Türkiye’de bu çalışmaların sayısı bir elin parmak sayısını geçmez. Bu
nedenle, alanla ilgili sağlıklı tespitler yapabilmek için öncelikle “yalan” ve “yalancı”
kavramlarının fonksiyonel bir şekilde tanımlanması gerekmektedir. Bu makale, bu
tanımları bu şekilde ortaya koyarak ileride bu konuda araştırma yapacak olan
kişilere çok yönlü bir kılavuz olması ve yalan söyleme becerilerinden “yalanı
hatırlama” becerisinin cinsiyet bakımından anlamlı bir farkının olup
olmadığının tespiti amacıyla yazılmıştır. Bu amaçla, 31 kadın ve 30 erkek katılımcı
üzerinde yalan söyleme ve söylediği yalanı tersine kronolojik sıra ile anlatma
üzerine bir test uygulanmıştır. Araştırma sonucunda yalan söyleyen kadınlar;
hafıza ve bilişsel yük bakımından erkek katılımcılardan daha başarılı oldukları
ortaya çıkmıştır.
Giriş:
Yalan günlük yaşamın bir
parçasıdır (Vrij 2008:11). Eşinin yeni yaptırdığı saçlarını beğenmediği halde
beğendiğini söyleyen eş ile işlediği cinayeti inkâr eden suçlu arasında yalan
söylemek anlamında aslında bir fark yoktur. Fark yalnızca toplumun yalanlara
verdiği isimler arasında vardır. Birisine beyaz yalanlar ya da komplimanlar adı
verilirken, diğeri gerçek yalan olarak adlandırılmaktadır. Birincisi bir
ilişkinin sağlıklı yürümesi için gerekli ve zararsız görünürken, diğeri
adaletin yerine getirilmesini engelleyici bir durum ortaya çıkartır. Beyaz
yalanları ortaya çıkarmak insanların işine pek gelmese de, diğer tür yalanları
ortaya çıkarmak en başta kolluk ya da adalet sisteminin üyeleri gibi bazı
kesimler için mesleki bir gerekliliktir.
Yalan; psikologların,
sosyal psikologların, felsefecilerin ve iletişim bilimiyle uğraşanların çok
uzun zamandan beridir ilgisini çekmektedir. Konuya ilişkin Freud’un bir sözü
buna kanıt olarak ileri sürülebilir (1959:94): Görmek için gözleri, duymak için
kulakları olan herkes bilmelidir ki, hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Dudakları
sussa parmak uçlarıyla konuşur ve ihanet her bir gözeneğinden sızar.”
Yalan her toplumda
büyük bir ayıp ve hatta günah olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca yalan
evlilikte ve arkadaş ilişkilerinden başlayarak ticari ilişkilere kadar uzanan
geniş bir yelpazede bozucu bir etkisi vardır. Bu nedenle yalan tespiti, sosyal
bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.
Sözsüz iletişim
bağlamında incelenen yalan literatürünün genel itibariyle iki başlık altında
toplandığı görülmektedir: Yalan işaretlerinin tespiti ve yalancıların
özellikleri. Ancak birbirleriyle kıyaslandığında yalan işaretlerinin tespiti
ile ilgili kitap ve makaleler, diğer konuya ezici bir üstünlük sağlar. Konu
üzerine çok fazla yazılıp çizilmiştir, çünkü yalancılardan ziyade yalanın
tespiti insanları daha fazla cezbetmektedir. Oysa yalan ve yalancı kavramları
ile karakteristikleri bilinmeden yalan tespiti üzerine çalışmak yeterince
faydalı olmayabilir.
Bu yazı öncelikli
olarak yalan ve yalancı tanımlarını ele almaktadır. Yalanın ortaya çıkmasını
sağlayacak bilişsel kavramların izahının ardından konuya ilişkin yazılan bazı çalışmalardan
örnekler verilecektir. Daha sonra, yalan söyleme becerisinin özelliklerinden
birisi olan, “söylenen yalanın hafızada tutulması ve sorulduğunda
tekrarlanması” özelliğinin cinsiyete göre karşılaştırması ile ilgili yürütülen
araştırma ve sonuçları paylaşılacaktır. Yalancılarda olması gereken başka
özellikler de elbette mevcuttur ancak diğer özellikler bu araştırmanın
içeriğine dahil edilmemiştir.
Son olarak genel
tartışma bölümünde sonuçlar ele alınacak ve daha sonra bu alanda çalışma
yürütecek araştırmacılara yönelik bazı öneriler sıralanacaktır.
Yalan
Tanımı:
Yalan, Türk Dil
Kurumu’nun Büyük Sözlüğüne göre; “Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır”
anlamına gelmektedir. Genel anlamda yalan tanımını karşılayan bu açıklama,
semantik olarak birçok tartışmaya gebedir. Bir sözün doğru olup olmadığına kim
karar vermektedir? Eğer bu, göreli bir doğruluksa her zaman yalan olarak kabul
edilebilir mi?
Bir başka tanımı;
“kaynağa fayda sağlamayı amaçlayan uydurma bir iletişimdir” (Mitchell 1986:3).
Bu tanım bazı durumlar için geçerli görünmemektedir. Kanser, AIDS vb.
hastalıklarda, moral durumunun hasta için çok önemli olması nedeniyle, hastaya
durumu tam olarak açıklanmaz. Bu sayede hastanın kendisini bırakmaması ve tedaviye
motive olması amaçlanır. Bu durumda yalan, kaynağa değil, alıcıya faydalı
olması için söylenmektedir.
Yalan, “bir kişiyi,
aldatanın doğru olmadığını değerlendirdiği bir inanç ya da anlayışla beslemek”
(Zuckerman ve ark. 1981:3) şeklinde de tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, kişinin
yalan söylediğini bilmesi gerekir. Yanlış hatırlama sonucu bir bilgiyi hatalı
vermek, bu tanıma göre yalan sayılmamaktadır. Örneğin arabanın rengini yanlış
hatırlayan ve bu rengi ifade eden bir çocuk yalan söylememektedir, ancak rengi
doğru hatırladığı halde kasten farlı söyleyen bir çocuk yalan söylemektedir
(Vrij 2008:13). O halde birinci kıstas, kişinin yalan söylediğini açıkça
bilmesidir.
Ekman (1985:26), yalanı
diğer kandırma türlerinden ayıran iki ölçüt belirlemiştir. Bu ölçütlerden ilki,
yalan söyleyen kişinin niyetidir. Yani, yalan söyleyen kişi isteyerek, bilinçli
bir şekilde karşısındaki kişiye yanlış bilgi vermeyi seçmiştir. İkinci ölçüt
ise, yalan söylenen kişinin, kendisine yalan söylendiğinin farkında olmamasıdır.
Farkında değilse en azından yakalanmış bir yalan olmaz.
Yalan söylemek için
mutlaka konuşmak gerekmemektedir (Vrij 2008:14). Futbol maçında, rakibi ile
karşılaştığında kendini yere atıp bacağını tutan, faul olmadığı halde davranışları
ile öyle gösteren futbolcu da aslında yalan söylemektedir. Vergi kaçırmak için
gelirini beyan etmeyen vergi mükellefi de benzer şekilde yalan söylemektedir. İş
seyahatine kadın iş arkadaşının da katıldığını eşine söylemeyi unutan adam
yalan söylüyor sayılmazken, kadın iş arkadaşının katıldığını kasten saklayan
kişi de yalan söylemektedir.
Vrij’e göre (2008:15),
kişi yalan söylemeyi amaçladığında, farkında olmadan içeriği doğru bile olsa
yalan söylemiş sayılır. Yani kişinin yalan söylemeyi amaçlaması yeterlidir. Örneğin;
suç olduğunu bile bile dağdan canlı keklik yakalayan avcıyı düşünelim.
Kekliğin, arabanın kasasındaki kafesten bir şekilde kaçıp gittiğini, ama
avcının bundan haberdar olmadığını değerlendirelim. Yaban Hayatı Koruma
Müdürlüğü denetimcileri aracı durdurup keklik olup olmadığını sorduklarında,
şahıs ceza korkusu ile olmadığını beyan edebilir. Esasen keklik kaçtığı için
gerçekten de yoktur ancak bu avcının yalan söylediği gerçeğini değiştirmez.
Yalan; “Herhangi bir uyarı olmaksızın, kaynağın doğru
olmadığını değerlendirdiği bir inancı alıcıda oluşturmak için, kasti olarak
yaptığı başarılı ya da başarısız çabadır” (Vrij 2008:15). Bu tanımdan
hareketle, kişinin “kendisini kandırması” diye adlandırdığımız yaklaşım, yalan
olarak kabul edilemez. Çünkü yalan söylemek için diğer bir kıstas, yalan
söylemek için en az iki kişiye ihtiyaç olduğudur.
Yalan
Türleri ve Yalancıların Karakteristik Özellikleri:
Psikologlar yalanları
üçe ayırmaktadırlar; kaba yalanlar, abartmalar ve gizli yalanlar (De Paulo 1996:703).
Kaba yalanlar, kaynağın
doğru olduğuna inandığı bilginin tamamen aksini alıcıya iletmesi durumudur.
Sınavda kopya çektiği halde öğretmenine çekmediğini söyleyen öğrencinin yalanı
bu kapsamdadır. Keza hırsızlık yaptığı halde suçunu inkâr eden şüpheli, sabah
uyanamadığından işe geç kaldığı halde patronuna yolda kaza olduğunu ve bunun
için geç kaldığını söyleyen çalışan kaba yalan söylemektedir. Kaba yalan
söyleyenler, söyledikleri yalanların ayrıntılarını, daha sonra karşılarına
çıkabileceğinden hareketle hatırlamak zorundadırlar (Vrij 2008:17)
Abartmalar, gerçeklerin
olduğundan fazla ya da hafif gösterildiği (küçümsendiği) yalanlardır.
İnsanların, yapılmayan bir görevden, ya da işledikleri bir suçtan dolayı
duydukları pişmanlığı çok fazla abartmaları bu kapsamda değerlendirilir.
Cinayet işleyen şahsın, mahkemede öldürdüğüne pişman olduğunu ileri sürmesi ya
da gereksiz ve yüklü miktarlarda alışveriş yapan kadının eşine bu alışverişi
anlatırken azımsaması abartmalar arasında sayılabilir.
Gizli yalanlar, gerçeğin
kibar bir şekilde saklanması ya da anlaşılmayacak bir biçimde ifade
edilmesidir. Misafirlikte yapılan mantı yemeğini beğenmeyen şahsın bunu
söylememek için hamur işleri yemediğini söylemesi gizli bir yalandır.
Politikacı, “Bu kadınla cinsel ilişkiye girmedim” derken başka bir tür ilişkiye
girdiğini de bu yolla saklamaktadır.
Bunlara eklenebilecek
bir başka yalan türü beyaz yalanlardır. Beyaz yalanlar, alıcıya zarar vermek
yerine onun hoşlanmasını sağlayacak, neşelendirecek, umutlandıracak yanlış
yönlendirmeler ya da abartılardır (Glenn 2006). Doğru ile çelişen abartılı
iltifatlar bu alana girer. Kanser gibi ölümcül hastalardan gerçeği saklamak ve
iyi olacağını söyleyerek moral vermek beyaz yalanlardandır. Pensilvanya
Üniversitesi’nden Martin Seligman, göğsü ameliyatla alınmış 69 kanser hastası
kadından, kendisini hasta olmadığına inandıran %75’inin, kendisini kaderine
terk etmiş %25’iyle karşılaştırınca daha sağlıklı olduğunu ve daha uzun
yaşadığını tespit etmiştir (aktaran Geary 2000).
Yalan ve yalancıları
anlatan çalışmasında Aldert Vrij iyi yalancıların özelliklerini aşağıdaki
şekilde sıralamıştır (Vrij, 2010:8):
1. Yalan
söylerken suçluluk duymamak,
2. Kendine
güveni tam olmak,
3. Yalan
söylerken zorlanma işaretleri göstermemek,
4. Zihinsel
olarak zorlanmamak,
5. İyi
bir hafızaya sahip olmak, söylediği yalanları hatırlamak.
Yukarıda sayılan
özellikler iyi yalancıları kötü ya da beceriksiz yalancılardan ayıran en önemli
özellikler olarak kabul edilebilir.
Yalan
Söyleme Sıklığı:
Günlük hayatta yalan
söyleme sıklığı kolay tespit edilebilecek bir konu değildir (Vrij 2008:21).
Yalan kişisel bir konu olduğuna göre, tespiti ancak kişinin kendi itirafı
sayesinde olabilir. Bu nedenle kullanılan yöntem ağırlıklı olarak kişilerin
kendilerine sormaktır. Örneğin Tim Cole (2001:107), çalışmasında romantik
ilişkide olan çiftlere, birbirlerine ne kadar sıklıkla yalan söylediklerini sormuştur.
Cole araştırma neticesinde, bağlanma korkusu yaşayan ve bağlanmaktan kaçınan
kişilerin, eşlerine/sevgililerine daha fazla yalan söylediklerini ortaya
koymuştur. Keza bir diğer araştırmada lise ve üniversite öğrencilerine,
ailelerine ne sıklıkla yalan söyledikleri sorulmuştur (Jensen ve ark. 2004:101).
Araştırma neticesinde ergenler ve gençlerin ailelerine karşı özgürlüklerini
elde edebilmek adına sıklıkla yalan söyledikleri ortaya konmuştur.
Başka bir yöntem ise
katılımcılardan bu konuda günlük tutmalarını istemek ve günlük hayatta ne
sıklıkla yalan söylediklerini dürüstçe yazmaları (DePaulo ve ark. 1996:981) olmuştur. Bu
çalışmada katılımcılardan bir hafta boyunca sosyal ilişkilerini ve söyledikleri
yalanlarını yazmaları istenmiştir. Çalışma sonucunda kişilerin sosyal olarak
yakın oldukları kişilere daha az yalan söyledikleri, bu kişilere yalan
söylediklerinde kendilerini daha kötü hissettikleri ve daha kolay
yakalandıkları bulunmuştur. Ayrıca yalan söylemenin günlük hayatın bir gerçeği
olduğu vurgulanmıştır. Ancak burada kişilerin ne kadar dürüst bir şekilde
yalanlarını ortaya koyacakları da sorulması gereken ve araştırmanın
güvenirliğine gölge düşüren bir konudur.
Bir diğer çalışma,
çocukların ve ergenlerin yaş ve cinsiyetlerine göre yalan söyleme sıklıklarını
incelemiştir (Gervais, Tremblay ve ark. 2000). 6, 7 ve 8 yaşındaki çocuklarla
10, 11 yaşındaki çocukların annelerine ve öğretmenlerine çocukların; (i)
Sıklıkla yalan söyledikleri, (ii) Bazen yalan söyledikleri, (iii) Hiç yalan
söylemedikleri, seçeneklerinden birini işaretlemeleri istenmiştir. Elde edilen
sonuçlarda, her iki yaş grubunda da kız çocukların erkek çocuklardan daha az
sıklıkta yalan söyledikleri rapor edilmiş, ancak bundan kız çocukların yalan
söylemede daha başarılı olabileceği ve bu nedenle yakalanmamış olabilecekleri
sonucu da çıkmıştır (Lewis, Stranger ve ark. 1989’dan aktaran Gervais, Tremblay
ve ark. 2000:220). Ayrıca küçük yaş grubunda yalan söyleme sıklığının daha
fazla olduğunu, 7 yaşından sonraki ısrarlı yalan söylemenin davranış bozukluğundan
kaynaklanabileceği belirtilmiştir.
Bir başka çalışmada katılımcıların
tanışma diyaloglarının onar dakikası videoya kaydedilmiştir(Tyler ve ark. 2006:72). Birbirleriyle tanışırken habersizce videoya
kaydedilen insanlara daha sonra da bu video izlettirilerek konuşma boyunca kaç
kez yalan söyledikleri sorulmuştur. Geniş bir katılımcı sayısıyla yapılan
araştırma neticesinde, kişilerin deney boyunca ortalama 2.18 kez yalan
söyledikleri ortaya konulmuştur. Bu da bize sıklıkla yalan söylendiğini
göstermektedir (Vrij 2008:21).
Yalan
Söyleme ve Bilişsel Yük Kuramı:
Bilişsel yük, kişinin
aşina olmadığı bir konuda daha fazla zihinsel enerji harcaması ve zorlanması
anlamına gelir (Angelo, 2008). Bilişsel yük, bizim insan zihninin mimarisi
hakkındaki bilgimiz üzerine yapılandırılmış bir kuramdır (Sweller 2009:22). Bilişsel
yük teorisine göre, kişinin zihni belli bir çalışma hafızasına göre işler (Paas
ve ark. 2003:63). Bilgi işleme süreçlerinde, insanların sınırlı çalışma belleği
ve sınırsız uzun süreli belleklerinin olduğu varsayılır. Çalışma belleğinin
kapasitesi yalnızca yedi elemanla sınırlıdır (Miller, 1956’den aktaran Çakmak
2007:3). Kısacası, zihnin kapasitesi üzerinde bir yük yüklendiğinde bilişsel
yük (cognitive load) ortaya çıkar. Yalan söylemenin , zihni doğru söylemekten
daha fazla zorladığı ortaya çıkmıştır (Vrij, Ennis,ve ark., 2006a’den aktaran
Vrij 2008:58). İnsanlar yalan söylerken zorlanırlar çünkü öncelikle yalanı
oluşturmak zihinsel çaba ister. Yalancı, yalanı oluşturmak ve bunun
inandırıcılığını sürekli takip etmek durumundadır (Vrij, vd, 2011:29). Yalancı,
karşısındakilerin kendisine inanmayacaklarını her zaman hesap etmek
durumundadır. Bu nedenle sürekli alıcıların hareketlerini takip eder. Kendisine
sürekli rolünü hatırlatmak zorundadır. Doğrular ortaya çıkarken onları
bastırmak durumundadır. Bunların tamamı zihinsel zorlanma yaratır. Bunların
yanı sıra bu çalışmanın da temelini oluşturan zorlanma sebebi, yalancının
sürekli söylediği yalanı hatırlamak zorunda olmasıdır. Yalancıların hafızası
güçlü olmalıdır, çünkü istendiğinde hikayeyi yeniden anlatabilmek zorundadır (Vrij,
ve ark. 2010:3).
Yalan söyleme esnasında
kayıp ya da kazancın miktarının büyüklüğü bilişsel yükü arttırır[2].
Bir adamın eşine, hiç beğenmediği halde saçlarını beğendiğini söylemesi kazanç
ya da kaybın görece düşük olduğu bir yalan iken, işlediği cinayeti yalanlayan
ya da takside unutulan 20.000 TL’nin kendisi olduğunu iddia eden adamın kazanç
ya da kaybı büyük olmaktadır. Kazanç ya da kaybın sonuçları yalancı için
gerçekten önemli olduğundan, bu kişiler düşük kazanç/kayıplı yalancılarla karşılaştırıldıklarında,
yakalanmaktan daha fazla korkacaklardır. Bu yakalanma korkusundan dolayı
yakalanmamak için daha fazla yalan söyleyeceklerdir. Söylenen kaba yalanla
birlikte artan çaba bilişsel zorlanmaya neden olacak ve böylece düşük
kazanç/kayıp durumlarına göre daha fazla bilişsel yük getirecektir (Vrij 2008:44-45).
Buna arttırılmış bilişsel yük adı verilebilir. Arttırılmış bilişsel yük yaklaşımının amacı
görüşülenler için görüşmenin daha da zorlaştırılması, bunun etkisinin doğru
söyleyenlere nazaran yalan söyleyenlerde daha fazla olacağı düşüncesidir.
Neticede yalan yakalamak için daha fazla ipucu ortaya çıkacağı
değerlendirilmektedir (Vrij ve ark. 2011:29)
Yalan
Üzerine Yapılan Araştırmalarda Cinsiyet Faktörü:
Yalan söyleme ve yalan
tespiti üzerine yapılan çalışmalarda kayda değer bir farklılık bulunamamış olmakla
birlikte aşağıdaki bulgular araştırmaya temel teşkil etmesi bakımından
sayılabilir:
Üretmen (2008:106)
yürüttüğü doktora tezinde; kadınların erkeklere göre kadınların genel olarak
söylenen yalanlar için erkeklere kıyasla daha iyi niyetli yüklemelerde
bulunduklarını tespit etmiştir.
Dreber ve Johannesson
(2008:198), erkeklerin maddi çıkarlarını korumak için yalan söylemeye daha
yatkın olduklarını belirlemişlerdir.
DePaulo, Kashy
ve ark.’na göre (1996:980) kadınlar; kendilerine yüklenen sosyal rol ve doğası
gereği etkileşimde oldukları insanlara karşı daha yakın olmak durumundadırlar.
Bu nedenle daha az yalan söylerler ancak günlük hayatta daha fazla nezaket
gerektiren iletişim ortamları içerisinde olduklarından beyaz yalanla söylemeye
daha yatkındırlar. Aynı çalışma, kadınların daha fazla başkalarına yönelik
yalanlar söyledikler (iltifat gibi), erkeklerin ise daha kendilerini merkez
alan yalanlar söyledikleri belirlenmiştir. Yapılan bir başka çalışmada, resim
sergisini gezen kişilerden, sergi sahibi ressama (esasen çalışmada yardımcı
görevinde olan kişiye) düşüncelerini söylemeleri istenmiştir. Araştırma
sonucunda; kadınlar resimlerden hoşlanmadıkları halde ressama yalan söyleyerek
iltifat etmeye erkeklerden daha yatkın bulunmuşlardır (DePaulo ve Bell, 1993’den
aktaran DePaulo ve ark. 1996:981).
Jones’a göre
(2011:78); kadınlar karakolda ya da mahkemede işlemedikleri bir suçu itiraf
etmeye veya ceza için savcı ile pazarlık yapmaya daha meyillidir.
Yöntem:
Zihinsel zorlanmanın
doğru soruları sorarak arttırabileceği daha önceki bir çalışmada belirtilmiştir
(Vrij ve ark. 2011). Bu araştırmada kişilerin hafızasını zorlayarak zihinsel
zorlanmanın yükseltilmesi amaçlanmış ve bunun için katılımcılara doğru olmayan
bir hikâye anlattırılmıştır. Hikâyeyi anlatmasının ardından aynı hikâyeyi
yeniden anlatmaları istenmiştir. Yalancının anlattığı hikâye, doğru söyleyen
kadar kafasında sabit olmayabilir ve zihinsel zorlanma ile hata yapabilir.
Ayrıca yalan söyleyenler, doğruyu söyleyenlere göre daha fazla kendisiyle
çelişebilir.
Çalışmada, yalan
söyleme becerilerinin, cinsiyete göre farklılaşıp farklılaşmadığı ve bu
değişkenlerin hafıza gücü ile ilişkisi incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda kadınların,
yalan söylerken hafıza yönüyle erkeklerden daha başarılı olacakları ve bazı
kaynaklarda geçen bakış yönünün ya da kaçırmanın yalan tespitinde herhangi bir
ayırt edici faktörünün olmayacağı öngörülmüştür (Goman 2008:61, Pease 2006:187).
Araştırmaya 30 erkek ve
31 kadın katılımcı dahil edilmiştir. Katılımcıların 41’i üniversite mezunu,
17’si yüksek lisans derecesine sahip ve üçü lise mezunudur. Yaşları 20 ile 45
arasında yayılmış olup %11’i 34 yaşındadır. Katılımcıların tamamına yakını
devlet memuru olarak çalışmaktadır ve orta gelir düzeyine sahiptirler.
Araştırmacı tarafından
bire bir görüşmeler yapılmış, tespitler gerçekleştirilmiştir. Her bir katılımcı
ile arada herhangi bir engel olmaksızın, karşı karşıya gelerek görüşülmüştür.
Büyük oranda kayıp ya da kazancın bilişsel yükü arttıracağından hareketle, ifade
alma sorusu aşağıdaki şekilde, araştırmacı tarafından oluşturularak her bir
katılımcıya sorulmuştur:
“Geçtiğimiz
Cumartesi günü, bulunduğumuz yerde bir cinayet işlendi. Cinayetin en kuvvetli
şüphelisi sizsiniz. Herkes sizden şüpheleniyor. Ben de olayı soruşturan ve hâlihazırda
sizin ifadenizi alan polis memuru olarak sizden şüpheleniyorum. Şimdi kendinizi
temize çıkartmak ve buraya hiç gelmediğinizi ispatlamak adına geçtiğimiz
Cumartesi gününü anlatacaksınız. En az sekiz adet somut yer, kişi veya olay
sayacaksınız. Ancak en önemli olan nokta, bu sizin yaşadığınız bir gün
olmayacak. Bana anlatacaklarınızın tamamı yalan olacak. Şimdi başlıyoruz;
geçtiğimiz Cumartesi günü neler yaptığınızı bana anlatınız.”
Konuşmacının görüşme
esnasında, bilişsel yükünü arttırmak amacıyla kişisel alanına girecek kadar (45-75
cm) (Schober 1996:88) yaklaşılmış ve doğrudan gözlerinin içine bakılmıştır. Görüşülen
kişi konuşmaya başladığı anda kronometre başlatılmış, bitirdiği anda
durdurulmuş ve konuşma süresi saniye olarak hesaplanmıştır. Daha sonra
görüşülen kişiye anlattığı olayları sırasını bozmadan, tersten başlayarak
anlatması yani en son söylediği olayı en başta söyleyerek tersine bir sıra ile
anlatması istenmiştir. Ters sıra ile anlatmaya başladığında yine kronometre
çalıştırılmış, bitirdiğinde durdurulmuş, süre saniye cinsinden hesaplanmıştır.
Anlattığı somut olay/yer/kişiler önceden hazırlanan test formuna not edilmiş,
tersine anlatırken, atladığı ya da sırasını karıştırdığı her bir madde hata
olarak sayılmıştır. Bunun neticesinde her bir görüşülenin toplam hata sayısı
belirlenmiştir. Konuşma esnasında görüşülenin bakışları da sürekli takip
edilmiş, bakış yönü kaydedilmiştir. Görüşülen şahısta, görüşme esnasında
gözlenen sözsüz iletişim işaretleri ve davranışları, görüşme tamamlanmasının
ardından araştırmacı tarafından kayda alınmıştır.
Hipotezler:
Yapılan araştırmanın
sonucunda: kadınlarla erkeklerin yalan söyleme becerileri arasında, hafıza
bakımından anlamlı bir fark olacağı ve kadın katılımcıların bu konuda daha
başarılı olacakları beklenmektedir. Bu bağlamda:
a. Cinsiyet-hata
yapma sayısı bakımından anlamlı bir fark olacağı beklenmektedir.
b. Cinsiyet-anlatım
süresi bakımından anlamlı bir fark olacağı beklenmektedir.
c. Cinsiyet-geri
anlatım süresi bakımından anlamlı bir fark olacağı beklenmektedir.
Sonuçlar:
Tüm veriler SPSS programına
girilmiş ve sonuçlar bilgisayar yardımıyla analiz edilmiştir. Analiz sonucunda
aşağıdaki bulgular saptanmıştır:
Cinsiyetler
arası karşılaştırma-hata yapma sayısı bakımından:
Veriler Bağımsız
Örneklem t Testi’ne tabi tutulmuş ve test sonucunda cinsiyet ve hata arasında
0.046 düzeyinde anlamlı bir fark bulunmuştur (Tablo 1).
Tablo
1: Bağımsız Örneklem t Testi
t
|
df
|
Sig
(2 tailed)
|
Ortalama
Fark
|
Standart
Hata Farkı
|
-2.037
|
59
|
.046
|
-.759
|
.373
|
Yapılan analizin
ortalamaları alındığında, Tablo 2’de görüldüğü üzere; erkek katılımcıların hata
ortalamasının kadınlara göre daha yüksek gerçekleştiği saptanmıştır (Kadınlar
için = 0.77, SD=1.203,
Erkekler için =1.53, SD=1.676).
Sonuç; yalan söylerken erkeklerin kadınlardan anlamlı düzeyde daha fazla hata
yaptıklarını göstermektedir. Bu da kadınların yalan söylerken erkeklerden daha
güçlü bir hafızaya sahip olduğunu göstermektedir.
Tablo
2: Cinsiyet-Hata Ortalaması Karşılaştırması
Cinsiyet
|
N
|
Hata
Ortalaması
|
Standart Sapma
|
Kadın
|
31
|
.77
|
1.203
|
Erkek
|
30
|
1.53
|
1.676
|
Cinsiyetler
arası karşılaştırma-anlatım süresi bakımından:
Veriler Bağımsız
Örneklem t Testi’ne tabi tutulmuş ve test sonucunda cinsiyet ve anlatım süresi
arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu sonuca göre ikinci hipotez
doğrulanmamış ve kadın ve erkek katılımcılar arasında, gerçek olmayan bir olayı
anlatma süresinde cinsiyetler arası bir farklılık olmadığı saptanmıştır.
Sonuçlar Tablo 3 ve 4’te gösterilmiştir.
Tablo
3: Bağımsız Örneklem t Testi
t
|
df
|
Sig
(2 tailed)
|
Ortalama
Fark
|
Standart
Hata Farkı
|
.465
|
59
|
.644
|
3.8097
|
8.2041
|
Tablo
4: Cinsiyet-Anlatım Süresi Karşılaştırması
Cinsiyet
|
N
|
Anlatım
Ortalaması
|
Standart Sapma
|
Kadın
|
31
|
94.710
|
30.8104
|
Erkek
|
30
|
90.900
|
33.1749
|
Cinsiyetler
arası karşılaştırma-geri anlatım süresi bakımından:
Veriler Bağımsız
Örneklem t Testi’ne tabi tutulmuş ve test sonucunda cinsiyet ve geri anlatım
süresi arasında 0.018 düzeyinde anlamlı bir fark bulunmuştur (Tablo5).
Tablo
4: Bağımsız Örneklem t Testi
t
|
df
|
Sig
(2 tailed)
|
Ortalama
Fark
|
Standart
Hata Farkı
|
-2.431
|
59
|
.018
|
-10.345
|
4.255
|
Yapılan analizin
ortalamaları alındığında, Tablo 6’da görüldüğü üzere; kadın katılımcıların geri
anlatım süresi ortalamasının erkeklere göre düşük olduğu saptanmıştır (Kadınlar
için = 41.35(saniye),
SD=13.507, Erkekler için = 51.70(saniye),
SD=19.307). Bu sonuçlara göre erkeklerle karşılaştırıldığında kadınların
hafızalarının daha kuvvetli olduğu, daha az bilişsel zorlanma yaşadıkları ve
anlattıkları yalanı daha kolaylıkla hatırlayarak daha kısa bir sürede tersine
kronolojik sıra ile anlatabildikleri tespit edilmiştir.
Tablo
6: Cinsiyet-Geri Anlatım Süresi Karşılaştırması
Cinsiyet
|
N
|
Geri Anlatım
Ortalaması
|
Standart Sapma
|
Kadın
|
31
|
41.35
|
13.507
|
Erkek
|
30
|
51.70
|
19.307
|
Sınırlılıklar:
Bu araştırma
belli bir yaş grubu üzerinde uygulanmıştır (Kadınların yaş ortalaması = 31,48 SD=4.130,
Erkeklerin yaş ortalaması =34,53 SD=5.178)
(Tablo 7). Ayrıca eğitim düzeyleri de Tablo
8’de görüldüğü gibi ağırlıklı olarak üniversite mezunları (F=41) ve yüksek
lisan mezunları şeklinde (F=17) gerçekleşmiştir. Lise mezunları sadece üç
kişidir (F=3). Araştırmaya katılan katılımcı sayısı da kısıtlı tutulmuştur (K=31,
E=30).
Tablo 7: Katılımcıların Yaş Ortalamaları
Cinsiyet
|
Ortalama
|
N
|
Standart
Sapma
|
Kadın
|
31.48
|
31
|
4.130
|
Erkek
|
34.53
|
30
|
5.178
|
Toplam
|
32.98
|
61
|
4.884
|
Tablo 8: Katılımcıların Eğitim Durumu
Eğitim
Durumu
|
Frekansı
|
Yüzdesi
|
Yüksek Lisans
|
17
|
27.9
|
Üniversite
|
41
|
67.2
|
Lise
|
3
|
4.9
|
Toplam
|
61
|
100
|
Genel
Tartışma ve Öneriler:
Araştırma boyunca,
“yalan” kavramı üzerine bazı tanımlar özetlenirken, yalan söyleyen kadınlar ve
erkekler arasında, yalanı hafızada tutmak boyutunda anlamlı bir fark olacağı
şeklindeki hipotez ispatlanmaya çalışılmıştır.
Araştırma sonucunda
kadınların erkeklere göre hafızalarının daha güçlü olduğu ve söyledikleri
yalanları daha kolaylıkla akıllarında tutabildikleri belirlenmiştir. Bu
bakımdan beklentilerle örtüşmüştür. Araştırma boyunca, kadınların büyük
çoğunluğunun sayısı hiç de az olmayan (kronolojik sıra ile sekiz yalan olay)
yalanları söylerken zorlanmadıklarını, normal konuşma tempolarını
düşürmediklerini gözlemlemiştir. Buna karşılık erkek katılımcıların ise daha
fazla zorlandıkları değerlendirilmiştir.
Anlatım süresi,
kişilerin hikâye anlatma tarz ve becerilerine göre değişiklik gösterdiğinden yani
bazı kişiler daha ayrıntılı yalan söylerken bazıları daha yüzeysel geçtiğinden
anlatım süresinin ölçülmesi çok sağlıklı olmamıştır. Elde edilen anlatım
süreleri toplu halde değerlendirildiğinde hiçbir anlamlı ilişki gözlenmemiştir.
Bu nedenle araştırma sonuçlarına dahil edilmemiştir.
Hikâyeyi tersine
kronolojik sıra ile yeniden anlatma süresinde anlamlı bir fark saptanmıştır.
Geri anlatım süresinde cinsiyetler arası yapılan karşılaştırmada .018 düzeyinde
anlamlı fark gözlenmiş ve tespit edilen geri anlatım süresi ortalamalarından
kadın katılımcıların anlattıkları yalanı geri anlatırken, hafıza bakımından
erkek katılımcılar kadar zorlanmadıkları ve
daha seri bir şekilde geri anlatabildikleri belirlenmiştir.
Kadın katılımcılar,
söyledikleri yalanları akıllarında daha fazla tutabilmişler ve daha hata
yapmışlardır. Ancak erkek katılımcıların hata sayısı daha fazla gerçekleşmiş ve
söyledikleri yalanları daha az akıllarında tutabildikleri, bu nedenle yalan
söyleme becerilerin hafıza kıstaslarına göre düşük gerçekleştiği
belirlenmiştir.
En anlamlı fark
bilişsel yük bakımından ortaya çıkmıştır. Kadınların anlattıkları yalanları
tersine bir sırayla hatırlamaya çalışırken hiç zorlanmadıkları ve kısa bir
sürede geri anlatabildikleri hem gözlenmiş, hem de istatistiksel olarak tespit
edilmiştir. Erkeklerin ise geri anlatmada bilişsel olarak daha fazla
zorlandıkları, hareketleri ile bunu belli ettikleri gözlenmiş, bunun da
istatistiksel olarak gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Kişilerin kullandıkları
el ile bakış yönleri arasında herhangi bir korelasyon gözlenmediği için
araştırma sonuçlarına dahil edilmemiş ve bakış yönü ile yalan söyleme arasında
anlamlı bir bağ olmadığı yönündeki araştırma sonuçları bir kez daha teyit
edilmiştir (Vrij,2008, sf:60)
Elde edilen
bulgular, iletişimciler ve psikologlar tarafından tartışmaya açıktır.
Araştırmacının kişisel kanaati; sonuçların toplumumuzda kız ve erkek çocuklara
karşı farklı davranılması olduğu değerlendirilebilir. Geleneksel Türk
Toplumu’nun, erkek çocukları kayırması, çocukluktan itibaren hatalarını hoş
görmesi, serbest bir tarzda yetiştirmesi, buna mukabil kız çocukları daha
baskıcı bir tutumla yetiştirmesi, bilhassa kız-erkek ilişkileri konusunda
anlayışsız ve katı davranmasının sonucunda, erkek çocuklarının daha az yalan
söylemek zorunda bırakıldığı ve bu nedenle yalan söylerken daha fazla
zorlandığı, ancak kız çocuklarının daha fazla yalan söylemek zorunda kaldıkları
için yalan söylemeye alışkanlık kazandıkları ve daha rahat yalan söyledikleri
sonucu çıkartılabilir. Birçok çalışma çocukların büyüdükçe daha iyi yalancılar
olduklarını ve böylece büyüklerini daha iyi kandırabildiklerini gösterdiğinden
(DePaulo ve ark. 1982:709; Ekman, 1989’den aktaran Gervais, Tremblay, 2000:213)
bu yaklaşımla büyüyen kız çocuklarının ilerleyen yaşlarda kadın bireyler olarak
daha başarılı bir şekilde yalan söyleyebildikleri, erkeklerin de aynı
sebeplerden hareketler daha başarısız yalancılar oldukları sonucu
çıkartılabilir.
Elde edilen
sonuçlar Lewis’in (1989:443) üç yaş çocukları üzerine yürüttüğü çalışma ve
yorumları ile de örtüşmektedir. Lewis’e göre kız çocukları doğası gereği
toplumsal onaya daha fazla ihtiyaç duyduğundan, üzerlerinde daha fazla toplumsal
baskı olduğundan ve cezalandırılma korkusu erkeklere göre kadınlar üzerinde
daha motive edici olduğundan kandırmaya daha meyillidir.
Türkiye’de
sözsüz iletişim işaretlerinin ve buna bağlı olarak yalan işaretlerinin tespiti
üzerine yapılan özgün araştırma sayısı yok denecek kadar azdır. Bu alanda
literatürü arttırmak ve Türk Toplumu’na özgü sözsüz iletişim olgusunu bilimsel
açıdan tespit etmek üzere deneysel araştırmaların daha fazla yapılması ve
üniversitelerin bu konuda araştırmaları teşvik etmesi gerekliliği
değerlendirilmektedir. Bu konuda ilerleyen zamanlarda yapılacak araştırmalar
daha geniş bir örneklem alınarak ve çeşitli yaş ve eğitim gruplarını
karşılaştırarak yapılabilir. Örneklem alınan grup daha ziyade geleneksel Türk
aile yapısından gelen kişilerdir. Farklı toplumsal gruplara yapılacak
testlerden de ilginç sonuçlar alınabileceği değerlendirilmektedir.
Yapılan araştırma
neticesinde, kadınların yalan söylerken erkeklere nazaran daha az
zorlandıklarını göstermiştir. Ancak bu husus, kadınların daha başarılı yalan
söyleyebildikleri anlamına gelmemektedir. Yalan söylemek, daha doğrusu başarılı
yalan söylemek karmaşık ve hayatın genel akışına aykırı bir süreçtir. Bu
nedenle konunun sadece yalanı hatırlama ve hafıza boyutu ile değil, tüm yönleri
ile incelemek gereklidir. Bu çalışma, ilk olması sebebiyle oldukça dar kapsamda
tutulmuştur. İleride bu alanda araştırma yapacak olanlar daha geniş bir
örneklem üzerinde testi uygulayabilirler. Örneklemin yaş ve eğitim seviyesi
bakımından homojen olması, araştırmanın başka bir sınırlılığıdır. Bu nedenle
araştırmanın tekrarında farklı yaş gruplar ve bilhassa farklı eğitim düzeyleri
karşılaştırılabilir. Yine mesleklere göre yalan söyleme becerilerinde
farklılıklar değerlendirildiği için (Vrij, A., Granhag, P.A., ve ark. 2010:10),
farklı meslek gruplarının üzerinde de çalışma tekrarlanabilir. Araştırmanın
varyasyonlarının arttırılması ilerleyen yıllarda bu alanda çalışma yapmak
isteyecek olan araştırmacılara da ışık tutacaktır.
KAYNAKÇA:
Angelo, T. 2008.
Lecturing for (deeper) learning in large classes.
Arnett Jensen, L. ve
ark. (2004). The Right to Do Wrong: Lying to Parents Among Adolescents and
Emerging Adults. Journal of Youth and Adolescence, Vol. 33, No. 2, April 2004,
pp. 101–112
Cole, T. (2001).
Lying to the One you Love: The Use of Deception in Romantic Relationships. Journal
of Social and Personal Relationships. Sayı:108 Sf.107
Çakmak, E.K.
2007. Çoklu ortamlarda dar boğaz: Aşırı bilişsel yüklenme. Gazi Eğitim
Fakültesi Dergisi, Cilt 27, Sayı 2 Sf: 1-24
DePaulo, B. M.,
ve Bell, K. L. (1993). Lying kindly. Basılmamış yazı.
DePaulo, B. M.,
Ansfield, M. E., & Bell, K. L. (1996). Theories about deception and
paradigms for studying it: A critical appraisal of Buller and Burgoon’s
interpersonal deception theory and research. Communication Theory, Sf: 297–310.
DePaulo, B. M.,
, Kashy, D. A. ve ark. (1996) Lying in Everyday Life. Journal of Personality and
Social Psychology. Sayı: 70, No. 5, Sf:979-995
DePaulo, B. M.,
& Kashy, D. A. (1998). Everyday lies in close and casual relationships.
Journal of Personality and Social Psychology, Sayı: 74, Sf: 63–79.
Dreber, A.,
Johannesson M. (2008). Gender differences in deception. Economics Letters.
Sayı:99. Sf:197-199
Edelstein, R.S. ve
ark., 2006. Detecting lies in children and adults. Law Human Behavior. Sayı:30 Sf.1-10
Ekman, P. (1985). Telling lies:
Clues to deceit in the marketplace, politics and marriage. W. W. Norton, New
York (Reprinted in 1992 and 2001).
Freud, S. (1959). Collected
papers. New York: Basic Books.
Geary, J. (2000). Deceitful Minds. Time Europe,
Gervais, J. Tremblayi
R.E. ve ark. 2000. Children’s persistent lying, gender differences, and
disruptive behaviours: Alongitudinal perspective. International Journal of
Behavioral Development Sayı:24: Sf: 213
Glenn, R. S. Jr.
(2006) Little White Lies (or Negotiation Tactics) in Mediation and How they
Affect the Mediator Analysis & Commentary, Maritime Law Bulletin,
(2006-2007)
Goman, C.K., 2008.
İşyerinde beden dili, Emel Lakşe (çev), Alfa Yayınları, Ankara.
Jensen, A.L. ve
ark. (2004) The right to do wrong: Lying to parents among adolescents and
emerging adults. Journal of Youth & Adolescence. Sayı:33. No: 2. Sf.
101-112.
Jones, S. (2011)
Under pressure: Women who plead guilty to crimes they have not committed.
Criminology & Criminal Justice. Sayı:11(1) Sf:77–90
Lewis, M.
Stranger C. ve ark. Deception in 3-Year Olds. Developmental Study. Sayı:25 No:3
Sf:439-443.
Mitchell, R.W. 1986. A framework
for discussing deception. Aframework for discussing deception. In R.W.
Mitchell&N. S. Mogdil (Eds.), Deception: Perspectives on human and nonhuman
deceit (pp. 3–40). Albany: State University of New York Press.
N. S. Mogdil
(Eds.), Deception: Perspectives on human and nonhuman deceit . Sf. 3–40 Albany:
State University of New York Press.
Paas, F. ve ark.
2003. Cognitive Load Measurement as a Means to Advance Cognitive Load Theory.
Educational Psychologist. Sayı: 38(1). Sf: 63-71
Pease, A. ve B.
2006. The definitive book of body language. Bantam Books, New York.
SCHOBER, O.
1996. Beden Dili (Davranış Anahtarı), Dr.Süeda Özbent (çev), Arion Yayınevi,
İstanbul.
Sweller, J.
2009. The Many Faces of Cognitive Load Theory. T+D, Aug2009, Cilt:
63 Sayı:8, Sf: 22-22
Tyler, J. M.,
Feldman, R. S., & Reichert, A. (2006). The price of deceptive behavior:
Disliking and lying to people who lie to us. Journal of Experimental Social
Psychology, Sayı: 42, Sf: 69–77.
Üretmen, S.
2008. Cinsiyet, yalan söyleme ve çıkar elde etmenin yalana ilişkin yüklemelere
etkisi, Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi.
Vrij, A.2008.
Detecting lies and deceit pitfalls and opportunities. John Wiley & Sons
Ltd.,West Sussex.
Vrij, A., Ennis,
E., Farman, S., & Mann, S. 2006a.
People’s perceptions of their truthful and deceptive interactions in
daily life. Manuscript submitted for publication.
Vrij, A., Mann,
S., ve ark.2006b. Police officers ability to detect deception in high stakes
situations and in repeated lie detection tests. Applied Cognitive Psychology.
Sayı: 20 Sf: 741–755.
Vrij, A.,
Granhag, P.A., ve ark. 2010. Good liars. The Journal of Psychiatry & Law. -
0093-1853. ; Sayı: 38:Spring/Summer, Sf: 77-98
Vrij, A., Granhag,
P.A., ve ark. 2011. Outsmarting the liars:Toward a cognitive lie detection
approach. Current Directions in Psychological Science. Sayı:20. Sf:28.
Zuckerman, M.,
Speigel, N. H., DePaulo, B. M., & Rosenthal, R. 1982. Nonverbal strategies for
decoding deception. Journal of Nonverbal Behavior, Sayı:6, Sf: 171–187.
0 Yorumlar