PİŞMANLIK 


(Çok değil sadece bir fırsat verseler hiçbir şeyi boş  vermem!) 

Kalktığında sekiz dokuzdu. Sınava iki saat vardı. Sinirli  sinirli:   
–  Geç kaldım! diye söyleniyordu. Hemen lavaboya yöneldi. Elini yüzünü yıkarken annesinin:   
–  Yavrum, kahvaltı hazır! Bir şeyler ye!” sözlerini duydu.  Bir yandan hazırlanıyor, bir yandan da kahvaltı yapmaya  çalışıyor; bir şeyler atıştırıyordu. Anne babasının:   
– Haydi evlâdım, kolay gelsin! Zihnin açık olsun... dilekleriyle evden ayrılmıştı...  
Merdivenlerden inerken kalemlerini unuttuğunu fark  etti. Hemen dönüp zili çaldı. Onu karşısında gören annesi:   
–  Ne oldu, yavrum? Niçin döndün? dedi. O da annesinden,   masanın üzerinde unuttuğu kalemleri istedi. Çabucak aşağı  inip evin hemen  önündeki otobüs durağına koştu. Belediye  otobüsü az sonra gelmişti. Tam otobüse binecekti ki pasosunu  almak için çıkardığı cüzdanında kimliğinin olmadığını gördü.   
Kendine:   
–  Sakin ol! telkininde bulunarak hemen eve koştu. Onu  yine karşısında gören annesi:   
–  Yine ne oldu, çocuğum? dedi.   
– Anne hiç sorma! Kimliğim dün giydiğim  gömleğin cebinde kalmış, getirir misin? dedi. Annesi:   
– Biraz dikkatli olsan ne olur sanki! yakınmasıyla getirdi kimliği.  
– Allah’tan okul yakın, dolmuş da yanından geçiyor. diye  düşünürken  dolmuş gelmişti. Elini cebine attı, ama bu sefer de  dolmuşa verecek parası yoktu. Artık telâşlanmaya başlamış, sınava yetişememe endişesi sarmıştı onu. Sınava ancak taksiyle  yetişebileceğine karar vermişti. Bu arada merdiven inip çıkmaktan hem yorulmuş hem de terlemişti. Ama acele etmezse  bir yılı boşa gidecekti. Onu tekrar karşısında gören annesi  neredeyse fenalık geçirecek duruma gelmişti... Parayı alıp  caddeye indi. Çok geçmeden taksi geldi. Durdurup bindi.   
–  Nereye kardeş? dedi şoför. Sınava gireceği okulun adını  söyledikten sonra:  
–  Sınav neredeyse başlayacak; kestirmeden, ara sokaklardan gitmeliyiz. dedi. Ancak taksici:   
– Kardeş, ben bu şehre yeni geldim; ara sokakları çok iyi  bilmiyorum. Deyince içinden:   
– Bu kadarına da pes yani! Nedense bütün aksilikler beni  buluyor. Üstüne üstlük, sınava da dakikalar kalmışken! diye   söylendi. Çaresiz duruma katlanacaktı...  
Okula geldiklerinde sınav başlamıştı. Hemen sınav sorumlusunu buldu ve sınava  girmek istediğini söyledi. Sınav sorumlusu:   
– Nerede kaldın evlâdım? Sınav başlayalı beş dakika oldu  ... Ama  ilk yarım saat içinde gelenleri alıyoruz. Haydi bakalım, bana sınav giriş belgeni ver de seni sınava gireceğin salona götüreyim ...” Dedi.   
Sınav sorumlusuna şok olmuş bir şekilde bakarken,    
– Giriş kartını nasıl olur da evde unuturum, nasıl bu kadar  aptal olabilirim? Düşüncelerini aklından geçiriyor;   
– Yeter artık, bu kadarını hak edecek ne yaptım ben? Diye  haykırmak, bağırmak geliyordu içinden; ama çaresizlik içinde  sorumluya belgenin   evde kaldığını söyledi. Sorumlu, belge  olmadan onu sınava alamayacağını, eğer evi yakınsa telefon  edip babasının taksiyle kısa zamanda getirmesini isteyebileceğini söyledi. Müdür odasından eve telefon edip belgeyi istediler. Babası hemen yola çıktı. Bu arada o da babasının yarım  saat geçmeden belgeyi kendisine ulaştırması için bildiği bütün  duaları okuyordu. Sınava alınmasına son bir dakika kala babası belgeyi getirdi ve o da derin bir nefes alarak sınava girdi.  
Kendisine en güvendiği ders Türkçe olduğundan bu testi  açıp sorularını çözmeye başladı. Sorular ona kolay geliyordu;  ama  iyi gitmeyen bir şeyler vardı ve hep bir yere kadar gelip  takılıyordu. Oysa bu soruların çok benzerlerini öğretmeni  derste  işlemişti; ancak o bu sırada ya uyuyor ya da  başkalarıyla konuşuyor, gülüyor, eğleniyordu...   
– Keşke dersleri dinleyip öğretmenlerimin uyarılarına kulak verseydim... Dedi; ama iş işten geçmişti artık. Bütün bu  dertler yetmiyormuş gibi bir de karnı ağrımaya başlamıştı.    
– Keşke akşam abur cubur yemeseydim  de midemi bozmasaydım. Diyordu. Bu düşünceler içindeyken aklına yine sorular geldi. En iyisi mi İngilizceden çözebileceğim sorulara  bakayım, dedi; ama nafile... Hiç bu kadar pişman olabileceğini  düşünmemişti.   
– Elime bir daha böyle fırsat geçse, bana yine imkân verseler, çok değil sadece bir fırsat verseler hiçbir şeyi boş vermem! Çok çalışırım, öğretmenlerimin sözlerini, öğütlerini ve  anlattıklarını dinlerim... Diyordu; ama son pişmanlığın faydası  yoktu. Ne olurdu bir defa, yalnız bir kez daha bu imkân ona  verilseydi.... Bu düşünceler içindeyken bir ses duydu... Tanıdık  bir ses:   
– Hey! Sen, arkadaki... Uyuyan!... Kendine gel!  
Mahmur gözlerle şaşkın şaşkın etrafına bakındı. Öğretmenini tepesinde görünce garip bir sevinçle:    
– Özür dilerim hocam... Bir daha uyumayacağım derste. Artık ders kaynatmaya ve her türlü yaramazlığa da  son... Dedi.  Öğretmen unun bu garip davranışına bir anlam veremedi ve  “pişmanlık” konusunu işlemeye devam etti.... 

Bayram Gündoğdu

Yorum Gönder

0 Yorumlar