Acı ve Dert Hakkında





Acı ve Dert Hakkında


Bir insan acı ve dert hakkında ne yazabilir ki? Genellikle hayatımızda yaşadığımız ‘’Acı’’ ve ‘’Tatlı’’ olayların genelinde hep iyi olanları hatırlamak isteriz. Ve bize kötü hissettiren şeylerden olabildiğince kendimizi uzak tutarız. Bunlar bence boşuna bir çabadır. Çünkü hiçbir şey kolay kolay unutulmaz. Tam unuttum derken bir şey hatırlatır. Ya da bunun bu şekilde olması kurgulanmıştır. Dilin tat almasından öte acı insanın yüreğini sızlatan, bir anda düşündüren hatta ağlatan bir olay anıdır. Başka bir anlamda da bedenimizin yara alması olarak da tanımlayabiliriz.

Acı yahut dert dediğimiz zaman aklımıza hemen ölüm gelir. İnsanoğlunu en derinden etkileyen bence yegane şeydir. Sevdiğiniz insanın, annenizin, babanızın, arkadaşınızın, beğendiğiniz bir oyuncunun kısacası değer verdiğiniz kişilerin bu hayattan göç etmesi, fiziksel olarak ölüm insanın en acı anıdır. Yakınlık derecesine acı kişide farklı etki etmektedir. Bunun üzerine romanlar yazılmıştır, şarkılar söylenmiştir. Bazen düşünmeden konuşuruz ve şöyle deriz ‘’Ölüm bana böyle bir acıyı tattıramaz.’’ Bu tamamen kişinin o andaki acısının büyüklüğünü tarif etmesinden öte geçmemektedir.

Acı ve dert hayatın tuzlu tarafıdır. Mutluluğu ve huzuru anlamanın en iyi yoludur. Hiçbir zaman acı da huzur da ilelebet sürmez bunlar yaşamımızda devamlı olacaktır. Ta ki, kendi en büyük acımızı tadana kadar. Acı bireyseldir. Genellikle insana en iyi öğüdü verendir. Ve paylaştıkça diner. Paylaşmak insanın doğasındaki en temel koşuldur. Acı çeken insandan uzak durmak bence ona yapılacak en kötü davranıştır. İnsan empati yeteneğini kullanmaktan aciz olduğu zamanlar bunu yaparlar. Her zaman karşımızdaki insanın yerine kendimizi koyarak davranmalıyız. Sana yapılmasını istediğin şeyleri sen başkalarına yap, bir insanı mutlu etmek acının ve derdin karşısındaki en büyük güçtür. Genellikle insanlar buna mezaret olarak zamanın koşullarını ve en önemli olan yani yaşamı bir maddi güç olarak değerlendiren toplumlarda kendi çıkarlarını korumak için yahut daha da fazlasını kazanmak için diğer insanlara acı çektirmektedir. Her ne sebeple olursa olsun insan acılara katlanmayı bir şekilde kendi inancıyla karşılamaktadır. Acının ve derdin bile zamanı vardır. Her yaşın derdi ve acısı farklı olabilir. Size dün acı gelen bugün gelmiyor olabilir. Çünkü acının etkisi bazen gün geçtikçe derecesini düşürür. Bu tamamen kişilikle alakalıdır. Acıyı ve derdi takıntı haline getirenlerden tutun acıdan hoşlanan insanlara kadar bunun bir çok çeşidi bulunmaktadır.

Bedenimizin acıyor dediği zamanlar çok azdır; lakin ruhumuzun acıyor dediği zamanlar çoktur. Kendimiz haricindeki birine acımak ve ona yardımcı olamamak insanı içini acıdır. Bunun tam tersi olduğu durumlarda sadece anlık bir acıma duygusuyla karşı karşıya kalırız. Birisi acı çektiği zaman ona yardım etme durumumuz varsa ve çıkarımız yüzünden ona yardımcı olmuyorsak bu tamamen bizim ayıbımızdır. Genelde insanlar bu şekilde davrandığı için insanoğlu birbirine yabancı halde yaşamaktadır. Çünkü acı çeken birine yardım etmek, o yardımın bize bir şekilde döneceği demektir. Halbu ki insanların vurdumduymaz oluşları ‘’Düşenin dostu olmaz!’’ yahut ‘’Her koyun kendi bacağından asılır.’’ demeleri insanların birbirleri içinde birbirinden uzak düşmelerinin apaçık örneğidir.

İnsanların acılarına ve dertlerine ortak olmak genellikle her dönem maddiyatlıkla ilgilidir. Çünkü çoğu insanların acılarını bir nebze fakat dertlerinin ana kaynağı para halini almıştır. Oysa ki acı ve derdin en büyük ilacı onunla birlikte paylaşmak ve yalnız olmadığını hissettirmektedir. Şöyle çevreme bakıyorum da insanların dertlerin tüm kaynağı paradır. Yani öyle bir hayat yaşıyoruz ki, paran varsa huzurluğun yoksa dertlisin. Parasızlık yalnızlığı, yalnızlık derdi, dert ise belli bir süre sonra acıyı besliyor. Hayatımızda bize dert veren şeyleri ne olduğunu çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Ve bunun üstesinden nasıl geleceğimiz hakkında ciddi bir çalışma yapmamız mutlu olmamız açısından önemlidir.

Birini çok seviyorsunuz ve onla birliktesiniz. Kavga ettiniz, hata yaptınız yahut aldattınız ve nihayet ayruıldınız. İnsanda sevmek belirli bir süre sonucunda alışkanlığa dönüşmektedir. Hayatınızın en özel anlarını yaşadığınız kişi ölmedi hayatta fakat artık size olan sevgisi yok olmuştur ve yanınızda değildir artık. Bunun tekrar düzeltilmesi, özür dileme, yeniden başlama umudu yoksa. İnsanoğlu için acı en somut bir şekilde karşısına çıkacaktır. Hani yazımın ilk başlarında ölseydi böyle acı çekmezdim, sözünü hatırlayın.... Sevdiğiniz, aşık olduğunuz ve birlikte olmaktan mutluluk duyduğunuz insandan ayrılmak bazen o insanın ölse daha da iyi olurdu demesine sebep olur. Bence bu her ayrılan insan için geçerlidir. Bunu sorun etmek, takıntı haline getirmek, günden güne acı çekmenize sebep olur. Ve tam anlamıyla kişilik bozukluğu ya da hastalıktır. Çünkü acıyı devamlı yaşamak insanın ruhsal dengesini bozar. Takıntı haline getirirse hem kendisine hem de sevdiği insan artık onu sevmiyor diyerek zarar verme durumuna gelir. Bu aşk da değildir sevgi de değildir. Tamamen kişi acının esiri olmuştur. Böyle insanlar mantıklı bir şekilde düşünemez. Bu konuda Türkiye’de bir sürü ölümler meydana gelmiştir. Bir çok kadınımızın kanayan yarasıdır. Aşk acısı ile kendini canavara dönüştüren erkeğin, canından çok sevdiği aşkına eziyet etmesi, dünyayı dar etmesi hatta öldürmesi. Ya benimsin ya toprağın kelimesi bir sevgi gösterisi değil aksine sevginin yobazlaşması demektir. Hemen hemen her gün haberlerde izliyorum. Türkiye’de o kadar normal bir hal aldı ki ne zaman haber izlesem bir kadın cinayeti. Kıskanç koca eşini dövdü. Dayak yiyen kadın boşandıktan sonra eşi tarafından öldürüldü. Cani koca 2 yaşındaki çocuğuna bile acımadan eşini katletti sonra kendini öldürdü. Ne sevmesini biliyoruz, ne mutluluğu ne de ayrılığı yaşayabiliyoruz. Bu konuyu aşk acısı olarak bile değerlendirmem bence yanlıştı. Aşk böyle bir şey değil çünkü, aşk bambaşka bir şey ve böyle birbirini öldüren insanların içlerinde yaşadığı kıskançlık ya da adına ne derseniz deyin bu tamamen faciadır.

Tabi konumuz ‘’Acı ve Dert’’ olunca insanın aklına acı konusunda aşk dert konusunda para geliyor. Ben yaşadığım, çevremde gördüğüm analizler sonucu böyle bir yaklaşıma gitme gereği duydum kimbilir. Ama bunları hepimiz yaşamıyor muyuz? Takıntılarımız, hatalarımız ve bastırılmış duygularımız yüzünden dertliyiz. Gerçek dert sağlıktır, aç kalmaktır, küçümsenmektir, çaresiz kalmaktır ve yalnızlıktır. Bunların kaynağına inip, sorunu düzeltmeyip bahane üreterek hayatı yaşamak yerine hep hayatla mücadele ederiz. Ama boş müdahaledir bunlar, böyle insanları hemen tanırsınız. Ne zaman ‘’Nasılsın?’’ deseniz hep aynı cevabı alırsınız. Aylar geçer, yıllar geçer aldığınız cevap hep aynıdır. Hep aynı sorunlarla kendisini yiyip bitirmektedir. Bu zamanda dertlerden kurtulmak kolay değil tamam bunu anlayabiliyorum. Benim de acılarım dertlerim var herkes gibi, ama bunları devamlı sorun edersem hem çevremin hem de kendi ruh sağlığını bozarım. Hani herkesin söylediği bir söz vardır ya ‘’Çok gülenin acısı derindir. Onlar yalnız kalınca ağlarlar.’’ diye, bunun asıl anlamı derdini sorun etmemeye çalışan insan hayattan zevk alabilmek için acılarıyla dalga geçer.

Bence dert ve acı bizlerin hayata bakış açısıyla orantılı olarak gözümüzde büyüttüğümüz kadardır. Daha önce işlettiğim bir cafede, her zaman kahve içmeye gelen bir müşterim dikkatimi çekti. Bu sefer geldiğinde selam vermeden direkt her zaman ki yerine oturdu. İçtiği kahvenin ne olduğunu, nasıl içtiğini bildiğim için - genellikle tüm müşterilerimi çok iyi analiz ederim- hemen kahvesini yapmaya başladım. Gerçekten sıkılmış, derdi var belli çünkü yüzünden düşen bin parçaydı. Kahvesini yaptıktan sonra, kahvesinin yanına o en sevdiği kurabiyelerden bu sefer iki tane fazla koyarak yanına sokuldum. ‘’Kötü bir şey mi oldu, sizi hiç böyle görmemiştim?’’ dedim. Adamla tam 15 dk dertleştik, adamın derdi eski arabasını yenilemek ve bunun kararsızlığı evet evet derdi tam anlamıyla buydu. İçimden dert ettiğin şeye bak dedim. Sonra da eski arabasını öğrenince alacağı yeni arabayı görünce, zengin adamın da derdi başka oluyormuş demekten kendimi alamadım. Onun eski arabası beni inanılmaz mutlu eder ama adamın içinde bulunduğu durumu görünce gerçekten kendisinde takıntı yapmıştı. Arabalardan da fazla anlamadığım için aynen şöyle dedim ‘’Her zaman değişiklik iyidir, zamanla alışırsınız; ama böyle kararsız olmanız sizi ikisinden de soğutur. Bence yeni alacağınız araba mükemmel şimdiden kazasız belasız kullanmanız dileğiyle’’ diyerek yanından uzaklaştım. Tam da o günü iş çıkışında bir başka arkadaşım -çalıştığım yerdeki mağazalardan birinde tezgahtarlık yapan bayan arkadaşım- geldi. Bir hayli mutsuz ve karamsardı. Belli dertleşmeye gelmiş benle. Aynı mağazada çalıyorduk. O erken çıktığı için yanıma geldi. Bir kahve de ona yapıp hemen yanına oturdum. Hemen ‘’Neyin var böyle rengin gitmiş?’’ dedim. Hemen başladı anlatmaya, onu dinlerken dona kaldım, onun durumunu ve eşinin yaptığını anlamaya çalışmak gerçekten zordu. Eşi tarafından tecavüz ediliyordu. Sevmediği şeyleri yaptırmaya çalışıyor, yapmadığı zaman da zor kullanıyormuş. Bana ‘’Şimdi ben ne yapayım?’’ dedi. Bu benim ilk defa karşılaştığım bir şeydi. Kendimi her ikisinin yerine de koydum. Ve aynen şunu söyledim. ‘’Bir daha bana bunu yaparsan seninle boşanırım de’’ dedim. ‘’Ondan sonra sonuna kadar arkandayım.’’ diyerek de devam ettim. ‘’Böyle bir hayat yaşanmaz hazır çocukların yokken bu uyarıyı yapmalısın dedim.’’ Uzun uzun dertleştik. Söyledim ya kendimi her ikisinin yerine de koydum. Empati yapmak için cinsiyet farkı yoktur. Yeter ki durumu tam anlamıyla anlayıp, düşüncelerinizi karşılaştırmak. Ben bir erkek olarak özellikle cinsel bir konuda eşimin istemediği hiçbir şeyi yapmam, yapamam çünkü sex dayatıldığı zaman bir tarafa zevk diğer tarafa eziyet verir. Kadının yerine kendimi koyduğum zamansa böyle bir hayatı yaşamak istemem diye düşündüm. Dert ve acı görecelidir. Söylediğim gibi insanın hayata bakış açısıyla ve insanın hayatı algılayış açısıyla değişkenlik gösteriyor. Benim dert etmediğim şeyler başka birinin takıntılı derdine dönüşüyor. Bir başkasının derdi de benim için anlatılmaz bir acıya yol açıyor.

O yüzden dert ettiğimiz şeylere dikkat edelim. İnsanların dertlerini paylaşmaya onlara yardımcı olmaya özen gösterelim. Bugün başkasına yardımcı olurken edindiğimiz sevap, biz detli olduğumuz da derdimizi paylaşan insanların varlığı olur. Hayatta en iyi şey paylaşmaktır, acı da olsa, dert de olsa onları nasıl karşıladığımıza bağlıdır. En büyük acılara göğüs gerenler tüm dertlerine tebessümle yaklaşanlardır.




Az acısız az dertsiz bir yaşam dilerim.





qooxtar

Yorum Gönder

0 Yorumlar