Ölümden dönme yaşantıları: Bir gözden geçirme

Eski çağlardan beri tanımlanan, ağır hastalık veya yaralanma süreci içinde ölüme çok yaklaşan veya öldüğüne inanılan ancak ardından yaşama döndürülen veya canlandırılan kişilerin bildirdikleri karmaşık ve öznel yaşantılar, ölümden dönme yaşantıları (ODY) olarak adlandırılmıştır. Önceleri daha çok din ve parapsikolojinin ilgi alanına giren bu konu, daha sonra kimi bilim adamlarının araştırmaları sayesinde, tıp biliminin ve psikiyatrinin ilgisini çekmiş, çeşitli çalışmalar yapılarak gizemli, doğaüstü olarak tanımlanan bu yaşantıların nedeni aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bu yazıda ölümden dönme yaşantıları tanımlaması, sıklığı ve yaygınlığı, niteliklerini etkileyen etmenler, nedenine yönelik kuramsal açıklamalar, yaşam üzerindeki etkileri ele alınarak gözden geçirilmeye çalışılmıştır.

Ölüm, insan yaşamının ve varlığının ayrılmaz bir parçasıdır. Çağlar boyu insanoğlu ölümü zihninde tartışmış, gizemlerini bulmaya çalışmış ve bu bilinmeyenin özelliklerini ortaya çıkarmak için uğraşı vermiştir1. Geriye dönüşümlü olmayan bir olay olduğundan ölümü tam olarak aydınlatmak, sonrasında ne olduğunu ortaya koymak olası olmamakla birlikte, bu konu üzerinde öznel birçok çalışma yapılmaktadır. Özellikle reenkarnasyon, hayaletler, beden dışında olma yaşantıları, Ölümden Dönme Yaşantıları (ÖDY) gibi konularda araştırmalar yapılmakta, bunlar ölümün doğasını ve gizemini çözmekte bir ön adım olarak görülmektedir2-3. İlk çağlardan beri ağır hastalık ya da travma sonrası ölmekte olan ya da öldüğüne inanılan, fakat daha sonra yaşamını sürdüren insanların karmaşık ve normal olmayan yaşantılar yaşadığı bilinmektedir4-5. Platon’un tarihi eseri "Devlet (Republic)"in 10. bölümünde savaş alanında ağır yaralanan, öldüğü düşünülen, cenaze töreni sırasında canlanarak, rehberler eşliğinde karanlıktan aydınlığa doğru bir yolculuk, huzur ve neşe duyguları, olağanüstü güzel ve mutluluk dolu görüntüler gördüğünü anlatan bir askerin öyküsü anlatılma- tadır6. Bu ve yine tarihsel nitelikteki "Tibet’in Ölüler Kitabı-Bardo Thodol" gibi çeşitli kitaplarda aktarılan bu tür yaşantıların çağdaş öykülerle birçok benzerlikler gösterdikleri gözlenmiştir7. Stevenson, ilk olarak 1892 yılında Heim’in düşme sonrası ÖDY yaşayan 30 dağcının öykülerini topladığını ve dağcıların yaşadıklarının benzerliğine dikkat çektiğini aktarmıştır8. 1975 yılında Dr. Raymond Moody, insanların ÖDY öykülerini biraraya getirerek değerlendirdiği "Life After Life (Ölümden Sonra Hayat)" adlı kitabını yayınlayana kadar, bu konudaki araştırmalar ve çalışmalar daha çok parapsikoloji ve dinin ilgi alanındaydı ve dilden dile dolaşan bir söylence biçimindeydi910 ". Moody", kitabında insanların bu öznel yaşantılarını "near-death experiences (ölümden dönme yaşantıları)" olarak isimlendirmiş, daha sonra bu tür yaşantılar tıp ve edebiyat yazınında bu isimle değerlendirilmiştir. Moody, ÖDY’nın birçok bilim dalını ilgilendiren bir araştırma konusu olmasını beklediğini belirterek; psikoloji, nöroloji, iç hastalıkları, psikiyatri, antropoloji, teoloji, parapsikoloji ve filozofînin bu konuya katkılarının olabileceğini vurgulamıştır". Daha sonra tıp bilimi içinden ve dışından birçok araştırıcı ve yazar, ÖDY’na ilişkin çeşitli araştırmalar yapmış ya da anılarını anlatan kitaplar yazmışlardır1215. Kimi yazarlar ÖDY’nın ölümün sırları ve anlamını ortaya çıkarmada önemli bir araç olabileceğini ve ölüm sonrasını aydınlatmaya ışık tutabileceğini ileri sürmüştür. Elizabeth Kübler Roos, Moody’nin kitabının önsözünde, bu olayın yüzyıllardır insanlara öğretilen ölümden sonraki yaşamın varlığını doğruladığını belirtmiştir". ÖDY sonrasında birçok insanın, davranışlarında ve yaşama bakışlarında belirgin değişimlerin olduğunun bildirilmesi, ölmek üzere olan ya da ölüme çok yaklaşmış hastalara yaklaşımda, ÖDY’nın psikiyatristlere yeni bir bakış açısı sağlayabileceği ileri sürülmüştür16. Bu yazıda, daha çok mistik bir olgu olarak kabul edilen Ölümden Dönme Yaşantıları (ÖDY) tanımı ve sınıflandırılması, sıklık ve yaygınlığı, nitelikleri ve oluşumunu etkileyen etmenler, açıklamaya yönelik ortaya atılan çeşitli kuramlar, kişiler üzerindeki etkileri ele alınarak gözden geçirilmeye çalışılmıştır.

Tanımı ve Sınıflandırılması
ÖDY, travma sonrası ağır biçimde yaralanan ya da ağır bir hastalıktan beklenmedik biçimde kurtulan insanlar tarafından bildirilen, derin ve karmaşık doğaüstü olaylar olarak tanımlanmaktadır17. Bu, nedeni tam açıklanamayan psikolojik yaşantıları çabuklaştıran etmenler çok açık (kalp durması) ya da dikkat çekmeyen (örneğin anlık fakat çabuk düzelen bir hipotansif atak) olaylar olabilir. Tipik ÖDY’nda genellikle yaşantıya neden olan olay belirlenmemektedir. Bundan dolayı, yaşamı tehdit eden durumlar ÖDY için önemli bir tetikleyici neden olmakla birlikte, böyle bir yaşantı tanımlanmış herhangi bir tehlike olmaksızın da oluşabilir18. ÖDY’nı tıbbın ve psikiyatri biliminin ilgi alanına sokan Moody, bu olayı yaşayan kişilerin hepsinin aynı türde ve aynı sıralamayı izleyen yaşantılarının olmadığını, kişiden kişiye değişiklik gösterdiğini belirtmiştir. Klasik yapıtında, değişik insanlardan edindiği öykülerin ortak yönlerinden yararlanarak, özgün bir ölümden dönme yaşantısını ortaya koymuştur. Bu özgün öyküde, kişi ilk başta öldüğünün ayırdına varamaz, bedeninin üstünde kendisini canlandırmak için yapılan girişimleri izler. Bedenin kendisine ait olduğunu anladığı an geçici bir korkuya kapılırsa da bu çok kısa bir süre içindir. O an yapılan tıbbi girişimleri, konuşmaları ve diğer olağanüstü gözlemlerini ayrıntıları ile anımsayabilir. Daha sonra kendisine "öldü" diyen doktorların seslerini duyar, ardından kulaklarına sağır edici bir ses gelir ve kendini sonunda parlak, bir ışık olan uzun ve karanlık bir tünelde giderken bulur. Kısa süre sonra kendisi gibi olan diğerlerine ve yaşamının bir tekrarını gösterip değerlendirmesine yardım eden ışık varlıklarına rastlar. Orada huzur, sevgi, neşe ortamı ve duyguları duyar. Ancak bir noktada, bir tür engelle karşılaşır ve geri dönmesi gerektiğini anlar. Çoğunlukla istemeyerek de olsa çok hızlı biçimde bedenine ve yaşamına geri döner". Birçok bilim adamı Moody’nin bu yapıtını abartılı bularak inanmamışsa da, 1975 yılından sonra çeşitli araştırmacılar bu konuda birçok çalışma yaparak, ÖDY’nın tanımlamasına ve sınıflandırılmasına katkıda bulunmuşlardır. Ring15, ÖDY’nın çoğunun, beş evreli bir "çekirdekyaşantı (core experience)" içerdiğini ileri sürmüş ve beş evreyi sırasıyla; huzur ve iyilik duygusu, fiziksel bedenden ayrılma, geçici karanlık bir bölgeye geçiş, parlak bir ışık görme, bu ışıktan geçerek başka dünyalara girme olarak tanımlamıştır. Ring, bu çalışmasında 10 maddeden oluşan bir yapılandırılmış görüşme ve ölçüm ölçeği (The Weighted Core Experience Index-WCEI-Ağırlıklı Çekirdek Yaşantı İndeksi) geliştirmiştir. WCEI’nin, ÖDYyaşadığını bildiren olgularda olayın derinliğini derecelendirmede yararlı olduğu ortaya konulmuşsa da, bu olayı yaşayıp yaşamadığı kesin olmayan kişilerde, ÖDY özelliklerini ortaya çıkarmak için kullanıldığında yanlış sonuçlara neden olduğu ileri sürülmüştür419-20. Greyson, ayrıca bu ölçeğin ÖDY konusunda öncülük eden bir çalışmanın ürünü olduğunu, bu nedenle ölçeğin içerdiği maddelerin istadstiksel analize dayandırılmaksızın keyfi olarak seçildiğini, iç uyumluluk ve güvenilirlik açısından hiç test edilmediğini vurgulamıştır4. Noyes ve arkadaşları21, yaşamı tehdit eden tehlikelere verilen yanıtları değerlendirdikleri çalışmalarında, aşırı uyanıklık depersonalizasyon ve yaşamın gözden geçirilmesini içeren mistik bilinçlilik şeklinde üç tür belirti kümesi tanımlamışlardır. Bu çalışmada elde edilen bulguların, kısmen de olsa ÖDY için tipik olan belirtilerle kesiştiği görülmüştür. Sabom12 bir çalışmasında, ÖDY’nı beden dışında olma yaşantılarının (out of body experience) olduğu otoskopik tip (% 30), bilincin yabancı bir alana ya da boyuta geçişini içeren doğaüstü (transendental, soyut) tip (% 54) ve her ikisinin de özelliklerini taşıyan karışık tip (% 17) olarak üç grupta sınıflandırılmıştır. Greyson4, ÖDY’nın oluşumuna ve şiddetine ilişkin güvenilir ölçütler oluşturabilmek için niceliksel ÖDY ölçeği geliştirmiş, bu ölçeğin ÖDY’ndaki olası nedenler ve sonrası etkileri arasındaki bağlantıyı araştırmada; ÖDY’nın organik beyin sendromları ve diğer özgül olmayan stres yanıtları gibi, ölümle karşılaşma tepkilerinden ayırdım yapmada kullanılabileceği bildirmiştir. Bu ölçeğin geçerlik ve güvenirlilik çalışmaları yapılmış ve ÖDY’nin ve dört bileşkesinin -bilişsel (kognitif), affektif, olağandışı (paranormal) ve doğaüstü (transendental, soyut)- saptanmasında yardımcı olabileceği gösterilmiştir. Daha sonra Greyson22'23 bu ölçeği kullanarak yaptığı çalışmalar sonucunda, ÖDY olgularının % 43’ünün soyut bileşkede (mistik varlıkları ve dini figürleri görme, rehberlerin eşlik etmesi, geriye dönüşü olmayan bir sınıra gelinmesi), % 42’sinin affektif bileşkede (huzur, neşe ve sonsuzlukla bütünleşme duygularının olması, parlak bir ışıkla karşılaşma), % 16’sı- nın bilişsel (kognitif) bileşkede (hızlanmış düşünce ve anlama, zamanın çarpıtılması, yaşamın gözden geçirilmesinin olması) kümelendiğini bulmuştur. ÖDY’nın bir diğer sınıflandırılma biçimi, yaşantıların içeriğinin olumlu ya da olumsuz olmasına dayandırılmıştır. İlk olgu bildirimlerinden beri ÖDY, genellikle hoş, mutluluk ve huzur verici olumlu bir olay o- larak tanımlanmış, ÖDY yaşayan olguların çoğunluğunun, yaşantılar sırasında derin huzur, neşe ve evrenle bütünleşme duygularını duyumsadıkları belirtilmiş, sıkıntı veren tamamen olumsuz yaşantı içeriği bildirilme- miştir2,8,13'24. Kimi olgularda, özellikle özkıyım sonrası oluşan yaşantılarda, sıkıntı verici, hoş olmayan olumsuz duygulardan sözedildiği, ancak yaşantıların ileri aşamalarında bunların kaybolduğu, ÖDY yaşayan olgularda olumsuz yaşantı görülme oranının % l-%23 arasında değiştiği bildirilmiştir8'111217. Lindley ve arkadaşları25, olumsuz yaşantıyı "aşırı korku, panik ve öfke içeren, kişiyi tehdit ya da tedirgin eden şeytani yaratıkların görüldüğü" yaşantılar olarak tanımlamış, ancak onlar da diğer yazarlar gibi, olumsuz yaşantıyı, mutluluk ve huzur içeren olumlu yaşantıların izlediğini eklemişlerdir. Tedirgin edici, korku veren olumsuz yaşantıların azlığı, kişilerin bu tür yaşantılarını açıklamaya çekinmelerine ve araştırıcıların bunları duymak istememelerine bağlanmış ve olumsuz içerikli ÖDYyaşayanlarla, olumlu ÖDY yaşayanlara göre yaşadıklarını aktarabilmelerini sağlayabilmek için iki katı daha fazla görüşme yapmak gerektiğini ileri sürülmüştür18.
Sıklığı ve yaygınlığı

ÖDY’nın sıklığına ilişkin yapılan çalışmalar çoğu yerde bir tahmin olarak kalmıştır. Hastaların başlarından geçen bu olayları, deli olarak nitelendirilebilecekleri, önemsenmeyecekleri korkusuyla anlatmadığı, bu nedenle bu yaşantıların hepsinin ortaya çıkarılamadığı ileri sürülmüştür11121319. Büyük olasılıkla bu nedenden dolayı çok tartışılmasına ve basın-yayında adının çok geçmesine karşın ÖDY ender olarak bildirilmektedir8. Bir çalışmada, erişkin Amerikalıların %5’inin (yaklaşık 8 milyon kişinin) yaşamları boyunca bu tür bir yaşantısı olduğu, bu sayının ölüme çok yaklaşmış insanlarda % 40’lara dek çıkabileceği ileri sürülmüştür26. Stevenson ve Cook27, araştırmada kullanılan soruların karışık ve anlamlarının belirsiz olması nedeniyle, araştırma sonunda elde edilen bu sayının çok yüksek olduğunu, büyük olasılıkla gerçeği yansıtmadığını öne sürmüştür. Bununla birlikte binlerce A- merikalının ölüme çok yaklaştıklarında bu tür yaşantılar yaşadıklarının yadsınamayacağını vurgulamışlardır. Bu çalışmadan önce ve sonra yapılan çalışmalarda ise birbirinden çok farklı sayılar elde edilmiştir. Bazı araştırmacılar ölüme çok yaklaşan olguların ÖDY yaşama oranının % 18-60 arasında değiştiğini bildirirken812'26'28-31 diğer bazı araştırıcılar28 -32'33 bu sayının % 1-5 gibi düşük bir oranda olduğunu bulmuşlardır. Schröter-Kunhardt34, biyolojik ya da psikolojik olarak ölüme çok yaklaşmış kişilerin üçte birinde ÖDY görülebileceğini aktarmış, ancak ÖDY’nm dissosiyatif ve rüyaya benzeyen özelliklerinin ve temporolimbik sistemin olaya katılımı sonucunda amneziye yatkınlığının artmasının, yaşantıların sıklıkla unutulmasına yol açtığını, bunlar göz önüne alınırsa ÖDY’nm belirlenen sıklığının artabileceğini vurgulamıştır. Martens’1 ise, kalp durması sonrası yaşayan hastalarda ÖDY ölçeği ile yaptıkları çalışmalar ışığında, bu tür yaşanüların sıklığının çok az olduğunu gördüklerini belirtmiştir. Çocuklarda ÖDY ile ilgili olarak çeşitli araştırmalar, olgu sunumları yayınlanmış ve genel olarak çocuklardaki ÖDY nin içeriğinin erişkinlerdekine benzediği bildirilmişdr36"40. Yapılan bir çalışmada, kalp durması, travma, boğulma, hiperozmolar koma gibi nedenlere bağlı olarak derin komaya girmiş 11 çocuktan 7’sinin erişkinlere benzer ÖDY yaşadıkları saptanmıştır37.

ÖDY'nın özelliklerini etkileyen etmenler

ÖDY’nın ölüme çok yaklaşmış kimi kişilerde görülmemesi birçok araştırmacıyı, bunun nedenini araştırmaya itmiştir. ÖDY yaşayanlar ile yaşamayanlar arasındaki farklılıkların kültürel etkileşimden mi, kişisel nedenlerden mi, yoksa yaşanılan travmanın ya da olayın türünden mi kaynaklandığı üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. ÖDY’nın oluşum sıklığı ile yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, evlilik durumu, iş, sosyoekonomik düzey ya da yaşantı öncesi dini eğilimler arasında anlamlı bir ilişki kurulamamıştır41220'22. ÖDY olanlarda, ÖDY öncesi mistik ve olağandışı uğraşıların olduğu, bu durumun bu tür yaşantılar üzerinde etkili olabileceği belirtilmektedir. Ancak birçok çalışmada kesin olarak görülen bir kişilik özelliği olmadığı bildirilmişse de düşlem (fantazi) kurmaya eğilimli kişilerde genel topluma göre ÖDY’nın daha çok olduğu bilinmektedir41. ÖDY’nın içeriği ile türü arasında anlamlı bir ilişki olmadığı bildirilmesine karşın, yaşantılara neden olan olayların ani ve beklenmedik olması durumunda (kazalar, anaflaktik reaksiyon, ani kalp rahatsızlıkları vb.) yaşantıların içeriğinde önemli bir farklılık gözlenmezken, ölümün beklendiği koşullarda oluşan (özkıyım girişimleri, süreğen hastalıkların alevlenme dönemlerinde, cerrahi komplikasyonlarda) ÖDY’nda bilişsel özelliklerin diğerlerine oranla çok daha az gözlendiği bildirilmiştir1219,41. Twemlow de Gabbard42, kalp durması ile ilişkili ÖDY’nın daha çok beden dışında olma yaşantılarına benzediğini; zehirlenme belirtileri gösteren olgulardaki yaşantıların, varsanılar gibi çarpık, karmaşık olma eğiliminde olduğunu, diğer durumlardaki ÖDY’nın ise, daha çok depersonalizasyona benzediğini ileri sürmüşlerdir. Özkıyım girişiminde bulunan kişilerde bildirilen ÖDY’nda yaşamın gözden geçirilmesinin genelde görülmediği, bununla birlikte tüm olguların yaşantılarında affektif ve soyut özelliklerin yer aldığı öne sürülmüş, yaşamın gözden geçirilmesinin pek görülmediğini saptanmıştır22 43. Çocuklarda gözlenen ÖDY’nın en göze çarpan özelliği ÖDY’nın somut doğasıdır. Çocukların tanımlamaları, erişkinlerin anlattığı ayrıntılı öykülerin aksine, somut anı parçalarından oluşur ve çocuklardaki ÖDY’ nda, depersonalizasyon, yaşamın gözden geçirilmesi, zamanda çarpıklıklar, dünyadan ayrılma ve doğaüstü duygular bulunmamaktadır37. Çin, Melenezya, Hindistan, Gtıam gibi dünyanın çeşitli yerlerinden bildirilen birçok olgu bulunmasına karşın, Batıda gözlenen ÖDY ile buralarda gözlenen olgular arasında sistematik bir karşılaştırma yapılmamıştır. Ancak bildirilen olgulardan elde edilen veriler ışığında kimi çalışmalar yapılmıştır. Pasrıchave Steven- son44, Hindistan’da araştırdıkları 16 ÖDY olgusunun özelliklerini değerlendirmiş ve Amerikalı olguların özellikleri ile karşılaştırmışlardır. Hintli ve Amerikalı olguların kimi yönlerden birbirlerine benzer yaşantıları bulunmasına karşın, kimi yönlerden farklı oldukları gözlenmiştir. Hintli olgularda hiç tünel deneyimi ve beden dışında olma yaşantısı bildirilmemişken, Amerikalı olgularda bunlar belirgin özellikler olarak yerlerini almışlardır. Hintliler ölümden sonraki dünya olarak adlandırdıkları yerden, kendilerinin bürokratik bir yanlışlık nedeniyle öldüklerinin ayırdına varılması üzerine geri gönderildiklerini bildirirken, Amerikalılar, genel olarak yeniden canlanmalarının, karşılaştıkları daha önce ölmüş olan aile üyelerini, yaşayan insanlarla olan sevgi ve görev bağları nedeniyle geri dönmelerinin gerektiğini söylemesi ardından oluştuğunu bildirmişlerdir. Bunun dışındaki tüm öğelerin benzerlik gösterdiği saptanmış, eğer gerçekten başka bir dünya varsa, bizim dünyamızdaki değişiklikler gibi diğer dünyada da sosyal açıdan farklılıkların olabileceği vurgulanmıştır44 45. Blackmore46 ise Hintli 8 olgu üzerinde yaptığı bir araştırmada, olguların %
 38’inin tünel deneyimi yaşadığını, bu sayısının batıda yapılan çalışmalarda elde edilenlerle özdeş olduğunu; bunun da ÖDY’ndaki tünel deneyiminin kültürel ve toplumsal etkilerinden bağımsız olduğunu gösterdiğini ileri sürmüştür. Ancak Blackmore’un bu çalışması, çok az sayıda olgudan elde ettiği verileri aşırı genellemesi ve seçilen olguların genelde Hint toplumunu temsil yeteneğinden uzak olması nedeniyle eleştirilmiştir47. Çin’de yapılan çeşitli çalışmalarda ortaya konan ÖDY’nın özelliklerinin batı ülkelerindekilerle uygunluk gösterdiği belirtilmiştir48,49. ÖDY sürecinde yer alan diğer varlıklarla karşılaşma, ölümün eşiğinde diğer dünyalara girme gibi özelliklerin evrensel olarak görüldüğü, ancak yaşamın gözden geçirilmesi ve tünel deneyiminin kültüre bağlı fenomenler olduğu ve daha çok tarihi dinlerin baskın olduğu toplumlarda gözlendiği belirtilmektedir45. Koyu bir katolik, ölüm anında karşılaştığı varlığı İsa olarak yorumlarken, bir Hindu ölüm tanrısı Yamraj olarak yorumlayabilmektedir44. Bu da belki yaşananların değil de yaşanılanların yorumlanmasının, bağlı olunan dine, kültürel kökenle ilintili olduğunu göstermektedir. Çünkü yaşantılar değil, kişiler kültürel etkileşimin içindedir.
ÖDY içeriğinin genellikle kişilerin bağlı oldukları dine, kültüre göre değiştiği değişik kültürlerde bulunan ölümden sonraki yaşama ilişkin halkbilim düşüncelerinin büyük olasılıkla tarihsel dönemlerdeki ÖDY’n- dan etkilendiği, kültürel beklentilerin ÖDY’nın görüntüsü belirlemekle kalmayıp, kendilerinin de onlardan faydalandığı ileri sürülmektedir5.
Nedene yönelik kuramsal açıklamalar
ÖDY’nı açıklamaya çalışan çeşitli kuramlar ortaya atılmıştır. Ancak ortaya atılan bu kuramların herhangi birini tam olarak destekleyecek ya da doğrulayacak yeterli veri bulunamamış ve kuramlar yoruma açık varsayımlar olarak kalmışlardır. Biz bu yazıda ODY’nı açıklamaya yönelik kuramları 3 ana başlık altında incelemeyi uygun bulduk.

1. Ruhsal kuramlar
ÖDY temelde bir gizemli uyanış, ruhsal uyanışın bir olumlu türü olarak görülmüş, temelinin dine bağlı olduğunu belirterek, ÖDY1 nın medyumsal ilişkiler, başka bir dünyada yaşayan varlıklarla ilişki kurma gibi birçok parapsikolojik bağlantısı bulunabileceği ileri sürülmüştür. ÖDY ile varlık krizi (eksistensiyal) durumlarında sıklıkla ortaya çıkan dinsel konversiyonun psikolojik süreci arasında benzerliklere dikkat çekilmiş, ÖDY bu yönde klasik bir örnek olarak kabul edilmiştir’0. Beyin işlevlerinin bozulması ya da azalması durumunda bilişsel işlevlerde de azalma görülmesini gerektiği düşüncesi olmakla birlikte çalışmalarda ölüme çok yaklaşmış hastaların % 62’sinin bilişsel işlevlerinde artış gözlendiği, bunun da ÖDY’da doğaüstü bir öğenin varlığını desteklediği öne sürülmüştür31. Jansen5- ise, ölmekte olan kişilerin bilişsel işlevleri nesnel olarak test edilmediği sürece, gerçek bilimin, doğaüstü yorumları kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Ölümden sonra yaşama inanmak insanlık tarihi kadar eski bir olgudur ve buna ait bulgular tarih öncesindeki mezarlarda gözlenebilir. Ülkemiz açısından ele alınırsa, elde yeterli veri bulunmadığı için kesin bir sayı vermek güçtür, ancak İslam inancına göre reenkar- nasyonun olmaması, kıyamet günü ve ahiret inancı nedeniyle ölen kişinin başka bir bedende yaşam süreceği düşüncesi kabul görmemiş, bu nedenlerle ölümden sonra yaşamın varlığına olan inanç toplumca benimsenmemiştir. Bununla birlikte Güney Anadolu bölgesinde, bu inancın yaygın olduğu, bu yörelerden sık sık bildirilen ve basın-yayın organlarında zaman zaman yer alan reenkarnasyon öykülerinden anlaşılmaktadır. Budizm ve diğer Uzak Doğu dinlerinde ise kişinin ölümü, yeniden dünyaya gelişin bir aşaması olarak görülmüş ve insanın dünyaya geri geleceğine olan inanç bu dinlerde kabul görmüştür7. ÖDY üzerindeki çalışmaların birçoğu, ölümden sonraki yaşamın varlığını doğrulayabilmenin en kolay yolunun ÖDY’nı açıklamaktan geçtiği düşüncesine ve bunun ölümden sonraki yaşamın deneysel bir kanıtı olabileceği umuduna dayandırılmıştır1112. ÖDY’nı yaşayanların, öldüklerini ve yaşamdan sonraki yaşantılarını aktarmak için döndüklerini ileri sürmelerine karşın, onların yalnızca ölüm sürecinin erken ve geriye dönüşümlü evresine girdikleri belirtilmekte, biyolojik ölümü yaşamadıklarından dolayı, ÖDY bildiren kişilerin öldükleri ve ölümden sonraki yaşamı gördükleri savları benimsenmemektedir33. Birçok araştırmacı ve yazar1213 54-37, ölümden sonraki yaşama ve bu konuyla ilgili olarak ÖDY’ndan öğrenilebilecek çok şeyin bulunduğuna inanmakla birlikte, ÖDY’nın bunu araştırmak yada kanıtlamak için güvenilir, doğru bir yol olduğunu kabul etmediklerini belirtmişlerdir. Rodin58 kendi ÖDY’nı yorumlarken, şu anda o andaki görüntülerin ya da inançların yanlış olduğunun ayırdında olmasına karşın, zamanı geldiğinde bunların hepsini doğru olarak kabul edeceğini bildiğini vurgulamıştır

2. Psikolojik kuramlar
Greyson’da sözedildiğine göre17, tarihsel kültürlerde ÖDY’nın birçok tanımlaması yapılmış olmakla birlikte, bunun psikolojik analizi ilk olarak 1930 yılına Pfıster tarafından yapılmıştır. Pfıster kaçınılmayacak bir tehlike ile karşı karşıya gelen kişilerin, bu hoş olmayan, tatsız gerçeği algıdan uzaklaştırarak, daha huzur verici, hoş fantazilerle değiştirdiğini, bu yolla kendilerini felç edebilecek duygusal şoktan korunduklarını bildirmiştir. Bu biçimiyle, ÖDY ölüm tehlikesine karşı bir savunma, ölümü yadsıma olarak yorumlamıştır. Stevenson’un aktardığına göre27 diğer bir tarihsel yorumda, Mikorey, ÖDY’da oluşan yaşamın gözden geçirilmesinin, kişinin sağkalma umudunu yitirip kendisini ölüme teslim etmesi sonrası oluştuğunu ileri sürmüştür. Tehlikedeki kişinin seslerden ve görüntülerden ilgi ve dikkatini çekerek onların bilinçteki yerine geçmişe ait zararsız anı resimlerinin geldiğini öne sürmüştür. Noyes ve arkadaşları59,60 bu yorumları yeniden ele almışlar, yaklaşan ölüm tehlikesinin algılanmasını, ÖDY oluşması için bir önkoşul olarak kabul etmişlerdir. Kişi daha sonra depersonalizasyon sendromunda kullanılanlara benzer savunma düzeneklerini kullanarak, kendiliği (self) katılan ve gözleyen kendilik olarak ikiye böler. Kişi böylece kendisini tehlikedeki parçasından
soyutlayarak, kendiliğin bir parçasını gerçek ölümü önleyebilmek için kurban etmektedir. Böylece kişi, zaten psikolojik açıdan öldüğü için tekrar ölmeyecektir. Yazarlar bu modelle, kendileri tarafından daha önce ortaya konan üç belirti kümesinden ilk ikisini (aşırı uyarılmışlık, depersonalizasyon) ölüm tehdidine karşı uyumsal psikolojik yanıt olarak yorumlayabildiklerini, ancak mistik bilinçlilik yaşantılarını açıklayabilecek bir yorum ortaya koyamadıklarını belirterek, ÖDY’nın kimi özelliklerini açıklamada bu modelin yetersiz kaldığını kabul etmişlerdir. ÖDY’nın nedenini açıklamaya yönelik bir diğer psi- kolojik model ise duruma bağımlı olarak doğum anılarının canlanması şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, ölüm tehdidiyle ortaya çıkan aşırı uyarılma durumu, uzun süredir bastırılmış anıların ve benzer şiddetteki uyarılma durumları sonucunda oluşan etkilerinin açığa çıkmasına neden olmaktadır. Bu yüzden ÖDY’nın içerdiği temaların, bilinçlilik düzeyine sadece ölüme çok yaklaşmış olmak gibi dramatik ve duygusal bir yaşantı ile çıkabileceği varsayılan, depolanmış doğum anıları ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür1719. Ölümle karşılaşma gibi bu şiddetli uyarı, kişinin tüm gereksinimlerinin anında karşılandığı doğum öncesi yaşamın öznel yaşantılarının yeniden anımsanmasına yol açabilir. Bazı düşünürler, bu kavramı çeşitli yönlerden ele alarak popüler hale getirmişlerdir. Bunlardan birine göre, ÖDY’nın içerdiği havada uçma duygusu, karanlıktan aydınlığa geçiş, ışıktan varlıklarla olan birliktelik gibi temaların tamamımının yer aldığı ve bunların hemen hepsine uyan tek ortak deneyimin doğum olduğu belirtilmiştir. Ancak bu düşünce, neonatal sinir sisteminin fizyolojik olarak ÖDY’nı açıklayabilecek düzeyde doğum sürecini kodlayacak ve algılayacak yeterlilikte olmaması nedeniyle tutarlı bulunmamıştır13. Bir diğer psikolojik kuramda ise, ÖDY diğer mistik yaşantılar gibi benliğin yararına oluşan bir tür gerileme (regresyon) olarak tanımlanmıştır. Bu modelde, ölümle karşılaşmak, kişiyi dünyasal bağlantılardan kopararak erken dönemlerdeki işlev düzeylerine dönüşünü hızlandırmaktadır. ÖDY sırasında tanımlanan evrenle bütünleşme duyguları, bu modelde sembiyotik evreye gerilemiş olan kişide benlik sınırlarının ortadan kalkmasıyla açıklanmaktadır. Bu kuramın diğer psikolojik kuramlara olan üstünlüğü, yaşantılar sonrası ortaya çıkan kişilik değişimlerini çocukluk döneminin artmış duyarlılık ve değişkenliğiyle açıklayabilmesidir17. Jung’un61 kendisi de bir ÖDY yaşamış ve bunu kendi analitik psikoloji kuramında yer alan ortak (kollektif) bilindışına bağlamıştır. Jung, ölüm yaşantısının evrensel olduğunu ve hemen herkes için aynı olmasından dolayı ÖDY ile ortak bilinçdışının içeriğini oluşturan arketipler arasında bir bağlantı kurmuştur. Ölümün,derin bilinçaltındaki arketip resimlerini canlandığını ve bu resimlerin herkeste aynı olmasından dolayı ÖDY içeriğinin herkeste aynı biçimde oluştuğunu ileri sürmüştür. Siegel62 ise, geçmişteki anıların ortaya çıkmasının dışarıdan bilgi akımını sağlayan kapı rolünü oynayan bir düzenek ile bastırılabildiğini belirterek, ÖDY gibi dış uyaranların azaldığı fakat uyanıklığın sürdüğü durumlarda, daha önce depolanmış algılamaların ve anıların su yüzüne çıkabileceğini savunmuştur. Tutt- le’da63, çevremizdeki dünyayı ve kendi bedenimizi duyumsamamızın iç ve dış uyaranlara bağlı olduğunu belirterek, uyaran olmadığı durumlarda mistik yaşantıların ortaya çıkabileceğini ve bunun ÖDY’nı açıklayabilecek mantıklı bir bilimsel açıklama olduğunu ileri sürmüştür. ÖDY’nın bazı bölümleri psikolojik açıdan açıklanamaz. Bunlar; ÖDY’nın evrenselliği ve belirgin olağan- dışılık gösteren bölümleridir. Geri dönüşümsüz ölüm süreci başladıktan sonra hiçbir psikolojik işlevin göz- lenemeyeceği, bu nedenle belirtilen psikolojik düzeneklerin hiçbirinin ölüm tehlikesi karşısında işlev yapamayacağı düşüncesi, psikoloji kuramların geçerliliğine yönelik bir diğer önemli eleştiridir17.

3. Organik kuramlar
ÖDY’nın nedenini açıklamaya yönelen kimi araştırıcılar olayın nörobiyokimyasal kökenini incelemişler ve bunu temel alan kuramlar ortaya koymuşlardır. Carr64'65 ölüme çok yaklaşıp sağkalan kimi hastaların tanımladığı, öfori, istemsiz olarak anıların anımsanması, beden dışında olma duygusu, görsel, işitsel, koku varsanıları gibi yanıtların bu hastalarda olaylara lim- bik lobun katıldığının göstergesi olduğunu bildirmiştir. Stresli durumlarda oluşan limbik lobun aşırı uyarılmasının, beta endorfın ve ilgili peptidlerin salınmamı artırdığı ve endojen hallüsinojen olarak tanımlanan bu maddeler sayesinde ÖDY oluştuğu ileri sürülmektedir. Endojen opoidlerin ölüm anında serebral olaylara o- lan olası katılımını araştırmak için köpeklerle yapılan bir çalışmada66, ölüm anında bilinci yerinde olan köpeklerde, stresi giderebilmek için, beyin dokusu ve beden sıvılarındaki endojen opioid (beta endorfın vb) düzeyinin ani bir artış gösterdiği bulunmuştur. Carr64 65, bu bulgular ışığında ÖDY’nı limbik lob işlev bozukluğu ile bağıntılı karmaşık hallüsinatuar durumlar olarak tanımlamıştır. ÖDY’nda limbik lobun ve serebral korteksin sağlam kalması gerektiğini ileri süren bu model, tümör ya da inmeye bağlı beyin zedelenmelerinde ÖDY sıklığının azalması bir yönden desteklemektedir. Ketaminin ve diğer kimi hallüsinojen ilaçların ÖDY’na benzer yaşantılar ortaya çıkarması nedeniyle, bu ilaçların ÖDY ile olan ilişkisi çeşitli yönlerden araştırılmıştır67. Yapılan araştırmalar sonucunda ketamin, fensiklidin ve LSD gibi güçlü hallusinojen ilaçların etki düzeneğinin, uyarıcı bir nörotransimetter olan glutamikasitin, N-medl-D-aspartat (NMDA), reseptör altdpi aracılığıyla oluşan membran etkilerine etki etmesi sonucu oluştuğu anlaşılmıştır68 70. Jansen71,72, beyinde bulunan fensiklidine özgün NMDA reseptörlerinde, nöron koruyucu özellikleri olduğu bildirilen alfa ve beta endopsikosin adlı endo- jen bloke edici maddelerin bulunduğunu, bu maddelerin kalp durması gibi olaylar sırasında beyinde oluşabilen bir iskemik olayda, nöronları koruyarak eksito- toksik hasarı azaltma görevi görebileceklerini belirtmiştir. Bu tür bir olay sırasında bir yanetki olarak da bilinçte, ÖDY benzeri geçici, disosiyatif etki yatarabile- ceklerini eklemiştir, ayrıca endopsikosinlerin özelliklerinin aydınlatılması ve fensiklidine özgü alanlara daha özgül maddelerin geliştirilmesiyle ÖDY’nı anlamaya yönelik çabaların daha çok anlam kazanacağı vurgulanmıştır. Rodin58, kendisinin yaşadığı ÖDY’nı aktardığı yazısında, ölüme yol açan neden ne olursa olsun, ölüm aniden oluşmamışsa, ölümün en son ortak düzeneğinin, beyin anoksisi olduğunu belirterek oksijen kaynaklarının azaldığı, C02 ve nitrojenin artışının eşlik ettiği bu durumun ölüm süreci içinde toksik psikoza yol açtığını ileri sürmüştür. Bu süreç içinde gözlenen tüm olaylarında ÖDY’da görüldüğünü ve bunun ÖDY için iyi bir açıklama olduğunu öne sürmüştür. Lembert ve arkadaşları da73, hiperventilasyon ve valsalva manevrası ile senkop oluşturup, senkopun motor özelliklerini inceledikleri çalışmalarında, deneklerin senkop sırasında gördükleri görsel varsanıları ÖDYnda bildirilenlere benzetmişlerdir. Bu deneyin serebral hipoksinin ÖDY’nı oluşturma potansiyelini doğruladığını, ÖDY’m ölümden sonraki yaşama bir bakış olarak değil "agonal limbik sendrom" olarak değerlendirmenin daha doğru olacağını ileri sürmüşlerdir. Bu yöndeki bir diğer görüş de74, ÖDY’nın kalp durması sonrası sıklıkla görülen bir olay olduğuna dikkat çekilerek, bu olayın oluşumunda hiperventilas- yona bağlı koroner vazokonstriksiyon ve aritminin önemli rol oynadığı belirtilmiştir. Ancak anoksi görülmeyen kimi olgularda da ÖDY görülmesi, ÖDY yaşayıp normal kan gazları olduğu belirtilen en az bir olgunun literatürde yer alması gibi çeşitli nedenlerle, kimi araştırıcılar bu modeli yetersiz bularak karşı çıkmışlardır1112,75. Gliksman ve Kellehe- ar76, hipokapninin kan akımını düşürdüğünü, arteryel oksijen miktarı normal bile olsa, bunun beyinde hi- poksiye yol açabileceğini ve kan gazlarının arteryelölçümlerinin serebral düzeyleri tam olarak yansıtmadığını anımsatarak, ÖDY yaşamış hastalarda saptanmış olan normal kan gazı ölçümlerinin, hiperkapninin ÖDY’nın nedeni olarak ileri süren kuramları çürüte- meyeceğini belirtmişlerdir. Temporal lobun silviyan fissür yanındaki bölgesi, serotoneıjik nöronlar aracılığıyla ortobeyindeki dor- sal raphe çekirdeğine bağlanmaktadır. Morse ve arkadaşları77, ortaya attıkları bir nörofizyolojik modelde; psikolojik stres, LSD ve ketamin gibi psikoaktif maddelerin, serotonin nörotransmiterleri aracılığıyla ortabe- yinde bu bölgeyi etkileyerek, ÖDY oluşumuna neden olabileceğini vurgulamışlardır. Ayrıca hiperkapni ya da hipoksinin, temporal lobu doğrudan uyararak ya da ortabeyni etkileyip yarattığı dolaylı etkinin sonucunda ÖDY’nı ortaya çıkarabileceği de eklenmiştir. Otoskopik varsamların da ÖDY ile ilişkili olabileceği düşünülmüşse de, bu düşünce iki olay arasındaki belirgin farklardan dolayı destek bulmamıştır12. ÖDY’daki tipik görsel yaşantı, kişinin bedeninden ayrılarak, kendi fiziksel bedenini yukarıdan seyretmesi biçiminde tanımlanırken, otoskopide kişi kendi bedenin içinde kalarak dış uzaydaki fantom görüntüsünü gözlemektedir78. Davinsky ve ark.79,80, otoskopinin bir travmayla yüzleştiğimizde sakin kalmamızı sağlayan doğuştan gelen nöronal yolakların tetiklenmesi ile oluşan bir olay olduğunu ileri sürmüş ve gelişiminde temporal lob epilepsisinin rolü olabileceğini eklemiştir. Bu nedenlerle otoskopi ile ÖDY arasındaki benzerlik, her ikisininde ölüme çok yaklaşılan durumlarda görülebilmesi ve her ikisinin edyolojisinde temporal lobun rolünün bulunma olasılığı ile sınırlıdır. Bütün bu kuramların, hiçbiri tek başına ÖDY’nı açıklayamamaktadır, ortaya atılmış birkaç karışık kuram varsa da bunlarında net ve doğru olduğu kabul edilmemiştir.

ÖDY'nın yaşama etkileri
ÖDY’nın oluşum nedeni ne olursa olsun, sonucunda oluşan olayların kişiler üzerinde anlam yüklü etkileri vardır. Tüm ÖDY’nın bu yaşantıları yaşayan kişilerin, davranış, değer, tutum ve inaçlarında tutarlı ve kalıcı değişiklikler yaratma gibi ortak bir özelliğinin olduğu belirlenmiştir12,50,81. Bu değişikliklerin derecesi, kişilerin ölmek üzere olduklarına inanmaları ya da daha uzun bir ÖDY yaşamaları durumunda daha belirgindir81. Stevenson ve Cook27, bir çalışmalarında olgularının yaklaşık % 80’inin ÖDY sonrası yaşamlarında belirgin değişiklikler olduğunu saptamışlardır. ÖDY kriz anında ya da yaşamı tehlikeye sokan önemli bir durumda oluşmasına karşın ardından ortaya çıkan sonuçlar, posttravmatik stres bozukluğu gibi çeşitli travmatik olayların ardından yaşanılanların aksine, kişinin yaşamını daha çok olumlu yönde etkileyen sonuçlardır. Bu olumlu sonuçların başında, ölüm korkusunda olan azalma gelmektedir1213'82. Kişiler bilinmeze daha hoşgörülü olabilmekte ve olayları derin bir dinginlik içinde karşılama eğilimine girmektedirler. Çevrelerine, bilime, insanlara yönelik ilgilerinde gözle görülür bir artış, bilgi edinmeye ve öğrenmeye yönelik çabalarda artma, insanlara olan sevgi, yardım ve sorumluluk duygularında artış, kişisel güç, para kazanma gibi çabalarda ve önyargıda azalma gözlenmektedir. ÖDY sonucu oluşan bu kişilik değişimlerinin uzun bir psikoanalitik psikoterapi süreci sonucunda elde edilen değişimlere benzediğine dikkat çekilmiştir13'34. ÖDY’nın bir diğer önemli etkisi, dini konular ve inaçlar üzerindedir. Ölümden sonra yaşama ve dine yönelik inaçlarda artış olduğu ve birçok kişinin kültürel ve dinsel bağlılığının arttığı belirlenmiştir. Bir diğer saptama ise, dine olan yatkınlıktaki artışa karşın, dini farklılıklara olan hoşgörünün ve evrensel değerlere olan ilginin de artmasıdır. Ölümü ve ölmeyi romantik bir havaya büründürmesine karşın, ÖDY sonrası yaşama olan saygı ve bağlılığın arttığı ve özkıyım düşüncelerinde azalma olduğu bildirilmiştir83. ÖDY sonrası oluşan özkıyıma yönelik olumsuz tavrın, yine yaşantı sonrası gelişen kişisel güç, şöhren ve dünyasal mallara sahip olmaya yönelik olumsuz tavırla anlamlı olarak ilişkili olduğunu saptanmıştır17. Ölüme çok yaklaşmış kişilerde olay sonrası, aile ve çevreleri ile olan ilişkilerinde belirgin sorunlar gözlenebilir84'85. Bunun en önemli nedenleri arasında bu kişilerin yaşantılarını deli olarak nitelendirilme ve reddedilme korkusu ile bir sır olarak saklamaları ve bu konu hakkında iletişim kurmada zorluk çekmelerinden dolayı yalnızlık ve yalıtılmışlık duyguları içine girmeleri gösterilmiştir. ÖDY sonrası kişinin davranışlarında gözlenen genelde olumlu değişikliklerin ailesi ve yakınları tarafından tehlikeli ve tedirgin edici gelişmeler olarak değerlendirilmesi ve onların düşünceleriyle uyuşmaması, ÖDY öncesinde yaşamda üstlendiği rolleri sürdürmenin kişi için artık aynı anlam ve önemi taşımaması, kişilerarası ilişkilerde ortaya çıkan diğer sorunların başlıca nedenleridir. Greyson ve Harris84, ÖDY sonrası kişilerde çeşitli intrapşişik sorunların da ortaya çıkabileceğini belirtmiş ve bunları; genellikle olumlu duygulan içerdiği bildirilen bu durumu yitirmenin verdiği öfke ve depresyonun sürmesi, ÖDY’nı daha önceki dini inaçları, değerleri ve yaşam biçimi ile uzlaştırmanın güçlüğünü yaşaması, ODY1 nın zihinsel bir bozukluğu, düzensizliği gösterdiğinden duyulan korku, şeklinde özetlemiştir. Bütün bu nedenlerle, bu tür olayların yaşanabileceği hastane koşullarında çalışanların bu konuda bilgilendirilmelerinin hastaları ÖDY yaşamaları durumunda karşılaşabilecekleri sorunlara hazırlamada yararlı olacağı kesindir. Birçok yazar1'16'30, ÖDY yaşamış olan hastalara ve ailelerine bu konuda eğitim ve bilgi aktarılmasının yararlı olduğunu belirtmiş, ayrıca öz- kıyım girişimi gibi olayların yinelenmesini önlemede etkin bir yöntem olabileceğini, bu bilgilerin ölmekte olan kişilere danışmanlık verilirken rahatlama ve güveni sağlamada da kullanılabileceği bildirilmiştir.

Sonuç
Ölümden Dönme Yaşantıları, tüm dünyada ilk çağlardan beri gözlenen, çağdan çağa aktarılan bir olgu olarak günümüzde de ilgi çekmektedir. Ancak içeriğinde ve oluşum biçiminde olağandışı, bilimsel açıdan tam olarak açıklanamayan öğeleri içermesi, ÖDY’nın mistik bir olay olarak damgalanmasına yol açmış ve bilimsel araştırmaların ilgi alanından uzak tutmuştur. 1975 yılından sonra birçok bilim adamının ilgisini çeken ÖDY, beynin ve insan ruhunun incelenmesindeki zorluklar, birçok işlevinin nesnel olarak değerlendirilmesindeki güçlükler nedeniyle daha çok kuramsal temelde araştırılabilmiş ve buna yönelik açıklayıcı kuramlar ileri sürülmüştür. Bununla birlikte ortaya atılan ruhsal, psikolojik, organik kökenli birçok kuram, ODY’ nı tüm yanlarıyla açıklamakta yetersiz kalmış ve varsayım düzeyinde kalmışlardır. Bilinmeyen, birçok insan için her zaman bir merak konusu olmuştur. Bu bilinmeyenlerin başında ölümden sonra olacaklar gelmektedir. Her kişi için aynı sonu temsil eden ölümü aydınlatabilmek için verilen çabalar uzun yıllardan beri vardır. ÖDY’nı, ölümün sırlarını çözmede bir araç, ölümün saklı kalmış yüzüne açılan bir pencere olarak gören kimi araştırıcıların, bunu ölümden sonraki yaşamın bir parçası ya da kanıtı olarak sunma çabaları ise kabul görmemiş ve belirlenen eksikliklerini giderecek yeterli bulgu ortaya konamamıştır. Özellikle Güney Anadolu bölgemizde sıklıkla görüldüğü bildirilen yeniden yaşama dönme, ÖDY olguları yurt dışından kimi araştırmacıların ilgisini çekmekte ve çeşitli araştırmalar yapılagelmektedir. Ülkemizde konuyla ilgilenenler ise, daha çok sansasyonel habercilik peşinde olan kimi basın yayın temsilcileri, din görevlileri ve bu konuya özel ilgi duyan kişilerle sınırlıdır. Bilimsel yöntemlerin kullanılmadığı kısıtlı sayıdaki çalışmalar ise, daha çok halktan toplanan olgu bildirimleriyle sınırlıdır. Toplumumuzda yaygın olarak bulunan "kadere inanma ve kadercilik" anlayışı nedeniyle bu tür olayların üstünde fazla durulmamakta, insan yaşamına ve geleceğine olan etkisi ön plana alınma makta ve değerlendirilmemektedir. Ülkemizde bu tür araştırmalar yönünde atılacak bir adımın, ÖDY’nın ve içeriğinin evrenselliğinin ve nedeninin belirlenmesine yönelik kuramların doğrulanmasına, elde edilecek sonuçlar ışığında ölümcül hastalıklara yakalanan ya da ölmekte olan hastalara olan yaklaşımların belirlenmesinde büyük yardımlarının olacağı açıktır.

Kaynaklar
1 Kiibler-Ross E. Ölüm; Büyümenin son aşaması (Death: The Final Stage of Growth). NirvenN (çev.). 1. baskı. İstanbul: Dizerkonca Ofset, 1987.
2 Zisook S. Death, dying and bereavement. Kaplan HI, Sadock BJ (eds.). Comprehensive Textbook of Psychiatry Vol 2. 6. Baskı. Baltimore: Williams and Wilkins, 1995: 1713-1729.
3 Randles J, Hough P. Öteki Dünya (The After Life). Harmancı M (çev.). 1. Basım Istanbul: Engin Matbaası, 1994.
4 Greyson B. The near-death experiences scale: Construction, reliability, and validity. J Nerv Ment Dis 1983; 171: 369-375.
5 Roberts G, OwenJ. The near-death experience. Br J Psychiatry 1988; 153: 607-617.
6 Platon (Eflatun). Devlet. Eyüpoğlu S, CimcozMA (çev.). 7. Basım. İstanbul: Evrim Matbaacılık, 1992: 280-306.
7 SamdupLKD, Wentz WYE.Tibetin Ölüler Kitabı-BardoThödol. TahsugS (çev.). 2. Baskı. İstanbul: Bakış Ofset, 1991.
8 Stevenson I, Greyson B. Near-death experiences: Relevance to the question of survival after death. JAMA, 1979,213: 265-267.
9 Lundahl CR. A nonscience forerunner to modern near-death studies in America. J Death an Dying 1994; 28:63-78.
10 Schorer CE. Two native American near-death experiences. J Death and Dying 1986; 16:111-113.
11 Moody RA. Ölümden Sonra Hayat (Life After Life). Suveren G (çev.). 2. Baskı. İstanbul: Inkilap ve Aka Basımevi, 1983.
12 Sabom MB. Ölüm Anıları: Tıbbi Bir Araştırma (Recollections of Death: A Medical Investigation). Konyalıoğlu E (çev.). 1.Baskı. İstanbul: Emre Matbaacılık, 1992.
13 Moody RA. Karşı Tarafın Işığı (The Light Beyond). Giray G (çev.). 1. Baskı. İstanbul: Emre Matbaacılık, 1993.
14 Eadie BJ, Taylor C. Ölümü Yaşamak (Embraced byThe Light). Palaz S. (çev.) 1. Baskı. İstanbul: Form Matbaacılık, 1995.
15 Ring K. Life at death; a scientific investigation of the neardeath experience. 1. Baskı New York: Coward, Me Cann&Geoghe- gan, 1980.
16 Schoenbeck SB. Exploring the mystery of near-death experiences. AmJ Nurs 1993; 93(5): 42-46.
17 Greyson B. The psychodynamics of near-death experiences. J Nerv Ment Dis 1983; 171: 376-381.
18 Greyson B, Bush NE. Distressing near-death experiences. Psychiatry 1992; 55: 95-110.
19 Blackmore S. Near-death experiences: In our out of the body. Sceptical Inquirer 1991; 16: 34-45.
20 Gabbard GO, Twemlow SW, Fowler CJ. Do "near-death experiences" occur only near death? J Nerv Ment Dis 1981; 169: 374-377.
21 Noyes iy, Hoenk PR, Kuperman S, Slymen DJ. Depersonalization in accident victims and psychiatric patients. J Nerv Ment Dis 1977: 164: 401-407.
22 Greyson B. Near-death encounters with and without near-death experiences: Comparative NDE scale profiles.J Near-Death Studies 1990; 8(3): 151-161.
23 Greyson B. A typology of near-death experiences. Am J Psychiatry 1985; 142: 967-969.
24 Judson IR, Wiltshaw E. A near-death experience. Lancet 1983(2): 561-562.
25 Lindley JH, Bryan S, Conley B. Neard-death experiences in a Pacific Northwest American population: The Evergreen study. J Near Death Studies 1981; 1: 104-124.
26 Greyson B. Varieties of near-death experience. Psychiatry 1992; 56: 390-399.
27 Stevenson I, Cook EW. Involuntary memories during severe illness or injury. J Nerv Ment Dis 1995; 183: 452-458.
28 Druss RG, Kornfeld DS. The surviours of cardiac arrest: A psychiatric study. JAMA 1967; 201: 291-296.
29 Sabom MB, Kreutziger S. Near-death experiences. N Engl J Med 1977; 297: 1071.
30 Moody RA. Commentary on "The reality of death experiences: A personal perspective" by Ernst Rodin. J Nerv Ment Dis 1980; 168: 264-265.
31 Cribbs G. The word beyond. World Press Review 1994; 41 (10):43.
32 Dobson M, Tattersfield AE, Adler MW. Attitudes and long term adjustment of patients surviving cardiac arrest. Br Med ] 1971; 3: 207-212.
33 Cassem NH, HackettTP. The setting of intensive care. Cassem NH, HackettTP (eds.). Massachussets General Hospital Handbook of General Psychiatry.StLouis:CVMosby Co, 1978:330-331.
34 Schroter-KunhardtM. Near-death experiences: Prelucid dreams, archetypes and PSI. Vistosky H, Mak FL, Lopez-Ibor [J (eds.) X World Congress of Psychiatry: 1996; Agust 7-13; Madrid. Excerpta Medica MC 1996; 243-244.
35 Martens PR. Near-death experiences in or out of hospital cardiac arrest survivors: Meaningfil phenomena or just fantasv of death? Resuscitation 1994; 27: 171-175.
36 Morse M, Conner D, Tyler D. Near-death experiences in a pediatric population: A preliminary report. AmJ Dis Child 1985; 139: 595-600.
37 Morse M, Castillo P, Venecia D, MilsteinJ, Tyler DC. Childhood near-death experiences. AmJ Dis Child 1986; 140: 1110-1114.
38 Morse M. A near-death experince in a 7 year old child. Am J Dis Child. AmJ Dis Child 1983; 137: 959-961.
39 Serdahely WJ. Childhood near-death experinces. A comparison of adult retrospective accounts with children's contemporaneous accounts. J Near-Death Studies 1991; 9: 219-224.
40 Serdahely WJ. A pediatric near-death experience: Tunnel variants. Omega: J Death and Dying 1989; 20: 55-62.
41 Greyson B, Stevenson I. The phenomenology of near-death
SP DERGİSİ 1998; 6 (2) 131
experiences. AmJ Psychiatry 1980; 137; 1193-1196.
42 TwemlowSW, Gabbard GO. The influence of demographic/psy- chological factors and preexisting conditions on the near-death experience. Omega: J Death and Dying 1984; 15: 223-235.
43 Ring K, Franklin S. Do suicide survivors report near-death experiences? Omega: J Death and Dying 1981; 12: 191-208.
44 Pasncha S, Stevenson I. Near-death experiences in India: A preliminary report. J Nerv Ment Dis 1986; 174: 165-170.
45 Kellehear A. Culture, biology, and the near-death experience: A reappraisal. J Nerv Ment Dis 1993; 181: 148-156.
46 Blackmore SJ. Neart-death experiences in India: They have tunnels too. J Near Death Studies 1993; 11: 205-217.
47 Kellehear A, Stevenson I, Pasricha S, Cook E. The absence of tunnel sensations in near-death experiences from India.J Near- Death Studies 1994; 13: 109-113.
48 Becker CB. The centrality of near-death experiences in Chinese pure land Buddhism. J Near Death Stud. 1981; 1: 154-171.
49 Kellehear Heaven P, Gao J. Community attitudes toward neardeath experiences: A Chinese study. J Near Death Stud 1990; 8: 163-173.
50 Noyes RJ. The human experience of death or what can we learn from near-death experiences? Omega:J Death and Dying 1982; 13: 251-259.
51 OwensJE, Cook EM7, Stevenson I. Features of "near-death experience" in relation to whether or not patients were near-death. Lancet 1990; 336: 1175-1177.
52 Jansen KLR. Transcendental explanations and near-death experience. Lancet 1991; 337: 244.
53 GroothiusD. To heaven and back. Christianity Today 1995; 39(4): 39.
54 Ring K. Commentary on "The reality of death experiences: A personal perspective" by Ernst A. Rodin. J Nerv Ment Dis 1980; 168: 273-274.
55 HarpurT. Near-death experience denied. Can Med Assoc J 1992; 147: 1315.
56 Stevenson I. Research into the evidence of man’s survival after death: A historical and critical survey with a summary of recent developments. J Nerv Ment Dis 1997; 165: 152-170.
57 Stevenson I. Comments on "The reality of death experiences: A personal perspective". J Nerv Ment Dis 1980; 168: 271-272.
58 Rodin EA. The reality of death experiences. J Nerv Ment Dis 1980; 168: 259-263.
59 Noyes R, Kletti R. Depersonalization in the face of life-threatening danger: A description. Psychiatry 1976; 39: 19-27.
60 Noyes R, Kletti R. Depersonalization in response to life-threatening danger. Compr Psychiatry 1977; 18: 375-384.
61 Jung CG. Memories, dreams, reflections. New York: Random House, 1961.
62 Siegel RK. The psychology of life after death. Am Psychologist 1980; 10: 911-931.
63 Tuttle MJ. Near-death experience denied. Can Med Assoc J 1992;
146: 1700.
64 Carr DB. Endorphins at the approach of death. Lancet 1981; 327: 390.
65 Carr DB. Pathophysiology of stress-induced limbic lobe dysfunction: A Hypothesis for NDEs. J Near Death Stud 1982; 2: 75-89.
66 Sotelo J, Perez P, Guevara P, Fernandez A. Changes in brain, plasma and cerebrospinal fluid contents of beta-endorphin in dogs at the moment of death. Neurol Res 1995; 17: 223-225.
67 Rogo DS. Ketamine and the near-death experience. J Near- Death Studies 1984; 4: 87-96.
68 MTıite PF, MfayMTL, Trevor AJ. Ketamine: Its pharmacology and therapeutic uses. Anesthesiology 1982; 56: 119.
69 Trevor AJ, Miller RD. General anesthetics. Katzung BG (ed.). Basic and Clinical Pharmacology. 5. Baskı. Lübnan: Librarie du Liban, 1992: 350-362.
70 Hollister LE. Durgs of Abuse. Katzung BG (ed.). Basic and Clinical Pharmacology. 5. baskı. Lübnan: Librarie du Liban, 1992: 437-450.
71 Jansen KLR. The near-death experience. Br J Psychiatry 1989; 154: 883-884.
72 Jansen KLR. Near-death experience and the NMDA receptor. Br Med J 1989; 298: 1708.
73 Lempert T, Bauer M, Schmidt D. Syncope and near-death experience. Lancet 1994; 344: 829-830.
74 Rosen SD. Near-death experiences Lancet 1991; 337: 116.
75 Blackmore S. Near-death experiences. Lancet 1994; 344: 1298- 1299.
76 Gliksman MD, Kellehear A. Near death experiences and the measurement of blood gases. J Near Death Studies 1990; 9: 41- 43.
77 Morse ML, Venecia D, Milstein J. Near-death experiences: A neurophysiological explanatory model. J Near Detah Studies 1989; 8: 45-53.
78 Dening TR, Berrios GE. Autoscopic phenomea. Br J Psychiatry 1994; 165: 808-817.
79 Devinsky O, Feldman E, Burrowes K Bromfield E. Autoscopic phenomenon with seizures. Arch Neurol 1989; 46: 1080-1088.
80 Spier SA. Capgras syndrome and the delusions of misidentification. Psychiatric Annals 1992; 22: 279-285.
81 Greyson B. Near-death experiences and personal values. Am J Psychiatry 1983; 140: 618-620.
82 Greyson B. Reduced death threath in near-death experiences. Death Studies 1992; 16: 523-536.
83 Greyson B. Incidence of near-death experiences following attempted suicide. Suicide and Life Threatening Behavior 1986; 16: 40-45.
84 Greyson B, Harris B. Clinical approaches to the near-death experience. J Near Death Studies 1987; 6: 41-52.
85 Lukff D, Lu F, Turner R. Toward a more culturally sensitive DSM- IV. J Nerv Ment Dis 1992; 180: 673-682.


Dr.Lut Tamam Araş.Gör., Çukurova Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri A.B.D., Adana
Dr.Nurgiil Özpoyraz Doç., Çukurova Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri A.B.D., Adana
Dr. Mehmet Ünal Prof., Çukurova Üniv. Tıp Fak. Psikiyatri A.B.D., Adana


 3P DERGİSİ 1998; 


Yorum Gönder

0 Yorumlar