Mobbing ile Mücadele Derneği Başkanı Hüseyin Gün, yaptığı açıklamada, bezdiri uygulamalarının mesleklere göre değiştiğini, buna karşın Türkiye‘de hemen hemen her iş yerinde görüldüğünü belirtti. Bezdirinin, en çok asker ve polis gibi üniformalı mesleklerde yaygın şekilde görüldüğünü anlatan Gün, özellikle askerler arasındaki katı askeri disiplin uygulamaların zaman zaman bezdiri şekline dönüştüğünü kaydetti. Bu uygulamaların askeri disiplin içerisinde algılandığını, ancak askeri disiplinden farklılık gösterdiğini ifade eden Gün, üniformalı mesleklerde şikayet ve müracaat kanallarının tıkalı olmasının buna etken olduğunu savundu. Hüseyin Gün, üniformalı mesleklerde üstlerin yazılı olmayan emirlerinin birer kanun gibi algılanmasının bezdiri uygulamalarına zemin hazırladığını dile getirdi.
İşçiler direnişe geçtiklerinde, greve çıktıklarında kapitalist sömürünün tesisi için kurumlaşmış baskı aygıtlarıyla karşılaşırlar. Polis, jandarma, özel güvenlik, faşist çeteler hak arama mücadelesi için harekete geçen işçilerin karşısına çıkarılır. Burjuvazi zor aygıtlarını sermaye birikiminin istikrarı için gerektiğinde devreye sokar. Kapitalist düzenin yasaları işçi sınıfının karşısında bir sınıf olarak burjuvaziyi korur, kollar, gözetir.
Üniversitelerdeki akademik personel arasında da bezdiriye maruz kalma oranının oldukça yüksek olduğunu belirten Gün, öğretim üyeleri arasında yapılan araştırmalara göre, öğretim üyelerinin yüzde 82’sinin çalışma hayatı boyunca en az bir kez duygusal şiddet ve yıldırmaya maruz kaldıklarını ifade ettiğini söyledi, yapılan araştırmaların bezdirinin öğretmenler arasında da oldukça yaygın olduğunu ortaya çıkardığını, öğretmenlerde bu oranın yüzde 60’a vardığını kaydetti.
Gün, bezdirinin daha çok yöneticiler tarafından astlarına uygulandığını ifade etti. Bazı bezdiri uygulamalarının performans kriterleri baz alınarak yapıldığını anlatan Gün, belli bir zaman aralığında bir kişinin kapasitesini aşacak abartılmış, şişirilmiş hedefler verilerek bu hedeflerin yerine getirilmesi, aksi takdirde çalışanın çeşitli şekillerde zarar göreceğine yönelik tehditvari yaklaşımların bu kapsamdaki bezdiri uygulamaları içinde yer aldığını kaydetti. Bu tür bezdiriye daha çok bankalarda rastlandığını anlatan Gün, aslında bu şekilde bezdiri uygulayanların hem kendilerine hem de kurumlarına zarar verdiklerini belirtti. Gün, ”Kişi, fiziksel ya da zeka kapasitesinin dışında farklı şeylere zorlandığını hissettiğinde ve işten atılma gibi tehditvari davranışlarla karşılaşmaya başladığında bezdiri başlamış demektir. Zaman baskısı hisseden çalışanın eli ayağı birbirine karışır ve verimli olamaz” dedi.
Kapitalizm bir sistem olarak tekstil atölyesindeki işçinin zihninde kendini yeniden üretmezse, işçiyi asgari ücrete mahküm edemez. İşçinin asgari ücrete rıza göstermesi gerektiğine dair her gün yeniden kurgulanması gerekir. İşçinin yetinmesi gerektiği salık verilir, cuma hutbelerinde sömürü düzenine itaat vaaz edilir. Katma değeri arttırmak ,verimliliği sürekli arttırmak, rekabet koşullarını iyileştirmek tanımlarının arkasında hep aynı amaç güdülür.
Şiddet, taciz, bezdiri gibi yöntemler Fabrikalardan tekstil atölyelerine kadar işçilerin günlük yaşamının parçası haline getirilmiştir. Kapitalist sömürü düzeni sürekli aynı amaç için ustabaşı aracılığıyla işyerinde işçiyi taciz eder, bezdirir.İşçinin taciz edilmesi, sindirilmesi emek gücünün sömürülmesi koşullarının bir parçası haline getirilir.Taciz öncelikle itaatı koşullar. Kapitalist bu gibi yöntemlerin işgücü sömürüsünde verimliliği düşürdüğünün farkındadır, ancak başlangıçta öncelik sömürü disiplininin sağlanmasında yatar.
Burjuvazi, işyerinde taciz ve bezdirmeye karşı mücadeleyi işgücünün sömürülmesindeki verimlilik artışına bağlamakta maharet sahibidir. Bunun için geliştirdiği bütün önlemler sürekli aynı amaca hizmet için üretilirler.
Verimliliğin, bezdiri uygulamalarına başvurmadan çok daha sağlıklı bir şekilde sağlanabileceğinin altını çizen Gün, şunları kaydetti: ”Sağlıklı ve kalıcı verimlik sağlamak için öncelikle personelin hedeflere ikna edilmesi gerekiyor. Çalışanın kuruma karşı aidiyet duygusu hissetmesini sağlamak çok önemlidir. Kişi ile kurum arasında bütünleşme sağlanmalıdır. Her alınan kararda çalışanların da katkısının olması lazım. Bunun aksine bir yaklaşım bugünkü modern şirket yönetimine aykırı düşecektir. Çalışan şirket hedeflerine inandırılır, şirketin bu hedeflere ulaşması halinde ücretinin ve kariyer imkanlarının artacağını, iş güvencesinin daha da güçleneceğini bilirse, o iş yerini bir başkasının değil, kendi iş yeri gibi hissederse patronun, verimliliği artırmak için hiç bir şey yapmasına gerek kalmaz. Kişiyi zorlayarak, dışlayarak, aşağılayarak, şirket politikalarını önde tutup, çalışanın fikirlerini yok sayarak ve önemsemeyerek zorba bir yöntemle yönetilen şirketin uzun süre başarılı olması mümkün değildir. Biliyorsunuz Türkiye’de bu tür şirketlerin ömrü 40 yılı geçmiyor.”
Kapitalist toplum düzeninin üstesinden gelemeyeceği tek bir şey kalıyor. Emek sermaye çelişkisinin ortadan kalkması. Kapitalist, toplumsal varoluşunu bu çelişki üzerinden yeniden üretir. İşçi sınıfının dehşetli gücü buradan kaynağını alır. İşçi sınıfı kapitalist olmadan yapabilir, yönetebilir. Kapitalist, işgücü sömürüsü olmadan bir gün bile ayakta duramaz, ancak işçi sınıfı kapitalist sınıf, burjuvazi ve onun düzeni olmadan bütün toplumu kendisi için yeniden kurar. Ancak bunun yolu Kapitalist düzene karşı sosyalizm hedefiyle örgütlenmekten geçiyor. İşçi sınıfı kapitalist düzene karşı örgütlü gücüyle savaşacak, kendi iktidarını kuracak, kapitalist sınıf olmadan kendisi için sosyalizmi kuracak.
Kaynak: devrimciproletarya
0 Yorumlar