İslamofaşizm


10 yıldır İstanbul’da yaşayan Amerikan asıllı Türk vatandaşı Prof. Dr. James (Cem) Ryan ABD Başkanı Obama’ya bir mektup yazdı. Hiçbir satırına dokunmadan yayınlıyoruz… 

Sayın Barack H. Obama 


Amerika Birleşik Devletleri Başkanı 
The White House 
1600 Pennyslvania Avenue NW 
Washington, DC 20500 
USA 
Sayın Başkan Obama: 

Türkiye’de hüküm süren koşulların acımasız ayrıntılarına derinlemesine değinmeye gerek yok. Bu konu hakkında size geçen yıl iki kez yazmıştım. İsterseniz bu mektupları aşağıda verilen adreslerden tekrar okuyabilirsiniz (1). Siz olmasanız da yönetiminizden birileri mutlaka okumalı; zira laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin bekası ciddi bir tehlikededir, demokrasi adına sivil bir darbe ile diz çöktürülmektedir. Yeats bu durumu 1933’lerde derken durumu en iyi şekilde ifade etmiştir: 

Yapmayı üstlendikleri her şeyi 
Gerçekleştirdiler; 
Her şey asılı kaldı 
Yaprak ayasında asılı çiy gibi. (2) 
Türkiye şu anda tam da bu tehlikeli pozisyondadır; “yaprak üzerinde asılı bir damla çiy gibi.” Ve ONLAR, yıkıcı görevlerini üstün başarıyla yerine getirdiler. ONLAR kim mi Sayın Başkan? Bunu açacağım, ama kısa bir özetten sonra. 

Demokrasilerin “olmazsa olmaz” koşulu, bağımsız yargıdır. Türkiye’de demokrasi yoktur. Anayasal güvence altında olması gereken insan hakları, pervasızca ve sınır tanımadan ihlal edilmektedir. Konuşma ve ifade özgürlüğü olmadığı gibi toplanma özgürlüğü de, mahremiyet de yoktur. Yargıçlar ve ordu dahil herkes dinlenmekte, e-mailler izlenmektedir. Yöneticileri yollarını düzeltmekten aciz ülkede, teknolojinin son ürünü, polis devleti dinleme aygıtları yayılmış durumda. Bunlar nereden geldi sayın Başkan? Yoksa bu, Amerika’nın ‘istihbarat paylaşımı’ programının bir ikramı mı? Türk ordusu bile dinleniyor! Ve hükümet tarafından! 

Ne kadar ayıp! Bir ulusun güvenliği için ne kadar tehlikeli! Bunun sonucunda aşağılık ve çirkin senaryolar ortaya çıkıyor. Yeats’in saptaması burada da aynen geçerli: “En iyi insanlar inançtan, güvenden yoksun iken en kötüler tutkulu güçle dolular.” (3) Üstelik gösteriye yeltenen herkes dayaktan ya da gazdan nasibini alıyor. Polis –muhtemelen Hitler’in kahverengi gömleklilerinin en iyi karşılığı- Türk ordusunun ve …Türk halkının karşısında, ordu halkın özü çünkü. Bu toprakların üzerine ölüm sessizliği çöktü sayın Başkan. Bu, basit tanımla, İslamofaşizmdir. Orwell’ci egemen güç, yalan söyleyen, aldatan, çalan iktidardaki parti AKP, buna demokrasi adını vermektedir. Türkiye bugün bu durumdadır. 

Muhalif yazarlar, tevkif edilmekte ve suçu kanıtlanmaksızın süresiz olarak hapsedilmektedirler. Anayasanın öngördüğü ihzar teskeresi (haksız tutuklamayı yasaklayan yasa) bir şakadan ibaret. Medya, iktidarın uşağı, yalakası durumunda. Anayasanın hükümete tanıdığı tüm yetkiler, kökleri, gövdeleri ve dallarıyla bir tek başbakanın ellerinde. Onu hatırlıyorsunuz değil mi sayın Başkan? Hani geçen ay buluşup ona ‘Türkiye’nin enerji hattı’ olmasını istediğiniz kışkırtıcı mesajınızı vermiştiniz. Bir ‘hat’ ya da ‘kanal’? Gerçek düşünceniz bu mu? Aynı zamanda şunu da unutmayın; aynı başbakan ve yoldaşları olan AKP üyeleri Anayasa Mahkemesi tarafından ‘laiklik karşıtı faaliyetlerin merkezi olarak’ mahkum edilmişlerdi. Çoğu başbakan için bu büyük bir utanç kaynağı olurdu; ama bu başbakan için değil. O, bu konularda deneyim sahibi, önceki benzer suçlarıyla ilgili sayfalar dolusu raporlar var. Metaforik olarak ‘enerji yolu’ olarak tanımladığınız başbakan bu! Ve açıkça, bu başbakanın başka bir hedefi var. ‘Yapmayı düşündüğü her şeyi, gerçekleştirdi’… neredeyse! 

Bu arada Türkiye’nin bir de, partiler üstü ve kendi ülkesinin yararına çalışmak için ant içmiş bir cumhurbaşkanı da var. Bu da gülünç; adam aynı ağacın kök ve gövdesinden gelme, egemen parti anlayışı taşıyan, laiklik karşıtı, kadın karşıtı ve gerici noter konumunda. On beş yıl önce 27 Kasım 1995’te The Guardian’a verdiği bir demeçte Türkiye’de laikliğin bittiğini ilan etmiştir. “Bu cumhuriyet döneminin sonudur” ve “Ankara nüfusunu %60’ı gecekondularda yaşıyorsa, laik sistem başarısız olmuştur ve haliyle bunu değiştirmek istiyoruz” (4) demiştir. Bugün aynı kişi –Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı- partisinin milyonlarca dolarlık fonu ile ilgili olarak dolandırıcılık sanığıdır (5). Fakat bu kişi de mahkumiyet dokunulmazıdır. Mark Twain, zamanında Amerika’da içsel kriminal sınıf bulunmadığını söylerken Amerikan Kongresini bunun dışında tutmuştur. Ama Mark Twain, bu günün Türkiye’sini hiç görmemişti. 

Üzülerek söylemeliyim sayın Başkan, Amerika bu karanlık fikirli, acımasız yüzlü adamları iktidara getirirken suça ortaklık etmiştir. Ve bunu yaparken ülkemiz, Türk halkının büyük çoğunluğuna ölümcül kötülükte bulunmuştur. Ancak ülkemiz, İran halkına, Şili halkına ve aslında tüm Güney Amerika halklarına, Vietnamlılara, Kamboçyalılara, Filistin ve Irak halkına, Afro-Amerikan ve Amerika’nın yerlilerine karşı da öyle yapmıştır. Ülkemiz“ölümcül” kötülük konusunda uzmanlaşmıştır. Ama bu değişebilir sayın Başkan. Kampanyanızı “değişim” temeline oturttunuz ve hepimize sizinle çalışmak için cesaret verdiniz. Ve ben de sizinle çalışıyorum, sayın başkan. Kitabınızda Amerika’yı, “hayatları yaşandığı şekliyle” yansıtacak “farklı bir siyaset”noktasına getireceğinize işaret ettiniz (6). Atatürk’ün laik demokratik mirasının sahipleri baskıcı bir kukla hükümetin ahmak köleleri olarak mı yaşasın? Anayasal hakları kriminal çete tarafından sürekli engellenecek mi? Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurulan ve desteklenen bir hükümetin varlığı, kendine “demokratik” diyen her ülkeye utanç verir. 

Sayın Başkan, geçen yıl Türkiye’ye geldiniz ve Atatürk’ten hararetle söz ettiniz. Ve şimdi düşmanlarına karşı hoşgörülü ve cesaret vericisiniz. Ne oldu? Sayın Başkan, desteğinizi Atatürk ve Laik Cumhuriyet düşmanlarından çekin. Bana göre onlar, Türkiye’yi ‘ılımlı İslam ülkesi’ yapmayı planlayan Bush’un aptal anlayışının kalıntısı olan iflas etmiş bir anlayışın, cahil, tatsız, sığ kuklalarından ibaretler. ‘Ilımlı İslam’ da esasen ılımlı hamilelik, ya da ılımlı aptallık gibi bir şey, bir saçmalıktan ibaret. 

İnanın bana sayın Başkan, ülkemin sergilediği tavır üzerine endişelerimi ifade etme hakkım olduğu için mutluyum. Bunun Türk halkı için sonuçları önemlidir. Sizin iktidara gelmeniz dünyaya barışın, akıllı ve şeffaf liderliğin geleceği konusunda büyük ümitler uyandırmıştı. Parıldayan yıldızınız, en utanç verici ve çıkarılması mümkün olmayan lekelerle kararmaya başladı. Türkiye’deki utanç verici ahlaksızlık Amerika’nın adına nasıl leke sürer? 

Tarihin Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, Amerika’nın isteği doğrultusunda iktidara gelen rezil kriminal öğeler tarafından tahrip edildiğini yazacağından endişe duyuyorum. Türkiye’yi bir laik cumhuriyeti yok etme pahasına, bir “enerji hattı,” bir petrol borusu yapmak? Amerika’nın aklındaki bu mu sayın Başkan? ‘Kanalizasyon borusu’ tanımı daha uygun olur galiba. 

Sayın Başkan, beni görevim, bu trajediye ortak olmak değil, haykırmaktır. Adalet ve namus adına yürütülen en büyük haksızlık Ergenekon adı verilen bir saçmalık olarak sürüyor. Masum insanlar hapishanelerde ölüyor. Başka bir çoğu da hücrelerinde ömür çürütmekte. Şimdi, Amerika’nın imajı, olumsuz yönde ve onarılmaz biçimde hasar görmektedir. Tehlike açık. Tehlike ortada. Normal gazetecilik kanalları bu ülkede çalışmıyor. Normal adalet yolları da aynı akibete uğradı. İnsanların çoğu bağırmaya yeltendi, ben de öyle. Ve sonunda, rezaletin daha az olmadığı bir dönemde Emile Zola’nın başkanına yazdığı gibi ben de size yazdım sayın Başkan. 

“Ve gerçeği, dürüst bir insanın nefreti ile haykırıyorum”- “Et c’est à vous, monsieur le Président, que je la crierai, cette vérité, de toute la force de ma révolte d’honnête homme” (7). 

Size geçtiğimiz yılda söylediklerim, yalın ve dehşet verici gerçeklerdir. Türkiye’nin bugünkü zor koşullara geleceği görünüyordu. Daha önce de belirttiğim gibi dinsel bağnazlık ve fanatizm, Atatürk’ün gelişiyle yok olmadı. Size geçen yıl gönderdiğim, Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Nutuk’unu okuduysanız bunu kolayca görmüş olacaktınız. Bu karanlık fikirli insanların nereden geldiğini de anlayacaktınız. Türkiye’de ortaya çıkan bu tahrip edici iç unsurlara karşı gücünüzün olmadığı gerçeğini fark ettim sayın Başkan. Farkındasınız belki! Her zaman olduğu gibi, CIA’nın ne dereceye kadar bu işin içinde olduğunun da…. Dışişleri Bakanının (ve sekreteri, CIA kariyeri olan Robert Gates) dahil olduğunun da…. Dışişleri Bakanlığının, elçilikler, konsolosluklar ve CIA ajanları vasıtasıyla ne derecede işin içinde olduğunun da. Ama farkında olup olmamanız benim işim değil. Türkiye’de bugünkü durumun ciddiyeti, suçlu aramak ya da işaret etmenin çok daha ötesinde. Bir şeyler yapılmalı sayın Başkan. Zola, “yer altına gömülen gerçek, gelişerek öyle bir güce erişir ki, patladığında kendisiyle birlikte her şeyi yıkar” diye yazmıştır. Türkiye’de şu an öyle bir durumdayız. Ulus bir facia ile karşı karşıyadır. Umarım, mektuplarım gerçeğin mecrasında olduğunu ve hiçbir şeyin bunu durduramayacağını göstermiştir. "La vérité est en marche et rien ne l’arrêtera." (8). 

Ama bu mektup çok uzun sayın Başkan ve sona ermesi gerekiyor. 13 Ocak 1898’de Alfred Dreyfus ve Fransa savunmasına gelen Zola’nın söylediklerine kulak ver. Sanki Türkiye’nin bu gününü tarif ediyor: 
Ulusal savunmanın hangi ellerde bulunduğunu, yurdun yazgısının kararlaştırıldığı bu kutsal sığınağın nasıl aşağılık bir entrika, dedikodu ve hırsızlık yuvası olduğunu bildiklerinden, olası bir savaş karşısında endişe içinde titreyen öyle çok insan tanıyorum ki! Dreyfus olayının, talihsiz bir insanın, bir ‘pis Yahudi’nin kurban edilişinin, bu kuruma tuttuğu korkunç ışık karşısında dehşete düşüyor insan. Ah! Birkaç rütbelinin, devletin güvenliğini saygısızca bahane ederek, çizmeleriyle ulusun üstüne basarak gerçek ve adalet çığlığını gırtlağına tıkamaları, bütün bu çılgınlıklar ve saçmalıklar, çılgınca düşlemler, yoz polis uygulamaları, engizisyon ve zorba uygulamalar! Sırtını ahlaksız basına dayamak, Paris’in tüm ipsizlerince savunulmaya boyun eğmek de bir suç; işte ipsizlar takımı, hukukun ve yalın gerçeğin bozgunu içinde, hayasızca utkuya ulaşıyor. O tüm dünya önünde yanlışı zorla benimsetmek gibi düşüncesizce bir komplo tezgahlarken, kendisini dürüst ve özgür ulusların başında yiğit bir ordu olarak görmek isteyenleri Fransa’yı bulandırmakla suçlamış olmak da suç. Kamuoyunu saptırmak, yoldan çıkarılmış olan kamuoyunu onu sabuklamaya götürecek ölçüde bir ölüm görevinde kullanmak da bir suç. İçinden atamaması durumunda insan haklarının savunucusu büyük ve özgürlükçü Fransa’nın ölmesine yol açacak iğrenç Yahudi düşmanlığının arkasına sığınarak küçükleri ve alçakgönüllüleri zehirlemek, tutuculuk ve hoşgörüsüzlük tutkularını azdırmak da bir suç. Kin yolunda yurttaşlığı sömürmek de bir suç; son olarak, tüm bilim gerçek ve adalet çağını oluşturma yolunda iş başındayken, kalıcı çağdaş tanrı yapmak da bir suçtur. (9),(10) 

Sayın Başkan, yazdıklarım yalın gerçeklerdir ve dehşet vericidir…..hem Türkiye , hem de Amerika için. Gerçek ve adaletin kaçınılmaz patlamasını çabuklaştırmasını dilerim. 
En derin saygılarımla, Sayın Başkan. 

James (Cem) Ryan, Ph.D. 
İstanbul, Türkiye 
NOTLAR: 


1. LETTER TO PRESIDENT OBAMA: Turkey in an Arena of Trials 20 January 2009 


LETTER TO PRESIDENT OBAMA: The Islamic Republic of Turkey 20 October 2009 


2. Yeats, W.B. “Gratitude to the Unknown Instructors.” 


3. Yeats, W.B. “The Second Coming.” 
4. Rugman, Jonathan. “Turkish Islamists Aim For Power.” The Guardian, 27 November 1995. 


5. Villelabeitia, Ibon. “Turkish Court says president should go on trial.” The Washington Post, 18 May 2009. 
“Presidential office slams court stance.” Hurriyet Daily News, 20 May 2009. 
“No end in sight to Gül immunity controversy.” Hurriyet Daily News, 21 May 2009. 
“Turkish president unconcerned about standing trial in fraud case.” Hurriyet Daily News, 21 May 2009. 
“I am not scared to go on trial.” Hurriyet Daily News, 22 May 2009. 
Kanlı, Yusuf. “President in court.” Hurriyet Daily News, 22 May 2009 
6. Obama, Barack. Dreams from My Father, page 457. Three Rivers Press. New York, 1995. 


7. Zola, Emile. “J’Accuse,” English and French versions. Pages 6, 18. 
8. Ibid. Pages 15, 24. 
9. Ibid. Page 14. 
10. Emile Zola, 1898. J’Accuse (Suçluyorum) , (Tahsin Yücel, Çev.) Istanbul: Can Yayınlar” 

Yorum Gönder

0 Yorumlar