Duayen hukukçu Prof. Dr. Aydın Aybay, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'le ilgili intihal suçlamalarına ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı.
İşte Aybay'ın Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisinde yer alan “İntihal” başlıklı o yazısı:
İşte Aybay'ın Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisinde yer alan “İntihal” başlıklı o yazısı:
“İntihal” olayı Türk bilim ve sanat yaşamının en büyük “virüsü”dür. İntihal, kısaca başkasının fikir ürününü kendi ürünü imiş gibi topluma sunmak; teknik deyimle kendi adıyla “alenileştirmek”tir. Bu eyleme sözcüklerde “aşırma” da denmektedir. Bunun tespiti için bilim alanında Üniversiteler Arası Kurul başta olmak üzere birçok bilim kurumu sürekli çalışmalar yapmakta, “etik komite” adıyla organlar da tesis ederek intihal iddiaları ile ilgili gerçek durumu belirtmeye gayret etmektedirler. Ayrıca,bilimsel yükseltme işlemlerinde de, doktora, doçentlik ve prof. yükseltme işlemlerinde de jüriler bu konuya büyük önem vermektedirler. Bu kısa açıklamadan hemen anlaşılacağı gibi intihal, etik bir konu olmadan önce, açıkça bir "hırsızlık" eylemidir. Bunu öyle sadece "ahlak" ya da "etik" diyerek yumuşatmanın gereği yoktur. Sizin cebinizden ya da çekmecenizden para çalan hırsız ne yapıyorsa "beyin ürününüzü" çalan fikir hırsızı da aynı eylemi işliyordur.
Şimdi gelelim 13 Temmuz günü HÜRRİYET'in 28. sayfasındaki intihal hikâyesine: Yazıda kitabını savunan zat diyor ki; bu intihal suçlaması, karşıma Başbakanlık Müsteşarlığına atanmamdan sonra çıktı.Bunu tahrik eden de "şimdi içeride olan bir paşadır".
1. Bir kere bu ifade yanlıştır. Sözü geçen intihal suçlamasının dayandığı olay, o tarihle akademik çevrelerce çoktan öğrenilmiştir.( O tarihteki yazılı basına bakm)
2. Mevhum paşanın kim olduğunu söylemiyor. Bu hem ayıp, hem de günahtır. Hapiste olan adama "şimdi içerde" diye çamur atmak ciddi bir siyasetçiye yakışmaz; ona, ancak cesaretin yoksa sus bari denir.
3. Demek hazret, başbakanlıkta öyle bir tezgah kurmuş ki devlet görevlileri ( polis ve MİT'çiler ) bağlı oldukları örgüt veya birimlerden kopuk olarak ferden bu zata özel casusluk hizmeti veriyorlar; kendilerine gelen kendisiyle ilgili belgeleri ( asıllarını mı ? ) hemen getirip teslim ediyorlar. Devlette böyle ferdi bir düzen yoktur; her memur kendisine gelen mahrem belgeleri hemen kapıp başkanlık kapısına dayanmaz. Devlette hiyerarşi denen bir mekanizma vardır, her işlem bu mekanizmadan geçerek (icabında ) tepeye çıkar. Buna uymayan ( ajan ) takdir değil tekdir edilir.
4. Bay Dinçer, anlattığı referans ( -kaynak, dip notu ) hikayesini de "boğuntuya getiriyor". " Önceki basımda vardı; sonra yoktu" gibi boş laflar ediyor. Yayımlanan ilk kitapta referans varsa, mutlaka sonrakilerde de olur. Üstelik, bir metinde "gidip kaynak listesinde yerinizi bulun" şeklinde referans da olmaz. Referansın en doğru ve sağlıklı şekli "dip notu"dur. Bunu bilmeyen bilim insanı olamaz.
5. Bir de temel yanlışı var: "O dönem ( 1994-95 ) ders kitaplarında kaynakça olmazdı; ilk ben koydum". Aman ne buluş! Demek hazret etrafta hiç ders kitabı görmemiş. Örneğin, İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nde 1940'lardan itibaren çıkan "ders kitaplarında" da mutlaka literatür bölümü vardır.( Duymamış ise hatırlatayım: Kaynakça demektir! )
6. Öğretim üyeliğinden ihraç cezası YÖK yasasında yazılıdır ve uygulanmaktadır. İntihal suçu, disiplin suçlarının en ağırıdır; öğretim üyeliği sıfatıyla bağdaşması imkansız olan hırsızlık eylemidir. Bu, usulüne göre tespit edilirse ceza verilir. Yargı yolu da açıktır.
Ama hukuki kaos ve kargaşadan yararlanıp "tarikatçi kardeşlere" iltica ederek ve YÖK'ün yeni başkanı ve heyetine "dahlederek", önceki kararı yargı denetiminden geçmeden sümmettedarik kaldırtırsanız, işte bu olmaz. Sözünü ettiğiniz devlet ciddiyeti ve düzeni ile bu işlem kesinlikle bağdaşmaz. İnsana ( ve heyete ) sorarlar: Önceki kurul ihraç kararı verirken yanlış mı yapmıştır? Yeni karar sırasında "ilgililerin", bu arada özellikle önceki heyet üyelerinin görüşleri alınmış mıdır?”
Şimdi gelelim 13 Temmuz günü HÜRRİYET'in 28. sayfasındaki intihal hikâyesine: Yazıda kitabını savunan zat diyor ki; bu intihal suçlaması, karşıma Başbakanlık Müsteşarlığına atanmamdan sonra çıktı.Bunu tahrik eden de "şimdi içeride olan bir paşadır".
1. Bir kere bu ifade yanlıştır. Sözü geçen intihal suçlamasının dayandığı olay, o tarihle akademik çevrelerce çoktan öğrenilmiştir.( O tarihteki yazılı basına bakm)
2. Mevhum paşanın kim olduğunu söylemiyor. Bu hem ayıp, hem de günahtır. Hapiste olan adama "şimdi içerde" diye çamur atmak ciddi bir siyasetçiye yakışmaz; ona, ancak cesaretin yoksa sus bari denir.
3. Demek hazret, başbakanlıkta öyle bir tezgah kurmuş ki devlet görevlileri ( polis ve MİT'çiler ) bağlı oldukları örgüt veya birimlerden kopuk olarak ferden bu zata özel casusluk hizmeti veriyorlar; kendilerine gelen kendisiyle ilgili belgeleri ( asıllarını mı ? ) hemen getirip teslim ediyorlar. Devlette böyle ferdi bir düzen yoktur; her memur kendisine gelen mahrem belgeleri hemen kapıp başkanlık kapısına dayanmaz. Devlette hiyerarşi denen bir mekanizma vardır, her işlem bu mekanizmadan geçerek (icabında ) tepeye çıkar. Buna uymayan ( ajan ) takdir değil tekdir edilir.
4. Bay Dinçer, anlattığı referans ( -kaynak, dip notu ) hikayesini de "boğuntuya getiriyor". " Önceki basımda vardı; sonra yoktu" gibi boş laflar ediyor. Yayımlanan ilk kitapta referans varsa, mutlaka sonrakilerde de olur. Üstelik, bir metinde "gidip kaynak listesinde yerinizi bulun" şeklinde referans da olmaz. Referansın en doğru ve sağlıklı şekli "dip notu"dur. Bunu bilmeyen bilim insanı olamaz.
5. Bir de temel yanlışı var: "O dönem ( 1994-95 ) ders kitaplarında kaynakça olmazdı; ilk ben koydum". Aman ne buluş! Demek hazret etrafta hiç ders kitabı görmemiş. Örneğin, İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nde 1940'lardan itibaren çıkan "ders kitaplarında" da mutlaka literatür bölümü vardır.( Duymamış ise hatırlatayım: Kaynakça demektir! )
6. Öğretim üyeliğinden ihraç cezası YÖK yasasında yazılıdır ve uygulanmaktadır. İntihal suçu, disiplin suçlarının en ağırıdır; öğretim üyeliği sıfatıyla bağdaşması imkansız olan hırsızlık eylemidir. Bu, usulüne göre tespit edilirse ceza verilir. Yargı yolu da açıktır.
Ama hukuki kaos ve kargaşadan yararlanıp "tarikatçi kardeşlere" iltica ederek ve YÖK'ün yeni başkanı ve heyetine "dahlederek", önceki kararı yargı denetiminden geçmeden sümmettedarik kaldırtırsanız, işte bu olmaz. Sözünü ettiğiniz devlet ciddiyeti ve düzeni ile bu işlem kesinlikle bağdaşmaz. İnsana ( ve heyete ) sorarlar: Önceki kurul ihraç kararı verirken yanlış mı yapmıştır? Yeni karar sırasında "ilgililerin", bu arada özellikle önceki heyet üyelerinin görüşleri alınmış mıdır?”
Odatv.com
0 Yorumlar