SOYKIRIMI HEZEYANLARI VE GERÇEKLER


Baha Vefa KARATAY 
Emekli Büyükelçi



Milletinin tarihiyle, Atalarının başarılarıyla ve insanlığa yaptıkları büyük hizmetlerle iftihar etmek, kuşkusuz her millet evladının en doğal hakkıdır. Ancak bu iftiharın değer ve anlam kazanabilmesi de duygusal yargılardan kaynaklanan abartmalar halinde olmayarak, belgelere gerçeklere dayanması ve tarihin tanıklığıyla kanıtlanır olması şartına bağlıdır.

Bu nedenledir ki, uzun ve şerefli yaşamı boyunca, yalnız savaş alanlarında kazandığı zaferlerle değil, aynı zamanda insanlık âlemine çeşitli alanlarda örnek ve önder olagelmiş başarılarıyla Türk Milleti, bu iftihar hakkına ileri düzeyde sahip bulunmanın bahtiyarlığı içindedir.

Ayrıca, milletimizin İmparatorluk dönemleri de dahil olmak üzere sınırları içinde yer almış bulunan değişik ırk ve dinden toplumlara farklılık gözetmeden uyguladığı adaletli idare; vicdan duygularına, dinî inançlara gösterdiği saygı; Türkün köklü uygarlığının, yüksek insancıl karakterinin çağımızda dahi ibret alınacak üstün bir hasleti olarak, daima başlarımızı dik tutacak bir kesinlikle tarihe mal olmuştur.

Emekli Büyükelçi Baha Vefa KARATAY
Bu nedenledir ki, Türk düşmanlığı ile gözleri dönmüş, kıskançlık batağına saplanmış bazı fesat çevrelerinin zaman zaman hortlayan girişimlerle, milletimiz aleyhinde yürütmeye çalıştıkları yalan ve iftira dolu çabalar; gerçeklerin aydınlığında, bugüne kadar iftiracılar için kara bir leke olmaktan öteye geçemediği gibi, bundan böyle de başka türlü bir sonuca ulaşması elbetteki mümkün değildir. Nitekim, bir süredir aynı karanlık düşüncelerle ortaya atılmış bulunan Ermeni soykırımı hezeyanı da; akıl, vicdan ve. izan sahibi hiç kimsenin inanabileceği bir durum olmadığı cihetle, ağır ağır da olsa, dünya komuoyunda tiksinti yaratmaya başlamış bulunmaktadır.

Ancak bu kabil hıyanet girişimleri karşısında, kendimize duyduğumuz güvenle, sessiz kalmayarak, her imkândan yararlanmak suretiyle, hâlâ gaflet içinde olanları da uyandırıcı çalışmaları yine de önemle dikkate almak durumunda olduğumuzu unutmamamız lazımdır.

Bu yoldaki çalışmalarda, yabancı şahsiyetlerin tarafsız yargılarla, zaman içinde tarih belgesi değeri kazanmış ifadelerinin aydınlığa çıkarılmasının da küçümsenmeyecek yararlar sağlayacağı kuşkusuzdur.

Bu yazımda, Charles Royan isimli Avusturalyalı bir Doktorun, memleketimiz ve milletimiz hakkmdaki anılarını derlediği (Kızılay'm Emrinde) isimli kitabından bazı pasajları, bu konuda yapılacak derlemelerin önemini göstermeye yeterli olacağı düşüncesiyle, sayın okurların dikkatlerine sunmak istedim.

Charles Royan, 1877 yılında, henüz tıp tahsilini tamamlamış genç bir doktor olarak, Plevne Savaşında Gazi Osman Paşanın emrinde görev almış; böylece iki yıllık hizmeti içinde bizleri yakından tanımak imkânı bulmuş bir Avusturalyalıdır. Ülkesine döndükten sonra, bundan yüzyıl kadar önce yayınladığı kitabında, Türk Milleti hakkmdaki görüş ve kanaatini bakınız nasıl anlatmaktadır:

"... Türkler arasında geçirdiğim iki yıldan fazla zamanın tecrübeleriyle, hemen belirtmek isterim ki; daha medenî olmakla şöhret yapmış milletlerin Türklerin ahlak ve karakteri hakkında sahip bulundukları bilgiler ve kanaat tamamen yanlış ve aldatıcıdır...

Sofya'da, Türklerin Bulgarlara ne kadar iyi muamele ettiklerini hayretler içinde görmüştüm.

Orada bulunduğum süre içinde, tek bir Bulgara bile fena muamele yapıldığına tanık olmadım. Bu hususu kesinlikle belirtmek, sanıyorum ki, âdil ve dürüst olmanın gereğidir. Çünkü Avrupalılar bilgisizlikten, ya da suçu başkalarına atmak çabasından Türklere devamlı olarak zalimlik damgası vurmaya çalışmaktan geri durmamışlardır...

Osman Paşa disipline büyük önem veren bir komutandı. Muharebelerin devamı süresince Plevne’de sağlanmış olan intizam ve inzibat gerçekten takdire değer bir mükemmeliyette devam etmişti.

Halkın her türlü tacizden korunması için, Askerî Polis teşkilatı kurulduğu gibi, halka karşı işlenecek suçların Savaş Kanunlarına uygun şekilde cezalandırılacağı da kesinlikle bildirilmişti.

Bu dunun içinde Bulgar Ahali, o savaş hâlinde dahi, tam bir güvenle işlerini, ticaretlerini yapmakta hiç bir güçlükle karşılaşmamış
lardı.

O zamanki Avrupa gazeteleri Osman Paşa’yı, Plevne’de Bulgarlara fena muamele yapmakla suçlamışlardı. Gerçekte ise durum tam aksine idi. Bütün Muhasara boyunca, Osman Paşa'mn Bulgarlara en adaletli şekilde hareket etmiş olduğunu görmüş ve yaşamış bir tamk olarak bu iddiaları kesinlikle yalanlamayı görev saymaktayım...”

Charles Royan, Osman Paşa ve Türk Milleti hakkında, içtenlikle dile getirdiği gerçeklerle dolu olan kitabının son satırlarını ise şöyle tamamlamaktadır:

"... Beraber savaşıp, beraber ıstırap çektiğim ve kendileriyle zaferin şan ve şerefini, yenilginin acılarını paylaştığım bu mert insanların 1896 yılında Ermenilere zulümler yaptıklarına inanmak, benim için imkânsız ve çok acı olmaktadır. .”

Görülüyor ki, Ermeni yaygarası, 1896'larda da, dünya kamuoyunu saracak bir genişlikte devam etmiş ve Türkü böylesine yakından tanımış ve hayranlık duymuş Charles Royan’ı bile endişelendirebilecek etkilerden uzak kalmamıştır.

Tüm mesnetsizliğine rağmen, ustalıkla ve ara vermeden sürdiirü- legelmiş bu sinsi propaganda, bu yalan ve iftira kampanyası, bizlere gerçekleri aydınlatıcı olabilmek bakımından düşen gayrette ne derece aktif olmamız gerektiğini vurgulayan bir uyarı olmak lazımdır.

Türk tarihinin her döneminde, pek çok örneklerle yer alan ve milletimizin soykırımı gibi insanlık dışı eylemlere asla imkân vermeyen soylu karakterini, merhametini, vicdanını ve adalet duygularını görkemli örneklerle kanıtlayan nice belgelere sahip bulunuşumuz ise, kuşkusuz büyük şansımızdır.

Yakın tarihimizde, gerek Millî Mücadele’yi ön alan dönemde, gerekse bu mücadele yılları içinde, Doğu'da Ermeni çetelerinin, Batı’da ise istilacı Yunan Kuvvetleri’nin uyguladıkları dehşet verici hunharlıklar, aslında soykırımı vahşetinin kimler tarafından yapıldığını inkâr edilemez bir açıklıkla ortaya koymaktadır.

Böylesine bir durum içinde dahi, Mustafa Kemal Paşa'mn 1920 yılında, bütün teşkilâta, Valilere ve Komutanlara yayınladığı emri ise, tarihe altın harflerle geçecek bir insanlık örneği olduğu kadar, tüm iftiracıların başına inen bir balyoz değerindedir.
Millî Mücadelemizin Yüce Önderi, onların ellerini kana, yüzlerini utanca bulamakta yarış ettikleri o vahşet ortamında, yayınladığı emrinde millî asalet ve karakterimizi bir kez daha şöyle kanıtlamıştır:


Yorum Gönder

0 Yorumlar